11-04-2012
|
#2
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Ruh Üflendi Kainata...
Kuşları, kuzuları, böcekleri, balıkları tek tek gözler önüne serdi:
İnsanlığa göklerle beraber kendi simasını gösterdi:
Sonra, nereden gelip nereye gittiğini bilmeyen ve bütün sevdiklerinden ebediyen ayrılıp yokluğa karışmak üzere olan insana en büyük müjdeyi verdi:
Sonra da, dâvetine koşup gelen asırları ve kıtaları “Ümmetim” deyip bağrına bastı Hepsini arkasında topladı ve ciğerlerinden kopup gelen bir feryatla onlar için Âlemlerin Rabbine yalvardı:
ARTIK kâinat garip değil Dünyada yetim ağlayışları, mazlum hıçkırışları işitilmiyor Çünkü tenlere can, canlara canan geldi Hepsi sahibini buldu, hepsi ruhunu buldu, hepsi de “Muhammedim” diye kucağına atılacak bir sevgili buldu
Bu güneş onun doğuşunu gördü Bu yıldızlar onun başı üzerinde dolaştı Bu dünya ona beşiklik etti
Ama o güneşin ve o yıldızların altında, o mavi dünyanın üzerinde, hepsinden daha talihli biri var
O benim
Çünkü ben onun ümmetiyim
Sıkıntıya düştüğümde, bilirim ki ona pek ağır gelir Hastalandığımda o yanı başımda, derdimde o benimledir O benimle üzülür, benimle sevinir Selâm gönderdiğimde selâmımı alır Duasına âmin dediğimde o beni bilir
Çünkü ben onun ümmetiyim
Her peygamberin bir duası vardı; o duasını benim için sakladı Eğer mahşerde bütün ümmeti kurtulup da tek ben sıkıntıda kalacak olsam, bilirim ki o beni elimden tutup kurtarmadıkça Cennete adım atmaz, Havuzdan bir yudum içmez
Çünkü boğazından geçmez
Çünkü ben onun ümmetiyim
ONUN ÜMMETİ olana herşey dost olur Çünkü herşey onun dostu ve müştakıdır Onun dostlarıyla dolu bir dünya, onun ümmetine bir cennet olur
İşte güvercinler, işte örümcekler: Hani dedeleri Hirâ Mağarasında onu beklemişlerdi Ne zaman bir güvercine yem versem, bir Peygamber dostuna ikramda bulunmanın hazzını yaşarım Ne zaman bir örümcek bulsam evimde, bir Peygamber yadigârını bana misafir gönderene hamd ederim “Böyle dostluğun firakı yok, hep visaldir ” Nerede olsam, ondan ne hâtıra bulsam, bilirim ki o benimledir
Onu gören güneşe ve yüzündeki tebessümüne merhaba! Onun parmak izini taşıyan aya ve nuruna merhaba! Sabaha ve ışığına, geceye ve âyetlerine merhaba! Gökkubbeye ve ışıl ışıl kandillerine merhaba! Onu bağrında büyüten dünyaya ve içindekilere merhaba! Meleklere merhaba, cinlere merhaba! Onun ümmetinden bir vücudun parçası olabilmek için ellerini uzatıp bana meyvelerini sunan ağaçlara merhaba! Benim için süslenen çiçeklere merhaba! Dalgalarıyla ona selâm gönderdiğim denizlere merhaba! Cıvıldaşan kuşlara ve gürleyen göklere merhaba! Onu bekleyen güvercine, örümceğe ve torunlarına merhaba! Ayağı altında konuşan dağlara ve avucunun içinde tesbih eden taşlara merhaba! Milyonlar dillerle bana Rabbimi tanıtan bütün varlıklara tek tek ve hep beraber merhaba! Hayata merhaba, ölüme merhaba, haşre merhaba! Âyetül Kübrâya ve seyyahına merhaba!
Biz dostuz ve kardeşiz Münkirlerin dünyasındaki yabancılıklar ve düşmanlıklar yok bizim dünyamızda Çünkü O geldi ve bizi Allahın kulluğunda birleştirdi
Onunla mesut olan asra merhaba! O asır semâsında doğan yıldızlara merhaba! O yıldızlarla yolunu bulanlara merhaba!
Ve şimdi başlarımızın üzerinde yeniden yükselen Saadet Asrının güneşine merhaba! Hoş geldin, uğurlu geldin, nurlarınla, lemalarınla, şualarınla geldin
Yirminci yüzyılın fetret geceleri artık bizi ürkütmüyor Ol taze güneş ülkeye serptikçe ışıklar, Hep şâd olacak, şevk bulacak kalbi kırıklar
|
|
|