Yalnız Mesajı Göster

Arapça Sözlük

Eski 11-04-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Arapça Sözlük



A

âb: su
âbâ: babalar, atalar
aba: yünden yapılmış kaba kumaş
âbâd: ebedler, sonsuz gelecek zamanlar
Abâdile: Abdullah isimli sahabeler
abd: kul, köle
abdal: dünya ile ilgisini kesen mânevî makam sahibi kişi
abdest: su ile temizlik ibadeti
abdiyet: kulluk
abes: saçma, gayesiz, hikmetsiz, gereksiz
abesiyet: abeslik, saçmalık
âbıhayat: hayat suyu
âbıkevser: Kevser adlı cennet havuzunun suyu
âbid: ibadet eden
âbidane: ibadet eden gibi
abide: anıt
abluka: kuşatma, etrafını çevirme
abus: somurtan, surat asan
acaib: şaşırtıcı, acayip
Acam: Acemler, iranlılar, Arap olmayanlar
acb: kuyruk sokumundaki küçük kemik
acbüzzeneb: ölümden sonra dirilişin tohumu sayılan madde
aceb: acaba, hayret
Acem: Arap olmayan, iranlı
acemi: işin yabancısı, tecrübesiz
aceze: âcizler, güçsüzler
acîb: benzeri görülmeyen, şaşırtıcı
âcil: acele eden
âcilen: acele olarak
aciniyyet: mâcun halinde olma, yoğurulmuşluk
âciz: güçsüz
âcizane: güçsüzce
âcize: güçsüz
âcizem: güçsüzüm
acûbe: şaşılacak şey
acul: aceleci
aculiyet: acelecilik
acûze: güçsüz kocakarı
acz: güçsüzlük
aczâlûd: güçsüzlükle karışık
Ad: Hud aleyhisselâmın kavmi
âda: düşmanlar
âdâb: edepler, ahlâk kuralları
adale: kas
adalet: hak sahibine hakkını vermek, doğruluk
adaletname: mahkemeye davet yazısı
adaletperver: adaletsever
adaletullah: ALLAH ın adaleti
adall: iyice sapıtmış
âdât: âdetler, alışkanlıklar
adavet: düşmanlık
adavetkârane: düşmancasına
add: sayma
addetmek: saymak
aded: sayı, tane
Adem: ilk insan ve ilk peygamber
adem: yokluk, olmama, bulunmama
ademabâd: ebediyyen yok olma
ademâlûd: yoklukla karışık
ademî: yoklukla ilgili, olmama
ademistân: yokluk ülkesi
ademiye: yoklukla ilgili
ademiyet: yokluk
âdemiyet: insanlık
ademnüma: yokluk gösteren
adese: mercek
âdet: görenek, alışkanlık
âdeta: sanki
âdetullah: ALLAH ın yaratıklardaki kanunları
âdi: bayağı, aşağı, sıradan
Adil: adalet eden, hakkı haklı olana veren
âdilane: âdilce
âdiliyet: âdillik
âdiyât: her zaman olagelen alışılmış şeyler
adl: hak gözetme, tarafsız hüküm, doğruluk
adlî: adaletle ilgili
adliye: adalet yeri, mahkeme binası
Adn: cennette bir bölüm
adüvv: düşman
âfâk: ufuklar, taraflar, yönler
âfâkî: dışımızda olanlar
âfât: afetler, belâlar
âferin: beğenme sözü
âfet: başa gelen üzücü hâl
afif: iffetli, namuslu, temiz
âfil: gurub eden, batan
âfitâb: güneş
âfiyet: esenlik, sıhhat ve selâmet
afüvkâr: affedici
afüvv: affeden
afv: bağışlama
afvcûyem: af diliyorum
afyon: ilaç
âgâh: haberli, uyanık
agel: sarık
ağaz: başlama
ağdiye: tekelcilik
ağleb: daha galib, ekseriyet, çok defa
ağleben: ekseriyetle, genellikle
ağlebî: ekseriyetle ilgili
ağmaz: kolay anlaşılmayan, pek derin
