Yalnız Mesajı Göster

Osmanlıca Sözlük Lügat D Harfi

Eski 11-04-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük Lügat D Harfi



D Harfi

DAYE Çocuk hizmetçisi Çocuğa süt veren Dadı Mürebbi
DAYET Yan, taraf, cenb
DAYF (C: Ezyâf-Zuyuf-Zayfân) Misafir * Meyletmek, yönelmek
DAYFEN (DAYFÂN) Misafiriyle gelen kişi
DAYGAM Arslan, esed * Isırmak
DAYI Tunus ve Cezayir´in, Osmanlı idaresinde bulunduğu sıralarda buraları Osmanlılara tâbi olarak idare eden kimselere verilen ünvan * Annenin erkek kardeşi
DAYİB İtaat eden, vakarlı ve ciddi kişi
DAYİBAN Gece ile gündüz
DAYİC Kovayla kuyudan su çekip havuza boşaltan kimse
DAYİN Borç veren Alacaklı Ödünç para veren (Bak: Dâin)
DAYİNE (C: Davâyin) Dişi koyun
DAYİS (C: Dâsse) Hırsız
DAYM Zulüm Sıkıntı İhtiyaç
DAYYIK Pek dar
DA´Z Cimâ etmek
DA´Z Noksanlaştırmak
DA´Z Def´etmek, kovmak * Nikâh etmek
DEAİM (Dıâme C) Destekler, payandalar, direkler
DEAVİ (Davâ C) Dâvalar, mes´eleler
DEB´ Yumuşak yer * Kuvvetle basmak
DEB´ Vurmak, darb
DE´B Bir işde devam ve iltizamla emek çekip çalışmak * Adet, usul, tarz, kaide * Şân * Emir * Kâr * Tardeylemek
DE´B-İ EDEB Edebî usul, kaide Edeb kaidesi Edebiyat âdeti, şekli, tarzı
DEBABİC (Dibâc C) Dallı, çiçekli ipek kumaşlar
DEBABİS (Debbus C) Topuzlar
DEBABUD İki ırgaçla dokunan bir bez cinsi
DEBAR Mahvolmak Helâk olmak
DEBAT (C Debâ) Uçmayan çekirge
DEBB Hareket etmek * Ağır ağır yürümek
DEBBABE Kale duvarlarını oymaya yarayan bir savaş aleti Tank
DEBBAĞ Derileri sepileyip meşin, sahtiyan, kösele vesaire yapan
DEBBE (C: Debbât) Matara dedikleri su kabı * Yağ Bal ve macun koyacak kaplar
DEBBUS (C: Debâbis) Topuz
DEBDAB f şan, şöhret Azamet, haşmet, cesamet
DEBDEBE Gürültü, patırtı Gösteri için yapılan gürültü Tantana Haşmet
DEBER Savaşırken askerin bozulması, bozguna uğraması
DEBEŞ Evin esası
DEBH Belini büküp eğildiğinde, başını öne doğru fazlaca eğmek
DEBİB Yürümek * Harekete geçmek
DEBİR f Müsteşar * Kâtib, yazıcı
DEBİSTAN f Mekteb, okul
DEBKEL Bir araya toplanmış mal * Derisi kalın, çirkin kimse
DEBL Küçük eşek * Toplamak, cem´etmek * Islah etmek
DEBR (C: Dübur) Oğul kız topluluğu * Bal arısı
DEBRE (C: Deberât-Dibâr-Edbür) Savaşırken askerin bozulması * Bir evlek yer * Vaktinden sonra gelmek
DEBRETMEK t (Tepretmek) Kımıldatmak, harekete getirmek, oynatmak
DEBS (DİBÂS) Dibekde buğday döğmek
DEBSA´ Çok fazla kırmızı olduğundan, siyah gibi görünen şey
DEBŞ Çekirgenin ot yemesi
DEBUB Semizlik ve şişmanlığından dolayı yürüyemeyen deve
DEBUR Batı rüzgârı * Fırak, ayrılık * Halef etmek
DEBUS f Topuz
DECAC (C: Dücüc) Tavuk * Horoz, tavuk ve piliç cinsi
DECACE (Dücâce, dicâce) Tavuk
DECC Tavuğu çağırmak
DECCAL Hakkı bâtıl, bâtılı hak olarak gösteren (Deccal´ın Cennet dediği Cehennem gibi, Cehennem dediği de Cennet gibi olacağı rivâyet edilir Sahih hadislerin ihbarı ve din büyüklerinin izah ve kabulleri ile, âhirzamanda gelecek ve Risâlet-i Ahmediyeyi inkâr edip İslâmiyeti tahribe çalışacak ve dünyayı fesâda verecek çok şerli ve küfr-ü mutlak yolunda olan dehşetli bir şahıstır Bir hadis rivâyetinde üç deccal, diğerinde yirmiyedi deccal geleceği Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâm tarafından bildirilmiştir Âlem-i İslâmda muhtelif zamanlarda çıkmış olan dehşetli din düşmanlarının ve anarşiye hizmet edenlerin umumu da rivâvetleri tasdik etmektedir Bu din yıkıcılığının