Yalnız Mesajı Göster

Osmanlıca Sözlük Lügat H Harfi

Eski 11-04-2012   #23
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük Lügat H Harfi



H Harfi

HOBİ ing Her zamanki çalışmaların haricinde yer alan dinlendirici bir merak veya işlem Severek yapılan iş, vakit geçirme yolu
HOCA f Muallim Efendi Muteber ve büyük zât
HOCA-İ DÂNÂ Âlimlerin hocası, çok büyük âlim kimse
HOCA-İ KÂİNAT Hz Muhammed´in (ASM) bir nâmı
HOCA TAHSİN EFENDİ (FİLÂTÎ) (Vefatı: Mi 1880) Yanya civarından (Filâtlı) olup Osmanlı Alimlerinin sonuncularındandır Tarih-i Tekvin ve Esas-ı İlm-i Hayat gibi eserleri vardır
HOCA-VÂRİ Hocaya benzer surette
HOD f Kendi * Miğfer, baş zırhı
HODARA (Hod-ârâ) f Kendini süsleyen, kendini medheden, öven
HOD-BE-HOD f Kendi başına, kendi kendine
HODBİN f Başkasına hak tanımayıp, kendi lezzet ve menfaatını tâkib eden Bencil Enaniyetli Kibirli
HODBİNÎ f Hodbinlik Kendi menfaat ve lezzetini düşünmek
HODENDİŞ (Hod-endiş) f Kendini düşünen Kendi için endişe eden Başkasının işine yaramayan
HODFURUŞ f Kendini beğendirmeğe çalışan Övünen
HODGÂM (Hodkâm) f Kendi keyfini düşünen Kendini beğenmiş
HODGEŞTE f Kendine dikkat etmeyen
HODKÜŞ f Kendini öldüren, intihar eden
HODNÜMA f Gösteriş meraklısı Gösterişe meraklı olan kimse
HODPEREST f Mağrur Kendini çok beğenen Kibirli
HODPESEND f Kendini beğenen Mağrur
HODREY f Kendi bildiğine giden Kendi rey ve fikriyle iş gören
HODRİ MEYDAN "Kendine güvenen meydana çıksın!" mânâsında meydan okuma, kafa tutma
HODRU f Kendiliğinden
HODSER f Dikbaşlı, âsi, serkeş * Kendi kendine giden, müstakil
HODSERÂNE f Dik başlılıkla, serkeşcesine Kimseyi dinlemeden
HODSİTA(Y) f Kendini öven, medheden
HOKEÇ Burulmuş erkek kuzu
HOKKA Cam, seramik veya metalden yapılmış küçük kutu biçimindeki kap (Bilhassa içine mürekkep konulur)
HOKKA-İ BÎMAĞZ Akılsız ahmak kimse
HOKKA-İ MİNA Sema, gök yüzü
HOKKABAZ Elçabukluğu ile birtakım şaşırtıcı oyunlar göstermeyi kendine meslek edinmiş kişi * Mc: Başkalarını aldatarak yalan ve hile ile iş çeviren kimse
HOL ing Sofa
HOLDİNG ing Bir şirketin diğer bir şirkete, onun idaresine hâkim olacak oranda iştirak etmesini ifade eden hukuki alâka
HOMOGEN Fr Bütün elemanları aynı yapıda veya aynı keyfiyette olan * Kim: Aynı cinsten olan Çeşitli elementlerin birleşmesiyle meydana gelmelerine rağmen, bütün kütlelerinde aynı özellikleri gösteren maddelerdir
HONA Erkek geyik
HOPPA Herşeye girişen hafif mizaçlı çocuk tabiatında olan kimse Yersiz davranışlarda bulunan, dilediğince davranan kişi Delişmen, şımarık
HOR f Kıymetsiz, ehemmiyetsiz Adi * Güneş, ışık, aydınlık * Yiyen, yiyici anlamında olup, birleşik kelimeler yapılır Meselâ: Miras-hor $ : Miras yiyen
