Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük Lügat M Harfi
M Harfi
ME´D Yumuşak taze ot * Titremek * Sallanmak
MEDA Mesafe, nihâyet Son
MEDE-D-DÜHUR Dünyanın sonuna kadar
MEDACİ´ Yatacak yerler (Bak: Madcâ´)
MEDAFİ´ (Medfa C ) Ask: Toplar
MEDAFİN (Medfen C ) Mezarlar, kabirler Gömülecek, defnolunulacak yerler
MEDAHEK (Bak: Madhek-Mudhike)
MEDAHİL (Medhal C ) Girişler Girilecek yerler
MEDAİH Medhetmeler Övmeler Medhedişler
MEDAİN (Medayin) Şehirler, medineler Büyük memleketler * Şimdi harabe olup İslâmiyyetten evvel yaşamış Kisralıların Nuşirevan zamanında kurdukları merkez-i hükümetleri olan büyük şehir Peygamber Hz Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm´ın doğduğu gece bu şehirdeki büyük sarayın eyvanları yıkılmıştı
MEDAK Bir şeyi ezmekte kullanılan yassı taş
MEDAMİ´ Göz yaşları * Gözler
MEDAMİ´-İ HİCRAN Hicran gözyaşları Ayrılık gözyaşları
MEDAR Sebeb, vesile * Bir şeyin etrafında döneceği nokta Bir şeyin devredeceği, üzerinde hareket edeceği yer * Gezegenlerin gezerken hareket noktalarının çizdiği dâire (Dünya, güneş etrafında seyrederken medar-ı senevîsi bir dâireyi andırır )
MEDAR-ÜL AYN Göz çukuru
MEDAR-I FAHR İftihara sebeb olan Övmeğe vesile
MEDAR-I İBRET İbret almağa yarıyan
MEDAR-I MAİŞET Geçim vasıtası
MEDAR-I SENEVÎ Dünya, güneş etrafında seyrederken çizdiği farazi dâire
MEDAR-I TAAYYÜŞ Maişet tedarikine sebeb olan, geçim vesilesi
MEDARE Kova gibi dikip su çekmekte kullanılan deri
MEDARİC (Medrec ve Medrece C ) Merdivenler * Meslekler, yollar
MEDARİS Medreseler Ders okunan yerler Talebe-i ulumun ikametgâhları Din, imân, ahlâk dersi ve fenni ilim okutulan ve aynı zamanda talebenin ikamet ettiği mektebler
MEDAS Harman yeri
MEDASE Harman yeri
MEDAYİH Medhe lâyık işler ve hareketler
MEDAYİH-İ BÂHİRE Çok açıktan birisini veya bir şeyi övmek, medhetmek
MEDAYİN (Midyân C ) Dâima borçlanan kimseler
MEDBEE (MEDBE) Kabaklık, kabağı çok olan yer * Kul, abd
MEDBUG Dibâgat olunmuş, tabaklanmış
MEDBUR Zengin Malı mülkü ve serveti çok olan * Yaralı, mecruh
MEDCEN Bulutlu gün
MED Uzatma, çekme Yayma ve döşeme * Çoğaltmak * Bir şeye dikkatlice bakmak * Nihayet, son * Sönmek Bir şeyi söndürmek * Yardım etmek, mühlet vermek * Yâr ve yâver olmak * Tarlaya fışkı ve gübre dökmek * Sel suyu
MEDD-İ BİSAT Kilim yayma, halı serme
MEDD-İ NAZAR Uzağa bakma Gözün görebildiği kadar göz alımı
MEDD-İ YED El uzatma
MEDD İŞARETİ Harekenin uzun okunacağını gösteren işaretin adı * Hemze ile elifin birleşmesi
MEDDAH (Mübalâga ile) Çok çok medheden, sena eden * Edb: Taklidli hikâyelerle halkı eğlendiren hikâyeci
MEDD Ü CEZİR Coğ: Deniz sularının kabarması ve tekrar geriye çekilmesi
MEDED İnayet, yardım, imdad, eman Eyvah
MEDEDCU f Meded isteyen, yardım arayan
MEDEDCUYANE f Medet isteyene, yardım arayana yakışacak surette
MEDEDHÂH f Meded isteyen, yardım bekleyen
MEDEDHÂHÎ f Meded arayıcılık, yardım isteyicilik
MEDEDKÂR f Yardımcı, muin, nâsır Nusret veren
MEDEDKÂRANE f Medet ve yardım edercesine
MEDEDKÂRÎ f Yardımcılık
MEDEDRES f Yardımcı İnâyet eden Yardım eden Mededresân da denir
MEDEDRESANÎ Yardımcılık Yardım ve inâyet edicilik
MEDE-L-BASAR Gözün görebildiği kadar
