|
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük Lügat D Harfi
D Harfi
DEM´ Göz yaşı Sürurdan veya keder sebebiyle ağlama neticesi gelen göz yaşı
DEM Kan
DEM f Nefes Soluk * Ağız * Nazar * An, vakit, saat * Koku * Kibir, gurur * Âli, yüksek * Körük
DEM-İ CİVÂNÎ Gençlik çağı
DEMA f Her zaman Vaktâki * Soluk Nefes Hastalık sebebiyle tez tez solumak * Ürpermek * Dem An
DEM´A Bir damla göz yaşı
DEMADEM f Zaman zaman An be an Sık sık Her vakit
DEMAGOG yun Demagoji yapan kimse
DEMAGOJİ yun Halkı kendi menfaati için okşama siyâseti Halkın hoşuna gidecek sözlerle insanların sevgisini kazanarak kendi maksadını elde etmeğe çalışmak Halk avcılığı Cerbeze
DEMAK Tipi (Kış gününde rüzgârın karı her tarafa savurmasıdır )
DEMAL Ters * Ekşimiş hurma
DEMAME Çirkinlik
DEMAN f Heyecanlı Hiddetli, hiddete kapılmış * Vakit, zaman An * Bağırıp çağırma, feryat, figân * Heybetli, güçlü, kuvvetli, azametli, cesim * Kükremiş
DEM´AN İçi iyice dolmuş olan Ağız ağıza dolu kap
DEMAN(İ) Ters, terslik
DEMANKEŞ f Zaman, müddet, vakit, an
DEMAR f Helâk, mahv, telef, ölüm, mevt
DEMAR-ÂVER f İntikam alan, müntakim Helâk eden
DEM´A-RİZ f Ağlıyan, gözyaşı döken
DEMBEDEM f Bazan Vakit vakit Arasıra
DEM-BESTE f Sesi soluğu kesilmiş, susmuş
DEMC Dühul etmek, girmek * Mestur olmak, örtünmek
DEMCELE (C : Demâcil) Şişman kadın * Huyu, hilkati güzel, iyi kadın
DEMDEM Yüce, yüksek yer
DEMDEME f Hiddetli söz Avâz Hoşa gitmeyen sesler * Sinek vızıltısı * Öğütmek Sürte sürte ezmek * Azab vermek, eziyet etmek * Hile * Davul * şöhret, nam, ün
DEME f Ateş körüğü
DEMEKMEK Katı, şedid * Çok kuvvetli kimse
DEMENDAN f Cehennem * Ateş, nar
DEMENDE f Saldırıp kükreyen * Üfleyen
DEMES (C : Dimâs) Yumuşak kumlu yer
DEMEŞK (DİMEŞK) Şam şehri * Yürüğen kuvvetli, seri deve
DEMEVÎ Kana dâir, kana mensub ve müteallik * Mc: Asabi, sinirli Kanın çokluğu sebebi ile hâsıl olan mizaç
DEMG Başı, dimağa erişinceye kadar yarmak Dimağa vurmak * Güneşin sıcaklığı dimağa tesir etmek
DEM-GÜZAR f Yaşayan, vakit geçiren
DEMİM(E) Çirkin ve kısa boylu kimse
DEMK Hız Sür´at
DEM-KEŞ f Nefes çeken, soluk çeken * Devamlı öten bir güvercin cinsi * Kaval, ney gibi çalgıları devamlı üfürenler * Bazı kuşların, kübbül gibi uzun uzun ötenleri * Şarap içen
DEM-KEŞİDE f Kafadar, arkadaş
DEML Yeri terslemek * Yara, cerh
DEMLES Kaba, galiz nesne
DEMMA´ Mütekebbir gönüllü, gururlu kimse
DEMNE f Fırın ve ocak bacası
DEMODE Fr Modası geçmiş, kimse kullanmaz hâle gelmiş olan
DEMOKRASİ yun (Demos: Halk; Kratia: İdare, iktidar) Halk iktidarına dayanan hükümet şekli Devlet iktidarını elinde bulunduranların, halkın çoğunluğunun iradesiyle seçildiği hükümet şeklidir Tatbikatı üç şekildir:1- Vasıtasız hükümet şekli: Halk, devlet iktidar ve hâkimiyetini vasıtasız olarak kullanır Kanunları kendisi yapar, suçluları kendisi muhakeme eder, idareyi kendisi yürütür Bu usül ancak küçük cemiyetlerde tatbik imkânına sahiptir 2- Yarı vasıtasız hükümet şekli: Halk re´yi ile temsilciler meclisi seçilir Meclisin çıkardığı kanunların tatbik edilebilmesi için halkın re´yine baş vurulması (referandum) şarttır 3- Temsil hükümet şekli: Cumhuriyet Halk seçim yolu ile hakimiyet ve iktidarı, belli bir zaman için seçtiği temsilciler meclisine devreder İktidarı halk adına meclisler kullanır Demokrasinin temsil şekli olan cumhuriyetin de üç ayrı tatbik şekli vardır 1- Meclis hükümeti sistemi: Hükümet, meclis iradesiyle teşekkül eder Eğer hükümet meclisin itimadını kaybederse meclis tarafından düşürülür 2- Parlementer hükümet sistemi: Hükümetle, meclis, belli ölçüler içinde birbirine karşı müstakildir 3- Başkanlık hükümeti sistemi: Hükümet başkanını halk seçer Başkan, hükümet üyelerini kendisi tâyin eder ve kendisi azleder Demokrasi, hukuk devletine ve millet ekseriyetinin hakimiyetine dayalı olup kişi veya azınlık hâkimiyetini reddeder Demokrasinin temellerine aykırı olmayan herhangi bir inanış ve fikir sahibi olanlar, kendi inanış ve fikrini halka kabul ettirmek için zor kullanmak veya idareyi ele geçirmek için zorlama ve isyana teşebbüs veya açıkça teşvik etmemek şartıyla her türlü inanış ve fikri; neşir, tebliğ ve telkin etmek serbestliğini kabul eden devlet şeklidir
