Yalnız Mesajı Göster

İslam Ansiklöpedisi (B)

Eski 11-04-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İslam Ansiklöpedisi (B)



İslam Ansiklöpedisi

Bekâ

Sonsuz, ebedî kalmak; durmak, sürmek, devam etmek ve özellikle eski hâli üzere sabit olmak

Istılahta; Yüce Allah'ın sıfatlarından birisidir Allah'ın varlığının bir sonunun olmaması demektir Bütün sonradan yaratılan varlıklar için bir son düşünüldüğü halde, O'nun için bir son düşünülemez O hem ebedî hem de ezelîdir Başlangıcı ve sonu yoktur

İki türlü bâkî varlık vardır: 1- Sonsuza kadar kendi kendine bâki olan varlık Bu varlık için bir fena, yani son bulmak, zevâl bulmak düşünülemez İşte bu varlık Yüce Allah'tır

2- Belli bir süreye kadar, bir başkası sebebiyle,bir başkasına muhtaç olarak bâki olan varlık Bu, Allah'ın dışında, Allah'ın belli bir süreye kadar bâki kıldığı varlıklardır Bunlar için son ve zevâl bulmak mümkündür

Allah'ın bâki kılmasına bağlı olan varlıkların bâkiliği de iki şekilde olur:

a- Bizzat kendisi, özel varlığı bâki olanlar ki; bunların bâkiliği tek tek her varlık içindir Buna örnek olarak gök cisimleri, ay, dünya, yıldızlar ve diğer gezeğenler verilebilir Her birinin bâkiliği kendisine mahsustur Bütün bunların son ve zeval bulması Allah'a bağlıdır O istediği anda bunlara bir son verebilir

b- Cins ve türleri itibariyle bâki olanlar Bunların bâkiliği her varlığın bizzat kendisi için değildir Bu tür bâkî varlıklara da insan ve hayvan türleri örnek verilebilir İnsan cins ve tür olarak Allah'ın istediği ve dilediği vakte kadar bâkidir Bir insan ölür ama insan türü bâkidir Diğeri yaşar ve insan nesli devam eder Özel varlığı bâki olan varlıklar ise böyle değildir Ay, zâti olarak kendisi için, herhangi bir yıldız kendisi için bâkidir, süreklidir (Râğıb el-Isfahâni, Müfredât, İstanbul 1986, s 74)

Dünya fâni, ahiret ise bâkidir Cennet, Cehennem bâkidir Oradaki mükâfat ve azap da bâkidir Yüce Allah Cennet ehli için "Onlar Cennetliktirler İşlediklerine karşılık olarak ebediyen Cennet'te kalacaklardır " (Ahkâf, 46/14) buyurmakta, Cehennem ehli için de, "Kim Allah'a ve Peygamberi'ne karşı gelirse ona, içinde sonsuz olarak kalacakları Cehennem ateşi vardır "(Cin, 72/23) buyurarak, her iki grubun mükâfât ve azabının daimî olacağını açıkça ifade etmektedir

Allah'ın dışındaki her şey O'nun dilemesi ve isteğine göre, O'nun istediği zamana kadar, O'na muhtaç olacak şekilde bizâtihî olmayıp, biğayrihî bâkidir O nasıl isterse o şekilde olur ve geçici bâkilik son bulur

Yüce Allah ise bizâtihî olarak bâkidir Başlangıcı olmadığı gibi bir sonu da yoktur Zira O Vâcibu'l-Vücûd'dur, varlığı zorunlu olandır Kıdemi sabit olanın bekâsı da vaciptir O'nun bâki olması Vâcibu'l-Vücûd olmasının bir gereğidir Bekâ, Allah'ın zâtî sıfatlarındandır Bunun zıddı olan "fenâ" yani "bir sonu olmak" Yüce Allah için muhaldir Böyle bir şeyin düşünülmesi tenâkuzdur

Abdurrahim GÜZEL

BEKÂRET

Bir erkekle cinsi temasta bulunmamış kızın kızlık durumu Bakire*'nin sıfatı Bu kelime genelde kız için kullanılır Genç ve yaşlı kız ayırımı yapılmaz

Meşrû veya gayrimeşrû olarak bir kadınla cinsi temasta bulunmamış erkek için de "bekâreti zedelenmemiş" ifadesi kullanılır

Mecâzî olarak değişik anlamlarda kullanılır Üzerinde araştırma yapılmamış bir konuyla ilgili olarak "bâkir bir konu, bâkir bir alan" ifadeleri kullanılır (Ayrıca bk Bâkire)

