Yalnız Mesajı Göster

Osmanlıca Sözlük Lügat H Harfi

Eski 11-04-2012   #8
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük Lügat H Harfi



H Harfi

HAN f Hükümdar Eski Türklerde Hakan da denen devlet reisi
HAN f Yolcuların misafir olduğu bina Kervansaray Otel * Ticaret ehlinin sakin olduğu yer
HAN f Yemek sofrası Üstüne yemek konan tepsi * Yemek, taam * Ahçı dükkânı, lokanta
HAN f Okuyan, okuyucu, çağıran manasına gelir Meselâ: Duâ-hân $ : (Niyaz ve tazarrukârane bir tezellül ile) duâ okuyan
HANA Yaramaz ve boş sözler konuşmak
HANACIR (Hancere C) Gırtlaklar, hançereler
HANADIK (Handek C) Hendekler Bir mekânın etrafına kazılan geniş ve derin çukurlar
HANADIR Görme kabiliyeti kuvvetli olan
HANADİS (Hındıs C) Musibetler * Karanlık geceler * Şiddetli hâller
HANAK (C: Hınâk) Hiddetlenme, kızma
HANAN Merhamet, şefkat, acıma
HANAN (Hân C) f Hânlar, hükümdarlar, pâdişahlar, kağanlar
HANASÎR Helâk olmak
HANASİRE Hıyânet ehli, hâinler
HANAT (Hân C) Dükkânlar, meyhaneler
HANAZÎR (Hınzır C) Hınzırlar, domuzlar
HANBELÎ Dört hak mezhepten birisi İmam-ı Ahmed bin Hanbel Hazretlerinin mezhebinden olan (Bak: Mezheb, İmam-ı Hanbelî)
HANCER Ucu sivri, iki tarafı keskin büyük bıçak Halk dilinde hançer şeklinde kullanılır Divan edebiyatında şâirler, güzellerin kaşlarını hancere benzetirlerdi
HANCER-İ BÜRRAN Keskin hançer
HÂNÇE f Küçük tepsi, ufak sini
HÂNÇE-İ ZER Küçük altın tepsi * Mc: Güneş
HANÇERE Gırtlak, boğaz
HANDA HAND f Devamlı gülme, sürekli olarak gülme * Devamlı gülen, sürekli gülen
HANDAN f Gülen, gülücü, mesrur
HANDAN-RU(Y) f Güler yüzlü, güleç, mütebessim
HANDE f Gülme, gülüş
HANDE-İ ÂFTÂB Güneşin gülmesi Güneşin doğması
HANDE-İ GÜL Gülün açması
HANDEBAHŞA f Güldürücü, tebessüm ettirici
HANDEBAR f Güldüren, güldürücü
HANDEFERMA f Güldürücü, güldüren
HANDEFEŞAN f Gülümsemeler dağıtan, gülmeler saçan
HANDEHARİŞ f Bir kimseye alay tarzında gülme
HANDEK Kale ve tarla gibi yerlerin etrafına kazılan geniş ve derin çukur Hendek
HANDEKÂR f Gülen, tebessüm eden, gülücü
HANDEK GAZVESİ Peygamberimizin (ASM) büyük muharebelerinden birisi olup, hicretin beşinci senesinde Şevval ayında vuku bulmuştur Asıl muharebeyi uyandıranlar Beni Nadir kabilesi olup bunlar Kureyş ve Gatfan kabilelerini de davet etmekle hepsi birden Medine-i Münevvere´ye hücuma geçtikleri vakit, Hz Resullulah Efendimiz Selman-ı Fârisî´nin (RA) reyiyle Medine´nin etrafına hendek kazılmasını emretti Bu münasebetle Gazve-i Handek denmekle meşhur oldu Muharebe bir ay kadar devam edip, nihayet Yahudilerle Kureyş arasına nifak düşmüş ve kâfirler şiddetli bir fırtınaya tutulup perişan bir halde dönmüşlerdir
HANDEKÜNAN f Gülerek, güle güle
HANDEMEŞHUN f Devamlı gülen Çok gülen
HANDEMU´TAD f Devamlı gülmeye alışmış olan, her zaman gülme alışkanlığı olan
HANDEN f Okumak