DEMOKRAT Demokrasi taraftarı
DEMOKRATİK Fr Demokrasiye uygun
DEMRAG Çok kırmızı olan
DEMS Örtmek Defnetmek, gömmek
DEM-SAZ f Arkadaş, refik, hem-dem, dost Sırdaş
DEM-SAZÎ f Dostluk, arkadaşlık Sırdaşlık
DEMŞİNAS f Hikmetli davranan, akıllı
DEMUK Sür´atli, seri, hızlı
DEM VURMAK t Bir şeyden gelişigüzel bahsetmek
DEMY Kan, dem
DEN´ Horluk, zelillik
DENA´ Arkanın yumru olması, kamburluk
DENAET Alçaklık, çok fena hareket Zillet, kötü mizac * Asılsızlık, aslı olmamak
DENAET-KÂRÂNE f Alçakçasına, alçakça
DENANİR (Dinar C ) Dinarlar
DENASET Kirlilik, paslılık, temiz olmayışlılık
DENASET-İ AHLÂK Ahlâk kirliliği, ahlâksızlık
DENAVET Yakın olmak, yakınlık
DENAYA (Bak: Deniyyât)
DENDANE f Diş tanesi * Çark vesaire dişi
DENDENE f Mırıltı, homurdanma Ağır ağır, dudak kıpırtısıyla, yavaş yavaş söylenen söz
DENEF İyileşmeyen hastalık
DENEN Bir kişinin belinin bükülüp eğri olması * Kolları çok kısa olmak * Hayvanların ayakları kısa ve göğüsleri yere yakın olması
DENES (C : Ednâs) Kir, pas, pislik, murdarlık, necaset
DENEY (Bak: Tecrübe)
DENEYCİLİK (Ampirizm) Fels: İnsan zihninde mevcut her bilginin ve her düşüncenin kaynağı tecrübe (deney) olduğunu iddia eden felsefi görüş Bu görüş, tecrübenin ehemmiyetini belirtirken aklın ve dinin rolünü inkâr ediyor Tecrübe maddi dünyayı anlamak için gerekli ama, yeterli değildir Tecrübe görüneni ve müşahhası bize verir Akıl ise, mücerredi, umumiyi, kaide ve prensipleri verir Din ise tecrübe ve akıl ile beraber bunların alanını aşan hakikatleri verir Hakikat, tecrübe ve akılla sınırlı değildir İslâm akla ve tecrübeye yer verir fakat bunların sınırları içinde hapsolmaz Müslüman geniş görüşlüdür, dar görüşlü teorilere bağlı düşünmez
DENG f Hayran, şaşkın, şaşmış olan, ahmak, ebleh, bön, sersem * İki katı maddenin tokuşmasından hasıl olan ses * Pergel noktası
DENİ (C : Deniyyât) Soysuz, alçak, ahlâksız * Dünyaya âit, fâni ve geçici * Yakın, karib
DENİ´ Hor, zelil
DENİE Eksik, noksan, nakise
DENİS Kirli, paslı
DENİYYAT (Denâya) (Denî C ) Ahlâksızlıklar, aşağılık şeyler
DENİYYE Kaftan düğmesi, elbise düğmesi
DENN (C : Denân) Küp
DEPRESYON Fr Maddi veya manevi çöküntü İç sıkıntısı
DERA f Çan, çıngırak
DERAHİM (Dirhem C ) Dirhemler Okkanın dörtyüzde birleri * Akçeler, paralar
DERAHİS Şiddetler
DER-AKAB f Hemen, derhâl, çabuk, arkasından, akabinde
DER-AMED f Gelir
DER-AN f Derhâl, o anda, hemen
DERARE Deyyus Karısının kötü hâllerini görmemezlikten gelen kişi
DERARİ f (Dürrî C ) Parlak yıldızlar * Renkli şeyler
DERAZ f Uzun, tavil
DERB (Dürb) Bir şeyi âdet edinmek * Dadanmak, alışmak * Haslet, cür´et * Tecrübe etmek * Denemek
DER-BAN f Kapıcı, kapıya bakan
DER-BAR f Ev kapısı
DERBAR-I SAADET-KARAR İstanbul (Osmanlılar devrinde İstanbul hilâfet merkezi olduğu için saadet kapısı diye tavsif edilirdi )
DER-BEDER f Serseri, kapı kapı dolaşan * Dağınık, perişan
DER-BEND f Dağda ve tepede zahmetlerle geçilen yer, dar geçit, boğaz Hudut Kale * Anahtarsız kapı
DER-BENDÇİ Kale veya hudut muhafızı
DER-BEST(E) f Kapalı kapı * Kapanmış susmuş
DERC İçine almak Katmak * Kitaba koymak * Nakışlı kâğıt üzerine yazılan yazı * Hattatın yazılmış kâğıt tomarı
DERCAN f Can içinde
DERCAN ETMEK Can içine almak, hayatını ona vermek
DERÇİN RESMİ Kesilen hayvanlardan alınan bir cins vergi
DERD f Tasa, keder, kaygı * Hastalık, illet
DERD-İ DİL Gönül tasası, gönül gamı
DERD-İ MAİŞET Geçinmek derdi ve zorluğu Maişet derdi
DERD-İ SER Sıkıntı, baş derdi, başağrısı
DERDA f Yazık! Vah vah!
