Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük Lügat D Harfi
D Harfi
DAM´ (C : Dümu-Edmu) Helâk olmak * Göz yaşı
DÂM f Tuzak ağ, hile
DÂM-I ANKEBUT f Örümcek ağı Örümcek tuzağı
DÂM-I BELÂ Bela tuzağı
DAMA Deniz, bahr
DAMACANA Su veya başka sıvıları taşımaya mahsus dar ağızlı, şişkin gövdeli çoğu hasırla sarılı veya sepetli büyük şişe
DAMAR t İstidad Huy, tabiat, inat * İnsan bedeninde kanın dolaştığı yollar, şiryan * Irk * Toprağın içindeki maden filizleri ve su tabakası * Damar veya köke benzeyip bir cismin her tarafına uzanan yollar * Mermer ve ona benzer dalgalı şeylerdeki çizgiler
DAMD Yaranın üstüne bez bağlamak, merhem sürmek
DAMECMEC Katı, şedid * Uzun boylu bahil kimse
DAMED Hışım etmek, öfkelenmek, hiddetlenmek, kızmak
DÂMEN f Etek Kenar Taraf Zeyl Elbise veya dağ eteği
DÂMEN-İ MUALLÂ Yüksek şerefli dâmen, muallâ etek * Mc: Yüksek namus sâhibi
DAMEN-BUS f Etek öpen
DAMENE f Dağ eteği, dağın çevresi
DAMEN-GİR f Eteğe yapışan, etek tutan * Dâvacı, hasım, şikâyetçi
DAMENÎ f Eteklik * Kadın başörtüsü
DAMEN-KEŞ f Feragat eden, eteğini çeken
DAMGA Bir şeyin üzerine işaret veya alâmet koymak * İşaret vurulan âlet Mühür
DAMGA-İ VAHDET f Birlik damgası Cenab-ı Hakkın birliğini gösteren delil
DAMHAR Mütekebbir, kibirli, terbiyesiz kimse
DAMIZ Hayvan üretmeye mahsus dam Hayvan yetiştirilecek ahır
DAMİA Yavaş olarak ve damla damla kan sızdıran yara
DAMİC Karanlık
DAMİĞA Dimağa işlemiş olan baş yarığı (Bak: Amme)
DAMİK (C : Devâmik) Belâ, musibet, dâhiye Meşakkat, zahmet
DAMİME (C : Damâyim) Sonradan yapıştırılmış şey
DAMİN Kefil olan, tazminat veren Ödeyen
DAMİNE Köyde olan hurma
DAMİR (C : Damâr) Kalb * Niyyet
DAMİR Zayıf, ince
DAMİSE Örten, setreden Defneden
DAMİYE Tıb: Kanı akan yara
DAMM Yapıştırmak * Düşürmek
DAMMAD Hastalara efsun okuyan kimse
DAMPİNG ing Bir pazarı elde etmek veya bir malı elden çıkartabilmek için benzerlerinden çok düşük fiyatla satma
DAMZ Susmak, sükut etmek
DAMZER (C : Damazir) Sütü az olan deve * Sağlam ve sert yer * Şişman kadın
DAN Arabca, Farsça veya bazı Türkçe kelimelerin sonuna takılarak, âlet ismi veya sıfat yapılır Meselâ: Ateş-dan $ : Mangal Cüz-dan $ : Cüz kabı, çanta
DAN f Tane
DÂNÂ f Bilgili, bilen, malûmatlı, âlim
DÂNÂ-İ BÎ-MÜDANÎ Eşsiz âlim Zamanında emsali olmayan âlim
DÂNÂ-İ YUNAN Eflatun
DÂNÂYÎ f Âlimlik, bilicilik
DANE f Tohum, çekirdek * Kurşun, gülle, tâne
DANE (Diyn den) "İtaat etti İtaatli oldu, boyun eğdi, aziz oldu" mânasında fiil
DANENDE f Bilgin, bilen, Haberli
DANG f Bir dirhemin altıda biri
DANIK (C : Devânik) Bir dirhemin altıda biri ve iki kırât ağırlığı (Her kırat beş arpa ağırlığıdır ) * Zayıf düşkün davar
DANIŞTAY (Bak: Şurâ-yı devlet)
