Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük Lügat R Harfi
R Harfi
RÜMAM Kuru ot
RÜMH (C : Rimâh) Mızrak, kargı, süngü * Mc: Yoksulluk, fakirlik
RÜMİS Sözüne güvenilmeyen kimse Verdiği söze itimad edilmeyen kişi
RÜMLE (C : Ermal-Rumul) Siyah hat
RÜMMAN Nar denilen yemiş
RÜMMANE Kapan taşı * Kırkbayır
RÜMME (C : Rumem-Rumam) Eskimiş urgan parçası
RÜMUK Durmak * İkamet etmek, oturmak, mukim olmak
RÜMYE Ağaçtan nakşolmuş bir suret
RÜS´ Göz kapağında olan hastalık
RÜSELA (Resül C ) Resüller, peygamberler
RÜSG (C : Ersâg) Bilek * Hayvanların tırnağıyla baldırı arasında olan incecik yer
RÜSTA-HİZ f Mahşer, kıyamet
RÜSTAÎ (Rüstâyi) f Köyle ilgili * Köylü
RÜSTAK (C : Resâtik) Büyük köy
RÜSTE f "Çıkmış, bitmiş, yetişmiş" anlamlarına gelir ve birleşik kelimeler yapılır Meselâ: Nev-rüste $ : Yeni yetişmiş bitki
RÜSTEM f Şark edebiyatında kuvvet ve cesaretin timsali olarak bilinen ve Zaloğlu Rüstem diye veya "Rüstem-i Sistanî" nâmiyle meşhur İran´lı bir kahramandır
RÜSTÎ f Üstünlük, muvaffakıyet * Yiğitlik * Kuvvet
RÜSUB Kab içinde kalan su * Suyun dibine batmak * Tortu, dibe çöken, çöküntü
RÜSUBAT Çöküntüler, tortular
RÜSUH İlim ve fennin derinliğine vukufiyet Sağlamlık Devamlılık Yerinde, sağlam, sâbit ve devamlı olmak * Meharet, meleke
RÜSUHİYET Rüsuhluluk, rüsuhlu oluş
RÜSUM Resimler, şekiller Âdetler Vergiler, gümrükler, gümrük vergisi * Merasim, usûl
RÜSUMAT (Rüsüm C ) Gümrük idâresi
RÜSÜL (Resül C ) Peygamberler, resüller Bir kitapla gelen nebiler
RÜSVA (Rüsvay) f Rezil, kepaze, maskara, ayıpları meydana çıkarılmış
RÜSVA-YI ÂLEM En aşağılık ve âdi adam
RÜSVAYÎ f Rezillik, itibarsızlık, haysiyetsizlik
RÜSVE Muhkem ve sağlam olmak * Sâbit olmak
RÜŞA (Rişvet C ) Rüşvetler
RÜŞD Doğru yol bulup bağlanmak Hak yolunda salabet, metanet ve kemal-i isabetle dosdoğru gitmek * Hayra isabet etmek * Büluğa ermek * İstikamette olmak Dinine ve malına zarar gelecek şeyi bilmek, doğru düşünmek * Kişinin akıl ve idraki kavi ve tedbiri metin olmak (Bak: İrşâd)
RÜŞDÎ Rüşdle ilgili Olgunluğa dair
RÜŞDİYE Eskiden orta tahsil derecesindeki mektep * Rüşde dair
RÜŞD Ü İRŞAD Rüşd ve irşad Doğru yola sevketmenin mükemmeliyeti İslâmiyeti en mükemmel şekilde öğretmek
RÜŞEDA (Reşid C ) Reşid olanlar Rüşd, olgunluk sâhibleri
RÜŞEYM Rahimde yavrunun bütün azalarının teşekkül etmiş şekli (Harekete başlayan rüşeyme, cenin denir)
RÜŞVET Kanunen bir iş gördürmek gayesi ile vazifeli olan kimseye, gayr-i meşru olarak verilen para vesâir menfaat ve fayda
RÜTBE Basamak, derece * Memuriyet derecesi * Sıra Mertebe, menzile * Efkârın sonu * Merdiven ayağı
RÜTBE-İ AKL Aklın derecesi
RÜTBEŞİNAS f Derece bilir Rütbe tanır
RÜTEB (Rütbe C ) Rütbeler, dereceler
RÜTEB-İ ASKERİYE Askerlik rütbeleri
RÜTEBÎ Rütbeye dair ve rütbelere mensub
