Yalnız Mesajı Göster

Psikanaliz Hakkında

Eski 11-04-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Psikanaliz Hakkında



Psikanalizin Schopenhauer ve Nietzsche'deki Kökeni

Sigmund Freud'un ortaya atıp geliştirdiği Psikanaliz öğretisi, bilindiği üzere modern psikiyatride yeni bir devir açmıştır Psikanaliz, sadece psikiyatri alanında değil, felsefe dalında da çeşitli tartışmalara yol açmış, tartışılmıştır Freud'un ölümünden sonra da Alfred Adler, Carl Gustav Jung gibi isimler Freud'un düşüncelerini geliştirmeye, eksikliklerini tamamlamaya ve hatalarını gidermeye çalışmışlardır

Psikanaliz'in temelini oluşturan kimi kavramlar ve düşünceler, Schopenhauer ve Nietzsche'de de mevcuttur Zaten Freud, Nietzsche'yi hep kendisini etkileyen filozoflar arasında göstermiştir Doğaldır ki bir teorinin belirli bir gelişim süreci vardır Ben, psikanalizin gelişim sürecini Schopenhauer'den başlatıp, Nietzsche'yle devam ettirip, Freud'la en bariz halini aldığını düşünüyorum

Öncelikle klasik psikanalizin temel bir açıklamasını yapmayı uygun görüyorum Psikanaliz, genel olarak aşağıdaki hipotezlerden oluşur[1];

* İnsan gelişimi, en iyi olarak cinsel arzunun değişen nesneleri yoluyla anlaşılabilir

* Psişik sistem alışılmış olarak cinsel ve saldırgan istekleri baskılar ve bu istekler düşüncelerin bilinçdışı sistemlerinde saklanır

* İstekler üstündeki bilinçdışı çatışmalar kendilerini rüyalarda, dil süçmelerinde ve diğer belirtilerde ifade eder

* Bilinçdışı çatışmalar nevrozun kaynağıdır

* Nevroz, psikanaliz yoluyla bilinçdışı isteklerin ve bastırılmış olanın bilince geri getirilmesi ile tedavi edilebilir

Bu verilerden sonra Freud'un kişilik üzere düşüncelerini özetlemek istiyorum Freud'a göre kişilik, 3 ana sistemden oluşur Bu sistemler id, ego ve süperegodur Bu sistemlerin birbirleriyle uyumlu şekilde çalışıp çalışmaması, kişiliği belirleyen yegane faktörlerdir Şimdi bu 3 ana sisteme kısaca göz atalım;

İd: Doğuştan gelen ve içgüdülere kaynaklık eden bir sistemdir Tek işlevi, organizma içinde dahili ve harici uyarılmalar tarafından salınan uyarı verici niteliklerin (enerji veya gerilim) hemen deşarj edilmesidir Amacı Freud'un Haz Prensibi* dediği, hayatın atasal ve ilksel prensibini yerine getirmektir [2] En anlaşılır haliyle id, insanın en temel içgüdülerine bağlı olarak yeme, içme, saldırganlık, cinsel arzular gibi dürtülerin bulunduğu bir ana sistemdir Tek amaç, bu tür ihtiyaçların giderilememesine bağlı olarak oluşan gerilimin hemen deşarj edilmesidir Oluşan gerilimi biz "acı" olarak tanımlarız, gerilimin deşarjı ise bizde "haz" duygusu yaratır

Ego: Doğuştan gelmeyen, sonradan edinilen bir sistemdir İd'den aldığı enerji ile beslenir ve id'de oluşan varoluşsal gerilimin deşarjı için düşünmek, karar vermek ve planlamak gibi yetileri kazandırır Özellikle bebeğin ilk 6 ayından sonra gelişir İdin haz prensibine karşılık olarak ego, gerçeklik prensibi** ile çalışır Deşarjı o an mümkün olmayan gerilimleri, bir süreliğine erteleyip, deşarj için gerekli uygulamaların yapılmasını sağlarUyumlu bir insanda ego, kişiliğin başkanıdır İdi ve süperegoyu yönetir ve kontrol eder, dış dünya ile olan pazarlığı yönetir ve fazla abartılmış ihtiyaçları doğrultusunda sürdürür [3]

Süperego: Kişiliğin üçüncü ana öğesi süperego, kişiliğin ahlaki veya yargılayıcı bölümüdür Gerçek olandan çok ideal olanı temsil eder ve gerçeklik veya hazdan çok mükemmeliyet için uğraşır Süperego kişinin moral kodudur Ebeveylerinin neyin iyi ve neyin erdemli, neyin kötü ve günah olduğu ile ilişkili standartlarından yola çıkan ve bunları özümseyen çocuğun egosundan gelişir[4]

Özetlemek gerekirse doğuştan varolan tek özellik id-dir İd'de içgüdülerin en bariz hali bulunur ve bu içgüdüleri baskılayıp engelleyecek olan ego ve süperego, daha sonraları çevreyle birlikte gelişecektir Bu üç ana sistemin uyumlu ve dengeli şekilde çalışması, insanın ruhsal sağlığı ve kişilik oluşumunda etkendir Örneğin süperegosu yeterli şekilde gelişmeyen bir birey, idden gelen içgüdüsel enerjiyle toplumda suç sayılabilecek her türlü eylemi gerçekleştirme potansiyeline sahiptir

Bu bilgilerden sonra Freud'un Libido ve Thanatos olarak adlandırdığı kavramlarla idde oluşan enerjinin kaynağını inceleyelim

