Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük Lügat S Harfi
S Harfi
SAHA´ (Bak: Sehâ)
SAHA Meydan, yer, avlu, geniş yer
SAHA-İ ZUHUR Görünme meydanı
SAHA Kirli ve paslı olmak
SAHABE (Sahâbi) Sâhibler Sâhib çıkanlar * Peygamberimiz Hazret-i Muhammed (A S M ) sağ iken mü´min olarak görmüş, mü´min olarak vefat etmiş erkek müslüman (Bak: Ashab, Sohbet )(Eğer desen : "Sahabeler de insandırlar, hatâdan, hilâftan hâli olmazlar Halbuki, içtihadın ve ahkâm-ı şeriatın medarı, sahabelerin adaleti ve sıdkıdır ki, hattâ ümmet "Sahabeler umumen âdildirler, doğru söylerler " diye, ittifak etmişler Elcevab: Evet, sahabeler ekseriyet-i mutlaka itibariyle hakka âşık, sıdka müştak, adalete hâhişgerdirler Çünki, yalanın ve kizbin çirkinliği, bütün çirkinliğiyle ve sıdkın ve doğruluğun güzelliği, bütün güzelliğiyle o asırda öyle bir tarzda gösterilmiş ki, ortalarındaki mesafe, Arş´tan Ferş´e kadar açılmış Esfel-i sâfilîndeki Müseylime-i Kezzâb´ın derekesinden Alâ-yı İlliyyinde olan Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm´ın derece-i sıdkı kadar bir ayrılık görülmüştür Evet, Müseylime´yi esfel-i sâfilîne düşüren kizb olduğu gibi, Muhammed-ül Emin Aleyhissalâtü Vesselâm´ı âlâ-yı iliyyîne çıkaran sıdktır ve doğruluktur İşte hissiyat-ı ulviyeyi taşıyan ve mehâsin-i ahlâkiyeye perestiş eden ve Şems-i Nübüvvet´in ziya-i sohbetiyle nurlanan sahabeler, o derece çirkin ve sukuta sebep ve Müseylime´nin maskara-âlud müzahrefat dükkânındaki kizbe, ihtiyariyle ellerini uzatmamak ve küfürden çekindikleri gibi, küfrün arkadaşı olan kizbden çekinmeleri ve o derece güzel ve medar-ı fahr ve mübahat ve mi´râc-ı suud ve terakki ve Fahr-i Risalet´in, hazine-i âliyesinden en revaçlı bulunan ve şa´şaa-i cemaliyle, içtimaat-ı insaniyyeyi nurlandıran sıdka ve doğruluğa ve hakka -ve bilhassa ahkâm-ı şer´iye rivayetinde ve tebliğinde- elbette ellerinden geldiği kadar talip ve muvafık ve âşık olmaları kat´idir, zaruridir, şüphesizdir Halbuki şu zamanda, kizb ve sıdkın ortasındaki mesafe o kadar kısalmış ki, âdeta omuz omuza vermişler Sıdktan yalana (geçmek) pek kolay gidiliyor Hattâ siyaset propagandası vasıtasıyla yalancılık, doğruluğa tercih ediliyor İşte, en çirkin şey, en güzel şeylerle beraber bir dükkânda, bir fiatla satılsa; elbette pek âli olan ve hakikat cevherine giden sıdk ve hak pırlantası o dükkâncının mârifetine ve sözüne itimad edip, körü körüne alınmaz S )(Ehl-i Sünnet Velcemaat, sahabeler zamanındaki fitnelerden bahis açmayı men´etmişler Çünki Vâkıa-i Cemel´de Aşere-i Mübeşşere´den Zübeyr ve Talha ve Aişe-i Sıddıka (R Anhüm) bulunmasıyla Ehl-i Sünnet Velcemaat, o harbi, içtihad neticesi deyip: Hazret-i Ali (R A ) haklı, öteki taraf haksız; fakat içtihad