HORANTA f Aynı çatı altında yaşayan kişiler, ev halkı
HORASAN f İran´ın doğusunda bir memleket adı * Erzurum vilâyetine bağlı bir kasaba adı * Tuğla tozu ile kireçten yapılan bir nevi sağlam harç ismi * Kelime mânası: Doğan güneş
HORASANÎ f Horasana ait Horasanlı * Sarıktan daha büyük görünen hoca kavuğu
HORATA (Rumca) Şaka, eğlence, lâtife, mizah
HORDA Fr Göçebe ve ilkel olarak yaşayan, yağmacılık eden insan topluluğu
HORLUK Hakaret, zillet
HORMON yun Salgı bezlerinden çıkıp kana katılan maddelerin genel adı
HORNİTO İsp Küçük fırın * Jeo: Genellikle patlamalar neticesinde meydana gelen, lâv fışkırmalarının volkan selleri yüzeyinde meydana getirdiği kabarcık
HOROS Tar: Eskiden İstanbul´da ekmekçi, francalacı ve uncu değirmenlerinde mevcut üst ve alt taşlarının bulunduğu ve etrafından hayvanın döndüğü yere, esnaf arasında verilen addır
HORST Alm Jeo: Bir çukur veya hendeğin, tersine, faylar arasında yükselmiş kesimi
HORTLAK Bazıların hakikatsız ve batıl inanışına göre mezarda dirilip geceleri çıkarak dolaştığı tevehhüm edilen ölü Cadı, vampir
HOSPODAR Osmanlı İmparatorluğunca XV yydan 1866-1881´e kadar Boğdan ve Eflak´ı yönetmekle vazifelendirilen Romen prenslerinin ünvanı
HOSTES ing Umumi taşıtlarda, daha ziyade uçaklarda yolcuları ağırlayan kız veya kadın
HOŞ f İyi, güzel * Tatlı * Tuhaf, garip
HOŞA f Ne güzel, ne iyi, ne hoş
HOŞAB f Suyu, havası iyi olan yer Parlak, berrak Elmas, inci gibi şeylerin parlaklığı * Hoşaf
HOŞAFIN YAĞI KESİLMEK Ist: Bozulmak, bir cevap bulamamak, mahcup olmak
HOŞ-ALEF f Çok fazla yiyen hayvan * Mc: Helâl haram demeden her şeyi yiyen kimse
HOŞÂMED f Hoş geldi
HOŞÂMED GÛ f Hoş geldin, diye söyleyen
HOŞÂMEDÎ Hoş geldin demek, hoş geldine gitmek
HOŞANE f Güzel, iyi, lâtif
HOŞAVAZ f Sesi güzel olan Güzel sesli
HOŞAYENDE (C: Hoşâyendegân) f Hoşa giden, hoşlanılan, beğenilen
HOŞBEŞ Selâmsabah, hatır sorma, birbirine rastlayan iki ahbab arasında söylenilen ilk sözler
HOŞBU f Güzel kokulu, hoş kokan
HOŞBUDE f İyi oldu, iyi olurdu
HOŞBUYÎ f İyi kokulu olmak, güzel kokmak
HOŞDİL f Memnun, neşeli Gönlü hoş
HOŞE-ÇİN (Bak: Huşeçin)
HOŞEDA f Hareket ve davranışı hoş ve güzel olan
HOŞELHAN f Güzel ve hoş makale okuyan
HOŞENDAM f Boyu bosu güzel ve düzgün olan
HOŞGÛ f Hoş konuşan, tatlı dilli Konuşmaları kırıcı olmayan
HOŞGÜVAR f Hazmı kolay, tatlı, hoş, sindirici
HOŞGÜZEŞTE f Hoş geçmiş tatlı zaman
HOŞHAL f Hali vakti iyi, bahtiyar, mes´ud
HOŞHAN f Okuyuşu güzel
HOŞHIRAM f Güzel yürüyüşlü, güzel gidişli
HOŞKADEM f Uğurlu ayağı olan, ayağı uğurlu
HOŞKALEM f Kâtip İyi yazı yazan * Hilekâr, hileci
HOŞKÂM f Memnun, rahat, arzu ve isteklerine ulaşmış
HOŞMANZAR f Manzarası güzel Güzel görünen * Mc: Güzel yüzlü Siması güzel olan
