Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük Lügat K Harfi
K Harfi
KÂZ (Gâz) f Makas
KAZ´ Kesmek * Kahretmek * Çiğnemek * Fuhşiyat söylemek Sövmek
KA´Z Keçi ve sığırın, ağacın başını çekip kendine eğmesi
KAZA Birdenbire olan musibet Beklenmedik belâ * Vaktinde kılınmayan namazı sonradan kılmak * Allah´ın takdirinin ve emrinin yerine gelmesi * Hâkimlik, hâkimin hükmü * İstemeden yapılan zarar * Hükmeylemek, hüküm * Bir şeyi birbirine lâzım kılmak * Beyan eylemek * Ahdini yerine getirmek * Ödemek, edâ etmek * İcab * Ölüm (L R ) * Şeriat hâkimi olan Kadı´nın hükümetinin hududu olan memleket (Yâni, eskiden bir hâkimin şeriat şeriat namına da´valara baktığı memlekete "kaza merkezi" denirdi )Fık: İnsanlar arasında vuku bulan dâva ve muhasamayı şer´î hükümler dairesinde fasletmek, halletmek (Fetvanın kazadan farkı, mevzuu âmdır; gayr-i muayyendir, hem mülzim değil Kaza ise; muayyen ve mülzimdir )
KAZA-İ HÂCET İhtiyacını gidermek * Büyük abdest bozmak
KAZA-İ ŞEHVET Şehvet ihtiyacını gidermek Cinsî münasebet (ki, insanlar arasında nikâh olmadıkça haramdır )
KAZA´ Çocukların başını traş edip, bazı yerlerinde kısım kısım saç bırakmak
KAZAA Bulut parçası
KAZAB Katılık, şiddet
KAZABE Kesinti Bağ ağacından ve diğer ağaçtan kesilen parçalar
KAZAEN Kaza olarak, tesadüfen İstemiyerek Bilerek değil Beklenmedik halde
KAZAET Ayıp, âr * Fesad
KAZAHA (Kazâ dan) Kazalar İlçeler Kaymakamlık idareleri
KAZAÎ Kaza ile alâkalı Hüküm vermeğe ait
KAZAK Her kavmin askerliğe, akın ve çapula ayrılmış efradı * Çarlık Rusyasında ayrıca bir sınıf teşkil eden sipahiye benzer süvari askeri
KAZAL (C: Kuzul-Akzile) Başın arka tarafı
KAZAM şey
KAZAN (KEVZÂN) Semiz şişman kimse
KAZANFER (Bak: Gazanfer)
KAZAN KALDIRMAK t Yeniçerilerin isyanı münasebetiyle kullanılan bir tabirdi Yeniçeriler isyan ettikleri zaman yemek pişirilen kazanlarını da, toplandıkları At Meydanı´na getirdikleri için bu tabir meydana gelmiştir Sonradan da devlete karşı koymağa kalkanlar hakkında kullanılırdı (O T D S )
KAZAR Kirlenme, pislenme
KAZARA f Kazâ olarak Rastlayarak
KAZARET Murdarlık, necâset, pislik, pis olma hâli
KAZASKER İlmiye mesleğinin en yüksek mertebelerinden biri Lügat mânası asker kadısı, ordu kadısı demektir Osmanlılarda Kazaskerliğin ihdası Sultan I Murat zamanındadır İlk Kazasker de "Çandarlı Kara Halil"dir
KAZAYA (Kaziye C ) Kaziyeler Hükümler
KAZAYA-YI MAKBULE (Bak: Kaziye-i makbule)
KAZAZ Ufak taş * Döşek üstünde olan toprak * Toz toprak bulaşmaz nesne
KAZA-ZEDE Kazaya uğramış, başına felâket gelmiş
KAZB Kesmek * Yonca otu
KAZB Çok nikâh
KAZBE (C: Kuzub) Yonca otu
KÂZE Uyluk dibi
KAZEF Irak, baid, uzak
KAZEİN Fr Sütte bulunan albüminli maddeler
KAZEL Çok fazla aksaklık (Müe: Kazlân)
KAZEM Tez, seri, acele
KAZEM Bütün bütün yutmak * Asılsızlık
KAZER Nezafetsizlik, temiz olmamak
KAZEZ Pire
KAZF Atmak İftira atmak Ehl-i namus bir kadına zina isnad etmek Buna "kazf-ı muhsenat" da denir (Bak: Kebair)
KAZF (KAZÂFE) (C : Kızâf) İncelik, zayıflık
KAZH Atmak, saçmak
KAZIB (C : Kavâzıb-Kızâb) Kesici, kesen
KÂZIM Öfkesini yenen, meydana vurmayan