âhirzamanda daha dehşetli olacağı bildirilmektedir Şu son asırda görülen ve dünyayı tehdit eden ve Cenab-ı Hakk´ı inkâra kadar cür´et edip medeniyet-i beşeriyeyi tahribe çalışan dehşetli cereyanlar bu gaybi ihbârın doğruluğunu tasdik etmektedir) (Bak: Mehdi, Mesih, Mesih-üd-Deccal, Süfyan)(Deccal´ın şahs-ı surîsi insan gibidir Mağrur, fir´avunlaşmış, Allah´ı unutmuş olduğundan; surî, cebbârâne olan hâkimiyetine, uluhiyet namını vermiş bir şeytan-ı ahmaktır ve bir insan-ı dessastır Fakat şahs-ı mânevisi olan dinsizlik cereyan-ı azîmi, pek cesimdir Rivayetlerde Deccal´a ait tavsifat-ı müdhişe ona işaret eder Bir vakit Japonya´nın başkumandanının resmi, bir ayağı Bahr-i Muhit´te, diğer ayağı on günlük mesafedeki Port Artür Kal´asında tasvir edilmiş O küçük Japon Kumandanının bu surette tasviriyle, ordusunun şahs-ı mânevîsi gösterilmiş M)
DECDECE Tavuğa "bilibili" diye seslenmek
DECECAN Ağırca, yab yab yürümek
DECEN Çok yağmur
DECL Örtmek * Devenin katranlanması * Karıştırmak, yalan söylemek Hakkı bâtıl; bâtılı hak diye göstermek Anarşi çıkarmak * Bâtılı hak gösteren * Mübâlâgalı fâili; Deccaldır
DECN Bol yağmur, rahmet * Havanın bulutlu olması * Bir yerde mukim olma Bir yerde oturma
DECRAN Neşeli, sevinçli, bahtiyar kimse
DECUCAT Ayakları kısacık dişi deve
DECV Nikâh * Çok karanlık, zulmet
DECYE (C: Dücâ) Karanlık, zulmet
DE´DA Her ayın son günü * Şaban´ın son günü * Çok karanlık gece
DEDEKTİF Fr Hususi araştırma yapan, tâkib ve tarassudda bulunan polis
DEEB Âdet, usul, kaide, an´ane
DEF´ Ortadan kaldırmak, Öteye itmek * Mâni´ olmak Savmak Savunmak * Himaye etmek * Fık: Bir dâvayı müdafaa için başka bir dâva açmak
DEF-İ CU´ Açlığı gidermek Birşey yemek
DEF-İ HÂCET Abdest bozmak
DEF-İ ŞER Kötülüğü ve şerri def´etmek(Bu günlerde, Kur´an-ı Hakîm´in nazarında, imandan sonra en ziyade esas tutulan takva ve amel-i sâlih esaslarını düşündüm Takva, menhiyattan ve günahlardan içtinab etmek ve amel-i salih emir dairesinde hareket ve hayrat kazanmaktır Her zaman def´-i şer, celb-i nef´a racih olmakla beraber; bu tahribat ve sefahet ve cazibedar hevesat zamanında bu takva olan, def´-i mefasid ve terk-i kebair üss-ül esas olup, büyük bir rüçhaniyet kesbetmiş KL)
DEF-İ TABİÎ Bünyede ve içte olan şeyi, fıtrî ve normal şekilde dışarı atmakDEF´ : (Defâ´-Defâe) Sıcaklık
DEF´A Bir kerre
DEF´A-İ ULÂ Birinci olarak, ilk defa
DEFA Boynuz ve kanat uzunluğu * Bir şeyin eğilip ikiye bükülmesi
DEFAAT Kerreler, def´alar Müteaddid
DEFADI´ (Dıfda C) Kurbağalar
DEFAİN (Define C) Defineler
DEF´ATEN Hemen, birdenbire âni olarak Beklenmedik anda Bir def´ada
DEF´ATEYN İki kere, iki defa
DEFATİR (Defter C) Defterler Not yazmağa mahsus kâğıttan beyaz kitablar
DEFATİR-İ RESMİYYE Resmi defterler
DEFENNİ Alaca renkli bir cins elbise
DEFER Koltuk kokusu gibi olan pis koku * Yemeğe kurt düşmesi
DEFF Yan, cenb * Kolay
DEFFE Yan, yüz * Kitab cildinin iki tarafından herbiri
DEF´Î Hemen, bir anda
DEFİ´ Kızgın olan nesne
DEFİF Ağır ağır gitmek * Kuşun, ayakları yerde iken kanatlarını salıp hareket ettirmesi
DEFİN (Defn den) Medfun, defnedilmiş, toprağa konulmuş, gömülmüş, gömülü
DEFİNE Para veya altın gibi eskiden saklanmış şeylerin bulunduğu yer * Kıymetli eşya Kıymeti ve değeri yüksek olan şeyler veya kimse
DEFK Atmak Dökmek
DEFLASYON Fr Paranın piyasada azalmasıyla satın alma gücünün artması