MEDE-L-EYYAM Günlerin sonuna kadar
MEDENİ Faziletli, terbiyeli, kibâr * Medineli Şehirli * Kur´an-ı Kerimin Medine şehrinde nâzil olan âyet ve sureleri
MEDENİ-İ BİTTAB´ Doğuştan, yaradılıştan huyları ile medeni oluş * Cenab-ı Hakkın yaratması ile tab´an iyi huylu, kibar, faziletli kimse
MEDENİYET Adaletseverlik, insanca iyi ve ferah yaşayış Şehirlilik Yaşayışta, içtimaî münâsebetlerde, ilim, fenn ve san´atta tekâmül etmiş cemiyetlerin hâli * İslâmiyetin emirlerine göre, usulü dâiresinde yaşayış (Küre-i arzı bir köy şekline sokan şu medeniyet-i sefihe ile gaflet perdesi pek kalınlaşmıştır Tâdili, büyük bir himmete muhtaçtır Ve keza, beşeriyet ruhundan dünyaya nâzır pek çok menfezler açmıştır Bunların kapatılması ancak Allah´ın lutfuna mazhar olanlara müyesser olur M N )(Sual: Sen eskiden şarktaki bedevi aşâirde seyahat ettiğin vakit, onları medeniyet ve terakkiyata çok teşvik ediyordun Neden, kırk seneye yakındır, medeniyet-i hâzıradan "mimsiz" diyerek hayat-ı içtimaiyeden çekildin, inzivâya sokuldun Elcevab: Medeniyet-i hâzıra-i Garbiye, semâvi kanun-u esasilere muhalif olarak hareket ettiği için seyyiatı hasenatına; hatâları, zararları, fâidelerine râcih geldi Medeniyetteki maksud-u hakiki olan istirahat-ı umumiye ve saadet-i hayat-ı dünyeviye bozuldu İktisad, kanaat yerine israf ve sefahet ve sa´y ve hizmet yerine tenbellik ve istirahat meyli galebe çaldığından, biçâre beşeri hem gayet fakir, hem gâyet tenbel eyledi Semâvi Kur´anın kanun-u esasisi $_ $_ $ ferman-ı esasisiyle: "Beşerin saadet-i hayatiyesi, iktisad ve sa´ye gayrette olduğunu ve onunla beşerin havas, avâm tabakası birbiriyle barışabilir " diye Risale-i Nur bu esası izaha binaen kısa bir-iki nükte söyleyeceğim:Birincisi : Bedevilikte beşer üç-dört şey´e muhtaç oluyordu O üç-dört hâcatını tedarik etmiyen on adette ancak ikisi idi Şimdiki garb medeniyet-i zâlime-i hâzırası su´i-i istimâlât ve israfat ve hevesatı tehyic ve havâic-i gayr-i zaruriyeyi, zaruri hâcatlar hükmüne getirip görenek ve tiryakilik cihetiyle şimdiki o medeni insanın tam muhtaç olduğu dört hâcâtı yerine, yirmi şey´e bu zamanda muhtaç oluyor O yirmi hâcatı tam helâl bir tarzda tedarik edecek yirmiden ancak ikisi olabilir Onsekizi muhtaç hükmünde kalır Demek bu medeniyet-i hazıra insanı çok fakir ediyor O ihtiyaç cihetinde beşeri zulme, başka haram kazanmağa sevk etmiş Biçâre avâm ve havas tabakasını dâima mübarezeye teşvik etmiş Kur´anın kanun-u esasisi olan "vücub-u zekât, hurmet-i riba" vasıtasiyle avâmın havassa karşı itâatini ve havassın avâma karşı şefkatini te´min eden o kudsi kanunu bırakıp burjuvaları zulme, fukaraları isyana sevk etmeğe mecbur etmiş İstirahat-ı beşeriyeyi zir ü zeber etti! İkinci Nükte : Bu medeniyet-i hâzıranın hârikaları, beşere birer ni´met-i Rabbaniye olmasından, hakiki bir şükür ve menfaat-ı beşerde istimâli iktiza ettiği halde, şimdi görüyoruz ki: Ehemmiyetli bir kısım insanı tenbelliğe ve sefahete ve sa´yi ve çalışmayı bırakıp istirahat içinde hevesatı dinlemek meylini verdiği için sa´yin şevkini kırıyor Ve kanaatsizlik ve iktisadsızlık yoluyla sefahete, israfa, zulme, harama sevkediyor