|
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük Lügat D Harfi
D Harfi
DAH f Hizmetçi, uşak, cariye * On (10) Aşer * Korkak Alçak, aşağılık, âdi kimse
DAHA´ Kaba kuşluk vakti
DAHAL Aldatmak, mekretmek
DAHÂMET İrilik, kocamanlık, kabalık, vücutça büyük olmaklık * Tıb: Hipertrophie
DAHÂMET-İ KEBED Tıb: Karaciğer büyümesi
DAHAMİS Bahadır, kahraman * Karayağız, iri yapılı adam
DAHAS Kaypancak nesne
DAHAS Davarın tırnağında olan bir verem
DAHAYA (Dahiyye C ) Kurbanlık hayvanlar
DAHB Bir şeyi ateşte kızdırıp pişirmek
DAHC Gizlemek, örtmek
DAHD Kahretmek
DAHDAH Kısa boylu adam
DAHDAH Küçük adımlı kimse
DAHDAH (C : Dahazıh) Arzu, istek
DAHDAHA Yorulmak, yorultmak * Yavaşlamak * Muti etmek, emre itaat ettirmek * Hor etmek
DAHDAHA Suyun dökülüp saçılması * Serabın uzaktan su gibi görünüp parlaması
DAHDAR Beyaz bez
DAHH Yer altında bir şey gizlemek
DAHH Bevlin uzaması
DAHHAK Çok gülen Çok gülücü * İran´da eski tarihte yaşamış çok zâlim bir hükümdarın adı
DAHHAS (C : Dehâhis) Toprak içinde kaybolup bulunmayan küçük bir böcek
DAHIK Gülen, gülücü
DAHIKE (C : Davâhık) Gülme ânında çıkan dört dişin birisi
DAHIS Tırnak yakınında olan bir verem hastalığı
DAHIYE Nâhiye
DAHİ Eşine ender rastlanır, hârikulâde zekâ, fatanet ve hikmet sâhibi
DAHİKE (C : Davâhik) Azı dişlerinden her biri
DÂHİL İçeri İç İçinde İçeri girmiş
DAHÎL Yabancı, sığınan, sığınmış Muhacir * Birisinin içyüzü, niyet ve mezhebi Dâhil ve içerde Birisinin bütün gizli ve sırlı işlerine vâkıf olan dost ve hemdemi * Evvelâ alâkasız olup sonradan bir cemaate dâhil olan * Edb: Başka bir dilden olup, sonradan diğer bir dile geçen kelime * Tıb: Vücud âzalarında birbirine girmiş ve sokulmuş olan mafsallar
DAHİL (Bak: Dahl-Dehal) Girmek, karışmak Dokunmak Taarruz etmek, müdâhale eylemek
DAHİL Hayrette kalan kimse
DAHİLE (C : Devâhil) Bir şeyin içi, içyüzü
DAHİLEK Yalvarırım, sana sığınırım, sana güvenirim (meâlinde )
DAHİLEN İçten, içerden, dâhilden
DAHİLİYE NAZIRI İçişleri Bakanı
DAHİM f Nasib ve rızık
DAHİM (Dâhim) f Taç
DAHİM (Dahâmet den) Yoğun ve fazla koyu olan Kalın olan
DAHİNE (C Devâhin) Duman çıkan baca
DAHİR (C : Dehâyir) Toplanılmış veya gömülmüş mal
DAHİR Dere, vâdi * Dağ başı
DAHİS Müfsid, arayı bozan * Koyun yüzerken deri ile etin arasına elini sokan * Bir meşhur atın adı
DAHİS Hayvanların tırnak diplerindeki et parçası Dolama hastalığı
DAHİS Kokmuş, kemiksiz et * Semiz nesne * Çok adet, fazla miktar
DÂHİYE Hârikulâde zekâ ve fetanet sahibi * Âfet, belâ, musibet Kazâ Emr-i azîm Büyük iş ve hâdise
DÂHİYE-İ DEHYÂ Çok büyük belâ, musibet
DÂHİYE-İ EDEB Edebiyatta dâhi olan, eşine az rastlanan büyük edib
DÂHİYE-İ HARB Çok becerikli büyük kumandan
DÂHİYE-İ HİLKAT Yaradılıştan dâhi olan Hârika
DAHİYYE Kurbanlık hayvan
DAHK Tere yağı * Bal * Kar * Ağzı yarılmış olan çiçek tomurcuğu
DAHK Irak, uzak, baid * Atmak
DAHL Karışma, girme * Nüfuz, te´sir * Vâridat * İrâd İtiraz, ta´riz * Ayıp, töhmet
DAHL (DUHL) (C : Dihâl-Edhâl-Dahlân) Pencere * Çukur yer
DAHL Az miktar su
DAHL Bir nesne az olmak
DAHM İri, büyük, kocaman, cüsseli, kalın
DAHM Şiddetle def´etmek * Cemaatın kuvvetli olması