DERDAB Sadâ, ses
DERDAK (C : Derâdik) Küçük çocuklar * Her şeyin küçüğü
DERDAR Servi ağacından bir sınıf
DERD-AŞİNA f Dert görmüş, mihnet görmüş kişi
DERDEBİS Belâ * Zahmet * Boncuk * Yaşlı kişi
DERD-DEST Elde Elde etmek, yakalamak, tutmak Ahz * Yapılmakta ve rüyet edilmekte olan
DERDMEND f Tasalı, kaygılı, dertli
DERDNAK f Dertli, kederli, kaygılı, tasalı
DERDUR Su çevriği, girdab * Derin çukur yer
DEREBEYİ Ortaçağda kendi arazisi içindeki insanlara istedikleri gibi hükmeden, devamlı olarak birbirleriyle savaşan geniş toprak sahiplerinden her biri * Mc: Asi, zorba
DERECAT (Derece C ) Dereceler, basamaklar, kademeler, yükseklikler, mertebeler
DERECAT-I KURBİYE Yakınlık dereceleri Allah´a manevi yakınlık mertebeleri
DERECAT-I ŞEMSİYE Eski Kozmoğrafyaya göre; güneşi döndüğü farzedilen dâirenin on iki burca tekabül eden kısımları
DERECE (C : Derecât) Yukarıya çıkacak basamak * Dairenin bölündüğü dilim 360 kısmın beheri ki, açıları ölçmeye yarar * Termometrenin bölündüğü kısımların beheri Mertebe, paye * Miktar, rütbe
DERECE-İ HARARET Isı derecesi
DERECE-İ SÜLLEM Merdiven basamağı
DERECE-İ ŞUHUD İmanı ve mânevi hakikatları, mânevi terakki yoluyla görmek seviyesinde olan iman mertebesi
DERED Ağızda diş olmamak
DEREK Urgan ucuna eklenip, kovanın kulpuna bağlanan ip parçası (urgan suya değmesin diye) * Kiriş uçlarında olan halka (yayın başlarına geçirirler )
DEREKA (C : Deruk) Sığır derisinden yapılan kalkan
DEREKÂT Aşağılık dereceleri En aşağı mertebeler
DEREKE Aşağı inen basamak Aşağı mertebe * Sıfırın altındaki derece Düşüklük
DEREKE-İ MİRKAT Merdivenin en alt basamağı
DEREKÎ Gerileme
DEREM f Akçe, para
DEREM Baldır etli olduğundan dolayı topuğun görünmeyip belirsiz olması ve sâir kemiklerin etlilikten belirmeyip örtülmesi * Ağızdan dişlerin dökülüp yerini et bürüyüp belirsiz olması * Davarın yavaş yürüyüp adımlarını birbirine yakın atması
DEREMAN Kişinin adımlarının birbirine yakın olması (O kimseye "dârim" derler)
DEREM-GÜZİN f Sarraf
DEREM-SERA f Para basılan yer
DEREN Kir, vesah
DERENDE f Yırtan, yırtıcı
DERER Kasdetmek
DERES Nişanın belirsiz olması * Kaftanın eskimesi * Evin köhne olması
DERGÂH (Der-geh) f Cenab-ı Hakk´a ibadet edilen yer * Büyük bir huzura girilecek kapı Kapı Padişahların kapısı * Şeyhlerin tekkesi
DERGÂH-I ÂLÎ Padişah kapısı Yüksek dergâh
DERGÂH-I MUALLÂ Büyük kapı * Mc: Saray
DERGİŞ f İzdiham, çok kalabalık * Bir zerdali cinsi
DERH Men etmek, engel olmak
DERHAL f şimdi, hemen, bu anda, vakit kaybetmeden
DER-HAST f Arzu, taleb, istek, dilek * Dilekçe, istida
DER-HATIR Hatırda
DERHEM f Karışık, karmakarışık * Muztarib, sıkıntılı, ıztırab çeken * İncinme
DERHİŞTE f Cömertlik, sehavet
DERHOR f Lâyık, münasib, uygun, yakışır, derhuş, sezâ, şâyeste (Derhurd da denir )
DERHUŞ f Derhor, lâyık, münasip, muvafık, uygun, yakışır, şayeste
DERİ f Farsçanın sahihi, fasih olanı (Kapı demek olan "der" ismi Farsça olduğu halde Arapça sayılarak müennesi "deriyye" yapılmıştır ) * Havası hoş ve lâtif Yeşilliği bol olan dağ eteği
DERİÇE f Küçük kapı, oyma kapı Pencere
DERİDE f Yırtık, yırtılmış
DERİR Yürügen davar
DERİS (C : Dirsân) Eski kaftan, eski elbise
DERİYYE Avcıların gizlenip av gözledikleri yer
DERK En aşağı kat, her şeyin dibi Aşağı inen basamak * Anlamak
DERK-İ DEKAİK İnce ve dakik şeyleri iyice kavrama, anlama
DERKAA Kaçmak, firar
DER-KÂR f Mâlum, âşikâre olan * İçinde olan İçte bulunan
DER-KEMİN f Pusu bekleyen, pusuda olan
DER-KENAR Kenarda bulunan, hâşiye Bir sahifenin kenarına çıkarılan yazı
