Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük Lügat H Harfi
H Harfi
HAH f (Hasten : "İstemek" mastarından yapılmıştır ) Kelimenin sonuna getirilerek isteyen, ister mânasında terkib yapılır Meselâ: Bed-hah $ : Kötülük isteyen
HAHAM Mûsevilerin dinî reisi, râhibi, âlimi
HAHAN f İstekli, arzulu, tâlib
HAHEM (Hâsten) mastarından, "İsterim" mânasına fiildir
HAHER f Kızkardeş Hemşire
HAHERÎ f Hemşirelik, kızkardeşlik
HAHER-ZADE f Hemşirezade, kızkardeş çocuğu Yeğen
HÂHİŞ f Fazla arzu, isteyiş
HÂHİŞ-İ VİCDANÎ Vicdanî isteyiş ve arzu
HÂHİŞGER (HÂHİŞKER) f Arzulayan İsteyen İstekli
HÂHİŞGERAN (HÂHİŞKERÂN) f Hâhişgerler, istekliler, tâlibler
HAH NA-HAH f İster istemez
HAİB (Heybet den) Kokan, Utanan Utangaç
HAİB Mahrum Ümidsiz Kederli Me´yus Bi-behre olan
HAİBEN Muvaffakiyetsiz olarak Mahrum olarak
HAİBÎN (Hâib C ) Zarar ve ziyâna uğrayanlar * Mahrum olanlar * Me´yus olanlar, üzülenler
HAİC (Hâyic) Coşkun, heyecanlı
HAİD Pişman, nedamet eden, tövbekâr, nâdim
HAİF (Havf dan) Korkan Korkmuş olan
HAİF Gadir eden, azarlayan Zulmeden
HAİFEN Korkarak, korkakçasına
HAİFANE Korkakcasına, ödlekçesine
HAİK (C : Hayyak) Çulha
HAİL Perde Mânia İki şey arasını ayıran
HAİL Korku ve dehşet veren
HAİLE Neticesi fâcialı tiyatro piyesi Trajedi (Bak: Dram)
HAİM (Hâyim) Hayrette kalan Mütehayyir Sersem
HAİN Emanete hıyanet eden İyiliğe karşı kötülük eden
HAİNANE Hâincesine, hâin bir kişiye yakışır şekil ve surette
HAİR Hayrette kalmış, mütehayyir Şaşırmış, taaccüb etmiş
HAİR-İ BAİR Şaşkın, sapıtmış * Aklını kaybederek ne yapacağını bilemiyen
HAİT Bir yeri çevreleyen duvar Tahta perde Çit
HAİZ Bir şeye sahip olma Sahip Mâlik * Yer tutan * Akranından mümtaz olan
HAİZ-İ EHEMMİYET Ehemmiyetli, mühim, önemli
HAİZ (Bak: Hayz)
HAK (Bak: Hakk)
HÂK Vasat Vasatî Orta
HÂK f Toprak Turab (Hâk ol ki, Hüdâ mertebeni eyleye âli Tâc-ı ser-i âlemdir o kim hâkk-ı kademdir )
HÂK-İ MEZAR Mezar toprağı
HÂK-İ PÂK Temiz toprak
HÂK-İ VATAN Vatan toprağı
HAKAİD (Hakd C ) Kinler, garezler, hasedler
HAKAİK (Hakayık) (Hakikat C ) Hakikatler
HAKAİK-I NİSBİYE Nisbete, ölçüye göre olan hakikatlar (Hakaik-ı nisbiye denilen şeyler, kâinatın eczası arasında bulunan rabıtalardır Ve kâinattaki nizam, ancak hakaik-ı nisbiyeden doğmuştur Ve hakaik-ı nisbiyeden kâinatın envaına bir vücud-u vahid in´ikas etmiştir Hakaik-ı nisbiye, büyük bir ölçüde hakaik-i hakikiyeden çoktur Hattâ bir zatın hakaik-ı hakikiyesi yedi ise, hakaik-ı nisbiyesi yediyüzdür Binaenaleyh kubuh ve şerde, şer varsa da, kalildir İ İ )