DANİ´ Hor, zelil
DANİK Bir dirhemin dörtte biri * Mangır
DANİK Nezle
DANİSTEN f Bilmek
DÂNİŞ f Bilgi, ilim Biliş
DÂNİŞ-GEDE Üniversite
DÂNİŞ-GER f Alim, bilgin
DANİŞÎ Alim, bilgin, bilgili
DANİŞMEND (C : Dânişmendân) f Bilgili, ilimli * Tanzimattan evvel, kadıların yanında stajyer olarak çalışan kimseler için kullanılan bir tâbirdi
DANİYE Yakında olan
DANK (Dunuk) Darlık, dıyk
DANKA´ Dar, sıkıntı Zararlı, zarara sebeb olan
DANTELA Fr Tentene Her nevi iplikle örülen, bir kumaşın kenarına işlenen türlü biçimde ince örgü, dantel
DANU´ Evlâdı çok olmak
DANV Oğul ve kız, veled
DÂR Yer, mekân, konak
DÂR-I BEKA f Âhiret Bâki olan yer (Mâdem dünyada hayat var, elbette insanlardan hayatın sırrını anlayanlar ve hayatını su-i istimâl etmeyenler, Dâr-ı Beka´da ve Cennet-i Bâkiye´de hayat-ı bâkiyeye mazhar olacaklardır L )
DÂR-ÜL AMÂN Sığınılacak, korunulacak yer
DÂR-UL BELVÂ Dünya, imtihan yeri Belâ ve musibet âlemi
DÂR-ÜL CİHAD İslâm sınırlarının haricindeki ülkeler
DÂR-I CİNAN f Cennet yurtları Cennetler
DÂR-I DÜNYA f Bu dünya memleketi Dünya (Dâr-ı fenâ da denir )
DÂR-I EMÂN Müslümanların zimmetini kabul eden veya müslümanlarla sulh halinde olan, gayr-i müslim bir ahalinin memleketi
DÂR-I FENÂ Dünya Bu dünya
DÂR-ÜL HARB (Bak: Dârülharb)
DÂR-ÜL HİCRE Hicret edilen yer Medine şehri
DÂR-ÜL HİKMET Hikmet yeri Hikmetlerin hükmettiği, hikmet beşiği dünya * Osmanlı devrinde Şeyh-ül İslâmlık makamının bir ismi
DÂR-ÜL HİLÂFE Hilâfet Merkezi Halifenin bulunduğu yer (Osmanlılar devrinde İstanbul idi ve bir ismi de Dersaâdet idi)
DÂR-ÜL HULD Baki olan yer Cennetin bir bahçesi Cennet
DÂR-ÜL İKAB Cehennem Çok azab çekilen yer
DÂR-I İMTİHAN İmtihan yeri * Dünya * Dar-ı mihnet, meydân-ı ibtilâ gibi tâbirler de aynı mânada kullanılır (Bak: İmtihan)(Din bir imtihandır Teklif-i İlâhi bir tecrübedir Tâ, ervâh-ı âliye ile ervâh-ı sâfile, müsabaka meydanında, birbirinden ayrılsın Nasılki: Bir mâdene ateş veriliyor tâ, elmasla kömür, altınla toprak birbirinden ayrılsın Öyle de, bu dâr-ı imtihanda olan teklifat-ı İlâhiyye bir ibtilâdır ve bir müsabakaya sevktir ki; istidad-ı beşer madeninde olan cevâhir-i âliye ile mevadd-ı süfliyye, birbirinden tefrik edilsin Mâdem Kur´an, bu dâr-ı imtihanda; bir tecrübe suretinde, bir müsabaka meydanında, beşerin tekemmülü için nazil olmuştur Elbette şu dünyevi ve herkese görünecek umur-u gaybiye-i istikbâliyeye yalnız işaret edecek ve hüccetini isbat edecek derecede akla kapı açacak Eğer sarahaten zikretse; sırr-ı teklif bozulur S )
DÂR-ÜL İSLÂM (Bak: Dârülislâm)
DÂR-ÜL KARAR Kararlı surette kalınan, kıyametten sonraki yer Cennet Dâr-ül Beka
