Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük Lügat N Harfi
N Harfi
NAS f İnsanlar
NAS SURESİ Kur´an-ı Kerim´de 114 Sure (Bak: Muavvezetân)
NA´S Uykusu gelmek Uyku bastırmak
NAS Iraklık, uzaklık
NASA Kaldırmak * Engel olmak, men´etmek
NASAB Dert * Zahmet, meşakkat
NA-SAF f Saf ve hâlis olmayan Saf olmayıp karışık olan
NASAF Hizmetçi, uşak
NASAFE Hizmet etmek
NASAHA Öğüt vermek, nasihat etmek
NASAİB (Nasibe C ) Dikili taşlar
NASAL Temrenci
NA´SAN Uykusu gelmiş olan adam
NASARA Hristiyanlar Nasraniler Hz İsa´ya (A S ) ilk önceleri Nâsıra Karyesindeki ahali yardım ettiklerinden, onlara "Nasara" ismi verilmiştir
NA-SAVAB f Doğru olmayan, yanlış
NASAYİH (Nasihat C ) Nasihatlar Öğütler
NA-SAZ f Münasebetsiz uygunsuz, uymaz
NA-SAZÎ f Uygunsuzluk, münasebetsizlik, uymazlık
NA-SAZKÂR f Uygun görmeyen, muhâlif * Beklenmemiş, işitilmemiş * Münâsebetsiz işle uğraşan
NA-SAZKÂRÎ f Uygunsuz iş yapma, münâsebetsiz iş görme * Zıtlık, uygunsuzluk
NASB Dikme Bir rütbe alma Bir memurluğa tayin edilme * Gr: Arapçada kelimenin i´rabının mensub ( üstün) olması, yani; (e, a) diye okunuşu
NASB-ÜL AYN Göz dikilmesi Bir şeye hırsla ve şiddetli arzu ile bakmak, göz dikmek
NASBA Doğru boynuzlu koyun ve keçi
NASBETMEK Kelimenin son harfinin harekesini (E) diye okutmak * Tâyin etmek
NA´SEL Erkek sırtlan * Uzun sakallı bir kimsenin adı
NA´SELE Yaşlıların yürüyüşü
NA-SENCİDE f Ölçülmemiş, tartılmamış * İyi düşünülmemiş * Değerlenmemiş
NASERE f Ayarı bozuk para
NA-SEZA f Münasib olmayan, lâyık olmayan
NASFET (Nasafet) İnsaf Haklılık Bir şeyin yarısını almak Hakkaniyet İnsanları, kanunların şümulüne girmeyen hakları te´min ve ifasına zorlayan fotri adâlet hissi
NASI´ Her nesnenin hâlisi * şiddetli beyaz olan
NASIBE (Bk: Nasibe)
NASIF Geo: Açıyı iki eşit parçaya bölen doğru Açı ortayı
NASIFE (C : Nevâsıf) Su mecrası, su yolu
NASIH (Bak: Nâsih)
NASIR Yardımcı, yardım eden, nusret veren Resül-i Ekrem´in (A S M ) bir ismi
NASIRÎN (Nâsır C ) Yardım edenler, yardımcılar
NASİ Unutan, nisyan eden
NASİB Nasbeden, bir şeyi bir şeye diken * Gr: Harfi (e) diye üstün okutan
NASİB Pay, hisse, kısmet * Bir kimsenin elde edebildiği şey
NASİBDAR f Nasibi olan Hissedar
NASİBDAŞ f Hissede beraber, nasipte eş olan
NASİBE Müfrit Haricîlerden ve Emevîlerden ve Hz Ali´ye (R A ) çok muhalif olan zümrenin adı
NASİBE (C : Nesâib) Yollara dikilen işaret taşı Bir yere dikilen taş
NASİC (Nesc den) Dokuyan, nesceden * Düzenleyen, tertib eden, sıralayan
NASİF Baş örtüsü
NASİH (Nesh den) Battal eden, hükümsüz bırakan * Kitabın kopyasını çıkaran
NASİH Nasihat eden, öğüt veren * İçi temiz adam
