Yalnız Mesajı Göster

Osmanlıca Sözlük Lügat C-Ç Harfi

Eski 11-04-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük Lügat C-Ç Harfi



C-Ç Harfi

CA´S Pis, necis
CASELİK Katolik Başpiskopos, başpapaz, büyük papaz, patrik
CASİM Şam diyarında bir köyün adı
CASİR (Cesaret den) Cesaret eden, cesur, cesaretli
CASİYE Diz çökmüş* Topluluk, cemaat * Yığın, taş yığını
CÂSİYE SURESİ Kur´an-ı Kerim´in 45 sûresi olup Mekke-i Mükerreme´de nâzil olmuştur Şeriat, Dehir Suresi de denir
CASLİK (Cesâlik) Nasrâniler hakîmi * Çokluk, kesret
CASS Alçı taşı * Kireç
CASSAS Sıvacı, kireççi
CAST f Üzüm teknesi Üzümün sıkıldığı yer
CASÛM Korkulu rü´ya, kâbus
CASUS (C: Cevâsis) Hafiye Gizli sırları haber veren Kendi asıl şahsiyetini gizleyip, kendini iyi şahsiyet şeklinde göstererek ve gizli yollarla bir devletin askeri, siyasi ve mâli durumlarına dair haberleri başka bir devlet menfaatına olarak toplayıp bildiren kimse
CA´SÛS (C: Ceâsis) Kötü huylu, kısa boylu
CASUS Karpuz
CAŞİRİYYE Kuşluk vakti yenen yemek Kuşluk yemeği
CAUB Kısa adam
CA´V Deve ve koyun tersini toplamak
CAVERS Buğdaylar arasında biten bir cins sarı darı
CÂVİD (Câvidân, câvidâne, câvidânî) f Sermedî, sonu olmayan, sonsuz, dâimî, lâyemut
CÂVİDÂNE f Câvidân, ebedi, sonsuza âit, sonsuza müteallik
CÂY f Yer, makam, mevki
CÂY-I DİKKAT Dikkat edilecek nokta Dikkat edilecek yer veya şey
CÂY-I HAYRET Hayret edilecek yer veya şey
CÂY-I KARAR Dinlenme, durma yeri
CÂY-I MÜLÂHAZA Düşünülecek nokta, düşünülecek yer
CAY-BAŞ f İkâmet yeri, oda, ev Yurt, mekân, mesken
CAY-GÂH f Mevki, makam, rütbe * Yer, mekân
CAY-GİR f Yerleşen, yer tutan, yerleşmiş
CAYİ´ (C: Ciya´) Aç, acıkmış; aç olan
CAYİD Cömert, sahi
CAYÎFE Karın içine geçmiş olan yara
CAYİHA Şiddet * Kıtlık * Yemişe gelen âfet
CAYİR Cevir ve cefâ eden Eziyet veren
CAYMAK t Vazgeçmek Sözünden dönmek
CAY-MEND f Yerinden kalkmayan, üşenen, tenbel Rahatını bozmayan
CAY-NİŞİN f Yer tutan Birinin yerine geçen
CA´Z Yoğun, kalın nesne
CA´ZERÎ Kısa boylu, galiz, sitemkâr kimse
CAZGIR Yağlı güreşlerde pehlivanları seyircilere takdim edip dualarını okuyarak onları meydana çıkaran kimse
CAZİ Ayaklarını dikip parmakları üzerine oturan kişi
CAZİ´ Üzüm çardağının üzerinde enine konulan, üzerine de üzüm çubukları serilen ağaç
CAZİB Çekici, cazibeli * Hoş görünüşlü olup dikkati çeken
CAZİBE Çekme kuvveti * Mc: Letafet zamanı Hüsn-ü cemal(Hareket harareti, hararet kuvveti, kuvvet câzibeyi tevlid eder gibi bir âdet-i İlâhiyye, bir kanun-u Rabbanidir Mek)
CAZİBEDAR f Çekici, câzibeli
CAZİBE KANUNU Madde âleminde geçerli olan Cenab-ı Hakk´ın tekvini bir kanunudur Bu kanuna göre iki madde birbirini aralarındaki mesafe ile ters orantılı; kütle ve miktarlarıyla orantılı olarak çeker
CAZİM Kat´i karar veren * Gr: Cezmedici, cezmeden Arabça bir kelimenin başına gelen bazı harfler o kelimenin sonunu sâkin okutur, o harfe de "câzim" denir Meselâ "Lem yezuk" aslında (Yezuku) idi Başına "lem" harfi geldiğinden " Yezuk" diye sâkin okundu)
CAZİYE Doğurduktan sonra sütü azalmaya başlayan hayvan
CAZÛ f Cadı Büyücü, sihirbaz
CAZZ Semiz,iri gövdeli adam
CE´B Kesbetmek, elde etmek, kazanmak * Yaban eşeğinin büyüğü * Kırmızı toprak boya * Göbek
CEB´ (C: Cebeât) Kızıl mantar* (C: Ecbu) Nakir dedikleri ağzı dar kap ki, içine su koyarlar * Tehir etmek, sonraya bırakmak
CEBABİRE Cebrediciler Mütekebbirler Zâlimler
CEBAE Üstünde birşey düzeltilen ağaç
CEBAN Korkak, ürkek
CEBANET Korkaklık, ürkeklik Korkulmayacak şeylerden bile korkmak (Bak: Sırat-ı müstakim)
CEBB Bir kimsenin zekerini ve hayasını kesip hadım etmek * Devenin hörgücünü kesmek* Kökünden kesmek
