Prof. Dr. Sinsi
|
Arapça Sözlük
K
kabahat: kusur, suç
kabaih: kabahatlar
kabâil: kabileler
Kâbe: namaz için yöneldiğimiz mukaddes mabet
Kabıkavseyn: Peygamberimizin mîraçta ulaştığı son nokta
kâbız: tutan, sıkan, kavrayan
kabîh: çirkin
kabil: olabilir, gibi, türlü
kabîle: aynı soydan olup beraber yaşayan insanlar
kabilîyet: yetenek, etkilenebilirlik
kabine: bakanlar kurulu
kabir: mezar
kabl: önce
kablelbülûğ: ergenlikten önce
kablelvukû: olmadan önce
kablelvücûd: var olmadan önce
kabr: kabir, mezar
kabristân: mezarlık
kabûlüadem: yokluk kabulü
kâbus: korkulu rüya
kabz: tutma, alma, tutukluk
kabza: sap, el, avuç
kabzıervah: ruhların alınması
kabzıruh: ruhun alınması
kaddesALLAH üesrarehüm: ALLAH onların sırlarını mukaddes kılsın
kade: namazda oturuş
kadem: ayak, adım
kademe: derece, sıra
kader: ALLAH ın herşeyi ezelden bilip takdir etmesi
Kaderiye: "kul fiilin yaratıcısıdır" diyen sapık mezhep
kadî: kadı, hâkim
kadîb: kılıç
Kadîm: öncesiz olan ALLAH 
kadîm: eski zaman
Kadîr: güçlü
kadîrâne: güçlü olarak
kadirdanlık: değerbilirlik
Kadirî: Abdülkadir Geylanî tarikatından olan
kadîriyet: güçlülük
kadirşinâs: değerbilir
Kadîülhâcât: ihtiyaçları veren, ALLAH 
kadr: kadir, kıymet, değer
Kaf: hayâlî bir dağ
kâffe: bütün
kâfi: yeter
kâfil: kefil olan
kafile: yolculuk eden topluluk
kâfir: îmansız
kâfirâne: kâfirce
kafiye: mısra sonralarında ses bezerlikleri
kafiyeperest: aşırı kafiye düşkünü
kâfûr: bir madde ismi, cennette bir kaynak
kağnı: öküz arabası
kâh: bazen
Kahhâr: kahreden
kahhârâne: kahredercesine
kahır: derin üzüntü
kâhil: erişkin
kâhin: falcı
kahir: üstün gelen
kahr: zorlama, mahvetme, ezme
kahraman: büyük işler başarmış kişi
kahramanâne: kahramanca
kaht: kıtlık
kahtıricâl: adam kıtlığı
kahtügalâ: yokluk ve kıtlık
kaid: lider, kumandan
kaide: kural
kaideten: kural olarak
kail: inanmış
kaim: ayakta duran
kaime: para
kâin: olan
kâinat: evren
kal: konuşma
kal': koparma
kalâ: kale
kalade: gerdanlık
kalâk: gönül sıkıntısı
kalb: duyguların sultanı, gönül
kalben: gönülle
kalbetme: dönüştürme
kalbî: gönülden
kalbolma: dönüşme
kale: dedi
kale kîle: dedi denildi
kalen: konuşarak
kalî: konuşmakla
kalîl: az
kalkale: okurken harfi iki kere seslendirme
kalori: gıdaların vücuda ısı vermesi bakımından değeri
kalp: sahte
Kalûbelâ: ALLAH ın "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" diye sorması ve ruhların "evet" demeleri olayı
kâm: dilek, arzu
kamer: ay
kamervârî: ay gibi
kamet: boy
kamet: namazın farzından önce okunan ezan
kâmil: yetkin, erişkin, olgun, tam
kâmilâne: kâmilce
kâmilen: tamamen
kâmilîn: kâmiller
kamtarir: çatık kaşlı
kamu: halkın hepsi
kamûs: büyük sözlük
kanaât: kısmetine Razı olma, kabullenme
kanaâtbahş: kanaat veren
kanaâtkârâne: kanaat edercesine
kanâdil: kandiller
kandil: idare lâmbası
kâne: oldu
kangren: hücrelerin ölmesiyle oluşan bir hastalık