DEFN Gömmek, gömülmek Cenazenin mezara gömülmesi
DEFN-İ EMVAT Ölülerin gömülmesi
DEFN-İ MEYYİT Ölünün gömülmesi
DEFR Kokmak
DEFTER (C: Defâtir) (Yunanca iki kanatlı manasına gelen bir kelimeden alınmıştır) Not yazmağa, ders için veya ticari hesablara mahsus kağıttan beyaz kitab Pusula * Liste
DEFTER-İ A´MÂL İnsanların amellerinin iyilik veya, kötülüklerinin meleklerce kaydolunduğu manevî defter( $ kelimesiyle ifade eder ki: Haşirde herkesin bütün a´mâli bir sahife içinde yazılı olarak neşrediliyor Şu mes´ele kendi kendine çok acib olduğundan akıl ona yol bulamaz Fakat, surenin işaret ettiği gibi haşr-i bahâride başka noktaların naziresi olduğu gibi, şu neşr-i suhuf naziresi pek zâhirdir Çünki her meyvedar ağaç ve çiçekli bir otun da amelleri var Fiilleri var, vazifeleri var Esmâ-i İlâhiyeyi ne şekilde göstererek tesbihat etmiş ise ubudiyetleri var İşte onun bütün bu amelleri tarih-i hayatlarıyla beraber umum çekirdeklerinde, tohumcuklarında yazılıp başka bir baharda, başka bir zeminde çıkar Gösterdiği şekil ve suret lisanıyla gayet fasih bir surette analarının ve asıllarının a´mâlini zikrettiği gibi dal, budak, yaprak, çiçek ve meyveleriyle sahife-i a´mâlini neşreder S)
DEFTERDAR Defter tutan Devletin gelir ve masraflarını tutan vazifeli memur Eskiden Maliye Nâzırı bu nam ile anılırdı Bir vilayetin maliye işlerine bakan memur
DEFTERDARLIK Eskiden maliye bakanlığı * Şimdi vilâyetlerin mali işlerine bakan daire
DEFVA Boyu uzun ağaç Uzun boyunlu keçi* Boynu uzun olan kadın
DEGA f Hile, habislik, dolandırıcılık * Hilekâr, dolandırıcı, habis * Kalp para, bozuk akçe
DEH f İyi hoş Lâtif, güzel * Tabur * Saf
DEH f On (10), aşer
DEHA Yaymak, döşemek
DEHA Çok akıllılık Zekiliğin ve anlayışlılığın son derecesi İleri görüşlülük, geniş ve çok güzel fikir sâhibi olmak
DEHA-İ FENNÎ Fen ve dünyevi ilimlerde çok ileri görüşlülük ve harika zekâlı olmak
DEHA-İ KUDSÎ Dinin derin hakikatlarını anlamakta yüksek mahareti olan dehâ Dinî dehâ
DEHADAR f Uyanıklık, zeki ve çok akıllı oluş
DEHAET Dahilik, dehâ sahibi olma Zekilikte, anlayışlılıkta çok yüksek olma
DEHAK Kırmak, kesmek * Acı çektirmek, azap etmek
DEHAKÎN (Dihkan C) Köy ağaları * Köylüler, çiftçiler
DEHAL Aldatmak, mekir ve hile etmek
DEHALET Sığınmak, aman dilemek, medet, yardım isteyiş
DEHALİZ (Dehliz C) Dehlizler, holler, koridorlar
DEHAN (Dıhen- Dahen) f Ağız, Fem
DEHÂN-I TENG Ufak ağız Dar ağız
DEHANE f Küp, testi, fırın ve bunlara benzer şeylerin ağzı
DEHANGÜŞA f Söyliyen, açılmış ağız, konuşan ağız
DEHAR f Mağara, dağ mağarası Kovuk Çatlak
DEHARİR Zamânın şiddetleri
DEHARİS Belâ Şiddet
DEHAZ f Feryat, figan Bağırıp çağırma Yüksek sadâ ile medet isteme
DEHBEL Yemekte lokmanın büyük olması * Bir kuş adı
DEHDAK Kesmek Kat´
DEHDAN (DEHDEHÂN) Develerin bir yere toplanması
DEHDEHE Yuvarlamak, döndürmek
DEHDEHÎ f Hâlis altun
DEHEN f Ağız
DEHEN-ŞUY Ağız temizleme, ağız yıkama
DEHHAŞE Çok fazla derecede korkunç, dehşet verici
DEHİŞT f İttifak, ittihad, birlik * Bir tarzda hareket, aynı şekilde hareket
DEHKEL Zahmet, meşakkat * şiddetli ve meşakkatli zamanDEHKEM Â : Yaşlı adam İhtiyar adam
DEHL Zamandan bir saat * Azca nesne
DEHLES Kısa boylu kimse
DEHLİZ (C: Dehâliz) Hol, koridor Ev ile kapı arası
DEHLİZ-İ CİNAN Revak-ı uhreviye mânasında mecazî bir deyimdir (Bak: Revâk-ı uhreviye)
