Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük Lügat H Harfi
H Harfi
HEN´A Devenin boynunun altına konan işaret * Menazil-i Kamer´den bir menzil
HENABİK Halka nasihat edip, dediğini kendi yapmayan kimse
HENAE Yemeğin sindirilip hazmolması
HENAZÎR Hınzırlar, domuzlar
HENB Vehamet * Ağırlık
HENBELE Topal sırtlanın yürümesi
HENBER Kısa boylu kimse
HENBERÎT Sırf yalan
HENCAM f Elinden iş gelmeyen, beceriksiz kimse
HENCAR f Kaide, kural, yol, usul
HEND İmsak etmek
HENDEK (Bak: Handek)
HENDELÎN Sözü çok olan kimse
HENDEME Bir şeyi yerli yerince yapmak
HENDESE Geo: şekil bilgisi * Mat: Çizgi, yüzey ve hacim olarak bu üç şeklin özelliklerini ve ölçülerini inceleyen matematik kolu
HENDESE-İ MÜLKİYE MEKTEBİ Osmanlı İmparatorluğu devrinde mühendis yetiştirmek gayesiyle açılan mekteb XIX yy sonlarına kadar memlekette belediye ve mimarî işlerde vazife alacak mühendis bulunmuyordu Nafia Nezareti bu ihtiyacı nazar-ı itibara alarak bir mühendis mektebi kurulmasının lüzumlu olduğunu ileri sürünce, padişahın emriyle 1884 yılında mekteb açıldı Ve ilk mezunlarını1888 yılında verdi 1909 tarihinde ise okulun adı, Mühendislik Mektebi olarak değiştirildi
HENDESEHANE f Eskiden mühendis mektebi, teknik üniversitesi * Bayındırlık ve belediye gibi dairelerin mühendislere mahsus şubesi
HENDESEHANE-İ BAHRÎ Bahriye Mektebinin ilk adıdır Abdülhamid zamanında miladi 1773 yılında Cezayirli Hasan Paşa´nın teşebbüsüyle Tersane içinde açılmıştır Okulun ilk baş muallimi, Türk riyaziyecisi Gelenbevi İsmail Efendi´dir Şimdiki ismiyle "Gemi İnşa Mühendisliği" olan Bahriye Mektebi, 1795 senesinde daha muntazam ve mükemmel halde yeniden açılmıştır
HENDESÎ Muntazam şekli ile alâkalı ve hendeseye dâir Geometrik şekle dâir * Geometri ile alâkalı ve müteallik
HENENE Bir cins kirpi
HENGÂM f Zaman, devir, çağ,sıra, vakit, mevsim
HENGÂM-I BAHAR Bahar mevsimi
HENGÂM-I SABAVET Çocukluk zamanı
HENGÂM-I ŞEBAB Gençlik zamanı, delikanlılık çağı
HENGÂM-I ŞİTA Kış mevsimi
HENGÂME f Seslerin birbirine karışmasından çıkan gürültü Kavga, gürültü Şamata
HEMGÂME-İ AZAB Azab zamanı
HENGÂME-GİR f Meddah, oyuncu Hikâye söyleyici, hokkabaz * Diş macunu, leke tozu gibi şeyler satan çığırtkanlar * Kavgacı, gürültücü
HENF Sür´at yapmak, hız yapmak
HENÎ Hazmı kolay olan, faydalı ve sıhhate uygun
HENÎE şiddetli emir
HENÎEN Sıhhat ve afiyet olsun
HENÎEN LEKÜM Size âfiyet olsun, şifa olsun Helâl olsun * Tebrik ederiz
HENÎN Ağlamak
HENİYYE Kolaylık, sühulet
HENK Darlık Güçlük zorluk
HENK Katı yağmur
HENME Gizli ses
HENN Ağlamak * Ayıptan kinayedir
HENNE Kişinin kendi karısı
HENT Bir nevi kirpi * Göz içinde olan yağ
HENÜZ f Daha, yeni, şimdiye kadar, ancak
HEPTEN Bütünüyle, tamamıyla
HER f Bütün, hep, tamamen
HER´ şiddet * Etin iyi pişmesi
HER´A Küçük bir canavar * Erkeğiyle muhalata ettiğinde şevkinin şiddetinden hemen inzal eden kadın
HERAB Kaçmak, firar etmek
HERAS Dikenli ağaç
HERAVE (HİRAVE) Ağır, yoğun asâ (baston)
HER-AYİNE f Mutlaka, elbette Behemehal, zaruri, herhalde
HER-BAR f Her defa, her kere
HERC f Karışıklık
HERC İnsanların arasında meydana gelen fitne, fesad * Söze dalıp çoğaltmak Haltetmek Sözü karıştırmak * Kapıyı açık bırakmak * İnsanların işlerinin karışması * Seğirtmek * Katletmek
HER-CA f Her yer
HERCAÎ (Hercâyî) Her yerde bulunur, kendine mahsus belirli bir yeri bulunmayan Serseri, derbeder * Kararsız, sebatsız, vefasız, dönek, mütelevvin
HERCÂYÎ MENEKŞE Bir cins menekşe
HERCAN Uzun ve kalın olan şey * Hayvanın yab yab yürümesi
HERCELE Karışık yürümek
