Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük Lügat F Harfi
F Harfi
FAHAMET (Fehâmet) Büyüklük Kadr ü şânı yüksek (Eskiden büyük zatlara veya sadrazamlara karşı kullanılan hitab şekli idi Fehametli Sultânım  gibi)
FAHAMET-LÛ Osmanlı İmparatorluğu devrinde sadrazama, prenslere ve Mısır Hidivi´ne verilen bir ünvan
FAHAMET-PENAH f Yegâne müracaat edilecek en büyük makam
FAHEKA Vurulduğu yerden kan çıkartan kılıç ve neşter parçası
FAHH Ağ, kapan, tuzak
FAHH-UL FÂR Fare kapanı
FAHHAM Kömürcü
FAHHAR Çok öğünen Çok iftihar eden Fahur * Çanak, Çömlek Toprak testi
FAHHARE Ağaç kap
FAHHARÎ Çanak, çömlek, testi ve bardak yapan kimse
FAHHAŞ Her cins fenalık ve kötülükleri şahsında toplamış olan kimse
FAHİM Akıllı Anlayışlı
FAHİM (Fahm dan) İtibâr ve nüfuz sâhibi olan, büyük zât
FAHİMÂNE f İtibar ve nüfuz sahibi kimseye yakışır şekilde, fahim olana yakışacak surette
FAHİR (Fâhire) İftihar eden Kendi amelini ve kendini beğenen Övünen * Şa´şaalı Ağır Parlak Şanlı * Büyük ve iyi nesne * Koruğu büyük çekirdeksiz hurma * Memeleri büyük deve
FAHİŞ Ahlâka uymaz ve terbiyesiz olan * Haddi tecavüz eden Mübalâğalı * Çok bahil Nekir ve yaramaz şey
FAHİŞE Ahlâksız ve hayâsız kadın Namusunu korumayan kadın * Allah´ın menettiği şey * Zâniye Kahbe
FAHİTE (C: Fevâhit) Yabani güvercin
FAHL İleri gelen Üstün Hatırı sayılır adam * Erkek (hayvan) * Aygır * Beyitler, hadis-i şerifler, rivâyetler anlatan kimse
FAHL Yavaşlık, hilm
FAHM Büyük, kebir, ulu
FAHM Kömür Karbon * Susmuş Nefesi kesilmiş
FAHM-İ HAYVANÎ Hayvan kemikleri yakılarak elde edilen hayvan kömürü
FAHM-İ MA´DENÎ Mâden kömürü
FAHM-İ NEBATÎ Bitkisel kömür
FAHMÎ (Fahmiyye) Kömürümsü, kömürle alâkalı
FAHMİYYET Karbonat Kömürleşmiş olan şey
FAHR Övünme Yaptığını sayarak övünme Övülmeye sebeb olacak kimse Fazilet Büyüklük Şeref
FAHR-İ KÂİNAT (Fahr-i Âlem, Zübde-i Kâinat, Seyyid-i Kâinat) Peygamberimiz Hz Muhammed´in (A S M ) nâmları Bütün âlemin kendisi ile şeref bulduğu, iftihar ettiği Hz Muhammed (A S M ) (Bak: Mefhar)
FAHREDDİN-İ RAZÎ (Milâdi 1149-1209) Büyük bir müfessir-i Kur´andır Fizik, matematik ve tıb hakkında eserleri de vardır
FAHRÎ Karşılıksız olarak Parasız olarak * İftiharla Övünerek
FAHRİYE Bir kimsenin kendini medih için söylediği söz veya şiir Fahre mensub ve müteallik olan
FAHRİYYEN Gönülden isteyerek Karşılıksız olarak FAHRUL İSLAM $ (Pezdevî): Mavera-ün Nehir´deki Hanefî fukahasının meşhurlarındandır Hicri 482 tarihinde Semerkant´ta vefat etmiştir
FAHS Bir şeyin içyüzünü araştırma, aslını tetkik etme * Ayırtmak * Bahsetmek * Seyirtmek * Sıçramak
FAHŞA Büyük günahlar Çirkinlikler Zina gibi şehevâta tâbi olmakta ifrat ile alâkadar olan günahlardır ki, lisanımızda fuhşiyat tâbir olunur Ve bunlar, insanların en çirkin hâlleridir
FAHUR Çok övünen, çok iftihar eden Mütekebbir Tekebbür ve taazzum edici
FAHUR Bir fesliğen cinsi
FAHURANE f Kendini beğenerek Kendini medhederek Çok övünerek
FAHZ Uyluk Kalça Bacağın kalçadan dize kadar olan kısmı * Bir kimsenin en yakın aşiretinden olan cemaat
FAHZ Büyüklenmek, kibirlenmek
FÂİDE (C : Fevaid) Kazanç, kâr, nef´, menfaat İstifadeye sebeb Yararlılık, işe yarama
FÂİDE-MEND f Kârlı, faydalanan, menfaat elde eden
FAİH (C : Fevâih) Meyve ve çiçek kokusu