DEHM (C: Dühum) Ansızdan gelmek * Çok fazla miktarda asker * Çok adet, kesret
DEHMA Belâ Zahmet * Çömlek * Çok adet, kesret, sayı çokluğu * Kadim, eski * Halis kırmızı koyun * Koyu kızıl
DEHMAK Kesmek, kat´
DEHME Yumuşak yemek
DEHMECE İhtiyar kişinin ayağında köstek var gibi yab yab yürümesi
DEHMEKA Yumuşak ve güzel yemek * Her nesnenin yumuşağı
DEHMUS Cömert kişi Kerim kimse
DEHN Değnekle vurmak * Yağmurun, yeri ıslatması * Bir şeyi yağlamak * Bir kimseye münâfıkane muâmele etmek
DEHNA Ova, sahrâ Çöl, geniş veya susuz ova * Bir yer ismi
DEHNEC Zümrüt gibi bir kıymetli taş
DEHR Zaman, çok uzun zaman, ebedi * Bin yıllık zaman * Dünya
DEHR-İ FÂNİ Fâni dünya, geçici dünya
DEHR SURESİ Kur´ân-ı Kerim´in 76 suresi olup Sure-i İnsan, Ebrar, Emşac, Hel Etâ Suresi de denir
DEHRE f (Dahra) Testere gibi dişli ve eğri budama âleti Bağ budamak için kullanılan testere gibi dişli olan bıçak
DEHRÎ Dehr ve zamana dair ve müteallik DEHRİYE : Devre ait Zamana dair ve müteallik * Âlemin ezelî ve ebedîliğini iddia edip âhirete inanmıyan münkir ve imansız bir fırka
DEHRİYYUN (Dehrî C) Dehriye fırkasından olanlarDEHS (Dehâs) : İçine ayak batan yumuşak yer
DEH-SAL f Gezegen, seyyare, yıldız
DEH-SALE f On yaşında On yıllık
DEHŞ f Bulanıklık, karanlık Zulümat * Bir işe başlama
DEHŞ(E) Tenbel olmak
DEHŞET Korkup kaçılacak şey Ürkmek, şaşmak Korku ve telâş içinde olmak
DEHŞET-EFŞAN f Korkunç, korku ve dehşet saçan, ürkütücü
DEHŞET-ENGİZ f Çok dehşet verici Çok korkutucu
DEHUN f Hatırlama, ezber okuma
DEHÜM f Onuncu
DEHVER Cem´etmek, toplamak * Lokmayı büyük yapmak
DEHY (DEHÂ) Kişinin fikir ve ferâsetinin isabetli ve doğru olması
DEHYA Te´kid için "Dahiye" lâfzına sıfat yapılır "Dâhiye-i dehya" gibi
DEH-YEK f Öşr, onda bir
DEJENERE Fr Bozulma, soysuzlaşma
DEK t Edat olup zaman ve mekân için kullanılır "Hatta, tâ, kadar" mânalarına gelir Meselâ: Akşama dek çalıştım
DEK f Desise, hile, dolandırıcılık * Sâil, dilenci * Dilencilik * Sağlam, metin, muhkem * Çatma, tokuşma
DEKA´ (C: Dükk-Dükük-Dekâvât) Hörgücü arkasına düşmüş dişi deve* Kaygan yer
DEKAİK (Bak: Dakaik)
DEKAKİN (Dükkân C) Dükkânlar
DEKAMETRE yun On metrelik uzunluk birimi
DEKAN Lât Üniversitelerde bir fakültenin başkanı
DEKAR Lât Bin metrekarelik ölçü birimi
DEK-BAZ f Hileci, hilekâr, oyuncu, aldatıcı
DEKDAK (C: Dekâdik) Kum yığını
DEKDEKE Yerin deprenmesi * Sancıma * Def etme, kovma
DEKELE Sıvı balçık Kuvvetleriyle gururlanıp sultanın emrine uymayan kavim
DEKİK Tam bir yıl
DEKK (C: Dekeke) Vurmak * Dökmek * Parça parça etmek Delil
DEKKE Ufalanmak Pâre pâre olmak * Vurmak, döğmek * Seki, sofa
DEKKEN Hurdahaş olmak, yerle bir olma, ufalanmak, parça, parça olmak
DEKOR Fr Süs Bir sahneyi mütenasib bir nizamla süslemek
DEKORATÖR Fr Dekor ve dekorasyon yapan sanatkâr
DEKOVİL Fr Ray aralığı 60 cm yahut daha az olan küçük demiryolu
DE´L Aldatmak * Ahdi bozmak, sözü tutmamak
DELAB (Dülâb) (C: Degâlib) Bâzısı su ile ve bâsızı da hayvan ile döndürülen su çekmeğe mahsus çark
DELAİL (Delil C) Deliller Bürhanlar İsbât vasıtaları( Cay-ı hayrettir ki; Resul-ü Ekrem´in (ASM) mübalağasız binler vecihte, binler çeşit insan, herbiri bir tek mu´cizesiyle veya bir delil-i nübüvvet ile veya bir kelâmı ile veya yüzünü görmesiyle ve hâkezâ birer alâmeti ile iman getirdikleri hâlde, bütün bu binler ayrı ayrı insanları ve müdakkik ve mütefekkirleri imana getiren bütün o binler delâil-i Nübüvveti nakl-i sahih ile ve âsâr-ı kat´iyye ile şimdiki bedbaht bir kısım insanlara kâfi gelmiyor gibi dalâlete sapıyorlar M)
