Yalnız Mesajı Göster

Osmanlıca Sözlük Lügat İ-İ Harfi

Eski 11-04-2012   #12
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük Lügat İ-İ Harfi



I-İ Harfi

İMA İşaret etmek İşaretle anlatmak İşaret
İ´MA Kör etme, âmâ yapma
İMA´ (Emen C) Câriyeler, kadın esirler
İMAAT (İmâ C) İşaretler İmâlar
İMAD Direk, kolon * Temel, esas * Kuvvet * Bir kavmin reisi ve başta geleni * Yüksek bina
İMAD-ÜD DİN Dinin direği
İ´MAD Direk dikme
İMAEN İşaret vererek İşaret ederek
İ´MAK Derinleştirme Bir şeyin derinliğine varma
İ´MAK-I Bİ´R Kuyunun derinleştirilmesi
İ´MAL Yapmak İşlemek İhdas eylemek * Kullanmak * Zabt, idare ve hâkimlik etmek * Fık: Sözü mühmel bırakmayıp bir mâna ile mukayyed ve yüklü eylemek
İ´MALAT Bir memlekette veya bir fabrikada yapılan işler ve eserler
İMALAT (İmale C) İmaleler Meylettirmeler Eğmeler
İMALE Bir tarafa meylettirmek Bir tarafa eğmek * Benzetmek * Mal vermek * Edb: Bir heceyi vezne uydurmak için uzatarak okumak
İ´MALGÂH f Fabrika, atölye
İMAM Öne geçmek * Önde ve ileride olan Delil ve rehber * Cemaate namaz kıldıran * İçtihad sahibi zat Mezheb sahibi olan * Bir mahallenin lüzumlu işlerine ve içtimaî vazifelerine nezaret eden * Müslümanların imamı olan halife ve askerlerin başı Sultan Hâkim Reis * Ümmetin reisi İslâm hükümetlerinde Devlet Reisi * Hz Ali (RA) neslinden gelen zât * Dershanede günlük talim ve dersler için talebelerin önlerine konan tahtalar * Kıble tarafı
İMAM-I ALİ (RA) (Bak: Ali-ül Murtaza)
İMAM-I ALİ NAKİ (Hi: 212-254) Eimme-i İsnâ Aşer´den onuncu zât olup, manevi büyük nüfuz ve takva sahibi, ehl-i kemal bir zâttır Ali İbn-i Muhammed Hâdi diye de bilinir (RA)
İMAM-I ALİ RIZA (Hi: 153 de Medine-i Münevvere´de doğmuştur) Eimme-i İsnâ Aşer´in yedincisidir İmam-ı Musa Kâzım´ın oğludur Tus; yani Meşhed´de medfun olup kabri ziyaretgâhtır (RA)
İMAM-I A´ZAM (Hi: 80-150) Hanefi Mezhebinin imamı Asıl ismi: Ebu Hanife Nu´man bin Sâbit´tir Bağdatlı olup Abbasiler devrinde yaşamıştır Fıkıh ilminin en ileri geleni olup, bu ilmin tedvin ve tervicinde çok büyük hizmet etmiştir Böyle zâtların vicdan-ı umumiye nezdinde idareyi, hak ve adalette selâmet için, mânevi mürakabeleri çok ehemmiyetli bir husus olduğundan, teklif edilen Kadılık Makamını, hapse ve işkencelere mâruz kaldığı halde kabul etmemiştir Kudsi vazifesi, siyasetçe muhtelif düşünen müslümanların hepsine şâmil olması sebebi ile bilfiil siyasete girmemiştir (KS)
İMAM-I BEYHAKÎ (Bak: Beyhaki)
İMAM-I BUHARÎ (Bak: Buhari)
İMAM-I BUSİRÎ (Mi: 1213-1295) İmam-ı Muhammed bin Said "Busayrî" diye bilinir Kaside-i Bür´e ve Hemziyesi ile meşhur üstün bir İslâm şâiridir
İMAM-I CA´FER-İ SÂDIK (Hi: 83-148) Hazret-i Ali´nin (RA) torununun torunudur Medine-i Münevvere´de yaşamıştır Annesi, Hazret-i Ebu Bekir´in soyundandır Mânevi nüfuzu çok ileri idi, dine büyük hizmetleri görüldü Demiştir ki: "Kim nefsi için nefsi ile mücâhede ederse, keramete kavuşur, kim de Allah için nefsi ile mücâhede ederse, Allah´a kavuşur" Eimme-i İsnâ Aşerin altıncısıdır (KS)