Cemil ÇİFTÇİ

BEKTAŞÎLİK

Hacı Bektaş Velî tarafından kurulduğu kabul edilen tarikatın adı Bu tarikatın kuruluşu her ne kadar Hacı Bektaş Velî'ye nisbet ediliyorsa da esas teşekkülü daha sonraki dönemlere rastlar Bektaşî tarikatının silsilesini Bektaşîler şu şekilde naklederler: "Hz Ali, Hasan-ı Basri, Habib el-Acemi, Davud et-Tai, Ma'ruf el-Kerhi, Şeyh Sırrı es-Sakatî, Cüneyd-i Bağdâdî, Ebû Ali Merâğî, Şeyh Ebû Ali Hasan, Şeyh Ebu Osman Mağribî, Şeyh Ebu Kasım Gürganî, Şeyh Ebû Hasan Harkânî, Şeyh Ebû Farmidî, Fazl İbn-i Muhammed et-Tusi Hoca Ahmed Yesevî, Hoca Yusuf Hemedâni, Şeyh Lokmanü'l-Horasanî, Pir-i Tarikat Es-Seyyid Muhammed Bektaş-ı Velî İbn-i İbrahimü's-Sânî"

Hacı Bektaş-i Velî'nin neseplerini de şöyle gösterirler: İmam Ali, İmam Hüseyin, İmam Zeynelâbidin, İmam Muhammed Bakır, İmam Musa el-Kâzım, İmam Ali Rıza, İmam Muhammed Nakî, İmam Hasan el-Askerî, İmam Muhammed Mehdî, Seyyid İbrahimü'l-Mükrimü'l-Hicap, Seyyid Hasan, İbni Seyyid İbrahim, Seyyid Muhammedü's-Sânî, Seyyid Mehdi, İbni Seyyid Muhammedü's-Sani, Seyyid İbrahim, İbn Seyyid Hasan, Seyyid Muhammed, İbn İbrahim, İbn Seyyid, Elhak İbn Seyyid Muhammed, Seyyid Musa İbn Seyid İshak, Seyyid İbrahimü's Sani, İbn Seyyid Musa, Seyyid Muhammed eş-Şehir Hacı Bektaşî Velî, İbn Seyyid İbrahimü's-Sânî

Hacı Bektaşî Velî'nin annesi Şeyh Ahmed Nişâbûri'nin kızı Hâtem Hatun'dur Bektaş-ı Velî hicrî 645 yılında Nişâbur'da doğdu 680'de Ahmed Yesevî'nin tavsiyesiyle Anadolu'ya geçti Kırşehir yakınında "Karabük"e yerleşti, 738 de vefat etti

Bektaşîlik, Anadolu'nun ortasında ıssız bir köyde doğmuştur Âlimlerden uzak kaldığı gibi şehirlilerden çok köylüler ve yörükler arasında yayıldı Hatta çoğu kez göze bile çarpmadı Ancak tamamıyla kurulduktan ve dal budak saldıktan sonra anlaşıldı Bektaşilik her tarikat gibi batınîdir Bâtına ait birtakım tasavvufî esrar ile içli dışlıdır Fakat bâtınilik meselelerinde öbür tarikatlardan ayrılır Mâlum olan "Bâtınî"lere yaklaşır Bektâşîler her şeylerini gizli tutarlar Her türlü teşkilatları saklıdır Birtakım işaretler ve remizler kullanırlar Buna binâen tarihte meşhur olan "Bâtınî"lerle alâkaları vardır Tarikatların birçoklarında bulunan "seyr-i sülûk" Bektaşilik'te yoktur Muayyen "evrad ve ezkâr" bile mevcut değildir Ancak "inâbe" ve "ikrar" ile "âyin-i Cem" vardır

Bektaşîlik'te Ehl-i Beyt'e fazla sevgi gösterilir Bu muhabbet ifrata kadar varır Hatta Bektaşiliği mezhep itibarıyla "Ca'feri"; irfan ve felsefe itibarıyla "Hurûfi" diye tanımlayanlar vardır Gerçekten Anadolu Bektaşîleri (Alevîler) Ca'feri mezhebinde olduklarını açıktan açığa söylerler Mezhepte Ca'feri, tarikatte Bektaşî ve Alevî bulunduklarını itiraf ederler

