Yalnız Mesajı Göster

Osmanlıca Sözlük Lügat S Harfi

Eski 11-04-2012   #25
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük Lügat S Harfi



S Harfi

SÜHVE Yumuşak Sükun, sessizlik
SÜKALA´ (Sakil C) Ağırlar Kabalar Çirkinler Sözü sohbeti çekilmeyen kimseler
SÜKARA (Sekren C) Sarhoşlar
SÜKAT Yüksek yerden düşen nesne
SÜKK Meşhur bir Arap tabibin adı * Ağzı ve dibi dar olan kuyu
SÜKKÂN (Sâkin C) İkamet edenler, oturanlar * Gemi kuyruğu
SÜKKÂN-I BELDE Şehirde oturanlar Şehir sâkinleri
SÜKKÂN-I HÂNE Evde oturanlar Hâne sâkinleri
SÜKKER şeker
SÜKKERÎ şekerden yapılma tatlı * Şekerle alâkalı
SÜKL Kadının çocuğunu kaybetmesi
SÜKN Yolun ortası
SÜKNA Oturacak yer Mesken
SÜKNE Kuş sürüsü * Boyna takılan heykel ve halka Boyna vurulan demir
SÜKTE Çocukları avutup susturmada kullanılan şey
SÜKUB (Sakb C) Delikler
SÜKUB (Sekub) Kendi kendine dökülen su Suyun dökülmesi
SÜKUB Yetişmek
SÜKUK (Bak: Sukuk)
SÜKUL (SÂKİL) Evlâdı ölüp yalnız kalan kadın
SÜKÛN Durgunluk Sâkin olmak Hareketsizlik * Dinmek, kesilmek * Gr: Bir harfin (a,e,i,o) okunmayıp yalnız ses vermesi, harfin harekesiz olarak kendi sesi ile okunması (Bak: Cezm)
SÜKÛN-İ DEM Soğukkanlılık
SÜKÛN-İ MU´TADÎ Her zamanki sessizlik
SÜKÛNET Vakarlılık, ciddiyet * Durgunluk Rahatlık * Hareketsizlik
SÜKÛNETGÂH f Dinlenme yeri * Mc: Kabir, mezar
SÜKÛNETPERVER f Dinlendirici, rahatlandırıcı
SÜKÛNETYÂB f Durgunlaşan, sükûnet bulan, duran
SÜKUREDYUN Yaban sarmısağı
SÜKÛT Susma Konuşmama
SÜKÛT-İ İSTİFHAM İstifham sessizliği
SÜKÛTÎ Sessizlikte olan Çok ses çıkarmayan Az konuşan
SÜLAE Hurma yaprağının, başında olan dikeni
SÜLAH Necis, pis
SÜLAL İshal olmak
SÜLALE Soy, sop Bir kimsenin soyu
SÜLALE-İ TÂHİRE Temiz sülale olan Hazret-i Muhammed´in (ASM) soyu
SÜLALE Sıkınca parmakların arasından dışarı çıkan safi balçık * Meni akıntısı
SÜLAM El arkası
SÜLAMA Parmak kemiği * Küçük içi boş kemik
SÜLAS Akıl gitmek * Delirmek
SÜLASA´ Salı
SÜLASÎ Üçlü Üçe mensub * Gr: Harf-i aslîsi üç harf olan kelime
SÜLASÎ MEZİD Esası, kelime kökü üç harften ibaret olduğu halde, başka harfler ilâvesiyle, başka masdar teşkil edilmiş olur Aslı üç harfli masdar demektir
SÜLASÎ MEZİDÜN FİH Gr: Zaid harf almış ve kökünde üç aslî harf bulunan kelime
SÜLASÎ MÜCERRED Gr: Üç harfli aslî kelime kökü
SÜLEHFAT (C: Selâhıf) Kaplumbağa
SÜLEK (C: Sülekân) Keklik kuşunun erkeği (Müe: Süleke)
SÜLEK Cemaat, topluluk