FÂİK Üstün, üstünde Diğerinden daha değerli ve üstün Her şeyin güzide ve a´lâsı Âli * Başın boyun ile bitiştiği yer
FÂİK-ÜL AKRÂN Akranlarından daha üstün
FAİKİYYET Üstünlük Kıymetlilik
FÂİL İşi yapan Fiili işleyen * Gr: Masdarın mânasını meydana getirene denir
FÂİL-İ HAKİKÎ Bir işte hakiki te´sir sahibi Onu hakkı ile yapan (Allah C C )
FÂİL-İ HAYR Hayır işleyen, hayır sahibi
FÂİL-İ MUHTAR Re´yinde müstakil olan İstediğini yapmakta serbest olan (Cenab-ı Hak)
FÂİL-İ MÜBAŞİR Huk: Bir şeyi bizzat yapan kimse
FÂİL-İ MÜŞTEREK Huk: İşlenmiş olan bir suçta parmağı olan Suç ortağı
FÂİLİYYET İşleyicilik Müessir olmak Fâile mensub ve müteallik oluş
FAİTE Geçen Fevt olan * Vaktinde kılınmamış olan namaz
FAİZ Ödünç verilen para için alınan ve şer´an haram olan kâr Faizin iş hayatındaki mânası, "sen çalış, ben yiyeyim"dir Küçük tasarruf sahiplerinin paraları bankalarda toplanıp, büyük yekûnlere ulaşır Banka bu parayı aldığından daha büyük faizle iş sahiplerine kredi olarak verir İstihsâl edilen (üretilen) malların fiatına masraf olarak bu faiz eklenir Böylece malların fiatı faiz yüzünden %50 civarında veya daha fazla artar Bu malı satın alanlar, ödedikleri fiatla birlikte vaktiyle yatırımcının ödediği faizi kendileri ödemiş olurlar Böylece tasarruf sahipleri bankadan aldıkları faizden çok daha fazlasını bu malı satın almakla geri ödemiş olurlar Ayrıca fiatların yükselmesiyle dar gelirlilerin haklarına tecavüz etmiş olurlar Çalışmadan para alıp vermekle zenginleşen bir zümrenin türemesine de sebep olurlar İslâm, faizi haram kılmakla bu haksızlıkları önler (Bak: Riba) * Taşan, dolan
FAİZ (Fevz den) Dilediğine eren Başaran Korktuğundan kurtulan Üstün gelen Necat bulan * Kapının üstündeki eşik
FAJ (FÂJE) f Esneme
FAK´ (FIK´) (C: Fıkıa) Bir cins beyaz yumuşak mantar
FAK Yaşlanmış, ihtiyar kimse
FÂKA(T) Zaruret, ihtiyaç Yoksulluk, fakirlik
FÂKA-İ ŞEDİDE şiddetli ihtiyaç
FAKAD Beş parmak dedikleri otun tohumu
FAKAHAT El ayası
FAKAHET Şeriat bilgisinde âlimlik Fıkıh bilgisinde mütehassıslık Anlayışlı olmak (Bak: Fıkıh)
FAKAHETLÛ Evvelce müftüler hakkında kullanılmış olan resmî bir lâkab
FAKAKA Ahmak adam
FAKAKI´ Su üstünde olan kabarcıklar
FAKAM Bir kimsenin ağzını yumduğunda alt dişlerinin öne çıkıp, üst dişleriyle üstüste gelmesi * Dolmak, imtilâ olmak
FAKARE (C: Fikar) Omurga kemiği
FAKAT ("Fa" ile "kat" dan müteşekkil) Hemen, yalnız, ancak, yeter, bes, gerçi, her ne kadar, lâkin, ammâ
FAKD Bulunmamak, bir şeyi kaybetmek Belirsiz olmak * Talebetmek, istemek
FAKD-ÜL AHBAB Ahbabsızlık, dostsuzluk Ahbabın bulunmayışı
FAKD-I NAKD Para yokluğu
FAKE Fakirlik
FAK´E Uyumak
FAKFAKA Köpeğin korkudan ürümesi
FAKFAKA Ahmak adam
FAKFON Kim: Çinko, nikel ve bakırdan yapılan gümüş görünüşünde bir halita
FAKHA Her nebatın yeni açmış çiçeği * Bir yıldız adı * Dübür halkası
FAKIA Zahmet, meşakkat
FAKID Oğlunu veya eşini kaybetmiş kadın
FAKIRA Büyük musibet, zahmet, meşakkat Dâhiye Belleri kırıp parçalayan şiddet
FAKİD Az rastlanan şey Nâdir bulunabilen nesne
FAKİH (Fâkihe) Yaş meyve, yemiş, yaş hurma ağacı * Şenlendiren, sevindiren
FAKİH Fıkıh ilmini bilen İslâm hukukçusu * Zeki, anlayışlı kimse
FAKİHE (C: Fevâkih) Yemiş, yaş meyve
FAKİHET-ÜL CENNET Cennet meyvesi
