Prof. Dr. Sinsi
|
İslam Ansiklöpedisi (A)
el-AFÜV
Allah'ın isimleri olan doksandokuz Esma-i Hüsna*sından biri Çok affeden, günahları silen, tevbe edeni bağışlayan, suç işleyene ceza uygulamayan anlamındadır
Allah'ın kullarını bağışlaması suçlarını affetmek şeklinde olduğu gibi mükellefiyetlerini hafifletmek ve kolaylaştırmakla da ortaya çıkar
Allah'ın affetmesi, inanan ve işlediği suçtan dolayı pişmanlık duyarak tevbe eden hakkındadır İşlediği suçta ısrar edip ona devam eden için af değil, öç almak söz konusudur: "Allah geçmişi affetmiştir Kim düşmanlık ederse Allah ondan öç alır Allah daima galiptir, öç alandır " (el-Mâide, 5/95) "Odur ki kullarından tevbeyi kabul eder, kötülüklerden geçer ve yaptıklarınızı bilir " (eş-Şûrâ, 42/25) Yüce Allah, bağışlanacak muttakilerin vasıflarını sıralarken şöyle buyurmaktadır: "Ve onlar bir kötülük yaptıkları, ya da nefeslerine zulmettikleri zaman, Allah'ı hatırlayarak hemen günahlarının bağışlanmasını dilerler Günahları da Allah'tan başka kim bağışlayabilir? Ve onlar, yaptıklarında bile bile ısrar etmezler " (Âlû İmrân, 3/135)
Af mağfiretten daha şumullüdür Cezadan önce de sonra da olabilir Mağfiret ise cezadan önce olur Af günahların izlerini de silip büsbütün yok etmektir Mağfiret ise günahların üstüne bir perde çekmektir Af intikamın zıddıdır Yüce Allah bazı suçluları intikamıyla sorguya çeker, bazılarını da affiyle sevindirir Allah günahkâr kullarına af ve lütfûyle muamele etmeyi onları cezalandırmaktan daha çok sever ve onları hemen cezalandırmaz Tevbe etmeleri için mühlet verir Bağışlanabilmelerinin yollarını gösterir
Ancak Cenâb-ı Hakk şirk ve küfür suçu ile huzuruna gelen kullarını affetmez Zira şirk, af kapsamına girmez (en-Nisa, 4/48) Allah tevbe eden kullarını bağışlar
O hâlde Allah, affı çok olmakla birlikte, kulun affedilmesi için birtakım kayıtlar da koymuştur Kulun, affedilmeğe yaraşır davranışlar içerisine girmesi gerekir Bir ayette, toplumlarına kötüler ve kötülükler hakim olduğu halde bunlara karşı gelmeyenler arasında sadece güçsüzlerin, yani karşı gelme gücü bulunmayanların affedileceği bildirilerek şöyle buyurulmaktadır: "Nefislerine* yazık eden kimselere, canlarını alırken melekler: "Ne işte idiniz?' dediler (Bunlar): "Biz yeryüzünde aciz düşürülmüştük' diye cevap verdiler Melekler dediler ki: "Peki, Allah'ın yeri geniş değil miydi ki onda göç edip gönlünüzce yaşayabileceğiniz bir yere gideydiniz?' işte onların durağı Cehennem'dir, ne kötü bir gidiş yeridir orası! Yalnız hiçbir çareye gücü yetmeyen ve göç için yol bulmayan, gerçekten zayıf erkekler, kadınlar ve çocuklar hariç Çünkü Allah'ın bunları affetmesi umulur Allah çok affeden çok bağışlayandır " (en-Nisâ, 4/97-99)
Allahü Teâlâ, kendisi affedici olduğu gibi inanan kullarının da affedici olmalarını teşvik etmektedir Muttakîlerin vasıfları anlatılırken şöyle buyurulmaktadır: "Onlar bollukta ve darlıkta Allah için harcarlar, Öfke*lerini yutkunurlar, insanları affederler Allah da güzel davrananları sever " (Âlû İmrân, 3/134)
Hz Peygamber (s a s ) de bir hadîslerinde şöyle buyurmaktadır: "Sadaka hiçbir zaman malı eksiltmez Allah, kişinin affetmesi sebebiyle ancak şerefini arttırır Allah için alçak gönüllü davranan kimseyi Allah mutlaka yükseltir " (İmam Malik Muvatta Sadaka, 12; Tirmizî, Birr, 81)