HAKALLED Dar gönüllü, bahil kimse
HAKAN Eski Türklerde hükümdar mânasınadır
HAKAN-I MAĞFUR Ölmüş hükümdar
HAKANÎ Hâkan ile ilgili, hâkana mensub
HAKARET Küçüklük İtibarsızlık Hor ve hakir görmek Küçümseme Küçük görme Tâzimsizlik
HAKARET-ÂMİZ f Hakaretle karışık Hakaretle beraber
HAKAYIK (Bak: Hakaik)
HAKAYIK-I NİSBİYE (Bak: Hakaik-ı nisbiye)
HAKAYIK-I SEB´A Yedi hakikat Fatiha suresinin yedi âyeti İmanın altı şartı ve İslâmiyet ile yedi olan mühim hakikatlar Kur´an-ı Kerim´in yedi vechile hârika olması gibi hakikatlar
HAKAYIK-ÜL VEKAYİ´ Hâdiselerin hakikatları
HAKB Devenin semerini karnına bağlamakta kullanılan ip * Tutulmak
HAKBA´ Yaban eşeğinin dişisi
HAK-BÎN f Hakkı gören Hak veren Hakka imân eden Hakka inanan
HAKBÎZ f Toprak kalburu
HAKD Kin tutmak Adâvetini gizlemek (Bak: İhnet)
HAKDAN f Dünya, arz, yer
HAKEK Yumuşak beyaz taş
HAKEM İki tarafın anlaşmak üzere hükmüne rıza göstermek için seçtikleri kimse Haklı ve haksızın ayrılmasında aracılık eden
HAKEME (C : Hakemât) Damak geminin halkası
HAKEMEYN İki hakem * Tar: Sıffîn Vak´asında Hz Ali (R A ) ile Hz Muaviye (R A ) arasında hakem seçilen Amr İbn-ül As ile Ebu Muse-l Eş´arî
HAK-ENDİŞ f Hakkı düşünen Hakkı arayan, doğruluk için endişe eden
HAKESARÎ f Perişanlık, düşkünlük
HAKEZA Öylece Bunun gibi Böyle
HAKHAH Gecenin ilk saatlerinde gitmek
HAKHAKA Zahmetli ve meşakkatli yolculuk yapmak
HAKIB Karnı guruldayan kişi * Necaseti şedit kişi
HAKIL Erkek fâre
HAKIN Sidik zorluğu olan kimse
HAKINE Boğaz altındaki çukurcuk
HAKÎ Anlatan Hikâye eden
HAKÎ f Toprak rengi Toprakla alâkalı
HAKδ Kırağı
HAKÎBE Heybe
HAKÎK Haklı, hak sahibi olan * Müstehak, lâyık, münasib
HAKİKAT (C : Hakaik) Bir şeyin aslı ve esâsı Mahiyeti Gerçek Doğru Sahih Künh Sâbit ve vâki * Kadirbilirlik Sadâkat, doğruluk Kâinat ve tabiat ve uluhiyet hakkında bütün teşbih ve mecazlardan âri ve zâhir olan gerçek * "Mecâz" karşılığı, esas olarak kullanılan kelime * Edb: Bir kelime neyi anlatmak için konulmuş ise, bu kelimenin o mânada kullanılması; göz kelimesinin, aynı o bilinen uzuv mânasında kullanılması gibi (Bak: Mahiyet, Mecaz)
HAKİKAT-I HÂRİCİYE Hayat gibi âlem-i şehadete gelmiş varlık
HAKİKAT-I SÂBİTE f Sâbit, değişmez hakikat
HAKİKAT-BÎN f Hakikatı gören, hakikatı anlayan Hakikatşinas Hakikata inanan
HAKİKATEN Doğrusu, gerçekten, hakikat olarak
HAKİKAT-GU f Doğru sözlü Doğru konuşan
HAKİKAT-PEREST f Hakkı ve hakikatı seven, hakikata inanan Dürüst, hakikat âşığı