HANDENÜMA f Gülen
HANDERİS Eski şarap
HANDERİZ f Gülüp duran, devamlı gülen
HANDERUY f Mütebessim, güler yüzlü
HANDEZEN f Gülen
HANDİSTAN f Şaka, lâtife
HANE f Ev, mesken, beyt * Mat: Basamak, bölüm, göz * Bazı kelimelerle birleştirilip mürekkep isim yapılan bir "ek" tir "Hasta-hane, ecza-hane, yazı-hane, kıraat-hane" gibi
HANE-İ AVARIZ Avarız ve bedel-i nüzul ve buna benzer vergiler ve tekâlifin toplanmasında tutulan ölçü Buradaki hanenin, lügat mânası olan evle münasebeti yoktur Kasabalar, köyler nüfuslarına ve emlâk ve arazilerinin miktar ve hâsılatlarına göre hane itibar edilir ve mahallî masraflarla sair vergiler ona göre tanzim edilirdi Bu usul Tanzimat-ı Hayriyeye kadar devam etmiştir (OTDS)
HANE-İ ÂYİNE Her yanı birbirinin aynı olan oda, salon veya köşk
HANE-İ DEVVAR Dâim dönen, devreden hane * Mc: Yıldız
HANE-İ FERDA Ahiret
HANE-İ HUDA Beytullah, Kâbe
HANE BER-DUŞ Evi omuzunda Avare Serseri
HANE Meyhane
HANEBERENDAZ (Hâne ber-endaz) f Ev yıkıcı
HANEDAN f Soyca dindar ve asil âile * Peygamber (ASM) sülâlesi
HANEF İstikamet, doğruluk * Ayak eğriliği * Eğrilik, udûl
HANEFÎ Dört hak mezhepten birisi Veya bu mezhepten olan kimse (Bak: İmam-ı A´zam)
HANE-FÜRUŞ f Ev komisyoncusu, ev tellâlı
HANE-GÎ f Evcil, evde beslenen Evde bulunanlardan, evdekilerden
HANE-GİR f Bir yeri mekân sayan kimse
HANE-HARAB f Câhil, bilgisiz * Evi yıkılmış, evsiz barksız kalmış * Hâli perişan olmuş kimse * Mc: Müflis, züğürt, sefil
HANE-HUDA f Ev sahibi, sahib-ül beyt
HANEK Ağzın tavanı, damak
HANE-KÜŞ f Mirasyedi, sefih
HANEN şevk * Nefsin cima arzusu
HÂNENDE f Okuyan, şarkı söyleyen
HÂNENDE-GÂN f (Hânende C) Hânendeler, şarkı söyleyenler, şarkıcılar
HÂNENDE-GÎ f Şarkıcılık, hânendelik
HANES Burnun uç tarafının biraz yüksek olup geri kısmının basık olması * Sığır burnu
HANE-SUZ f Ev yakıcı * Mc: Gözü dışarda olan, kendi âilesini düşünmeyen kimse
HANEŞ (C: Ahnâş) Avlanan haşere veya kuş * Yılan
HANEV Eğmek * Davar kösnemesi
HANEZ Mütegayyer olmak, değişmek * Kokmak
HANE-ZAD f Efendisinin evinde dünyaya gelmiş olan köle veya cariye çocuğu
HANFEC şişman, etli kişi
HANFES (C: Hanâfis) Yellengen böceği * Pislik yuvarlayan böcek
HANGAH f Allah rızası için ve misafirleri minnet altında bırakmamak ihlâsı ile fakir ve dervişlere ve talebe-i uluma yemek verilen ve misafir edilen yer
HANGAR Fr Eşyayı muhafaza etmek için yapılan üstü örtülü, yanları açık yer * Uçakları barındırmaya mahsus garaj
HANHANA Sözü burun içinden söylemek Hımhımlık
HANIK (Hunk dan) Boğucu, boğan * Küçük dar yarık ve sokak
HANIK Boğmak
HANIM SULTAN Tar: Osmanlı hanedanında "sultan" nâmı verilen İmparatorluk prenseslerinin kızlarına verilen resmi ünvan
HANİ´ Karısını boşamış koca veya kocasından boşanmış kadın