Bektaşîler, Ca'ferî fıkhını kabul ettikleri gibi İmamiyye mezhebini de kabul etmişlerdir Oniki imamı takdis ederler Hz Ebû Bekr, Osman, Ömer ile Hz Âişe'yi pek sevmezler Bektâşîlik'te az çok tasavvuf, büyük miktarda Hurûfilik, Ahilik, Bâbailik,* Bâtınilik, Hulûl* ve Tenâsuh*, Ca'ferilik, Şiî'lik, İmami'lik, Şâmani'lik, Lama'lık hatta teslis gibi eski ve yeni bir çok unsurlar vardır Onun için içinden çıkılmaz bir şekil almıştır

Yeniçeri Ocağı'nın kuruluşunda Hacı Bektaş Velî dua etmiş, bu nedenle Yeniçeriler onu pir olarak tanımışlardır Yeniçeri Ocağı'na "Hacı Bektaş Ocağı" denmesi bundan dolayıdır Bu tarikatın Türkler arasında tutunmasının, yaygınlık kazanmasının sebeplerinden birisi Yeniçerilerle ilgisinin bulunmasıdır Çeşitli grupları ve cereyanları bünyesinde barındırması, toleransı, tarikat mensuplarının halkla içli dışlı olması; özellikle Bektaşî edebiyatını oluşturan eserlerin Türkçe ile ve halkın rahatlıkla anlayacağı bir üslupla yazılması, Bektaşîliğin yaygınlık kazanmasını sağlayan başlıca hususlardır

Bektaşîlik Anadolu sınırları içinde kalmamış; Bulgaristan, Romanya, Sırbistan, Mısır, Arnavutluk ve Macaristan'a kadar yayılmıştır

Sünnî bir yapıya oturan Osmanlı devletinde, Şiî-Bâtınî unsurların karıştığı Bektaşîlik, aynı tempo ile yürüyemedi Yeniçeri Ocağı'nın etkisi azalınca, hatta Sultan II Mahmud'un Yeniçeri Ocağı'nı ilgasıyla Bektaşîlik de ilga edildi Ancak Sultan Abdülaziz zamanında yeniden canlandı, gelişimini sürdürmeye başladı 30 Kasım 1925'te tekkelerin kapatılmasıyla Bektaşîlik resmen son buldu

Bektaşîlik başlıca iki kola ayrılmaktadır Bunlardan birincisi Hacı Bektaş Veli'nin evli olduğunu kabul eden Çelebiler koludur Bunlar, kendilerini Hacı Bektaş Veli'nin neslinden sayarlar Bu nedenle bunlara "bel oğlu" adı verilir Bu kol Anadolu'da yaygınlık kazanmıştır İkinci kol mensuplarına Babağân kolu denilir Bunlar tarikat yoluyla Hacı Bektaş Veli'ye bağlı oldukları için "yol oğlu" adıyla anılırlar Bu kola mensup olanlar Hacı Bektaş Velî'nin bekâr olduğunu kabul ederler Bu anlayış İstanbul, Rumeli ve Avrupa'nın çeşitli ülkelerinde yaygınlık kazanmıştır Zaman zaman bu iki grup birbirlerine karşı düşmanca tavır takınmışlardır

Bektaşîliğe girecek olan kişi belirli bir müddet denenir Sonra "ikrar âyini" denilen bir törenle tarikata girer

Bektaşîlik'te müridler beş dereceye ayrılır: 1-Muhiblik, 2-Dervişlik, 3-Babalık, 4-Mücerredlik, 5-Halifelik

Muhib'in iki Bektaşî'nin kefâletiyle tarîkata intisabı kabul edilir Buna "el almak" veya "nasib almak" da denilir Dervişliği isteyen erkek muhib tekkeye alınır Hizmetleriyle bunu isbata çatışırsa dervişliğe kabul edilir ve dervişlik tacı giydirilir Üçüncü derece babalıktır Babalık dervişe halife tarafından verilen bir mertebedir Yeteneğini ispat eden dervişe bizzat halife tarafından bu pâye verilir Halîfenin icâzetiyle bundan sonra muhib ve derviş yetiştirebilir Babaların Hz Peygamber soyundan geldiklerini kabul edenler yeşil sarık sararlar

Dördüncü derece mücerredliktir Bu dereceye yükselmek için evlenmemiş olmak gerekmektedir Mücerredliğe seçilen aday dervişlerden ve babalar arasından seçilir Bu derece halifeye en yakın olanıdır Belirli bir merâsim yapılır Adayın sağ kulağı delinir; Mengûş adı verilen bir küpe takılır Bunlar kendilerini tarikata adadıkları için evlenemezler, çocuk sahibi olamazlar