İMAM-I EBU YUSUF (Hi: 113-182) İmam-ı A´zam´ın fıkha dair eserlerini te´lif etmiştir Fıkıh sahasının büyük imamlarındandır Dedesi Sahabe-i Kiramdan Sa´d´dır (RA) İmam-ı Muhammed´le ikisine Fıkıh kitablarında "İmameyn" denir (KS)
İMAM-I GAZALÎ Ahirete irtihâli Hi: 505 dir "Hüccet-ül İslâm İmam-ı Muhammed Gazalî" diye anılır O zamanın felsefesinin bâtıl akidelerini red ve cerh ederek Kur´anın eşsizliğini ve hakkaniyet ve mu´cizeliğini isbat etmiş pek çok eserler vermiştir (KS)
İMAM-I HANBELÎ (Hi: 164-241) (Ahmed İbn-i Muhammed İbn-i Hanbelî) Hanbelî Mezhebinin imamı olup ezberinde bir milyon hadis vardı Müsned adlı kitabında otuzbin hadis mevcuttur Zühd ve takvası çok ileri idi (KS)
İMAM-I MÂLİK (Hi: 93-179) Medine-i Münevvere´de doğdu İmâm Mâlik bin Enes diye anılır Mâlikî Mezhebinin imamı El-Muvatta isimli eseri, "Kütüb-ü Sitte"ye dahil olacak kıymettedir Mezhebinin mensubları, Afrika ve Endülüs´te çok yayılmıştır Bu mezhepte olana "Malikî" denir
İMAM-I MATÜRİDÎ (Bak: Matüridî)
İMAM-I MUHAMMED (Hi: 135-189) Kufe´de yetişti 99 kitab te´lif etmiştir İmâm-ı Mâlik´ten hadis okudu En meşhur Hanefî fakihlerindendir (KS)
İMAM-I MUHAMMED BÂKIR (Hi: 75-117) Hz İmam Zeynelâbidin´in oğlu, Hz İmam-ı Hüseyin´in torundur Hz İmam-ı Ca´fer-i Sadık´ın babasıdır On iki imamın beşincisidir Büyük bir âlim ve en meşhur velilerdendir (KS)
İMAM-I MÜBİN İlim ve emr-i İlâhînin bir nev´ine bir ünvandır ki, âlem-i şehadetten ziyade âlem-i gayba bakıyor Yani, zaman-ı halden ziyade mazi ve müstakbele nazar eder Yani, her şeyin vücud-u zahirîsinden ziyade aslına, nesline ve köklerine ve tohumlarına bakar(Evet, şu İmam-ı Mübin, bir nevi ilim ve emr-i İlâhînin bir ünvanıdır Yani, eşyanın mebadileri ve kökleri ve asılları kemal-i intizam ile eşyanın vücudlarını gayet san´atkârane intac etmesi cihetiyle elbette desatir-i ilm-i İlâhînin bir defteri ile tanzim edildiğini gösteriyorlar Ve eşyanın neticeleri, nesilleri, tohumları; ileride gelecek mevcudatın programlarını, fihristelerini tazammun ettiklerinden elbette evamir-i İlâhiyenin bir küçük mecmuası olduğunu bildiriyorlar Meselâ; bir çekirdek bütün ağacın teşkilatını tanzim edecek olan programları ve fihristeleri ve o fihriste ve programları tâyin eden o evamir-i tekviniyyenin küçücük bir mücessemi hükmünde denilebilirŞu mânadaki İmam-ı Mübin, kader-i İlâhînin bir defteri, bir mecmua-i desâtiridir O desâtirin imlâsı ile ve hükmü ile, zerrat, vücud-u eşyadaki hidemâtına ve harekâtına sevkedilir Amma Kitab-ı Mübin ise; âlem-i gaybdan ziyade âlem-i şehadete bakar Yani, mazi ve müstakbelden ziyade zaman-ı hâzıra nazar eder Ve ilim ve emirden ziyade kudret ve irâde-i İlâhiyenin bir ünvanı, bir defteri, bir kitabıdır İmam-ı Mübin kader defteri ise, Kitab-ı Mübin kudret defteridir Yani, her şey vücudunda, mahiyetinde ve sıfat ve şuunâtında kemal-i san´at ve intizamları gösteriyor ki; bir kudret-i kâmilenin desatiri ile ve bir irade-i nâfizenin kavanini ile vücud giydiriliyor Suretleri tayin, teşhis edilip, birer mikdar-ı muayyen, birer şekl-i mahsus veriliyor Demek o kudret ve iradenin küllî ve umumî bir mecmua-i kavanini, bir defter-i ekberi vardır ki; her bir şeyin hususî vücudları ve mahsus suretleri ona göre biçilir, dikilir, giydirilir S)