HOŞMENİŞ f Huyu, tabiatı iyi Güzel huyları olan
HOŞMEŞREB f Sevimli, güzel huylu
HOŞNEVA f Sesi güzel olan Güzel sesli
HOŞNİGÂH f Güzel bakışlı
HOŞNİHAD f İyi yaradılışlı, güzel huylu
HOŞNİŞİN (C: Hoş-nişinân) f Göçebe * Rahat yerleşmiş
HOŞNUD f Memnun, râzı, gönlü hoş edilmiş
HOŞNUDLUK Memnuniyet, râzılık
HOŞNÜMA f Güzel görünen
HOŞREFTAR f Gidişi, yürüyüşü güzel Güzel gidişli
HOŞRU(Y) f Tatlı yüzlü, sevimli
HOŞSOHBET f Konuşması tatlı, sohbeti güzel
HOŞTER f Daha lâtif, daha hoş
HOTOZ Eski zamanda kadınların başlarına giydikleri süslü serpuş * Hayvan, kuş ve tavuk tepesi * Yapıların ve eşyaların üzerine konulan tepelik
HOV Av kuşuyla yapılan av * Av kuşunu, yanına celbetmeye mahsus bir kelime-i beynelmileldir
HOVARDA Sefih, çapkın Malını mülkünü zevk u safa yolunda harcayan, sefâhette sarfeden
HÖDÜK Kaba, nezaketsiz Gabi, acemi, vurdumduymaz
HÖL Yaşlık, nem, rutubet
HÖRGÜÇ Devenin sırtındaki tümsek
HÖYÜK Kazıldığında içinden eski eserler çıkan alçakça toprak tepe
HU "O" mânasına zamir olup, Kur´an-ı Kerim´de, bir Allah´tan başka ilâh olmadığını ifade eden ve kelime-i tevhid olan bu $ lâfzında şeklinde 26 defa zikredilmiştir Müstakil olarak "hüve" diye okunur (Bak: Hüve)
HUB (Hâbb) Günah
HUB f Hoş, güzel, iyi
HUBAB Muhabbet * Mahbub, sevgili olan * Su üzerinde olan kabarcık ki, habab-ül mâ´ derler
HUBAHİB Yıldız böceği * Bahil bir kimsenin adı
HUBAK (C: Hubek) Suya ve kuma rüzgârın etkisiyle yol yol görünen yerler
HUBAN f Güzeller, iyiler
HUBANNAME Edb: Güzel ve yakışıklı gençler hakkında yazılan kitap (Güzel kadınlar hakkında yazılanlara ise "zenanname" denilir)
HUBAR Taşlı, yumuşak yer
HUBARA (C: Hubârât) Toy kuşu
HUBAS Değirmen unluğu
HUBASE Ganimet malı
HUBASE Selin derede kazıp yıktığı yerler
HUBA´SEN (C: Huba´senât) Yoğun ve katı nesne
HUBAT Cinnete benzer bir sefahet
HUB-AVAZ f Güzel sesli, sesi güzel olan
HUBB (Hibâb - Hibb - Mehabbet) Sevgi, muhabbet, bağlılık, dostluk Bir şeyi birisine sevdirmek * Hulus, lüzum ve sübut * Muhafaza ve imsâk
HUBB-U CAH f Şöhret düşkünlüğü, makam sevgisi Rütbe hırsı(İnsanda, ekseriyet itibariyle hubb-u câh denilen hırs-ı şöhret ve hodfüruşluk ve şan ü şeref denilen riyakârâne halklara görünmek ve nazar-ı âmmede mevki sahibi olmağa, ehl-i dünyanın her ferdinde cüz´î küllî arzu vardır Hattâ o arzu için, hayatını feda eder derecesinde şöhretperestlik hissi onu sevkeder Ehl-i âhiret için bu his gayet tehlikelidir Ehl-i dünya içinde gayet dağdağalıdır; çok ahlak-ı seyyienin de menşeidir; ve insanların da en zaif damarıdır Yâni: Bir insanı yakalamak ve kendine çekmek, onun o hissini okşamakla kendine bağlar; hem onun ile onu mağlub eder M)