SÜLEYMAN (AS) Beni İsrail Peygamberlerindendir Davud (AS) ın oğludur Babasının vasiyyeti üzerine Beyt-ül Makdisi yedi senede inşa ettirdi Kudüste büyük bir hükümet sarayı yaptırdı Şark ve garb melikleri kendisine itaate geldiler Kırk sene hem peygamberlik, hem padişahlık yaptı Beni İsrailden Yahuda ve Bünyamin oğulları kendi hâkimiyeti altındaydılar Diğer on kabile diğer İsrail Devletini teşkil ettiler Yahuda Devleti Süleyman (AS) oğulları elinde ve merkezi Kudüs idi (Bak: Belkıs, Davud)(Hazret-i Süleyman Aleyhisselâm, cin ve şeytanları ve ervah-ı habiseyi teshir edip, şerlerini men´ ve umûr-u nâfiada istihdam etmeyi ifade eden şu âyetler: $ ilâ âhir $ ilâ âhir âyetiyle diyor ki: Yerin, insandan sonra, zişuur olarak en mühim sekenesi olan cin, insana hizmetkâr olabilir Onlara temas edilebilir Şeytanlar da düşmanlığı bırakmaya mecbur olup, ister istemez hizmet edebilirler ki Cenab-ı Hakk´ın evamirine musahhar olan bir abdine, onları musahhar etmiştir Cenab-ı Hak mânen şu âyetin lisan-ı remziyle der ki: "Ey insan! Bana itaat eden bir abdime cin ve şeytanları ve şerirlerini itaat ettiriyorum Sen de benim emrine musahhar olsan, çok mevcudat, hattâ cin ve şeytan dahi, sana musahhar olabilirler"İşte beşerin, san´at ve fennin imtizacından süzülen, maddi ve manevi fevkalâde hassasiyetinden tezahür eden ispirtizma gibi celb-i ervah ve cinlerle muhabereyi şu âyet, en nihayet hududunu çiziyor ve en faideli suretlerini tâyin ediyor ve ona yolu dahi açıyor Fakat şimdiki gibi; bazan kendine emvat nâmını veren cinlere ve şeytanlara ve ervâh-ı habiseye musahhar ve maskara olup oyuncak olmak değil, belki tılsımat-ı Kur´aniye ile onları teshir etmektir, şerlerinden kurtulmaktır S)
SÜLEYMAN ÇELEBİ İlk mevlid yazan ve bunda en çok muvaffak olan ehl-i velâyet bir zât olup, hicri 780´de Bursa´da vefat etmiştir "Vesilet-ün Necât", meşhur mevlid kitabının esas adıdır
SÜLFE Kişinin aceleyle hazırladığı yemek
SÜLLAF (Selef C) Selefler Önce gelip geçmiş olanlar
SÜLLE Cemaat, topluluk, çok cemaat * Çok para
SÜLLEM Merdiven, basamak * Derece * Tıb: Kulağın içindeki içiçe daireler şeklinde olan boşluğun adı
SÜLME Çatlak, gedik
SÜLT Hububattan buğdaya benzer bir tanenin adı
SÜLTA Uzun ok
SÜLTAH Düz kaypak taş
SÜLUC (Selc C) Karlar
SÜLUK (Silk den) Belli bir gruba girme Bir yolu takib etme Bir tarikata bağlanma Mânevi terakki mertebelerinde devam etme
SÜ´LUL Meme başı * Vücutta meydana gelen siğil, sivilce
SÜLÜS Üçte bir Üç parçadan biri * Bir yazı çeşidi
SÜLÜSAN Üçte iki Üç kısımdan iki kısım
SÜLÜSEYN Üç parçada iki parça, üç kısımda iki kısım Üçte iki
SÜLÜSÎ Sülüsle, yani üçte birle ilgili * Bir yazı sitili