ağniya: ganiler, zenginler
ağrâz: garazlar, kötü niyetler
ağrube: en garip
ağsan: dallar
ağuş: kucak
ağyâr: başkalar, yabancılar
ahad: birler
ahadî: bir iki koldan nakledilen hadîs türü
ahâlî: halk
âhar: başkaları, diğerleri
ahbâb: sevilenler, dostlar
ahbâr: haberler
ahcâr: taşlar
ahd: söz verme, sözleşme, ahit
âhenk: uyum, düzen
âher: başka, diğer
âheste: yavaş
ahfâ: çok gizli
ahfâd: torunlar
ahî: kardeşim
ahid: verilen söz, andlaşma
Ahir: herşeyden sonra da var olan, varlıkların sonrasına da hâkim
âhir: sonraki
âhiren: sonradan
âhiret: öbür dünya
âhirîn: sonrakiler
âhirzaman: dünyanın son zamanları
âhize: alan, alıcı
ahkâm: hükümler, kanunlar
ahkem: en çok hükmeden
ahlâf: halefler, öncekilerin yerine geçenler
ahlâk: insanın iyi veya kötü hâlleri, bunlarla ilgili ilim
ahlâkî: ahlâkla ilgili, ahlâka uygun
ahlâkiyat: ahlâk ilmi
ahlâkiyyun: ahlâk âlimleri
ahmak: akılsız, budala
ahmakane: ahmakça, budalaca
Ahmed: çok hamdeden, övülmeye en lâyık olan
ahmer: kırmızı
ahrâr: hürriyetçiler
ahsen: en güzel
ahseniyet: en güzel olma
âhû: ceylân
âhufizâr: yanıp yakınma
ahvâl: haller, durumlar
ahvâlât: ahvaller, durumlar
ahvel: şaşı
ahyâ: diriler, canlılar
ahyâr: hayırlılar, iyiler
Ahyed: Peygamberimizin Tevrattaki ismi
ahz: alma, tutma
ahzâb: hizipler, bölümler, partiler
ahzân: hüzünler, üzüntüler
âid: geri gelen, dönen, dair, ilgili
ailevî: aileyle ilgili
âkab: hemen sonrası
âkabinde: hemen sonrasında
akaid: akideler, inanılan hakikatlar
akaidî: îmanla ilgili
akâmet: kısırlık, verimsizlik
akar: gelir getiren mal
akarib: akrabalar, yakınlar
akçe: eskiden para
akd: anlaşma, sözleşme
akdam: kademler, ayaklar
akdem: en önceki
akdes: en mukaddes
âkıbet: son, netice
âkıbetbîn: işin sonunu görebilen
âkıbetendişane: sonu için kaygılanırcasına
âkıl: akıllı
akıl: zihnin anlama ve düşünme sıfatı
âkılane: akıllıca
akılfüruş: akıllılık taslayan
akılsûz: akla aykırı gelen
âkib: hemen sonra gelen, izleyen
akid: söz, sözleşme
âkid: aralarında sözleşme yapanların herbirisi
akide: îman, inanma
âkif: devamlı ibadet eden
akîk: değerli bir taş cinsi
akîka: yeni doğan çocuk için şükür niyetiyle kesilen kurban
âkil: yiyen, yiyici
âkilüllâhm: et yiyen
âkilünnebat: ot yiyen
âkilüssemek: balık yiyen
akîm: kısır, verimsiz, neticesiz
akis: yansıma, yankı
akl: akıl, anlama melekesi
aklen: akılca
aklî: akılla ilgili, akıl alanına giren
akliyât: akıl alanına giren şeyler
akliyyûn: aklı tek ölçü kabul eden felsefeciler
akrabâ: yakınlar, hısımlar
akrân: eş ve benzer olanlar, yaşıtlar
akreb: daha yakın, pek yakın
akrebiyet: yakınlık
aks: yankı, yansıma, tersi
aksâ: en son
aksâm: kısımlar, bölümler
aksisadâ: ses yankısı
aksülamel: işin tersi, tepki
aktâb: kutublar, büyük evliyalar
aktâr: her yer
