Prof. Dr. Sinsi
|
Esma-Ül Hüsna Manalari
el-MÜNTEKIM
Suçluları, adaleti ile müstehak oldukları cezaya çarptıran  
Allah Teâlâ'nın intikamı vardır Âsîlerin belini kıran, cânilerin hakkından gelen, taşkınlık yapan azgınlara hadlerini bildiren şübhesiz ki O'dur
el-AFÜVV
Afvı çok  
Allah Teâlâ, günahları silen, onları hiç yokmuş gibi kabûl edendir
Bu mânaya göre bu isim, Gafûr ismine yakındır Ancak arada şu fark vardır: Gufran: Günahları örtüvermek demektir Afv ise, günahları kökünden kazımaktır Günahları kökünden kazımak, o şey'i örtmekten daha iyidir
er-RAÛF
Çok re'fet ve şefkat sâhibi  
Mahlûkat içinde bilhassa insanlar için, Allah'ın inâyeti, kerem ve re'feti hiçbir ölçüye ve ifadeye sığmayacak kadar geniş ve büyüktür
MÂLİKÜ'L-MÜLK
Allah Teâlâ mülkün hem sâhibi, hem hükümdârıdır Mülkünde dilediği gibi tasarruf eder Hiçbir kimsenin O'nun bu tasarrufuna itiraz ve tenkide hakkı yoktur  Dilediğine verir, dilediğinden alır Mülkünde hiçbir ortağa ve yardımcıya ihtiyacı yoktur
ZÜ'L-CELÂLİ ve'l-İKRÂM
Hem büyüklük sâhibi, hem fazl-ı kerem  
Celâl; büyüklük, ululuk mânasınadır Büyüklük alâmeti olan ne kadar kemâlât varsa hepsi Allah'a mahsustur Mahlûkattaki kemâlât, O'nun kemâlinin zayıf bir gölgesi ve işaretidir
Allah Teâlâ aynı zamanda büyük bir fazl-ı kerem sâhibidir de  Mahlûkat üzerine akıp taşmakta olan sayıya gelmez, sınır kabûl etmez nimetler hep O'nun ihsanı ve ikrâmıdır O nimetlerin zerresinde olsun hiç kimsenin hakkı yoktur
el-MUKSİT
Bütün işlerini denk, birbirine uygun ve yerli yerinde yapan
Mazlûma acıyıp zâlimin elinden kurtaran
Allah Teâlâ en üstün bir adalet ve merhametin sâhibidir Her işi birbirine denk ve lâyıktır Zerre kadar da olsa haksızlığı tervic etmez Kullarına muamelesi merhamet ve adalet üzeredir Yapılmış olan hiçbir iyiliğin zerresini bile karşılıksız bırakmaz İnsanların birbirlerine karşı işledikleri haksızlıkları da düzelterek hakkı yerine getirir
el-CÂMİ'
İstediğini, istediği zaman, istediği yerde toplayan
Birbirine benzeyen, benzemeyen ve zıd olan şeyleri bir araya getirip tutan  
Cem, dağınık şeyleri bir araya toplama demektir Allah Teâlâ, vücudlarımızın çürüyerek suya, havaya, toprağa dağılmış zerrelerini tekrar birleştirecek, bedenlerimizi yeni baştan inşa edecektir
Allah Teâlâ birbirine benzeyen şeyleri bir araya getirip topladığı gibi, birbirinden ayrı varlıkları da bir araya getirmektedir Onların iç içe birlikte yaşamalarını te'min etmektedir Sıcaklık ile soğukluk, kuruluk ile nemlilik gibi birbirine zıd unsurları bir arada tutması da yine Allah'ın Câmi' isminin tecellisindendir
el-GANİYY
Çok zengin ve her şeyden müstağnî  
Ganiy, hiçbir şey'e ihtiyacı olmayan, herşey yanında mevcud bulunduğu için hiçbir şekilde başkasına müracaat mecburiyetinde kalmayan zât demektir
el-MUĞNÎ
İstediğini zengin eden  
Allah Teâlâ dilediğini zengin eder, ömür boyunca zengin olarak yaşatır Dilediğini de ömür boyunca fakirlik içinde bırakır
Bâzı kullarını zenginken fakir, bazılarını da fakirken zengin yapar
"Kıyamet günü fakirlik ve zenginlik tartılmayacak; fakirliğe ne ölçüde sabredildiği, zenginliğe de ne ölçüde şükredilmiş olduğu hesab edilecek Mesele, çok fakir veya çok zengin olmak değil, çok sabretmek veya çok şükretmektir " (Yahya bin Muaz)
el-MÂNİ'
Bir şey'in meydana gelmesine müsâade etmeyen  
İyiden ve kötüden pek çok arzularımız vardır ki biri bitmeden biri ortaya çıkar Yaşadığımız müddetçe bunlar ne biter, ne de tükenir  Biz de bu arzularımızı elde etmek için çalışır dururuz Her arzumuz bir takım sebeblere, sebebler de Mâni' ve Mu'tî olan Allah'ın emrine bağlıdır Allah Teâlâ isteyenlerin isteklerini, dilerse verir; o zaman isteyenin tuttuğu sebebler çabucak meydana gelir Mu'tî ism-i şerîfinin mânası budur Allah Teâlâ bâzı isteklere de müsaade etmez O zaman isteyenin yapıştığı sebebler kısır kalır, ne kadar çabalanırsa çabalansın netice vermez Bu da Mâni' ism-i şerîfinin tecellîsidir
