Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük Lügat B Harfi
B Harfi
BE f Kelime başına getirilerek, Türkçedeki: "de, da, den, dan, ile, için" mânalarında kullanılır
BE-CÂ f Yerinde Yerine Uygun Münâsib
BE-ZİYARET (Berâ-yı ziyâret) Ziyaret için Ziyaret maksadı ile
BEBAN Tarz, yol, üslup, metod
BEBGA Papağan
BEBR f Kaplana benzer, ondan daha büyükçe ve pek yırtıcı bir canavar ki, Hindistanda ve Afrikada bulunur Saldırdığı zaman derisindeki tüyleri kabarıp korkunç bir manzara arzeder Arslanı bile korkutur bir hayvandır
BECA´ Geniş, bol
BECÂ f Yerinde, münasip, lâyık, uygun, şâyeste
BECÂ NÂ-BECÂ f Yerli yersiz
BECAYİŞ f Değişme Trampa Birini verip ötekini alma
BECAYİŞ-İ MEKÂNÎ f Yer değiştirme Mekân değişikliği
BECBAC Semiz, besili * Zayıf kimse
BECBECE Çocuk avutmak için yapılan tuhaf hareketler, gürültü
BECC Yarmak * Vurmak
BECE Çıban, arpacık, sivilce
BECEL Şaşma, tuhafına gitme * Yalan, iftira
BECER Göbeğin çıkıp şişmesi * Suyu içip kanmayan koyun
BECİDD f Ciddi, gerçek, hakikat * Cidden, gerçekten
BECİL Büyük, itibarlı, muhterem, hatırı sayılan kimse * Şişman
BECİR Birçok
BECRA´ Yüksek yer, yüksek tepe * Göbeği çıkmış kadın
BECREC Sığır buzağısı
BECREM (C : Becârim) Belâ ve zahmet, dâhiye
BEÇE (C : Beçegân) f İnsan veya hayvan yavrusu
BEÇE-İ HUNİN Kanlı yavru * Mc: Acı gözyaşları
BEÇE-İ TAVUS-U ULVÎ Gökteki tavusun yavrusu * Kamer, ay * Güneş, şems * Ateş, nar * Gündüz * Yâkut
BEÇE-DAR f Yavrusu olan, çocuğu olan * Gebe, hâmile
BEÇE-GÂN (Beçe C ) f Çocuklar, yavrular
BEÇEK f Bir nevi kesici alet * Küçük silah
BED´ (C : Ebdâ-Büdü´) İslâm içinde kazılan kuyu * Evvel, ibtidâ, başlangıç * Hisse, nasip * Başlama, başlayış, ilk
BED f Fenâ Kötü Çirkin Yaramaz şer şeni´
BEDA´ Fikir, rey * Çöle çıkmak
BEDA (Bedâat) Hayret verici, yenilik ve iyiliklerde üstünlük Acib ve garib olma Yeni zuhur etme
BEDÂD Gözükme, zahir olmak * Sayış, sayma * Fırka * Savaşacak akran * Nasib, hisse, pay
BEDÂDÂN Eyerin iki yanı
BED-AGAZ f Başlangıcı fena, kötü Kötü bir şekilde başlanmış
BEDAH (C : Büduh) Geniş yer
BEDAHAT (Bedihî C ) Delil ve isbata ihtiyacı olmayan şekilde âşikâr olan şeyler
BED-AHD f Ahdinde, sözünde durmayan, vefasız
BEDAHET Açıklık Zâhir delil Belli, açık, aşikâr * Birdenbire, hazırlıksız söz söyleme * Atın yürümesi * Her şeyin evveli, öncesi
BEDAHETEN Birdenbire, aniden, ansızın Düşünmeksizin Açık ve zâhir olarak
BED-AHLAK f Ahlâkı ve huyu kötü olan kimse
BED-ÂHÛ f Karakteri bozuk, huyu kötü
BEDAL Değişme, değiştirme, mübadele Trampa
BED-AMEL f Hareketi ve işi fenâ olan
BED-ÂMUZ f Kötülük, fenalık öğrenmiş * Fenalık, kötülük öğreten
BEDAN (Bed C ) Kötüler, fenalar Yaramazlar * Çirkinler
BEDANET Yağlı, besili olma Semizlik
BEDARF Muayyen bir gayenin gerçekleşmesi için zaruri olan veyâ zaruri görülen muayyen kalitede bir mal veya miktarıdır
BED-ASL f Aslı kötü, soyu fena
BEDAVA f Parasız, meccanen, karşılıksız * Mc: Çok ucuz (Meselâ: Bunu bu fiata bedava almışsın, cümlesinde olduğu gibi )
BEDAVE(T) Çölde oturmak, Bedevilik (Bak: Bedeviyet)
BEDAYİ´ (Bedi´-Bedia C ) Yeni ihdâs olunmuş, görülmedik şeyler Bedi´alar
BEDAYİ´ (Bidâa C ) Sermayeler, anamallar
BEDBAHT f Bahtsız, talihsiz, bahtı kara
