Yalnız Mesajı Göster

Osmanlıca Sözlük Lügat M Harfi

Eski 11-04-2012   #6
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük Lügat M Harfi



M Harfi

MAR f Yılan
MA´RA Vücudun çok zaman çıplak olan yeri
MARAN (Mâr C) f Yılanlar
MARATON yun Kırk kilometreden uzun bir yolda mukavemet için yapılan hız koşusu
MARAZ Hastalık, illet, dert Belâ
MARAZ-I MÜSTEVLÎ Salgın hastalık
MARAZ-I SÂRÎ Tıb: Bulaşıcı hastalık
MA´RAZ (Ma´rez-Ma´riz) Bir şeyin arzolunduğu yer Göründüğü yer Sergi, meşher
MA´RAZ-I ACÂİB Acâiblerin teşhir olunduğu yer
MA´RAZGÂH Arzolunan yer, sergi
MARAZÎ (Maraz dan) Hastalıkla alâkalı Hastalığa ait Hastalıklı
MARAZİYYÂT Hastalıklar ilmi, patoloji
MA´REC Çıkacak yer, merdiven
MA´REF Yüzün, devamlı olarak açık görünen yeri
MA´REFE Atın yelesi bittiği yer
MAR-EFSA f Yılan tutan, yılan efsuncusu * Yılan sokmuş kimseyi tedâvi eden kişi
MA´REKE Muhârebe meydanı, çarpışma yeri * Çarpışma Kıtal Cenk
MAREŞAL Fr (Bak: Müşir)
MA´RET Kabahat, suç, ayıp, günah
MAR-GİR f Yılan tutan, yılan tutucu
MARHİC Yılan balığı
MARHUK Kuşkonmaz bitkisi
MARIK Dinsiz, mürted, hak dinden çıkan
MARIN (Mârına) Çekiçle dövülerek açılmağa müsait olan * Kireçtaşı * Çeşitli renklerde olan bir çeşit toprak
MA´RIZ (Ma´raz dan) Bir şeyin görünüp çıktığı yer Bir şeyin bildirildiği, arzolunduğu makam
MARIZ Hasta, alil, mariz
MARİC Dumansız ateş, alev * Dumansız barut
MA´RİC Merdiven, yükseliş yeri
MARİD Azgın, sapkın İnad ve isyanda benzerlerinden çok ileri gitmiş olan Kibir, inad ve dinsizlikle tanınmış olan Mütemerrid
MA´RİFE Gr: Arabçada mübhem olmayan " " harf-i ta´rifi ile bildirilen kelime Böyle bir kelimeden tenvin kalkar, kelime belirli olur (Bak: Lâm-ı ta´rif)
MA´RİFET Bilme, bir şeyi cüz´i vecihle bilmek * Hüner Üstadlık San´at * Tuhaflık, garib hareket * Vasıta, tavassut * İlim ve fenlerle tahsil olunan mâlumat İrfan kazanmak (Bak: İrfân)
MA´RİFET MERTEBELERİ (Bak: Yakin)
MA´RİFETPERVER f Hünerli, marifetli
MA´RİFETULLAH Masnuat-ı İlâhiyeyi ve Kur´âni hakikatleri tefekkür ve tahsil ile veya lütf-i İlâhi ile kalbi inkişâf ve basirete sâhib olmak Esmâ-i İlâhiyyeyi tanımak İlâhi hakikatlara vukufiyet Her işte Allah rızâsına en uygun hareket tarzını bilip amel etmek (Ma´rifetin zıddı; inkârdır İlmin zıddı ise; cehildir) (Bak: Vicdan-İrfân)(Muhyiddin-i Arabi, Fahreddin-i Râzi´ye mektubunda demiş: "Allah´ı bilmek, varlığını bilmenin gayrıdır" Bu ne demektir Maksad nedir soruyor Usul-üd-din imamları ve ulema-i ilm-i Kelâmın akaide dair ve vücud-u