HAKİKAT-ŞİNAS f Hakikatı doğru tanıyan, bilen Hakikata imân eden
HAKİKAT-ŞİNASÂNE f Gerçeği, hakikatı tanıyana yakışacak surette
HAKİKÎ Gerçek Hakikate mensub Sâhici, doğru
HAKÎLE Uzun buğday * Bağırsak içinde olan su
HÂK İLE YEKSAN Yerle bir
HAKÎM Hikmetle muttasıf olan ve mevcudatın hakikatına vâkıf olan Hikmet mütehasssı İlm-i hikmette mütebahhir ve mütehassıs olan İş ve emirleri hikmetli ve yanlışsız olan * Tabib, doktor
HAKÎM-İ LOKMAN (Bak: Lokman)
HAKÎM-İ MUTLAK Tam hikmet sahibi olan Cenab-ı Hak (C C )
HÂKİM Galib Haklı ve haksızı ayırıp hak ve adalet üzere hükmeden Başkasını müdahale ettirmeden idare eden, Allah (C C ) * Memleketi idare eden * Mahkeme reisi (Hâkim-i Hakikî, Hâkim-i Ezelî, Hâkim-i Mutlak, Hâkim-i Zülcelâl, Hâkim-i Lemyezel  gibi isimlerle, Cenab-ı Hakk´a âit olan Hâkim sıfatı Kur´ân-ı Kerim´de 86 def´a zikredilir )
HÂKİM-ÜŞ ŞER´ Kadılar (hâkimler) için kullanılan bir tâbirdir Kadılar davaları şer´î hükümler dairesinde hall ü faslettikleri için bu tâbir meydana gelmiştir Şeriat hâkimi demektir
HAKÎMANE f Hikmetli olarak Hakîm olana yakışır surette
HÂKİMANE Hükmederek, hâkim olarak Hâkime yakışır tarzda
HÂKİME Kadın hâkim
HAKİM EBU ABDULLAH Muhammed bin Abdullah ibn-i Beyyi´ (Hi: 321-405) Sâmâniye Devleti Nişabur Kadılığında bulunmuş büyük muhaddislerden, Şafiî fakihlerinden, asrının en büyük din âlimi diye bilinen bir zattır Bir çok eser te´lif etmiştir Başlıcaları: El Müstedrek Ale-s Sahihayn, Kitab-ül İlel, El-İklil, El-Emali, Teracüm-üş Şüyuh, El Medhal ilâ İlm-is Sahih, Fazâil-ül İmam-üş Şafiî, Tarih-i Ulemâ-i Nişabur, Marifet-ül Hadis ünvanlarındadır
HÂKİMİYYET Hâkim oluş Hükmediş Âmirlik Üstünlük Müdahale ve rakibi kabul etmemek hali (  Evet, bu kâinata geniş bir dikkat ile bakan; kâinatı gayet haşmetli ve gayet faaliyetli bir memleket, belki idâresi gayet hikmetli ve hâkimiyyeti gayet kuvvetli bir şehir hükmünde görür, her şeyi ve her nev´i birer vazife ile musahharâne meşgul bulur $ âyetinin askerlik mânasını ihsas eden temsiline göre; zerrat ordusundan ve nebatat fırkalarından ve hayvanat taburlarından, ta yıldızlar ordusuna kadar olan cünud-u Rabbaniyeden, o küçük me´murlarda ve bu pek büyük askerlerde, hâkimâne tekvinî emirlerin, âmirâne hükümlerin, şâhâne kanunların cereyanları, bedahetle bir hâkimiyyet-i mutlakanın ve bir âmiriyyet-i külliyenin vücuduna delâlet ederler Ş )
HAKÎ-NİHAD f Mütevazi, kibirsiz, alçak gönüllü
HAKİR Küçük Ehemmiyetsiz Kıymetsiz İtibarsız Kudretsiz
HAKİRÂNE f Hakircesine Hakir bir kimseye yakışacak tarz ve şekilde
