Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük Lügat A Harfi
A Harfi
AC Fildişi * Dolu kap
AC´AC Çağırış
ACAC Toz * Tütün * Bulut * Duman
AC´ACE Uzun uzun çağırmak
ACAFET Zayıflık Çelimsizlik
ACAİB (Acib C ) Şaşırtacak ve hayret verici şeyler
ACÂİB-İ SEB´A-İ ÂLEM Dünyanın yedi tane şaşılacak, acaib şeyi (Çin seddi bunlardan biridir )
ACAİBAT Normale zıt şeyler Acâib şeyler
ACAİZ (Acuze C ) Kocakarılar İhtiyar kadınlar
ACAK f Toprak
ACAL (Ecel C ) Eceller Ölümler, vâdeler
ACALİT Yoğurt
A´CAM (Acem C ) Acemler İranlılar * Arab olmayanlar
ACAM (Ecme C ) Meşelik, kamışlık, ağaçlıklar
ACAN f Polis: Emniyet mensubu
ACAR (Ecr C ) Sevaplar, ücretler, mükâfatlar * Kiralar
ACASA Deve sürüsü
ACB Kuyruk sokumu "Us´us" denilen küçük kemik Her şeyin kuyruk dibi ve nihâyeti Fâtiha-i hilkat olan küçük kemik Acb-üz zeneb diye Hadis-i Şerifte ismi geçen ve insanın kuyruk sokumundaki en küçük kemik (Kur´ân-ı Kerim´de "Sure: 30 âyet: 27" Yani: "Sizin haşirde iâdeniz, dirilmeniz, dünyadaki hilkatinizden daha kolay, daha rahattır " Nasıl ki bir taburun askerleri istirahat için dağılsa, sonra bir boru ile çağrılsa, kolay bir surette tabur bayrağı altında toplanmaları, yeniden bir tabur teşkil etmekten çok kolay ve çok rahattır Öyle de bir bedende birbiri ile imtizaç ile ünsiyet ve münasebet peydâ eden zerrat-ı esasiyye, Hz İsrâfil´in (A S ) suru ile Hâlik-ı Zülcelâlin emrine "Lebbeyk" demeleri ve toplanmaları aklen birinci icaddan daha kolay, daha mümkündür Hem bütün zerrelerin toplanmaları belki lâzım değil Nüveler ve tohumlar hükmünde olan ve hadisde "Acb-üz zeneb" tâbir edilen ecza-i esasiyye ve zerrât-ı asliyye ikinci neş´e için kâfi bir esastır, temeldir Sâni-i Hakim beden-i insanîyi onların üstünde bina eder S )(Arkadaş! Zâhire nazaran, haşirde, ecza-yı asliye ile ecza-yı zâide birlikte iade edilir Evet, cünüb iken tırnakların, saçların kesilmesi mekruh ve bedenden ayrılan herbir cüz´ün bir yere gömülmesi sünnet olduğu ona işarettir Fakat tahkike göre, nebatatın tohumları gibi "Acb-üz-zeneb" tâbir edilen bir kısım zerreler, insanın tohumu hükmünde olup, haşirde o zerreler üzerine beden-i insanî neşvü nema ile teşekkül eder İ İ )
ACC Yüksek sesle haykırma, * Gürültü çıkarma Deveyi döğme
ACC(E) Kalabalık
ACCAC Fırtınalı, rüzgârlı * Gürültülü
ACEB Taaccüb, şaşma, hayret * Garib, hoş, lâtif ve nâdir-ül vücud olduğundan bir şey için inkâr ve istiğrab etme hâli
A´CEB Çok acâyib Pek tuhaf olan
A´CEB-ÜL ACÂİB Çok acib ve gülünç olan
ACED Kuru üzüm
A´CEF İnce, zayıf
A´CEL Daha acele, en çabuk * Acele eden kişi
ACELE Çabuk, çabukluk Bir işi çabuk yapmaya ve çabuk bitirmeye çalışma, ivedilik
ACEM İranlı Yabancı * Arapça konuşmayanlar Arab olmayanlar * Çekirdek
ACEMÂNE f Acemlere yakışır suret Yabancı gibi
ACEMCEME (C: Acemcemât) Kuvvetli, muhkem deve
ACEME (C: Acemât) Çekirdek * Çekirdekten biten hurma ağacı * Sert ve sağlam taş
A´CEMÎ Aceme mensub * Arapçayı iyi konuşmayan Dilsiz * Beceriksiz
ACEMÎ Tecrübesiz * Yabancı * Yeni Mübtedi
ACEMİSTAN f İran ülkesi
ACEMİYAN f (Acemi C ) İranlılar Acemler * Acemiler, tecrübesizler
ACENTE (Acenta) ing Bir vapur şirketinin her iskeledeki memuru * Bir şirket veya idarenin diğer memleketteki vekili * Memur veya vekilin memuriyeti ve idarehanesi
A´CEZ En âciz Çok kudretsiz * Mak´adı etli ve yumru olan
ACEZE (Âciz C) Âcizler * Düşkünler, zayıflar
ACÎB Şaşılan ve hayret uyandıran şey Benzeri görülmeyen Garib Taaccüb olunan şey
ACİB Hayret veren Şaşılacak şey
ACÎBE Alışılmış surette olmayan Çok hârika Acib ve garip, hayret verici, şaşılacak şey
ACİBE-İ HİLKAT Her zaman yaratılan şekilden farklı olarak yaratılmış olan (Meselâ: Normalinden çok fazla büyük cüsseli veya üç ayaklı olmak gibi)