Vâcib-ül-Vücud ve Tevhid-i İlâhiye dair beyanatları, Muhyiddin-i Arabi´nin nazarında kâfi gelmediği için, İlm-i Kelâm´ın imamlarından Fahreddin-i Râzi´ye öyle demişEvet, İlm-i Kelâm vasıtasiyle kazanılan Mârifet-i İlâhiye, mârifet-i kâmile ve huzur-u tam vermiyor Kur´an-ı Mu´ciz-il Beyan´ın tarzında olduğu vakit, hem mârifet-i tâmmeyi verir; hem huzur-u etemmi kazandırır ki, inşâallah, Risale-i Nur´un bütün eczaları, o Kur´an-ı Mu´ciz-ül Beyan´ın cadde-i nurânisinde birer elektrik lâmbası hizmetini görüyorlarHem, Muhyiddin-i Arabi´nin nazarına, Fahreddin-i Râzi´nin İlm-i Kelâm vâsıtasiyle aldığı mârifetullah ne kadar noksan görülüyor; öyle de; tasavvuf mesleğiyle alınan mârifet dahi, Kur´an-ı Hakim´den doğrudan doğruya veraset-i Nübüvvet sırriyle alınan mârifete nisbeten o kadar noksandır Çünki: Muhyiddin-i Arabi mesleği, huzur-u dâimiyi kazanmak için $ deyip, kâinatın vücudunu inkâr edecek bir tarza kadar gelmiş Ve sâirleri ise, yine huzur-u dâimiyi kazanmak için $ deyip, kâinatı nisyan-ı mutlak altına almak gibi, acib bir tarza girmişler Kur´an-ı Hakim´den alınan mârifet ise, huzur-u dâimiyi vermekle beraber, ne kâinatı mahkum-u adem eder, ne de nisyan-ı mutlakta hapseder Belki, başıbozukluktan çıkarıp, Cenâb-ı Hak nâmına istihdam eder Herşey mir´at-ı mârifet olur Sa´di-i Şirazi´nin dediği gibi: $ Herşeyde Cenâb-ı Hakk´ın mârifetine bir pencere açarBâzı Sözlerde ulema-i İlm-i Kelâm´ın mesleğiyle, Kur´andan alınan minhâc-ı hakikinin farkları hakkında şöyle bir temsil söylemişiz ki; meselâ: Bir su getirmek için, bâzıları küngân (su borusu) ile uzak yerden, dağlar altında kazar, su getirir Bir kısım da, her yerde kuyu kazar, su çıkarır Birinci kısım çok zahmetlidir; tıkanır, kesilir Fakat her yerde kuyuları kazıp su çıkarmağa ehil olanlar, zahmetsiz herbir yerde suyu buldukları gibi, aynen öyle de: Ulema-i İlm-i Kelâm, esbabı, nihayet-i âlemde teselsül ve devrin muhâliyeti ile kesip, sonra Vâcib-ül Vücud´un vücudunu onunla isbat ediyorlar Uzun bir yolda gidiliyor Amma Kur´an-ı Hakim´in minhâc-ı hakikisi ise, her yerde suyu buluyor, çıkarıyor Her bir âyeti, birer Asâ-yı Musâ gibi nereye vursa âb-ı hayat fışkırtıyor $ düsturunu, herşeye okutturuyorHem imân yalnız ilim ile değil, imânda çok letâifin hisseleri var Nasılki: Bir yemek mideye girse, o yemek muhtelif âsâba, muhtelif bir surette inkısam edip tevzi olunuyor İlim ile gelen mesâil-i imâniye dahi, akıl midesine girdikten sonra derecata göre ruh, kalb, sır, nefis ve hâkezâ letâif, kendine göre birer hisse alır, masseder Eğer onların hissesi olmazsa, noksandır İşte Muhyiddin-i Arabi, Fahreddin-i Râziye bu noktayı ihtar ediyor M)