SÜM f Dört ayaklı hayvanların tırnağı
SÜM´A (Bak: Sum´a)
SÜMAK Hâlis, sâfi
SÜMAME (C: Sümâm) Bir zayıf ot * Cem etmek, toplamak, biriktirmek
SÜMANAT (C: Sümâni-Sümâniyât) Bıldırcın kuşu
SÜMENİYYE Puta tapanlardan bir fırka
SÜMKAT Kızıl, kırmızı, ahmer
SÜMM Kumaş * Şey * Atıf harflerinden bir harf
SÜMMAK Türkçede "tadım" denilen ekşi taneler
SÜMME Sonra, ba´dehu gibi mânalara gelen bir zarftır Bazan istiâre olarak "vav" mânâsına da kullanılır * Harf-i atıftır Sonraki mânayı evvelkiyle bağlar veya tertib, mühlet iktizasını ifade eder
SÜMME Bir tutam ot
SÜMMEHA Yalan ve bâtıl nesne * Yer ile gök arası * Her tarafa dağılıp gitmek
SÜMMET-TEDARİK Sonradan, başka yerlerden tedarik edilmiş olan Sonradan düşünülmüş, uydurulmuş
SÜMN Sekizde bir
SÜMNE Kadınların şişmanlamak için kullandıkları bir ilâç
SÜMPARE Zımpara
SÜMR Mal
SÜMRE(T) Esmerlik, karayağızlık
SÜMU Yücelik, yükseklik
SÜMUD Taganni eylemek * Eğlenmek * Kibirlenip somurtmak * Kafa tutmak * Sersem olmak
SÜMUH Atın yorulduğunu bilmeden yürümesi
SÜMUHAT El açıklığı, cömertlik
SÜMUK Yüce olmak, yükselmek * Uzamak
SÜMUL Kaftanın eskimesi, elbisenin yıpranması
SÜMUM (Semm C) Zehirler, ağular
SÜMUT (Simât C) Sofralar, yemek masaları * Sofraya veya masaya gelmiş yemekler
SÜMUT (Semt C) Semtler, yönler
SÜMUT (Simt C) Taburlar, saflar * Diziler, sıralar
SÜMÜN Sekizde bir
SÜMÜR Gümüş
SÜMÜVV Yücelik Yükseklik
SÜNAÎ İkili * Gr: Aslî harfi iki harf olan kelime
SÜNAT (SİNÂT) (C: Sünut Esnât) Sakalı olmyaan veya bir maktar çenesinde olup başka yerinde olmayan köse kimse
SÜNBADE f Zımpara
SÜNBAZİH Zımpara
SÜNBE Suret
SÜNBÜK (C: Senâbik) At, eşek gibi tek tırnaklı hayvanların tırnağı
SÜNBÜLE Başak
SÜNBÜLÂT (Sünbül C) Sünbüller, başaklar
SÜNDÜS Sırmadan kabartma deseni Eski bir çeşit ipekli kumaş Parlak renkli, çiçekli, işlemeli, nakışlı olarak dokunmuş ipek kumaş Altun veya gümüş tellerle işlemeli ve nakışlı olarak dokunmuş ipek kumaşlardan biri
SÜNDÜSÎ Sündüsten yapılmış
SÜNDÜS-MİSAL f Sündüsten yapılmış gibi
SÜNEN Sünnetler * Ehl-i hadis ıstılahında: Ahkâm hadislerine Sünen tâbir edilir (Bak: Kütüb-ü sitte, Sünnet)
SÜNEN-İ EBU DÂVUD (Bak: Kütüb-ü sitte-i hadisiyye)
SÜNEPE Miskin, mıymıntı Üstü başı kirli, pis