DELAİL-İ ÂFÂKİYE Afaka âit deliller Kâinattaki deliller
DELAİL-İ AKLİYE Aklı ile bulunan deliller Akla âid deliller
DELAİL-İ ENFÜSİYE Kişinin kendi nefsinde olan deliller Yani vücudun gerek maddi ve gerek (vicdan ve hisler gibi) mânevi yapısında olan ve imana ait hükümleri isbat eden delillerdir
DELAİL-İ KALBİYE Kalbe âid deliller Kalb ile bilinen deliller
DELAİL-İ NAKLİYE Nakil yolu ile gelen deliller (Bak: Delil-i naklî)
DELAİL-İ NÜBÜVVET Peygamberliğin hak olduğuna dair olan deliller(Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm iddiâ-yı Nübüvvet etmiş; Kur´an-ı Azîmüşşan gibi bir fermanı göstermiş ve ehl-i tahkikin yanında bine kadar mu´cizat-ı bâhireyi göstermiştir O mu´cizât, hey´et-i mecmuasiyle, dâvâ-yı nübüvvetin vukuu kadar vücudları kat´idir Kur´an-ı Hakîm´in çok yerlerinde en muannid kâfirlerden naklettiği sihir isnad etmeleri gösteriyor ki; o muannid kâfirler dahi mu´cizatın vücudlarını ve vukularını inkâr edemiyorlar Yalnız, kendilerini aldatmak veya etba´larını kandırmak için, hâşâ sihir demişlerEvet, mu´cizat-ı Ahmediyenin (ASM) yüz tevatür kuvvetinde bir kat´iyeti vardır Mu´cize ise; Hâlik-ı Kâinat tarafından O´nun dâvasına bir tasdiktir; $ hükmüne geçer Nasılki sen bir padişahın meclisinde ve daire-i nazarında desen ki: "Padişah beni filân işe me´mur etmiş" Senden o dâvaya bir delil istenilse; padişah "Evet" dese, nasıl seni tasdik eder Öyle de: Âdetini ve vaziyetini senin iltimasınla değiştirirse; "Evet" sözünden daha kat´i, daha sağlam, senin dâvanı tasdik eder Öyle de, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm dâva etmiş ki: "Ben, şu kâinat Hâlik´ının meb´usuyum Delilim de şudur ki: Müstemir âdetini, benim duâ ve iltimasımla değiştirecek İşte, parmaklarıma bakınız; beş musluklu bir çeşme gibi akıttırıyor Kamere bakınız; bir parmağımın işaretiyle iki parça ediyor Şu ağaca bakınız; beni tasdik için yanıma geliyor, şehadet ediyor Şu bir parça taama bakınız; iki - üç adama ancak kâfi geldiği halde; işte ikiyüz - üçyüz adamı tok ediyor" Ve hâkezâ yüzer mu´cizatı böyle göstermiştirŞimdi, şu Zâtın delâil-i sıdkı ve berâhin-i nübüvveti yalnız mu´cizatına münhasır değildir Belki, ehl-i dikkat için, hemen umum harekâtı ve ef´âli, ahvâl ve akvâli, ahlâk ve etvârı, siret ve sureti, sıdkını ve ciddiyetini isbat eder Hattâ meşhur ulemâ-i Beni İsrâiliyeden Abdullah İbn-i Selâm gibi pek çok zatlar, yalnız o Zât-ı Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm´ın simasını görmekle: "Şu simâda yalan yok! Şu yüzde hile olamaz!" diyerek imana gelmişlerÇendan muhakkikîn-i ulema, delail-i nübüvveti ve mu´cizatı bin kadar demişler; fakat binler, belki yüzbinler delâil-i nübüvvet vardır Ve yüzbinler yol ile yüzbinler muhtelif fikirli adamlar, o zâtın nübüvvetini tasdik etmişler Yalnız Kur´an-ı Hakîm´de kırk vech-i i´cazdan başka, nübüvvet-i Ahmediyenin (ASM) bin bürhanını gösteriyor M)
DELAİL-İ ZÂHİRİYE Açık olarak zâhirde görünen deliller Maddi deliller
DELAK Sansar
DELAL Cilve, naz, işve İnsana güzel ve sevimli görünecek hâl, durum
DELALAT (Delâlet C) Delâletler, alâmet olmalar,yol göstermeler, kılavuzluklar
DELALET Delil olmak Yol göstermek Kılavuzluk Doğru yolu bulmakta insanlara yardım etmek * İşaret