KAZIM(A) Kemirici hayvan
KÂZIME (C : Kezâyim) Yanında bir kuyu daha olup bundan ona, ondan buna su geçen kuyu * Büyük şehir
KÂZIMÛN (KÂZIMÎN) Öfkesini yenenler Hırsını yenenler
KÂZIMÎN-EL GAYZ Öfkesini yenenler
KAZIYE Ölüm
KAZİ (A, uzun okunur) Dâvalara hüküm ve kaza eden Şeriat kanunlarına göre dâvalara bakan hâkim Kadı * Yapan, yerine getiren
KAZİ-YÜL HÂCÂT Bütün ihtiyaçları yerine getiren Allah (C C )
KÂZİB(E) Yalancı Yalan söyleyen
KAZİB (C : Kuzıbân) Ağaç dalı
KAZİB Karada ve denizde ticarete hırslı olan kimse
KAZİFE Sövdükleri söz * Attıkları nesne
KAZİM (C : Kazmân-Kazam) Gümüş * Yazı yazmada kullanılan beyaz deri * Davara verdikleri arpa
KAZİME (Bak: Kâzıme)
KAZİYE (KAZİYYE) Man: Hüküm Bir hükmü ifâde eden kelâm * Karar Fikir İfâde * Hak veya bâtıl mâna ifade eden söz * Hükmeylemek * Hükümet
KAZİYE-İ BEDİHİYYE Man: Delil ile isbata muhtaç olmaksızın, aklın cezmen hüküm ve tasdik eylediği hüküm Bu iki kısma ayrılır:1- Kaziye-i bedihiyye-i akliyye: Aklın hârice danışmayarak ve havassın (hislerin) tavassut ve yardımına muhtaç olmayarak tasdik eylediği kaziyeye denilir ki; akıl mücerret mevzu ve mahmulünü tasavvur edince beyinlerindeki nisbet-i hükmiyeyi cezmen tasdik ediverir ve bunlara Ulum-u müteârife denir Bu da ya evveliye veya fıtriyye olur 2- Kaziye-i bedihiyye-i akliyye-i evveliye: Aklın mücerret tarafeyni tasavvur ile beynindeki nisbet-i hükmiyeyi cezmen tasdik ettiği kaziyyeye denir (L R )
KAZİYE-İ BEDİHİYYE-İ FITRİYYE Man: Aklın tarafeyni tasavvur ederken zihinde hâzır olan bir hadd-ı vasat vâsıtası ile nisbet-i hükmiyyeyi cezmen tasdik eylemesinden ibaret olan kaziyyeye denir
KAZİYE-İ CEHLİYYE Man: Esası cehl üzere mebni olan bâtıl kaziyyedir (L R )
KAZİYE-İ CÜZİYYE Man: Hükmü, mevzuun bazı efradına şamil olan kaziye "Bazı şeyler serttir " gibi
KAZİYE-İ HAMLİYYE Man : Mahmulün (yâni, haberin), mevzua (yani mübtedaya) sübut veya nef´i ile hükmü hâvi olan kaziyye Tabir-i diğerle: Mahmulün mevzua kayıtsız ve şartsız olarak isnad olunduğu kaziyyeye denir "Dünya fânidir" gibi
KAZİYE-İ İHTİMALİYYE Man: Bir şeyin olması veya olmaması mümkün olmak ihtimâli üzerine bina olunan kaziyye
KAZİYE-İ KÜLLİYE Man: Hüküm mevzuunun cemi efradına şâmil olan kaziyye "İnsanların cümlesi nâtıktır" gibi
KAZİYE-İ MA´DULE Man: Selb, ya mevzuundan ya mahmülünden ikisinden cüz´ olan, yâni kendinde hem isbat ve hem de nefiy kaziyyelerdir "Nefs-i nâtıka gayr-i mürekkebdir" gibi
KAZİYE-İ MAHKÛMUN BİHÂ (Bak: Kaziye-i muhkeme)
KAZİYE-İ MAHSUSA Man: Mevzuu yalnız bir fertten ibaret olup da hüküm onun üzerine olan kaziyyedir Buna Kaziye-i şahsiyye dahi denir "İstanbul en büyük şehirlerin birincisidir" gibi
KAZİYE-İ MAKBULE Kabule mazhar olmuş hüküm ve iddia İtimad edilir zâtların söyledikleri ve bu itimada binâen kabul edilen kaziyye
KAZİYE-İ MEŞHURE Man: Herkesce sâbit olduğu hasebiyle hükmolunan kaziyye
KAZİYE-İ MEVHUME Man: Mâkul işler üzerine kuvve-i vâhimenin hükmeylediği kâzib kaziyyedir
KAZİYE-İ MUHAYYELE Man: Kizb olduğu mâlum iken nefsin ya münbasit ya münkabız olduğu kaziyye Hayali olan hüküm