SÜNNET Kanun, yol, âdet * Siret-i hasene * Ist: Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm´ın sözü, emri, hal ve takriri Müslümanların ittibâında ve dinlemesinde maddî ve manevî pek çok fazilet bulunan, tatbikinde mühim sevablar, terkinde mühim zararlar bulunan İslâmî emirler Sünnet´e Farz-ı Nebevî de denir( $ âyetinde i´cazlı bir icaz vardır Çünkü: Çok cümleler, bu üç cümlenin içinde dercedilmiştir Şöyle ki: Şu âyet diyor ki: "Allah´a (CC) imanınız varsa, elbette Allah´ı seveceksiniz Mâdem Allah´ı seversiniz, Allah´ın sevdiği tarzı yapacaksınız Ve o sevdiği tarz ise, Allah´ın sevdiği zata benzemelisiniz Ona benzemek ise, Ona ittiba etmektir Ne vakit Ona ittiba etseniz, Allah da sizi sevecek Zâten siz Allahı seversiniz, tâ ki Allah da sizi sevsin"İşte bütün bu cümleler, şu âyetin yalnız mücmel ve kısa bir meâlidir Demek oluyor ki: İnsan için en mühim âli maksat, Cenâb-ı Hakkın muhabbetine mazhar olmasıdır Bu âyetin nassıyla gösteriyor ki; o matlab-ı âlânın yolu, Habibullah´a ittibadır ve Sünnet-i Seniyyesine iktidadırL)(Resül-i Ekrem´in (ASM) Sünnet-i Seniyyesinin menbaı üçtür: Akvali, ef´ali, ahvâlidir Bu üç kısım dahi üç kısımdır: Ferâiz, nevâfil, âdât-ı hasenesidir Farz ve vâcib kısmında ittibaa mecburiyet var; terkinde, azab ve ikab vardır Herkes ona ittibaa mükelleftir Nevafil kısmında, emr-i istihbabî ile yine ehl-i iman mükelleftir Fakat, terkinde azab ve ikab yoktur Fiilinde ve ittibaında azim sevablar var; ve tağyir ve tebdili, bid´a ve dalâlettir ve büyük hatâdır Âdât-ı seniyyesi ve harekât-ı müstahsenesi ise, hikmeten, maslahaten, hayat-ı şahsiye ve nev´iyye ve içtimaiyye itibariyle onu taklid ve ittiba etmek, gayet müstahsendir Çünkü: Herbir hareket-i âdiyesinde, çok menfaat-ı hayatiye bulunduğu gibi, mutâbaat etmekle o âdâb ve âdetler, ibadet hükmüne geçer Evet mâdem dost ve düşmanın ittifakıyle Zât-ı Ahmediye (ASM) mehâsin-i ahlâkın en yüksek mertebelerine mazhardır Ve mâdem bil-ittifak nev-i beşer içinde en meşhur ve mümtaz bir şahsiyettir Ve mâdem binler mu´cizâtın delâletiyle ve teşkil ettiği âlem-i İslâmiyetin ve kemalâtının şehâdetiyle ve mübelliği ve tercüman olduğu Kur´ân-ı Hakimin hakaikının tasdikıyla, en mükemmel bir insan-ı kâmil ve bir mürşid-i ekmeldir Ve mâdem semere-i ittibaiyle milyonlar ehl-i kemâl, meratib-i kemalâtta terakki edip saâdet-i dâreyne vasıl olmuşlardır Elbette o zâtın sünneti, harekâtı, iktida edilecek en güzel nümunelerdir ve tâkib edilecek en sağlam rehberlerdir Ve düstur ittihaz edilecek en muhkem kanunlardır Bahtiyar odur ki: Bu ittiba-ı sünnette hissesi ziyâde ola Sünnete ittiba etmiyen, tembellik eder ise, hasâret-i azime; ehemmiyetsiz görür ise, cinâyet-i azime; tekzibini işmam eden tenkid ise, dalâlet-i azimedir L)
SÜNNET-İ GAYR-I MÜEKKEDE Peygamber´in (ASM) ibadet maksadıyla ara-sıra yapmış olduğu ameldir
