Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük Lügat M Harfi
M Harfi
MUBADİL (Bak: Mübâdil)
MUBAH (İbâhe den) İşlenmesinde sevab ve günah olmayan şey * Fık: Yapılması ve yapılmaması şer´an câiz bulunan şey (Yemek, içmek, uyumak gibi )
MUBAHASE (Bak: Mübâhese)
MUBAHAT (Mubah C ) Mübahlar Günahı, sevabı olmayan, işlemesi ne haram, ne de helâl olan şeyler
MUBAHHAL Cimri, tamahkâr, pinti
MUBAHHAR Tütsülenmiş * Buhar hâline gelmiş, buharlanmış
MUBAREK (Bak: Mübârek)
MUBAREZE (Bak: Mübâreze)
MUBASARA Görme yarışına çıkma İki kişinin, "hangimiz evvel görüyor" diye bir yere bakması
MUBASSIR Gözetici, bekleyici, bakıcı * Eskiden gümrüklerde muhafaza memuru ve mektebte talebenin inzibatına bakan memur
MUBAŞERET (Bak: Mübâşeret)
MUBATAŞA İki kişi elleriyle birbirlerini kucaklamağa çalışma
MUBATTIN Kin tutan, hased eden * Karnı zayıf ve içine çökük olan
MUBEMU f Tel tel, kıl kıl Birer birer İnceden inceye, çok dikkatle
MUBEND f Saç bağı
MUBİD Zerdüşt Mecusi din adamı * Tedbirli, akıllı adam
MUBİK (C : Mubikat) Helâk edici * İsyan * Büyük günah
MUBİKAT (Vebk den) Helâk edici şeyler Mühlik
MUBİKAT-I SEB´A İnsanı felâkete götüren yedi kebâir, yedi büyük günah: Katil, zinâ, şarab içmek, ukuk-ı vâlideyn (yâni; sılâ-yı rahmi terk), kumar oynamak, yalan şâhidliği, dine zarar verecek bid´alara tarafdarlık (Bak: Kebâir)
MU´BİLE (C : Meâbil) Yassı, uzun ok temreni
MU´BİR Terkolunmuş, bırakılmış, terkedilmiş
MUBSIR Görücü, gösterici, görünen, bilici, bildirici, vazıh ve âşikâr * Mantık Kelâm ve seyrin mutediline denir
MUBSIRÂT (Mubsır C ) Görünenler, görünen âlem
MUBTAL İptal edilmiş
MUBTIL İptal eden
MUCEB İcâb etmiş, lâzım gelmiş Bir söz veya emrin icâb ettiği şey, netice * Büyük bir memurun, kendisine sunulan evrakı tasdik için ettiği işaret
MU´CEM İ´câm edilmiş, noktalanmış, noktalı * Hadis şeyhlerinin herbirisi * Harf-ı heca sırasına konularak, her birisinin tarikından müellife kadar gelen rivayetleri toplayan kitaba denir
MUCER (Ecr den) Kiraya verilmiş olan şey
MUCEZ (İcaz dan) İcaz yoluyla Muhtasar ve mücmel bir tarzda Kısaca
MUCÎ (Vecâ dan) Acıtan, ağrıtan
MUCİ´ (Vecâ´ dan) Elem ve acı veren
MU´CİB (Aceb den) Taaccübe, hayrete düşüren Şaşkınlık veren
MUCİB (Mucibe) İcâb eden, lâzım gelen * Bir şeyin peydâ olmasına vesile ve sebep olan Gereken Gerektiren, lâzım gelen
MUCİB-İ BİZZAT İster istemez kendisi işi yapmaya mecbur olan Serbest ve istediği gibi hareket edemeyen (Meselâ: Güneş ışığının, güneşin kendi zâtının zaruri neticesi olması gibi )
MUCİB-İ İSTİKRAH Nefrete, sevmemeye sebeb olan
MUCİB-İ TEYAKKUZ Teyakkuzu, yâni uyanıklığı icâb ettiren
MUCİBE-İ KÜLLİYE Man: Müsbet ve umumi (şumüllü) olan kaziye
MUCÎB (Cevab dan) İcabet eden, uyan Kendisinden istenilen iş ve suali cevaplandıran
MUCİBAT (Mucib C ) Sebepler
MU´CİBE Taaccüb edilecek, şaşılacak şey