DELALET-İ SELÂSE Üç çeşit delâlet Bunlar da: Delâlet-i mutabıkıye, delâlet-i tazammuniye, delâlet-i iltizamiyedir1- Delalet-i mutabıkıye: Bir kelâmın vaz´olunduğu, yani kasdedilen mânanın tamanına delâletidir Meselâ: İnsan lâfzı, insanın tam mahiyeti olan, hayvan-ı natık, (yani, konuşan hayat sahibi varlık) mânasına delâleti gibi2- Delalet-i tazammuniye: Bir lâfzın vaz´olunduğu mânanın bir cüz´üne delâletidir3- Delalet-i iltizamiye: Bir lâfzın vaz´olunduğu mânanın lâzımına yani o mâna ile beraber bulunması zaruri olan diğer bir mânaya delâletidir Mezkur delâlet-i selâseye ait şöyle bir misal dahi verilir"Zekât, müslümanların fakirlerine verilir, hiç bir zengine verilmez" İbaresi; zekâtın, yalnız Müslüman fakirlere verileceğine delâlet-i mutabıkıye ile; zengin olan Ahmet, Mehmet gibi belli şahıslara verilemiyeceğine delâlet-i tazammuniye ile; zekât hususunda zenginler ile fakirler arasında fark bulunduğuna da delâlet-i iltizamiye ile delâlet eder
DELALET-İ ZÂTİYE Kendi zatı ile, bizzat kendisini eserleri ile göstermek suretiyle olan delâlet, şahidlik
DE´LAN Ağır yük getirmiş hayvanın yab yab yürümesi
DELAS Yumuşak ve berrak şey
DEL´AS (DEL´AK) Büyük, kuvvetli deve
DELDEL (Deldâl) Deprenmek
DELE (C: Delâ) Kova
DELEC Gecenin evvelinden gitmek
DELEF Tekaddüm etmek, ileri geçmek Önde bulunmak
DELEHMES Arslan * Bahâdır, kahraman * Çeri * Kuvvetli kişi * Çok karanlık olan gece
DELES Karanlık * Yaz sonunda yapraklanır bir ot * Bir şeyi gizlemek
DELH Heder olmak, boşa ve faydasız olarak gitmek
DELİ´ Âsan yol, kolay olan yol
DELİF Yavaş yürümek
DELİK Hurma ve yağdan yapılan bir yemek * Oğmaç aşı * Rüzgârın yerden savurup tozuttuğu toprak
DELİK f Gül tohumu
DELİL Kılavuz Doğru yolu gösteren Meçhûlü keşfetmekte ve malumun sıhhatını isbat etmekte vasıta ve âlet ittihaz olunan husus * Beyyine Bürhan
DELİL-İ AKLÎ Akıl yolu ile bulunan delil Nakil yolu ile olmadan, düşünülerek bulunan delil
DELİL-İ ARŞÎ VE SÜLLEMÎ Eski mantıkta Vahdaniyyet-i İlâhiyyeyi ve teselsülün muhaliyyetini isbat bahislerinde geçen delillerdendir
DELİL-İ İHTİRA´ Cenab-ı Hakk´ın yeniden icad ederek yarattığı şeylerden meydana gelen, kendi zâtına mahsus delil Buna misâl olarak birini zikredebilirizCenâb-ı Hak hususi eserlerine menşe ve kendisine lâyık kemâlâtına me´haz olmak üzere her ferde ve her nev´e has ve müstakil bir vücud vermiştir Ezel cihetine sonsuz olarak uzanıp giden, hiçbir nev´ yoktur Çünkü bütün enva´; imkândan vücub dâiresine çıkmamışlardır Ve teselsülün de bâtıl olduğu meydandadır Ve âlemde görünen şu tegayyür ve tebeddül ile bir kısım eşyanın hudusu, yani, yeni vücuda geldiği de göz ile görünüyor Bir kısmının da hudusu zaruret-i akliye ile sabittir Demek, hiçbir şeyin ezeliyyeti cihetine gidilemezVe keza, ilm-ül hayvanat ve ilm-ün nebatatta isbat edildiği gibi, envâın sayısı iki yüz bine bâliğdir Bu nev´ler için birer âdem ve birer evvel baba lâzımdır Bu evvel babaların ve âdemlerin dâire-i vücubda olmayıp ancak mümkinattan olduklarına nazaran behemehâl, vasıtasız, kudret-i İlâhiyyeden vücuda geldikleri zaruridir Çünkü, bu nev´lerin teselsülü, yani, sonsuz uzanıp gitmeleri bâtıldır Ve bazı nev´lerin başka nev´lerden husule gelmeleri tevehhümü de bâtıldır Çünkü, iki nev´den doğan nev, alelekser ya akimdir veya nesli inkıtaa uğrar Tenâsül ile bir silsilenin başı olamazHülâsa: Beşeriyet ve sâir hayvanatın teşkil ettikleri silsilelerin mebdei en başta bir babada kesildiği gibi, en nihayeti de son bir oğulda kesilip bitecektir İİ)