kanî: kanaat eden, inanmış
kantar: tartı aleti
kantara: köprü
kanun: uyulması gereken kesin kural
kanunen: kanunca
kanunî: kanuna göre, uygun
kanuniyet: kanunluk
kanunnâme: kanun yazısı
kanunperest: kanun düşkünü
kâr: "yapan, eden" mânâsında son ek
kâr: para kazancı
karâbet: yakınlık
karakter: temel özellik
karar: hüküm, çare, düzenlilik, ölçülülük, tahmin
karardâde: düzelmiş
karargâh: karar yeri, askeriyede kurmayların yeri
kararnâme: kararların yazısı
karaşina: iş bilir
karavana: büyük yemek kabı
karbon: bir element, kömür
kardeşane: kardeşce
kârgir: taş yapı
kârıakıl: akla uygun
karındaş: kardeş
karî: okuyucu
karîb: yakın
karîben: yakında
karîha: düşünme melekesi
karîn: yan yana, yakın
karîne: belirti
Karlayl: ünlü bir tarihçi
karn: devre, asır
karulâsâ: doktorun bedene vurarak muayene etmesi
Karûn: azaba uğramış ünlü bir zengin
karye: belde
karz: ödünç
karzen: ödünç olarak
karzıhasen: ALLAH için verilen borç
kasâid: kasideler, övgü için yazılan şiirler
kasas: kıssalar, hikâyeler
kasâvet: katılık
kasd: niyet, istek
kasden: niyet ederek
kasdî: kasıtlı olarak, kasıtla ilgili
kâse: tas, çanak
kâselîs: çanak yalayıcı
kasem: yemin
kasemât: yeminler
kasıd: kasteden, niyetli
kasır: kusurlu
kasır: kısa
kasır: saray
kasî: katı
kâsib: kazanmaya çalışan
kasid: kesat olan, sürümü olmayan
kasîde: övgü şiiri
kasîdehân: kaside okuyan
kasir: kısa
kasirünnazar: nazarı kısa
kasîyye: katılık
kasr: kısalık, saray
kasvet: sıkıntı, katılık
kâşâne: gösterişli ev
kâşif: keşfeden
kat: kesme, geçme
katâ: asla
katarât: damlalar
katıa: kesin olan
katıüttarîk: yol kesen
katî: kesin
kâtib: yazıcı
kâtibâne: yazıcı gibi
kâtibe: yazıcı kadın
kâtibîn: insanın amelini yazan melekler
katil: öldüren
katîye: kesin
katîyyen: kesinlikle
katîyet: kesinlik
katl: öldürme
katliâm: herkesi öldürme
katmer: kat kat oluş
Katolik: Hıristiyanlıkta bir mezhep
katran: siyah bir madde
katre: damla
katuf: tembel hayvan
kavâid: kurallar
kavânin: kanunlar
kavî: kuvvetli
kavil: söz, sözleşme
kavim: aynı ırka mensub olanların oluşturduğu topluluk
kavis: yay, eğri
kaviyyen: kuvvetle
kavl: söz
kavlen: sözle
kavlirâcih: üstün bulunan söz
kavm: kavim, aynı ırka mensub olanların oluşturduğu topluluk
kavmiyet: kavimlik
kavmiyetçilik: ırkçılık, olumsuz milliyetçilik
kavmiyeten: kavim olma bakımından
kavs: yay, eğri
kavseyn: iki yay
kavsıkuzeh: gökkuşağı
kavvâd: günaha vasıta olan
kay: kusuntu
kayd: yazma, bağ
kayıt: yazma, bağ
kaylûle: öğle uykusu
kayser: Bizans imparatorunun lâkabı
kayyum: toplayıp ihsan eden
Kayyûm: yarattıklarını varlık âleminde tutan ALLAH 
Kayyûmiyet: Kayyumluk
kazâ: kaderde yazılanın gerçekleşmesi
kazâ: vaktinden sonra kılınan namaz
kazâ: zarar veren olay
kazârâ: kaza olarak
kazasker: ilimde bir rütbe
kazâyâ: kaziyeler, hükümler
kazâzede: kazaya uğramış
kazf: namuslu kadına iftira
kâzım: öfkesini yenen