DAHME f Mezar, kabir türbe * Donanma geceleri atılan hava fişeği
DAHMES Sirke tulumu * Her nesnenin karası
DAHN Fesâd * Bulanıklık
DAHNA Boz renkli
DAHR Alçalma Küçülme Hor ve hakir olma
DAHR (DUHUR) Sürmek * Irak etmek, uzaklaştırmak * Horluk
DAHR Kaplumbağa * Dağbaşı
DAHRECE (Dıhrâc) Yuvarlamak
DAHS Sözünü fesâhatle açık bir şekilde söylemek
DAHS Koyunun derisiyle eti arasına yüzmek için elini sokmak * Fesad, ifsâd
DAHS Ön dişler ile ısırmak
DAHS Ayağıyla tepinmek
DAHTEN f Bilmek
DAHUK Geniş yol
DAHUL Geyik tuzağı * Canavar tuzağı
DAHÜL f Bostan korkuluğu
DAHV Atmak, ramy
DAHV Zâhir olmak, görünmek
DAHVE İlk kuşluk vakti Güneşin ufukta ilk yükselip yayılmaya başladığı an
DAHY (Dahv) Yayıp döşemek * Deve kuşu yumurtası (Bak: Udhiy) (968 hicri tarihinde vefat eden Ahter-i Kebir lugatının Müellifi, Kur´an-ı Kerimdeki bu kelimeden dünyanın bir elips şeklinde, deve kuşu yumurtası biçiminde yuvarlak olduğuna âdeta inanmış Bu gün bilinen bu hakikatı bundan üç asır evvel ifşa etmiştir ) (H Basri Çantay)
DAHYA´ Rûşen, parlak ve nurlu nesne
DAHYA´ (C : Duhâ) Hayız görmez kadın * Ağaç ismi
DAHYE Kuşluk vaktinde kesilen koyun
DAİ Dua eden, duacı * Sebep * Davet eden Muktazi (Meselâ: Yemek yemek, iştihadan gelen bir lezzet, bir iştiyaktır Onu yemeğe sevk eder Buna dai denir ) Resul-ü Ekrem´in (A S M ) bir ismi de daidir * Çağıran Müezzin
DÂİB Âdet ve usulünde devam eden (Bak: De´b)
DÂİBEYN Âdet ve usulünde devam eden iki şey
DAİL İçen Şârib * Mahvolan * Zaif
DAİL Arık, zayıf, küçük hacimli
DAİM Devam eden (Daimî, daima, daimen şeklinde de söylenir )
DAİMA (Devam dan) Her vakit, bir düziye, daimî suretde
DAİMÎ (Devam dan) Sürekli, devamlı
DAİN (Dâyin) Ödünç veren, borca veren * Alacaklı İkraz eden
DAİN Asıl * Mâden * Doğruluk
DAİN (C : Daân) Yünlü olan koyun
DAİR Devreden Dolaşan Dönen Bir şeyin etrafını kuşatan * Belli bir şey hakkında olan Alâkalı, müteallik
DAİRE Resmi hükümet makamlarından her biri * Yazıhane * Büyük bir idare adamının makamı * Ev veya apartman katı * Bir manevi te´sirin hükmü geçtiği mahal * Sınır içi * Büro, büyük ev, konak * Çember, düz yuvarlak şekil * Mat: Merkezden aynı uzaklıktaki noktaların çevirdiği düzlük parçası * Hezimet ve musibet Beliye-i muhita * Dönüp dolaşıp meydana gelen hâdise ve inkılâb
DAİRE-İ ÂFÂK Ufuklar dairesi Çok geniş ve büyük dâire, kâinat
DAİRE-İ EHADİYET Allah´ın ehadiyetle tecelli ettiği dâire (Bak: Ehadiyet)
DAİRE-İ ESBAB Sebepler dâiresi Sebep ve kanunların bulunduğu yer olan maddi âlem
DAİRE-İ ESMÂ Cenab-ı Hakk´ın isimlerinin sahası ve dairesi
DAİRE-İ İMKÂN Kâinat İmkân âlemi Mükevvenat Mümkün olan, şartların müsait olduğu âlem (Daire-i mümkinat da aynı mânada kullanılır )
DAİRE-İ MÜMKİNAT (Bak: Daire-i imkân)
DAİRE-İ RESMİYE Hükûmet dairesi, resmi daire
DAİRE-İ VÜCUB Tebeddül ve tagayyür etmeyen ve mümkinat âleminden olmayan âlemler Esmâ ve Sıfât-ı İlâhiyye gibi (Bak: Vücub âlemi)
DAİRE-İ VÜCUD Vücud ve varlık dairesi ve sahası
DAİREVÎ Daire şeklinde Daire gibi
DAİREZEN Mehter takımında def çalan
DAİYAN (Dâi C ) Dua edenler, duacılar