ACİC Sesi yükseltmek
ACİL Sonraya bırakılmış Bir vâdeye bağlı * Ahiret
ÂCİL Aceleci * Acele eden Hemen * Derhal Peşin * Çabuk * Fık: Dünya
ÂCİLANE f Acele edene ait Acele olarak * şimdiki zamana ait
ÂCİLEN Vakit gelince yapılmak üzere Bir vâdeye veya bir şarta bağlı bulunarak
ÂCİLEN Acele olarak Serian, derhal, müstâcelen
ACİN Rengi ve tadı değişmiş pis su
ACİN Yoğurma, hamur tutma
ACİNÎ Hamur gibi yoğurulmuş, macun kıvamında
ACİNİYET Mâcun halinde olma Hamur gibi yoğurulmuş olma
ACİR Elindekini başkasına kiralayan Kiraya veren
ACİŞ f Üşüme, soğuktan üşüme
ACİYY(E) (c: Acâyâ) Anası öldüğünden, başka kimsenin sütüyle beslenen çocuk * Anası sütünü vermeyip yemeği öğrettiği çocuk
ÂCİZ Beceriksiz Eli ermez Kabiliyetsiz Gücü yetmez olan
ÂCİZÂN (Âciz C ) Âcizler, beceriksizler, zayıflar, güçsüzler
ÂCİZÂNE f Âciz olarak Beceriksizce Tevâzu ile (Alçak gönüllülük ifâdesi için söylenir) "Allah´a karşı kusurlarını bilen bir mü´min âcizâne ancak Allah´tan rahmet diler "
ÂCİZİYYET Acizlik, beceriksizlik, kabiliyetsizlik * Fakirlik, tevâzu
ACLED Yoğurt
ACLEZ Kavi, sağlam nesne
ACM (C: Ucum) Beş yaşına girmemiş deve * Kuyruk dibi * Isırmak
ACMÎ İnce fikirli Akıllı, anlayışlı
ACN Yoğurma Ma´cun kıvamına getirme
A´CUBE (Bak : U´cube)
ACUL Çok acele eden sabırsız
ACULÂNE Acele edene yakışır suretde
ACULİYET Acelecilik Sabırsızlık
ACUR Kabakgillerden bir hıyar cinsi Üstü hafif olukludur Bazıları tüylüce olur
ACUZ(E) Çok yaşlı kadın Kocakarı * Kılıç * Şarap * Sırtlan
ACUZE-İ ŞEMTA Saçı ağarmış kocakarı
ACÜR Yoğunluk, semizlik, besililik * Yoğun * Her nesnenin hacmi ve cüssesi olmak
ACÜR Kuyruk
ACÜR Kerpiç, tuğla, kiremit
ACÜRÎ Kiremitçi, tuğlacı
ACÜS Almak, kabzetmek * Gecenin sonu
ACÜZ (C : Acâz) her nesnenin dibi, kökü ve sonu * Yay kabzası
ACV Çocuğa süt içirmek
ACVE(T) Medine-i Münevvere hurmalarından bir çeşit, iyi hurma
ACZ Beceriksizlik İktidarsızlık Kuvvetsizlik Güçsüzlük Yapamamak * Zarardan korunmak gücünün olmaması * Bir şeyin geri tarafı (İnsandaki kusur sonsuz olduğu gibi, acz, fakr ve ihtiyacına da nihayet yoktur İnsana tevdi edilen açlık ile nimetlerin lezzetleri tebârüz ettiği gibi: İnsandaki kusur, kemalat-ı Sübhâniyye derecelerine bir mirsaddır İnsandaki fakr, gına-i rahmetin derecesine bir mikyastır İnsandaki acz, kudret ve kibriyâsına bir mizandır İnsandaki tenevvü-ü hâcat, envâ-ı niam ve ihsanatına bir merdivendir Öyle ise fıtratından gaye ubudiyettir Ubudiyet ise, dergah-ı izzetine kusurlarını "Estağfirullah" ve "Sübhânallah" ile ilan etmektir M N )
ACZA´ Dübürü büyük kadın * Kumdan yığılmış yüksek tepe
ACZ-ALUD f Âcizlik, kuvvetsizlik, güçsüzlük
ACZE (C : Acâyiz) Her nesnenin sonu * Kadın dübürü
ACZ-MENDÎ f Âcizlik, iktidarsızlık Fakr
AÇALYA yun Fundagillerden, güzel çiçekli bir bitki ve çiçeği
AÇAR f İştah açmaya yarayan turşu v s * İnişli yokuşlu yer * Karıştırılmış, birleştirilmiş
AÇI (Bak: Zâviye)
AÇKI Cilâ, perdah, lostra
AÇKICI Cilâ ve perdah veren sanatkâr
AD İsim, nam, şöhret, şan, itibar, haysiyet
ÂD (Âdet C) Âdetler
ÂD Hz Hud Peygambere (A S ) isyan ettiklerinden gazab-ı İlâhiyyeye uğrayan ve helâk olan, Yemen tarafında yaşamış bir kavmin adı (Şirk ve küfür cinayeti, kâinatın bütün kemalâtına ve ulvi hukuklarına ve kudsi hakikatlarına bir tecavüz olduğu cihetledir ki, ehl-i şirk ve küfre karşı kâinat kızıyor ve semavat ve arz hiddet ediyor ve onların mahvına anâsır ittifak edip, kavm-i Nuh (Aleyhisselam) ve Âd ve Semud ve Fir´avun gibi ehl-i şirki boğuyor, gark ediyor $ âyetinin sırriyle cehennem dahi ehl-i şirk ve küfre öyle kızıyor ve kızışıyor ki, parçalanmak derecesine geliyor ş )