HUBB-U EHL-İ BEYT f Ehl-i Beyt´e olan sevgi ve bağlılık Hz Peygamber´in (ASM) neslinden gelenleri, onun izinden gidenleri ve onun yolunda sâdık olup sebat edenleri sevmek
HUBB-UL VATAN Vatan sevgisi
HUBB Hilekâr, dolandırıcı, aldatıcı, kurnaz
HUBBAN Habbeler, tâneler, tohumlar (Hibeb de aynı meâldedir)
HUBBAZÎ Ebegümeci
HUBBE Dostluk
HUBEB (Habbe C) Buğday, mısır, arpa gibi ufak ve yuvarlak nebatatın taneleri
HUBESA (Habis C) Habisler, pis şeyler * Abdestsiz, gusülsüz gezen pis kâfirler
HUBEYB (Hubeybe) (C: Hubeybât) Küçük tane, ufak tane, tanecik
HUBEYBAT (Hubeybe C) Küçük tanecikler
HUBÎ f Güzellik
HUBLA Gebe, hâmile
HUBLE Boyuna takılan süs eşyası
HUBNE Koltuk altına koyup getirilen şey * Kaftan eteği * Don
HUBR Bilme, ilim * Sınamak, tecrübe
HUBRE Etten ve balıktan aldıkları hisse
HUBRU(Y) (C: Hubruyân) Yüzü güzel olan Güzel yüz
HUBS Kötülük, fenalık, yaramazlık
HUBS Vakfolan nesne
HUBSE Tutuk mânâsına bir isim
HUBŞ Sesi güzel olan bir kuş
HUBTER (Hub-terin) f En güzel, pek güzel
HUBU´ Çocuğun ağlamaktan dolayı sesinin kesilmesi
HUBUB (Hubüb) (Habâb C) Su üzerinde kabarcıklar
HUBUB Tohumlar, tâneler
HUBUBÂT Habbeler, tâneli nebatlar, taneler
HUBUL (Habl C) Urganlar, ipler, halatlar
HUBUL El ve ayak kesmek
HUBUR Sevinç, sürur, gönül ferahlığı Şadüman olmak * Âlimler
HUBUR Haberler Havadisler
HUBUT Bâtıl olmak Beyhude, işe yaramaz olmak
HUBUT Aşağıya inme, düşme
HUBÜK (Habîke ve Hibak C) Habîkeler ve hibaklar (Bak: Habîke)
HUBÜS Necaset, çirkinlik
HUBZ Ekmek
HUBZ-İ HINTA Buğday ekmeği
HUBZ-I ŞAÎR Arpa ekmeği
HUBZE Ekmek parçası Bir parça ekmek * Kül pidesi
HUC f Horoz ibiği * Kuş tacı, ibik * Koç * Horoz ibiği adlı bir çiçek
HUC-İ HURUS Horoz ibiği
HUC-İ HÜDHÜD İbibik ibiği, hüdhüd kuşunun ibiği
HUCEE Çok nikâh ve çok cima eden erkek * Şişman ve ağır kimse
HUCESTE f Saâdetli, mutlu Hayırlı, uğurlu, meymenetli
HUCESTE-HİSAL f Güzel huylu, tabiatı uğurlu
HUCESTE-RE´Y Reyi, fikri ve düşüncesi isabetli ve uğurlu
HUCNE Kuşak
HUCRE (Bak: Hücre)
HUCUB (Hicab C) Perdeler, hicablar, hâiller
HUCURAT (Hücre C) Hücreler, odacıklar
HUCURAT SURESİ Kur´an-ı Kerim´de 49 suredir Medine-i Münevvere´de nâzil olmuştur
HUCZE (C: Hucez) Kuşak yeri * Ateşli odun parçası
HUD (Hâid C) Büyüklük * Çok hürmet * Bir Peygamber ismi Rıfk, sükun ve vakar ile muttasıf olduğu için bu Peygambere Hud ismi verilmiştir (AS) Yahudilere de bu isim söylenilmiştir Nuh tufanından sonra Yemen diyarında Hadremud civarında Ahkaf denilen yerde Ad Kavmine gönderilen Peygamber Hud (AS) idi
HUD SURESİ Kur´an-ı Kerim´de 11 sure olup Mekke-i Mükerreme´de nâzil olmuştur
HUD f Miğfer, baş zırhı
HUDA f Rabb Sâhib Cenab-ı Hak Hâlık
HUD´A Hile, oyun Aldatma Düzen Mekir * Bir kere aldanmak * Herkese aldanan Safdil