kâzib: yalancı
kaziye: hüküm
kazurât: pislikler
kebâir: büyük günahlar
kebîr: büyük
kebîre: büyük günahlar
keder: üzüntü
keennehu: sanki o
kef-nûn: ALLAH ın "ol" yani "kün" emrindeki harfler
kefâet: denklik
kefâlet: kefillik
kefe: terazinin bir gözü
kefere: kâfirler
keffâret: dini suçun affı ümidiyle dünyada çekilen ceza
keffâreten: kefaret olarak
keffâretüzzünûb: günahların kefareti
kefîl: "borcunu ödemezse ben ödeyeceğim" diyen
kehânet: gelecekten haber verme
kehânetfurûş: geleceği bilirim diyen sahtekâr
kehf: mağara
kehfmisâl: mağara gibi
kehkeş: samanyolu
kehkeşan: samanyolu
kehribar: çekme özelliği olan bir madde
kehrübâ: kehribar
kelâl: bitkinlik
kelâm: konusu îman olan bir ilim
kelâm: söz, ilâhî sıfatlardan biri
kelâmullah: ALLAH sözü
kelb: köpek
kelbiyet: köpeklik
kelbiyyûn: dünyadan el çekmeyi ilke edinen felsefeciler
keler: kertenkele
kelîle: az gören, çakal
kelîm: kendisine söz söylenen
kelimât: kelimeler
kelime: sözcük
kelimetullah: ALLAH sözü
kellâ: hayır, asla!
kem: kötü
kemafissâbık: daha önce geçtiği gibi
kemâl: olgunluk, erginlik, tamlık
kemâlât: kemâller, olgunluklar
kemâlî: kemâlle ilgili
kemer: kavisli yapı, kuşak
kemerbeste: kuşak bağlamış, hazırlanmış
kemiyet: nicelik
kemiyeten: nicelik bakımından
kemter: âciz, fakir, hakir
kemterâne: acizce, aşağıca
kenz: hazine, define
Kenzülarş: önemli bir bir dua
kerâhet: çirkinlik
kerâmât: kerametler
kerâmet: ALLAH ın izniyle velîlerin gösterdikleri harikalar
kerâmetkârâne: kerametli bir şekilde
kerâmetvârî: keramet gibi
Kerbelâ: Hazreti Hüseyinin şehit edildiği yer
kerem: iyilik, lütuf, ikram, değer
keremkâr: keremli
keremkârâne: keremlice
keremnâmdâr: keremiyle tanınan
kerhen: istemeyerek
kerîh: tiksindirici
kerîm: kerem sahibi
kerîmâne: kerimce
kerime: kız evlat
kerîmiyet: kerîmlik
kerrât: defalar
kerre: defa
kerremALLAH uveche: ALLAH yüzünü ak etsin
kerrûbî: büyük melek
kerrûbiyyûn: büyük melekler
kerrüfer: çekilip yeniden saldırma
kervân: topluca yolculuk edenler kafilesi
kes: kimse
kesâd: durgunluk
kesâfet: yoğunluk
kesâlet: tembellik, uyuşukluk
kesân: kimseler
kesb: kazanma, edinme, işleme
kesbî: kesble ilgili
kese: kısa yol, para torbacığı
kesel: tembel
kesîf: katı, yoğun, mat
kesîr: çok, bol
kesir: kırılmış
kesr: kırma
kesret: çokluk, bolluk
keş: "çeken" mânâsında son ek
keşf: açma, bulma
keşfelkubûr: ölünün kabirdeki durumunu bilme
keşfirâz: sırrı ortaya çıkarma
keşfiyât: keşifler
keşide: çekilmiş
keşif: açma, bulma
keşiş: papaz
keşmekeş: karışıklık
keşşaf: keşfeden, açan, bulan
ketebe: yazıcılar
ketf: omuz
ketm: gizleme
ketmetmek: gizlemek
ketûm: sır saklayabilen
kevahin: kâhinler, falcılar
kevakib: yıldızlar
kevkeb: yıldız
kevn: yaratılan, âlem
kevneyn: iki âlem
kevnî: yaratılanlarla ilgili
kevniye: yaratılanlarla ilgili olan
kevser: cennette bir havuz
keyd: hile, düzen
keyfe: nasıl?