BEDBİN f Kötü görüşlü Ümidsiz Her şeyin fena cihetini görmek isteyen Bed ve fena görüp, beğenmez, istihsan etmez olan $ sırriyle $ kaidesinin sırriyle $ gayet kısacık bir meâli: "Sözleri dinleyip en güzeline tâbi olup fenasına bakmayanlar, hidâyet-i İlâhiyeye mazhar akıl sahibi onlardır" meâlinde Bizler için şimdi herşey´in iyi tarafına ve güzel cihetine ve ferah verecek vechine bakmak lâzımdır ki mânasız, lüzumsuz, zararlı, sıkıntılı, çirkin, geçici hâller nazar-ı dikkatimizi celbedip kalbimizi meşgul etmesin Sekizinci Söz´de, bir bahçeye iki adam, biri çıkar biri giriyor Bahtiyarı bahçedeki çiçeklere, güzel şeylere bakar, safa ile istirahat eder Diğer bedbaht, temizlemek elinden gelmediği hâlde çirkin, pis şeylere hasr-ı nazar eder, midesini bulandırır İstirahata bedel sıkıntı çeker, çıkar gider Şimdi hayat-ı içtimaiye-i beşeriyenin safhaları hususan Yusufiye Medresesi bir bahçe hükmündedir Hem çirkin, hem güzel, hem kederli, hem ferahlı şeyler beraber bulunur Âkıl odur ki; ferahlı ve güzel şeylerle meşgul olup çirkin, sıkıntılı şeylere ehemmiyet vermez, şekva ve merak yerinde şükreder, sevinir ş )
BEDBİNÂNE f Kötümser şekilde Ümitsizce, bedbincesine
BEDBİNÎ f Bedbinlik, kötümserlik, ümitsizlik, fenâ görürlük
BED-BU f Fena kokulu, pis kokan
BED-BUK f Hâin, korkak
BED-CİNS f Cinsi bozuk
BED-CU f Kötülük arayan Kötülük düşünen
BED-ÇEŞM f Nazarı değen, haset kimse
BEDDA´ Gövdeli, şişman kadın
BEDDAL Bakkal
BEDDE Derman, takat, güç, kuvvet
BED-DİL f Korkak, yüreksiz
BED-DUA (Bedduâ) f Bir kimsenin kötülüğü için duâ Kötü duâ
BEDE´ Başlayış Başlama Bir şeyi başkasından evvel işlemek
BEDED İki uyluk arasının geniş olması
BED-EDA f Terbiyesiz, nezâketsiz ve kaba olan kimse
BEDEL (C : Bedelât) Elde ve ayakta olan zahmet ve ağrı * Karşılık Bir şeyin yerine verilen ve yerini tutan şey İvaz * Başkasının adına hacca giden * Gr: Söz esnâsında bir şeyi sıfatı veya vasfı ile beraber söylersek ve fakat kasdımız o şeyin vasfı veya sıfatı değil de zâtı olursa, zikredilen sıfat veya vasfa " bedel" denir " Kardeşin Ahmedi gördüm" derken, kasdedilen kardeşin değil Ahmet´in kendisidir İşte bu sözde "kardeşin" kelimesi "Ahmet"in" bedel´i olur
BEDEL-İ FERAG Huk: Arazi-i emiriye ve icareteynli vakıf gayr-i menkullerinin tasarruf haklarının devredilmesi karşılığı alınan bedeldir
BEDEL-İ İCAR Huk: Arazi hukukunda tasarruf hakkı mukabilinde verilen emsâline uygun peşin para
BEDEL-İ MÜSEMMA Huk: Akidde belirlenen bedel
BEDEL-İ NAKDÎ Eskiden fiili askerlik hizmeti yerine belli bir miktarda para verilmesi usülü idi
BEDEL-İ NÜZÛL Tar: Osmanlı İmparatorluğu devrinde askerlerin bir yere konaklamasında yapılacak olan masraflar için alınan vergi
BEDEL-İ ÖŞR Huk: Arazi-i emiriye üzerinde bina yaparak veya meyvesiz ağaç dikerek koru haline koyma sebebiyle öşre bedel alınan kira
BEDEL-İ RAKABE Huk: Kölenin sahibi tarafından azad edilmesi için, şahsı yerine geçen kıymeti veya nefsi karşılığında vermeyi kabullendiği ıtk veya kitabet akçesi
BEDELEN Mukabilinde, karşılığında, yerine
BEDELEYN İvazlı akidlerde iki tarafın yüklendikleri karşılık
BED´EN Başlangıçta İlk önce, ilkin
BEDEN (C : Ebdân) Gövde, vücut, ten * Vücudun kol, bacak ve baş gibi ayrıca kısımlarından başka diğer merkezi kısmı * Ağacın dal ve budaktan başka olan kısmı, kütük * Kale bedeni
BED-ENDAM f Endâmı bozuk, biçimsiz, çarpık
BED-ENDİŞ f Kötü fikir sahibi, fena düşünen
BEDENE (C : Büdün) Kurbanlık deve
BEDENEN Vücutça Beden ile
BEDER f Hariç Dışarı Taşra