Cenâb-ı Hakk, adâleti gereği suçlu ve günahkârı cezalandırmaya kadir olduğu halde lütfu ile affettiği ve edebileceği Kur'anı ifade ile belirtilmiştir Aslında af, cezalandırmaya güç bulan kuvvetli ve nüfuzlu kimse tarafından yapılması halinde değer kazanır
Afv
Suç, kusur, kabahat, hata ve günahı bağışlamak, yapılan suçtan dolayı cezalandırmamak, suç işleyeni kınamamak Suçlu veya maznun hakkındaki infazdan, hukukî uygulamadan vazgeçilmesi anlamında bir İslâm hukuku ıstılahı
Affetmek, Cenâb-ı Allah'ın sıfatlarından biridir Allah'u Teâlâ kendisine ortak koşma (şirk) suçu dışında kalan diğer suç ve günahları hesap gününde affedebilir Bu da Cenâb-ı Hakk'ın kullarına merhametini ve büyüklüğünü göstermektedir Günahlarından tevbe eden kulları affetmesi ise daha büyük bir ihtimaldir
"Ey iman edenler, içten gelerek yapılan bir tevbe ile Allah'a tevbe ediniz Umulur ki, Rabbiniz günah ve kötülüklerinizi örter  " (Tahrîm, 66/8) Cenâb-ı Allah bu ayet ile tevbeden sonra affetme ihtimalini göstermiştir Tevbe ile birlikte günahkâr bir kulun yapması gereken husus Rabb'inden af dilemesidir
Cenâb-ı Allah'ın günahkâr kullarını affettiği gibi, müminler de birbirlerini affetmesini bilmelidirler Diğer insanlara karşı kin ve nefret duygusu beslemek mümin kişinin benimseyeceği bir davranış değildir Zira Hz Peygamber (s a s ) Mekke'de kendisine eziyet edenleri, Bedir, Uhud ve Hendek gazvelerinde kendisine karşı savaşıp İslâm'ı yok etmek isteyenleri bile sonradan İslâm'a girince affetmiştir
Cenâb-ı Hakk: "Güzel söz söylemek ve affetmek, peşinden eziyet gelen bir sadakadan daha hayırlıdır Allah Gani'dir, (Hiçbir şeye muhtaç değildir) Halim'dir (Yarattıklarına karsı yumuşak davranandır)" (el-Bakara, 2/263) diye buyurup, affetmenin faziletinden bahsetmektedir Ayrıca şöyle buyurur:
"(Ey rasulüm) sen af yolunu tut, iyiliği emret ve cahillere aldırış etme " (el-A'raf, 7/199) Ayrıca Kur'an-ı Kerim'de "af" tabiri fazlalık anlamında kullanılmıştır: "Sana (hayır yolunda) neyi infak (ve tasadduk) edeceklerini sorarlar De ki: "Affı (yani ihtiyacınızın dışında kalanları) veriniz " (el-Bakara, 2/219)
Hz Peygamber (s a s ) de bu konuda şöyle buyurmuşlardır:
"Elinizden geldiği kadar müslümanların cezalarını kaldırmaya çalışınız Onun için bir çıkış yolu varsa serbest bırakınız Devlet başkanının afta hata etmesi cezalandırmada hata etmesinden daha iyidir " (Ahmed b Hanbel, V 160)
İslâm'ın geldiği dönemde Cahiliye devri insanları herhangi bir suç işleyen kimseyi kesinlikle cezalandırma eğiliminde idiler Af ancak üst düzeydeki kabile şeyhleri ve akrabaları için uygulanırdı Bunun dışında kalanlar mutlaka cezaya uğratılmakta idiler Kur'an-ı Kerîm'in şahsi mağduriyetlerde suçluyu affetmeyi tavsiye ettiği (Ali İmrân, 3/124; Mâide, 5/13) görülmektedir