keyfemâyeşâ: canı nasıl isterse
keyfen: nitelikçe
keyfî: keyfince
keyfiyât: özellikler, nitelikler, durumlar
keyfiyet: nitelik, özellik, durum
keyfiyeten: nitelik bakımından
keyif: hoş hâl
kezâ: bunun gibi
kezâlik: bu da öyle
kezzâb: yalancı
kıble: Kâbenin bulunduğu taraf
kıblegâh: kıble yeri
kıblename: kıbleyi gösteren yazı
kıblenümâ: kıbleyi gösteren
kıdem: öncelik, öncesizlik
kıllet: azlık
kıraat: okuma
kıraaten: okumakla
kırav: çorak tarla
kırba: deri su kabı
Kırgız: Türkî kavimlerden biri
kısas: kıssalar, hikâyeler
kısâs: öldüreni öldürme cezası
kısâsen: kısas olarak
kısım: bölüm
kısm: bölüm
kısmen: bir bölümü
kısmet: nasip
kıssa: ibretli hikâye
kıssât: kıssalar, hikâyeler
kıssîs: keşiş, papaz
kıstas: ölçü
kışır: kabuk
kışr: kabuk
kıtâ: kara parçası, şiir parçası
kıtal: birbirini öldürme
Kıtmîr: Ashabıkehfin köpeği
kıtr: erimiş bakır
kıvâm: olgunluk, tav, dik, direk
kıyâm: ayakta durma, ayaklanma
kıyâmet: dünyanın yıkılıp son bulması
kıyâs: karşılaştırma
kıyâsât: karşılaştırmalar
kıyâsen: kıyasla
kıyâsımaâlfârık: birbirine benzemeyenlerin karşılaştırılması
kıymet: değer
kıymetdâr: kıymetli, değerli
kıymetşinâs: değerbilir
kıyye: okka,1282 gram ağırlık
kızıl: kırmızı
kızılbaş: Alevilere verilen bir isim
kızılelma: eski Roma
kibar: ince, nazik
kibâr: büyükler
kibir: büyüklük, büyüklenme, büyüklük taslama
kibriyâ: büyüklük
kifâyet: yeterlik
kile: 40 litrelik tahıl ölçüsü
kîle: denildi
kilk: kalem
kîlükal: dedikodu
kimyâ: bir ilim kolu, ilaç
kimyâger: kimyacı
kimyâhâne: deneyevi
kin: gizli düşmanlık
kinâiyyât: kinayeler
kinâye: mânâyı dolayısıyla anlatan söz, üstü örtülü dokunaklı söz
kinâyeten: kinaye bakımından
kindâr: kinci
kinedâr: gizli düşmanlık besleyen
kirâm: ulular, cömertler, kerimler
Kirâmenkâtibîn: günahları ve sevapları yazan melekler
kisb: işleme, edinme, kazanma
kisbî: edinmeyle ilgili
kîse: kese
kisrâ: eski iran hükümdarı
kisve: kılık, elbise
kitâb: kitap
kitâbe: yazılı levha
kitâbet: yazma işi
kitâbeten: yazmakla
Kitâbımübîn: apaçık kitap, kaderin bir türü, Kurân
kitâbî: kitaba uygun, kitapla ilgili, ilâhî kitaplardan birine inanan
kitâbullah: ALLAH ın kitabı, Kurân
kitle: kütle, yığın, öbek
kiyâset: akıllılık
kizb: yalan
klâsik: zamanın değerini yitirmeyen, sanatta kuralcı, alışılmış
klinik: hastaya bakılan yer
kof: içi boş
kolordu: ordunun bir bölümü
kombinezon: tertip, düzenleme
komisyon: özel bir maksad için kurulan heyet
komita: siyasi bir maksat için bir araya gelenlerin gizli cemiyeti
komite: bir iş için toplanan heyet
kompleks: karmaşık, şuur dışı meyillerin tümü
komplo: bir kimse aleyhine alınan gizli karar
komprime: hap
Konstantiniyye: istanbul
kontenjan: ilgililerin her birine düşen pay ölçüsü
kordon: zincir
kozmoğrafya: uzay ilmi
kozmoz: âlem, kâinat
köle: esir, alınıp satılan insan
kritik: tenkit, sıkışık durum
kubbe: yarım küre şeklinde bina damı
kubh: çirkinlik
kubûr: kabirler, mezarlar
kuddîsesırruhu: sırrı mukaddes olsun!