DERKETMEK Bir şeyin en esasını, dibini öğrenmek, iyice anlamak
DERMA´ Topuğu belli olmayan, şişman kadın * Tavşan * Kırmızı yapraklı bir acı ot
DERMAN f İlâç, tiryak * Çare-i necat, kurtuluş sebebi * Tâkat, güç, kuvvet
DERMANDE (c : Dermândegân) f Âciz, beceriksiz, biçare, zavallı
DERMEK Çok beyaz olan un * Beyaz ekmek
DERMEYAN (Der-miyân) f Ortada olan şey, arada
DERMEYAN ETMEK Anlatmak, söylemek, iddia ve defi´de bulunmak Beyân İleri sürmek
DERNEK Eğlence için yapılan toplanma * Düğün * Cemiyetler kanununa göre kurulmuş cemiyet
DER-NİYAM f Kınına sokulmuş, kınında, kılıfta
DERPEY f Hemen, ardı sıra
DERPİŞ f Önde olan, göz önünde bulunan
DERR İyi iş İyilik Mahz-ı hayır * Zat, kimse Hod Nefs Bir kimsenin zâtı * Yüzün tazeliğinin, teravetinin hastalıktan dolayı gitmesinden sonra, iyi olup düzelmesi
DERRACE Eskiden kullanılan bir çeşit harb âletidir ki, üstü sığır derisi ile örtülü olup, tekerlekleri içinde dönerdi * Bisiklet
DERRAK (Derk den) Çok dikkatli olan, çabuk anlayan, anlayışlı, müdrik
DERRAR Yün eğerdikleri iğ
DERS Tenbih, tâlimat, vazife Bir şeyi öğrenmek için muallim veya o işi iyi bilen birisinden azar azar alınan vazife * Akıl
DERS-İ İBRET İbret dersi Göz ve fikir açacak hâdise
DER-SAADET f Saadet kapısı İstanbul´un eski ismi
DERSEC Mercimek
DERS-HAN f Ders okuyan, talebe, öğrenci
DERSHANE f Sınıf, ders verilen yer, ders yeri
DERS-İ AMM Bir medreseyi bitirdikten sonra, tâbi tutulan imtihan sonunda medrese talebelerine ders vermek salâhiyetini kazanan * Asistan * Herkese ders vermeğe salâhiyetli âlim
DER-TESBİH Tesbihde, duâda, zikirde
DERUC Hızlı esen rüzgâr, fırtına
DERUHDE f Üstüne almak Kendini vazifeli bilmek * Üzerine alınan iş
DERUN f İç taraf Dâhil * Kalb
DERUNÎ f Gönülden, içten
DERVA(H) f Şaşkın, şaşırmış olan, hayran * Başaşağı asılmış * Lâzım, zaruri, lüzumu olan, gerekli
DERVAH f Hastalıktan yeni kurtulan, iyice kendisine gelemeyen kimse * Sağlam, metin, muhkem * Doğru, asıl, gerçek * Yiğitlik, cesaret, cesur olmak, şecaat * Ayıp, utanma * Sertlik, kabalık
DERVAZE f Kapı Şehir Şehir kapısı, kale kapısı
DERVÂZE-İ NUŞ $ Mc: Ağız
DERVİŞ f Gayet mütevazi ve kanaatkâr olan * Kimsesiz, fakir * Mâneviyâtla gönlü zengin olan fakir * Mürid veya şeyh
DERVİŞÂN (Derviş C ) f Dervişler
DERVİŞÂNE f Dervişe yakışır halde, saflık ve kalenderlikle Müstağni ve fakir bir surette
DERY Bilmek
DERYA f Deniz, bahr
DERYA-YI AHDAR Yeşil deniz * Mc: Sema, gök
DERYA-YI EBYAZ Akdeniz
DERYA-YI ESVED Karadeniz
DERYA-YI UMMAN Açık deniz Umman Denizi Okyanus
DERYAB f Akıllı, anlayışlı, müdrik
DERYA-BEND f Liman * Tersane
DERYAÇE f Göl, küçük deniz
DERYA-MİSAL Deniz gibi çok olan, denizi andıran
DERYAN Bilmek, ilim
DERYA-NEVERD f Denizde dolaşan, denizde gezen
DERYANİYE Hörgücü ikiden fazla olan sığır nevi
DERYA-NUŞ f Çok fazla içki içen
DERYUZ f Dilencilik
DERZEN f İğne
DE´S Yemek
DES´ Def´etmek kovmak * Ağız dolusu kusmak
DES f Eş, eşit, müsâvi, benzer, denk
DE´SA Câriye
DESAİS (Desise C ) Vesveseler, desiseler Gizli hileler
DESAİS-İ ŞEYTANİYYE şeytanca desiseler, hileler
DESAK Bir kabın dolduktan sonra taşıp dökülmesi
DESATİR (Düstur C ) Düsturlar, kaideler (Desatir-i hikmet, nevamis-i hükümetle; kavanin-i hak, revabıt-ı kuvvetle imtizac etmezse cumhur-u avamda müsmir olamaz M )
DESATİR-İ ÂLİYE Yüksek ve ulvi düsturlar ve kaideler
DESATİR-İ HİKMET Hikmet düsturları Hikmet ve maslahatın iktiza ettirdiği kaideler
DESÂTİR-İ İLMİYE İlmin düsturları İlmin icab ettirdiği kaideler