ADA Gr : Kendinden sonra gelen ismi cerreder Harf-i cerr´dir "  den başka,   den gayrı" mânasına gelir (Bak: Mâadâ)
ADA Etrafı su ile çevrili kara parçası * Etrafı yollarla çevrili arsa ve binalar takımı
A´DA (Adüv C ) Düşmanlar
A´DA En zâlim, en çok düşmanlık eden
ÂDÂB (Edeb kelimesinin çoğuludur ) Usul, yol, yordam, davranış kaideleri, terbiye Ahlâk ve terbiyenin gerektirdiği konuşma ve hareket tarzı Adaba uymayanlara edepsiz denir "Edipler edepli olmalı" yani yazarlar, edebiyatçılar dine, ahlâka ve terbiyeye uymalı Aksi halde edebiyatçı adına lâyık olamazlar, edepsiz olurlar (Sünnet-i Seniyyenin meratibi var Bir kısmı vâciptir, terkedilmez O kısım, Şeriat-ı Garrâ´da tafsilâtiyle beyan edilmiş Onlar muhkemattır Hiçbir cihette tebeddül etmez Bir kısmı da, nevâfil nevindendir Nevâfil kısmı da iki kısımdır Bir kısım, ibadete tâbi Sünnet-i Seniyye kısımlarıdır Onlar dahi Şeriat kitablarında beyan edilmiş Onların tağyiri bid´attır Diğer kısmı, "âdâb" tabir ediliyor ki, Siyer-i Seniyye kitablarında zikredilmiş Onlara muhalefete, bid´a denilemez Fakat âdâb-ı Nebevi´ye bir nevi muhalefettir ve onların nurundan ve o hakiki edebden istifade etmemektir Bu kısım ise (örf ve âdât), muamelât-ı fıtriyede Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın tevâtürle malum olan harekâtına ittiba etmektir Meselâ: Söylemek âdâbını gösteren ve yemek ve içmek ve yatmak gibi hâlâtın âdâbının düsturlarını beyan eden ve muaşerete taalluk eden çok Sünnet-i Seniyyeler var Bu nevi Sünnetlere "âdâb" tabir edilir Fakat o âdâba ittiba eden, âdâtını ibadete çevirir O âdâbdan mühim bir feyz alır En küçük bir âdâbın mürââtı, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmı tahattur ettiriyor; kalbe bir nur veriyor Sünnet-i Seniyyenin içinde en mühimi İslâmiyet alâmetleri olan ve şeâire de taalluk eden Sünnetlerdir Şeâir, âdeta hukuk-u umumiye nev´inden cemiyete ait bir ubudiyettir Birisinin yapmasıyle o cemiyet umumen istifade ettiği gibi, onun terkiyle de umum cemaat mes´ul olur Bu nevi şeâire riya giremez ve ilân edilir Nâfile nev´inden de olsa, şahsî farzlardan daha ehemmiyetlidir Sünnet-i Seniyye, edebdir Hiçbir mes´elesi yoktur ki, altında bir nur, bir edeb bulunmasın! Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ferman etmiş: $ Yâni : "Rabbim bana edebi, güzel bir surette ihsan etmiş, edeblendirmiş " Evet Siyer-i Nebeviyyeye dikkat eden ve Sünnet-i Seniyyeyi bilen, kat´iyyen anlar ki: Edebin envâını, Cenab-ı Hak, Habibinde cem´etmiştir Onun Sünnet-i Seniyyesini terkeden, edebi terkeder L )
ÂDÂB-I MİLLİYE Millete ait edep ve terbiyeler
ÂDÂB-I MUAŞERET Beraber yaşayışta, hoş ve İslâmca yaşama ve geçinme usulleri Peygamberin (A S M ) sünnetine uygun olan hareket İnsanlara karşı edebli olma, insanca ve İslâmca yaşama âdâbı Adâba dair sünnet-i peygamberiyeye uymak (  İki cihanın rahat ve selâmetini iki harf tefsir eder, kazandırır: Dostlarına karşı mürüvvetkârâne muaşeret ve düşmanlarına sulhkârâne muâmele etmektir M )
ÂDÂB-I UMUMİYE Umumi ahlâk kaideleri
ÂDÂB U ERKÂN Edebler, kaideler ve rükünler Ahlâk ve terbiye kaideleri
A´DAD (Adud ve Adad C ) Bazular Kollar * Havuzun çevre kenarına konan taş
A´DAD İnce ve kısa kollu adam
A´DAD (Aded C ) Adetler Sayılar
ADAHİ (Udhiye C ) Kurbanlar
ADAHİK (Udhuke C ) Şakalar, gülünç şeyler
ADAK Nezredilen şey (Bak: Nezr)
ADAKK İnce, dakik
ADAL Gümüşü az olan para
A´DAL (İdl C ) Eşitler, denkler, müsaviler
ADALAT (Adale C ) Adaleler
ADALE Tıb: Bedenin hareketini icra eden ve birbirinden, ince bir perde ile ayrılan sinirli et kısımlarından her biri Hepsine birden et (Lahm) tâbir edilir