BEDERGAH f Kapıya çıkma * Tar: Çeşitli hizmetlerde kullanılmak üzere, acemi ocağına ve ocak dışına verilen acemilerin, Yeniçeri Ocağı´na kayıt edilmeleri
BEDESTAN f Değerli, kıymetli kumaşlar, silâhlar ve mücevherler vs alış-verişine mahsus üstü örtülü ve mahfuz çarşı
BED´ET Başlangıç
BEDEVÎ Çölde yaşayan Göçebe Medeni olmayan ve şehir hayatı yaşamıyan * Seyyid Ahmed-i Bedevî nâmındaki büyük bir zâtın tarikatı ve onun mensubu olan (Bak: Ahmed-i Bedevî)
BEDEVİYANE f Bedevilere uygun şekilde, çölde yaşayanlar gibi
BEDEVİYET (Bedâvet) Göçer hayatı yaşayış Göçebelik Bedevilik
BED-FERCAM f Sonu kötü Sonu korkulu ve lânetlenmiş olan Akibeti fena
BED-FİAL f Yaptığı işleri kötü olan
BEDG Bulaşmak
BED-GÛ f Fitnekâr, dedikoducu
BEDH Vurmak, darp * Âcizlik * Aşikâre olmak, aleniyyet, açıklık
BEDH Ansızdan olmak
BED-HAH f Fenalık isteyen Herkesin kötülüğünü isteyen Kötülük isteyen
BED-HAL f Kötü ahlâklı Kötü huylu Hâli düşkün Fakir olan
BED-HİSAL Hasletleri kötü, fena huylu
BED-HU(Y) f Huysuz Bed huylu, kötü huylu * Kötü huy
BEDİ´ (Bedia) Eşi, benzeri olmayan Hayret verici güzellikte olan * Garib Acib * Benzeri olmayan şeyleri vücuda getiren Kimseye benzemeyen İcad edici olan * Hâlık ve Hallak-ı Cihan olan * Beğenilen * Yeni bulunmuş ve görülmedik tarzda olan * Edb: Sözün garib ve güzel olması hâli
BEDİ-İ PÜR-MAÂNÎ Çok mânâları bulunup bedi´ olan Çok mânaların bedi´ ve güzel oluşu
BEDİ-ÜL BEYAN İfadesi ve beyanı görülmedik güzellik ve gariplikte olan
BEDİ-ÜZ ZAMAN (Bak: Bediüzzaman)
BEDİA Nâdide ve güzel, yeni icad edilmiş şey Beğenilen ve takdir edilen çok yeni şey
BEDİA-İ HAYALİYE İdeal, ülkü, gaye, mefkûre
BEDİD Büyük sahra, geniş çöl
BEDİD Su az az akmak
BE-DİDAR f Görünür olmak, kendini göstermek Meşhur Namdar
BEDİH Şanı, şerefi yüce, yüksek ve büyük olan
BEDİHE Birdenbire ve düşünmeden söylenilen güzel söz Hazırcevaplık * Başlangıç
BEDİHE-GÛ f Güzel ve hoş söz söyleyen Tatlı söz söylemeye alışık olan kimse
BEDİHÎ Aşikâr, belli ve açık olma * Ansızın zuhur eden * Delil ve isbata muhtaç olmayacak derecede açıklık
BEDİHİYYAT (Bedihî C ) Delil ve isbatına lüzum olmayan sarih ve açık şeyler (Mister Karlayl yine diyor: "En evvel kulak verilecek sözlerin en lâyıkı Muhammedin (A S M ) sözüdür Çünkü: Hakiki söz onun sözleridir " Hem yine diyor ki: "Eğer hakikat-ı İslâmiyede şüphe etsen, bedihiyat ve zaruriyat-ı kat´iyyede iştibah edersin Çünki, en bedihî ve zarurî bir hakikat ise İslâmiyettir "İşte bu meşhur feylesof, İslâmiyet hakkında bu şehadetini eserinde müteferrik yerde yazmış H )
BEDİHİYYET Açıklık Kolayca anlaşılır ve görülür olmak
BEDİH-ÜL BUTLAN Bâtıl olduğu âşikar surette belli Bâtıl, haksız bir hüküm veya görüş olduğu herkesçe bilinen
BEDÎÎ Bedi´ ve güzel olan Ebedî ve güzel olan İlahî ve güzel eserlere müteallik bulunan
BEDÎÎ KIRAET Mantıki kıraet şartlarına riâyet ettikten başka rikkat mevkiinde sesini indirmek, şiddet makamında yükseltmek -acemi aktör tavrı takınmaksızın- mevzuu ses ve işaretle canlandırmaktır
BEDİL Bir şeyin mukabili, karşılığı * Tutuşulan bir bahiste yenilen veya aldananın vereceği şey * (C : Ebdâl) Sâlih kişi