Bektaşî babası halifelik makamlarından birine müracaat eder Eğer halifeliğe gerek varsa ve müracaatı da kabul edilirse ona halifelik icazeti verilir Bunun dışında bir baba, üç mücerredin imzasıyla da halifelik makamını elde edebilir Bektaşîlik dört temel üzerine oturur Bu dört temele dört kapı denir Şerîat kapısının mensupları Şerîata ve Ehl-i Beyt'in yoluna uymak zorundadır Tarikata giren "yol oğlanları" da bu yolun gereklerine uymağa mecburdur Hakikat kapısının mensubu, evrenin sırrını öğrenecek, marifet kapısının mensubu da nefsini mâsivâdan temizleyecektir

Bektaşîlikte ana ilke Hz Muhammed (sas)'in soyunu ve oniki imamı sevmek ve Ehl-i Beyt düşmanlarından uzak olmaktır

Bektaşî tarikatının kendine özgü gelenekleri vardır: Bıyıklarını ve sakallarını uzatırlar Karşılaştıkları zaman sağ ellerini kalplerinin üstüne koyarlar Birbirinin ellerini öperler Başlarına oniki dilimli taç giyerler Göğüslerine "teslim taşı" adını verdikleri oniki dilimli bir taç takarlar Hırka giyerler, kemer kuşanırlar Birbirlerine ömür boyu yardımcı olmak amacıyla :"yol kardeşi" adını verdikleri bir arkadaş edinirler Evfi Bektaşîler boşanmazlar Nasib kapanmasın diye kaşığı sofra üzerine yüzüstü bırakmazlar Kapının eşiğine basmazlar Hulûl, tenâsuh ve hattâ teslis anlayışı, inanç olarak Bektaşîliğe hakim olmuştur

Bektaşîlik alevîlikle iç içe girmiş bu nedenle özellikleri bozulmuştur Bazı âdetler değişikliğe uğramıştır- Çelebiler ile Babağân arasındaki mücadeleden sonra evlenmemek âdet haline getirilmeye çalışılmıştır Daha önceleri şerbet içilirken, sonraları bunun yerini şarap ve içki içme âdeti almıştır Allah'ın yasakladığı bazı haramlar mübah sayılmaya başlanmıştır Namaz kaldırılmış, yerine niyaz ikame edilmiştir

Bektaşî tekkeleri genellikle dağ eteklerinde, ıssız, sakin yerlerde kurulmuştur

Bektaşî edebiyatı halk şiirinden yararlanmış, genellikte halk şiirindeki vezin, kafiye vb özelliklere sadık kalınmıştır

Bektaşî tekkelerinde ve dergahlarında icra edilen musîki genelde halk musîkisine çok yakındır Bektaşîlik zengin bir tekke musîkisine sahiptir

Cemil ÇİFTÇİ

BELÂGAT

İyi, güzel, tesirli ve pürüzsüz söz söyleme; edebiyat kaideleriyle ilgili ilim Terim olarak iki şekilde tanımlanmıştır:

a- Sözün zorlama ve yapmacıktan uzak olup yorumlamaya gerek olmaksızın kolay anlaşılır olması; yerinde ve adamına göre söylenmesidir

b- İnsanın belîğ, tesirli söz söyleme gücü ve yeteneği kazanmış olmasıdır

Belâgat bir ilimdir Sözün düzgün kusursuz, yerinde ve adamına göre söylenmesini öğretir Belâgat üçe ayrılır:

a- Meânî (manalar) ilmi: Muhtelif cümle şekilleri ve bunların kullanılışından bahseder

b- Beyan ilmi: Maksadı açık ve güzel bir şekilde ifade etme sanatını öğretir Teşbih, mecaz, istiare ve kinaye gibi sanatlardan bahseder

c- Bedî' ilmi: Sözü ifade ve mana yönünden en güzel şekilde söylemenin yollarını gösterir