Meselâ Risale-i Nurdaki "Nur Anahtarı"nın dediği gibi: Radyo büyük bir ni´met iken, maslahat-ı beşeriyeye sarf edilmek ile bir mânevi şükür iktiza ettiği halde, beşte dördü hevesata, lüzumsuz malâyani şeylere sarf edildiğinden; tenbelliğe, radyo dinlemekle heveslenmeğe sevk edip, sa´yin şevkini kırıyor Vazife-i hakikiyesini bırakıyor Hattâ çok menfaatli olan bir kısım hârika vesait, sa´y ve amel ve hakiki maslahat-ı ihtiyac-ı beşeriyeye istimâli lâzım gelirken, ben kendim gördüm; ondan bir-ikisi zaruri ihtiyâcata sarf edilmeğe mukabil, ondan sekizi keyf, hevesat, tenezzüh, tenbelliğe mecbur ediyor Bu iki cüz´i misâle binler misâller var Elhâsıl : Medeniyet-i garbiye-i hâzıra, semâvi dinleri tam dinlemediği için, beşeri hem fakir edip ihtiyacatı ziyadeleştirmiş  İktisad ve kanaat esasını bozup israf ve hırs ve tama´ı ziyadeleştirmeğe; zulüm ve harama yol açmış Hem beşeri vesait-i sefahete teşvik etmekle o biçare muhtaç beşeri tam tenbelliğe atmış Sa´y ve amelin şevkini kırıyor! Hevesata, sefahete sevk edip ömrünü faidesiz zâyi ediyor Hem o muhtaç ve tenbelleşmiş beşeri, hasta etmiş Su´-i istimâl ve israfat ile yüz nevi hastalığın sirayetine, intişarına vesile olmuş Hem üç şiddetli ihtiyaç ve meyl-i sefahet ve ölümü her vakit hâtıra getiren kesretli hastalıklar ve dinsizlik cereyanlarının o medeniyetin içlerine yayılmasiyle intibaha gelip uyanmış beşerin gözü önünde ölümü idam-ı ebedi suretinde gösterip, her vakit beşeri tehdid ediyor Bir nevi cehennem azâbı veriyor  İşte bu dehşetli musibet-i beşeriyeye karşı Kur´an-ı Hakim´in dörtyüz milyon talebesinin intibahiyle ve içinde semâvi, kudsi kanun-u esasileriyle bin üçyüz sene evvel gösterdiği gibi, yine bu dörtyüz milyonun kendi kudsi esasi kanunlariyle beşerin bu üç dehşetli yarasını tedavi etmesini; ve eğer yakında kıyamet kopmazsa, beşerin hem saâdet-i hayat-ı dünyeviyesini, hem saadet-i hayat-ı uhreviyesini kazandıracağını; ve ölümü, idam-ı ebediden çıkarıp âlem-i nura bir terhis tezkeresi göstermesini ve ondan çıkan medeniyetin mehasini, seyyiatına tam galebe edeceğini ve şimdiye kadar olduğu gibi; dinin bir kısmını, medeniyetin bir kısmını kazanmak için rüşvet vermek değil, belki medeniyeti ona, o semavî kanunlara bir hizmetkâr, bir yardımcı edeceğini Kur´an-ı Mu´ciz-il-Beyan´ın işarat ve rumuzundan anlaşıldığı gibi, Rahmet-i İlâhiyeden şimdiki uyanmış beşer bekliyor, yalvarıyor, arıyor! R N )
MEDENK f Kapı sürgüsü Kilit
MEDER Tezek, toprak tezeği * Çakıl Kuru çamur Kuru balçık * Köy, mahalle
MEDFA´ (C : Medâfi´) Ask: Top
MEDFEE Deve sürüsü Çok miktar deve
MEDFEN Mezar Defnedilen, gömülen yer
MEDFU´ Dışarı çıkarılmış, def olunmuş, kovulmuş * Verilmiş, vezneden çıkarılmış
MEDFUAT (Medfu´ C ) Defedilip dışarı çıkarılmış olanlar * Sarfedilmiş ve verilmiş paralar Harcanan veya kasadan çıkan paraların, hesap defterinde kaydedildiği hâne
MEDFUN Defnedilmiş Gömülmüş
MEDH Birisinin iyiliğini, iyi vasıflarını söylemek Övmek
MEDH Büyük bahşiş
MEDHA Deve kuşunun yumurtladığı yer
MEDHA Övmek, medhetmek
MEDHAL Girilecek taraf Dahil olacak yer * Giriş Esere başlangıç Önsöz Mukaddeme
MEDHALDAR f Bir işte parmağı olan Bir işe karışmış olan