Freud iki ana tip içgüdümüz olduğunu söyler: Libido olarak adlandırılan yaşam ya da cinsellik içgüdüsü ve Thanatos olarak adlandırılan ölüm ya da saldırganlık içgüdüsü Freud, ilk başlarda bu iki gücün birbiriyle çatışma halinde olduğunu belirtmiştir; ancak daha sonraları bu ikisinin sık sık birlikte hareket ettiğini, hem erotik hem de saldırgan dürtülerimizin kaynağı olduklarını ileri sürmüştür [5]

Libido ve Thanatos, İd denilen ve içgüdüleri barındıran sistemde bulunur İd , enerjisini bu dürtülerden alır Bu enerji psişik bir enerjidir*** ve kişilik konusundaki sistemleri devindirir

Bu noktada Friedrich Nietzsche'den bir alıntı yapıp, Freud'un öğretisi olan psikanalizle benzerliğini vurgulamak istiyorum;

"Duygu ile akıl, alet ve oyuncaktır Bunların ardında 'kendi' vardır 'Kendi'de, duyuların gözleriyle arar, aklın kulaklarıyla dinler Daima dinler ve arar kendi; Kıyaslar, zorlar, zapt eder, tahrip eder Hükmeder ve ben-in hakimidir Düşüncelerinin ve duygularının ardında, güçlü bir efendi, bilinmez bir bilge vardır; 'Kendi' denilen budur Mekanı bedenindir, o senin bedenindir En yüce bilgeliğinden daha çok akıl vardır bedeninde Ve kimbilir, bedenin, bu en yüce bilgeliğe neden ihtiyaç duyar? Kendi, ben-ine ve onun mağrur sıçrayışlarına güler Ne ifade ederki düşüncelerin bu sıçrayışları ve uçuşları diye sorar "Benim maksadım için dolambaçlı bir yol Ben 'ben'in kahyası ve tasavvurlarını fısıldayanım" der Kendi, ben-ine şöyle der: "Şuranda acı duy" O an acı çeker ve daha fazla acı çekmekten nasıl kurtulacağını düşünür, ve zaten bunu düşünmesi de gerekir Kendi, ben-ine şöyle der: "Şurada duy hazzı" O an sevinir 'ben' ve sık sık sevinmeyi düşünür, ve zaten bunu düşünmesi de gerekir" [6]

Burada açıkça görüldüğü üzere, Nietzsche, "ben" dediğimiz yapımıza egemen olan bir "kendi" tanımı yapar "Kendi" diye tanımladığı kavramın, en basit davranış ve düşüncelerimizin bile kökeni olduğunu açıkça belirtir Bu bağlamda Sigmund Freud'un kişiliği çözümlemekte kullandığı 3 ana sistemle fazlasıyla benzerlik taşır

Freud'a göre insan davranışlarının temelini Libido ve Thatanos dediği cinsellik ve saldırganlık içgüdüleri tanımlar ve yönetir İd diye adlandırdığı kişilik sisteminde ise içgüdüsel dürtülerin bulunduğunu kaydeder İsim ve tanım farklılıkları dışında Nietzsche, Freud'dan çok daha önceleri aynı görüşü belirtmiştir Zira Freud'da kendisini etkileyen düşünürler arasında Nietzsche'yi baş sıralarda gösterir

Fakat, cinselliğin insan davranışlarının neredeyse temelini oluşturduğunu düşünen biri daha vardır; Arthur Sbhopenhauer Schopenhauer, bilindiği üzere Nietzsche'nin hocası sayılabilecek kadar onu etkileyen düşünürlerdendir Konu hakkında Arthur Shopenhauer'in görüşlerine yer vermek istiyorum;

"**** gerçekten bütün hareketlerin ve davranışların görünmez noktasıdır Üzerine örülen örtülere rağmen her yerde başını uzatır Savaşların kaynağıdır ve huzurun amacıdır, tükenmek bilmez zeka kaynağı, bütün taşlamaların anahtarı, bütün gizemli imaların, bütün söylenmemiş tekliflerin ve tüm kaçamak bakışların anlamıdır; gencin ve bazende yaşlının meditasyonudur, bakire olmayanın her an düşündüğü şeydir ve bakirenin tüm iradesine karşı sürekli tekrarlanan hayalidir" [7]

Schopenhauer'in bu sözlerinden sonra ünlü Psikiyatrist / Yazar Irwin Yalom şu yorumu yapar;

"Freud'un bilinmeyen yardımcı devrimcisinin, onun doğuundan çok önce derin biyolojik güçler tarafından idare edildiğimizi ve sonra kendinimizi, hareketlerimizi bilinçli olarak seçtiğimiz şeklinde kandırıldığımızı öne süren Arthur Sshopenhauer olduğuna hiç kuşku yoktur" [8]

Bu alıntı ve açıklamalardan sonra, psikanaliz düşüncesinin doğuşunda en az Freud kadar Nietzsche ve Schopenhauer'in de etkisini görmezlikten gelmek, bilimsel anlamda büyük bir yüz çeviriştir Freud, Schopenhauer ve Nietzsche'de filizlenen düşünceleri sistematikleştirmiş, geliştirmiş ve bilim dünyasına sunmuştur Elbetteki bu, Freud'un psikiyatri alanında bilim dünyasına yaptığı katkıları gölgelemez Fakat psikanaliz düşüncesinin köklerinin Schopenhauer ve Nietzsche'de bulunduğunu söylemek de yanlış olmaz

Alıntı Yaparak Cevapla