SÜNNET-İ MÜEKKEDE Peygamberin (ASM) devam edip pek az terk buyurmuş olduğu sünnettir
SÜNNET-İ SENİYYE Hz Peygamber´in (ASM) sözlerine, emirlerine ve harekâtına dâir en yüksek ve kıymetli hâller, tavırlar, hareket düsturları(İşte O Zâtın şefaatı altına girip ve nurundan istifade etmenin ve zulümat-ı berzahiyeden kurtulmanın çaresi: Sünnet-i seniyyeye ittiba´dır L)
SÜNNET Göbekle kasık arası * Atın bileğinin ardındaki uzunca kıllar
SÜNNETULLAH İlâhî kanunlar * Kanun, âdet (Bak: Âdetullah)
SÜNNÎ Sünnet ehlinden olan kimse Peygamberimiz Hazret-i Muhammed´in (ASM) izinden giden, bütün düsturlarını Şeriat-ı İslâmiyeden alan, Ehl-i Sünnet denen ve Fırka-i Nâciye ismiyle yâdedilen zümreden olan
SÜNUD Dayanmak, güvenmek, itimad
SÜNUH (C: Sünuhat) Çok düşünmeden akla ve kalbe gelen mânâ * Zuhur etmek Vaki olmak * Sözü kinâye ve târiz ile söylemek * Kolay olmak * Birini güçlüğe düşürmek
SÜNUH Sâbit olma Sağlam ve emin olma * İyice bilme
SÜNUH (Sinh C) Diş çukurları Diş yuvaları
SÜNUH (SENÂHA) Fâsid ve mütegayyer olmak Bozulmak ve değişmek
SÜNUHAT (Sünuh C) Kalbe gelen mânalar, doğuşlar (Bak: Sâniha)
SÜNUN (Sene C) Seneler, yıllar
SÜNUSÎ (Seyyid Muhammed bin Ali) (Hi: 1206 - 1276) Şâzelî (Şazilî) Tarikatının sonradan teşekkül eden kollarından birisinin kurucusudur Cezayir´in büyük velilerindendir Memleketinin bir çok yerlerini ve Mekke-i Mükerreme´yi ziyaret etmiş; Mısır´da, Bingazi´de tederrüsle iştigal etmiştir Bingazi´de zaviye te´sis etmiş, ibâdette ve tedriste bir çok hizmetleri ile büyük çapta muvaffak olmuştur Vefatından evvel bir mağarayı makarr ittihaz etmiş, dâr-ı bekaya irtihalinden sonra oğlu Muhammed Mehdi (Seyyid), halefi olmuştur Muhammed Mehdi evlâd bırakmadığından kendisinden sonra meşihat seccâdesinde biraderzâdesi Seyyid Ahmed Es-sünusî bin Es-seyyid Ahmed-üş-Şerif bin Es-seyyid Muhammed Es-sünusî oturmuştur Müşarünileyh Birinci Cihan Harbinin sonlarında Bingazi´den gelen Saltanat tebeddülünde son Osmanlı Padişahı VI Mehmed Vahidüddin´in kılıç alayında yeni Padişaha kılınç kuşatmış olan son Sünusî şeyhidir (RA) (Kamus-ul A´lâmdan)
SÜNYA İstisnadan bir isim
SÜNYAN (C: Süniyye) Ednâ, alçak, rezil, kepâze
SÜPARE (Bak: Sipare)
SÜPÜRDE f Ismarlanmış, sipariş olunmuş * Bırakılmış, verilmiş
SÜ´R Arslanın bir kimseye hamle etmesi, saldırması
SÜR´A Evmek, acele etmek
SÜRA Gece seyri
SÜRADİK (Serâdik) Saray perdesi Padişaha mahsus sarayın veya çadırın perdeleri
SÜRAG f İz, işaret, eser