MUCİD Yeni bir şey icad eden, meydana getiren, bulan * Yaratan Yoktan var eden (Ve keza, bu fâni dünyadan da çıkacaksın Öyle ise, aziz olarak çıkmaya çalış Vücudunu Mucidine fedâ et Mukabilinde büyük bir fiat alacaksın! M N )
MUCİD-İ HAKİKÎ İcad etme iktidarının yegâne sahibi mânasında olarak (Allah) hakkında kullanılır
MUCİR (Ecir den) İcar eden, kiraya veren (Bak: Mücir)
MU´CİR Bir çeşit kadın başörtüsü Eşarp
MUCİZ Kısa Muhtasar Özlü Az sözün çok mânâ ifâde edeni
MUCÎZ İcâzet veren, izin veren
MU´CİZ İnsanı âciz bırakan iş Aynısını yapmakta başkalarını acze düşüren, kudretsiz kılan, kimsenin yapamıyacağı yolda olan
MU´CİZ-ÜL BEYAN Beyanı herkesi âciz bırakan
MU´CİZAT Mu´cizeler Allah tarafından verilip, yalnız peygamberlerin gösterebilecekleri büyük harika işler
MU´CİZAT-I AHMEDİYE (A S M ) Hz Muhammed´in (A S M ) mu´cizeleri (Bak: Mu´cize)
MU´CİZAT-I SEB´A Yedi meşhur mu´cize, yedi külli i´caz esasları
MU´CİZBEYAN f Anlatış tavrı herkese benzemeyen Tarz-ı beyanı mu´cize olan Kur´an-ı Kerim
MU´CİZE İnsanların, yapmasında âciz kaldıkları ve ancak Allah tarafından peygamberlere nasib olan hârika Kerametten yüksek, fevkalâde hâdise * Mu´cize, Halik-ı Kâinat tarafından peygamberlerin hakkaniyetine ait bir tasdiktir Sahih hadislerle mu´cizeler haber verilmiş ve tesbit edilmiştir (  Mu´cize davâ-yı nübüvvetin isbatı için münkirleri ikna etmek içindir İcbâr için değildir Öyle ise davâ-yı Nübüvveti işitenler için ikna edecek bir derecede mu´cize göstermek lâzımdır  S )
MU´CİZ-EDA f Mu´cize gösteren Başkalarının yapamıyacağı kadar mu´cize derecesinde iş ortaya koyan Edası mu´ciz olan
MU´CİZEGU(Y) f Mu´cize gibi söz söyleyen
MU´CİZEKÂR f Mu´cizeli, mu´cize hâlinde, başkalarını âciz bırakan
MU´CİZNÜMA f Mu´cize gösteren
MUÇİNE f Cımbız
MUDA´ Fık: Emâneten kendine bir şey bırakılan kimse * Serkeş ve oynak olmayıp, mazlum ve sâkin olan at
MU´DAL (Mu´dıl) Güç, içinden çıkılmaz, girift
MUDAREBAT (Mudarabe C ) Mudarebeler, döğüşmeler, vuruşmalar
MUDAREBE (Darb dan) Döğüşme, vuruşma * Bir taraftan sermaye diğer taraftan emek ile kurulan ticaret şirketi (O L )
MUDARİB (Darb dan) Döğüşen Birbirlerine vuran
MUDCER (Ducret den) Sıkıntılı olan Sıkılmış
MUDCİR (Ducret den) Sıkıntı veren, sıkan, gamlandıran
MU´DEM Bir şeyi yitiren, kaybeden
MUDGA Et parçası, bir çiğnem et
MUDHAK Kendisine gülünen Soytarı Gülünç hâle düşen
MUDHİK Güldürücü, güldüren, maskaralık ederek halkı güldüren
MUDHİKÂT (Mudhike C ) (Dıhk den) Gülünecek şeyler Mudhikeler
MUDHİKE Gülünç şey, gülünecek hâl Komedya
MUDİ´ Fık: Malının muhâfazasını başkasına emânet ve havâle eden
MUDÎ Işık verici, parlak ve ruşen olan
MU´DÎ Sirâyet edici, bulaşıcı, sâri
MUDÎK (Bak: Muzîk)
MU´DİL(E) (C : Mu´dilât) Zor, güç ve çetin
MU´DİLAT (Mu´dal C ) Büyük, ağır, çetin ve zor işler
MUDİLL İdlâl edici, yoldan çıkaran, eğri yola teşvik edici
MUDİLLE (Dalâlet den) Baştan çıkaran, azdıran, doğru yoldan saptıran
MU´DİM Öldüren, idam eden