BEDİÜZZAMAN Zamanın bedi´i olan Zamanında kendisi gibi görülmedik olan Kimseye benzemiyen ve zamanın garib ve acibi bulunan (Bak: Said Nursî)Bediüzzaman hakkında Said Nursî kelimesinde bir derece izahat verildiği için burada sadece kronolojik hayat safhalarına ait bir liste ile sonunda ibretamiz bir vakayı koymakla iktifa edildi Bilinmeyen taraflariyle Bediüzzaman Said Nursî isimli eserin kronolojik fihristinden seçmeler:1894 - 1895- Müsbet ilimleri tetkik ve kısa zamanda her birisine vâkıf olması - "Bediüzzaman" lâkabının verilmesi - 80-90 cild kitabı üç ayda bir defa ezberden tekrarlaması 1907- İstanbul´a üniversite açtırmak niyetiyle gelmesi - Şekerci Hanı´nın kapısına " Her suale cevap verilir" levhasını asıp âlimleri sual sormaya dâveti - Sultan Abdülhamid´e Şarkta üniversite açılması için müracaatı 1909 - 31 Mart´ta Bediüzzaman´ın yatıştırıcılığı - İsyan etmiş olan sekiz taburu itaate getirmesi - Bediüzzaman´ın Divan-ı Harb´e verilişi - Divan-ı Harb´de beraet edişi ve serbest bırakılması 1911 - 1914- şam´a gelişi ve Câmi-i Emeviye´de muhteşem bir hutbe irad etmesi - Sultan Reşad´la beraber Rumeli seyahatine çıkması - Van´a gitmesi ve Şark Üniversitesinin temelini attırması 1915 - 1916- Milis Kumandanı Bediüzzaman, Pasinler cephesinde Ruslarla çarpışıyor - Bediüzzaman´ın Ruslara esir düşmesi 1918-Bir bahar günü Bediüzzaman´ın Kosturma´dan firar edişi -17 Haziran 1918 : Bediüzzaman´ın Varşova, Viyana ve Sofya tarikıyla İstanbul´a avdeti - Enver Paşa´nın vazife teklifini kabul etmeyen Bediüzzaman´a Harbiye Nezareti ikramiye ve harb madalyası veriyor -13 Ağustos 1918 : Ordu-yu Hümayun´un tavsiyesiyle Dâr-ül Hikmet´e âzâ oluşu 1920- İngiliz işgaline karşı "Hutuvât-ı Sitte" yi neşrederek mücadele etmesi 1922- Bediüzzaman güz mevsiminde İstanbul´dan Ankara´ya geliyor -9 Kasım 1922: Bediüzzaman´a Meclis´te hoşâmedî yapılması 1923 -19 Ocak 1923 : Bediüzzaman Meclis´te mebuslara hitaben bir beyanname neşrediyor -17 Nisan 1923 : Ankara´da umduğunu bulamayan Bediüzzaman´ın Van´a gitmek üzere yola çıkması 1925 - 1927-Bediüzzaman´ın Van´dan nefyi - Isparta´da bir müddet kalan Bediüzzaman önce Eğridir oradan da Barla´ya getiriliyor - Risale-i Nur´lar te´lif edilmeye başlanıyor 1934 -Yaz ortalarında Barla´dan alınan Bediüzzaman´ın Isparta´ya getirilişi - 27 Nisan 1935 : Dahiliye Vekili Şükrü Kaya ve Jandarma Umum Kumandanı askerî bir kıt´a ile Isparta´ya geliyor ve Bediüzzaman tevkif olunuyor - Tevkif edilen Bediüzzaman ve talebeleri, muhakeme edilmek üzere Eskişehir´e götürülüyor 1936 -27 Mart 1936 : Tahliye edilen Bediüzzaman, Kastamonu´da ikamete mecbur ediliyor 1943-20 Eylül 1943 : Bediüzzaman´ın tevkif edilerek Çankırı yoluyla Ankara´ya getirilmesi 1944 - Denizli mahkemesinin başlaması - 15 Haziran 1944 : Denizli Ağır Ceza Mahkemesi Bediüzzaman´ın beraetini ilân ediyor - Ağustos 1944 sonlarında Ankara´dan gelen emirle Bediüzzaman Emirdağ´da ikamete mecbur ediliyor 1948-23 Ocak 1948 : Emirdağ´da kış ortasında Bediüzzaman ve talebelerinin tevkif edilişi ve Afyon mahkemesine sevki - 6 Aralık 1948 : Afyon Mahkemesinin mevhum ve mesnedsiz iddialarla Bediüzzaman ve talebelerine mahkûmiyet kararı verişi ve temyiz 1952- Ocak 1952 de İstanbul´da mahkeme için gelen Bediüzzaman Sirkeci´de Akşehir Palas Oteline yerleşti - 5 Mart 1952 Salı: Bediüzzaman´ın Gençlik Rehberi dâvasından beraeti 1958- Nur Risalelerinin ve bu arada Tarihçe-i Hayat´ın matbaalarda neşredilmesi - 23 Mart 1960 Çarşamba : Bediüzzaman Ramazan´ın 25 günü gece saat 03 00 civarı Urfa´da bu fani âleme veda etti (Bediüzzaman´ın akıllara hayret veren