Kuddûs: "temiz olan ve temizlikleri yaratan" mânâsında ilâhî isim
kudemâ: kadimler, eskiler, büyükler
kudret: güç
kudsî: kutsal, temiz, arınmış, yüce
kudsiye: kutsal
kudsiyet: kutsallık, yücelik, temizlik
kudûm: uzaktan gelme, ayak basma
kul: insan
kulûb: kalbler
kulunç: acı veren bir hastalık
kumandan: komutan
kumbiiznillah: ALLAH ın izniyle kalk!
kumistân: kumluk yer, çöl
kundak: bebek sargısı, yangın çıkaran ateş parçası
kurâ: ad çekme
Kurân: "okunan" mânâsında ilâhî kitabımızın adı
Kurânî: Kurânla ilgili, ait
kurb: yakınlık
kurbiyet: yakınlık
Kureyş: Peygamberimizin kabilesi
kurrâ: Kurân okuyucuları
kurûn: çağlar, asırlar, devreler
kusûr: eksiklik, pürüz, özür, kabahat
kusûrât: kusurlar
kusûriyet: kusurluluk
kûşe: köşe
kut: gıda, azık
kutb: büyük evliya
kutbiyet: büyük evliyalık
kutbuâzam: en büyük kutub, zamanın en büyük velîsi
kutr: çap
kutub: büyük evliya
kutulâyemût: ölmeyecek kadar yiyecek
kuvâ: kuvveler
kuvve: kuvvet, düşünce, duygu, yetenek
kuvvet: güç
kuvvetüzzahr: yardım kuvveti
kuyûd: kayıtlar, bağlar
kuzeh: renk renk çizgiler
kübra: en büyük
küdûret: koyuluk, kederlilik
küffâr: kâfirler
küfr: îmansızlık
küfrân: îmansızlık, nankörlük
küfrî: küfürle ilgili
küfriyât: küfürle ilgili şeyler
küfür: îmansızlık
küfürbaz: küfredici
küfüv: denk, eş
kühûlet: erginlik
külâh: tepesi sivri başlık
külfet: yük, zahmet, zorluk
külhân: hamam ocağı
küll: bütün
küllî: bütün fertleri ihtiva eden genel kavram, genel, kapsamlı
külliyat: hepsi, bir yazarın bütün eserleri
külliye: bütünlük, ilgili bütün kısımların bir arada bulunduğu yapı
külliyen: bütünüyle
külliyet: bütünlük, genellik, kapsamlılık
kültür: bir milletin maddî ve mânevî varlıkları, yaşayış ve davranış şekli, kazanılan genel bilgi
kün: "ol" emri
küngân: su borusu
künh: asıl, öz, kök
künnes: gece görünen yıldızlar
künûz: hazineler
künye: kimlik
Kürdî: Kürdistânlı
küre: yuvarlak
küreiarz: yer yuvarlağı, dünya
kürevî: yuvarlak
küreviyet: yuvarlaklık
küreyvât: kürecikler
küreyvâtıbeyzâ: akyuvarlar
küreyvâtıhamrâ: alyuvarlar
Kürsî: arşı azamın altındaki makam
Kürt: Müslüman bir kavim, o kavimden olan kişi
küsûf: kararma, güneş tutulması
küsûfât: kararmalar, güneş tutulmaları
küsûr: artık
küsûrât: küsurlar, artıklar
küşâ: açan
küşâd: açma
küşâde: açılmış
küşâyiş: açıklık
küşûf: keşifler, açmalar, bulmalar
kütle: yığın, öbek
küttâb: kâtipler
kütüb: kitaplar
Kütübüsitte: güvenilir olan altı hadîs kitabı
kütük: bütün adların yazıldığı büyük defter
küvar: petek, kovan
|