aktrist: kadın oyuncu
akvâ: en kuvvetli
akvâl: sözler, konuşmalar
akvâm: kavimler, ırklar
âl: aile, sülale, soy
âlâ: en yüce, daha iyi, pek iyi
alâ: üst, üzere
alafranga: Batı tarzında
alâik: alâkalar
alâim: alâmetler, belirtiler
alâka: ilgi
alaka: kan pıhtısı
alâkadar: ilgili
alâkadarane: ilgi gösterircesine
alâküllihâl: her durumda, eninde sonunda
âlâm: elemler, acılar
alâmet: bellik, belirti
âlât: âletler, gereçler
alaturka: Türk usûlü
alay: beş bölük erden oluşan askerî topluluk
âlâyıîlliyyîn: yücelerin yücesi
âlâyiş: gösteri, gösteriş
aleddevam: devamla, devamlı olarak
alelâde: sıradan
alelamya: körükörüne
alelekser: çoğunlukla, ekseriyetle
alelinfirad: teklikle, bir olarak
alelumum: genellikle, bütünüyle
alelusûl: usûlen, öylesine, özen göstermeden
alem: bayrak, sancak, nişan
âlem: dünya, cihan, evren
a'lem: en iyi bilen
alemdar: bayrak tutan
âlempesend: dünyaca ünlü
âlemşümûl: âlemi kaplayan, dünya çapında
alenen: açıkça, saklanmadan
alenî: açık, gizli olmayan
alerresivelayn: baş ve göz üstüne
âlet: bir iş veya sanatta kullanılan vasıta
âletiyet: aletlik
alettahkik: araştırmayla
Alevî: Hazreti Ali sevgisini meslek kabul eden
aleyh: onun üzerine
aleyhdar: onun tersi yönünde, karşı
aleyhimüsselâm: ALLAH ın selâmı onlara olsun
aleyhissalâtüvesselâm: salât ve selâm onun üzerine olsun
âlî: yüksek, yüce
Aliaba: Peygamberimizin abası altına aldığı beş kişi
Alibeyt: Peygamberimizin neslinden olan
âlicenab: yüksek ahlâklı
âlîcenabâne: yüksek ahlâklı birine yakışır biçimde
âlihe: ilâhlar, tanrılar
âlîhimmet: himmeti yüce ve gayreti çok kimse
âlîkadr: kıymeti yüksek
alîl: hasta, sakat
alîlem: hastayım
Alîm: sonsuz bilgi sahibi ALLAH
âlim: bilen, bilgili
âlimâne: âlimce
âlîşân: şânı yüce
âlîyat: yüce şeyler
âliye: âletle ilgili
âlîye: yüce, yüksek
alîz: cılız
ALLAH : bütün varlıkları yaratan Halıkımızın has ismi
ALLAH üalem: ALLAH bilir
ALLAH ümme: ALLAH ım!
Allâm: herşeyi en iyi bilen, ALLAH
allâme: pek büyük âlim
Allâmülguyûb: dış duyular yoluyla bilinemeyenleri en iyi bilen ALLAH
âlûd: bulaşık, karışık
âlûde: bulaşmış, karışmış
âlüfte: alışık, iffetsiz kadın
âmâ: kör
âmâde: hazır
âmâk: derinlikler
âmal: ameller, işler
âmâl: emeller, beklentiler, istekler
amame: sarık
aman: yardım dileme sözü
amazon: eski zamanlarda yaşamış savaşçı kadın
amd: niyet, arzu, istek
amden: niyet ederek ve isteyerek
amed: gerekir, gelir
amedî: gelme, geliş
amel: iş, çalışma, uygulama
amele: işçi, ırgat
amelen: amelce, işçe
amelî: iş olarak, uygulamalı
amelisâlih: dine uygun iyi amel, güzel iş
ameliyât: ameller, işler, bir tedavi biçimi
amelmânde: iş yapamaz durumda
âmennâ: inandık
âmentü: îman esasları
âmî: âlim olmayan sıradan kimse
amîk: derin
âmil: işleyen, etkileyen
âmin: ALLAH ım kabul eyle!