DÂR-ÜL MAARİF Sultan Mecid zamanında Valide Sultan´ın İstanbul´da Sultan Mahmud türbesi civarında yaptırmış olduğu mekteb
DÂR-ÜL MESAİ Çalışma yeri Mesai yeri Atölye
DÂR-ÜL MÜLK Başkent, baş şehir
DÂR-ÜN NEDVE Müslümanlıktan evvel, Kureyş kabilesinin münakaşalar için toplandığı bir yerin adı olup, Kusey ibn-i Kilâb tarafından kurulmuştur (Sonradan Hz Muhammed´e (A S M ) karşı bulunanların toplanmalarından dolayı fesat ve münafıkların toplandıkları yer mânâsına kullanılmaya başlanmıştır )
DÂR-I RİDDE Aslında Müslim iken sonradan irtidâd eden veya bir zaman İslâmiyeti kabul etmiş iken sonradan mürted olan şahısların hâkim bulundukları yer (Darürridde, yani: Mürtedlerden müteşekkil bir taifenin istilâ ederek hakimiyetleri altına aldıkları yerler, bazı ahkâm itibariyle dar-ı harbden ayrılır Meselâ: Dar-ı harb ahalisiyle musalâha akdi caiz olduğu hâlde, darürridde ahalisiyle caiz olmaz Çünkü riddetin devamına cevaz verilemez Şu kadar var ki, bunlar bir müddet düşünmek için mütareke talebinde bulundukları takdirde bakılır Eğer müslümanların hakkında hayırlı görülürse bu mütarekeye muvafakat edilir Ve eğer harb edilmesi daha muvafık görülürse bu mütarekeye muvafakat edilmez Mütâreke kabul edildiği takdirde mukabilinde bir bedel, bir haraç alınamaz Zirâ bu hâlde mütareke, bir akd-ı zimmete müşabih olur Halbuki mürtedler, zimmete kabul edilemezler Bu mütarekenin öyle iki-üç günlük, geçici bir zaman için olması icab etmez Buna lüzumuna göre bir mühlet tayin edilir (Ist Fık K )
DÂR-ÜS SAÂDE Saâdet yeri, saray
DÂR-ÜS SALTANA(T) Saltanat yeri İstanbul
DÂR-ÜS SELÂM Cennet Selâmet ve eminlik yeri * Bağdatın eski ismi
DÂR-ÜS SIHHA Hastahâne
DAR-ÜŞ-ŞAFAKA İstanbul´da yetim ve öksüzler için kurulmuş olan yatılı lise
DÂR-ÜŞ ŞİFÂ Şifa yurdu, sağlık yurdu * Tımarhâne
DÂR-I ŞURA-YI ASKERÎ 1296 yılında lağvolunan bu yüksek askeri meclis 1253 yılının muharrem ayında kurulmuştu 1259 tarihinde çıkarılan kanun ile vazifesi tesbit edildi Askeri ve mülki ricâlden onbir daimi, altı tane ise geçici azası bulunan bu mecliste bir reis ve bir de müftü yer alıyordu
DÂR-I TEKLİF Dünya Allah´ın teklif ve emirleri ile vazifeli olduğumuz yer olan dünya (Şu dâr-ı dünyâ meydân-ı imtihandır Ve dâr-ı tekliftir Hizmet yeridir Lezzet ve ücret ve mükâfat yeri değildir S )
DÂR-ÜL ULÛM İlimler yurdu Medrese Ders görülen yer
DÂR-I ZİMMET Müslümanların, ahid ve emânını ve himayesini kabul etmiş oldukları; gayr-i müslimlere mahsus yerler
DAR´ (C : Durâ-Duru) Davar emziği DAR´ : Men´etmek, engel olmak * Ansızın haberli olmak * Eğrilik
DÂR f Sâhib, mâlik, tutan (mânasındadır ) Meselâ: Bayrakdâr $ : Bayrak tutan
DÂR Ü GİR Kavga, savaş, muharebe, harp, ceng