neticesi olduğu cihetle afvedilir Hem Vehhabîlik damarı, hem müfrit Râfızîlerin mezhebleri İslâmiyete zarar vermesin diye Sıffîn Harbindeki bâgilerden de bahis açmayı zararlı görüyorlar Haccac-ı Zâlim, Yezid ve Velid gibi heriflere İlm-i Kelâm´ın büyük allâmesi olan Sa´deddin-i Taftazanî, "Yezid´e lânet câizdir" demiş; fakat "Lânet vâcibdir" dememiş "Hayırdır ve sevabı vardır" dememiş Çünki, hem Kur´anı, hem peygamberi, hem bütün sahabelerin kudsi sohbetlerini inkâr eden hadsizdir Şimdi onlardan meydanda gezenler çoktur Şer´an bir adam, hiç mel´unları hatıra getirmeyip lânet etmese, hiçbir zararı yok Çünki zem ve lânet ise, medih ve muhabbet gibi değil; onlar, amel-i salihde dahil olamaz Eğer zararı varsa daha fena  R N )(İmam-ı Ali (kerremallahü veche)nin şahsına ve hayatına ve adalet-i hakiki üzerine giden siyasetine ilişmek, darbe vurmak başkadır Şahsiyet-i zâhirîsinden ve hayat-ı dünyeviyesinden ve siyaset-i içtimaiyesinden binler derece daha yüksek olan şahsiyet-i mânevîsine ve kemalât-ı ilmiyesine ve makamat-ı velâyetine ve varisliğine darbe gelmez ve gelmemiş ve gelemiyor Kimin haddi var Onun için, iki ciheti birleştirmek tevehhümüyle karşısında muarazaya çalışanların taarruzu pek dehşetli görünüyor Ehl-i iman ortasında nasıl böyle vukuat olabilir diye hayret veriyor Halbuki Yezid ve Velid gibi habis herifler müstesna, ötekilerin kısm-ı azamı, İmam-ı Ali´nin (R A ) hârika kemalâtına ve kerametlerine ve verasetine ilişmek değil; belki yalnız hayat-ı içtimaiye-i insaniyeye ait idaresine darbe vurmağa çalışmışlar, hatâ etmişler R N )
SAHABET Sâhib olma, sâhib çıkma * Sohbetinde bulunmuş olma * Yardım etme, koruma, arka olma
SAHABETKÂR f Koruyan, sahib çıkan, arka olan
SAHABİ (Bak: Sahâbe)
SAHABİYE Peygamberimiz Hz Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmı sağ iken görmüş olan ve mü´mine olarak vefat etmiş bulunan kadın müslüman (Bak: Ashab)
SAHAD Yakmak
SAHAFET Zayıflık, bozukluk * Hafiflik
SAHAİF (Sahife C ) Sahifeler
SAHA-KÂR f Eli açık, cömert, sahi
SAHAM (Bir kimse) güneşte yanma
SAHANET Kızgınlık, sıcaklık
SAHARÎ (Sahrâ C ) Sahrâlar Çöller
SAHARÎ Kaya cinsinden Kaya ile alâkalı
SAHARİ (Sahrâ C ) Çöller, sahrâlar, kırlar
SAHAT (Sâha C ) Sâhalar, meydanlar, açık yerler, alanlar
SAHAVET Cömertlik, el açıklığı, muhtaç olanlara çok ihsan etmek (İhsan ihsandır Eğer nev´e olsa; veya muhtaca ve fakire olsa, sahavet o vakit tam sahavettir Eğer, millet için olsa, yahut milleti tazammun eden bir ferde olsa güzeldir Şayet muhtaç olmayan şahsa olsa, şahsı tenbel eder, çingeneliğe alıştırır Elhâsıl, millet bâkidir, fert fâni Münazarât)
SAHAVETKÂR f Eli açık, cömert olan Herkese ihsan eden
SAHB (Sahab) Figan, seslerin birbirine karışması, gürültü, patırtı