HUDABİN Hakkı ve hakikatı gören Cenâb-ı Hakk´ı tanıyan
HUDADAD f Allah vergisi Mevhibe-i İlâhî
HUDAHAN f Şehâdet parmağı
HUD´AKÂR f Oyuncu, düzenbaz, hilekâr
HUD´AKÂRÎ f Düzenbazlık, hilekârlık, oyunculuk
HUDANEGERDE f Allah göstermesin
HUDAPEREST Allah´a ibadet eden Dindar
HUDAPESEND f Allah´ın beğeneceği şey
HUDARA f Allah için, Allah aşkına
HUDARA Karanlık gece * Siyah bulut
HUDARE Deniz
HUDARET Yeşillik Sebze
HUDARÎ Arı kuşu
HUDARİ´ Bahil kimse
HUDARİYYE Tavşancıl kuşu * Karanlık gece
HUDAŞİNAS f Allah´ı tanıyan, Allah´a iman eden
HUDAVEND f Allah, Hâlık, Rabb * Sâhib, malik, efendi * Hükümdar, hâkim
HUDAVENDÎ f Hudavendilik, sâhiplik, hükümdarlık
HUDAVENDİGÂR f Hükümdar, âmir, efendi, sahib * Osmanlı padişahlarından 1 Murad Han Gazi´nin (1362 - 1389) lâkabıdır ve bu sebeple, şehzadeliğinde valilik yaptığı Bursa vilâyetine de Cumhuriyete kadar bu nam verilmişti
HUDAVER Sahip, mâlik * Bey, hâkim, efendi
HUDAY f Allah, Rabb
HUDAYGÂN f Büyük hükümdar, yüce sultan, ulu pâdişah
HUDAYÎ f Hudâlık, uluhiyyet Allah´lık * Allah´a mensub
HUDAYİNABİT Ekilmeden biten ot veya ağaç * Hiç bir talim ve terbiye görmemiş adam
HUDDAM Hizmette bulunanlar Hizmetçiler * Cin taifesinden olan hizmetçi
HUDDE Çukur
HUDENA (Hadîn C) Sâdık dostlar, vefakâr arkadaşlar
HUDER Kökü derin olan ot
HUDEYBİYE Mekke-i Mükerreme´den Medine-i Münevvere´ye giden yolun üzerinde ve Mekke´den bir merhale uzaklıkta küçük bir köy olup, yakınında bir kuyu ve bir ağaç vardır ki, bu ağacın altında Hz Fahr-i Kâinat Efendimize (ASM) beşinci hicri senede eshabı tarafından biat olunmuştur Hicretten beş sene on ay geçtiğinde Hz Peygamber, maiyetindeki Muhacirîn ve Ensar´dan 1400 kişi bulunduğu halde umre niyetiyle Kâbe-i Şerife´yi ziyaret maksadıyla gidip bu yere vardıklarında Kureyş´in harp için karşı çıktıklarını haber alması üzerine, harp niyetiyle gelmeyip ancak sıla-i rahm ve Beytullah´ı ziyaret niyetiyle geldiklerini beyan buyurmuşlarsa da, Kureyş o sene Hz Peygamber´le müslümanların Mekke´ye girmelerine razı olmayıp ertesi sene kabul edecekleri şartıyla ve diğer bazı şartlarla muahede akd etmişlerdir Bunun üzerine mezkur sahabeler Hudeybiye´nin yakınında bulunan ağacın altında Hz Peygamber Efendimize biat ettikten sonra Medine-i Münevvere´ye dönmüşlerdir( $ ifade ediyor ki: Sulh-u Hudeybiye, çendan zahiri İslâm aleyhinde görülmüş ve Kureyşliler bir derece galip görünmüş olduğu halde mânen Sulh-u Hudeybiye, manevî büyük bir fetih hükmünde olacak ve sair fütuhatın da anahtarı olacak diye ihbar ediyor Filhakika, Sulh-u Hudeybiye ile çendan maddi kılınç, kılıfına muvakkaten konuldu Fakat Kur´an-ı Hakîm´in bârika-âsa elmas kılıncı çıktı, kalbleri akılları