İMAM-I RABBANÎ (Bak: Ahmed-i Farukî)(Silsile-i Nakşi´nin kahramanı ve bir güneşi olan İmam-ı Rabbanî (RA) Mektubat´ında demiş ki: "Hakaik-ı imaniyeden bir mes´elenin inkişafını, binler ezvak ve mevâcid ve keramata tercih ederim"Hem demiş ki: "Bütün tariklerin nokta-i müntehası, hakaik-ı imaniyenin vuzuh ve inkişafıdır"Hem demiş ki: "Velâyet üç kısımdır: Biri velâyet-i suğra ki, meşhur velâyettir, biri velâyet-i vusta, biri velâyet-i kübradır Velâyet-i kübrâ ise; verâset-i nübüvvet yoluyla, tasavvuf berzahına girmeden doğrudan doğruya hakikata yol açmaktır"Hem demiş ki: "Tarik-ı Nakşide iki kanad ile sülûk edilir" Yâni: "Hakaik-ı imaniyeye sağlam bir surette itikad etmek ve feraiz-i diniyeyi imtisal etmekle olur Bu iki cenahta kusur varsa, o yolda gidilmez" Öyle ise tarik-ı Nakşinin üç perdesi var: Birisi ve en birincisi ve en büyüğü: Doğrudan doğruya hakaik-ı imaniyeye hizmettir ki, İmam-ı Rabbanî de (RA) âhir zamanında ona sülûk etmiştir İkincisi : Feraiz-i diniyeye ve Sünnet-i Seniyyeye tarikat perdesi altında hizmettirÜçüncüsü : Tasavvuf yoliyle emrâz-ı kalbiyenin izalesine çalışmak, kalb ayağıyle sülûk etmektir Birincisi Farz, ikinci Vâcib, bu üçüncüsü ise Sünnet hükmündedirMadem hakikat böyledir, ben tahmin ediyorum ki: Eğer Şeyh Abdülkadir-i Geylanî (RA) ve Şâh-ı Nakşibend (RA) ve İmam-ı Rabbanî (RA) gibi zatlar bu zamanda olsaydılar, bütün himmetlerini, hakaik-ı imaniyenin ve akaid-i İslâmiyenin takviyesine sarfedeceklerdi Çünkü saadet-i ebediyenin medarı onlardır Onlarda kusur edilse, şekavet-i ebediyeye sebebiyet verir İmansız Cennet´e gidemez, fakat tasavvufsuz Cennet´e giden pek çoktur Ekmeksiz insan yaşayamaz, fakat meyvesiz yaşayabilir Tasavvuf meyvedir, hakaik-ı İslâmiye gıdadır M)
İMAM-I REMLÎ (Bak: Remlî)
İMAM-I ŞÂFİÎ (Hi: 150-204) İmam-ı Abdullah bin Muhammed diye de anılır Üçüncü ceddi olan Şâfiî, hayatında Resulüllâh´ı (ASM) gördüğü için o isimle anılır Nesebi, Abd-i Menaf´da Peygamberimiz (ASM) ile birleşir Gençliğinde çok fakir bir hayat yaşadı Çok ileri muhaddis ve müfessir-i Kur´andır Usul-ü Hadis ve Fıkha dair te´lifatı vardır Şâfiî Mezhebinin imamıdır Tıb, şiir ve edebiyatta da çok ileridir (KS)
İMAM-I TABERANÎ (Süleyman bin Ahmed Taberanî) Hadis âlimidir Şam´da Taberiyye´de doğmuş ve orada vefat etmiştir (260-360) Kebir, Evsat ve Sagir hadis kitablarını yazmak için 33 sene Irak, Hicaz, Yemen, Mısır ve başka yerleri dolaşmıştır
İMAME İslâma mahsus baş kisvesi olan sarık Zırhlı külâh * Çubuk ve sigaralığın başına takılan ağızlık * Tesbihin başındaki ve ipin iki ucu içinden geçen uzunca tane
İMAMET İmamlık Namazda cemaati idare eden zâtın hal ve sıfatı * Halifelikİmamet iki kısma ayrılır:1- İmamet-i suğra: Namazda cemaate yapılan imamlık2- İmamet-i kübra : Emir-ül mü´minîn olmak Yani müslümanlar arasında riyaset-i âmmeyi hâiz bulunmaktır