DARA´ Zayıf Zelil, hakir * Muti, itâat eden, boyun eğen
DARA f Eski Fars hükümdarlarından dokuzuncusu Keykubat´ın bir ismi * Hükümdar * Cenab-ı Hakk´ın bir ismi
DAR´A´ Başı siyah, gövdesi beyaz olan davar (Müz: Edrâ )
DARA´ Düz yer * Birbirine girmiş olan sık bitmiş ağaçlar
DARAA Tevazu etmek, alçak gönüllü olmak * Emre uymak, muti olmak * Zayıf ve zelil olmak
DARAB Koyu beyaz bal
DARABAN Vurma, vuruş Çarpış, çarpıntı, çarpma
DARABAN-I KALB Kalb çarpıntısı, kalbin vuruşu
DARABÂT (Darbe C ) Vuruşlar Çarpmalar Vurmalar
DARABÂT-I ANİFE Şiddetli vuruşlar
DARABİNE Kapı bekçileri
DARAFE Çokluk, kesret
DARAGIM (Dırgam C ) Arslanlar, esedler, dırgamlar
DARAĞACI t İdama mahkûm olanların asıldıkları sehpa
DARAKA (C : Derk- Edrâk-Dırâk) Deriden yapılmış olan kalkan * Gırtlağın hançereyi meydana getiren kıkırdaklarından kalkan şeklinde olanı
DARAME Ucu ateşli kuru ot ve odun
DARARE Gözsüzlük
DARAS Ekşi yemekten dolayı dişin kamaşması
DARAT f Debdebe, tantana, şan, gösteriş, çalım
DARAVET Adet, alışıklık, alışkanlık
DARAYÎ f Sahib, mâlik olma * Hüküm sürme, hâkimiyet kurma * Bir nevi kumaş
DARB (C : Dürub) Kapı, bâb * Büyük, geniş sokak * Dâr-ı İslâmla dâr-ı harp arasında olan sınır ve hudut
DARB (C : Durub-Edrub) Vurmak, vuruş, çarpmak * Beyan etmek * Seyretmek * Nev, cins * Benzer, nazir * Eti hafif olan
DARB-I HİYÂM Çadır kurma
DARB-I SİKKE Para basma
DARB-I UNK Boyun vurma
DARBAM f Direk, kiriş
DAR-BAZ f Canbaz
DARBE (C : Darabât) Vuruş, vurma, çarpma * Musibet, belâ, âfet, felâket
DARBEHA Başını aşağı eğmek * Muti olmak, itaat etmek, söz dinlemek
DARBELE Bir yürüme çeşidi * Davul çalmak
DARBEN Döğerek, vurarak * Çarparak
DARBHANE Para basılan yer
DARB-I MESEL Misâl olarak söylenen meşhur söz Bir hâdiseye binaen söylenen hikmetli söz Ata sözü
DARBÎZ Rutubetli tarla, sulak yer
DARBUM Bizanslılar zamanında Eskişehir´in ismi
DARB-ZEN f Mâdeni levhalar üzerine kabartma olarak nakışlar işleyen * Kale döven
DARC Yarmak, şakk
DARE f Vazife, görev, ödev
DARENDE f Saklayan, tutan * Ulaştıran, vâsıl eden, kavuşturan, getiren
DAREYN Her iki dünya İki yurd İki yer
DARH Def´etmek, kovmak Reddetmek * Yer kazmak
DARIT Yellenen, yellenici
DARİ´ Hurma dikeni Acı ve dikenli bir ağaç
DARİ´ Adımı geniş olan kişi
DARÎ Ot ve yem satan kişi * Evinden çıkmayan kimse
DARİB (Darb dan) Sütünü sağan kimseye vuran dişi deve * Ağaçlı yer * Karanlık gece * Vurucu, vuran Darbeden, çarpan Döven
DARİBE Tabiat * Kılıçla vurulmuş * Eğrilmiş yün
DARİC Katı, şedid, şiddetli
DARİCE Ay ve güneş ağılı (Farsçada "hâle" denir )
DARİH Kabir Mezar
DARİM Aç * Tavşancıl yavrusu
DARİM Yanmış nesne * Dövülmemiş harman * Odun ufağı
DARİN Bir yerin adı