bir seciyesi)(Ehl-i Sünnet Mecmuasının 15 Teşrin-i evvel 1948 tarihli nüshasında neşredilmiştir Ehl-i Sünnet Gazetesi sahibi avukat bir zâtın makalesidir )Ben, Birinci Cihan Harbinde Bitlis mevkiinde yaralı olarak esir olurken, Bediüzzaman da o gün esir düşmüştü O Sibirya´ya gönderilmiş, en büyük esirler kampında idi Ben Bakü´nün Nangün Adasında idim Günün birinde esirleri teftişe gelen ve kampı gezerken Bediüzzaman´ın önünden geçen Nikola Nikolaviç´e o hiç ehemmiyet vermiyor ve yerinden kımıldanmıyor Baş kumandanın nazar-ı dikkatini çekiyor Tekrar bir bahâne ile önünden geçiyor Yine kımıldanmıyor Üçüncü def´asında önünde duruyor, tercüman vasıtasıyla aralarında şöyle bir muhâvere geçiyor:- "Beni tanımadılar mı - "Evet tanıdım Nikola Nikolaviç, Çar´ın dayısıdır, Kafkas Cephesi başkumandanıdır "- "O halde ne için hakaret ettiler "- "Hayır, afvetsinler ben kendilerine hakaret etmiş değilim Ben mukaddesatımın emrettiğini yaptım "- "Mukaddesat ne emrediyormuş "- "Ben müslüman âlimiyim Kalbimde iman vardır Kendisinde iman olan bir şahıs, imanı olmayan şahıstan efdaldir Ben ona kıyam etseydim, mukaddesatıma hürmetsizlik yapmış olurdum Onun için ben kıyam etmedim "- "Şu halde, bana imansız demekle benim şahsımı, hem ordumu, hem de milletimi ve çarı tahkir etmiş oluyor Derhal divan-ı harb kurulunda isticvab edilsin "Bu emir üzerine divan-ı harb kuruluyor, karargâhtaki Türk, Alman ve Avusturya zabitleri, ayrı ayrı Bediüzzaman´a rica ederek başkumandana tarziye vermesi için ısrar ediyorlar Verdiği cevab bu oluyor:- "Ben âhiret diyarına göçmek ve huzur-u Resülullah´a varmak istiyorum Bana bir pasaport lâzımdır Ben imanıma muhalif hareket edemem "Buna karşı kimse sesini çıkarmıyor, neticeyi bekliyor İsticvab bitiyor Rus çarını ve Rus ordusunu tahkir maddesinden idam kararını veriyorlar Kararı infaz için gelen bir manga askerin başındaki subaya kemâl-i şetaretle: "Müsaade ediniz, onbeş dakika vazifemi ifa edeyim " diye abdest alıp iki rek´at namaz kılarken, Nikola Nikolaviç geliyor, kendisine hitaben:- " Beni affediniz! Sizin beni tahkir için bu hareketi yaptığınızı zannediyordum Hakkınızda kanuni muamele yaptım Fakat şimdi anlıyorum ki, siz bu hareketinizi imanınızdan alıyorsunuz Hükmünüz iptal edilmiş, dini salâhatinizden (sâlihliğinizden) dolayı şâyân-ı takdirsiniz; sizi rahatsız ettim; tekrar tekrar rica ediyorum beni afvediniz "Bütün müslümanlar için şâyân-ı misâl olan bu salâbet-i diniye ve yüksek seciyeyi, arkadaşlarından bir yüzbaşı, müşahedesine müsteniden anlatıyordu Bunu duydukça, ihtiyarsız olarak gözlerim yaşla doldu Abdurrahim) (ş )
BEDİY Çok âşikâr, göze çarpan * Çölde sahrada oturan
BED-KÂR f Kötü iş yapan Fena hareketli kimse Fiil ve ameli kabih olan
BEDLİGAM f Serkeş at, gem almaz at * İsyan eden, âsi, serkeş, söz dinlemiyen kimse * Bedevi, çöl adamı
BED-LİKA f Çirkin yüzlü, kötü yüzlü
BEDMAYE f Ahlâksız * Soysuz Sütü bozuk
BEDMEST f Kendinden geçmiş derecede sarhoş
BED-MİHR f İyilik etmiyen, insâniyetsiz
BEDNAM f Kötü tanınmış, adı kötüye çıkmış olan
BED-NİGAH f Kötü bakışlı
BEDNİHAD f Kötü huylu
BEDPESEND f Kötülüğü beğenen, kötülüğü öven, medheden * Güç beğenir, müşkülpesend
BEDPEYMAN f Verdiği sözde durmayan Sözünün eri olmayan Sözünü tutmayan