MUDİYYEN Giderek, geçerek
MUFAD (Bak: Müfad)
MUFADALA (Bak: Mufâzala)
MUFADDEL Faziletlendirilmiş, diğerlerinden ayrıca fazilet itibarıyla temayüz etmiş, yükselmiş
MUFADDIL Faziletlendiren, iyilik eden ve nimet veren
MUFADDILÎN Faziletliler Yüksek ve büyük zatlar
MUFAHHAM Büyüklük kazanmış, kerem sahibi, itibarlı, azim, büyük
MUFAHHAM (Fahm dan) Kömürleşmiş, kömür halini almış
MUFARAKAT Ayrılık, ayrılmak
MUFARRİT (Fart dan) Kusur yapan, eksik işleyen Aşırı giden
MUFASALA Ayrılma
MUFASSAL Tafsilli, tafsilâtlı, izahlı Geniş mâlumatlı, kısımlara ayrılıp anlatılmış
MUFASSALAN Geniş, izahlı olarak Tafsilâtlıca Kısımlara ayrılıp anlatılmış olan
MUFASSIL Kısımlara ayrılan, fasıl fasıl ayıran, adalet eden
MUFAVVAZ Yapılması ısmarlanmış
MUFAVVİZ Bir kimseye bir vazifeyi veren Yapmasını ısmarlıyan
MUFAZ Çok, bol Bereketli, feyizli
MUFAZALA Fazilet ve meziyetle birbiri ile yarışma
MUFAZZAL (Fazl dan) Başkalarına üstün tutulmuş Tafdil edilmiş
MUFAZZAZ Gümüş kaplamalı, gümüşlü
MUFAZZİH Rezil eden
MUFÎ İfa eden, ödeyen, yerine getiren
MUFSİH Fesâhetle ve düzgün olarak konuşan
MUFTIR (Fıtr dan) Oruç açan, iftar eden
MUG (C : Mugan) Mecusi Ateşperest Ateşe tapan Zerdüşt dininde olan
MUGABBER Tozlu nesne
MUGABENE (Gabn dan) İki taraf birbirini aldatma
MUGABESE Karıştırmak
MUGADDÎ (Mugazzi) Gıdalı, besleyici, gıdası çok, faydalı
MUGADERE (Mugaderet) Bırakmak, salıvermek
MUGAFAZA Ansızdan tutmak
MUGALAKA Diğerleri karışmayarak iki kişinin atlarıyla yarışması
MUGALATA (Galat dan) Karşısındakini yanıltmak için söz söylemek Doğruya benzer yanlış sözler Safsata Hatalı ve yanlış söz Demagoji * Man: Vehimlerden terekküb eden kıyastır
MUGALATAT (Mugalata C ) Safsatalar Demagojiler Mugalâtalar
MUGALAZA Düşmanlık, husumet, adâvet
MUGALEBE Üstün olmağa, galib gelmeyeğe çalışmak Birisine galib gelmek
MUGALGAL Haber
MUGALLAT(A) (Galat dan) Yanlış telâffuz edilmiş
MUGALLEB Defâlarca mağlup olan kişi
MUGALLÎ (Galeyân dan) İyice kaynatılmış * Ihlamur, papatya gibi çiçeklerin kaynatılmış suyu
MUGAMERE (Ga, uzun okunur) Nefsini zorluğa ve şiddete zorlama
MUGAMESE Suya daldırışmak, birbirini suya daldırmak
MUGAMEZE Birini göz işaretiyle zemmetme
MUGAMİR Nefsini tehlikeye koyan kişi
MUGAMMED (Gamd dan) Örtülü, kılıflı Kınına konmuş
MUGAMMER İşten anlamıyan bön kimse
MUGAN (Mug C ) f Mecusiler, ateşe tapanlar Zerdüştler
MUGANE Ateşe tapan mecusilerin âyini
MUGANNÎ Nağmeli ve çeşitli sesle okuyan, ahenkle okuyucu * Hoş sesle öten
MUGANNİYE Şarkıcı kadın
MUGAR Düşman üzerine hücum etmek
MUGARRAK (Gark dan) Suya daldırılmış * Gümüşle süslü
MUGARRİD Pek güzel öten kuş * Yüksek sesle nefse hoş gelen şarkılar söyliyen
MUGAS Yaban narının kökü
MUGASMER Kaba dokunmuş kötü bez
MUGASSAS Kalıba dökülmüş
MUGAŞŞÎ (Gaşy den) Bayıltıcı, bayıltan
MUGATTÎ Perdelenmiş, örtülmüş Üstü örtülü
MUGAVELE Bir kimseyi azdırıp yoldan çıkarmak * Helâk etmek
MUGAVERE Yağma, çapul