âmir: emreden, iş buyuran
âmirâne: emreden âmir gibi
âmiriyet: âmirlik, emredicilik
âmiyâne: bilgisizce, körü körüne
âmm: umumi, genel
âmme: herkes, kamu
ammilgarâib: garipliklerin amcası
ammizâde: amca çocuğu
amûd: direk, sütun
amûdî: dikine, direk gibi
amyâ: tam kör
ân: en kısa zaman
ananât: gelenekler
anâne: gelenek
anânevî: gelenekle ilgili
anarşi: karışıklık, kargaşalık, düzensizlik
anarşilik: karışıklık, kanunsuzluk
anarşist: düzen tanımaz, yıkıcı, isyancı, bozguncu
anâsır: unsurlar, elemanlar, kavimler
anbean: gitgide, gittikçe
anber: güzel kokulu bir madde
andelîb: bülbül
anfeanen: gitgide, zamanla
angarya: ücret vermeden gördürülen iş
Anglikan: ingiliz kilisesi
ânî: bir anda, hemen
ankâ: hayâlî bir kuş
ankebût: örümcek
antika: eskiden kalma kıymetli eser
Antranik: Ermeni örgütünün liderlerinden biri
anûd: çok inatçı
anûdane: inat ederek
âr: utanma
ârâ: fikirler, reyler
Arabî: Arap, Arapça
Arabîye: Arapça
Arabîyyülibare: Arapça söz, ibare, metin
ârâf: cennet ile cehennem arasındaki yer
Arafat: hacda arefe günü vakfeye durulan dağın ismi
arasât: ölümden sonraki dirilme yeri
ârâz: arazlar
araz: belirti, sonradan meydana gelen özellik
arâzî: yerler, topraklar, tarlalar
arbede: gürültülü patırtılı kavga
Arefe: Mekkede hacıların arefe günü toplandıkları tepe
arefe: bayramdan bir önceki gün
ârız: gelip çatan, bulaşan, yapışan
ârıza: aksama, aksaklık, engebe
ârızî: sonradan olan, dıştan gelen
ârî: arı, temiz, saf
ârif: anlayışlı, sezgili, kavrayışlı
ârifane: ârifçe
ârifibillah: ALLAH ı tanıyan
ârifîn: ârifler, irfan sahipleri
Aristo: eski bir filozof
âriyeten: emaneten
ark: su yolu, kanal
arrâf: falcı, kâhin
arş: ilâhî kudret ve saltanatın tecelli yeri
arşın: 68 santimetrelik uzunluk ölçüsü
arşî: arşa dair, mantıkta bir delil
arşiv: kıymetli belgelerin saklandığı yer
arûz: şiirde bir vezin türü
arz: sunma, verme, gösterme
arz: yer, yeryüzü
arzî: dünyaya ait
arzu: istek
arzuhal: dilekçe
arzukeş: arzulu
asâ: baston, sopa, değnek
âsâ: "benzer, gibi" mânâsında son ek
asab: sinir, damar
m;margin-bottom:0cm; margin-left:10cm;margin-bottom:0001pt;mso-pagination:none'>âsâb: sinirler, damarlar
asabî: sinirli
asabiyet: sinirlilik gayret
asabiyeten: asabilik bakımından
asâkir: askerler
asâlet: asillik, soyluluk
asâleten: kendi adına
âsâm: günahlar
asamm: sağır, işitmez, katı
asammane: sağırcasına
âsân: kolay
âsar: asırlar, çağlar
âsâr: eserler, yapılanlar
âsâyiş: barış, huzur ve güvenlik
asdika: samimi dostlar, sadıklar
asfiyâ: günahlardan arınmış büyük zatlar
asgar: en küçük
ashâb: sahipler, sahabeler
asıl: kendisi, temel, kök
asır: yüzyıl, çağ
asırdîde: asır görmüş, çağ yaşamış
âsî: isyan eden, başkaldıran
asîl: soylu, terbiyeli
asîlzâde: asîl kimsenin evladı
âsîyâne: isyancı gibi
asla: olması imkânsız
aslâh: daha iyi, en üstün
aslî: asılla ilgili, öze dair
asliyet: asıllık, köklülük, soyluluk, gerçeklik
aslüfasl: işin aslı ve ayrıntıları
asm: "aleyhissalâtüvesselâm" duasının kısa yazılışı
asr: asır, yüzyıl
asr: ikindi vakti