HANİF İslâmiyetten evvel Allah´ın birliğine inanan ve Hz İbrahim´in (AS) dininden olanların vasfı * İslâmiyete kuvvetle bağlı olan ve ilmiyle âmil olan kimse * Eğri * Eski kötü hallerinden vazgeçip hakka ve doğruluğa yönelen
HANİF Gururlu, mağrur, kibirli * Dargın, küskün
HANİFE Bir kabile ismi
HANİFEN MÜSLİMEN Müslim ve hanif olarak
HANİN Fazla istekten dolayı inleyiş, şiddetli ağlayış Sızlanmak * Şevk ve arzu
HANİN-ÜL CİZ´ Kuru direğin inleyip ağlayışı Hurma kütüğünün inlemesi(Mescid-i Şerifte hurma ağacından olan kuru direk (Resul-ü Ekrem (ASM) hutbe okurken, ona dayanıyordu) sonra minber-i şerif yapıldığı vakit Resul-ü Ekrem (ASM) minbere çıkıp hutbeye başladı Okurken, direk deve gibi enin edip ağladı; bütün cemaat işitti Tâ Resul-ü Ekrem (ASM) yanına geldi, elini üstüne koydu, onunla konuştu, teselli verdi, sonra durdu Şu mu´cize-i Ahmediye (ASM) pek çok tariklerle tevatür derecesinde nakledilmiştir M)
HANİN-İ HAZİN Acıklı sızlanma
HANÎN Burun içinden ağlamak * Burun içinden gülmek
HANÎRE (C: Hanâyir) Parmak başlarındaki boğum * Kadınların yün ve pamuk attıkları yay * Kirişi olmayan yay
HANÎS Yeminini bozan, ahdinde durmayan Rücu´ eden Te´hir eyleyen
HANİS Sinen, dönen (Bak: Hannas)
HANİS Ettiği yemini yerine getirmeyen Yeminini bozan
HANİS İki kat olmuş kimseHANÎS : $ Zayıflık, gevşeklik
HANİYE Şarap * Erkeği öldükten sonra evlenmeyip, çocuğuna bakan kadın
HANÎS Kebap olmuş nesne
HANK (Hınk) Boğmak Boğazını sıkıp öldürmek Boğazı sıkılıp boğulmak
HANK Muhkem etmek, sağlamlaştırmak * Bir şeyi çiğneyip damağıyla ezmek * Davarın ağzına gem vurmak veya urgan koymak
HANKAH (Bak: Hangâh)
HANKAN Boğmak suretiyle, boğarak
HÂNMÂN f Ev-bark, ocak
HÂNMÂN-SÛZ f Ocak yakıcı, ev-bark yakan
HANN Yalvarmak * İnlemek * Esirgemek
HANNAK Boğan, boğucu
HANNAN Rahmetlerin en lâtif cilvesini gösteren, Rahman ve Rahîm olan ve çok merhametli olan Allah (CC)
HANNAS (El-Hannâs) (Hunus dan) Geri çekilerek veya büzülerek, sinerek fırsat bulunca vesvese vermek için dönüp gelen Sinsi şeytan Besmeleyi işitince kaçan, gaflete dalınca musallat olan şeytan (Bak: Hunnes)
HANNASÎ Şeytanla alâkalı
HANSA Sırtlan
HAN-SALAR f Kilerci, sofracıbaşı
HANSİR (C: Hanâsir) Yaramaz, boş, faydasız * Bir yerden taşınan veya göçen kimseler, eşya ve elbiselerini yükletip gittiklerinde yerde kalan kıymetsiz şeyler
HANŞEFİR Bela, zahmet
HANŞUŞ Bakiyye, artan
HANTAL Kaba, büyük ve ağır
HANTEM (C: Hanâtim) Kara bulut * Desti * İbrik * Topraktan yapılan kap
HAN U MAN (Hanmân) Ev Bark Ocak Ehil ve iyal
HANUN Gümleyerek esen rüzgâr
HANUT Ölüyü, bozulup kokmaması için ilaçlama
HANUT (C: Havânit) Meyhane, içki içilen yer * Dükkân
HANVE Güzel kokulu bir ot
HANYA´ Beli bükülmüş kadın
HANZ Kebap yapmak
HANZAL(E) Zakkum Zakkum ağacı Ebu Cehil karpuzu denilen portakal büyüklüğünde mevyesi çok acı bir nebat Karga kabağı diye de adlandırılır

Alıntı Yaparak Cevapla