MEDHAZA (C: Medâhız) Ayak kayacak yer
MEDHENE Yağhâne
MEDHİYAT (Medhiye C ) Medh etmeler, övmeler
MEDHİYE Birini medhetmek için yazılan yazı
MEDHUL (Dahl den) Ayıplanacak kusuru olan * Dile düşmüş * Kendisine birşey girmiş olan
MEDHUN f Tabaklanmış deri
MEDHUR Uzaklaştırılmış veya kovulmuş olan Tardedilmiş olan
MEDHUŞ Dehşete uğramış Şaşırmış Korkmuş
MEDHUŞÂNE Ürkmüş gibi Ürkmüş bir hâlde
MED´Î Dâvet edilmiş, davetli Çağrılmış
MEDİ (C: Emdiye) Bir yerde birikip toplanmış su
MEDİBB Selin aktığı yer
MEDİD Devamlı Çok uzun süren * Uzatılmış Çekilmiş
MEDÎH Keskin
MEDÎH (Medh den) Övmeye ve medhetmeye sebeb olan şey Övme mevzuu
MEDİHA Medih için yazılan kaside, övme
MEDİHAGÛ f Medheden, öven
MEDİHASENC f Medihnâme yazan, övücü yazılar yazan
MEDÎN Borçlu * Kul, köle, abd
MEDİNE Şehir * Hicazda Hz Peygamberin (A S M ) türbesi bulunan şehirdir Buranın İslâmiyyetten evvel ismi "Yesrib" idi
MEDİNE-İ MÜNEVVERE Nurlu, nurlanmış şehir
MEDİNE-İ SELÂM Bağdat şehri
MEDİNET-ÜN NEBİ Eski ismi Yesrib olan ve Peygamberimiz Hz Muhammedin (A S M ) türbesinin bulunduğu Medine şehri
MEDKUK Döğülmüş, toz hâline getirilmiş
MEDL Zayıf, yeyni kimse
MEDLEBE Çınarlık
MEDLUL Delâlet olunan Gösterilen * Mânâ Meâl Mefhum Delil getirilen şey Bir kelime veya bir işâretten anlaşılan
MEDLULİYYET İşâret ve delil olma hâli
MEDMA´ (C : Medâmi´) Göz Ayn * Gözyaşı
MEDMEC Kadeh
MEDMUM Kırmızı renkli olan * Dolu, dolmuş
MEDN Durmak, ikamet
MEDR Havuzun içini sıvamak * Düzmek
MEDRAA Ferâce, kaftan, çarşaf
MEDREC(E) (C : Medâric) Basamaklı yol Merdiven * Meslek * Tarikat * Dar yol Dağ yolu
MEDRESE (Ders den) Ders görülen yer Ders okutulan yer İslâmi ilimleri okuyan talebelerin yatıp kalktıkları ve tahsil için çalıştıkları vakıf odalarının bulunduğu binâ
MEDRESE-İ YUSUFİYE Hz Yusuf´un (A S ) iftira, haksızlık ve zulüm ile hapiste kalmasından kinâye olarak, İmân ve Kur´an hizmetinden dolayı tevkif edilenlerin hapsedildiği yere verilen isim
MEDRESENİŞİN Medreseli Medresede oturan
MEDRESETÜZZEHRA (Medreset-üz Zehra) 1914´de Birinci Cihan Harbinden evvel Van´da; Üstad Bediüzzaman Said Nursî´nin açılması için teşebbüse geçtiği ve Artemit´te (Edremit) temelini attığı Şark Üniversitesi´nin bir adı (Münazarat Risalesi´nin ruhu ve esası hükmünde olan, hâtimesindeki Medreset-üz Zehra hakikatı ise, istikbalde çıkacak olan Risale-i Nur´a bir beşik, bir zemin ihzar etmek idi ki; bilmediği, ihtiyarsız olarak ona sevkolunuyordu Bir hiss-i kablelvuku ile o nurani hakikatı, bir maddî surette arıyordu Sonra o hakikatın maddî ciheti dahi vücuda gelmeye başladı Sultan Reşad 19 bin altun lirayı Van´da temeli atılan o Medreset-üz Zehra´ya verdi Temel atıldı, fakat sâbık harb-i umumi çıktı, geri kaldı Beş-altı sene sonra Ankara´ya gittim, yine o hakikata çalıştım 200 meb´ustan 163 meb´usun imzalarıyla o medresemiz -150 bin banknota iblağ ederek- o tahsisat kabul edildi Fakat binler teessüf medreseler kapandı Onlar ile uyuşamadım, yine geri kaldı Fakat Cenab-ı Erhamürrâhimîn o medresenin manevî hüviyetini Isparta vilayetinde tesis eyledi Risale-i Nur´u tecessüm ettirdi İnşâallah istikbalde Risale-i Nur şakirdleri o âlî hakikatın maddî suretini de tesis etmeye muvaffak olacaklar K L )