ADALET Zulüm etmemek Herkese hakkını vermek ve lâyık olduğu muâmeleyi yapmak Mahkeme Hak kanunlarına uygunluk Haksızları terbiye etmek İnsaf Mâdelet Dâd Cenab-ı Hakk´ın emrini emrettiği şekilde tatbik etmek Suçluya Allah´ın emrini icra etmek (Adâlet iki şıktır Biri mübet, diğeri menfidir Müsbet ise; hak sahibine hakkını vermektir Şu kısım adâlet; bu dünyada bedahet derecesinde ihâtası vardır Çünkü her şeyin istidat lisaniyle ve ihtiyac-ı fıtrî lisaniyle ve ıztırar lisaniyle Fâtır-ı Zülcelâl´den istediği bütün matlubatını ve vücut ve hayatına lâzım olan bütün hukukunu mahsus mizanlarla, muayyen ölçülerle bilmüşahede veriyor Demek adâletin şu kısmı, vücut ve hayat derecesinde kat´i vardır İkinci kısım menfidir ki: Haksızları terbiye etmektir Yâni, haksızların hakkını, tâzib ve tecziye ile veriyor Şu şık ise; çendan tamamiyle şu dünyada tezahür etmiyor Fakat, o hakikatın vücudunu ihsas edecek bir surette hadsiz işarat ve emarat vardır Ezcümle: Kavm-i Âd ve Semud´dan tut, tâ şu zamanın mütemerrid kavimlerine kadar gelen sille-i te´dib ve tâziyâne-i ta´zib, gayet âli bir adâletin hükümran olduğunu hads-i kat´i ile gösteriyor S ) (Bak: Fâtih Sultan Mehmed)
ADÂLET-İ İLÂHİYE Allah´ın adaleti
ADÂLET-İ İZAFİYE İzafi adalet veya adâlet-i nisbiye de denir Küll´ün selâmeti için, cüz´ü feda eden adalet usulüdür (Cemaat için ferdin hakkını nazara almaz, "ehvenüş-şer" diye bir nevi adalet-i izâfiyeyi yapmağa çalışır Fakat adalet-i mahza kabil-i tatbik ise "adalet-i izafiye"ye gidilmez, gidilse zulümdür M )
ADÂLET-İ MAHZA Adaletin tam hakikisi, tam adalet (Adâlet-i mahza ile adalet-i izafiyenin izahı şudur ki: $ âyetin mâna-yı işarisi ile : Bir mâsumun hakkı, bütün halk için dahi ibtal edilmez Bir fert dahi umumun selâmeti için feda edilemez Cenab-ı Hakkın nazar-ı merhametinde hak, haktır Küçüğüne büyüğüne bakılmaz Küçük büyük için iptal edilemez Bir cemaatin selâmeti için bir ferdin rızası bulunmadan hayatı ve hakkı feda edilmez Hamiyet nâmına, rızası ile olsa o başka meseledir M )(  Adâlet-i İlâhiyenin tam mânâsı ile tecelli etmesi için haşre ve Mahkeme-i Kübrâ´ya lüzum vardır ki, biri cezasını, diğeri mükâfatını görsün İ İ )
ADALETKÂR f Adaletli, insaflı, adalet sahibi
ADÂLETKÂRANE f Adâletlice Adalet sahibine yakışır şekilde, insaflı ve haklı surette
ADALETPENAH f Adâletli
ADALL Çok sapık, çok dalâlette
ADAM İnsan * Erkek kişi * Birinin tarafını tutan kimse * İyi ve terbiyeli yetişmiş insan
ADAMET Ahmaklık, akılsızlık
ADAN Deniz kenarı
ADAPTASYON Fr Tatbik etme işi Bir şeyin bir başkasına göre ayarlanması Bir canlının, yaşadığı muhite uyması işi * Yabancı dilde yazılmış bir eseri yerli adlar ile ve yerli hayata uydurarak çevirme
ADAPTE Fr Adaptasyonu yapılmış, tamamlanmış
ADARR En zararlı
A´DAS (Ades C ) Mercimekler
ÂDAT Âdetler (Bak: Âdet)
ADAVET Husumet, düşmanlık Kin buğz Garaz (Adâvet ve muhabbet, nur ve zulmet gibi zıttırlar İkisi, mâna-yı hakikisinde olarak beraber cem olmazlar Eğer muhabbet, kendi esbabının rüçhaniyetine göre bir kalbde hakiki bulunsa, o vakit adâvet mecazi olur; acımak suretine inkılâb eder Evet mümin, kardeşini sever ve sevmeli Fakat fenalığı için yalnız acır Tahakkümle değil, belki lütufla ıslahına çalışır Onun için nass-ı hadis ile: "Üç günden fazla, mü´min mü´mine küsüp kat-ı mükâleme etmeyecek " Eğer esbâb-ı adâvet galebe çalıp, adâvet, hakikatıyla bir kalbde bulunsa; o vakit muhabbet mecâzi olur; tasannu ve temelluk suretine girer M )
ADAY (Bak: Namzed)
ADB Kılıç * Kesmek * Sövmek * Yardımcı
ADCEM Eğri burunlu
ÂDD Kuvvet, salâbet
ADD Hesablamak Saymak Sayılmak İtibar etmek
ADDAR Denizci, gemici taifesi
ADDETMEK Saymak İtibar etmek İttihaz etmek
ÂDE Âdet kelimesinin arabca terkiblerdeki kısalmış şekli Meselâ: Harikulâde, alelâde, fevkalâde