MUGAYEBE Kaybolma * Bir kimseyi arkasından zemmetme Gıybet etme
MUGAYERET (Gayr den) Aykırılık Uymazlık Başka türlü olma
MUGAYİR Aykırı Uymaz Zıd Başka türlü
MUGAYLAN Çölde yetişen bir nevi dikenli çalı Deve dikeni
MUGAYLANGÂH f Dünya
MUGAYLANZAR f Dünya * Deve dikeni biten yer, dikenlik
MUGAYYEB (C : Mugayyebât) (Gayb dan) Kayıp Kaybedilmiş
MUGAYYEBAT (Magibât) Zâhir duygularla bilinmeyen, bizce gaip olan, bilinmeyen şeyler
MUGAYYEBÂT-I HAMSE Beş bilinmeyen Bizce gaib olan beş şey:1- Kıyamet vakti, 2- Yağmurun ne zaman yağacağı, 3- Ana rahmindeki çocuğun mahiyeti ve ceninin isti´dadı ve mânevi simasının ne olduğu, 4- Yarın insan hayr ve şer olarak ne kazanacağını, 5- İnsanın nerede öleceğini Allah bildirmedikçe kimse bilemez Bunlara mefâtih-ül gayb da denir ("Mugayyebât-ı Hamse"ye dair Sure-i Lokman´ın âhirindeki âyetin hakkında mühim sualinize gayet mühim bir cevap isterken, maatteessüf şimdiki hâlet-i ruhiyem ve ahvâl-i maddiyem o cevaba müsaid değildir Yalnız sualinizin temas ettiği bir iki noktaya gayet mücmel işaret edeceğiz Şu sualinizin meâli gösteriyor ki, ehl-i ilhad tarafından tenkid suretinde mugayyebât-ı hamseden yağmurun gelmek vaktine ve rahm-i mâderdeki ceninin keyfiyetine itiraz edilmiş Demişler ki: "Rasathânelerde bir âletle yağmurun vakt-i nüzulü keşfediliyor Onu da Allah´dan başkası da biliyor Hem röntgen şuâiyle rahm-i maderdeki ceninin müzekker, müennes olduğu anlaşılıyor Demek mugayyebat-ı hamseye ıttıla´ kabildir" Elcevap: Yağmurun vakt-i nüzulü bir kaideye merbut olmadığı için, doğrudan doğruya meşiet-i hâssa-i İlâhiyye ile bağlı ve hazine-i rahmetten hususi iradeye tâbi olduğunun, bir sırr-ı hikmeti şudur ki: Kâinatta en mühim hakikat ve en kıymetdar mahiyet, nur, vücud ve hayat ve rahmettir ki, bu dört şey; perdesiz, vasıtasız, doğrudan doğruya Kudret-i İlâhiyye ve meşiet-i hassa-i İlâhiyyeye bakar Sair masnuatta zahiri esbab; kudretin tasarrufuna perde oluyorlar Ve muttarid kanunlar ve kaideler, bir derece irade ve meşiete hicab oluyor Fakat vücud, hayat ve nur ve rahmette o perdeler konulmamış Çünki; perdelerin sırr-ı hikmeti o işte cereyan etmiyor Madem vücudda en mühim hakikat rahmet ve hayattır; yağmur, hayata menşe ve medâr-ı rahmet, belki ayn-ı rahmettir Elbette vesait perde olmıyacak Kaide ve yeknesaklık dahi, meşiet-i hassa-i İlâhiyyeyi setretmiyecek; tâ ki, her vakit herkes herşeyde şükür ve ubudiyete ve sual ve duaya mecbur olsun Eğer bir kaide dahilinde olsaydı, o kaideye güvenip şükür ve rica kapısı kapanırdı Güneşin tuluunda ne kadar menfaatler olduğu mâlumdur Halbuki muttarid bir kaideye tabi olduğundan, Güneşin çıkması için dua edilmiyor ve çıkmasına dair şükür yapılmıyor Ve ilm-i beşerî, o kaidenin yoluyla yarın Güneşin çıkacağını bildiği için, gaibden sayılmıyor Fakat yağmurun cüz´iyatı bir kaideye tâbi olmadığı için, her vakit insanlar rica ve dua ile