MEDRUK Anlaşılmış, derk olunmuş
MEDRUS Eskimiş elbise * Deli, mecnun * Ders olarak okunmuş
MEDSUS Gömülerek saklanmış olan Gizli bulunan * İçine desise karışmış şey
MEDŞ Elin zayıf olması Elin eti az ve siniri sarkmış olması
MEDUF Islanmış * Dövülmüş
MED´UV Davet olunan Çağırılmış Davetli
MED´UVVEN Çağrılarak, davetli olarak, davet olunarak
MED´UVVÎN (Med´uvv C ) Davetliler, davet olunmuşlar, çağrılmış olanlar
ME´DÜBE Ziyafet Düğün
MEDYUM (Medyom) Lât İspirtizmacılık için vasıtalık eden (Nurlarla şiddetli alâkası bulunan birkaç has kardeşimizin nazarını, fikrini başka tarafa çevirmek veya zevkli ve ruhani bir meşreb ile meşgul edip, hizmet-i imaniyeye karşı zaifleştirmek için bâzı şahıslar ispirtizma denilen ölülerle muhabere nâmı altında cinnilerle muhabere etmek gibi hattâ bâzı büyük evliyalarla, hattâ peygamberlerle güya bir nevi konuşmak gibi eski zamanda kâhinlik denilen şimdi de medyumluk nâmı verilen bu mes´ele ile bâzı kardeşlerimizi meşgul ediyorlar Halbuki:Bu mes´ele, felsefeden ve ecnebiden geldiği için ehl-i imana çok zararları olabilir Ve çok su´-i istimalâta menşe´ olmakla beraber içinde bir doğru olsa on yalan karışıyor Çünki, doğruyu ve yalanı tefrik edecek bir mehenk, bir mikyas olmadığından ervah-ı habise ve şeytana yardım eden cinnilerin bu vesile ile hem onun ile meşgul olanın kalbine ve hem de İslâmiyete zarar vermek ihtimali var Çünki: Mâneviyat nâmına hakaik-ı İslâmiyeye ve akide-i umumiyeye muhalif ihbarat oluyor Ervâh-ı habise iken kendilerini, ervah-ı tayyibe zannettirip belki kendilerine bâzı büyük veliler nâmını verip İslâmiyetin esasatına muhalif sözlerle zarar vermeye çalışabilirler Hakikatı tağyir edip, safdilleri tam aldatabilirler Meselâ: Nasılki güneş, bir küçük cam parçasında ziyasiyle, hararetiyle, şekliyle görünüyor Fakat, o küçücük camın içindeki güneşin o küçücük timsali, kendi nâmına eğer konuşsa ve dese: Benim ziyam dünyayı istilâ ediyor Benim hararetim herşeyi ısıtıyor Ve küre-i arzdan bir milyon defadan daha büyüğüm dese, ne derece hilâf-ı hakikat olduğu anlaşılır Aynen bu misal gibi; bir peygamber, güneş gibi hakiki makamında iken o ispirtizmanın veyahut medyumluğun cam parçası hükmündeki istidadına göre bir cilvesinin tezahürü, o hakikat nâmına konuşamaz Eğer konuşsa yüz derece muhalif olur İspirtizmanın veya medyumluğun o mazhardaki cüz´i cilvesi, vahyin mazharı olan o mânevi güneşin kudsi mahiyetine hiçbir cihetle kıyas olamaz Çünki: Esfel-i sâfilindeki bir cam parçası mânen a´lâ-yı illiyyinde olan o mânevi güneşin hakikatını yanına getiremez Getirmeye çalışmak da hürmetsizlikten başka birşey değildir Ancak onun makamına karib olmak için, Celâleddin-i Süyuti ve bir kısım evliyalar gibi seyr ü süluk ile terakki ederek o mânevi güneşin sohbetine mazhar olunur Fakat böyle terakki, Risale-i Nurun isbat ettiği gibi, peygamberin velâyetiyle bir nevi sohbeti kendi derecelerine göre ve kendi istidatları derecesinde olur Fakat Nübüvvet hakikatı, velâyetten ne derece yüksek ise, ispirtizma vasıtasiyle veyahut terakkiyat-ı ruhiyye cihetiyle