A´DEB Erkeklerden arkadaşı ve yardımcısı olmayan * Bir boynuzu kırık hayvan
ADED Sayı Tane Rakam Miktar
ADEDEN Sayı bakımından, sayıca
ADEDÎ (Adediye) Adede yani miktar ve rakama, sayıya mensub
A´DEL (Adil den) Adâletli, çok doğru
ÂDEM İnsan İlk insan ve ilk peygamber (A S )Allah ilk insan olarak Âdem´i, sonra eşi Havva´yı yaratmıştır Bugünkü insanlar onlardan türeyip çoğalmıştır Bazı dine tâbi olmıyanlar, insanın maymun soyundan bir hayvandan türediğini iddia ederler Bu iddia kasıtlıdır, çünki ilmî isbatı yapılamamıştır Lâboratuarlarda küçük canlılar üzerinde yapılan çalışmalar göstermiştir ki, canlının genetik yapısında meydana gelen değişiklik sonucu türeyen yeni canlı, ana-babasından daha mükemmel değil; dejenere olmuş, soysuzlaşmış, bozuk bir şekil almıştır İnsan ise en mükemmel mahluktur Kaldı ki bu güne kadar bir canlının değişip başka bir canlı haline geldiğini kimse görmemiştir Bugünkü maymunlar da hâlâ insan olmamışlardır Bugünün psikoloji ve felsefi antropolojisi insanın mahiyetçe, özce hayvandan farklı olduğunu kabul etmiştir $ Yani: Cenâb-ı Hak, Âdem´i (A S ) bütün kemalâtın mebadisini tazammun eden âli bir fıtratla tasvir etmiştir ve bütün maâlinin tohumlarına mezraa olarak yüksek bir istidat ile halketmiştir ve mevcudatı ihata eden ulvi bir vicdan ve ihatalı on duygu ile teçhiz etmiştir; ve bu üç meziyet sayesinde, bütün hakaik-ı eşyayı öğretmeye hazırlamıştır, sonra bütün esmayı kendisine öğretmiştir Âdem´i halketti, tesviye etti, cesedine nefh-i ruh etti, terbiye etti, sonra esmâyı tâlim etti ve hilâfete namzed kıldı Sonra vakta ki Âdem´i melâikeye tercih etmekle rüchan mes´elesinde ve hilâfet istihkakında ilm-i esmâ ile mümtaz kıldı İ İ )(Hz Âdem´in (A S ) Cennet´ten ihracı ve bir kısım beni-âdemin Cehennem´e idhali ne hikmete mebnidir Elcevap: Hikmeti, tavziftir  Öyle bir vazife ile me´mur edilerek gönderilmiştir ki, bütün terakkkiyat-ı mâneviye-i beşeriyenin ve bütün istidâdât-ı beşeriyenin inkişaf ve inbisatları ve mâhiyet-i insaniyenin bütün Esmâ-i İlâhiyeye bir âyine-i câmia olması, o vazifenin netayicindendir Eğer Hz Adem Cennette kalsaydı; melek gibi makamı sâbit kalırdı, istidâdât-ı beşeriye inkişaf etmezdi Halbuki yeknesak makam sâhibi olan melâikeler çoktur, o tarz ubudiyet için insana ihtiyaç yok Belki hikmet-i İlâhiye, nihayetsiz makamatı kat´ edecek olan insanın istidadına muvafık bir dâr-ı teklifi iktiza ettiği için, melâikelerin aksine olarak mukteza-yı fıtratları olan mâlum günahla Cennet´ten ihraç edildi Demek Hazret-i Adem´in Cennet´ten ihracı, ayn-ı hikmet ve mahz-ı rahmet olduğu gibi; küffarın da Cehennem´e idhalleri haktır ve adâlettir M ) (Bak: Terakkiyat)
ADEM Yokluk, olmama, bulunmama * Fakirlik (Vücudun zıddı)(Bir zaman -küçüklüğümde- hayalimden sordum: "Sana bir milyon sene ömür ve dünya saltanatı verilmesini, fakat sonra ademe ve hiçliğe düşmesini mi istersin Yoksa, bâki, fakat âdi ve meşakkatli bir vücudu mu istersin " dedim Baktım ikincisini arzulayıp birincisinden "Âh!" çekti "Cehennem de olsa beka isterim " dedi R N )(Eğer sen dalâlette boğulup çıkamıyorsan; yine cehennemin vücudu bin derece idam-ı ebediden hayırlıdır Ve kâfirlere de bir nevi merhamettir Çünkü insan, hattâ yavrulu hayvanat dahi, akrabasının ve evlâdının ve ahbabının lezzetleriyle ve saadetleriyle lezzetlenir, bir cihette mes´ud olur Şu halde, sen ey mülhid, dalâletin itibariyle ya idam-ı ebedi ile ademe düşeceksin veya cehenneme gireceksin! Şerr-i mahz olan adem ise, senin bütün sevdiklerin ve saadetleriyle memnun ve bir derece mes´ud olduğun umum akraba ve asl ve neslin, seninle beraber idam