fethetti Musâlaha münasebetiyle birbiriyle ihtilât etiler Mehâsin-i İslâmiyet, envâr-ı Kur´aniye, inad ve taassubat-ı kavmiye perdelerini yırtarak, hükmünü icra ettiler Meselâ: Bir dâhiye-i harp olan Halid Bin Velid ve bir dâhiye-i siyaset olan Amr İbn-ül As gibi, mağlubiyeti kabul etmiyen zatlar, Sulh-u Hudeybiyye ile cilvesini gösteren seyf-i Kur´anî, onları mağlup edip, Medine-i Münevvere´ye kemal-i inkıyad ile İslâmiyete gerdendade-i teslim olduktan sonra, Hazret-i Halid bir "Seyfulah" şekline girdi ve fütuhat-ı İslâmiyenin bir kılıncı olduMühim bir sual: Fahr-ül Âlemîn ve Habib-i Rabb-ül Âlemîn Hazret-i Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm´ın sahabelerinin, müşrikîne karşı Uhud´un nihayetinde ve Huneyn´in bidayetinde mağlubiyetinin hikmeti nedir Elcevab: Müşrikler içinde o zamanda saff-ı sahabede bulunan ekâbir-i sahabeye istikbalde mukabil gelecek Hazret-i Halid gibi çok zatlar bulunduğundan şanlı ve şerefli olan istikballeri nokta-i nazarında bütün bütün izzetlerini kırmamak için, hikmet-i İlahiyye, hasenat-ı istikbaliyelerinin bir mükâfat-ı muaccelesi olarak mazide onlara vermiş, bütün bütün izzetlerini kırmamış Demek mazideki sahabeler, müstakbeldeki sahabelere karşı mağlup olmuşlar Tâ o müstakbel sahabeler, berk-i süyuf korkusuyla değil, belki bârika-i hakikat sevkiyle İslâmiyet´e girsin ve o şehamet-i fıtriyeleri çok zillet çekmesin L)
HUDIY Dağ eteğinde olan taş
HUDİR Yumuşak taze ot
HUDM Her nesnenin kökü
HUDME Çabuk kaynayan çömlek
HUDR Yeşillik
HUDR Sıçramak Seğirtmek
HUDRA (Bak: Hadrâ)
HUDRE Göz kapağının içinde çıkan çıban
HUDRET Yeşillik * Yeşil renklilik
HUDRÎ Kara eşek
HUDU´ Eğilip tevâzu etmek
HUDU´ Alçaklık etmek
HUDUD (Hadd C) Yanaklar * Cemâatler * Yeri kazmalar Yeri yarık etmeler * Çiçek yaprakları
HUDUD (Hadd C) Sınırlar, hudutlar * Uçlar Bucaklar * Şeriatın cezâ hükümlerinin tatbiki
HUDUD-U MEMALİK Memleket hudutları Ülkenin sınırları
HUDUD-U ŞER´İYYE Şer´i hadler Muayyen suçlara karşılık tatbik edilen şer´i cezâlar
HUDUDNAME f Memleket sınırını belirleyen vesika Harp veya diğer bir ihtilaf sonunda iki taraf murahhaslarınca yerinde tetkik edilerek tanzim olunan harita ve rapor * Memleket dahilindeki bir çiftlik veya arazinin sınırlarını göstermek üzere yapılmış olan vesika
HUDUMME Kolları kalın olan * Büyük emir
HUDUR Aşağı indirmek * Bir yeri şişmek
HUDUR Hazırlık
HUDUS Yeniden meydana gelme Sonradan peyda olma Yok iken vücuda gelme