Ancak günah ve suç işleyenlerin suçları sabit olduğunda ve bunun affedilmesi halinde toplumda kötü örnek olacaksa İslâm devletinin yöneticileri bunu affedemezler Ancak kısas ve ta'zirlerde cezaların affı genel bir prensip olarak uygulana gelmiştir Fakat had*lerin tatbikinde affetmek pek câiz görülmemiştir Kısas ve ta'zirlerde af durumu daha çok mağdur ile suçlu arasında olan bir olay kabul edilmiştir Mağdur isterse affeder Bu durumda haksızlığa uğrayan taraf suçluyu affettiğinde onu mükâfatlandırmak Allah'a aittir (eş-Şûra, 42/40) Bu affı yapan mümin mağdur olmasına rağmen böyle bir affi yapmasının takvâ*ya daha yakın olduğunu Cenâb-ı Hakk'ın şu mesajlarından bilmektedir:
"Onu bağışlamanız takvâya daha yakındır " (el-Bakara, 3/237) Böylece affetmek İslâm kardeşliğinin bir gereği olduğu gibi müslümanlar arasında da minnet duygusunun gelişmesine ve müminlerin birbirlerine şükran duygularıyla yaklaşmalarına zemin hazırlayacaktır Nitekim insanı cezalandırmaya yetkili ve hak sahibi olmasına rağmen af yolunu tercih eden kişi daima toplum tarafından takdirle karşılanmıştır Bu da İslâm ahlâkının bir tezahürüdür Suçluyu affetmek asla adâletsizlik değildir Zira Cenâb-ı Hakk küfür ve şirkin dışında kalan her hata ve günahı dilediği takdirde affedebileceğini ifade buyurmaktadır:
"Allah kendisine ortak koşulmasını mağfiret etmez Ancak ondan başkasını dilediği kimseler için mağfiret eder " (en-Nisa, 4/48)
Buna karşılık Allah'a karşı isyan ve İslâmî emirlerin çiğnenmesinde uygulanacak hadlerin kadı tarafından kesin olarak karara bağlanmasıyla devletin affetme yetkisi ortadan kalkar Ancak delillerin ve suç unsurlarının tesbitinde eksiklik söz konusu olursa devletin cezayı düşürmesi mümkündür Mağdurun olmadığı ve bir mağdur tarafından açılmamış davalarda ve hadlerin uygulanmasında af kesinlikle mümkün değildir Hırsızlık ve zina iftirası gibi durumlarda mağdur doğrudan doğruya kendisi af yetkisini kullanarak suçluyu affedebilir Dava açılmadan önce böyle bir af söz konusu olursa ceza düşer Böyle durumlarda gerçekleşen af suçun işlenmiş olması halinde sadece dünyevî cezası affedilmiş olur Ahirette ise hesabı Allah'a aittir Hırsızlık gibi suçlarda mahkeme bir hüküm vermiş ise mağdur affetse bile infâzın durdurulması söz konusu değildir Böyle durumlarda ceza uygulanır
İslâm'da kul hakkının daha çok olduğu kısaslarda cezanın düşmesinin prensip olarak kabul edilmesi davada kul hakkının ağır bastığı zaman mümkündür 
"  Öldüren, ölünün velisi tarafından affedilirse, örfe uymak ve diyeti güzellikle ona ödemek gerekir Bu, Rabbinizden size bir kolaylık ve rahmettir  " (el-Bakara, 2/178)
"Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş ile kısas yapılır Yaralarda da kısas vardır Fakat kim hakkından vazgeçerse, bu onun günahlarının affına bir sebeptir Kim Allah'ın indirdiği hükümlerle hükmetmezse işte onlar zalimlerin ta kendileridir " (el-Mâide, 5/45) ayetleri mağdurun affetme imkânı ve yetkisinin olduğunu göstermektedir Bu gibi durumlarda af kul hakkı olduğu için suçluyu mağdur veya velisinin affetmesine ve kısasın uygulanmamasına rağmen devlet suçluyu ta'zir etme hakkına sahiptir Ancak mağdurun ölmesi halinde onun veli ve yakın akrabaları bu kısasta yetkilerini kullanma hakkına sahiptirler Mağdurun velisi veya varisleri suçluyu affedebilirler Ancak böyle bir affın yapılabilmesi için akıl ve bülûğ şart koşulmuştur Yani affedecek kimsenin âkil ve baliğ olması gerekir Bazen diyet* veya mal karşılığında suçlu affedilebilir Bu da aslında af olmaktan çok sulh* kapsamına girer