dergâh-ı İlâhiyyeye ilticaya mecbur oluyorlar Ve ilm-i beşerî, vakt-i nüzulünü tayin edemediği için, sırf hazine-i rahmetten bir nimet-i hassa telâkki edip hakiki şükrediyorlar İşte bu âyet, bu nokta-i nazardan yağmurun vakt-i nüzulünü, Mugayyebat-ı Hamse´ye idhal ediyor Rasadhanelerdeki âletle, bir yağmurun mukaddematını hissedip vaktini tayin etmek, gaibi bilmek değil, belki gaibden çıkıp âlem-i şehadete takarrubu vaktinde bazı mukaddematına ıttıla´ suretinde bilmektir Nasıl, en hafi umur-u gaybiye vukua geldikte veyahud vukua yakın olduktan sonra hiss-i kabl-el-vukuun bir nev´iyle bilinir O, gaybı bilmek değil; belki o, mevcudu veya mukarreb-ül-vücudu bilmektir Hatta ben kendi âsâbımda bir hassasiyet cihetiyle yirmi dört saat evvel, gelecek yağmuru bazen hissediyorum Demek yağmurun mukaddematı, mebâdileri var O mebâdiler, rutubet nev´inden kendini gösteriyor, arkasından yağmurun geldiğini bildiriyor Bu hal, aynen kaide gibi, ilm-i beşerin gaibden çıkıp daha şehadete girmiyen umura vüsule bir vesile olur Fakat daha âlem-i şehadete ayak basmayan ve meşiet-i hassa ile rahmet-i hassadan çıkmıyan yağmurun vakt-i nüzulünü bilmek, ilm-i Allâm-ül-Guyub´a mahsustur Kaldı İkinci Mes´ele: Röntgen şuâiyle rahm-ı mâderdeki çocuğun erkek ve dişisini bilmek ile $ âyetinin meâl-i gaybîsine münafi olamaz Çünki: Âyet yalnız zükuret ve ünuset keyfiyetine değil, belki o çocuğun acib istidad-ı hususisi ve istikbalde kesbedeceği vaziyetine medar olan mukadderat-ı hayatiyesinin mebâdileri, hatta simasındaki gayet acib olan sikke-i Samediyet muraddır ki, çocuğun o tarzda bilinmesi, ilm-i Allâm-ül-Guyub´a mahsustur Yüzbin röntgen-misal fikr-i beşerî birleşse, yine o çocuğun umum efrâd-ı beşeriyeye karşı birer alâmet-i fârikası bulunan yalnız hakiki sima-yı vechiyesini keşfedemez Nerede kaldı ki sima-yı veçhisinden yüz defa daha harika olan istidadındaki sima-yı mâneviyi keşfedebilsin Başta dedik ki: Vücud ve hayat ve rahmet, bu kâinatta en mühim hakikatlardır ve en mühim makam onlarındır İşte onun için o câmi hakikat-ı hayatiye, bütün incelikleriyle ve dekaikiyle irade-i hassaya ve rahmet-i hassaya ve meşiet-i hassaya bakmalarının bir sırrı şudur ki; hayat, bütün cihazatiyle ve cihâtiyle şükür ve ubudiyet ve tesbihin menşe´ ve medârı olduğundandır ki, irade-i hassaya hicab olan yeknesaklık ve kaidelik ve rahmet-i hassaya perde olan vesâit-i zahiriye konulmamıştır Cenab-ı Hakkın rahm-ı mâderdeki çocukların sima-yı maddî ve mânevîlerinde iki cilvesi var:Birisi : Vahdetini ve Ehadiyetini ve Samediyetini gösterir ki, o çocuk âzâ-yı esasîde ve cihazat-ı insaniyenin envâında sair insanlarla muvafık ve mutabık olduğu cihetle, Hâlık ve Sâniinin vahdetine şehadet ediyor O cenin bu lisan ile bağırıyor ki: "Bana bu sima ve âzâyı veren kim ise, bütün esasat-ı âzâda bana benzeyen bütün insanların sânii dahi O´dur Ve hem bütün zihayatın sânii