SÜRAKA (Ebu Süfyan Sürâka b Mâlik) Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, Hz Ebu Bekir ile beraber hicret için Mekke´den çıktıklarında, Kureyş Rüesasının mühim bir mal mukabilinde onları öldürmek için gönderdikleri cesur bir adam olup, Hz Peygamber´in mu´cizesiyle atının ayakları kuma saplanmış ve bu üç def´a tekerrür etmiştir O vakit anladı ki elinden bir şey gelmez "El Aman!" diyerek, Resulüllâh´ın duasına mazhar olmuş ve Mekke´nin fethinde şeref-i İslâmla müşerref olmuştur Hz Osman´ın (RA) hilâfeti zamanında, Hicri 24 senesinde vefat etmiştir
SÜRAT Her nesnenin üstü ve ortası
SÜR´AT Çabukluk Hız
SÜR´AT-İ İNFİÂL Çok çabuk gücenen, çabuk darılan
SÜR´AT-İ İNTİKAL Çabuk anlayıp intikal etme Kavrama çabukluğu
SÜR´AT-İ MÜMKİNE Mümkün olan çabukluk
SÜR´AT-İ SEYR Gidiş hızı
SÜR´ATEN Sür´atle, hemen, derhal, çabuk
SÜRB f Kurşun, kalay Kurşun ve kalay karışımı
SÜRBE (C: Süreb - Sürüb) Güruh, cemaat * Yığın, küme * Sürü * Gidecek yer
SÜRCUCE Tabiat * Tarikat
SÜRDAH (C: Serâdih) Semiz etli dişi deve * Ufak otlar yetişen yumuşak yer
SÜRDAK (C: Sürâdikat) Kapıya asılan perde ve çardak * Çadır Bezden olan ev
SÜRDE Ekmeği yağla ıslamak
SÜREHA´ (Sarih C) Saf ırklar
SÜREYCÎ Bir demirci adı (İyi kılıçları ona nisbet edip "süreycî" derler)
SÜREYYA Ülker (Pervin) yıldızı Yedi (veya altı) yıldızlardır ki; ikişer ikişer karşılıklı dururlar ve Ayın geçtiği yerlere yakın görünürler Gerdanlığa benzemesinden Felekiyâtta "Ikd-ı Süreyya" tabir edilir
SÜRFE f Öksürük
SÜRH Seri nesne
SÜRH Kırmızı, kızıl, ahmer * Kırmızı mürekkeb
SÜRHA Su yolu
SÜRH-ÂB f Kırmızı su * Mc: Kan veya şarap
SÜRHÎ Kırmızılık, kızıllık
SÜRHUB Uzun, tavil
SÜRİYYE (C: Serâri) Cariye, odalık
SÜRM Ön dişlerin dökülmesi
SÜRM (C: Esrem) Necisin çıktığı yer
SÜRMÜLE Tilkinin dişisi * Sırtlanın dişisi * Bir erkek ismi
SÜRPRİZ Fr Beklenilmeyen bir anda meydana gelen ve şaşırtarak insanı sevindiren veya üzen hâdise Umulmadık şey
SÜRR Yeni doğmuş çocuğun kesilmiş göbeği
SÜRRAK (Sârik C) Hırsızlar, sârikler
SÜRRE (C: Sürer - Sürrât) Göbek
SÜRRÎ Göbekle alâkalı Göbeğe ait
SÜRRİYYE Sahibi tarafından başka yerde oturtulan cariye
SÜRSUR Âlim ve akıllı kişi
SÜRTÜM Kap içinde kalan yemek artığı
SÜRUB (Serb C) İçyağları * Çekiştirmeler, azarlamalar
SÜRUB Taşraya gitmek
SÜR´UB Gelincik adı verilen hayvan
SÜRUC (Serc C) Eyerler, at takımları
SÜRUD f Terennüm Şarkı, türkü
SÜRUD-İ HEZAR Bülbül nağmesi
SÜR´UF Yumuşak, hafif
SÜRUN Kalça başı
SÜRUR Sevinç Neş´eli olmak
SÜRUR (Serir C) Tahtlar Yatacak yerler
SÜRUŞ (C: Süruşân) f Melek * Cebrâil (AS)