MARİN Burun ucunda olan yumuşak kemiksiz yer
MARİSTAN f Hastahâne
MARİZ (Maraz dan) Hasta İlletli Dertli
MARİZANE f Hasta olarak
MÂRR Geçen, geçmiş, yürüyen
MÂRR-ÜL BEYAN Beyânı yukarıda geçmiş olan
MÂRR-ÜZ ZİKR Yukarıda zikri geçmiş olan, yukarda bahsedilmiş olan
MÂRRE Fık: Herkesin gittiği umumi yoldan yürüyen
MÂRRÎN (Mâr dan) Geçenler
MÂRRİN Ü ÂBİRÎN Gelip geçenler Gelen giden
MARSUS (Bak: Mersus)
MARTULOS (Martoloz) Osmanlı Devletinin teşekkülü sıralarında ve yeniçeri teşkilâtından önce, Hristiyanlardan, ordunun geri hizmetlerinde çalışmış olan teşekküllerden biridir Silâhlanmış kişi mânasında Rumca bir kelimedir * Eskiden Tuna gemicileri, korsanı mânasında da kullanılmıştır
MA´RUF Bilinen, tanınmış Belli, meşhur * Şeriatın makbul kıldığı veya emrettiği * Adl, ihsan, cud, tatlı dil, iyi muamele (Bak: Emr-i bi-l ma´ruf)
MA´RUF-İ CİHÂN Dünyaca tanınan ve meşhur Cihânın bildiği
MA´RUFAT Bilinen şeyler Şeriatın emrettiği hususlar
MA´RUFİYET Ma´rufluk Ünlülük, meşhurluk, tanınmışlık
MA´RUR Uyuz
MA´RUŞ Üstü çardak şeklinde yapılı bina
MA´RUZ Bir şeyin etkisine uğramak veya uğratmak * Arzolunmuş, arzolunan * Serilmiş, yayılmış * Verilmiş, sunulmuş * Anlatılmış * Bir şeye karşı siper alan
MA´RUZÂT (Ma´ruz C) Arz olunanlar Arzedilenler, takdim edilenler Küçükten büyüğe bildirilenler
MARZAT Rızâ Memnuniyet, hoşnudluk
MARZÎ Razı olmağa dâir * Kabul edeceği, razı olacağı
MARZÎ-İ İLÂHÎ Cenab-ı Hakk´ın rızasına uygun işler
MARZİYAT Razı olunacak şeyler Allah´ın rızasına dair olanlar
MARZİYE Razı olma, hoşnud olma, memnuniyet
MA´S Tıb: Adalelerin tutulması, kasların büzülmesi Kramp
MAS Yeyni, hafif kimse
MAS´ Davarın kuyruğunu salması * Vurmak * Parlamak
MA´S Ovmak * Dürtmek
MASA´ Kılıçla vuruşmak
MASABAK (Bak: Masebak)
MAS´AD (C: Masâid) Yukarı çıkılacak yer Suud yeri
MASAD (C: Musdân-Emside) Dağın yüksek ve yüce yeri
MASADAK Bir sözü veya hükmü tasdik eden husus "Söylendiği gibi, denildiği şekilde, doğru, sâdık, olduğu gibi, muvâfıktır, mutâbıktır, tıpkısı" gibi mânâlara gelir Mânânın fertlerine de mâsadak denilebilir
MASADIR (Masdar C) Masdarlar
MASAFF Savaş, muhârebe, harp, cidâl yeri
MASAHA Sıhhat mevzii * Kamer, ay
MASAİB (Bak: Mesaib)
MASAİD (Mas´ad C) Yukarı çıkacak yerler
MASAİF (Masif C) Sayfiyeler, yazlıklar Yaz mevsiminde oturulacak yerler
MASAK Darlık
MASAL Az miktar olan şey