HAKİSTER f Kül, ateş külü
HAKİYAN (Hâki C ) İnsanlar, nev´-i beşer, dünya halkı
HAKK (Bâtılın zıddı) Doğru Gerçek Vâcib ve lâzım olan Her sâbit ve doğru olan şey Adalet Herkesin meşru olan salahiyeti, iktidarı, bir şey üzerindeki mâlikiyyeti * Dâva ve iddia * Hakikate uygunluk * Geçmiş, harcanmış emek Pay, hisse * Münasib * Din İslâmiyyet * Kur´an * Vukuu vâcib, geleceği şüphesiz olan * Kıyamet * Mahz-ı hakikat * Yapacağını yalansız yapan kimse * Musibet
HAKK-I ÂMİRİYYET Âmirlik hakkı
HAKK-I İHTİTAB Ormana yakın olan kimselerin ormandan odun kesmek hakkı
HAKK-UL YAKÎN (Hakk-al yakîn) Mârifet mertebesinin en yükseği En yakînî bir surette hakikatı müşahede edip yaşamak hali Ateşin yakıcı olduğunu bütün hislerimizle yakından duyup yaşadığımız gibi (Bak: Yakîn)
HAKK Kazıma Oyma Maden üzerine yazı işlemek
HAKK-İ MÜHÜR Mühür kazıma
HAKK-İ SEHV Yanlışı kazıma
HAKKA (Hakkan) Doğru olarak Gerçek Hakikat olarak Lâzım ve sâbit kılmak
HÂKKA Kıyamet günü * Âfet Devamlı musibet (Herkesin ve her kavmin amellerini isbat ve izhar eylediğinden kıyamet gününe bu isim verilmiştir) (L R )
HÂKKA SURESİ Kur´an-ı Kerim´in 69 suresi olup Mekkîdir
HAKKÂK Hakkeden Mühür vesair kazıyan
HAKKÂKÎ Mühür ve saire kazıma, hakkâklık
HAKKAK Hokkacı, kutucu
HAKKAN Hakikaten, doğrusu
HAKKANÎ Hak ve adalete uygun Haklılığa uyar ve yakışır
HAKKANİYET Haktan ve doğruluktan ayrılmamak Adalet üzere bulunmak Adalet ve insaf ile lâzım olanı icra etmek
HAKK-BÎNANE f Hakkı tanıyana göre
HAKK-BÎNÎ f Hakkı görme, hakkı tanıma
HAKK-CU f Hak arıyan
HAKKE Arka yükü * Diş
HAKKETMEK Oyarak veya kazıyarak işlemek, yazmak
HAK-GÛ f Doğru ve hak söyleyen
HAKK-GÜZAR f Haktan ayrılmayan, hakkı tanıyan
HAKKIYET Haklılık
HAKK-ŞİNAS f Hakka riayet eden Hakkı tanıyan Hak ile amel eden
HAKL Ziraate uygun yer
HAKLE (C : Hıkâl) İçinde binâ ve ağacı olmayan mezrea
HAKM Atın ağzına gem vurmak
HAKM Bir nevi kuş
HAKN Sütü tuluma koyup toplamak ve sağıldıkça üzerine koymak * Men etmek, engel olmak
HÂK-NİŞİN f Dilenci, sâil, fakir
HÂK-NİŞİNÎ f Dilencilik, yoksulluk, fakirlik, sefâlet HÂK-PA(Y) $ f Ayağın tozu, ayağın toprağı Ayağın batığı toprak
HAK-PEREST
HAKR Hor görmek
HAKR Cem etmek, toplamak
HÂK-RAH f Yol toprağı
HÂK-RUB f Süpürge
HÂK-SAR f Toz toprak içinde kalmış Perişan hâlli
HÂKSARÎ Perişanlık, düşkünlük, rezillik
HAK-SEVER Adaletle hareket eden, doğru bildiği şeyden ayrılmayan, dürüst
HAKUD Çok kin güden, hasetçi
HAKV (C : Ahkâ-Hukka) Fota Don * Böğür
HAKVE Yürek ağrısı
|