RÜTTE´ Otlayan hayvan
RÜTTE Pelteklik, kekemelik
RÜTUB Sâbit olmak, kaim olmak, devamlılık, süreklilik
RÜUS (Re´s C ) Re´sler Başlar Kafalar
RÜÜD Genç kadın Kız
RÜVAL Salya, ağız suyu
RÜVEYDE (Rüvide) İnce, hoş, nazik * Bitmiş, neşvünema bulmuş
RÜVEYHA Zariflik, incelik
RÜYA (Rü´ya) Uykuda görülen misalî âlem Düş (Hayalâtlara karşı kapısı açık olan rüyaları tahkikî bir surette mevzubahs etmek, tahkik mesleğine tam uygun gelmediğinden; o cüz´î hâdise-i nevmiye münasebetiyle, mevtin küçük bir kardeşi olan nevme ait ilmî ve düsturî olarak altı nükte-i hakikatı, âyât-ı Kur´aniyenin işaret ettiği vecihte beyan edeceğiz Birincisi: Sure-i Yusuf´un mühim bir esâsı, rüya-yı Yusufiye olduğu gibi; $ âyeti misillü çok âyetlerle, rüyada ve nevmde perdeli olarak ehemmiyetli hakikatlar var olduğunu gösterir İkincisi: Kur´an ile tefe´üle ve rüyaya itimada ehl-i hakikat tarafdar değiller Çünki Kur´an-ı Hakîm, ehl-i küfrü kesretle ve şiddetli bir tarzda vuruyor Tefe´ülde, kâfire ait şiddeti, tefe´ül eden insana çıktığı vakit, yeis veriyor; kalbi müşevveş ediyor Hem rüya dahi hayr iken, bâzı aks-i hakikatla göründüğü için şer telâkki edilir, yeise düşürür, kuvve-i mâneviyeyi kırar, su´-i zan verir Çok rüyalar var ki: Sureti dehşetli, zararlı, mülevves iken; tâbiri ve mânası çok güzel oluyor Herkes rüyanın suretiyle mânasının hakikatı mâbeynindeki münasebeti bulamadığı için; lüzumsuz telâş eder, me´yus olur, keder eder Üçüncüsü: Hadis-i sahih ile nübüvvetin kırk cüz´ünden bir cüz´ü nevmde rüya-yı sâdıka suretinde tezahür etmiş Demek rüya-yı sâdıka hem haktır, hem nübüvvetin vezaifine taalluku var Şu üçüncü mes´ele, gayet mühim ve uzun ve nübüvvetle alâkadar ve derin olduğundan, başka vakte tâlik ediyoruz; şimdilik o kapıyı açmıyoruz Dördüncüsü: Rüya üç nevidir: İkisi, tabir-i Kur´an´la $ da dahildir; tabire değmiyor Mânası varsa da ehemmiyeti yok Ya mizacın inhirafından kuvve-i hayaliye şahsın hastalığına göre bir terkibat, tasvirat yapıyor; yahut gündüz veya daha evvel, hattâ bir-iki sene evvel aynı vakitte başına gelen müheyyic hâdisatı, hayal tahattur eder; ta´dil ve tasvir eder, başka bir şekil verir İşte bu iki kısım $ dır, tabire değmiyor Üçüncü kısım ki, rüya-yı sâdıkadır O, doğrudan doğruya mâhiyet-i insaniyedeki lâtife-i Rabbaniye âlem-i şehadetle bağlanan ve o âlemde dolaşan duyguların kapanmasıyla ve durmasıyla, âlem-i gayba karşı bir münasebet bulur; bir menfez açar O menfez ile, vukua gelmeye hazırlanan hâdiselere bakar ve Levh-i Mahfuz´un cilveleri ve mektubat-ı kaderiyenin nümuneleri nevinden birisine rastgelir, bâzı vâkıat-ı hakikiyeyi görür Ve o vâkıatta, bazan hayal tasarruf eder, suret libasları giydirir Bu kısmın çok envaı ve tabakatı var Bazı aynen gördüğü gibi çıkar, bazan bir ince perde altında