O´dur "İşte rahm-i mâderdeki ceninin bu lisanı, gaybî değil, kaideye ve ıttırada ve nev´ine tâbi olduğu için mâlumdur, bilinebilir Âlem-i şehadetten âlem-i gayba girmiş bir daldır ve bir dildir İkinci Cihet : Sima-yı istidadiye-i hususiyesi ve sima-yı veçhiye-i şahsiyesi lisaniyle Sâniinin ihtiyarını, iradesini ve meşietini ve rahmet-i hassasını ve hiçbir kayd altında olmadığını, bağırıp gösteriyor Fakat bu lisan, gayb-ül-gaybdan geliyor İlm-i ezeliden başkası, kabl-el-vücud bunu göremiyor ve ihata edemiyor Rahm-i mâderde iken bu simanın binde bir cihazatı görünmekle, bilinmiyor!Elhasıl: Ceninin sima-yı istidadîsinde ve sima-yı veçhiyesinde hem delil-i vahdaniyet var, hem ihtiyar ve irade-i İlâhiyyenin hücceti vardır L )
MUGAYYEBE Gizli şey Görünmeyen ve saklı olan nesne
MUGAYYER (Gayr dan) Değiştirilmiş, başkalaştırılmış Tağyir edilmiş
MUGAYYİR Tağyir eden, değiştiren
MUGAZANE Gözün yanlarında olan büklüm
MUGAZEBE Karşılıklı olarak birbirini kızdırıp gazaba getirme
MUGAZELE (Ga, uzun okunur) Aşıkane şakalaşma, lâtifeleşme
MUGAZIB Gadap etmek, kızmak, hiddetlenmek
MUGBEÇE (C : Mugbeçegân) f Meyhaneci çırağı * Mecusi çocuğu
MUG-BEÇEGÂN (Mugbeçe C ) f Mecusi çocukları * Meyhâne çırakları
MUGBER (Gubar dan) Gücenmiş, darılmış, küskün * Tozlanmış, tozlu
MUGBERR-ÜL HÂTIR Hatırı kalmış, gücenmiş
MUGBİR Gücenmiş İğbirar sahibi * Toz koparan
MUGF Uyuyan
MUGFEL (Guful den) Aldatılmış, iğfâl olunmuş Kandırılmış
MUGFİL Aldatan, iğfal eden
MUGİDD Gadap edici, kızgın, hiddetlenici
MUGÎS Yardım eden, yardıma koşan Medet edici Muin
MUGİŞŞ Birisini fenalığa bırakan, aldatan
MUG-KEDE f Meyhane * Ateşe tapanların ibadethanesi
MUGLAK (Galak den) Kapalı, kilitli * Anlaşılmaz, çapraşık söz
MUĞLAKAT (Muğlak C ) Kapalı ve anlaşılması zor olan şeyler
MUĞLAKİYYET Muğlak olma hali Anlaşılmazlık
MUGLİYY Kaynamış çiçek, papatya veya ıhlamur suyu
MUGNAT İhtiyaç
MUGNÎ Def´edici, kovan * Zengin eden, müstağni kılan * Doyuran gönlünü tok eden
MUGRAK (Gark dan) Batmış veya batırılmış (suya) Gark edilmiş
MUGRE Bulanıklık
MUGREM Âşık, tutkun
MUGREMUN Ağır borca uğratılmış olanlar
MUGRİB Anka kuşu
MUGRÎL şişmiş maktul
MUGŞA (Gaşy den) Bürünmüş, örtülmüş
MUGTAB Gıybet söyleyici, gıybet eden
MUGTANEM Ganimet olarak alınmış olan, alınan
MUGTASIB Gasb eden, zorla alan
MUGTEBIT Gıbta olunmuş, hâli iyi olan kimse
MUGTEDÎ (Gıda dan) Gıda alan, gıdalanan Beslenen
MUGTELİM Hırs ve şehveti çok olan
MUGTEMİZ Gammazlıyan
MUGTENEM (Ganimet den) Ganimet olarak alınmış
MUGTENİM Ganimet olarak alan Bedava alan Ganimet bilen
MUGTERİB (Gurub dan) Batan, gurub eden * Gurub * (Gurbet den) Gurbete giden Gurbete çıkan
MUGTERİF Elini daldırarak avucuyla su alan
MUGTERİK Batan, suda boğulan, garkolan
MUGTESİL (Gusl den) Yıkanan, gusleden
MUGVE (C: Mugveyât) Canavarı düşürüp yakalamak için kazıp ağzını örttükleri kuyu
MUGZİB (Gazab dan) Gazaba getiren, kızdıran
|