SAHB (Sâhib C ) Yakın dostlar Sâhipler
SAHB(ET) Şarabın kırmızı olması * Saç kılının kırmızıya yakın olması
SAHC Bağırsağın yaş olup cerahat vermesi * Kaşımak * Tırmalamak
SAHE İnce ve zayıf deve
SAHF Süngü demirinin keskin olması * Soymak * Yüzmek
SAHFE Zayıf akıllılık ve az fikirlilik
SAHFE Arka derisine yapışan yağ
SAHFE (C : Sıhâf) Küçük çanak
SAHH (Sıhhat den) Eskiden resmi yazılara konulan ve "doğrudur, yanlışsızdır" mânasına gelen bir işâretti
SAHH şiddetinden kulaklar tutulan çığlık * Sağlam bir şeyle vurmak * Cemetmek, toplamak
SAHHA Kulakları sağır eden şiddetli bağırış ve çığlık
SAHHAB Gürültücü, patırtıcı
SAHHAF (Sahf dan) Eski kitap alıp satan kimse
SAHHAKA Sevici kadın
SAHIB Yoldaş, yol arkadaşı *Gözcü (C : Sıhab-suhban) (Sahıb´in C: Sahb Sahb´ın C: Eshab-Eshab´ın C: (Esâhıb))
SAHIRE (C : Savahır) Topraktan yapılmış bir kap
SAHIT Dargın, kırgın
SAHİ (Sehv den) Hata işleyen
SAHİ Cömert, eli açık, herkese iyilik etmek isteyen
SÂHİB (Sohbet den) Sohbet edilen kimse * Bir şeyi koruyan ve ona mâlik olan * Bir iş yapmış olan * Bir vasfı olan
SÂHİB-İ ARZ Devleti temsil eden zât
SÂHİB-İ HÂNE Ev sâhibi Sahib-ül beyt
SÂHİB-İ HAYRÂT Câmi, yol, çeşme vs gibi hayırlı işler yapıp bırakmış kimse Hayrat sâhibi
SÂHİB-İ HURUC f İsyan edip ayaklanarak idareyi ele geçirmiş olan kimse * Büyük kahraman * Şarktan zuhuru beklenen mehdi
SÂHİB-İ İMTİYAZ İmtiyaz sahibi
SÂHİB-İ KEMÂL Kemal sahibi, olgun insan
SÂHİB-İ NUN (Sâhib-i Zünnun) Hz Yunus Peygamber´in (A S ) bir nâmı
SÂHİB-İ TAHRİC (Bak: Tahric)
SÂHİB-ÜL BEYT Ev sâhibi
SÂHİB-ÜL HUT Peygamber Hazret-i Yunus´un (A S ) bir nâmı (Bak: Yunus)
SÂHİB-ÜL YED Mal sahibi, malı elinde tutan kimse
SÂHİB-ÜS SEYF Kılınç sahibi Maddeten kuvvetli olup, maddi cihad ile vazifeli olan
SÂHİB-ÜT TÂC Tâc, sâhibi, İncil´de mezkur Hz Muhammed´in (A S M ) ismi
SÂHİB-ÜZ ZAMAN Zamânın sahibi Zamânında İnd-i İlâhide en makbul insan Müceddid *Mehdi-i zaman
SÂHİBAT (Sâhibe C ) Kadın sâhibler
SÂHİBE (Müe ) Bir şeyin sahib ve mâliki olan kadın
SÂHİBE-İ CEMÂL Güzellik sahibi kadın Güzelliği olan kadın
SÂHİBE-İ HÂNE Ev sahibi kadın
SÂHİBET-ÜL BEYT Ev sâhibesi * Kadın ev sâhibi
SAHİB-FIRAŞ f Hasta Yatağa düşmüş
SAHİB-HURUC f Ayaklanmış, isyân etmiş, âsi Ayaklanıp isyân ederek idâreyi ele geçirmiş kimse
SAHİB-KEMAL f Olgun, kemal sahibi
SAHİB-KIRAN f Her zaman muvaffak olan ve üstünlük kazanan hükümdar
SAHİB-NAZAR f Görüşü, tecrübesi ve düşüncesi kuvvetli olan
SAHİBU BİL-CENB Arkadaş Refik
SAHİB-VÜCUD Sözü geçer, mevki sâhibi kimse
SAHİB-ZUHUR Baş kaldıran, isyan eden, ayaklanan Başa geçen
SAHİD Uyanık
SAHİF (Sahâfet den) Zayıf akıllı Az fikirli kimse * Gevşek dokunmuş Boş
SAHİFE Sayfa, kitap sayfası *Mc: Bir mâna ifade eden her hangi bir şeyin hâli