DESÂTİR-İ İSLÂMİYE İslâma ait kaide ve düsturlar
DESEM (C : Düsum) Yağ * Uyuz
DESEN Fr Eşyanın, rengini göstermeden, yalnız şeklinin bir satıh üzerine çizilmişi * Bir kumaşı süsleyen şekiller
DESFAN (C : Desâfi) Bir şeye tâlip olan kişi
DESİ´ İki omuz arasında boyun battığı yer
DESİA Atâ, bahşiş, hediye * Huy, hulk, tabiat
DESİK Dolu nesne
DESİMETRE Fr Metrenin onda birine eşit uzunluk birimi
DESİS (C : Desâyis) Gizlenmiş, gizli
DESİSE Gizli hile, oyun
DESİSEKÂR f Hileci, hile yapan
DESİSEKÂRÂNE f Hilekârcasına Desise ve hile edene yakışır surette
DESKERE (C : Desâkir) Dağ başında olan harab kale * Küçük köy
DESKERE f Şehir ve kasaba, il ve ilçe * Hasta insan, eşya vs taşımaya yarayan tahta
DESMA Siyah olan nesne
DESMERE (C : Desâmire) Dağ başında olan harap yıkık kale
DESPOT yun Rum piskoposu * Eskiden Bizanslı ve Balkanlı derebeyi
DESR (C : Dusur) Bürünmek, örtünmek * Çok olan mal
DESR Def´etmek, kovmak
DESS Yavaş yağan yağmur * Acıtıcı derecede dövmek * Def´etmek
DESS Gizlenmek * Örtmek
DESSAS Çok aldatıcı, çok desiseci
DESSE Toprak içinde gömülüp yatan bir nevi yılan
DEST (C : Düsut) Dört bucaklı yastık ve elbise * Hile
DEST f El, yed * Mc: Kudret, fayda, nusret, galebe * Düstur * Tasallut * İkmâl * Âlî makam Meclisin şerefli yeri
DEST-İ GAYBÎ f Görünmez el, inâyet-i İlâhi * Mc: Allah´ın yardımı
DEST-İ İSTİBDAD İstibdadın verdiği azap, istibdadın eli
DEST-İ RAST Sağ el, sağ taraf
DEST Ü PÂ(Y) El ve ayak
DESTAK Şarabın beyazlığı ve dökülmesi
DEST-ALAY f Bulaşık el, bulaşmış el
DESTAN f (Dest C ) Eller * Hikâyeler, masallar * Hile, tezvir, mekir * Meşhur Zâloğlu Rüstem´in babasının nâmı
DESTAR f Sarık, imâme, başa sarılan tülbent
DESTAR-I HÜMAYUN Pâdişah sarığı
DESTARBEND f Sarık saran, sarıklı
DESTAR-ÇE f Mendil
DEST-BE-DEST f Elden ele, el ele * Peşin satış * Birbirine bitişik olan
DEST-BUS f El öpme
DEST-BESTE f El bağlamış, eli bağlı
DEST-BÜRD f Kuvvet, kudret * Üstünlük, zafer, muvaffakiyet
DEST-DİRAZ f El uzatan, zulmeden * Sarkıntılık etme, el uzatma
DESTE f Tutam, bağ, demet, kabza * Muin, mededkâr * Süpürge * Küstah
DESTEC Desti * Kola takılan bilezik
DESTE-ÇUB f Sopa, değnek
DESTE-DAD f El veren, yardım eden
DESTE-DAD-I TESLİM f Teslim elini veren, itaat eden, uyan
DESTEK f Bir şeyin yıkılıp devrilmemesi için, o şeye vurulan payanda, dayanak * Küçük el * Yün ve pamuk gibi şeyleri eğirmeye yarıyan âlet
DEST-ERRE El bıçkısı Testere
DEST-GÂH f İş yeri, tezgâh * İktidar, servet, kuvvet
DEST-GİR f Muavenet Arka olmak Tutucu, yardımcı, muin Zahir
DEST-GÜŞA f Avuç açan el açan
DEST-GÜZAR f İmdada yetişen, yardım eden, yardımcı
DEST-HUŞ f Oyuncak
DESTİ f Testi
DESTİNE f Bilezik, el bileziği
DEST-KEŞ f Gözleri görmeyen bir kimseyi ellerinden tutup dolaştıran * Kazanç Kâr * Yay gibi elde kolaylıkla idare olunabilen şey * Dilenci * Bir işten vazgeçen
DEST-MAL f Elbezi
DEST-MAYE f Sermaye, elde olan şey
DEST-MUZE f Armağan, hediye
DEST-PAK f Fakir, fukara * Mendil * Dindar
DEST-RENC f El emeği El ile yapılan iş * Ücret, kazanç, kâr
DEST-RES f İsteğine ulaşan, elini yetiştiren * Kudret, zenginlik, iktidar
DESTROYER ing Çok sür´atli giden küçük savaş gemisi, torpido muhribi
DEST-SUZE f Nişanlı kız
DESTUR (DÜSTUR) Asıl * Kanun * Vezir-i azam, baş vezir
DESTUR f İzin, müsaade Şerlilerden kurtulmak için söylenen söz * Allah´ın inayeti
DEST-VANE f Savaşta giyilen demirden yapılmış eldiven * Kadınların kollarına taktıkları süs eşyası, bilezik * Meclisin baş kısmı