mazhar olunan sohbet ve muhabere dahi hiçbir cihette hakiki peygamberle muhabereye yetişemiyeceğinden yeni ahkâm-ı şer´iyyeye medar-ı ahkâm olamaz Evet, dinden gelmeyen, belki felsefenin hassasiyetinden gelen celb-i ervah da; hem hilâf-ı hakikat, hem hilâf-ı edeb bir harekettir Çünki a´lâ-yı illiyyinde ve kudsi makamlarda olanları esfel-i sâfilin hükmündeki masasına ve yalanların yeri olan oyuncak tahtasına getirmek tam bir ihanettir ve bir hürmetsizliktir Adetâ bir padişahı kulübeciğine çağırıp getirmek gibidir Belki ayn-ı hakikat ve edeb ve hürmet ve istifade odur ki, Celâleddin-i Süyuti, Celâleddin-i Rumi ve İmam-ı Rabbâni gibi zâtların seyr ü süluk-u ruhanileri gibi seyr ü süluk ile yükselerek o kudsi zâtlara yanaşmak ve istifade etmektir Rü´ya-yı sâdıkada ervah-ı habise ve şeytan peygamber suretinde temessül edemez Fakat celb-i ervahta; ervah-ı habise, belki peygamberin lisanen ismini kendine takıp; Sünnet-i Seniyyeye ve ahkâm-ı Şer´iyyeye muhalif olarak konuşabilir Eğer bu konuşması şeriatın ahkâmına ve Sünnet-i Seniyyeye muhalif ise, tam delildir ki, o konuşan ervah-ı tayyibe değildir Mü´min ve müslüman cinni de değildir Ervah-ı habisedir Bu şekilde taklid ediyor R N ) (Bak: İspirtizma)
MEDYUN Borçlu Vereceği bulunan
MEEKA Ağlamaktan ârız olan hıçkırık * Gayretlenmek, gayrete gelmek
MEENNE Alâmet, nişan, işaret
MEFAD Fayda vermek
MEFAFUN Aklı ve fikri zayıf olan
MEFAHİM Mefhumlar Anlaşılan şeyler Anlaşılan mânâ ve mefhumlar
MEFAHİR İftihar edilecek, övünülecek şeyler Mefharetler
MEFAHİS (Mefhas C ) Kuş yuvaları
MEFAİL (Mef´ul C ) İşlenmiş ve yapılmış işler
MEFAKA Ansızın tutmak
MEFALİS (Müflis C ) Müflisler İflâs edenler
MEFARİK (Mefrak ve Mefrik C ) Başın tepe kısımları Başta saçın ikiye ayrıldığı noktalar
MEFARİŞ (Mefruş C ) Kadın eşler
MEFASIL (Mafsal C ) Mafsallar Vücuttaki oynak yerleri, eklenti yerleri
MEFASİD (Mefsedet C ) Fesadlıklar Bozgunculuklar Münafıklıklar
MEFAT (Bak: Müfad)
MEF´AT Yılanlı yer
MEFATIR Yaradılıştan olan huylar Fıtri olan huylar
MEFATİH (Miftah C ) Anahtarlar
MEFATİH-ÜL GAYB (Bak: Mugayyebat-ı hamse) İmam-ı Razi´nin bir tefsiri
MEFATİR (Muftır C ) Oruç açanlar, iftar edenler
MEFAVİZ (Mefâze C ) Sahralar, çöller
MEFAZ Feyz, halâs, zafer * Korkulardan, acılardan kurtulup murada ermek
MEFAZE (C : Mefâviz) Çöl, sahra
MEFDERE Dağ keçisinin durağı
MEF´EM Karnı geniş olan kişi
MEFERR Kaçılacak yer
MEFHAR İftihara, övünmeğe, sevinmeğe sebeb olan İftihara vesile olan şey
MEFHAR-I KÂİNAT (Mefhar-i Mevcudat) Kâinatın, kendisi ile iftihar ettiği zat mânâsına Hz Muhammed´e (A S M ) alem olmuş bir tâbirdir Bu tâbirin kavranabilmesi için nurâni bir bahsi naklediyoruz: "Bak, hârika bir surette hüsn-i suretle hüsn-i sireti cem´eden O Mürşid-i Umumi, O Hatib-i Kudsi; cevâhir dolu bir Kitab-ı Mu´ciz-ül Beyan eline alarak, bütün insanlara mele-i a´lâdan nâzil olan bir hutbe-i ezeliyeyi okuyor ve bütün beni âdemi ve cinleri ve mevcudatı dinletiyor Evet, pek büyük bir emirden haber veriyor Hilkat-ı âlemin acib muammasını açıyor Kâinatın sırr-ı hikmetine dâir tılsımı açıyor Felsefe ve fenn-i hikmetin, nev-i beşere: "Siz kimlersiniz Nereden