MASALE Sızıntı
MASAM Duracak yer
MASAME Duracak yer
MASAN Eşya saklanacak yer
MASANİ´ (Masna C) Sarnıçlar Su mahzenleri
MA´SARA (Üzüm ve susam gibi şeylerin) sıkıldığı yer
MASARİ´ (Mısrâ´ C) Mısrâlar * (Masra´ C) Güreş meydanları
MASARİF (Masraf C) Sarfiyatlar, masraflar (Masârifât da denir)
MASARİF-İ UMUMİYE Umumi masraflar
MASARİF (Masruf C) Harcananlar, sarfolunanlar
MASARİFAT (Masârif C) Masraflar, giderler Harcanan paralar
MASARÎN Bağırsaklar
MASBAH Doğacak zaman ve yer
MASBU´ Kibirli, gururlu, mağrur Kendini beğenmiş
MASBUG (C: Mesâbig) Boyalı, boyanmış Mülevven
MASD Cima etmek * Emmek
MASDA´ Taşlık yerlerden geçen düz yol
MASDAR Bir şeyin sudur ettiği (çıktığı) menba * Gr: Fiilin şahsa ve zamana bağlı olmayan şekli, fiil kökü Okumak, yazmak, kitabet, kıraat, ahz, almak gibi Masdar kelimesi; ism-i mekândır, sudur etmek mânasına gelir Fiilin mâna ve lâfız ciheti ile mebde´ ve me´hazidir
MASDAR-I CA´LÎ (Mec´ul) yapma olan masdar Arapçada, bazı isim ve sıfatların sonlarına (-iyyet) ilâve edilerek yapılır Meselâ: İnsan: İnsaniyyet, Şâir: Şâiriyyet Câhil: Câhiliyyet Merbut: Merbutiyyet gibiArapça veya Farsça kelimenin sonuna (-îden) eki getirilerek yapılır Meselâ: Cenk den, Cengîden: Cenk etmek Fehm den, Fehmîden: AnlamakTaleb den, Talebîden: istemek
MASDAR-I MERRE Fiilin bir defa yapıldığını belli eden masdar Merre, kerre, lem´a, darbe gibi, "fa´le" vezninden gelen masdarlardır
MASDAR-I MİMÎ Başında mim harfi bulunan masdar (Ketb: Yazmak) masdarının mimisi (mekteb) olduğu gibi
MASDU´ Baş ağrısına tutulmuş olan Başı ağrıyan
MASDUK Doğruluğu kabul edilmiş, tasdik edilmiş
MASDUKA (C: Masdukat) Doğru söz Hakikat ve gerçek olan kelâm
MASDUM Çarpılmış Kendisine vurulmuş
MASDUR Gönderilmiş, yollanmış olan * Göğsü incinmiş veya ağrımış olan
MASEBAK Geçen, geçmiş olan, geçmişteki
MASELEF Evvelki, geçmiş
MA´SERE (Ma´seret) Zorluk, güçlük
MASFUF (Masfufe) Saf bağlamış, dizilmiş Sıra ile dizilmiş
MASH Tutmak * Çekmek
MASH (MUSUH) Sâbit olma * Mahvolup belirsiz olmak * Kısa olmak
MASHARA Maskara, soytarı * Tuhaflıklar yapan kimse * Komik, gülünç * Zevklenme, eğlenme * Kepaze, utanmaz, rezil
MASHARA-İ ÂLEM Âlemin maskarası Kepaze, rezil
MASHARA (C: Mesâhır) Büyük taşlı yer
MASHUB (C: Mesâhib) Beraber alınıp götürülmüş Kucaklanmış
MASHUBEN Beraberce, birlikte olduğu halde Yanında bulunarak
MASI´ Sağlam vücutlu kimse
MASIR Mâni, engel
MASÎ f Pervasız, korkusuz
MASİF (C: Mesâif) (Sayf dan) Yazlık Yazın oturulacak yer Sayfiye yeri