Kamu hakkının söz konusu olduğu ve kamuya karşı işlenmiş bulunan suçlarda devlet affetme yetkisine sahiptir Kul hakkının çiğnendiği durumlarda ise affetme yetkisi öncelikle mağdurundur Her iki durumda yani hem kamu hakkının hem kul hakkının birlikte ihlâl edildiği bir suçun işlenmesi halinde ise, bir tarafın affetmesiyle diğer tarafın hakkı düşmez Affetmeyen taraf cezanın uygulanmasını isteyebilir
Afyon
Haşhaş bitkisinden elde edilen ve kullanan kişinin aklını perdeleyen, keyif verici olarak kullanılması halinde İslâm'ın yasakladığı uyuşturucu ve katı bir madde
Afyon, "Papaver somniferum" adı verilen bir bitkinin "Kelle" tabiri kullanılan baş kısımlarından çizilmek suretiyle elde edilen bir "drog"tur (ilâç yapımında kullanılan bitkisel madde ) Afyon kozası uyuşturucu nitelikte değildir Kozanın dış kabuğundaki lateks (süt) uyuşturucudur
Bitkideki çiçek ve çentiklerin düşüşünden yaklaşık on gün sonra kapsüller özel bıçaklarla çizilir Bu çiziklerden çıkan süt ham afyondur Değişik kokulu ve acıdır Bu süt pişirilip mayalanır ve işlenmiş afyon olur Sigara gibi içildiğinde kuvvetli bir koku çıkarır Baz morfin, eroin, kokain gibi alkaloitler de elde edilir
Kur'an-ı Kerim'de insanı sarhoş eden şarap (hamr) yasaklanmış (el-Mâide, 5/90-91), diğer sarhoş edici sıvı veya katı içkilerden söz edilmemiştir 
Hz Peygamber (s a s ) içki yasağını ilân ederken, içkinin hangi maddeden imâl edildiğine bakmamış, kullanan kimseyi sarhoş edip etmemesi ölçü olarak alınmıştır İnsanlar arasındaki ismi ne olursa olsun ve hangi maddeden yapılırsa yapılsın, sarhoş eden her şey içkidir
Hz Peygamber'e bal, darı, arpa ve benzeri maddelerin mayalanmasından elde edilen içkinin hükmü sorulmuş, o şu cevabı vermiştir: "Her sarhoşluk veren şey içki (hamr)'dir Her içki de haramdır" (Müslim, Eşribe, 73-75; Buhâri, Edeb, 80, Ahkâm, 22, Meğâzî, 60) "Çoğu sarhoşluk veren şeyin azı da haramdır" (Ebû Davud, Es* be, 5; Tirmizî, Eşribe, 3; Nesâi, Eşribe, 25)
Hz Ömer, hilâfeti sırasında minberden halka, "Aklı perdeleyen herşeyin içki olduğu"nu ilân etmiştir (Yusuf el-Kardâvî, İslâm'da Helâl ve-Haram (Terc Mustafa Varlı), İstanbul 1970, s 77)
Bu delillere göre, insan aklını örten, ona temyiz gücünü kaybettiren her şey içki hükmündedir İşte afyon da bu nitelikteki bir uyuşturucudur Çünkü afyon kullanan kimse uzağı yakın, yakını uzak görür Olağan şeylerden uzaklaşıp, olmayacak şeyleri hayal eder ve rüya âleminde yüzmeye başlar Afyon ve benzeri uyuşturucu madde kullananlar, kendilerini, dinlerini, dünyalarını unutmak amacıyla uyuşturucu kullanırlar
Diğer yandan afyon gibi uyuşturucular vücudu durgunlaştırır, sinirleri uyuşturur, sağlığı bozar, ruhî çöküntü yapar, tembellik meydana getirir Ve kişiyi topluma faydasız kılar Uyuşturucu maddeler, evler-ocaklar yıkar, aile fertlerinin rızkından keserek, onları yoksulluğa iterek, kendilerini zehirler