geliyorsunuz Nereye gidiyorsunuz " diye irâd ettiği, akılları acz ve hayrette bırakan üç suâle cevap veriyor  Arkadaş! Şu Zât-ı Nurâni (A S M ) Mürşid-i İmâni Resul-ü Ekrem, bak; nasıl neşrettiği hakikatın nuriyle, Hakkın ziyası ile, nev-i beşerin gecesini gündüze, kışını bahara çevirerek, âlemde yaptığı inkılâb ile âlemin şeklini değiştirerek nurâni bir şekle sokmuştur Evet, O Zâtın nurâni güzelliği ile kâinata bakılmazsa, kâinat bir mâtem-i umumi içinde görünecekti Bütün mevcudat birbirine karşı ecnebi ve düşman durumunda bulunacaktı Cemâdat, birer cenaze suretini gösterecekti Hayvan ve insanlar, eytam gibi zevâl ve firakın korkusundan vâveylâlara düşeceklerdi Ve kâinata, harekâtiyle, tenevvüü ile ve tagayyüratiyle, nukuşiyle tesadüfe bağlı bir oyuncak nazarı ile bakılacaktı Bilhassa insanlar, hayvanlardan daha aşağı, zelil ve hakir olacaklardı İşte, O Zâtın telkin ettiği imân nazarı ile kâinata bakılmadığı takdirde, kâinat böyle korkunç, zulümatlı bir şekilde görülecekti Fakat O Mürşid-i Kâmil´in gözü ile ve imân gözlüğü ile bakılırsa; her taraf nurlu, ziyadar, canlı, hayatlı, sevimli, sevgili bir vaziyette arz-ı didar edecektir Evet, kâinat iman nuru ile mâtem-i umumi yeri olmaktan çıkıp mescid-i zikir ve şükür olmuştur Birbirine düşman telâkki edilen mevcudat, birbirine ahbab ve kardeş olmuşlardır Cenâze ve ölü şeklini gösteren cemâdât, ünsiyyetli birer hayattar ve lisan-ı hâliyle hâlıkının âyâtını nâtık birer müsahhar me´muru şekline giriyorlar Ağlayan müteşekki ve eytâm kıyafetinde görünen insan; ibâdetinde zâkir, Hâlikına şâkir sıfatını takınıyor Ve kâinatın harekât, tenevvüât, tagayyürât ve nukuşu, abesiyyetten kurtuluyor Rabbâni mektublar, Ayat-ı tekviniyyeye sahifeler, Esmâ-i İlâhiyyeye âyineler suretine inkılâb ederler Hülâsa: İman nuriyle âlem öyle terakki eder ki: "Hikmet-i Samedâniye Kitabı" nâmını alıyor Ve insan zelil ve fakir ve âciz hayvanların sırasından çıkar Za´fının kuvvetiyle, aczinin kudreti ile, ubudiyyetinin şevketi ile, kalbinin şuâı ile, aklının haşmet-i İmâniyyesi ile hilâfet ve hâkimiyyetin zirvesine yükselmiştir Hattâ, acz, fakr, ihtiyaç ve akıl onun sukutuna esbâb iken, suud ve yükselmesine sebeb olurlar Zulmetli, karanlıklı bir mezar-ı ekber suretinde görünen zaman-ı mâzi, enbiya ve evliyanın ziyâsı ile ziyâdar ve nurâni görünmeğe başlar Karanlıklı gece şeklinde olan istikbal, Kur´ânın ziyası ile tenevvür eder Cennetin bostanları şekline girer Buna binâen, O Zât-ı Nurâni olmasa idi; kâinat da, insan da, her şey de adem hükmünde kalır; ne kıymeti olur ve ne ehemmiyeti kalırdı Binaenaleyh bu kadar garib, acib, güzel kâinat için böyle târifat ve teşrifatçı bir Mürşid-i Harika lâzımdır! "Eğer bu Zât (A S M ) olmasa idi kâinat da olmazdı" meâlinde $ olan Hadis-i Kudsi şu hakikatı tenvir ediyor " M N )
MEFHARET Birine şeref veren şey İftihar edilecek, övünülecek şey
MEFHAS (C : Mefâhis) Kuş yuvası
MEFHUM Anlaşılan Mânâ İfade Sözden çıkarılan mânâ
MEFHUM Kömürleşmiş olan
MEFÎS Kaçacak yer
MEFKAD Kaybolacak yer
MEFKARET İhtiyaç, zaruret
MEFKUD Kaybolmuş Olmayan Yok Gayr-ı mevcud * Fık: Ölü veya diri olduğu bilinmeyen, kayıp kimse