BEDR (Bedir) Dolunay Ayın en parlak olduğu hâli * Mekke-i Mükerreme ile Medine-i Münevvere arasında bir yer ismi * Bir şeyin tamam olması * Sibâk ve sür´ât etmek * Bir işin ansızın zâhir olması * Tam ve münasib olan âzâ * Dolu şey * İyi hizmet eden köle
BEDR MUHAREBESİ Bedir, Mekke-i Mükerreme ile Medine-i Münevvere arasında bir yer olup; Hz Peygamber Efendimizin hicretinin ikinci senesi orada Kureyşîlere karşı kazandıkları muzafferiyetle meşhurdur Bedir, bir ovanın kenarında olup Mescid-ül Gamame isminde bir câmi ve Bedir muharebesinde şehid olan sahabelerden 13 zâtın türbeleri mevcuttur Bedir harbi, Ramazanda Cuma günü vuku bulup Peygamber Efendimizin (A S M ) maiyetinde 320 kişi vardı Bunların sekseni muhacirînden, gerisi ensardandı Kureyş kervanı ile Şam´dan dönen Ebû Süfyan´ın önüne çıkılmış iken, Ebû Süfyan haber alarak Mekke´den yardım istemiş, Ebû Cehil´in maiyetinde Mekke´den gelenlerle beraber Kureyşliler 1000 kişi kadar olmuşlardı
BED-RAH f Kötü yola sapan
BEDRAKA f Delil Kılavuz Mürşid * Allah yolu
BEDRAKA-İ EFKÂR Fikirlerin mürşid ve kılavuzu
BED-RAM f Lâtif, hoş, yakışıklı, süslü * Sert başlı at * Dâima, devamlı
BEDRE (C : Bider) Kuzu veya oğlak derisi * İçi altun dolu olan kese * Onbin dirhem
BED-REFTAR f Gidişi ve hareketi fenâ olan
BED-REG f Huysuz, aslı kötü olan hayvan veya insan
BEDREKA (Bak: Bedraka)
BED-RENG f Açıkla koyu arasında kirli bir renk
BEDRÎ Bedr´e ait ve onunla alâkalı * Erkek ismidir (Müennesi: Bedriye)
BEDRUC Bir ot cinsidir ve bazı yerlerde tere-i Horasani diye isimlendirilir
BED-SİGAL f Kötü düşünceli, herkes hakkında kötü söyliyen
BED-SİYRET f Ahlâksız Ahlâkı ve huyu kötü olan
BED-TER f Çok kötü, daha kötü, beter
BED-TIYNET f Yaradılışı, fıtratı, tabiatı fena ve kötü olan, soyu bozuk, bayağı adam
BEDUD Suyu az olan kuyu
BEDUH Eski yazıda mektub zarfları üzerine yazılması ve zarfa basılan mühüre kazdırılması mûtad ve aslı meçhul bir sözdür
BE-DUŞ f Omuza, omuzda
BED-ÜSLÛB f Üslûbu fena; tavrı, gidişi kötü
BEDV Zihinde bir şeyin peyda olması Bir şey zâhir olma * Başlama * Sahraya çıkma
BED-ZEBAN f Kötü söz söyliyen, hicveden Ağzı pis, ağzı bozuk * Kötü dil
BEDZEHRE f Korkak, yüreksiz, ödlek kimse
BEFM f Keder, tasa, iç sıkıntısı, üzüntü
BEFŞ f Azamet, büyüklük, heybet, debdebe
BEFTERE f Avcılar tarafından kullanılan ve hususi olarak alıştırılmış kuş
BEGAYA Askerin ön karakol takımı
BEGAYE Talep etmek, istemek
BEGAYET f Son derece Pek ziyâde
BEGEND f Yuva * Kümes, folluk
BEGNEK f Kuyruğu kesik hayvan
BEGONYA Fr Etli ve güzel renkli yaprakları olan bir süs bitkisi
BEGTER f Eskiden kullanılan zırhlı elbise
BE-GÜN f (Bak: Bikün tevbe)
BEHA Gökçek olmak, şirin ve lâtif olmak
BEHA (Bak: Bahâ)
BEHACET Güzellik Güzel yüzlü olma
BEHAK İnsanın derisinde pul pul beyazlık ve alaca bir renk peyda eden bir çeşik hastalık
BEHAMİN f Bahar mevsimi
BEHANET Nefesi iyi ve lâtif olan kadın
BEHAS Susama
BEHATT Sütlaç, süt lapası
BEHBEHAN Papağan, tûti kuşu
BEHBEHÎ Etli ve gövdeli, kişi Bahadır, yiğit, kahraman
BEHBUD f Sağlık, sıhhat, sağlamlık, iyilik
BEHC Her zaman neşeli olma Birisini şâd ve mesrur etme, sevindirme * Güzellik, hüsn
BEHCET Sevinç Güleryüzlülük Güzellik, şirinlik
BEHDEL Sırtlan yavrusu * Erkeğin memelerinin büyük olması
BE-HEM f Hep Beraber Toplu Bir yerde Hep bir yere (Bak: Bâhem)
BEHEM-BER-ÂMEDEN f Toplanmak, cem olmak, birikme * Mc: Kızmak, sinirlenmek, asabileşmek, müteessir olmak ("Behemâmeden" de denir )