DEST-VAR(E) f Çoban değneği Baston * El bileziği * Ele benzer, el gibi, el kadar
DEST-YAR f Yardımcı, muin Arka
DEST-YARÎ f Yardım, muavenet
DEST-ZEN f Tutunma * El uzatma
DEŞİŞE Bulgur
DEŞNE f Hançer
DEŞNE-İ SUBH Tan yeri (Bu tabir, tan yerinin ilkönce hançer şeklinde göründüğünden kinaye olarak denmiştir )
DEŞT f Bozkır, çöl, sahra Kumluk ve nebatsız geniş arazi
DEŞT-İ HAYAT Hayat çölü
DEŞT-İ KIPÇAK Dinyester ile İrtiş arasında bulunan geniş step
DETEKTİF (Bak: Dedektif)
DETERMİNANT Fr Denklemlerin çözümlerini rahatlıkla bulmaya yarayan matematiksel tablo
DEV şeytan, ifrit, cin DE´V : Aldatmak, hud´a
DEVA İlâç, çare Hastalığın iyi olmasına sebeb olan gıda
DEVABB (Dabbe C ) Binek hayvanları Hayvanlar * Yürüyenler
DEVAC f Üste örtünecek şey Yorgan
DEVADAR f Devâlı, devâ verici, iyileştiren
DEVAHİ (Dâhiye C ) Büyük belâler Afetler Kazâlar * Çok üstün zekâ sahipleri
DEVAHİL (Dâhile C ) İçler, batınlar
DEVAHİN (Dâhine C ) Duman çıkaran bacalar
DEVAÎ (Devâiye) İlâç cinsinden İlâca âit ve müteallik Devaya dâir
DEVAİ (Dâiye C ) Batından, içten gelen bir duyguyu teşvik edici hâlât
DEVAİR (Dâire C ) Daireler Resmî işlerin görüldüğü yerler
DEVAİR-İ ASKERİYE Askerî daireler
DEVAİR-İ DEVLET Devlet daireleri
DEVAİR-İ MÜTEDAHİLE İç içe daireler
DEVAİR-İ RESMİYE Resmî daireler
DEVALÜASYON Fr Paranın değerinin düşürülmesi
DEVAM Bir halde bulunma, sürekli olma, daimîlik * Bir işe veya bir memuriyete gidip gelme * Sebat
DEVAN f Hızlı yürüyen, koşan, seğirten
DEVA NA-PEZİR Devâsı bulunmaz hastalık
DEVANİK (Dânık C ) Bir dirhemin dörtde birleri
DEVAR Baş dönmesi hastalığı
DEVARİ´ (Dır C ) Zırhlar Zırhlılar Zırhlı gemiler
DEVA-SAZ f Çâre bulan, ilâç tertip eden
DEVAT (C : Devâyât) Divit
DEVAVİN (Divân C ) Divânlar, eski şairlerin şiirlerini topladıkları kitablar
DEVB Kötü hâl
DEVBEL Bir karar üzere durup büyümeyen küçük eşek
DEVDAT Çocukların oyun oynadığı yer
DEVDERÎ Kısa boylu cariye
DEVENDE f Seyyah Seyahat eden, gezen, dolaşan
DEVERAN Dönüş, dolaşmak Tedavül Yerinde durmamak Devretmek
DEVERAN-I DEM Kan dolaşımı, kan deveranı
DEVERAN-I DÜNYA Dünyanın dönüp devretmesi
DEVF Suda ıslamak * Irak etmek, uzaklaştırmak * Misk ezmek
DEVH Hor, hakir olmak Hor, hakir etmek * Kahretmek
DEVHA (C : Devah-Devâyih) Büyük ağaç
DEVİR (Devr) (C: Edvâr) Nakil Birisinin uhdesinden diğerinin uhdesine geçirmek * Bir şeyi sonuna kadar okuyup bitirmek Geçmiş dersleri hatırlama * Bir şeyin çevresinde dolaşmak Dönme * Seyahat Bir memleketi dolaşmak * Bir şeyin kendi mihveri üzerinde dönmesi * Aktarma, bir şeyin bir kaptan veya bir yerden diğerine nakli * Bir şeyin diğerine teslimi * Bir bölük veya takım askerin teftiş veya emniyeti muhafaza için dolaşması * Bazı ehl-i tarikatın dönerek ettikleri zikir, sema * Müzikte, her ölçüye verilen isim olup, umumiyetle büyük ölçüler ve peşrevler için kullanılır * Tas: Dünyaya gelme (Nüzul), geldiği yere dönme hali (Uruc) * Dairevî bir hareket Bir şeyin diğer bir şey etrafında dönmesi Dolaşmak * Müddet Zaman Çağ * Bir şeyi başkasına devretmek * Biri birisini icad etmek (Bak: Hudus)
DEVR-İ ÂLEM Dünya seyahati, dünya gezisi, dünyayı gezmek
DEVR-İ BÂTIL Man: Kısır devir Bir hükmü ikinci bir hüküm ile, bunu da birincisi ile isbatlamaya çalışma yolu
DEVR-İ EBVAB Kapı kapı gezip dolaşmak
DEVR-İ FELEK (Bak: Devr-i zaman)
DEVR-İ KASIR (Devre-i kasire) Fiz: Kısa devre
DEVR-İ LÂLE Lâle devri, lâle mevsimi, lâle zamanı
DEVR-İ MİHNET Dünya, cihan, küre-i arz
DEVR-İ SÂBIK Bir önceki hükümet Geçmiş devir
DEVR-İ TEFRİH Kuluçka devri