SAHİFE-İ HÂLİYE Boş sahife
SAHİH Fık: Rükünleri ve şartları tamam olan herhangi bir ibâdet ve muâmele * Hâlis, kusursuz, şüphesiz * Edb: Gerek söz bakımından ve gerek mânâca noksanları bulunmayan ifade * Gr: Kelimenin kök harfleri (Huruf-u asliye) : 1- Hemzeden; 2- İki aynı harf yanyana geldiği zaman, yalnız biri yazılıp üzeri şeddelenmekten; 3- Harf-i illet "vay-ye" ve bunlardan dönen "elif"den sâlim bulunursa kelime sahih olur
SAHİH-İ MÜSLİM (Bak: Kütüb-ü sitte-i hadisiyye)
SAHİHAN Doğru olarak, cidden, hakikaten, gerçekten
SAHİHAN Sahih-i Buhari ve Sahih-i Müslim´in birlikte adı
SAHİK Uzak * Müretteb olan söz * Hemen anlaşılmaz derece * Çok karışık ve anlaşılmaz söz
SAHİK Ezip döğen
SAHİL Deniz, göl veya akarsu kenarı Kıyı, yalı
SAHİL Kişneyen Kişneyici
SAHİL At kişnemesi
SAHİLHANE f Yalı evi
SAHİLNİŞİN f Sâhilde oturan
SAHİLRESİDE f Sâhile varmış, kıyıya ulaşmış
SAHİLSARAY Deniz kenarındaki kâşâne, büyük yalı
SAHİME Zayıf dişi deve
SAHİMET Kin, çekememezlik * Hased
SAHİN(E) (Suhunet den) Sıcak, kızgın, ısınmış
SAHİN(E) (Sihan dan) Sık * Kalın, sıkı * Katı, pek
SAHİR (Seher den) Uykusuz kalan Uyuyamayan
SAHİR Maskaralık eden, maskara eden
SAHİR Büyücü, büyü yapan, sihir yapan
SAHİRÂNE f Büyülercesine olan Büyüleyici gibi
SAHİRE Yer yüzü, arz * Kıyamet günü, Cenab-ı Hakk´ın haşir meydanı için tecrid edeceği Arz-ı Beyza * Aslâ insan ve hayvan ayak basmadık yer yüzü Çöl * Cehennem
SAHİRE Büyücü kadın
SAHİRE İçine kızmış taş koyup kaynatılan ve üstüne yağ döküp içilen süt
SAHİR-PİŞE f Sihirbazlığı meslek edinmiş olan
SAHK Döğüp yumuşatma Döğme, döğülme * Kırma, kırılma * Sürtme
SAHK Dövmek * Ezmek * Eski kaftan, eski elbise
SAHL Ses kısıklığı Ses bozukluğu * Boğazını boğup şiddetle çağırmak
SAHL Az az vermek
SAHLE (C : Sühul-sihâl) Koyun kuzusuna ve keçi oğlağına derler (Doğduğu vakitten dört aylık olana kadar )
SAHMEM (SAHMİM) Hâlis (hayırda ve şerde kullanılır ) *Yaramaz huylu deve
SAHN Kırma Kesr
SAHN Sıcaklık, harâret
SAHN Evin ortasındaki açıklık, avlu, oyuk * Boşluk Boş yer Orta, meydan, aralık * Sahne * Cami ve medreselerdeki umumun toplanmasına âit üstü kubbeli ve örtülü yer * Büyük kâse Sahan * Zil
SAHN-İ DURENG Dünya
SAHN-İ GÜLŞEN Gül bahçesinin ortası
SAHN-İ LÂLE-ZÂR Lâle bahçesinin ortası
SAHNAN Çifte zil
SAHNE Manzara * Tiyatro oynandığı yer Oyun yeri
SAHNE Cerahat, yara
SAHR (Sahar - Saharat - Suhur) Kaya Büyük taş * Maden kütlesi * Hazret-i Süleyman (A S)´in mühürünü çalan ifrit
SAHR Masharaya almak
SAHR Örtmek
SAHRA (C : Sahârâ-Sahravât) Kır, ova, çöl * Yazı * Kızıl dişi eşek (Müz-Eshar)
SAHRA-YI KEBİR Büyük çöl Cezayir, Tunus ve Libya´nın güneyinden Çat Çölü hizasına kadar uzanan Afrika´nın en büyük çölü