İMAMEVİ t Eskiden kadınlara mahsus hapishane
İMAMEYN İki İmam * Fık: Ekseriyetle Hanefî kitaplarında "İmameyn" dendiği zaman "İmam-ı Ebu Yusuf ile İmam-ı Muhammed" anlaşılır Bazan da İmam-ı A´zam ile İmam-ı Şâfiî Hzlerine söylenir
İMAMZADE İmam oğlu Babası imam veya imam ünvanını hâiz olan adam
İM´AN Fazla dikkat ve ihtimam Bir şeyde çok ileri gitmek * Bir adamın hakkını ikrar eylemek * Pek uzağa koşmak ve bir hususta hakkı mütecaviz olmak üzere, mübalâğa ve içtihad etmek
İM´AN-I NAZAR Bir işi dikkatle düşünmek; inceden inceye bakmak ve tedkik etmek
İMAN İnanmak İtikad Hakkı kabul, tasdik ve iz´ân etmek İslâmiyeti kabul edip amel etmek Dini bütün hakikatleri kabul edip gereğini yerine getirmek "Resul-i Ekrem´in (ASM) tebliğ ettiği zaruriyat-ı diniyeyi tafsilen ve zaruriyatın gayrısını icmâlen tasdik etmekten hasıl olan bir nurdur"(Öyle ise iman, Şems-i Ezelîden vicdan-ı beşere ihsan edilen bir nur ve bir şuadır ki; vicdanın iç yüzünü tamamiyle ışıklandırır ve bu sâyede, bütün kâinat ile bir ünsiyet, bir emniyet peyda olur Ve her şeyle kesb-i muarafe eder Ve insanın kalbinde öyle bir kuvvet-i maneviye husule gelir ki; insan o kuvvet ile her musibete, her hâdiseye karşı mukavemet edebilir ve öyle bir vüs´at ve genişlik verir ki; insan o vüs´atle geçmiş ve gelecek zamanları yutabilir İİ)(Ey arkadaş! Bütün lezzetler imanda olduğu gibi, bütün elemler de dalâlettedir Bunun izahı ise; bir şahıs, kudret-i ezeliye tarafından, adem zulümatından şu korkunç dünya sahrasına atılırken gözünü açar, bakar Bir lütuf beklediği zaman, birdenbire düşmanlar, hastalıklar, elemler, belâlar hücum etmeğe başlarlar Bir meded, bir yardım için müsterhimane tabiata ve anasıra baktığı vakit, kasavet-i kalble, merhametsizlikle karşılaşır Ecram-ı semâviyeden istimdat etmek üzere başını havaya kaldırır O ecram, atom bombaları gibi dehşetli ve heybetli hâlleriyle gözüne görünür Hemen gözünü yumar, başını eğer, düşünmeğe başlar Bakar ki, hayati hâcetleri bağırıp çağırmaya başlarlar Bütün bütün tevahhuş ederek hemen kulaklarını tıkar, vicdanına iltica eder; bakar ki; vicdanı, binler âmâl (emeller) ve emânî ile dolu gürültülerinden cinnet getirecek bir hâle gelir Acaba, hiçbir cihetten hiçbir teselli çaresini bulamayan o zavallı şahıs, mebde ile meâdi, Sâni´ ile haşri itikad etmezse, onun o vaziyetinden Cehennem daha serin olmaz mı İİ)
İMAN-I BİL-ÂHİRET Âhirete, öldükten sonra dirileceğine, haşir ve neşre, Cennet ve Cehennem´e inanmak(Evet, subutî bir emri ihbar etmenin kolaylığı ve inkâr ve nefyetmenin gayet müşkül olduğu bu temsilden görülür Şöyle ki:Biri dese: Süt konserveleri olan gayet hârika bir bahçe, küre-i arz üzerinde vardır Diğeri dese: Yoktur İsbat eden, yalnız onun yerini veyahut bazı meyvelerini göstermekle kolayca dâvasını isbat eder İnkâr eden adam, nefyini isbat etmek için küre-i arzı bütün görmek ve göstermekle dâvasını isbat edebilir Aynen öyle de: Cennet´i ihbar edenler yüzbinler tereşşuhâtını, meyvelerini, asârını gösterdiklerinden kat´-ı nazar, iki şâhid-i sâdıkın sübutuna şehadetleri kâfi gelirken; onu inkâr eden, hadsiz bir kâinatı ve hadsiz ebedî zamanı temaşa etmek ve görmek ve eledikten sonra inkârını isbat edebilir; ademini gösterebilir S)