MASİK Yapışkan * Zapteden, istilâ eden, tutan
MASİLE Üzerinde mum veya fitil yakılan çıra ve şamdan
MASÎR (C: Masâyi) (Sayruret den) Sürüp giden * Karargâh * Suyun aktığı yer * Rücu etmek, dönüp gitmek * Dönüp varılacak yer
MASİT Acı su * Bir ot cinsi
MASİVA Ondan gayrısı (Allah´tan) başka her şey hakkında kullanılan tâbirdir) Dünya ile alâkalı şeyler (Bak: Taabbüd)(Ey insan! Kur´anın desâtirindendir ki; Cenab-ı Hakkın mâsivasından hiçbir şeyi ona taabbüd edecek bir derecede kendinden büyük zannetme Hem sen kendini hiçbir şeyden tekebbür edecek derecede büyük tutma Çünkü mahlukat ma´budiyetten uzaklık noktasında müsavi oldukları gibi mahlukiyet nisbetinde de birdirler MN)
MA´SİYYET İtaatsizlik, günah, isyan(Mâsiyetin mâhiyetinde, bilhassa devam ederse, küfür tohumu vardır Çünki, o mâsiyete devam eden ülfet peyda eder Sonra ona âşık ve mübtelâ olur Terkine imkân bulamıyacak dereceye gelir Sonra o mâsiyetinin ikaba mucib olmadığını temenniye başlar Bu hal böylece devam ettikçe küfür tohumu yeşillenmeye başlar En nihâyet, gerek ikabı ve gerek dâr-ül-ikabı inkâra sebeb olurVe keza, mâsiyete terettüp eden hacâletten dolayı, o mâsiyetin mâsiyet olmadığını iddia etmekle o mâsiyete muttali olan melekleri bile inkâr eder Hattâ şiddet-i hacâletten yevm-i hesabın gelmiyeceğini temenni ederŞayet yevm-i hesabı nefyeden ednâ bir vehmi bulursa, o vehmi kocaman bir bürhan addeder En nihayet nedâmet edip terketmiyenlerin kalbi küsufa tutulur, mahvolur gider El-iyazü Billâh! MN)
MASK Muhkem, sağlam (Müe: Maske)
MASKAT Düşülen yer
MASKAT-I RE´S Doğum yeri Vatan Bir kimsenin doğduğu yer
MASKU´ Kırağı düşmüş yer
MASKUL Cilâlanmış, saykal vurulmuş Mücellâ
MASL Tarhana * Yoğurt ve süt içinde bulunan yeşilimsi su
MASL-ÜD DEM Kanın sulu kısmı
MASLAHAT İş, mes´ele * Sulh yolu * Fayda, maksad, keyfiyet (Zıddı; mefsedettir)
MASLAHAT-I MÜRSELE Şeriat tarafından ne itibar ve ne de ibtâl ve ilgâ edildiği mâlum olmayan bir mes´elenin maslahat üzere fakihler tarafından hükümlendirilmesi
MASLAHATBÎN f İş yapabilen İş görmesini bilen
MASLAHATGÜZÂR f İş bilir * Elçi vekili Elçi namına işleri tâkible vazifeli kimse
MASLAHATKÂRÂNE f Maslahata, işe ve maksada uygun surette
MASLAHATŞİNÂS f İşten anlıyan, iş bilen
MASLAK Su yolu üzerinde bulunan su haznesi * Dâima akan su borusu * Büyük yalak
MASLİYE Tarhana çorbası * Koruk aşı
MASLUB Salbolmuş, asılmış Asılarak idam edilmiş
MASLUBEN Asılarak, asılmış olduğu hâlde Asılma suretiyle
MASMASA Ağzın önü