BEHEMEHAL f İster istemez Mutlaka Her halde
BEHEMZEDE f Topluluğu dağıtmış, cemiyeti bozmuş
BEHER f Her, her bir, herbirisine
BEHER-HAL f Mutlaka, her hâlde
BEHET f Sütlaç Süt lapası * Pirinç unu ile pişirilen ve Me´muniye adı verilen helva
BEHETTA Pirinç çorbası * Sütlü pirinç yemeği
BEHİ Şirin, lâtif, gökçek (Bak: Behiye)
BEHİC Güleryüzlü Güzel Şen Şâduman olan
BEHİCE Şen, güzel Güler yüzlü kadın
BEHİM Düz siyah şey * Alacasız hayvan * Dik, pürüzsüz ses
BEHİM (Behime) Dört ayaklı hayvan
BEHİMÂT Hayvanlar
BEHİME (Bak: Behim)
BEHİMÎ Hayvanca, hayvana mahsus ve müteallik Hayvanlık
BEHİMİYYET Hayvanlık, canlı olmakla beraber akılsız oluş
BEHİN (Bak: Bihin)BEHİR(E) : Nefesi sıkışıp çok soluyan kimse Nefesdarlığı olan * Göğüsdarlığı hastalığı sebebiyle solumaktan yol yürüyemiyen kimse
BEHİŞT f Cennet Ahirette iyi kulların gideceği mükâfat yeri Adn Firdevs
BEHİŞT-İ GINÂ Cenab-ı Hak´tan başka hiç kimseye minnet etmeden hâsıl olan saadet, cennet Gına ve istiğnânın cenneti
BEHİŞT-HIRÂM f Cennete gitmiş
BEHİŞTÎ f Behiştle ilgili, cennetlik
BEHİŞT-NİŞİN f Cennette oturan
BEHİŞT-ZÂR f Cennet gibi yer
BEHİTE İftira etmek * Kabile ismi
BEHİYE Güzel
BEHKELE Nârin vücutlu kız, sevgili
BEHKEN(E) Nârin güzel ve gösterişli vücudu olan kimse
BEHKEŞE Emir ve işde çabukluk, bir işi acele yapma
BEHL Az şey; az su * Lânet, nefret, istememe
BEHLE (Behli) f Yırtıcı kuşlarla uğraşanların giydiği eldiven
BEHLEL Abes, boş boşuna Batıl, beyhude
BEHLÜL Çok gülen, çok gülücü * Hayır sahibi, çok iyi adam * Hârun-ür Reşid´in kardeşinin adı olup meczûbâne ve hikmetli hareketleriyle meşhur olmuştur
BEHM Çok siyah olan şey Rengi başka renkle karışık olmayan nesne
BEHMAN f Filân, filânca
BEHMAR f Çok, ziyade, fazla
BEHME (C : Bühüm, bihâm; Cem´ul Cem: Bihâmât) Kuzu Oğlak Buzağı * Keçi otu
BEHNAN (E) Güler yüzlü, iyi huylu ve devamlı olarak gülen kimse
BEHNANE f Beyaz pide * Maymun
BEHNE Yumuşak yer
BEHNEKE Etli, büyük, şişman kadın
BEHNES Çirkin, sakil ve kaba olan adam
BEHR Nasip * Galip olmak * Nefesi tutulmak * Ümidin boşa çıkması * Felâket, musibet * Uzaklık, mesafe
BEHRA f Ondan dolayı, ona binaen, onun için
BEHRAM f Eskiden bir İran padişahının adı * Bir pehlivan ismi * Merih yıldızı
BEHRAME f Yeşil elbise
BEHRAMEC Çiçeği kokulu bir nevi söğüt ağacı * Her renkte olan leylâk çiçeği
BEHRAMEN f Bir çeşit kırmızı yakut * Kadınların kullandıkları allık * İpekten dokunan güzel bir kumaş * Kırmızı gül, asfur çiçeği
BEHRE f Nasib, pay, hisse * Tez tez solumak * Vasat, orta
BEHREBER f şerik, ortak
BEHREBERÎ f Ortaklık, şeriklik
BEHREC Eksik veya ayarı bozulmuş para * Arzuya, isteğe bırakılmış şey, iş * Faydasız, işe yaramaz olan şey
BEHREDAR Hisseli Nimetlenmiş Faydalanmış
BEHREK f Yaralardan çıkan iltihap * Çok çalışmaktan dolayı el ve ayak derilerinin sertleşmesi, nasırlaşması
BEHREM Kırmızı gül * Kısa boylu kimse
BEHREME Saç ve sakalın kınayla boyanması * Çiçeğin göz alıcı ve câzib olan güzellik ve parlaklığı * Hindlilerin ibadeti
BEHREME f Burgu, matkab
BEHREMEND f Nasibi olan, hissedar * Bilen, anlayan
BEHREVER f Hisse ve nasibini almış, payını zimmetine geçirmiş
BEHREYAB f Nasibi olan, hissesi olan
BEHS Neşe ve güleryüzle karşılama * Kahraman, yiğit, mert adam * Cür´etkârlık
BEHSALE (C : Behâsile) Etli, kısa boylu, tıknaz kadın
BEHSUS Az miktar, az şey
BEHŞ Muki otunun yaşı * Kara yüz