Uyuşturucu maddelerin ortaya çıkıp yaygınlaştığı devirlerde İslâm âlimleri haram hükmü üzerinde görüş birliği etmişlerdir Bu konuda İbn Teymiyye* şöyle der: "Keskin haşhaş otu sarhoş etse de etmese de haramdır Fâcir olanlar neş'e ve zevk verdiği için onu kullanıyorlar Bu aynı zamanda içkiyi beraberinde getirir İçki düşmanlık meydana getirirken, afyon durgunluğa, zillete, karakter ve akıl bozukluğuna, şehvet kapısının açılmasına ve kıskançlığın kalkmasına yol acar Bu yüzden afyonu az veya çok kullanmanın cezası, içki içmenin cezası gibidir Bu da ****en değnektir " (İbn Teymiyye, el-Fetâvâ, IV, 262 vd ) Hanefi mezhebinde hür olana ****en değnek, köleye kırk değnek vurulur (İbn Abidin Terc, VIII, 237)
Afyon kullanan kimse bunu tedavi maksadıyla kullanmışsa yaptığı hukuki işlemler geçersiz kabul edilmektedir Ancak bunu tedavi için değil de keyif vericiliğinden dolayı kullanan kimsenin yaptığı hukuki işler geçerli sayılmıştır Yukarıda ifade edildiği gibi afyon aklı gidermektedir Aklı yerinde olmayan kimse hukuki bir işlem yaptığında bu mutlaka kendi aleyhinde bir netice verecektir Bu da onu cezalandırmak maksadıyla geçerli kabul edilmiştirAĞAÇ
Dünya hayatının vazgeçilmez nimetlerinden biri de ağaçtır Her insanın, doğumundan ölümüne kadar, hayatının her safhasında ihtiyaç duyduğu, kökünden, yaprağından, kerestesinden, çiçeğinden, dalından, gölgesinden, kokusundan, güzelliğinden faydalandığı ağaçsız bir dünya tasavvur etmek çok zordur
İnsanoğlunun, yüzyıllar boyunca, zaman zaman putlaştırdığı, bazan kesip yok ettiği ağacın Allahü Teâlâ'nın diğer nimetleri gibi bir nimet olduğunu Kur'ân-ı Kerim'den öğreniyoruz Hak Teâlâ şöyle buyuruyor:
"Yukarıdan size su indiren odur Ondan içersiniz; koyunlarınızı otlattığınız bitkiler de onunla biter " (en-Nahl, 16/10)
"Allah onunla size ekinler, zeytin ve hurma ağaçları, üzümler ve her türlü ürünü yetiştirir Düşünen kimseler için bunda ders vardır " (en-Nahl, 16/11)
"Hurma ağaçlarının meyvelerinden ve üzümlerden şerbet, şıra ve güzel rızık elde edersiniz Düşünen bir kavim için bunda ibret vardır " (en-Nahl, 16/67)
"Yaş ağaçtan size ateş çıkarandır Ondan ateş yakarsınız " (Yasin, 36/80)
"Yoksa gökleri ve yeri yaratan, gökten size su indirip onunla, bir ağacını bile bitirmeye gücünüzün yetmediği, güzel güzel bahçeler meydana getiren mi?  " (en-Neml, 27/60)
Cenâb-ı Hak muhtelif âyetlerde ağacın çeşitli faydalarını belirterek onun bizim için ne büyük bir nimet olduğunu hatırlatır Bazı âyetlerde de ağaçların diğer varlıklar gibi Cenâb-ı Hakk'ı nasıl tesbit ettiği haber verilmektedir:
"Göklerde ve yerde olanların, güneş, ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, hayvanların ve insanların bir çoğunun Allah'a secde ettiklerini görmüyor musun?  " (el-Hac, 22/18)
"Bitkiler ve ağaçlar O'nun buyruğuna boyun eğerler " (el- Vâkıa 56/6)
Yine Cenâb-ı Hak ağacı iyilik ve kötülük sembolü olarak göstermiştir:
"Allah'ın, hoş bir sözü; dallan göğe doğru olan -Rabbi'nin izniyle her zaman meyve veren- hoş bir ağaca benzeterek nasıl misâl verdiğini görmüyor musun? İnsanlar ibret alsın diye Allah onlara misâl gösteriyor Çirkin bir söz de, yerden koparılmış, kökü olmayan kötü bir ağaca benzer " (İbrahim, 14/24-26)
Ayrıca Cenâb-ı Hak; "İncir ve zeytine and olsun", (et-Tin,95/1) buyurarak ağaca yemin etmek suretiyle onun değerini göstermiştir