HUDUS VE İMKÂN Usul-üd din ve İlm-i kelâmın dâhi ulemâsının ve Hükemâ-i İslâmiyyenin gördükleri ve hadsiz bürhanlar ile isbat ettikleri hudus ve imkân hakikatları(Onlar demişler ki: Mâdem âlemde ve her şeyde tegayyür ve tebeddül var, elbette fânidir, hâdistir, kadim olmaz Mâdem hâdistir elbette onu ihdâs eden bir Sâni´ var Ve mâdem her şeyin zâtında vücudu ve ademi, bir sebep bulunmazsa müsâvidir Elbette vâcib ve ezeli olamaz Ve mâdem muhal ve bâtıl olan devir ve teselsül ile birbirini icâdetmek mümkün olmadığı kat´i bürhanlarla isbat edilmiş Elbette öyle bir Vâcib-ül Vücudun mevcudiyeti lâzımdır ki, naziri mümteni, misli muhal ve bütün mâadâsı mümkin ve mâsivâsı mahluku olacak Evet hudus hakikatı, kâinatı istilâ etmiş Çoğunu göz görüyor Diğer kısmını akıl görüyor Çünkü; gözümüzün önünde her sene güz mevsiminde öyle bir âlem vefât eder ki, her birisinin hadsiz efradı bulunan ve her biri zihayat bir kâinat hükmünde olan yüzbin nevi nebatât ve küçücük hayvanat o âlem ile beraber vefât ederler Fakat o kadar intizamla bir vefattır ki; haşir ve neşirlerine medar olan ve rahmet ve hikmetin mu´cizeleri, kudret ve ilmin harikaları bulunan çekirdekleri ve tohumları ve yumurtacıkları baharda yerlerinde bırakıp, defter-i a´mâllerini ve gördükleri vazifelerin programlarını onların ellerine vererek, Hafiz-i Zülcelâlin himayesi altında hikmetine emânet eder Sonra vefat ederler Ve bahar mevsiminde haşr-i a´zamın yüzbin misâli ve nümune ve delilleri hükmünde olarak o vefat eden ağaçlar ve kökler ve bir kısım hayvancıklar, aynen ihya ve diriliyorlar Ve bir kısmının dahi kendi yerlerinde emsalleri ve aynen onlara benzeyenleri icad ve ihya olunuyor ve geçen baharın mevcudatı, işledikleri amellerin ve vazifelerin sahifelerini ilânat gibi neşredip âyetinin bir misalini gösteriyorlar Hem hey´et-i mecmua cihetinde her güzde ve her baharda büyük bir âlem vefat eder ve tâze bir âlem vücuda gelir Ve o vefat ve hudus o kadar muntazam cereyan ediyor ve o vefat ve hudusda gayet intizam ve mizanla o kadar nevilerin vefiyatları ve hudusları oluyor ki; güya dünya öyle bir misafirhânedir ki, zihayat kâinatlar ona misâfir olurlar ve seyyah âlemler ve seyyar dünyâlar ona gelirler, vazifelerini görürler, giderler İşte bu dünyada böyle hayatdar dünyâları ve vazifedar kâinatları kemâl-i ilim ve hikmet ve mizanla ve müvâzene ve intizam ve nizamla ihdâs ve icad edip, Rabbanî maksadlarda ve İlâhî gayelerde ve Rahmanî hizmetlerde kadirâne istimal ve rahimane istihdam eden bir Zât-ı Zülcelâl´in vücub-u vücudu ve hadsiz kudreti ve nihayetsiz hikmeti bilbedahe, güneş gibi akıllara görünüyor Ş)(Gelelim imkân bahsine: Mütekellimîn demişler ki:İmkân mütesâviyy-üt-tarafeyn´dir Yâni, adem ve vücud ikisi de müsâvi olsa, bir tahsis edici, bir tercih edici, bir mucid lâzımdır Çünkü, mümkinat birbirini icâd edip teselsül edemez Yâhut, o onu, o da onu icad edip devir suretinde dahi olamaz Öyle ise, bir Vâcib-ül