Kullarının başına gelecek felâket ve musibetleri önlemek, geri çevirmek de yine Mâni' ism-i şerîfinin tecelliyatındandır
ed-DÂRR
Elem ve zarar verici şeyleri yaratan  
en-NÂFİ'
Hayır ve menfaat verici şeyleri yaratan  
Menfaatları ve mazarratları, hayır ve şerleri yaratan Allah Teâlâ'dır İnsana menfaat ve zararlar belli bâzı sebebler altında geliyorsa da, o sebebler o menfaat ve zararların sâhibi ve müessiri değil, birer perdesidir Gerçekte zararın da faydanın da, hayrın da şerrin de yaratıcısı Allah'tır
en-NÛR
Âlemleri nurlandıran; istediği sîmalara, zihinlere ve gönüllere nûr yağdıran  
Bütün eşyayı aydınlatan nûr, şübhesiz ki, Allah'ın zâtının nûrundandır Çünkü göklerin ve yerin nûru O'dur
Nasıl ki, güneşin aydınlattığı her zerre, güneşin varlığına bir delildir, kâinatın her zerresinde görünen aydınlık da, o aydınlığı yaratan varlığın mevcud olmasına bir delil teşkil etmektedir
el-HÂDÎ
Hidayeti yaratan
İstediği kulunu hayırlı ve kârlı yollara muvaffak kılan, muradına erdiren
Her yarattığına, neye ihtiyacı varsa, ne yapması gerekiyorsa onu öğreten  
Hidâyet; Allah Teâlâ'nın lütuf ve keremiyle kullarına, sonu hayır ve saadet olacak isteklerin yollarını göstermesi veya o yola götürüp muradına erdirmesi demektir Sadece hayır yolunu ve sebeblerini göstermeğe irşâd; neticeye erinceye kadar o yolda yürütmeye de tevfîk denir
Hidâyetin karşılığı dalâlettir Dalâlet, doğru yoldan bile bile veya iğfale kapılarak sapmak demektir Hidâyetin neticesi îman, dalâletin neticesi îmansızlık ve küfürdür  
el-BEDÎ'
Örneksiz, misalsiz, acîb ve hayret verici âlemler îcad eden  
Zâtında, sıfatında, fiillerinde, emsâli görülmemiş olan  
Bedî', mübdî mânasınadır Mübdî, ibdâ eden, yani örneği bulunmayan bir şey'i îcad eden demektir
Allah herhangi bir kuluna peygamberlik veya velîlik vererek üstün kılmışsa, bu üstünlükle o kul, kendi zamanındaki sair insanlara nisbetle bedî' olmuştur Bâzı âlimlere verilen Bediüzzaman lâkabı gibi Bu tâbir, zamanının eşsiz, misilsiz âlimi mânasına gelmektedir
el-BÂKÎ
Varlığının sonu olmayan  
Bu ism-i şerîf "varlığın devamını" bildiren bir kelimedir Varlığın devamı, önü ve sonu olmamakladır Önü olmamak mülâhazasıyla Allah Teâlâ'ya Kadîm, sonu olmamak mülahazasıyla Bâkî denir Bu mânalara yakın Ezelî ve Ebedî ism-i şerifleri de vardır
Allah Teâlâ'nın varlığı, devam bakımından zaman mefhumu içine girmez Çünkü, zaman denilen şey, kâinatın yaratılmış olduğu andan itibaren sonsuzluğa doğru akışının derecelerini gösteren bir mefhumdur Şu halde, zaman yaratılmışlar başlamıştır ve onlarla bitecektir Kâinat yokken zaman da yoktu, fakat Allah Teâlâ vardı Kâinat biter, zaman da biter, fakat Allah BÂKÎdir
el-VÂRİS
Servetlerin geçici sâhipleri elleri boş olarak yokluğa döndükleri zaman servetlerin hakikî sâhibi  
Allah Teâlâ mülkün gerçek sâhibi olduğu gibi, gerçek vârisidir de İnsanların mülk sâhibi olmaları geçici olduğu gibi, varislikleri de geçici ve muvakkattır Mülkün gerçek vârisi, mülk sâhibi Allah'tır Kıyâmet hengâmında bütün canlılar ölecek, bütün mülk tamamıyla O'na kalacaktır
er-REŞÎD
Bütün işleri ezelî takdîrine göre yürütüp, bir nizam ve hikmet üzere âkıbetine ulaştıran;
Her şey'i yerli yerine koyan, en doğru şekilde nizama sokan  
Reşîd isminde iki mâna vardır:
1 Doğru ve selâmet yolu gösteren Bu mânada Hâdî ismiyle eş mânaya gelir
2 Hiçbir işi boş ve faydasız olmayan, hiçbir tedbîrinde yanılmayan, hiçbir takdîrinde hikmetsizlik bulunmayan zât mânasındadır
es-SABÛR
Allah, bir işi, vakti gelmeden yapmak için acele etmez Yapacağı işlere muayyen bir zaman koyar ve onları koyduğu kanunlara göre - zamanı gelince - icra eder Önceden çizdiği zamandan, - bir tenbelin yaptığı gibi, - geciktirmez Ve kezâ - bir acelecinin yaptığı gibi - zamanı gelmeden yapmağa kalkmaz Bil'akis her şey'i, hangi zamanda yapılmasını takdîr buyurmuş ise, o zaman yapar
|