olmasından, binler derece cehennemden ziyâde senin ruhunu ve kalbini ve mâhiyet-i insaniyeni yandırır Çünkü cehennem olmazsa cennet de olmaz; herşey senin küfrün ile ademe düşer Eğer sen cehenneme girsen, vücud dâiresinde kalsan, senin sevdiklerin ve akrabaların ya cennette mes´ud veya vücud dâirelerinde bir cihette merhametlere mazhar olurlar Demek, herhalde cehennemin vücuduna taraftar olmak sana lâzımdır Cehennem aleyhinde bulunmak ademe taraftar olmaktır ki; hadsiz dostlarının saadetlerinin hiç olmasına taraftarlıktır Evet cehennem ise, hayr-ı mahz olan dâire-i vücudun Hakim-i zülcelâlinin hakimâne ve âdilâne bir hapishâne vazifesini gören dehşetli ve celâlli bir mevcud ülkesidir Hapishâne vazifesini de görmekle beraber, başka pek çok vazifeleri var Ve pek çok hikmetleri ve âlem-i bekâya âit hizmetleri var Ve zebâni gibi pek çok zihayatın celâldarâne meskenleridir Ş )
ADEM-ÂBÂD f Yokluk Yokluk alemi
ADEM-İ ABESİYYET Abes olmayış Faydasız ve boş olmamak
ADEM-İ BASİRET Basiretsizlik, görüşsüzlük
ADEM-İ DİKKAT Dikkatsizlik
ADEM-İ EMNİYET Emniyetsizlik Güvensizlik
ADEM-İ HÂRİCÎ İlm-i İlâhide mevcud olup, maddi vücudu olmayan (Adem-i mutlak zaten yoktur; çünkü bir ilm-i muhit var Hem daire-i ilm-i İlâhînin harici yok ki, bir şey ona atılsın Dâire-i ilim içinde bulunan adem ise, adem-i hâricidir ve vücud-u ilmiye perde olmuş bir ünvandır Hatta bu mevcudat-ı ilmiyeye bazı ehl-i tahkik "A´yan-ı sâbite" tabir etmişler Öyle ise, fenaya gitmek, muvakkaten haricî libasını çıkarıp, vücud-u mâneviye ve ilmîye girmektir Yani, hâlik ve fani olanlar, vücud-u hâricîyi bırakıp; mâhiyetleri bir vücud-u mânevi giyer, dâire-i kudretten çıkıp dâire-i ilme girer M )
ADEM-İ İHTİLÂF Birlik Beraberlik Uyuşma Anlaşma
ADEM-İ İKTİDAR İktidarsızlık Güçsüzlük Kuvvetsizlikten gelen hastalık
ADEM-İ İMKÂN İmkânsızlık Mümkün olmayış
ADEM-İ İNKÂR İnkâr etmeme İnkârsızlık
ADEM-İ İSTİMA´ Huk: Mahkemede dâvanın dinlenmemesi
ADEM-İ İTÂAT İtâatsizlik, emri dinlememek
ADEM-İ İTİKAD İtikatsızlık
ADEM-İ İTİLÂF Ülfetsizlik, anlaşmazlık
ADEM-İ İTTİFAK İttifaksızlık Uyuşmazlık
ADEM-İ KABUL İsbatı tasdik etmemek Şek, hükümsüzlük İman hükümlerini lâkaydlıkla karşılamak, nefy ve inkâr etmek, kabul etmemek, göz kapamak gibi câhilâne bir hükümsüzlük Bir terk, bir cehl-i mutlak (Kabul etmemek başkadır İnkâr etmek başkadır Adem-i kabul, bir lâkaydlıktır, bir göz kapamaktır ve câhilâne bir hükümsüzlüktür Bu surette, çok muhal şeyler onun içinde gizlenebilir Onun aklı, onlarla uğraşmaz Amma inkâr ise: O adem-i kabul değil, belki o kabul-ü ademdir, bir hükümdür Onun aklı, hareket etmeye mecburdur M ) (Bak: Kabul-i adem)
ADEM-İ KİFÂYET Kifâyet etmeme, kâfi gelmeme, yetmezlik
ADEM-İ MERKEZİYYET Bir idâri taksimattaki parçaların (vilâyet, belediye ve köy) muayyen hususlarda kendi kendilerine idare yetkileri Bir yere bağlı olmaksızın veya bir yerden idare edilmeksizin olan muamele Bütün kısım ve şubelerin kendi kendilerini idare tarzı
ADEM-İ MES´ULİYET Mes´uliyetsizlik, sorumsuzluk
ADEM-İ MEVCUDİYYET Yokluk Olmama
ADEM-İ MUVAFAKAT Râzı olmayış, muvâfakat etmeme
ADEM-İ MÜBÂLÂT Dikkatsizlik
ADEM-İ MÜDÂHALE Karışmamazlık
ADEM-İ MÜSÂADE İzinsizlik, müsaadesizlik
ADEM-İ SALÂHİYET Salâhiyetsizlik, yetkisizlik
ADEM-İ SIRF Yokluk Mutlak yokluk
ADEM-İ TAHAYYÜZ Boşlukta yer kaplamamak Mekândan münezzeh oluş Yer ile bağlı olmamak Hacmi olmayış
ADEM-İ TAKAYYÜD Kayıtsızlık Bir şeye bağlı olmayış Kıymet vermemek Üzerine almamak
ADEM-İ TA´KİB Takibsizlik * Huk: Muhakemeye lüzum görmemek
ADEM-İ TE´DİYE Borcunu ödememe
ADEMÎ Yokluğa ait Ademle ilgili (Bak: Vukuât)
ÂDEMÎ İnsanlardan olan, insana âit, insana dair ve müteallik