İMAN-I BİLLÂH Allah´a ve O´nun sıfatlarına inanmak
İMAN-I İCMALÎ İcmalî iman, yani; taraf-ı Nebevîden tebliğ buyurulan şeylerin hey´et-i mecmualarına inanmak, yâni; "Her ne tebliğ buyruldu ise; cümlesi haktır" diye tasdik etmektir
İMAN-I MAKBUL Mü´minlerin imanı
İMAN-I MERDUD Münafık olan kimselerin imanı
İMAN-I TAHKİKÎ İmana aid bütün mes´eleleri yakînî surette tedkik ile bilmek ve yaşamak ve tahkikî iman derslerini veren ve taklidî imanı tahkike tebdil eden eserleri sadakatla okumak neticesinde hâsıl olan sağlam, sarsılmaz iman (Mü´minin kalbi tasdik nuru ile o derece münevver olmasıdır ki, o nur bütün letaif-i insaniyyeye nüfuz eder)
İMAN-I TAKLİDÎ Az şüphelere mağlup olabilen, başkalarını takliden olan iman Tahkik ehline ait olmayan, câhillere mahsus iman
İMAN-I YE´S Çaresiz kalan, hayatından ümidsiz olan bir kimsenin imanı
İ´MAR Yapmak Tâmir etmek Şenlendirmek Mâmur kılmak Harabilik ve ıssızlıktan kurtarmak
İMARAT (İmaret C) İmaretler, genel aşevleri
İMARET Emirlik Beylik
İMARET Mâmur etmek, şenlendirmek Mâmurluk * Hayrat için fakirlere yemek verilen yer (Bak: Amâir)
İMARET KEMERİ Eskiden medresenin en güçlü, kuvvetli, kıdemli ve sözü dinlenen talebesi hakkında kullanılır bir tabirdi Ayrıca bu tabir, medrese talebelerinden iaşe işlerine bakmak üzere bir sene müddetle seçilenler hakkında da kullanılırdı Bunlar, bellerine kemer taktıkları için bu isim verilmişti
İMATA Uzaklaştırma yahut uzaklaştırılma
İMATE Ölü hale getirmek Öldürmek Fena etmek
İMATE-İ VAKT Vakit öldürme Boşu boşuna zaman harcama
İMBİK (Bak: İnbik)
İMDAD Yardım Yardıma yetişmek "Yetişin, kurtarın" mânasında da kullanılır * Yardıma gönderilen kuvvet * Vâdeyi uzatmak Mühlet vermek
İMDADİYE Savaş zamanlarında harp masrafını karşılamak, sulh vaktinde de bütçe açığını kapatmak için halktan alınan örfi vergi Harp için alınana "imdadiye-i seferiye", açığı kapatmak gayesiyle alınana da "imdadiye-i hazariye" denilirdi
İMECE Köyün umumi işlerinde veya köylünün kendi işlerinde köy halkının müştereken çalışması Beraberce birçok kimsenin toplanıp elbirliğiyle bir kişinin işini halletmesi ve herkesin işinin sıra ile bitirilmesi
İMHA Bozmak, yok etmek, mahvetmek Yıkmak Zâil etmek
İMHA Keskinletme, bileme
İMHAK Kararma * Bereketsiz
İMHAL Mühlet verme Sonraya kalmasına müsaade etme
İMHAR Hâtun için mehr tayin etmek Evleneceği kız veya kadın için mehr tayin etmek
İMHAZ Doğrulukla yapma
İMKÂN Mümkün olmak Olacak hâlde bulunmak (Bak: Hudus)
İMKÂN-I ÂDÎ Zâtında dâima mümkün olan Her zaman olabilen Olmasında bir mânia bulunmayan
İMKÂN-I AKLÎ Man: Aklen mümkün bilinen * Aklen mümkün olma
İMKÂN-I ÖRFÎ Emsaline pek az rastlanan hârika bir âdet veya keramet gibi
İMKÂN-I VEHMÎ Vehimle bir şeyi mümkün görmek, zannetmek
İMKÂN-I ZÂTÎ Vukuu mümkün olan iş Bir şeyin, aslında mümkün olması