DELİL-İ İMKÂNİ İmkâna âit olan delil $âyeti ile işaret edilmiştir Bu delilin hülâsası: "Kâinatın ihtiva ettiği zerrelerden her birisinin gerek zâtında, gerek sıfatında, gerek ahvâlinde ve gerek vücudunda gayr-i mütenahi imkânlar, ihtimâller, müşkülâtlar, yollar, kanunlar varken; birdenbire o zerre gayr-i mütenâhi yollardan muayyen bir yola süluk eder Ve gayr-i mahdut hâllerden bir vaziyete girer Ve gayr-i ma´dut sıfatlardan bir sıfatla vasıflanır Ve doğru bir kanun üzerine mukadder bir maksada, harekete başlar ve vazife olarak uhdesine verilen herhangi bir hikmet ve bir maslahatı derhal intac eder ki, o hikmet ve o maslahatın husule gelmesi ancak o zerrenin o çeşit hareketiyle olabilir Acaba o kadar yollar ve ihtimaller arasında o zerrenin mâcerası, lisan-ı hâliyle, Sani´in kasd ve hikmetine delâlet etmez mi İşte her bir zerre, müstakillen kendi başıyla Sâni´in vücuduna delâlet ettiği gibi, küçük büyük herhangi bir teşekküle girerse veya herhangi bir mürekkebe cüz´ olursa, girdiği ve cüz´ olduğu o makamlarda kazandığı nisbete göre Sâni´ine olan delâletini muhafaza eder İİ)
DELİL-İ İNAYET Allah´ın inâyetinin tecellisinden gelen ve kâinatta görülen hikmet ve maslahatlara uygun en mükemmel nizam ve tam esaslı san´at; ve kâinattaki eşyaların menfaat ve faydalarını bildiren âyetler, bu inâyet delilini gösteriyorlar(Sâniin vücud ve vahdetine işaret eden delillerden biri de İnayet delili´dir Bu delil; kâinatı ve kâinatın eczasını ve envâını ihtilâlden, ihtilâftan, dağılmaktan kurtarıp bütün hususâtını intizam altına almakla kâinata hayat veren nizamdan ibarettir Bütün maslahatların, hikmetlerin, faidelerin, menfaatlerin menşei, bu nizamdır Menfaatlerden, maslahatlardan bahseden bütün Ayât-ı Kur´aniye, bu nizam üzerine yürüyor ve bu nizamın tecellisine mazhardır Binaenaleyh, bütün mesalihin, fevaidin ve menafiin mercii olan ve kâinata hayat veren bir nizam; elbette ve elbette bir nâzımın vücuduna delâlet ettiği gibi, O nâzımın kasd ve hikmetine de delâlet etmekle, kör tesadüfün vehimlerini nefyederEy insan! Eğer senin fikrin, nazarın şu yüksek nizamı bulmaktan âciz ise ve istikra-i tâm ile, yani umumi bir araştırma ile de o nizamı elde etmeye kadir değilsen, insanların telâhuk-u efkâr denilen fikirlerinin birleşmesinden doğan ve nev-i beşerin havassı (duyguları) hükmünde olan fünun ile kâinata bak ve sahifelerini oku ki, akılları hayrette bırakan o yüksek nizamı göresinEvet, kâinatın herbir nev´ine dâir bir fen teşekkül etmiş veya etmektedir Fen ise kavaid-i külliyeden ibarettir Kaidenin külliyeti ise, nizamın yüksekliğine ve güzelliğine delâlet eder Zira nizamı olmayanın külliyeti olamaz Meselâ: Her âlimin başında beyaz bir imâme var Külliyetle söylenilen şu hüküm, ulema nev´inde intizamın bulunmasına bakar Öyle ise, umumi bir teftiş neticesinde fünun-u kevniyeden herbirisi, kaidelerinin külliyeti ile kâinatta yüksek bir nizamın bulunmasına bir delildir Ve herbir fen nurlu bir bürhan olup, mevcudatın silsilelerinde salkımlar gibi asılıp sallanan maslahat semerelerini ve ahvalin değişmesinde gizli olan faideleri göstermekle Sâniin kasd ve hikmetini ilân ediyorlar