DEVR-İ TERAKKİ İlerleme devri
DEVR-İ ZAMAN (Devr-i felek) Tali, kader şans
DEVİR DAİRESİ Denizde geminin çeşitli hızla ve muhtelif dümen açısı ile çizdiği dâire
DEVİRLİ Fiz: Müsavi zaman aralıkları ile tekrarlanan hareket Periyodik
DEVİR VE TESELSÜL Davanın delile ve delilin davaya taalluk etmesiyle kaziyenin dönüp dolaşıp yine eski hâline gelerek hallolunamaması
DEVİYE Otsuz sahrâ Otu olmayan çöl
DEVİYY Nerden geldiği anlaşılamayan sesler, gürültüler, patırtılar
DEVK Döğmek * Karışmak
DEVKE (DEVEKE) Karışmak, ihtilât
DEVKES Arslan * Çok adet, çok miktar
DEVLE (DÜVLE) "Devlet" kelimesinin Arapça tabirlerde geçen bir şekli * İki asker muharebe ettiklerinde birinin diğerine galip olması (Düvlet malda; devlet harpte ve mertebede kullanılır )
DEVLET Sınırları belli olan bir memleketin sahibi olan insanların kurduğu siyasî, hukukî, idarî mahiyetteki merkezî teşkilât Devlet, teşekkül tarzı, takip ettiği esas siyaset, temsil ettiği hâkimiyet ve iktidarın mahiyeti bakımından çeşitlere ayrılır:1- Kapitalist Devlet: İktisadî siyasete, şahsî mülkiyet, şahsî teşebbüs ve serbest rekabete dayanan, iktidar ve hâkimiyetin kapitalist sınıfın elinde bulunduğu devlet şeklidir 2- Sosyalist ve Komünist Devlet : Şahsî mülkiyeti ortadan kaldıran, yerine işçi sınıfı adına devlet mülkiyetini ikame eden, işçi sınıfı hâkimiyeti namı ile komünist partisi diktatörlüğünü getiren devlet şeklidir Bu iki devlet şeklinin iktisad siyasetleri ile siyasî iktidar ve hâkimiyet anlayışları farklı olmakla beraber devlet idaresinde dine yer vermemekte birleşirler 3- Faşist Devlet: Menfî milliyet ve unsuriyet fikrini siyasette hâkim kılan, şahsî teşebbüse müsaade eden; fakat devletin vesayeti ve hâkimiyeti altına alan, meslek zümreleri adına iktidar ve hâkimiyeti tek parti ve şefinin eline veren devlet şeklidir 4- Teokratik Devlet: Hâkimiyet ve iktidarın, ruhban sınıfının elinde bulunduğu bir devlet şeklidir Daha çok Hristiyan âleminde asırlar boyunca bu devlet şekli cemiyet ve milletlere hükmetmiş, fakat tahrif edilmiş İncil´e sâhib oldukları ve İlâhî iktidar ve hâkimiyet yerine ruhban sınıfının hâkimiyet ve iktidarını ikame ettikleri için, insanın fıtratındaki hakikatı taharri ve hürriyet fikri galebe çalarak bu devlet ve idare şekli Fransız ihtilâliyle yıkılmış, fakat ihtilâlciler ve muakibleri beşeriyeti yeniden ıztırablara dûçar eden kapitalist, sosyalist ve faşist sistemlerden başka birşey getirememişlerdir Çünki hareket ve istinad noktaları beşerî fikir ve ölçüler olup materyalist (maddeci) dünya görüşlerinin zarurî neticesi olarak teavün yerine cidal; hak yerine kuvvet; iktisat yerine ihtiyaçları tezyid ve tahrik ettiklerinden beşeriyetin huzur ve saadetlerini bozdular 5- İslâm Devleti: İktidar ve hâkimiyeti milliyet ve unsuriyet, yahut içtimaî sınıflarda veya ruhban sınıfında değil; yalnız Allah´ta kabul eder Halkı veya siyasî temsilcisi olan kişiyi yahut meclisleri, İlâhî iktidar ve hâkimiyetin tatbikçi memurları olarak kabul eder (Zaman-ı sâbıkta revabıt-ı içtima ve levazım-ı taayyüş ve fevaid-i medeniyet o kadar tekessür ve teşa´ub etmediğinden, bazı kalil adamların fikri, devletin idaresine yarı kâfi gibi idi Amma bu zamanda revabıt-ı içtima o kadar tekessür etmiş ve levazım-ı taayyüş o derece taaddüt etmiş ve semerat-ı medeniyet o kadar tefennün etmiş ki, ancak yalnız kalb-i millet hükmünde olan meclis-i meb´usan ve fikr-i ümmet makamında olan meşveret-i Şer´î ve seyf ve kuvvet-i medeniyet menzilinde bulunan hürriyet-i efkâr o devleti taşıyabilir ve idare ve terbiye edebilir R N )