DARİR (C : Edirrâ) Kör, a´mâ * Nefis * Cismin bakiyyesi * İri vücutlu fakir kişi
DARİS (Dürus dan) Yıkılmış, mahvolmuş
DARİS Çetin huylu kimse
DARİŞ Siyaha boyanmış kara deri
DARİYYE f Divan şairlerinin, dünyevi makamca büyük olanların yaptırdıkları köşk ve konaklara dair yazdıkları manzume
DARM Şiddetli açlık Oburluk * Ateşin yakması
DARR Süt, leben * Nüzul * Hayır ve amel çokluğu
DARR Zarar, ziyan
DARR Zararlı, zararı olan
DARRA Şiddet, mihnet Belâ Naks Ziyan Sıkıntı Kötürümlük
DARRAB Akça kesici, dârp edici, para basan
DARRE Bir miktar süt
DARS Dişiyle tutup ısırmak
DART Yellenmek * Tez olmak
DARU f İlâç, deva, tiryak
DARU-BERD f Debdebe, ihtişam
DARU-HANE f İlâç satılan yer, eczahane
DAR-ÜL-ACEZE Düşkünler, acizler evi Yoksullar yurdu
DAR-ÜL-FÜNUN Üniversite (1 Ağustos 1933´de İstanbul Dâr-ul Fünunu yerine Üniversite kurulmuştur )
DARÜL HARB (Dâr-ül harb) Harp yeri Müslümanlarla gayr-i müslimler arasında sulh akdedilmemiş memleket Kâfirlerin ve onların gayr-i islâmi hükümlerinin hâkim olduğu yer (Bak: Şeair )
DARÜL HİKMETİL İSLAMİYE (Dâr-ül Hikmet-il İslâmiye) Bu teşkilât, son devirlerde gerek imparatorluk ve gerekse İslâm Aleminde ortaya çıkan bir takım dini mes´elelerin halli ve İslâma yapılan hücumların İslâm ahkâmına göre cevaplandırılması için 12 Ağustos 1334 (25 Ağustos 1918) tarihinde 5 Mehmed Reşat ve Şeyhülislâm Musa Kâzım Efendi´nin zamanda kurulmuştur Ayrıca halkın her türlü dini ihtiyaçlarını, ilmi bir metodla yerine getirmek için her türlü neşriyat ve beyannameleri ele almakta ve halkımızı dahilî ve haricî tehlikelere karşı tenvir etmekteydi Ecnebilerin sordukları suallere, komisyonlarda görüşülmek suretiyle resmen cevap verildiği gibi; müracaat eden her müslümana da gerekli cevap veriliyordu Osmanlı İmparatorluğu´nun karışık ve Avrupa hayranlığının devlet müesseselerinin her kademesinde revaçta olduğu bir zamada, ahlâk ve imanı elde tutmak, bu teşkilâtın en başta gelen vazifelerinden biri idi Matbuatta İslâma yapılan hücumlara ve İslâmı, hurafeler dini gibi göstermeğe çalışan yazarlara gerekli cevaplar veriliyor ve cezalandırılmaları için de Dahiliye Nezareti´ne resmen müracaat ediliyordu Bu teşkilâta tâyin olunan azalar azil, tâyin, istifâ ve vefatlarla 28 kadardır Aslında, dokuz aza, bir reisten teşekkül ediyordu Bu zâtların tâyinleri gelişi güzel olmadığı gibi, bu teşkilâtın içinde mevcut bulunan üç komisyondan birine (fıkıh, kelâm ve ahlâk) girebilecek ilmî kariyere (meslek) sahip olmaları icab ediyordu Bu müesseseye "İslâm Akademisi" veya "Yüksek İslâm Şurası" da diyebiliriz Kuruluşu ile son derece faydalı ve o nisbette hizmetleri olmuş bir teşkilâttır Fakat kuruluş tarihi olan 1918´den 1922´ye kadar devam etmekle, ancak dört senelik bir faaliyeti olmuştur