KAZİYE-İ MUHKEME Tam, sağlam hüküm Temyizin tasdikinden geçmiş, değişmez hâle gelmiş mahkeme kararı ki, böyle bir karara mazhar olan herhangi birşey hakkında tekrar dava açılamaz; dâva mevzuu yapılamaz Aksi takdirde kanun namına kanunsuzluk yapılmış olur Buna "Kaziye-i mahkumun bihâ" da denir (Bak: Muhkem kaziyye)
KAZİYE-İ MUTLAKA Man: Hiçbir ihtimâl gösterilmeyip, bir şeyin şöyle olduğuna veya olmadığına açıktan açığa hükmolunan kaziyye´dir
KAZİYE-İ MÜMKİNE Mümkün olan hüküm, kaziyye (Meselâ: Kim iki rekât namazı filan vakitte kılsa, bir hac kadardır İşte iki rekât namaz bazı vakitte bir hacca mukabil geldiği hakikattır Herbir iki rekât namazda bu mâna külliyet ile mümkündür Demek şu nevideki rivayetler vukuu bilfiil dâimi ve külli değil, zira kabulün madem şartları vardır Külliyet ve daimilikten çıkar Belki ya bilfiil muvakkattır, mutlaktır, veyahut mümkinedir, külliyedir Demek şu nevi ehadisteki külliyet ise, imkân itibariyledir  S )
KAZİYE-İ NAZARİYYE Man: Aklın bir delil ile tasdik eylediği kaziyye Delilinin mukaddematı yakiniyyattan ise, yakiniyye´dir ve illâ zanniye olur
KAZİYE-İ SÂLİBE Man: Mevzuun mahmulünden selbiyle hükmolunan, yâni; bir şeye nefi ile hükmeyleyen kaziyye´dir "Kamerin ziyası kendinden değildir" gibi
KAZİYE-İ ŞARTİYYE Man: İki cümleden ibâret, fakat bunlardan birinde olan hüküm diğerinde gösterilen şarta mütevakkıf olan, yâni; aralarında mülâzemet ve irtibat bulunan kaziyedir
KAZİYE-İ ŞARTİYYE-İ MUTTASILA Man: Mevzu ile mahmulü birer cümle olmakla, birinde bir şeyin üzerine olunan hüküm, diğerinde gösterilen şarta mütevakkıf olan kaziyyedir (Eğer bir cisim ağır ise, bir yere yerleştirilmedikçe düşer gibi )
KAZİYE-İ ŞARTİYYE-İ MÜNFASILA Man: Mahmulü birden fazla olmakla bu mahmulllerin biri elbette mevzua isnad olunmak lâzım geldiğine hükmolunan kaziyyedir (Adet ya tektir, ya çifttir) gibi
KAZİYE-İ TAKLİDİYYE Man: Mücerred Başkasından duymakla hükmolunan kaziyye
KAZİYE-İ YAKÎNİYYE Man: Yakîni ifade eden kaziyyeye denir Ya bedihiyye veya nazariyye olur
KAZİYE-İ ZANNİYE Man: Karineler ve emârelerden alınmış olan kaziyyeye denir ki; akıl galip zan ile hüküm eylerse de, onun nakzını dahi tecviz eder, bu cihetle zanniyatın cümlesi nazaridir
KAZİYE-İ ZARURİYYE Man: Tasdikat-ı akliyyeden olmakla zıddı mümkün olamıyacak surette kat´i olan bir nevi kaziyyedir
KAZİZ Ufak taşlar, taş parçaları * Topluluk, cemaat
KAZKAZ Arslanın, kemiği parça parça etmesi * Yavuz arslan
KAZKAZA Kemiği parçalamak
KAZM Kuru şeyler yemek * Dişlerin etrafıyla bir şeyi ısırıp yemek
KAZR Bir kimsenin peşinden gitmek
KAZUF (KAZİF) Irak, uzak, baid
KAZULET Kocaman
KAZUR Temiz olmayan şeylerden sakınan kimse
KAZURAT Pislikler, süprüntüler, insan pisliği
KAZURE (C : Kazurât) Pislik * Mezbele, süprüntülük
KAZUZE Maşrapa
KAZZ Büyük taş * Topraklı olan * Topluluk, cemaat
KAZZ Bükülmüş ibrişim Ham ipek * Sıçramak * Irak olmak, uzak olmak
KAZZ Okun yeleğini kesmek * Yalnız, tek, ferd
KAZZABE Çok keskin
KAZZAFE Sapan
KAZZAN Pire
KAZZAZ İpekçi İpek yapan veya satan kimse
KAZZE (C : Kuzâ) Su üstündeki çörçöp * Göze düşen çöp * Gözün çapağı
|