MEFKUDİYET Mefkudluk Bulunmama, kayıplık, yokluk
MEFKUK (C: Mefakik) Ayrılmış olan * Sökülmüş, çıkarılmış
MEFKUR (C : Mefâkir) Omurga kemikleri kırılmış olan hayvan veya insan
MEFKURE (Fikir den) Gâye Gâye olan şey Tasavvur hâlindeki gâye İdeâl
MEFLUC Felc olmuş İnmeli Kımıldayamaz hâle gelmiş
MEFLUCEN Felce uğramış olarak Mefluc olarak
MEFLUK Yoksul, zavallı, biçare, miskin
MEFLUL Kınında bulunan kılınç * Kapalı, kilitli
MEFRAH Kuluçka çıkarma yeri Folluk
MEFRAK (C : Mefârik) Başın tepesi Tepe kısmı Başın üstünde, saçların ikiye bölündüğü yer
MEFRAT Çok büyük
MEFRED Çok büyük, kocaman, aşırı derecede iri
MEFREŞ Eskiden göç sırasında yatak ve şilte taşımada kullanılan meşinden veya çadır bezinden yapılmış harar
MEFRUG (C : Mefârig) (Ferağ dan) Başkasına bırakılmış, feragat edilmiş
MEFRUGÜN BİH Bir kimseye bırakılan şey
MEFRUGÜN LEH Kendisine bir şeyin mülkiyeti ve tasarruf hakkı bırakılmış olan kimse
MEFRUK Bölünmüş, ayrılmış tefrik edilmiş
MEFRUK Ovulmuş nesne * Zâ´ferân ile boyanmış nesne
MEFRUŞ Döşenmiş, ferş olunmuş, serilmiş * Nikâhlı karı
MEFRUŞAT (Ferş ten) Ev döşemeğe yarayan şeyler Kilim, halı v s
MEFRUŞAT-I BEYTİYE Ev eşyası
MEFRUZ İftira olunmuş, ayrılmış, bölünmüş
MEFRUZ (Farz dan) Farz olunmuş Farz hâline gelmiş Çok lüzumlu Farz kabilinden olmuş * Var sayılan
MEFRUZ-ÜL EDÂ Edâ edilmesi, ödenmesi farz olmuş
MEFSAH Geniş olacak yer
MEFSAH Bozma * Feshedecek, bozacak yer
MEFSAKA (Fısk dan) Günah işlenen yer
MEFSEDET Bozukluk, fenâlık, fesatçılık Münâfıklık
MEFSİL (C: Mefâsıl) Her âzada olan ek yerleri Mafsal
MEFSUD Kendinden kan alınmış kimse
MEFSUH Hükümsüz bırakılmış Yürürlükten kaldırılmış Battal edilmiş
MEFSUHİYET Mefsuhluk Yürürlükten kaldırılma hâli Hükümsüzlük
MEFTAH Hazine
MEFTUH Açılmış Fethedilmiş * Ele geçirilmiş, zabtedilmiş * Gr: Fethalı (üstünlü) okunan harf
MEFTUHANE f Başlangıç için verilen ziyâfet Bir kitabı okumaya veya yeni bir derse başlarken, talebelere hocası tarafından verilen başlama ziyafeti
MEFTUK Fıtıklı
MEFTUL (Fetl den) Bükülmüş, kıvrılmış Fitil hâline getirilmiş
MEFTUM Sütten ve memeden kesilmiş çocuk
MEFTUN Fitne ve belâya tutulmuş olan Âşık Mecnun * Cünun Fitne
MEFTUNANE Meftuncasına, kendinden geçmiş olarak, tutkuncasına Şaşarak, hayrancasına
MEFTUNİYET Tutkunluk Aşıklık
MEFTUR Füturlu, kederli, üzgün, bezgin
MEFTURANE f Bitkin bir halde, bezmişcesine
MEFTURİYET Bıkkınlık, bitkinlik, bezginlik
MEFTUT Ufalanmış, parça parça edilmiş, parçalanmış
MEF´UL Yapılan iş Fâilin eseri * Gr: Fâilin fiilinin te´sir ettiği şey "Nuri kitabı okudu" cümlesinde, kitab mef´uldür
MEF´UL-Ü SARİH Doğrudan doğruya mef´ul demektir Bir harf-i cerle ifâde olunmaz "Nuri dalı kırdı" cümlesinde "dal" mef´ul-ü sarihtir "Nuri daldan düştü" dersek, bunu arapça ifâde için (min) harf-i cerri ile söyleyebiliriz İşte böyle harf-i cerle söylenen mef´ullere, "mef´ul-ü gayr-i sarih" denir Bunlar mef´uldeki harf-i cerlerin adına göre isim alırlar Meselâ: Mef´ul-ü maa, mef´ul-ü fih, mef´ul-ü leh gibi
MEFZA´ Korku Korku yeri * Sığınacak yer
MEFZAHA Rezilliğe ve kepâzeliğe sebebiyet veren şey
MEFZUL Üstün gelen Fazla gelmiş olan
MEFZUR Eskimiş * Parçalanmış
|