ÂDEMİYÂN (Âdem C ) İnsanlar
ÂDEMİYÂT (Adem C ) Yokluklar Ademler
ÂDEMİYYET İnsanlık Namuslu bir insana yakışır hâl ve tavır
ÂDEM-KÜŞ f Adam öldüren, katil
ADER Yel inmekle hayası şişen kimse
ADER Çok su
ADES (C Adâs) Mercimek
ADESE Mercimek * Mercek Uzağı yakın veya yakını uzakta görmeğe yarayan dürbün veya mikroskop camı
ADESE-İ AYNİYYE Gözleme merceği
ADESE-İ MÜTEKARİB Yakınlaştıran mercek
ADESÎ Mercimeğe benziyen şey
ÂDET Usul, görenek, alışılmış davranış Huy, tabiat Toplumda nesiller boyunca uyulan ve kamuoyunda (umumî efkârda) saygı ve müeyyideye sahip hareket kaideleri (Sosyoloji) İslâm cemiyetinde âdetler de İslâmî olur, İslâma uygun olur Müslüman, İslâma aykırı âdetlere uymaz Cemiyetin yabancı âdetlerle bozulmamasına gayret gösterir
ADETÂ Âdet olduğu üzere, her vakitki gibi, alelâde Bayağı surette, âdi bir suretle Düpedüz
ADETEN Görenek şekliyle, âdet olarak
ÂDET-İ AGNÂM Keçi ve koyunlar için alınan vergi
ÂDETULLAH (Sünnetullah da denir ) Tabiatta canlı cansız bütün varlıkların nasıl hareket edeceklerini belirliyen Allah´ın emirleri, O´nun koyduğu değişmez düzen Meselâ oksijenle hidrojenin birleşmesinden su meydana gelir Işık, geldiği açıya eşit bir açı ile yansır ki, bunlar birer âdetullahdır "Âdetullah" yerine "tabiat kanunu" demek yanlıştır (  Esbab-ı tabiiyyenin üss-ül-esası hükmünde olan cüz-ü lâyetecezzadaki kuvve-i câzibe ve kuvve-i dâfianın ictimalarının hortumu üzerinde bir muhaliyet damgası var Fakat caizdir ki, herbir şeyin esası zannettikleri olan cezb, def, hareket, kuva gibi emirler, âdâtullahın kanunlarına birer isim olsun Lâkin kanun, kaidelikten tabiîliğe ve zihnîlikten hâricîliğe ve itibarîden hakikata ve âletiyetten müessiriyete geçmemek şartıyla kabul ederiz M N )
ADEVÂN (ADV) Sür´atle koşmak
ADF Yemek
ADGÂS (Dags C ) Desteler, demetler * Karışık rüyalar * Karışık söylentiler
ADGÂSU AHLÂM Karışık rüyâlar Tâbire değmeyen rüyâlar
ADHÂ Kurbanlar Kuşluk vakti kesilen kurbanlar Kuşluk vakti (Bak: Îd)
ADHAM Yoğun, kaba * İri cüsseli adam
ÂDÎ Üstünlük farkı olmayan Kıymetsiz * Her zamanki * Âd kavmine âid
ADİD Ağaç kesmek
ADİD Kesilmiş ağaç * Tepesine el yetişen hurma ağacı
ADİD (Adide) Çok Bir çok sayı Çok şeyler Müteaddid Birinin dengi
ADİD Hasım * Arkadaş * Isırma Bir ısırımlık lokma (Bak: Adûd)
ÂDİH Sihirbaz * Soktuğu saat öldüren yılan
ADİHE Bühtan, yalan
ÂDİL (Âdile) Adâlet eden Allah´ın emirlerini noksansız tatbik eden Doğru Doğruluk gösteren Adâlet sahibi (Bak: Adâlet)(Meselâ bir hükümdâr-ı âdil, ihkak-ı hak için mazlumların hakkını zâlimlerden almakla ve fakirleri kavilerin şerrinden muhafaza etmekle ve herkese müstahak olduğu hakkı vermekle lezzet alması, iftihar etmesi, memnun olması; hükümdarlığın ve adaletin bir kaide-i esasiyesi olduğundan elbette Hâkim-i Hakim, Adl-i Âdil olan Zât-ı Hayy-ı Kayyumun bütün mahlukatına, hususan zihayatlara "hukuk-u hayat" tabir edilen şerait-i hayatiyeyi vermekle ve hayatlarını muhafaza için onlara cihazat ihsan etmekle ve zaifleri kavilerin şerrinden Rahimane himaye etmekle ve umum zihayatlarda bu dünyada ihkak-ı hak etmek nev´i tamamen; ve haksızlara ceza vermek nev´i ise, kısmen sırr-ı adâletin icrasından olmakla ve bilhassa Mahkeme-i Kübrâ-yı Haşirde adalet-i ekberin tecellisinden hasıl olan ve tabirinde âciz olduğumuz şuunât-ı Rabbaniye ve maâni-i kudsiyedir ki, kâinatta bu faaliyet-i daimeyi iktiza ediyor L )
ÂDİLÂNE Adalet sahibi bir adama yakışır surette
ADİL Eş, denk, akran, benzeri Ölçüde, miktarda eşit olan
ADÎM Mâlik ve sahib olmayan Yok olan Birşeyi olmayan Fakir
ADÎM-ÜL İMKÂN İmkânsız Olamaz
ADÎM-ÜN NAZÎR Eşi, benzeri olmayan Eşsiz Benzersiz
ÂDİN Otlakta bulunan dişi deve
ÂDİNE Cuma günü