SÜRÜ Tar: Devşirme suretiyle alınan Hristiyan çocuklarının yüzer, yüzellişer, ikiyüzer veya daha fazla kişilik kafileler halinde sevkedilmeleri Sürü adı verilen bu kafileler, sürücülerle muhafızların nezareti altında hükümet merkezine sevkedilirlerdi (OTDS)
SÜRYANÎ Eski Suriye halkından Sâmilerin Aramî kolundan ve garb kısmından olan ve bunların dininden olan
SÜRYE Gece seyri * Ulaşmak, varmak
SÜST f Gevşek, tembel, sölpük
SÜSTÎ f Gevşeklik, uyuşukluk, tembellik
SÜTA´ Nezle
SÜTAHÎ Oturak yeri büyük olan kişi
SÜTRE Perde Örtü Perdelenecek şey * Namaz kılarken kıble cihetinde duvar ve sâir olmadığından, önden geçenlerin namaza zarar vermemeleri için, ön tarafa dikilen şey (En az altmış cm yükseklik)
SÜTRE-İ BEYZÂ Beyaz perde
SÜTRE-İ HADRÂ Yeşil perde
SÜTU´ Zâhir olmak, görünmek * Yükselmek, yüksek olmak
SÜTUDE (C: Sütudegân) f Övülmüş, medhedilmiş * Övülüp medhedilmeğe değer
SÜTUH f Yorgun, bezgin * Sıkıntılı, kederli * Beceriksiz
SÜTUN f Direk, amud, rükün Silindir biçiminde destek * Gazete veya kitap sahifelerinde yukarıdan aşağıya olan bölünmüş kısımlardan herbiri Kolon
SÜTUR (Sitr C) Örtüler Perdeler
SÜTUR (Bak: Sutur)
SÜTUR f Binek ve yük hayvanı
SÜTURBÂN f Hayvana bakan Seyis
SÜTURDÂN f Ahır
SÜTUT Zulmet, karanlık * İnsanlara zahmet verenler
SÜTÜRDE f Tıraş edilmiş Yontulmuş
SÜTÜRE f Ustura
SÜTÜRG f Büyük, iri, muazzam
SÜVA´ Geceden bir parça * Nuh Aleyhisselâm´ın kavminin taptıkları put
SÜVAF Fena, helâk, mahvolma * Hayvanların ölümü
SÜVAR f Ata binmiş Binici
SÜVAR OLMAK Ata binmek Yola çıkmak
SÜVARÎ Atlı asker, atlı * Gemi kaptanı
SÜVBA´ Gittikten sonra yine dönmek
SÜVER (Sure C) Sureler
SÜVEYDA Siyahlık
SÜVEYDA-ÜL KALB (Sevâd-ül kalb, Sevdâ-ül kalb) Kalbin ortasında varlığı kabul edilen siyah nokta Kalbdeki gizli günah Buna Habbet-ül kalb, Esved-ül kalb de denir Kalbdeki basiret mahalli diye bilinir Eskiden bir kısım muhakkikler, kalbin mezkur mahalline; Mahall-i ulum-u diniyye demişler Ekseriyyetle mahall-i idrak ve basiret olarak kabul edilir Bir kısım âlimler de "Kalbin dahili olan akıldan ibarettir" demişler (Kamus)Kalbdeki bu mezkûr nokta: Kâfirler ve Allaha isyan edenler için şekavet ve günah, mü´minler için ise: Basiret ve idrak mahalli olarak bilinir
SÜVEYŞ Akdeniz´le Kızıl Deniz´i birbirine bağlayan büyük kanal
SÜVRE (C: Sivere-Sire) Dişi sığır
SÜVÜM f Üçüncü
SÜYU´ Suyun akması
SÜYUF (Seyf C) Kılıçlar
SÜYUH (Seyh C) Akarsular, nehirler, ırmaklar * Çizgili elbiseler
SÜYUL (Seyl C) Seller
SÜYUM Emin, mahfuz
SÜYUTÎ (Bak: Celaleddin-i Süyutî)

Alıntı Yaparak Cevapla