DARÜL İSLAM (Dâr-ül İslâm) İslâmiyet merkezi Müslümanların hâkim olduğu yer
DAR-ÜL KÜTÜB f Kütübhâne, kitab evi
DAR-ÜS SELAM Cennetin ikinci katı * Cennet Selâmet yeri
DARVİNCİLİK 19 yy da yaşamış İngiliz düşünürü Darwin´in kurduğu bir nazariye, görüş "Evrim teorisi: Tekâmül nazariyesi" adıyla da anılan bu görüşe göre; insan dâhil bütün canlıların başlangıçta tek hücreli canlı olarak meydana geldiklerini, sonra tesadüfen nesilden nesile farklılaşıp başkalaştığını, bu tesadüfî değişikliklerden çevre şartlarına uygun olanlara sahip canlıların yaşadığını, diğerlerinin yok olduğunu, böylece canlıların gittikçe mükemmelleşerek bugünkü şekle girdiğini, insanın da maymun soyundan geldiğini iddia eder Bu iddianın ortaya atıldığı zamanlarda canlı hücrenin kimyasal ve genetik yapısı bilinmiyordu Hücre, canlının basit bir yapı taşı zannediliyordu Bugün elektromikroskoplar sayesinde canlının kimyasal ve genetik yapısıyla ilgili büyük ve önemli keşifler yapıldı Canlıların sahip oldukları vasıfların hücre çekirdeğinde yer alan ve genlerin yapısını meydana getiren DNA denilen protein moleküllerinde nasıl muhafaza edildiği ve bunların nasıl babadan oğula geçtiği açıklanmıştır Gerek genlerin, gerek hücrenin yapısında yer alan çeşitli protein molekülleri 20 çeşit amino asit adı verilen daha küçük parçacıkların çeşitli şekilde birleşmesinden meydana gelmiştir Amino asitlerin meydana gelişi bir yana DNA moleküllerinin ve diğer protein moleküllerinin herbirinin tesadüfen meydana gelip gelemiyeceği matematik olarak hesaplanmıştır Bir hücredeki tek bir molekülün meydana geliş ihtimali 1 sayısının önüne 240 tane sıfır koyarak elde edilen sayı kadar molekül meydana gelse bunlardan yalnız biri işe yarıyan bir molekül olabilirdi Tesadüfen bu kadar çok sayıda kimyasal birleşim olabilmesi için kâinatın ömrünün trilyonlarca defa daha fazla zamanın geçmesi gerekir Daha doğrusu imkânsızdır Canlı hücrenin bütün moleküllerinin bu şekilde tesadüfen bir araya gelip hücreyi meydana getirmelerini hayal etmek bile imkân dahilinde değildir Tesadüfen bir hücrenin meydana gelişini açıklamak imkânsız olunca yer yüzündeki bunca canlının tesadüfen meydana geldiğini iddia etmek ise ilim ve akıl dışı bir vehimden başka birşey değildir İlim adamlarının laboratuvarda yaptıkları çalışmalar sonunda bir canlının değişip başka bir canlı haline gelemiyeceği de ispatlanmıştır Sirke sineği üzerinde yapılan deneyler sonunda sinekten daha mükemmel bir canlı meydana gelmemiş, aksine kesik kanatlı, hastalıklı, sakat bir yavru sinek doğmuştur Canlılar "mütasyon" denilen bir kazaya uğradıkları zaman ancak sakat bir yavru meydana geliyor Kazaya uğrıyan bir araba, jet uçağına dönüşmez, sadece kazalı bir araba meydana gelir Tek hücreyi yaratan da insanı yaratan da birdir O da atomdan yıldızlara kadar her varlığın yaratıcısı olan Allah´tır