İMKÂN-I ZİHNÎ Bir şeyin mümkün olabileceğini zihinle düşünmek(Vesveseli adam imkân-ı zâtî ile imkân-ı zihnîyi birbiriyle iltibas eder Yani, bir şeyi zâtında mümkün görse, o şeyi zihnen dahi mümkün ve aklen meşkuk tevehhüm eder Halbuki, İlm-i Kelâm´ın kaidelerindendir ki; imkân-ı zâtî ise, yakîn-i ilmîye münâfi değil ve zaruret-i zihniyyeye zıddiyyeti yoktur Meselâ: Şu dakikada Karadeniz´in yere batması zâtında mümkündür ve o imkân-ı zâtî ile muhtemeldir Halbuki yakînen o denizin yerinde olduğunu hükmediyoruz Şüphesiz biliyoruz ve o ihtimâl-i imkânî ve o imkân-ı zâtî bize şek vermez, bir şüphe getirmez, yakînimizi bozmaz Meselâ: Şu güneş zatında mümkündür ki, bugün gurub etmesin veya yarın tulu´ etmesin Halbuki bu imkân, yakînimize zarar vermez, şüphe getirmez İşte bunun gibi, meselâ: Hakaik-ı imâniyeden olan hayat-ı dünyeviyenin gurubuna ve hayat-ı uhreviyyenin tuluuna, imkân-ı zâtî cihetinde gelen vehimler, yakîn-i imanîye zarar vermez Hem "lâ ibrete li-l-ihtimali-l-gayri-n-nâşi an delilin" yani: "Bir delilden neş´et etmeyen bir ihtimalin hiç ehemmiyeti yoktur" olan kaide-i meşhure, hem usul-üd din, hem usul-ü fıkhın kaide-i mukarreresindendir S)
İMKÂNAT Varlığı da yokluğu da mümkün olanlar Ademle vücudu müsavi olanlar Var olmasında başkasına muhtaç bulunan şeyler
İMLA Doldurma, doldurulma * Yazı yazma (Dikte) * Bir dildeki kelime ve sözleri doğru yazma bilgisi * Müddeti mühlet vererek uzatma
İMLAK Çok fakir düşmek
İMLAK Mülk sahibi olmak * Bey etmek * Evlendirmek
İMLAL (Melâl den) Usandırma veya usandırılma
İMLAS Karanlık * Karışma * Koyunun tüyü dökülme
İMLİSE Çöl, sahra
İMLİSÎ Hırsız, sârık
İMMA (Terdid edatıdır) "Ya, veya" diye tercüme edilir Şek, şüphe, ibahe, bağışlamak, hayret vermek mânâlarını da ifade eder
İMMİSAR (İmtisar ile aynı mânâdadır) Süt sağmak * Bir şeyi incelemek * Az olmak * Dağılmak * Hâil, perde
İMPARATOR Lât Büyük kral Birkaç devlete hükmünü geçiren büyük hükümdar Tahta çıkan kadın olursa ona imparatoriçe denir
İMRAC Ahde vefa etmeme, sözden cayma * Hayvanı çayıra salıverme
İMRAN Hz Meryemin babası (Bak: Âl-i İmran)
İMRAR Geçirmek Mürur ettirmek * İpi sağlam bükmek * Acıtmak Acı olmak
İMRAR-I EVKAT Vakitleri geçirmek
İMRAZ İllet sahibi olmak Hasta etmek Bir kimseyi hasta bulmak
İMREE(T) Kadın Hâtun Avrat
İMRUZ f Bugün
İMSA Akşama kalma * Bozma
İMSAK Kendini tutmak Bir şeyden el çekme * Oruca başlama zamanı * Hapsetmek * Şer´an müftirat denen şeylerden (orucu bozan şeylerden) nefsi hakikaten veya hükmen men´ etmek * Yemez içmez adamın hâli Cimrilik, hasislik, pintilik
İMSAKİYE Ramazanda imsak vakitlerini gösteren cetvel
İMSAL Boşuboşuna sarfetme, lüzumsuz yere harcama Har vurup harman savurma
İMSAS (Mass dan) Emdirme, emdirilme * Tıb: Suda erimiş ilâcı şırınga etmek
İMSAS Değdirmek Elle tutmak Meshetmek
İMŞEB f Bu gece
İMTAR Yağdırma veya yağdırılma
İMTAR-I AHCÂR Taş yağdırma
İMTAR-I MATAR Yağmur yağdırma
İMTİDAD Uzanmak Uzayıp gitmek Gerilip ve çekilip uzanmak * Boy Tul Uzunluk * Feza, uzay
İMTİDAH (Medh den) Medhetme, övme
İMTİDAH Aşma, taşma