BEHT Yalan söylemek * Ansızın bir şeyi almak * Tenbellik galebe etmek * Şaşkınlık Hayranlık
BEHTERE Yalan söyleme
BEHUR Tütsü (Dilimizde buhur şeklinde kullanılır)
BEHUT (C : Bühüt) İşitenleri şaşkına uğratan iftira, yalan
BE-HÜKM Hükmiyle, hükmünce
BEHV (Behve) Misafir odası * Yer altında hayvan ağılı (Bu iki mananın cem´i Ebhâ-Bühüvv şeklindedir) * Geniş meydan, yer * Göğüsün içi, boğazdan mideye kadar olan aralık * Rahim ile mahrecinin arası
BEHV f Çardak * Köşk * Sofa Salon * Cumba
BEHVET Sofa * Çardak * Odaların önüne yapılan oda
BEHZ Benû Selim kavminden bir cemaatin adı * İleri itme * Şiddetle göğse vurma
BEHZERE (C : Behâzere) Semiz davar
BEHZET Ağırlaştırmak, meşakkatli yapmak * Zebûn etmek
BEİS (Be´s) Zarar Kuvvet ve şiddet Zahmet Zor Fenâ Bed
BEJENDÎ f Geçim darlığı Maişet derdi
BEJMAN f Yırtık, dökük, pejmürde, dağınık * Hüzünlü, kederli, üzgün, yaslı
BEK´ Birbiri ardınca şiddetle vurmak * Karşılayıp istikbâl etmek
BEK´ (C : Bilkâ) Sütü az olan davar
BEKA Devamlılık Evvelki hâl üzere kalma Dâim ve sâbit olma * İlm-i Kelâm´da : Varlığının asla sonu olmayan Cenab-ı Hakk´ın bir sıfatıdır * Bâki olmak Ebedîlik (  Beşer bu asırda harplerin ve fenlerin ve dehşetli hâdiselerin ikazatıyla uyanmış ve insaniyetin cevherini ve câmi istidâdını hissetmiş Ve insan, acib cemiyetli istidâdiyle yalnız bu kısacık, dağdağalı dünya hayatı için yaratılmamış Belki ebede meb´ustur ki, ebede uzanan arzular, mahiyetinde var Ve bu dar, fâni dünya insanın nihayetsiz emel ve arzularına kâfi gelmediğini herkes bir derece hissetmeğe başlamış Hattâ insaniyetin bir kuvâsı ve hâdimi olan kuvve-i hayâliyeye denilse : "Sana dünya saltanatı ile beraber bir milyon sene ömür olacak, fakat sonunda hiç dirilmeyecek bir sûrette bir idam senin başına gelecek " Elbette hakiki insaniyetini kaybetmiyen ve intibaha gelmiş o insanın hayâli, sevinç ve beşarete bedel, derinden derine teessüf ve eyvâhlarla saâdet-i ebediyenin bulunmamasına ağlayacak H )
BEKA-İ DÜNYEVÎ Dünya hayatında devamlılık Uzun ömür
BEKA-İ NEV´ Nev´in devamı Meselâ: İnsan nev´inin, yani insanların devam edip bitmemesi, çocukların doğması ile olduğu gibi
BEKALE Yağla karışmış keş * Karıştırmak
BEKAM f İsteğine, meramına kavuşan, nail olan Arzu ettiğine erişen Mesut, bahtiyar
BEKAMET Dilsizlik, dili olmamaklık
BEKÂR Hiç evlenmemiş, zevcesi olmayan adam * Taşralı olup, büyük bir şehirde bir işle meşgul olarak, ailesiz yaşayan adam (Bak: Tecerrüd, Mücahede)
BEKÂRET Kızlık Erkek görmemiş kızın hali
BE-KAVL f Sözüne göre, dediğine göre
BEKAYA Geride kalanlar, bakiyeler * Maliye işlerinde tahsil olunmayan gelir, meblağ
BEKBEKE Depretmek, tahrik
BE-KEF f Elde, avuçta olan
BEKİL Yakışıklı delikanlı, genç
BEKİLE Yağla karışmış keş
BEKİM Dilsiz adam
BEKK Bir şeyi kakmak
BEKKÂÎN (Bükâ dan) Ağlayanlar
BEKKE Mekke-i Mükerreme´nin eski ismi * Bir yerde toplanmak Bir yere cem´olmak * İzdihamlık, kalabalık
BEKL Karıştırmak, halt
BEKR Genç erkek deve (Müe: Bekre)
BEKRE Kuyu ve benzerlerinde kullanılan makara, çıkrık, çark * Mafsallarda bulunan makara şeklindeki kemik
BEKRÎ Erken Sabah * İçkiye çok düşkün Sarhoş
BEKTAŞ f Akrân Eş Arkadaş
BEKTAŞÎ Hacı Bektaş-ı Veli tarikatına mensub olan kimse
BEKTAŞİYÂN f Bektâşiler Yeniçeriler
BEKÛRÎ İlk evlat, ilk doğan çocuk
BEKÛRİYYET İlk evlâtlık
BEKÜSİSTE f Kopuk, kopmuş Düşük, düşmüş Gevşek, çözük
|