ÂDİŞ f Ateş, nar
ÂDİYAT (Âdi C ) Her zaman meydana gelen hârikulâde ve birer mu´cize-i kudret olmakla beraber, insanlarca alışılmış olduğundan kuymeti bilinmeyen hâdiseler * Kıymetsiz şeyler (Kur´an, âyetleriyle insanların nazarını me´lüfatları olan şeylere çeviriyor Âyetler, necimler gibi ülfet perdesini deler, atar İnsanın kulağından tutar, başını eğdirir O ülfetin altındaki havârık-ul âdât mu´cizeleri o âdiyat içerisinde gösterir M N )
ÂDİYÂT-I UMÛR Günlük işler, her zamanki değersiz işler
ÂDİYÂT (Adiv den ism-i faildir) Hızla koşmak, seyirtmek (At, deve v s koşanların hepsine ıtlak olunabilir ) * Mc: Düşmanlık, zulüm * Dâima muharebeye koşup hücum eden cemaat * Uzaklık (Kamus)
ÂDİYAT SURESİ Kur´an-ı Kerim´in 100 suresinin ismi olup, Medine-i Münevvere´de nâzil olmuştur
ÂDİYE (C: Âdiyat) Gaza yolunda seğirten at
ÂDİYEN Her zamanki gibi Adice Fevkalâde olmayarak
ÂDİYYE İtiyad edilmiş Alışılmış
ÂDİYYET Adilik Aşağılık
ADK Vurmak, darp
ADL Hakkaniyet Adâlet üzere oluş Cevr ve zulüm etmeyip nefislerde ve akıllarda istikameti kaim ve mâlum olan emir ve hâleti icra etmek Doğruluk * Her şeyi yerli yerince yapmak, beraber etmek * Meyletmek (Bak: Adâlet)(Hem istidâd lisanıyla, ihtiyac-ı fıtri lisanıyla, ıztırar lisanıyla sual edilen ve istenilen herşeye daimi cevap vermek; nihayet derecede bir adl ü hikmeti gösteriyor S )
ADL-PENAH Adâletin barındığı yer, adâlete sığınan kimse
ADL Mâni olmak Men etmek
ADLA´ (Azla´) (Dıl´ C ) Kaburgalar * Mat : Geometrik şekillerin kenarları, sayı kökleri
ADLÎ Adâlete mensup, adâletle alâkalı, ilgili * Sultan II Bayezid´in şiirlerinde kullandığı mahlası
ADLİYE Mahkeme Muhakeme işleriyle uğraşan daire (Adliyede, adalet hakikatı ve müracaat eden herkesin hukukunu bilâ-tefrik muhafazaya, sırf hak namına çalışmak vazifesi hükmettiğine binaendir ki; İmam-ı Ali (RA), hilafeti zamanında bir yahudi ile beraber mahkemede oturup, muhakeme olmuşlar Ş )
ADM Gazap etmek, öfkelenmek
ADM (C: İdâm) Yay tutamağı * Deve kuyruğu * Saban eğiği ki, ucunda demiri vardır * Harman savurdukları yaba
ADMER Arslan * Şedit, şiddetli * Belâ * Çirkin yüzlü şişman kadın
ADN Vatan tutmak ve mukim olmak * Cennette bir makam adı (Bak: Cennet)
ADRAHŞ f Yıldırım * Gökgürültüsü * Şimşek
ADRAS (Dırs C ) Arka dişler, dişler
ADREFUT Kelerden büyük bir hayvan
ADRENALİN Fr Tıb: Böbrek üstü salgısından çıkarılan bir hormon Sentetik olarak da yapılır Damar daraltmak ve kanamayı önlemekte kullanılır
ADRENG Fr Keder, mihnet, sıkıntı
ADRET Kaşları olmayan kimse
ADUB Yardımcı
ADUD Pazı Kolun omuzdan dirseğe kadar olan kısmı * Mc: Yardımcı İstinadgâh
ADUD Zalim Iztırab veren Hunhar * Bir lokma * Isırıcı köpek veya at * Yavuz kişi * Dar ve derin olan kuyu (Bak: Adîd)
ADUDE Yumuşaklık Tazelik
ADUDÎ Pazı kemiği ile ilgili
ADULÎ Gemici, mellah
ADÜVV Düşman, hasım
ADÜVV-İ CÂN Can düşmanı
ADÜVV-ÜD DİN Din düşmanı (Hem küfranınızla öyle bir Mâlik-i Zülcelâl´in memleketinde isyan ediyorsunuz ki, ibâdından ve cünudundan öyleleri var ki, değil sizin gibi küçücük âciz mahlukları, belki farz-ı muhal olarak dağ ve arz büyüklüğünde birer adüvv-ü kâfir olsaydınız arz ve dağ büyüklüğünde yıldızları, ateşli demirleri, şuvazlı nühasları size atabilirler, sizi dağıtırlar Hem öyle bir kanunu kırıyorsunuz ki, o kanun ile öyleler bağlıdır, eğer lüzum olsa arzınızı yüzünüze çarpar, gülleler gibi küreniz misillü yıldızları üstünüze yağdırabilirler S )
ADÜVV-İ KADİM Eski düşman
ADV Yelmek Seğirtmek * Hazırlamak
ADVA Hastalık başkasına bulaşmak
ADVAN Çok koşan kimse
ADYA´ Boynuzu ufak koyun * Nebiyyi Zişân Aleyhisselam Efendimizin devesinin adı
ADYE Koğuculuk, dedikoduculuk * Yalan söylemek sövmek
|