SAHRA-NEVERD f Çölde dolaşan Göçebe
SAHRA-NİŞİN f Çölde oturan Sahrada hayat geçiren
SAHRAVAT (Sahra C ) Sahralar, çöller Ovalar Kırlar
SAHRE(T) Büyük ve sert taş
SAHRETULLAH Kudüs´te, Beyt-i Mukaddes´te çok eski ve tarihî bir kaya Hazret-i Peygamber (A S M ), Mir´ac gecesinde bu kayadan uruc ettiği hakkında rivayet vardır Bu kayaya "Hacer-i Muallak" da denir (Felsefenin ruhsuz kanunları pek karanlık ve vahşetli gösterdikleri hilkat-i arziye ve vaziyet-i fıtriyesini bu meyve ile nurlu, ünsiyetli bir tarzda, "Sevr ve Hut" namlarındaki iki meleğin omuzlarında, yani nezaretlerinde ve Cennet´ten getirilen ve fâni Küre-i Arz´ın bâki bir temel taşı olmak, yani ileride baki Cennet´e bir kısmını devr etmeğe bir işaret için Sahret nâmında uhrevî bir madde, bir hakikat gönderilip "Sevr ve Hut" meleklerine bir nokta-i istinad edilmiş, diye Benî-İsrail´in eski peygamberlerinden rivayet var ve İbn-i Abbas´tan dahi mervidir Maatteessüf bu kudsi mânâ, mürur-u zamanla bu teşbih, avamın nazarında hakikat telâkki edilmekle aklın hâricinde bir suret almış Madem melekler havada gezdikleri gibi, toprakta ve taşta ve yerin merkezinde de gezerler, elbette onların ve Küre-i Arz´ın, üstünde duracak cismanî taş ve balığa ve öküze ihiyaçları yoktur Ş)
SAHRINÇ Yağmur sularını biriktirmek için bina altında ve toprak içinde yapılan etrafı duvarlı veya çimento sıvalı su mahzeni
SAHSAH (C : Sahâsıh) Düz yer
SAHSAH Yağmurun sert ve katı yağması
SAHSAH Geniş, düz yer
SAHSAH(A) Döndürmek * Evin ortası
SAHSALİK Katı, şiddetli, şedid * Yaşlanmış, ihtiyar kadın * Şiddetli ses
SAHT Zor güç, * Sert, katı, çetin * Güçlü, kuvvetli, sağlam
SAHTDİL f Katı yürekli
SAHT Boğazlamak
SAHT (SUHT) Hışım, hiddet, kızgınlık, gadap
SAHTE f Düzme, yapmacık, yalandan, taklit * Kalp, karışık
SAHTEGÎ f Sahtelik, yalan, düzme
SAHTEKÂR f Sahte iş yapan, hilekâr Kalpazan
SAHTEKÂRÎ f Hilekârlık, sahtekârlık
SAHTEVEKAR f Yapmacık tavırlar takınan, kendini satmaya çalışan
SAHTGİR f Bir şeyi sıkıca tutan
SAHTİ f Sertlik, katılık * Güçlük * Sıkıntı
SAHTİYAN f Boyanmış, cilâlanmış deri Tabaklanmış deri
SAHT-LİGAM f Gem almaz, sert başlı at
SAHTRU f Suratı asık, dargın, kırgın
SAHUN Gafiller Allah´ın (C C ) emrinden gaflet edenler
SAHUN Adım tutan eşek
SAHUR Temcid yemeği Ramazan´da şafaktan önce yenen yemekr
SAHUR Gece uyanıklığı, uykusuzluk * Ayın etrafındaki hâle * Yer yüzünün gölgesi
SAHV(E) Ayılma, ayıklık, aklı başında olmak * Hastanın iyileşmesi * Tas: Kendinden geçme hâlinin sona ermesi, his âlemine tekrar dönmek * Uyanıklık
SAHV Ateş ve ocaktan kül çıkarmak
SAHVA´ (C : Sehâvât) Yumuşak, geniş, bol yer
SAHVE En yüksek dağ * Atın sırtı, eğer konulan yeri * Su menbaı
SAHY Nemli olmak * Islaklık, rutubet
|