FAKİHET-ÜŞ ŞİTA Kış meyvesi * Mc: Ateş
FAKİHİYY (FÂKİHANÎ) Yemiş satan kimse
FAKİR Biçâre, muhtaç, yoksul İslâm dini, ev kirası, yiyecek, içecek, giyecek, ilaç, yakacak gibi zorunlu ihtiyaçları karşılandıktan sonra yılda 96 gram altın alabilecek kadar geliri olmayanları fakir sayar Fakirlerden vergi alınmaz, İslâm devleti zorunlu ihtiyaçlarını karşılamada, tedavi, tahsil (öğrenim), yolculuk gibi durumlarda fakirlere yardım eder Çağımızda insanların çoğunun yoksun olduğu sosyal güvenliğe kavuşturur Bu sebeple de fakir-zengin arasında düşmanlık, zıddiyet, gerginlik, çatışma olmaz Toplumda denge, huzur, mutluluk, sükun ve sosyal adalet sağlanır (İnsanlardan istiğna ederek kendini ibadet ve tâata, Kur´an ve iman ve İslâmiyet hizmetine vakfeden zâtlara da mânen zengin mânasına fakir denildiği de görülmüştür )
FAKİRÂNE f Fakir bir kimseye yakışacak surette Fakircesine
FAKİRHÂNE Mütevazilikle söz söyleyen kişinin evi
FAKÎS Çiftçilerin kullandığı âletlerden halka gibi bir demir
FAKKAH Ezhar otunun çiçeği
FAKLEYUN Semizotuna benzer bir ot
FAKR İhtiyaç, yoksulluk * Azlık, muhtaçlık * Cenab-ı Hakk´a karşı fakrını, ihtiyacını hissetmek * Tas: Kendisindeki bütün her şeyin Allah´a âit olduğunu bilmek (Gecede zulümat, nasıl nuru gösterir Öyle de: İnsan, zaaf ve acziyle, fakr ve hâcâtiyle, naks ve kusuru ile, bir Kadir-i Zülcelâl´in kudretini, kuvvetini, gınâsını, rahmetini bildiriyor ve hâkezâ Pekçok evsâf-ı İlâhiyyeye bu suretle âyinedarlık ediyor Hattâ hadsiz aczinde ve nihayetsiz za´fında, hadsiz a´dasına karşı bir nokta-i istinad aramakla, vicdan daima Vâcib-ül Vücud´a bakar Hem nihayetsiz fakrında, nihayetsiz hâcâtı içinde, nihayetsiz maksadlara karşı bir nokta-i istimdat aramağa mecbur olduğundan vicdan daima o noktadan bir Ganiyy-i Rahim´in dergâhına dayanır; dua ile el açar Demek her vicdanda şu nokta-i istinat ve nokta-i istimdat cihetinde iki küçük pencere, Kadir-i Rahim´in bârigâh-i rahmetine açılır, her vakit onunla bakabilir S )
FAKR-ÜD DEM Kansızlık
FAKR-I HÂL Fakirlik hâli
FAKR-I MUTLAK Mutlak fakirlik Mü´min bir kulun Cenâb-ı Hakka karşı mutlak muhtaç halde olduğunu bilişi Nihayetsiz muhtaç olduğu Allaha (C C ) ve emirlerine tam teslimiyyetle sığınması hâleti
FAKR-PİŞE f Fakirliğe alışmış, fakirlik içinde, muhtaçlık içinde
FAKS Kırmak, kesr
FAKS (FEKUS) Ölmek * İfsat etmek
FAKTÖR Fr Bir neticeyi meydana getiren unsurlardan her birisi Amil
FAKUS Hıyar * Kavun
FAKÜLTE (Fr Faculty) Üniversitelerin, ihtisas mevzuu bakımından ayrılmış kollarından her biri * Hassa, meleke, iktidar Kabiliyet, kuvvet
FAL Uğur Baht Tali´ (Bak: Tefe´ül)
FAL-İ HAYR İyi alâmet ve işaret Uğur
FA´L İşlemek mânâsına mastar
FALAK Tomruk * Falaka * Sabah aydınlığı
FALAKA İki ucunda bir ipin iki uçları bağlı, bir sırıktan ibaret olan ceza âleti
FÂLIK Çatlatan Açan Büyümesi için tohumu açan, yaratan (Allah C C )
FÂLIK-ÜL HABBİ VENNEVÂ Tohum ve çekirdekleri açarak büyüten (Allah C C )
FALÎ Falcı kimse
FALİC Felce uğramış * Vücudun bir kısmını veya her tarafını tutmaz hale koyan hastalık * İsabeti çok olan ok
FALİC f Muzaffer, galib Muvaffak
FALİH İsteğine kavuşan Kurtulan Felâh bulan * Toprak süren Çiftçi
FALÎZ (C: Fevâliz) Bostan
FALS Halâs etmek, kurtarmak
FALT (FELÂT) Ansızlık
|