DÂİYE İnsanı bir şeye candan bağlamağa sürükleyen iç duygusu * Mücib ve sebep * Bâis olan husus, vakit ve zamanın bir hâleti * Arzu, hırs * Dava * Bahane
DÂİYE-İ TEFEVVUK Üstünlük iddiası
DAİYY Şu kimseye derler ki, bir kişi ona "oğlumdur" demiş olsun
DA´K Ovmak * Bir şeyi yumuşatmak
DAKA´ Varmak Ulaşmak * Buluşmak
DAK´A Toprak
DAKA´ Fakirlik
DAKAİK (Dakayık) (Dakik C ) İncelikler Anlaşılması çok dikkat isteyen incelikler Çok ince Anlaşılması dikkat isteyen keyfiyetler
DAKAİK-I FENNİYE f İlmî incelikler Fennin ince ve güç anlaşılan noktaları
DAKAİK-İ UMUR f Üzerinde gayet dikkatle durulması lâzım gelen işlerin ince ve mühim noktaları
DAKAİK-AŞİNA f İlmî incelikleri bilen, anlaşılması ve tefhimi müşkül, yüksek ve ince ilmî mes´elelere vâkıf olan
DAKAL Hurmanın iyi olmayan cinsi * Gemi oku * Boya
DAKDAK (C : Dakâdık) Kısa boylu ve katı yürüyen kişi
DAKDAKA Davarın tırnağının taşa dokunup ses çıkarması
DAKDAKE Tez tez yürümek, hızlı yürümek
DA´KE Deve sürüsü
DA´KESE Mecusiler oyunundan bir oyun ("destibend" de derler )
DAKİK (Ekseri mânevi mânalar için) Pek ince Nâzik Ufak
DAKİKA (C : Dakaik) Zaman mikyası olarak bir saatin bölündüğü altmış parçadan beheri Altmış saniyelik zaman * İnce fikir, mülâhaza, nükte * Daire dereceleriyle başka ölçülerde her derecenin bölündüğü parçalar ki bunlar da saniyelere ayrılırlar
DAKİKA-BİN f İncelikleri bilen, ince noktaları gören
DAKİKA-ŞİNAS İnce işleri ve nükteleri anlayan, bir işin incelikleriyle uğraşabilen
DAKİS Bir kimsenin aksırdığında ağzından saçılan tükrük
DAKK Vurmak * Çekmek Çok yemekten dolayı vücudun ağırlaşması * Kapı çalma
DAKK-ÜL BÂB Kapı çalmak
DAKM Kırmak, kesr
DAKR Vurmak, darb
DAKVA(N) Sütü çok içtiğinden dolayı bedeni ağırlaşan kuzu
DAL Ağacın ilk verdiği kol * Kur´ân hattiyle yazılan () harfinin okunuşu (Ebcedi değeri dörttür ) Noktasız olduğundan "dâl-i mühmele" de denir
DAL(L) Kur´ân ve imân yolundan sapan Dalâlete giden, azan * Azdırıcı, sapkın * Şaşkın
DAL´ Meyl Eğrilik Kuvvet * Ağır yük götürmek
DA´L İçmek, şirb
DAL Semiz avrat Şişman kadın
DAL "Yaban sediri" denen bir ot
DALAA Kuvvet * Eğrilik * Şiddet
DALAL Sapıklık * Sapmak Doğrudan, imân ve İslâmiyyet yolundan sapmak
DALALET İman ve İslâmiyetten ayrılmak Azmak Hak ve hakikatten, İslâmiyet yolundan sapmak Allah´a isyankâr olmak * Şaşkınlık (  Nevâfil kısmında, emr-i istihbabî ile yine ehl-i iman mükelleftir Fakat, terkinde azab ve ikab yoktur Fiilinde ve ittibaında azîm sevaplar var; ve tağyir ve tebdili, bid´a ve dalâlettir ve büyük hatadır     Sünnete ittiba etmiyen, tenbellik eder ise, hasaret-i azîme; ehemmiyetsiz görür ise, cinayet-i azîme; tekzibini işmam eden tenkid ise, dalâlet-i azîmedir L )
DALALETPİŞE Sapıklığı tâkibeden Sapıklığa giden İslâmiyetten başka yol tâkib eden
DALDAL(E) Taşlı sert yer
DALGAKIRAN t Bir limandaki tekneleri dalgaların te´sirinden muhafaza etmek için denizde yapılan set
DALGIÇ t Mercan, inci ve saire avlamak veya denizin dibine düşmüş olan şeyleri çıkarmak için denizin dibine dalmaya alışık adam
DALI´ Kavi, kuvvetli * Muhkem, sağlam, sert * Eğri
DALİF (C : Düllef) Nişandan öteye düşen ok * Ağır yük getirip adımlarını birbirine yakın atan adam