NASİH (Nâsiha) (Nush dan) Öğüt veren, nasihat eden (  Hastalık ise birden gözünü açtırır Vücuduna ve cesedine der ki: "Lâyemut değilsin, başıboş değilsin, bir vazifen var Gururu bırak, seni yaradanı düşün Kabre gireceğini bil, öyle hazırlan " İşte hastalık bu nokta-i nazardan hiç aldatmaz bir nâsih ve ikaz edici bir mürşiddir Ondan şekva değil, belki bu cihette ona teşekkür etmek; eğer fazla ağır gelse sabır istemek gerektir L )
NASİHÂNE f Öğüt vererek, nasihat ederek
NASİHAT İbret verici ders, tavsiye, ihtar, öğüt
NASİHAT-ÂMİZ f İçinden öğüt alınacak söz
NASİHATGER f Nasihat eden, öğüt veren
NASİHATKÂR f Nasihat eden, öğüt veren
NASİHAT-NÂPEZİR f Nasihat dinlemez, öğüt tutmaz
NASİHATPEZİR f Nasihat tutar, öğüt tutar, öğüt dinler
NASİK (Nesak dan) Düzenleyen, tertib eden
NASİK Allah yolunda ibâdet eden, dine bağlı, zâhid
NASİL Çenelerin altından boyun ile başın kavuştuğu yerde olan mafsal
NASİL Kıl dökücü ilâç
NA-SİPAS f Nankör Şükretmeyen
NASİR Nesir yazan * Saçan, yayan
NASİR Nusret eden, zafer veren Yardımcı Muin
NASİYE Çehrenin gösterişi, alın, yüz
NASİYE-PİRA f Alnı süsleyen
NASİYESÂ f Alnını yere süren
NASİYE-SÂZÎ f Alnını yere sürme
NASİYY Yaş ot
NASİYYE Nass oluş Kat´ilik, şüphesizlik, kesinlik (Bak: Nass)
NASL Okun ucundaki sivri demir okun uçmasına yardım eden kanatlar
NASNAA Depretmek * Devenin, kalkarken dizi üstünde çok eğlenmesi
NASR Yardım, üstünlük, yenme, galip kılma * Yağmurun her yeri sulaması
NASR SURESİ Kur´an-ı Kerim´deki 110 Sure İza-câe veya Tevdi´ Suresi de denir
NASRANİ Hristiyanlıkla alâkalı ve ona mensub olan Hristiyanlardan olan (Bak: Nasara)
NASRANİYET Hristiyanlık (Nasraniyet, ya intifa veya ıstıfa edip İslâmiyete karşı terk-i silâh edecektir Nasraniyet, bir kaç defa yırtıldı, protestanlığa geldi Protestanlık da yırtıldı, tevhide yaklaştı Tekrar yırtılmağa hazırlanıyor, ya intifa bulup sönecek veya hakiki Nasraniyetin esasını câmi´ olan Hakaik-ı İslâmiyeyi karşısında görecek, teslim olacaktır İşte bu sırr-ı azime Hz Peygamber (A S M ) işaret etmiştir ki; "Hz İsa nâzil olup gelecek, ümmetimden olacak, şeriatımla amel edecektir " M )
NASREDDİN (Nasr-üd din) Dine yardımı dokunan
NASREDDİN HOCA (Mi: 1208 -1284) Mizahlı, güldürücü sözleri ile meşhur bir zâttır Akşehir, Sivrihisar Medreselerinde okumuş, Selçuklular zamanında yaşamıştır
NASRULLAH Allah´ın yardımı
NASS Kat´ilik, kesinlik, açıklık Te´vile ihtimali olmayan söz veya delil * Kur´ân-ı Kerim veya Hadis-i Şerifde bir iş ve mes´ele hakkında olan açıklık ve bu şekilde açık olan kelâm ve âyet Akide * Bir haberi kimden aldığını söyleyerek, en nihayet o haberi ilk söyleyene kadar nakledilişi isbat etmek Bazılarınca istihraç ve izhar mânâlarından me´huzdur Bir şeyin belâğ ve nihayetine denir Bundan başka: Delil, haber, seyr-i şedid, ref´, hüccet, bürhan, zuhur mânalarına da gelir
NASS-I HADİS Hadisin açık, gerçek ifadesi Muhtemeli olmayan sağlam mânaya delâlet eden lâfız Delil mânâsına olan "Nass-ül fukaha" bundan alınmıştır