DARZEM Sütü az deve * Çok ısırıcı olan yılan
DARZEME Çok ısırmak
DÂS f Orak * Tuzak * Sedef otu
DÂS-I ZERRİN Altın orak * Mc: Yeni ay
DA´S Titremek * Zayıf olmak, zayıflamak
DA´S Cimâ etmek * Süngü ile vurmak * Az olan nesne ve eser
DA´SA Güneşten çok ısınan yumuşak, çukur yer
DA´SA Yumuşak yer
DASAR (Dâstâr) f Tellal, simsar
DASDASA Depretmek, tahrik
DASE f Orak
DA´SERE Yıkmak
DÂSİTÂN (Dâstân) f Destan, sergüzeşt Geçmiş hâdiseleri anlatan nesir veya nazım halinde yazı * Şöhret
DÂSİTÂNE-İ AŞK Aşk hikâyesi ve destanı
DAŞ İsimlerin sonlarına eklenerek eşlik, refakat ve ortaklık bildirir Meselâ: Arka-daş $ : Refik
DA´ŞERE Yıkmak
DAŞTE f Köhne, harab olmuş, eskimiş, yıpranmış * Mâlik olmuş
DAŞTEN f Tutmak, elde etmek, mâlik olmak, zimmetine geçirmek * Zabtetmek, gasbetmek, almak * Görüp gözetlemek * Eskimek, yıpranmak, harab olmak, köhneleşmek
DAV´ Hoş kokular kokmak Depretmek DAV´ : Şule, ziya, ışık
DAV´ Kaymağı alınmış sığır sütünden yapılmış ekşi yoğurt ve ayran
DA´VÂ Takib edilen fikir, iddia * Bir kimsenin hakkını aramak üzere mahkemeye müracaat etmesi * Hakkı olanın iddia etmesi Kendini haklı görüp veya zannedip üstün fikirlilik iddia etmek * Mes´ele * İnat Ayak diremek * Cenab-ı Hak´tan hayır ve rahmet dilemek * Bir kimseyi bir şeye sevketmek * Birisinin hâkimin huzurunda başka birisinden hak istemesi
DA´VÂ-YI HALK Yaratmak iddiasında bulunmak, halk etmeyi, yaratmayı dâva etmek (Kâinatta hiçbir kimse da´vâ-yı halk ve iddia-yı icad edemez Halk eden ancak Cenab-ı Hak´tır )(Arzı ve bütün nücum ve şümusu tesbih taneleri gibi kaldıracak ve çevirecek kuvvetli bir ele mâlik olmıyan kimse, kâinatta dâva-yı halk ve iddia-yı icad edemez Zira her şey, her şeyle bağlıdır H )
DA´VÂ-YI NÜBÜVVET Peygamberlik dava etmek Peygamber olduğunu ilân etmek
DAVACI t Dava açan
DAVAHİ Memleket köşeleri
DAVAHİ-S SEB´ Yedi kat gök
DA´VAT (Duâ C ) Duâlar, niyazlar, çağırışlar (Bak: Ed´iye)
DAVAT Devenin başında olan verem
DAVA VEKİLİ Baro teşkilatının olmadığı yerlerde kanunî izin ile vekil sıfatı kazanan ve dava takibine salâhiyeti olan kişi
DAVBAN Güçlü, büyük deve
DAVC (C : Edvâc) İki şeyin birbirine eğilip ulaşması
DAVDA´ Meş´ale * İnsan sesleri
DÂVER Cenab-ı Hakk´ın (C C ) bir ismidir * Âdil, insaflı ve doğru olan hükümdar, vezir veya hâkim
DÂVERÂNE f Doğruluk ve adaleti seven bir büyüğe yakışacak tarzda * Hâkim ve vezirle alâkalı olan