DEVLET-İ ÂLİYE Osmanlı İmparatorluğu
DEVLET-ABADÎ f Hindistan´ın Devlet-âbâd şehrinde imal edilen ve güzel san´atlarda kullanılan bir çeşit kâğıt
DEVLETÇİLİK Halk işlerinin, hususan büyük sanayi ve ziraatin devlet vasıtası ile işletmesi usulü Cemiyetin umuma âid olan işleri ve bu işler için lâzım gelen teşkilât, müessese ve sâirelerini devlet eliyle yapılmasını kabul eden idâre sistemi * Halkın hususi teşebbüslerini veya büyük müesseselerini devlete devretmek fikri (Bunun ifratı fertlere ve millete zulümdür ve dinsizlik rejimi olan komünizme giden bir usuldür )
DEVLETHANE f Ev, köşk, konak
DEVLETLİ (DEVLETLÜ) f Eskiden vezir ve müşir gibi büyük rütbeli kimselere verilen bir ünvan
DEVLETLÜ NECÂBETLÜ Osmanlılar zamanında şehzâdeler için kullanılan bir tabirdir
DEVLETLÜ RE´FETLÜ Eskiden seraskerler için kullanılan ünvan
DEVLETLÜ SEMÂHATLÜ Zamanında Şeyh-ül İslâmlara verilen bir ünvan
DEVLETLÜ UTUFETLÜ Vezirlere, müşirlere, padişah damatlarına verilen ünvan
DEVLET-MEAB Devletin saadet ve ihtişamının sığınacağı yer, hükümdar
DEVLET-MEDAR Büyüklük merkezi olan (hükümdar)
DEVLET Ü İKBAL Ulviyet ve iyi tâlih
DEVR (Bak: Devir)
DEVR-İ DİL-ÂRÂ En hoş devir Gönlü hoş eden zaman
DEVR f Casus, hafiye
DEVRAK Şarap ölçeği
DEVRAN Devir, felek, zaman, deveran, dünya
DEVRANÎ Deverana âit ve müteallik
DEVRE (C : Devrât) Dönüş dönme, dönem * Birkaç yıldan meydana gelen zaman süresi * Elektrik devresi Üzerinden elektrik akımı geçmekte olan bir iletken yolun tamamı
DEVR-HAN f Kur´an-ı Kerim´i devamlı okuyup devreden kişi
DEVRİY (Devriyye) Geceleri gezen kol takımı, gezici karakol * Bülbül, karatavuk, sığırcık ve bu gibi kuşların dahil olduğu sınıf
DEVRİYYE Osmanlı İmparatorluğu devrinde ilmiye sınıfına mahsus bir pâye
DEVS Ziynet etmek, süslemek * Bir şeyi ayağı ile basıp çiğnemek
DEVSERE Büyük, semiz, kuvvetli deve
DEVŞ Fâsid olmak
DEVV Otsuz çöl
DEVVAR Durmayıp dönen, devreden Devredip gezen * Gerdân * Kâbe-i Muazzama´nın bir adı * Haremden alıp beraber tavaf edilen taş
DEVVARE Geo: Daireler çizmeye yarayan bir âlet, pergel
DEYABÜZ İki ırgaçla dokunan bez
DEYACİR (Deycür C ) Karanlıklar, zulümatlar
DEYBUB Koğucu, dedikoducu
DEYCUC (C : Deyâcic) Karanlık, zulmet
DEYCUR (C : Deyâcir) Karanlık
DEYDAN Edep * Âdet
DEYDEN Edep * Âdet
DEYDENET Âdet, usul
DEYDENUN Toplamak * Haslet, huy, âdet * Oyun
DEYH (C : Diyeha) Hor ve rezil olmak
DEYKU´ Katı, şedid
DEYLEM Karıncaların ve kenelerin toplandığı yer * Belâ * Zahmet * Düşman * Türaç kuşunun erkeği * Cemaat * Bir kabile adıdır ve ehline "Deylemî" derler
DEYMAS (C : Deyâmis) Hamam * Alçak zemin
DEYMUM Devamlı, berkarar, zevalsiz
DEYMUMET Daimlik, devam, dâimiyet
DEYMUMÎ Devamlılık, devam, dâimiyet
DEYN Borç Verilmesi lâzım gelen şey * Fık: Zimmetinde sâbit olan şey
DEYN-İ HÂL Huk: Herhangi bir vakte bağlı ve te´hir edilmeyen borç
DEYR (C : Edyâr) Kilise, manastır * Âlem-i insaniyet, insanlık âlemi
DEYRANÎ Manastır adamı
DEYRHANE f Kilise, manastır
DEYSAK (C : Deyâsik) Uzun yol * Beyaz olan şey
DEYSAN Cömertlik
DEYSEM Köpekten olmuş kurt eniği * Sultan böreği denilen kırmızı çiçekli bir ot
DEYSEME İnci
DEYYAN Herkesin hesabını ve hakkını en iyi bilen ve veren Hâk Teâla Kahhar Hâsib Hâkim Kadir Râi Cenâb-ı Hak
DEYYAR Bir kimse Ehad * Yurt sahibi birisi * Manastır sahibi
DEYYAS Kaba, galiz olan kimse
DEYYUS Derare Karısının kötü hâllerine göz yuman ve ses çıkarmayan adam
DE´Z Boğmak * Bir şeyi doldurmak
|