DALİL Sert, sağlam, muhkem yer * Yolu azmış kişi
DALİYE (C : Devâli) Hayvanla döndürülüp su çekilen dolap (Suyun döndürdüğü dolaba "nâurâ" derler )
DALKAVUK t Eline maddî menfaatler, para vesaire geçirmek için yaltakçılık ve soytarılık edip kendi vakar ve haysiyetini muhafaza etmeyen adam
DALL Azan Azıcı, azdırıcı Dalalette olan
DALL Delil olan, delâlet eden Yol gösterici * Bildiren
DÂLL-İ Bİ-L FEHVÂ (Dâllibilfehvâ) Fık: Söylenen sözün veya ifâdelerin hülâsasından çıkan mânaya göre delil ve işaret olmak
DÂLL-İ Bİ-L İBARE (Dâllibilibâre) Fık: Bir ifade veya sözden muayyen bir mânanın ve hükmün anlaşılması Meselâ: "Zekât, müslümanların fakirlerine verilir, hiçbir zengine verilmez" ibaresi zekâtın yalnız müslüman fakirlere verileceğine delâlet-i mutabıkıyye ile delâletidir Zengin olan belli şahıslara da verilemeyeceğine delâlet-i tazammuniye ile delâlet eder Zekât hususunda, zenginler ile fakirler arasında fark bulunduğuna da delâlet-i iltizamiye ile delâlet eder (Ist Fık K )
DÂLL-İ Bİ-L İKTİZA (Dâllibiliktiza) İktizası ile delâlet eden * Ist: Şer´an muhtacun ileyh olan bir lâzime delâlet eden lâfızdır Başka bir tâbir ile; vaz´olunduğu mânadan mukaddem isbatına şer´an lüzum ve ihtiyaç mevcud olan bir medlule delâlet eden ibaredir Meselâ: Bir kimse bir şahsa hitaben: "Evini şu kadar liraya benim nâmıma medrese yap" deyip o şahıs da evini medrese yapsa, o ev o kadar lira mukabilinde o kimse nâmına medrese yapılmış olur Çünkü bu söz ile: "Evini şu kadar liraya bana sat" sonra "onu benim nâmıma medrese yap" denilmiş olur "Evini medrese yap" emri bir muktezîdir Evin satılması da muktezâdır Bu muktezâ olmadıkça öyle bir mânanın emri hükümsüz kalır Artık öyle bir emrin sıhhatı için evvelce bu muktezânın vücuduna lüzum ve ihtiyaç vardır Binâenaleyh, o emir bu muktezaya bi-l iktiza delâlet etmektedir
DALL-İ Bİ-L İŞARE (Dâllibilişâre) Sözdeki mânanın işâretine göre delil olmak Üç nevi delâletten biri ile sevkedildiği mânanın gayrisine yâni; söylenince maksud-u asli olmayan bir mânaya delâlet eden lâfızdır Meselâ: "Cenab-ı Hak bey´i helâl, ribâyı haram kılmıştır " ibâresi, bey´, yani alış-veriş ile ribâ (fâiz) arasında fark bulunduğunu beyan için sevk olunmuştur Bundan asıl murad budur O hâlde bu ibâre meşru alışverişle faiz arasında fark bulunduğuna "delâlet-i mutabıkıyye" ile delâlet ettiği gibi, bey´in helâl, fâizin haram olduğuna da yine "delâlet-i mutabıkıyye" ile "bi-l işâre" delâlet etmiş olur Yine bunun gibi bir malın abde verilmesini veya verilmemesini isteyen bir kimseye karşı "Bu malı hiç bir şahsa vermem" sözü bu malın abde verilmeyeceğine "delalet-i tazammuniye ile" "bi-l işare" delâlet eder )"Evlâdın nafakaları mevludün leh üzerinedir" ibâresi de çocukların neseblerinin, babalarından sâbit olacağına delâlet-i iltizâmiye ile bil-işâre delâlet eder Çünkü, babanın mevlüdün leh olması, nesebin kendisinden sübutunu müstelzimdir " (İst Fık K )
DALLE Evini bilmeyip başka yere giden davar
DALLÎN (Dâllûn) Sapkınlar Müslümanlıktan ayrılanlar Kur´an hakikatlerinden ayrılıp sapanlar
DALLİYET Delil oluş İsbata vâsıta olmak
|