Asrısaadet: Peygamberimizin yaşadığı saadetli zaman
asrî: çağa uygun
astronomi: gökteki cisimleri inceleyen ilim
âsûde: sessiz, dingin, huzurlu
âsuman: gökyüzü, sema
asvât: savtlar, sesler
aşâir: aşiretler, oymaklar
âşâr: öşürler, toprak ürünlerinin vergileri
aşere: on'lar, on sayıları
Aşereimübeşşere: cennetle müjdelenmiş on sahabe
âşık: aşırı seven, vurgun, tutkun
âşikâr: açık, belli, meydanda
âşikâre: belli ederek, açıkça
âşikâren: açıkça
âşina: bildik, tanıdık, bilen, tanıyan
aşîrât: aşireler, onda birler
âşire: onda bir
âşiren: onuncusu
aşîret: kabile, oymak
âşiyân: kuş yuvası, sevimli ev
aşk: şiddetli sevgi, candan sevme
aşknâme: aşkı anlatan yazı
aşr: on sayısı
atâ: verme, lütuf, ihsan
atâlet: işsizlik, tembellik, durgunluk
atâyâ: armağanlar, ihsanlar
ateh: bunama, bunaklık
âteşgede: ateşe tapanların mabedi
âteşî: ateşle ilgili
âteşîn: ateşli, canlı
âteşpâre: ateş parçası
âteşperest: ateşe tapan
atf: atıf, bağlama, verme, yükleme
atfen: birinin adına, birine yükleyerek
atıf: verme, yükleme, bağlama
âtıfet: karşılıksız sevgi, acıyıp esirgeme
âtıl: tembel, durgun, işlemez
âtî: gelecek zaman, ilerisi
atiyye: hediye, ihsan
atlas: üstü ipek altı pamuk kumaş
attar: ıtriyat dükkanı, güzel koku satan adam
Atûf: karşılıksız seven ve acıyıp esirgeyen ALLAH
avâik: maniler, engeller
avâlim: âlemler, dünyalar
avam: ilimsiz, sıradan kimse
âvân: zamanlar, anlar
avâre: işsiz, şaşkın, başıboş
avârız: arızalar, aksaklıklar, noksanlıklar
âvaz: ses, seda
avcıhattı: savaş cephesi
avdet: geri gelme, dönme
avene: yardımcılar
âvize: içinde ampul bulunan ve tavana asılan süs
avn: yardım
avret: gizlenmesi gereken şey
Avrupaperest: Avrupayı taparcasına seven
avzen: havuz, göl
âyâ: acaba, hayret!
ayân: belli, açık seçik
âyan: seçkinler, ileri gelenler
ayânen: açıkça, besbelli
ayânısâbite: varlıkların ilâhî ilimde ezelden beri bulunan hakikatları
Ayasofya: şimdi müze olan önemli bir cami
âyât: âyetler
ayb: ayıp, utanılacak kusur
âyet: Kurândaki her bir cümle, delil, bellik
âyetülkübra: en büyük âyet
âyin: dinî tören
âyine: ayna
âyinedar: ayna olan
ayn: göz, aslı, kendisi
aynelhayât: hayatın kendisi
aynelyakîn: göz ile görmüşçesine kesin biliş
aynen: tıpkı, tıpkısı
ayniyet: aynı olma
ayyâş: haram içkileri çok içen
ayyuk: gökyüzünün pek yüksek yeri
âzâ: uzuvlar, organlar, üyeler
azâb: eziyet, işkence
âzâd: salıverme, hür etme
âzâde: hür, serbest, kendi başına
âzam: en büyük
azamet: büyüklük
âzamî: en büyük, maksimum
âzamîyet: en büyük oluş
âzamüşşer: büyük kötülük
âzâr: kötü sözle incitme
azâzil: şeytan
azhar: pek zahir, en açık
âzim: azimli, kesin kararlı
azîm: büyük
azîme: büyük
azîmet: dinî emirlere tam uyma
azimkâr: azimli, kesin kararlı
azimkârâne: azmederek, kararlı bir şekilde
azîmüşşân: şanı pek büyük
Azîz: pek izzetli, hep galip olan ve asla galebe edilemeyen
aziz: Hıristiyanların mübarek bildikleri büyükleri
azl: azil, atma, dökme, çıkarma
azm: azim, kesin karar, kuvvetli niyet
azm: kemik
Azrâil: can almakla görevli melek
azze: aziz oldu, şanı yüce oldu!

Alıntı Yaparak Cevapla