DÂVERÎ f Hâkimlik, hükümdarlık * Mahkeme ve dâvâ * Kötü ile iyiyi birbirinden ayırt etme * Kavga, mücadele
DA´VET Çağırma Ziyafet Duâ * Bir fikri kabul ettirmek için deliller söylemek
DAVİTA Havuzun dibinde olan balçık * Çöküklük * Suyu çok olduğundan elde durmayan sıvı hamur
DAVİYE Otsuz çöl
DAVKAA şişman ve ahmak olan kimse
DAVLUMBAZ Çarkları yandan olan vapurlarda çarkların döndükleri yerleri örtmek için vapurun iki tarafında bulunan iki büyük yarım daire
DAVMERAN Fesleğen denilen iyi kokulu çiçek
DAVR Ziyan etmek, zarara girmek
DAVTA Fakir * Gövdeli, cesim
DÂVUD (A S ) Kur´an-ı Kerim´de ismi geçer ve Benî İsrail Peygamberlerindendir Hz Süleyman´ın (A S ) babasıdır Hem Peygamber, hem Sultandı İbranice Zebur kitabı kendisine nâzil olmuştur Sesi çok güzeldi M Ö 1010 da vefat ettiği nakledilir (Bak: Yuşa)(Telyin-i hadid, en büyük bir ni´met-i İlâhiyyedir ki; büyük bir peygamberinin fazlını, onunla gösteriyor Evet, telyin-i hadid, yâni demiri hamur gibi yumuşatmak ve nühâsı eritmek ve mâdenleri bulmak, çıkarmak; bütün maddi sanâyi-i beşeriyyenin aslı ve anasıdır ve esası ve mâdenidir İşte şu âyet işaret ediyor ki: "Büyük bir Resule, büyük bir Halife-i Zemine, büyük bir mucize suretinde, büyük bir ni´met olarak; telyin-i hadiddir ve demiri hamur gibi yumuşatmak ve tel gibi inceltmek ve bakırı eritmekle ekser sanâyi-i umumiyeye medar olmaktır " Mâdem bir Resule; hem halife, yâni hem mânevi hem maddi bir hâkime, lisanına hikmet ve eline san´at vermiş Lisanındaki hikmete sarihan teşvik eder Elbette elindeki san´ata dahi tergib işareti var Cenâb-ı Hak, şu âyetin lisan-ı işaretiyle mânen diyor:"Ey beni-Âdem! Evâmir-i teklifiyeme itâat eden bir abdimin lisanına ve kalbine öyle bir hikmet verdim ki; herşey´i kemâl-i vuzuh ile fasledip hakikatını gösteriyor ve eline de öyle bir san´at verdim ki; elinde balmumu gibi demiri her şekle çevirir Halifelik ve pâdişahlığına mühim kuvvet elde eder Mâdem bu mümkündür, veriliyor Hem ehemmiyetlidir Hem hayat-ı içtimâiyenizde ona çok muhtaçsınız Siz de evâmir-i tekviniyeme itâat etseniz o hikmet ve o san´at, size de verilebilir Mürur-u zamanla yetişir ve yanaşabilirsiniz " İşte beşerin san´at cihetinde en ileri gitmesi ve maddi kuvvet cihetinde en mühim iktidar elde etmesi; telyin-i hadid iledir ve izâbe-i nühas iledir Âyette nühas "kıtr" ile tâbir edilmiş Şu âyetler, umum nev-i beşerin nazarını şu hakikate çeviriyor ve şu hakikatın ne kadar ehemmiyetli olduğunu takdir etmeyen eski zaman insanlarına ve şimdiki tenbellerine şiddetle ihtar ediyor  S )
DAVUDÎ Hz Davud´un (A S ) sesini andıran kalın gür ses
DAVVE Ses, sadâ
DAVVÎ Yurt tutmak
DAVY Arıklık * Zayıflık
DAVZ Zulmetmek, zulüm yapmak * Çiğnemek
|