İA

BEL'AM İBN BÂÛRA

Hz Musa (as) zamanında yaşamış ve sonradan irtidat etmiş olan ilim adamı

A'raf suresinin 175-176'ncı ayetleri münasebetiyle ismi çeşitli tefsir ve tarih kitaplarına girmiş olan Bel'am İbn Bâura (veya Bel'am İbn Eber)' nın, İsrâiloğulları'ndan, devler ülkesinden, Yemen diyarından veya Ken'an ilinden Allah'ın dinini öğrenmiş, ilim ve irfan sahibi, duası müstecap, yanında Allah'ın ismi a'zamı bulunan ve fakat sonradan itaatsızlığa düşmüş bir kimse olduğu şeklinde rivayetler vardır Her ne kadar Lût (as)'ın kızlarından biri ile evlenmiş olduğu söylenirse de, bunun Yahudiler tarafından müslümanlar aleyhine uydurulmuş bir iftira olduğu bilinmektedir (Taberî, Tefsiru't-Taberî, Mısır, 1373/1954, IX, 119-120; Fahruddin er-Râzî, Mefâtîhu'l-Gayb, Mısır, 1308, XV, 54; D B Macdonald, İA, "Bel'âm İbn Bâura" Mad)

Bel'am'a konu teşkil eden ayet meâlleri şöyledir: " Habibim! Onlara, şeytanın peşine taktığı ve kendisine verdiğimiz âyetlerden sıyrılarak azgınlardan olan kişinin olayını anlat Dileseydik, onu âyetlerimizle üstün kılardık; fakat o, dünyaya meyletti ve hevesine uydu Durumu, üstüne varsan da, kendi haline bıraksan da, dilini sarkıtıp soluyan köpeğin durumu gibidir İşte ayetlerimizi yalan sayan kimselerin hâli böyledir Sen onlara bu kıssayı anlat, belki üzerinde düşünürler " (A'raf, 7/175-176)

Bel'am'la ilgili olarak İslâmî kaynaklarda şunlar anlatılmaktadır: "Rivayete göre Mûsa (as), Ken'âniler' in Şam'daki topraklarına girmişti Bu sırada Bel'am, el-Belkâ köylerinden Bal'â'da bulunuyordu Ken'âniler'den bazıları Bel'am'ın yanına gelerek: "Ey Bel'am, Mûsa İbn İmrân İsrâiloğulları'nın başında olduğu halde bizi yurdumuzdan sürmek ve öldürmek üzere geldi Bizim ülkemize İsrâiloğulları'nı yerleştirecek Senin kavmin olan bizlerin ise yerleşecek bir yerimiz yok Sen duâsı kabul edilen bir kimsesin Onları defetmesi için Allah'a duâ et", dediler Bel'am: "-Yazıklar olsun size! O Allah elçisidir; melekler ve mü'minler de onunla beraberdir; onlar aleyhine nasıl duâ edebilirim! Bildiğimi bana Allah öğretti" diye red cevabı verdi Kavmi duâ etmesi hususunda ısrar ettiler Bel'am da eşeğine binerek, İsrâiloğulları'nın çıkmakta olduğu dağa doğru ilerledi Bu dağ, Husban dağıdır Biraz gittikten sonra eşeği yere çöktü Eşeğine binerek biraz ilerledikten sonra hayvan yine çöktü Bel'am biraz evvelki gibi hareket ettikten sonra tekrar hayvanına bindi Biraz yol alınca eşek yine çöktü O, yine eşeği yerinden kalkıncaya kadar dövdü Nihayet eşek, Bel'am aleyhinde bir delil teşkil etsin diye, Allah'ın izni ile konuşarak şöyle dedi: "Ey Bel'am, nereye gidiyorsun? Meleklerin önümde durarak beni yolumdan çevirdiklerini görmüyor musun? Allah elçisi ile mü'minler senin kavmin aleyhinde duâ etmektedirler" Fakat Bel'am, buna aldırış etmeden eşeğini döverek yoluna devam etti Nihayet eşek onu Husban dağına çıkardı, Mûsâ (as)'ın ordusunun ve İsrâiloğulları'nın karşısına götürdü Bel'am onlara bedduâ etmeye başladı; fakat İsrâiloğulları'na beddûa ederken Allah onun dilini kendi kavmi aleyhine çevirdi Yanında bulunan halk, onun kendi aleyhlerine bedduâ etmekte olduğunu görünce: "Ey Bel'am! Ne yaptığını biliyor musun? Sen İsrâiloğulları'na hayır duâda, bize bedduâda bulunuyorsun" dediler O: "Ben bunu kendi ihtiyarımla yapmıyorum, Allah dilime hâkim oldu" dedi Bunun üzerine dili ağzından çıkarak göğsü üzerine sarktı Sonra kavmine: Dünya ve âhiret benim elimden gitti, artık hileye başvurmaktan başka çare yoktur" dedi (Taberi, age, IX, 124-126; Râzî, age, XV, 54; İbnü'l-Esir, el-Kâmil fi't-Târih, Beyrut 1385/1965, I, 200 vd; İbni Kesir, e!Bidâye ve'n-Nihâye, Riyad 1966, I, 322 vd)