İMTİHA´ (Mahv dan) Mahvolma, perişan olma, yok olma
İMTİHA´ Bileme veya bilenilme, yahut da bilenme
İMTİHA-Yİ SEYF Kılıcın bilenmesi, keskinleştirilmesi
İMTİHAK Bozulma
İMTİHAN Deneme, Tecrübe etmek * Bir şeyin hakikatına ıttılâ peyda etmek için çok dikkatle düşünmek * Salâhiyet veya salâhiyetsizliğini anlamak için yapılan teftiş ve tecrübe(Hakîm-i Ezeli, inâyet-i sermediye ve hikmet-i ezeliyenin iktizası ile, şu dünyayı, tecrübeye mahal ve imtihana meydan ve esmâ-i hüsnâsına âyine ve kalem-i kader ve kudretine sahife olmak için yaratmış ve tecrübe ve imtihan ise neşv ü nemâya sebeptir O neşv ü nemâ ise, istidatların inkişafına sebeptir O inkişaf ise, kabiliyetlerin tezahürüne sebeptir O kabiliyetlerin tezahürü ise, hakaik-ı nisbiyenin zuhuruna sebebtir Hakaik-ı nisbiyenin zuhuru ise, Sâni-i Zülcelâlin esmâ-i hüsnâsının nukuş-u tecelliyatını göstermesine ve kâinatı mektubat-ı Samedaniyye suretine çevirmesine sebeptir İşte bu sırr-ı imtihan ve sırr-ı teklif iledir ki; ervâh-ı âliyenin elmas gibi cevherleri ervâh-ı sâfilenin kömür gibi maddelerinden tasaffi eder, ayrılırİşte, bu mezkur sırlar gibi daha bilmediğimiz çok ince, âli hikmetler için, âlemi bu surette irade ettiğinden şu âlemin tegayyür ve tahavvülünü dahi o hikmetler için irade etti Tahavvül ve tegayyür için zıtları birbirine hikmetle karıştırdı ve karşı karşıya getirdi Zararları menfaatlara mezcederek, şerleri hayırlara idhal ederek, çirkinlikleri güzelliklere cem´ederek, hamur gibi yoğurarak şu kâinatı tebeddül ve tagayyür kanununa ve tahavvül ve tekâmül düsturuna tâbi kıldı Vaktaki meclis-i imtihan kapandı Tecrübe vakti bitti Esmâ-i Hüsnâ hükmünü icra etti Kalem-i kader, mektubatını tamamiyle yazdı Kudret, nukuş-u san´atını tekmil etti Mevcudat, vezaifini ifa etti Mahlukat, hizmetlerini bitirdi Herşey, mânasını ifade etti Dünya, âhiret fidanlarını yetiştirdi Zemin, Sâni-i Kadir´in bütün mu´cizat-ı kudretini, umum havârık-ı san´atını teşhir edip gösterdi Şu âlem-i fena, sermedi manzaraları teşkil eden levhaları zaman şeridine taktı O Sâni-i Zülcelâl´in hikmet-i sermediyyesi ve inayet-i ezeliyyesi; o imtihan neticelerini, o tecrübenin neticelerini, o Esmâ-i Hüsna´nın tecellilerinin hakikatlarını, o kalem-i kader mektubatının hakaikını, o nümune-misal nukuş-u san´atının asıllarını, o vezaif-i mevcudatın faidelerini, gayelerini, o hidemat-ı mahlukatın ücretlerini ve o kelimat-ı kitab-ı kâinatın ifade ettikleri mânaların hakikatlarını ve istidat çekirdeklerinin sünbüllenmesini ve bir mahkeme-i kübra açmasını ve dünyadan alınmış misalî manzaraların göstermesini ve esbab-ı zâhiriyyenin perdesinin yırtmasını ve herşey doğrudan doğruya Hâlik-ı Zülcelâline teslim etmesi gibi hakikatları iktiza etti ve o mezkur hakikatları iktiza ettiği için, kâinatı dağdağa-i tagayyür ve fenadan, tahavvül ve zevalden kurtarmak ve ebedileştirmek için o zıtların tasfiyesini istedi ve tagayyürün esbabını ve ihtilâfatın maddelerini tefrik etmek istedi Elbette kıyameti koparacak ve o neticeler için tasfiye edecek İşte şu tasfiyenin neticesinde cehennem, ebedî ve dehşetli bir suret alıp, taifeleri $ tehdidine mazhar olacak Cennet; ebedî, haşmetli bir suret giyerek ehli ve ashabı $ hitabına mazhar olacak S)