NASS-I KATI´ Mânâsı açık olan Kur´an âyetlerinden delil olarak gösterilen âyet
NASSAH Terzi, hayyat
NASSÎ Nass´a ait Her türlü şübhe ve tereddüdün ve tenkidin üstünde tutulacak şekilde olan kesinlik, kat´ilik, açıklık Bedahet * Âyet ve hadisle doğruluğu sâbit olan
NASSİYE (yun: Dogmatizm) Fls: Bir görüşün doğruluğuna peşin olarak inanan ve bu inanışlarını tenkide tabi tutmayanların düşünüş tarzı Son heceleri  izm ile biten görüşler, taraftarlarınca peşin olarak kabul edildiklerinden birer dogmatik görüş örneğidir Meselâ; komünizm, materyalizm, darvinizim, birer dogmatizm mâhiyetindedirler İslâmda zorlama yoktur, inanç için bilgi ve tefekkür esastır Hakiki düşünce hürriyeti İslâmda vardır İslâm dışında   izmle biten görüşler önderlerini tartışılmaz otorite olarak kabul eder ve karşı görüşte olanlara her türlü baskı ve zulmü reva görürler
NAST Sükut Konuşurken dinlemek için susmak
NA-SUDE f Dinlenmemiş, istirahat etmemiş
NASUH Hâlis Temiz Kesin, kat´i * Çok nasihat eden
NASUHÎ (Nasuhiyye) Bozulmaz şekilde tövbe eden
NASUR Göz pınarında, mak´at havâlisinde ve diş etlerinde olur bir hastalık
NASUS (Bak: Nass)
NASUT İnsanlık İnsanlar ve onlarla alâkalı şeyler
NASUTÎ Dünya ile ilgili, insanlığa ait, insanlıkla ilgili
NASUTİYÂN İnsanlar
NA-SÜFTE f Delinmemiş, deliksiz
NASYE Her nesnenin iyisi
NA´Ş Kefene sarılıp tabuta konmuş ölü * Cansız vücud
NA-ŞAD f Sevinçli olmayan, mahzun, tasalı, kederli
NA-ŞADÎ f Hüzünlü ve kederli oluş, gamlılık
NA-ŞAYESTE f Lâyık olmayan Lâyık değil
NAŞIT Büyük yoldan ayrılan küçük yol * Vahşi sığır Bir burçtan başka burca varan yıldız * Neşeli ve şen adam
NAŞİ Neş´et eden, yeniden vücuda gelen, yetişen, yetişmiş * Delil, dolayı, ötürü, sebebiyle * Geceleyin meydana gelip zâhir olan şey * Yetişmiş oğlan veya kız
NAŞİB Hâfız * Ok sahibi İçine girip yapışan nesne
NAŞİD(E) (Neşide den) Şiir söyleyen, şiir okuyan, şiir yazan
NAŞİE Delil Zuhur * Gündüz veya gecenin evvelki saati * Uykudan sonra kalkmak hali ve uyanık olduğumuz hal
NA-ŞİKİB f Sabırsız
NA-ŞİKİBÂNE f Sabırsızlıkla
NA-ŞİKİBÂNÎ f Sabırsızlık
NA-ŞİKİBÎ f Sabırsızlık
NAŞİLE Eti az olan
NA-ŞİNAS f Bilmez, câhil * Tanımaz olan, tanımayan
NA-ŞİNİDE f Duyulmamış, işitilmemiş
NAŞİR Neşreden, yayan * Bir müellifin eserini bastırıp çıkartan Editör
NAŞİRE (C : Nevâşir) Kolu açan adale * Kuruyup yağmurdan yeşeren ot
NA-ŞİTA f Sabahtan beri hiç bir şey yememiş olma
NAŞİTAT Meleklerden bir tâife
NAŞİZ Karısına karşı çok zâlim olan koca * (Kalb) heyecanla coşma * Kalkmış, kabarmış, atan (damar)
NAŞİZE Kocasının hanesinden, izni olmaksızın çıkıp kendisini kocasından haksız yere men´eden kadın Bu çıkış hakikaten olabileceği gibi, hükmen de olabilir * Kabarmış, şişmiş
NA-ŞÜKÜFTE f Açılmamış, taze
NA-ŞÜSTE f Yıkanmamış
|