Her ne kadar müfessirler âyetlerin nüzûl sebebi olarak daha çok Bel'am'ın ismi üzerinde durmuşlarsa da, sözkonusu âyetlerle anlatılmak istenenin Bel'am olduğu yolundaki rivayetleri ve onunla ilgili olarak anlatılan kıssaları doğrulayacak -güvenilir- hiç bir eser yoktur Aynı şekilde yalnız Bel'am'ın, âyetlerin nüzulüne sebep teşkil etmiş olması da doğru değildir (Kâsımî, Mehâsinü't-Te'vil, VII, 2906)

te yandan, âyetlerde bahsi geçen kişinin, Bel'am'ın dışında, Ümeyye İbn Ebi's-Salt, er-Râhib Ebu Amr, İsrâiloğulları'ndan duâsı makbul bir kişi, münafık olan her kişi veya yahudi, hristiyan ve haniflerden olup da Hakk'tan ayrılan herkes olduğu şeklinde de rivayetler vardır (Taberi, age, IX,119 vd; Râzî, age, XV, 54; Zemahşeri, el-Keşşaf, Beyrut 1366/1947, II, 78; Mes'üdî, Mürûcü z-Zeheb, Mısır 1384/1964, I, 52; İbni Kesir, age, I, 322)

Öyle anlaşılıyor ki âyetler, Bel'am ve hareketleri itibariyle onun gibi olan herkese şâmildir Çünkü Allah'ın âyetlerini yalnız bir veya birkaç kişiye hasretmek doğru olmaz; onlar geniş kapsamlıdırlar Burada asıl üzerinde durulması gereken konu; Bel'am'la ilgili olarak söylenen ve İslâmî kaynaklara girmiş olan bilgilerin büyük çoğunluğunun İsrâiliyyâta dayanmış olmasıdır (DB Macdonald, İA, II, 464-465; Abdullah Aydemir, Tefsirde İsrâiliyyat, Ankara 1979, s 242) Çünkü İslâmî kaynaklarda zikredilen bilgiler -bazı isim ve ifade değişiklikleri hariç- Kitab-ı Mukaddes'te geçen bilgilerin tamamen aynısıdır (Kitabı Mukaddes, İstanbul 1981, Sayılar XXII, 2-41; XXIII 1-30; XXIV, 25; XXII, 16; Yeşu XXIV, 9)

Ancak Bel'am, dünyevî çıkar ve hesaplar için Allah'ın dinini tahrif eden bir ilim ve din adamını küfür sistemlerine ve kâfir yöneticilere yaranmak maksadıyla Allah'ın hükümlerini çiğneyen ve asıl gayesinden saptıran kimseleri temsil etmektedir

nsanları "Allah (cc) adını kullanarak"' aldatan, hevâ ve heveslerini tatmin için "Tevhid akîdesini" tahrip eden "Bel'am'ın" etkisi korkunçtur İslâm topraklarında; kâfirlerin istilâsını hazırlayan güç, "Bel'am"dır

Allah (cc)'ın indirdiği hükümlere karşı ayaklanan ve İslâm'a küfreden yönetimlerle yani Tağûtî güçlerle din adına uzlaşan ve müslümanları da

"Allah (cc) adını kullanarak" aldatan, Kur'ân'daki ifâdeyle "köpek sıfatlı" kimselerin ortak ismi Bel'am' dır Bu köpek sıfattı kimseler de; Allah (cc)'ın indirdiği hükümlerin bir kısmını kabul, bir kısmını "zamanın değişmesi" gerekçesiyle sükûtla geçiştirirler Günümüzde, başta resmî ideolojiyi kabul eden ve İslâm'ı o ideolojiye hizmetçi kılmaya çalışan müesseseler olmak üzere, çok sayıda Bel'am benzeri vardır Bunlar "çok dindar" görünmekle birlikte, Tağut'a itikad ve iman etme noktasında titizdirler "Ulü'l-Emr"i İslâm'a karşı ayaklanan güçlere izâfe ederek, mü'minleri yanıltırlar İşte bunlar çağdaş Bel'am'lardır

Alıntı Yaparak Cevapla