MASNA´ (Masnaa) Su mahzeni Sarnıç * Şimdiki Arapçada: Fabrika * Bucak, köşe
MASNEA İçine yağmur suyu toplanan büyük havuz
MASNU´ (Sun´ dan) San´atla yapılan, yapılmış Yapma, yapmacık
MASNU-U VÂHİD Cenab-ı Hakk´ın (CC) (bir tek olan) san´at eseri
MASNUAT San´atkârâne yapılan şeyler Yapılanlar
MASNUAT-I SAYFİYYE Cenab-ı Hakk´ın yaz mevsiminde yarattığı san´atlı güzel eserler
MASNUK Nezleli kimse
MASON Fr Duvarcı mânasına bir kelimeden alınmış isimdir Dinsiz, imânsız mânâsına kullanılır Fermeson veya farmason da denir
MASR Parmak uçlarıyla süt sağmak * Bir şeyi incelemek * Az olmak * Dağılmak (İmtisar veya immisar ile aynı manadadır)
MASRA´ Çarpışma, ölme * Güreş meydanı
MASRAF Sarfedilen, harcanan Gider
MASRİF (Sarf dan) Sarfetme ve harcama mahalli
MASRU´ Sar´a hastalığına tutulmuş, sar´alı
MASRUAN Sar´alı olarak, sar´a hastalığına tutulmuş olarak
MASRUF Sarfolunmuş, harcanılmış olan
MASS Emmek Bir şeyi eme eme içmek
MASS (Mâssa) Emici, massedici
MASS Yakın olan * Dokunan Değen
MASSA Maraz, hastalık * Zahmet
MASSETMEK Emmek, emerek içmek
MAST f Yoğurt
MASTABA (C: Masâtıb) Sedir, peyke
MASTAKİ Sakız
MASTİHİ Kıbrıs ve Sakız adalarında yetişen bir ağacın adı
MASTUB Damarlardan taşmış kan
MASTUR (Satır dan) Çizilmiş, yazılmış
MASUBE İsâbet etmiş (felâket, musibet, belâ, âfet)
MASUG Kalıba dökülmüş * Örneğe uygun * Düz
MA´SUM Günahsız, suçsuz
MA´SUMÂNE Günahsızcasına, suçsuz olarak
MA´SUME Suçsuz kadın veya kız
MA´SUMİYET Ma´sumluk, kabahatsizlik, suçsuzluk
MASUN Korunan, mahfuz, emin, muhafaza olunan * Sâlim, sağlam
MASUNİYET Eminlik, sağlamlık, muhafaza altında bulunmak, dokunulmazlık
MA´SUR Zor, güç, zorlaştırılmış
MASUS Sirke ile pişmiş güvercin
MASUR Birbirine katılmış şey Mümtezic
MA´SUR Sıkılmış Suyu veya yağı çıkarılmış
MASVAT Çok bağıran
MASVER Sütsüz keçi * Sütü zor çıkan deve
MASYEF (C: Mesâyıf) Yaz gününde oturulacak yer * Su yolunun eğri büğrü yeri
MAŞAALLAH Allah´ın istediği gibi * Allah korusun, Allah saklasın (meâlinde duâdır)
MAŞE f Maşa
MA´ŞEB Otlu yer
MA´ŞER Cemâat, müttehid cemâat Birinin ehil veya iyâli İns ve cin cemaatı * Bölük, topluluk
MA´ŞERÎ Cemiyete âit Topluluğa âit Ortaklaşa Pek çok
MAŞITA (Meşşâta) Baş tarayan
MAŞÎ (Mâşiyye) (C: Müşşât) (Meşy den) Yürüyen, yürüyücü
MAŞİYE (C: Mevâşi) Koyun ve keçi gibi hayvan * Oğlu ve kızı çok olan kadın
MAŞİYEN Yaya olarak, yürüyerek
MAŞRIK (Bak: Meşrık)
MA´ŞUK(A) Aşk ile sevilen, sevgili
MA´ŞUKİYET Sevilme hâli Sevilen bir kimsenin hâli
MA´ŞUŞ Zayıf ve cılız adam

Alıntı Yaparak Cevapla