HERC Ü MERC f Darmadağınık Karmakarışık Allak bullak
HERÇ Karışıklık, gürültü Nizamsızlık
HER-ÇEND f Her ne kadar Her ne zaman
HERÇİ BAD ABAD f Her ne olursa olsun İster istemez
HERD Deve kuşunun dişisi * Yarmak * Kat´etmek, kesmek
HER DEM f Her zaman, her dakika Dâimâ
HER DEM TAZE Parlaklık ve tazeliğini dâima muhafaza eden * Mc: Daima genç görülen, gençliğe heveskâr
HEREB Kaçma, firar * şiddetli üzüntü, keder
HEREC Sıcaklığın fazlalığından devenin gözünün kararması
HEREK Asmaları, fidanları, fasulye gibi tırmanıcı nebatları bağlamak için yanlarına dikilen sırık, değnek
HEREM Kocamak, yaşlanmak, ihtiyar olmak * Mısır´da firavunlar zamanından kalmış piramit şeklindeki mezarların beheri * Geo: Mahrutî şekil, piramit
HEREMDÎDE f Yaşlanmış, kocamış, ihtiyarlamış
HERF Acele Sür´at, hız Hezeyan
HERGÂH f Her vakit, her an, her zaman
HERGELE Binilmek ve yük taşımak için alıştırılmamış at, kısrak, beygir veya merkep sürüsü * Böyle bir sürüye dahil olan hayvan * Mc: Terbiye ve görgüden büsbütün mahrum adam * Bir işe yaramaz işçi kalabalığı
HERGİZ f Aslâ, kat´iyyen Hiçbir suretle
HERHERE Su çağıltısı * Koyunu çağırmak * Aktığında sesi ve çağıltısı işitilecek kadar çok olan su
HERHÎR Bir nevi yılan
HERİ´ Acele, sür´at * Akıcı kan * Korkak kimse * Zayıf kimse
HERİF (Bak: Harif)
HERİFÇİOĞLU Kızılan kimse hakkında zamir gibi kullanılan argo bir tabirdir
HERİM Çok ihtiyarlamış ve kocamış kimse
HERİME Dişi arslan
HERÎR Köpek uluması * Köpek hırlaması
HERİSE Keşkek yemeği
HERÎT Ağzı büyük kişi * Ferciyle dübürü bir olan kadın
HERKELE İncelik, nezafet, hoşluk, letâfet * İnce, zarif, lâtif, hoş
HERKÜL yun Cesaretiyle meşhur olup, efsaneleşmiş bir Yunanlının adı (Onlarda kuvvet sembolüdür)
HERKÜL BURCU Gök küresi kuzey cihetinde isim verilen bir takım yıldız kümesi (Bak: Büruc)(  Hem şemse kendi mihveri üstünde cazibe denilen manevî ipleri yumak yaptırmak için dolap ve çıkrık hükmünde olan güneşi, bir Kadir-i Zülcelal´in emriyle döndürüp, o seyyaratı o manevî iplerle bağlayıp tanzim etmek ve güneşi bütün seyyaratıyla saniyede beş saatlik bir mesafeyi kestirecek kadar bir sür´atle, bir tahmine göre Herkül Burcu tarafına veya Şems-üş Şümus cânibine sevk etmek, elbette ezel ve ebed sultanı olan Zât-ı Zülcelal´in kudretiyle ve emriyledir S )
HERM Bir ot cinsi
HERMELE Yolmak
HERNA´ Ufak bit
HERR Köpek uluması, köpek hırlaması
HERRU "Ne olursa olsun Ya batar ya çıkar " mânâsındaki "ya herrû ya merrû tâbirinde geçer
HERS Tokmak ile dövmek * Mersin ağacı * Arslan * Kedi
HERS Ufak kurt
HERSEME Arslan, gazanfer, esed, haydar * Burun
HERŞ (HERÂŞ) Yırtmak * Çekişmek
HERŞEBE Yaşlı kuru kadın
HERŞEFE Bez veya aba parçası (Su az olduğu zamanda yerden onunla yağmur suyunu alıp bir kabın içine sıkarlar ) * Çok yaşamış, ihtiyar, kuru kadın * Çok eski olan kova
HERT Dokunaklı söyleme, iğneleyici bir şekilde konuşma * Yırtma * Dürtme
HERUS Eski elbise
HERV Dövme, sopalama * Pişirme * Afganistan´da bir şehrin adı
HERVELE Yürüyüş * Koşma
HERYA´ Ağaç hışırtısı
HERZ Yırtmak
HERZE f Boş söz Saçmasapan söz Boş lâkırdı
HERZEDERAY f Mânâsız ve saçmasapan sözler konuşan
HERZEGÛ f Saçma sapan konuşan Lüzumsuz ve mânasız söz söyleyen
HERZEHAYÎ f Mânâsız konuşma, saçmasapan söyleme
HERZEKA Çirkin gülmek
HERZEKÂR f Saçma sapan konuşan, mânasız sözler söyleyen
HERZEKÂRANE f Saçma sapan konuşarak Boş ve lüzumsuzca uydurmalarla, abuk sabukça
HERZEVAT (Herze C ) Herzeler, mânâsız ve boş sözler
HERZEVEKİL f Kendine vazife olmayan şeylere karışan Fodul, boşboğaz Her şeye burnunu sokan
|