Hz Peygamber'den de ağaç ve ağaç dikmekle ilgili pek çok hadîs-i şerif rivâyet edilmiştir Bu hadisler dikkatle incelendiğinde Rasûlullah'ın müslümanları ağaç dikmeye teşvik ettiği, Cenâb-ı Hakk'ın bir nimeti olan ağacın insanlara hattâ hayvanlara pek çok faydasının bulunduğu anlatılmaktadır Hz Peygamber (s a s ) şöyle buyurmuştur:
"Hiç bir müslüman yoktur ki, o, ağaç diksin yahut ekin eksin ve mahsûlünden insan, kuş, kurt yesin de kendisi bundan istifade etmiş olmasın Elbette o müslüman da diktiğiyle, ektiğiyle sevap alır " (Tecrid-i Sarih Trc VII, 121) Bu hadis pek çok sahâbî tarafından değişik yol ve metinle rivâyet edilmiştir Bu durum, hem Rasûlullah'ın hem de ashabın ziraata ve ağaç dikmeye ne kadar önem verdiklerini göstermektedir Hz Peygamber'in ağaç dikmekle ilgili aşağıya aldığımız tavsiyeleri de bu durumu göstermektedir
Cenâb-ı Hak "Ağaç diken herkese ve diktiği ağaçtan çıkan meyve kadar mükâfat ve sevap takdir ve ihsan eder " (Tecrid-i Sarih Trc /VII, 122)
"İslâm câmiasında ağaç diken bir müslümana o ağaçtan yenilen mahsul onun için sadakadır Yine o ağaçtan çalınan meyve da onun için sadaka olur Vahşi hayvanların yediği de o kimse hesabına bir sadaka olur Kuşların yediği de sadakadır Her insanın ondan yiyip eksilttiği mahsûl de onu diken müslümana âit bir sadakadır " (Tecrîd-i Sarîh Trc VII, 122)
Başka bir hadis-i şerifte sahâbeden Câbir (r a ) şöyle demiştir:
"Ümm-i Mabed yahud Ümm-i Mübeşşir el-Ensâri'ye kendisine âit hurmalıkta iken Rasûlullah (s a s ) yanına gelip şöyle buyurdu:
- Bu hurmalığı kim tesis etti? Müslim mi, kâfir mi? diye sordu Kadın:
- Müslim, diye cevap verdi Bunun üzerine Rasûl-i Ekrem:
-Bir müslümanın diktiği ağacın meyvesinden, ektiği ekinin mahsûlünden herhangi bir insan, veya herhangi bir canlı yerse, o meyve, ağacı diken müslüman için sadaka olur, buyurdu (Tecrîd-i Sarîh Trc ,VI I, 123)
Bir gün meşhur sahâbilerden Ebü'd-Derdâ Şam'da ağaç dikerken kendisine biri uğramış ve bu durumu garipseyerek:
-Vay, sen Rasûlullah'ın (s a s ) yâri ve hemdemi olduğun halde ağaç mı dikiyorsun! demişti Ebü'd-Derdâ da:
-Dur, acele etme! Ben Rasûlullah'ın: "Bir kimse bir ağaç diker o ağaçtan bir insan yahut Allah'ın mahlûklarından herhangi bir mahlûk meyva yerse, bu meyva ağacı diken kimse için sadaka olur," buyurduğunu işittim, demiştir (Tecrid-i Sarîh Trc VII, 123)
Bu ve benzeri hadislerden, gayet açık bir şekilde, ziraatın, ağaç dikmenin İslâm dininde büyük bir fazilet sayıldığı, bu işlere büyük bir kıymet verildiği anlaşılmaktadır
Ormanların (genel olarak ağacın), bir ülke için ne kadar önemli olduğu bu gün daha iyi anlaşılmıştır Bir memlekette yaşayan insanların sağlığı, iklim ve su rejiminin düzenli olması, on binlerce yılda teşekkül eden toprağın korunabilmesi hep ağaç ve bitki örtüsü ile yakından ilgilidir Diğer taraftan ormanlar servet ve saadet, refah ve medeniyet kaynağı olmakta, yokluğunun ortaya çıkardığı telâfi edilemez kötü sonuçlar insanları acı acı düşündürmektedir İşte bu sebepledir ki, Peygamberimiz (s a s ) refâhın bu ana kaynağına müslümanların dikkatini çekmiş ve ziraatla uğraşmalarını, her tarafa ağaç dikmelerini kendilerine tavsiye buyurmuştur Hz Peygamber'in ağaç ve ağaç dikme konusuna ne kadar önem verdiğini göstermesi bakımından, aşağıdaki hadîs-i şerif son derece önemlidir:
"Kıyâmet koparken sizden birinizin elinde bir hurma dalı bulunur da bunu Kıyâmet kopmadan dikmeye gücü yeterse, mutlaka onu diksin, bırakmasın "(Tecrid-i Sarîh Trc ,VII, 124)
Cenâb-ı Hak muhtelif Kur'ân âyetlerinde Kıyâmet gününün dehşetini haber vermiştir İnsanların, sığınacakları yer arayacakları böyle korkunç bir günde dahi müslümanlara ağaç dikmelerinin tavsiye edilmiş olması, konunun önemini, başka söze ihtiyaç duyurmayacak kadar açık ve kesinlikle, anlatmış olmaktadır
İslâm Hukukunda Ağaç
İslâm hukukunda toprağın ve ağacın durumlarına göre karşılaşılan problemler incelenmiş ve bu hususta çeşitli ictihâd*lar ortaya çıkmıştır
Kendiliğinden biten ağaçlar veya insanlar tarafından bir gayret neticesi yetiştirilen ağaçlara göre hükümler değişmektedir 
Bu ağaçlar, dağlık kesimlerde ise, kimsenin mülkiyet*inde olamaz Herkes yararlanabilir Fakat el konulan arazideki ağaçlar da o kişilerin mülkiyetine girer Yalnız İslâm devleti böyle durumlarda çeşitli hüküm ve sınırlamalar koyabilir
Terkedilmiş arazilerden ve ormanlardan, civarındaki bölge halkı devletin müsaadesi oranında faydalanabilir
Özel mülkiyet altında olan arazîlerde kendiliğinden biten ağaçlar o toprak sahibinindir Sahibinin izni ve rızası olmadan bu ağaçlardan hiç kimse yararlanamaz Çünkü bir bütüne sahip ve malik olan o bütünün parçalarına da sahip ve mâlik sayılır
Bir kimsenin özel mülkiyetinde olan topraklarda başkası tarafından dikilen ağaçlar çeşitli usullerle bu ağaçları dikenlerin olabilir:
a- Yer sahibinin izni ve rızasıyla olabilir Bu arazi ya kiralama yoluyla ya da iâre edilmek suretiyle alınmış ise, burada dikilen ağaçlar dikene aittir Kira müddetinin bitimi halinde mülk sahibi dilerse arazisini tekrar kiraya verir, dilemezse vermez İare* suretiyle verilmiş ise mülk sahibi istediği zaman bu iâresinden vazgeçip dilediği takdirde ağaçları söktürebilir Ancak geçici iâre durumunda ağaçları sökme tarihiyle âriyet* müddetinin sona ereceği zamana kadar ki müddet için tazminat öder
b- Mülk sahibinin izni olmadan bir araziye ağaç dikilmişse bunları diken kişinin ağaçlarını söküp araziyi sahibine teslim etmesi gerekir Ancak ağaçların değeri arazinin değerinden fazla ise ağaçlar sökülmez arazinin bedeli sahibine ödenir
Vakıf* topraklarda ise dikilen ağaçlarda şu durumlar ortaya çıkar:
a- Mütevelli'nin vakfın parasıyla diktiği ağaçlar vakfındır
b- Mütevelli'nin kendi imkân ve parasıyla vakfın arazisinde ağaç dikip bu ağaçların vakfın olduğunu söylemişse vakfın mülkiyetinde olur, yoksa bunları kendi parasıyla dikip kendisinin ağaçları olduğunu söylerse o zaman bu gasp hükmündedir Yani başkasının arazisinde gasben ağaç dikmiş oluyor
c- Mütevelli'nin emriyle vakfın arazisine dikilen ağaçlar vakfındır Ağaç diken kimseye işçilik ücreti ve diğer masrafları ödenir
d- Mütevelli dışında başka birisi vakfın arazisine ağaç dikerse bu da gasb durumunda olup, ağaçlar diken şahsa aittir
Ağaç aşılama hükümleri ve bu husustaki fıkhî ictihadlar genellikle ağaç dikme ile aynıdır Ayrıca ağaç vakfedilebildiği gibi toprağında olduğu yerde alınıp satılabilir Rehin verilip hibe edilebilir Sahibinin bilgisi dışında ağaçları kesen veya tahrip eden kimse bunları tazmin etmek zorundadır
|