Adeta vehim şeytanlarını tardetmek için herbir fen, birer necm-i sâkıbdır Yani, bâtıl vehimleri delip yakan birer yıldızdırlarEy arkadaş! O nizamı bulmak için umum kâinatı araştırmaktansa, şu misale dikkat et, matlubun hasıl olurGöz ile görünmeyen bir mikrob, bir hayvancık, küçüklüğüyle beraber pek ince ve garib bir makine-i İlâhiyeyi hâvidir O makine mümkinattan olduğundan, vücud ve ademi, mütesavidir İlletsiz vücuda gelmesi muhaldir O makinenin bir illetten vücuda geldiği zaruridir O illet ise, esbab-ı tabiiyye değildir Çünki, o makinedeki ince nizam, bir ilim ve şuurun eseridir Esbab-ı tabiiyye ise; ilimsiz, şuursuz, câmid şeylerdir Akılları hayrette bırakan o ince makinenin esbab-ı tabiiyeden neş´et ettiğini iddia eden adam, esbabın herbir zerresine Eflatun´un şuurunu, Calinos´un hikmetini i´ta etmekle beraber; o zerrat arasında bir muhaberenin de mevcut olmasını itikad etmelidir Bu ise, öyle bir safsata ve öyle bir hurafedir ki, meşhur sofestaiyi bile utandırıyor Maahaza, esbab-ı maddiyede esas ittihaz edilen kuvve-i câzibe ile kuvve-i dâfianın, inkısama kabiliyeti olmıyan bir cüz´de birlikte içtimaları iltizam edilmiştir Halbuki bunlar birbirlerine zıt olduklarından, içtimaları câiz değildir Fakat, câzibe ve dâfia kanunlarından maksat âdâtullah ile tâbir edilen kavanin-i İlâhiyye ise ve tabiatla tesmiye edilen şeriat-ı fıtriyye ise, câizdir Lâkin kanunluktan tabiata, vücud-u zihnîden vücud-u haricîye, umur-u itibariyyeden umur-u hakikiyyeye, âlet olmaktan müessir olmaya çıkmamak şartiyle makbuldür Aksi takdirde câiz değildirEy arkadaş! Misâl olarak gösterdiğim o küçük hurdebini hayvancığın yani mikrobun büyük fabrikasındaki nizam ve intizamı aklın ile gördüğün takdirde başını kaldır, kâinata bak! Emin ol ki, kâinatın vuzuh ve zuhuru nisbetinde o yüksek nizamı, kâinatın sahifelerinde pek zâhir ve okunaklı bir şekilde görüp okuyacaksınEy arkadaş! Kâinatın sahifelerinde "Delil-ül-İnaye" ile anılan nizama ait âyetleri okuyamadı isen sıfat-ı kelâmdan gelen Kur´an-ı Azîmüşşan´ın âyetlerine bak ki, insanları tefekküre davet eden bütün âyetleri şu delil-ül-inaye´yi tavsiye ediyorlar Ve ni´metleri ve faideleri sayan âyetler dahi, delil-ül inaye denilen o yüksek nizamın semerelerinden bahsediyorlar Ezcümle: Bahsinde bulunduğumuz şu âyet $cümleleriyle o nizamın faidelerini ve nimetlerini koparıp insanlara veriyorlar İİ)
DELİL-İ İNNÎ (Bak: Bürhan-ı innî)
DELİL-İ NAKLÎ Kur´an, Hadis-i Şerif veya diğer mukaddes kitaplardaki verilen haberler ile olan delil
DELİL-İ SÜLLEMÎ (Bak: Delil-i arşî, Arş ve süllem)
DELK Oğuşturmak El sürtmek Oğmak
DELK f Eski ve yamalı elbise Dervişlerin giydikleri eski aba * Kılıcı kınından çıkarmak
DELL (DİLÂL) Naz * Hey´et * Güzel ahlâk
DELLAK (Delk den) Hamamlarda müşterileri keseleyip yıkayan kimse, tellâk
DELLAL İlân edici Yüksek sesle bildiren * Müşterileri çeken Davet eden * Hakka davet eden
DELS Karanlık, zulmet * Bir şeyi saklamak, gizlemek * Sonbaharda yapraklanan bir ot çeşiti
DELTA yun Nehirlerin taşıdığı toprakların (alüvyonları) akarsuyun, denize veya göle döküldüğü yerde yığılmasıyla meydana gelen kısım
DELUK Dişleri kırılmış ve kütelmiş olan yaşlı deve * Kınından çıkması kolay olan kılıç
DELV (Delve) Kova Su koyulan ve kuyudan su çekilen bakraç * Oniki burçtan birinin adı
DELZ Vurmak, darb

Alıntı Yaparak Cevapla