İMTİHAN Hor ve zelil kılmak
İMTİHAZ Hâlis, katıksız ve saf olma Durulanma
İMTİKÂR (Mekr den) Oyuna kanma, aldanma
İMTİLA´ Dolma Dolgunluk * Tıb: Kan durma, kan toplanma
İMTİLA-İ MİDE Mide dolgunluğu
İMTİLAL Bir millete karışma
İMTİNA´ Feragat edip geri durma * Muvafakat etmeme Çekinme İstememe Yapmama * İmkânsızlık, mümkün olmayış
İMTİNA-İ ÂDİ Bir şeyin olması âdeta mümkün olmamak
İMTİNA-İ HAKİKİ Bir şeyin mümkün olmamasının aklen zaruri olması (Meselâ: Bir kimse kendinden yaş bakımından büyük olan başka bir kimse hakkında: "Bu benim oğlumdur" diye iddia etse, dâvâsı dinlenmez Çünkü, kendinden yaşça büyük bir adamın, kendisinin neslen oğlu olması aklen muhaldir)
İMTİNAN Minnet Kendine minnet etmek Birisine yaptığı ihsan ve iyiliği başına kakmak * Memnun olmak * Birisinin çok iftiharla sevdiği ve mâlik olduğu şeye nâil olmak
İMTİRA´ Çıkarma, ihrac etme, dışarı atma * Şüphelenme, kuşkulanma * Tereddüt, mütereddidlik, kararsızlık
İMTİRAS Sürtünme, kaşınma
İMTİRAS-I HİMAR Eşeğin sürtünüp kaşınması
İMTİSAL Nümune kabul etme * Uymak Ayrılmamak üzere inkıyad etme * Mesel ve kıssa söyleme * Bir şeyin suretine girme * Muvafakat ve mutabakat etme * Katili kısas etme (Bak: Dimağ)
İMTİSALEN Bağlı olarak, imtisal ederek, uyarak, tâbi olarak
İMTİSAR (Bak: İmmisar)
İMTİSAS Emerek çekilmek, emmek, emilmek Hazmolunmuş olan maddelerin, damarlar tarafından emilmesi
İMTİŞAT Tarama Saç veya sakal tarama
İMTİYAZ Diğerlerinden ayrılmak Farklı olmak, benzerlerinden ayrılmak * Resmi veya hususi izin * Masraflı veya mes´uliyetli bir işin başkaları yapmamak üzere bir şahıs veya şirket yahut da bir hey´ete tahsis edilmesi
İMTİYAZAT (İmtiyâz C) İmtiyâzlar, izinler, müsâadeler
İMTİYAZ MADALYASI 2 Abdülhamid´in 11/10/1885 tarihli emriyle devlet ve memleket yararına hizmet edenlere, vazifeyle gönderildikleri yerde başarı gösterenlere verilmek üzere çıkarılan madalya Altun ve gümüşten olmak üzere iki çeşit olan bu madalyaların ön yüzünde II Abdülhamid´in "Elgazi" tuğrası, bunun altında saltanat arması yer alır Arka yüzünde: "Devlet-i Osmaniye uğrunda fevkalâde ibraz-ı sadakat ve şecaat edenlere mahsus madalyadır" yazısı altında madalyayı alacak olanın adının yazılacağı boş bir bölüm vardır En altta 1300 rakamı okunmaktadır
İMTİZAC Muvafık ve mutabık olmak Mezcolmak, uyuşmak İyi geçinmek Karışmak
İMTİZAC-I ELVAN Renklerin uygunluğu
İMTİZACAT (İmtizac C) İmtizaclar
İMTİZACKÂR f Uyuşarak, anlaşarak, karışarak Kaynaşmağa müsait surette
İMZA Kendi ismini veya kendine ait bir işareti, kendisinin kabullenerek yazması * İcra ve tamam eylemek
İMZA-İ KAZA Huk: Verilen hükmü infaz edip yerine getirme
İMZA-Yİ PADİŞAHÎ Padişahın imzası Osmanlı Padişahları tarafından vaktiyle hükümdarlara yazılan name-i hümayunların kenarlarına altun yaldızla imza konurduBunlara imza-yı padişahî denilirdi

Alıntı Yaparak Cevapla