Vücud vardır ki, bunları icad ediyor S)(İmkân ciheti ise; o da kâinatı istilâ ve ihâta etmiş Çünkü görüyoruz ki, herşey, külli ve cüz´i bulunsun, büyük ve küçük olsun, arştan ferşe, zerratdan seyyârâta kadar her mevcud, mahsus bir zat ve muayyen bir suret ve mümtaz bir şahsiyet ve has sıfatlar ve hikmetli keyfiyetler ve maslahatlı cihazlar ile dünyaya gönderiliyor Halbuki, o mahsus zâta ve o mâhiyete, hadsiz imkânat içinde o hususiyeti vermek, hem suretler adedince imkânlar ve ihtimâller içinde o nakışlı ve fârikalı ve münâsib o muayyen sureti giydirmek; hem hemcinsinden olan eşhâsın mikdarınca imkânlar içinde çalkanan o mevcuda o lâyık şahsiyeti imtiyazla tahsis etmek; hem sıfatların nev´leri ve mertebeleri sayısınca imkânlar ve ihtimaller içinde şekilsiz ve mütereddid bulunan o masnua, o has ve muvafık maslahatlı sıfatları yerleştirmek, hem hadsiz yollar ve tarzlarda bulunması mümkün olması noktasından, hadsiz imkânat ve ihtimalât içinde mütehayyir, sergerdan, hedefsiz o mahluka, o hikmetli keyfiyetleri ve inâyetli cihazları takmak ve techiz etmek, elbette külli ve cüz´i bütün mümkinat adedince ve her mümkinin mezkur mâhiyet ve hüviyet, hey´et ve suret, sıfât ve vaziyetinin imkânatı adedince, tahsis edici, tercih edici, tâyin edici, ihdas edici bir Vacib-ül Vücud´un vücub-u vücuduna ve hadsiz kudretine ve nihâyetsiz hikmetine ve hiçbir şey ve hiçbir şe´n O´ndan gizlenmediğine ve hiçbir şey O´na ağır gelmediğine ve en büyük bir şey en küçük bir şey gibi O´na kolay geldiğine; ve bir baharı bir ağaç kadar ve bir ağacı bir çekirdek kadar sühuletle icad edebildiğine işaretler ve delâletler ve şehadetler, imkân hakikatinden çıkıp, kâinatın bu büyük şehadetinin bir kanadını teşkil ederler Ş)
HUDUŞ Kaşımaktan ve tırmalamaktan dolayı olan yara
HUFAL Çok
HUFALE Arpa, buğday ve pirinç kabuğundan saçılan * Her kabuklunun arınıp pâk olanı * Her nesnenin kemi ve yaramazı * Yağ tortusu * Şıra sıkıntısı ve kepeği
HUFARE Ahd * Ücret * Hayâ şiddeti
HUFAS Isırdığı yer acımayıp zarar vermeyen yılan
HUFDUD Bir kuş ismi
HUFF Abdest alınırken üzerine meshedilebilen mest vs gibi ayakkabı * Deve tabanı isimli bir nebat
HUFFAŞ Yarasa Gece kuşu
HUFFAZ (Hâfız C) Hâfızlar
HUFNE (C: Hufün) Çukur
HUFRE Kazılmış çukur Oyuk
HUFRE Ahd, söz
HUFRETEYN İki çukur İki delik
HUFRETEYN-İ ENF Burun delikleri
HUFTE (C: Huftegân) Yatmış, uyumuş
HUFTE-GÂN (Hufte C) f Yatmış olanlar, yatıp uyumuş olan kişiler
HUFTE-GÎ f Yatıp uyuma
HUFUF Maişet şiddeti, geçim zorluğu * Darlık
HUFUK Dolanmak
HUFUT Sâkin olmak Ateşin sönmesi * Sesin kesilmesi
HUFVE Yalın ayak olmak
HUFYE Saklanma, gizlenme * Etrafı herhangi bir şeyle ihata edilen şey

Alıntı Yaparak Cevapla