çıkıyor, bazan kalınca bir perde ile sarılıyor Hadis-i Şerifte gelmiş ki: Resül-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm´ın bidayet-i vahiyde gördüğü rüyalar; subhun inkişafı gibi zâhir, açık, doğru çıkıyordu Beşincisi: Rüya-yı sâdıka, hiss-i kablelvukuun fazla inkişafıdır Hiss-i kablelvuku ise, herkeste cüz´î-küllî vardır Hattâ hayvanlarda dahi vardır Altıncısı ve en mühimmi: Rüya-yı sâdıka benim için hakkalyakîn derecesine gelmiş ve pek çok tecrübatımla, kader-i İlâhînin her şeye muhit olduğuna bir hüccet-i katı´ hükmüne geçmiştir Evet bu rüyalar, benim için hususan bir birkaç sene zarfında o dereceye gelmiştir ki; meselâ: Yarın başıma gelecek en küçük hâdisat ve en ehemmiyetsiz muamelât ve hattâ en âdi muhaverat yazılı olduğunu ve daha gelmeden muayyen olduğunu ve gecede onları görmekle, dilim ile değil, gözüm ile okuduğum bana kat´i olmuştur Bir değil, yüz değil, belki bin def´a; gecede, hiç düşünmediğim halde gördüğüm bazı adamlar veyahut söylediğim mes´eleler, o gecenin gündüzünde, az bir tabir ile aynen çıkıyor Demek en cüz´î hâdisat vukua gelmeden evvel hem mukayyeddir, hem yazılmıştır Demek tesadüf yok, hâdisat başıboş gelmiyor, intizamsız değillerdir M )
RÜYA-YI SÂDIKA Makbul ve muteber kimselerin gördükleri ve gördükleri gibi dünyada hakikatları zuhur eden sâdık rüya
RÜ´YET Görmek, bakmak İdare etmek Göz ile veya kalb gözü ile görmek * Akıl ile müşahede derecesinde bilmek, idrak etmek, tefekkür etmek, düşünmek * Araştırmak
RÜ´YETULLAH Cennet´te mü´minlerin Allah´ı görmeleri (Ey insan! Bilir misin nereye gidiyorsun Ve nereye sevk olunuyorsun Dünyanın bin sene mes´udane hayatı, bir saat hayatına mukabil gelmeyen Cennet hayatının; ve o Cennet hayatının dahi bin senesi, bir saat rü´yet-i cemaline mukabil gelmeyen bir Cemil-i Zülcelâl´in daire-i rahmetine ve mertebe-i huzuruna gidiyorsun Mübtelâ ve meftun ve müştak olduğunuz mecazî mahbublarda ve bütün mevcudat-ı dünyevîdeki hüsün ve cemal, O´nun cilve-i cemalinin ve hüsn-ü esmasının bir nevi gölgesi  ve bütün Cennet, bütün letaifiyle bir cilve-i rahmeti  ve bütün iştiyaklar ve muhabbetler ve incizablar ve câzibeler, bir lem´a-i muhabbeti olan bir Mâbud-u Lemyezel´in, bir Mahbub-u Lâyezâl´in daire-i huzuruna gidiyorsunuz ve ziyafetgâh-ı ebedîsi olan Cennet´e çağrılıyorsunuz Öyle ise; kabir kapısına ağlayarak değil, gülerek giriniz M )
RÜYUB (Reyb C ) şekler, şüpheler
RÜYUH Zelillik, horluk, hakirlik * Zayıflık
RÜYUN Galebe etmek, üstün gelmek RÜZ´ : Noksan etmek, eksiltmek, noksanlaştırmak
RÜZAH (RÜZUH) Davarın çok zayıf olması
RÜZAM (RÜZUM) Davarın çok yorulup zayıflaması
RÜZAZ Ufalanmış taş * Her maddenin ufağı
RÜZDAK (C : Rezâdik) Köy
RÜZELA (Rezil C ) Reziller
RÜZGÂR f Zaman, devir, hengâm, vakit * Dünya, âlem * Yel
RÜZZ Pirinç
|