CEBBAN (C: Cebâbin) Peynirci
CEBBAN(E) Sahrâ Bayram namazını kılacak yer * Mezarlık
CEBBAR (Sıfat-ı İlahiyedendir) İstediğini mutlak yapan, dilediğine muktedir olan Büyüklük, azamet ve kudret sahibi İmar eden Cenab-ı Hak Kullarını ıslah edip tevbeye götüren Allah Teâlâ Hzleri (CC) * Zâlim, gaddar, müstebid, mütemerrid insanlar da bu sıfatla tavsif edilir Meselâ; Cengiz, cebbar ve gaddar bir devlet adamı idi * Koz: Gökyüzünün cenubunda bulunan bir yıldız kümesi
CEBBARANE Cebbarcasına Cebbar olana yakışacak tarzda
CEBBARÎ Cebbara mensub, cebbarlık, cebredicilik Cebbarlık eden
CEBCEB Çok hasta deve yavrusu
CEBE´ Kuyu içinden çıkan toprak ki, etrafına öbek öbek dökerler
CEBE Zincir veya halkadan örme zırh Cevşen
CEBECİ f Eski Osmanlı İmparatorluğunun ordusunun zırhlı sınıfına mensub nefer
CEBEL Dağ, yüksek tepe * Mc: Bir kavmin meşhuru ve büyüğü, âlim ve fâzıl kimse
CEBEL-İ ARAFAT Arafat Dağı
CEBEL-ÜN NUR Mekke dağlarından, Hira veya Hırra veya Harra Dağı Peygamberimize (ASM) ilk vahyin geldiği dağ
CEBELİSTAN f Dağlık, dağlık yer
CEBE-PÛŞ f Zırh giyen
CEBER (CEBERİYE) (Ceberiyyun) Cüz´i iradeyi inkâr eden bir fırka-i dalle Hak yolundan çıkmış, dalâlete düşmüş bir fırka Bunların zıdları da Mu´tezile´dir
CEBERUT Azametin daha dâimîsi ve bâtınîsi Büyüklük Hâkimlik Kudret, celadet Fart-ı kibir ve azamet
CEBHA´ Büyük alınlı kadın
CEBHANE f Barut, kurşun, gülle, top, tüfek ve benzerleri gibi levazımat-ı harbiye ve bunların bulunduğu yer
CEBHE Yüz, ön taraf Harp sahası Muharebe edilen yer * Alın * Bir binanın veya o cinsten bir şeyin ön tarafı * Gökteki ayın menzillerinden birisinin ismi olup arslan suretinin cephesidir, dört yıldız arslan alnına benzetilmiştir * Bir kavmin ve cemaatin seyyidi
CEBHE-SÂ Yüz süren
CEBİN (Cebân) Korkak Cesaretsiz * Alın
CEBİN-SÂ(Y) f Alın sürücü, alın süren
CEBİR Zabtetmek Zor Kuvvet * Bir şeyi ıslah ve tamir etmek, düzeltmek * Bâtıl bir fırka * Mat: Harflerle yapılan hesab * Tıb: Fevkalâde ameliyat, kırık kemiği sarıp bütünlemek Kırık veya çıkık uzva sarılan tahtalar
CEBR-İ MÂFAT Kaybedilen bir şeyin yerine başka bir şey bularak, onunla avunma
CEBR-İ NOKSÂN Noksanı tamamlama, eksiği ikmâl etme
CEBİRE Çıkık veya kırık olan bir uzva sarılan tahtalar
CEBİRE f Halkın bir işe hazırlık yapması
CEBL İhtira, ibda Yoktan yaratma
CEBRAİL (Cebril, Cibril) Cenab-ı Hakk´ın emirlerini Peygamberlere (AS) bildiren büyük melek Peygamberimiz Resul-i Ekrem´e (ASM) Kur´ân-ı Azimüşşân´ı vahiyle getiren melek (AS)
CEBRE Kemik sarmakta kullanılan ağaç * Tahta parçaları
CEBREN Zorla Cebir ve kuvvet istimali ile Kuvvet kullanarak
CEBRÎ Zorla icra olunan, rızası olmadan zorla yaptırılan * Cebriye fırkasından olan
CEBRİYE Cüz´i irâdeyi inkâr edenlerin bâtıl mezhebi
CEBUB Sağlam yer Muhkem * Yeryüzü * Katı ve galiz yer
CEBZ Çekmek, cezb
CE´CEE Geri durdurmak * Deveyi suya çağırmak * Eşek boncuğu denilen bir boncuk
CED´ Burun, kulak, el kesmek * Hapsetmek
CED´A Kestikten sonra geri kalan nesne * Hapsetmek
CEDA´ Kıtlık ve şiddet senesi
CEDA Bol yağmur, rahmet * Hediye, ihsan İn´âm * Avantaj, kazanç
CEDALE(T) Yer Arz Dünya * Hurma koruğu, ham hurma
CEDAVİ f Hizmetçi aylığı
CEDAVİL (Cedvel C) Cedveller * Su yolları * Listeler
CEDAYE Geyik
CEDB Kısırlık * Kusur
CEDCED Pek düz yer
CEDD Babanın babası veya ananın babası * Büyüklük, azimlik * Kat´edip geçmek * Tâli´li olmak * Kesmek
CEDD-İ EMCED En büyük cedd En yaşlı, en büyük baba
CEDDA´ Küçük memeli kadın * Susuz çöl
CEDDAT (Cedde C) Nineler Büyük anneler, anneanneler, babaanneler
CEDDE (C: Ceddât) Büyük vâlide Annâne, nine * Yeni olmak
CEDDE-İ FÂSİDE Ananın anası, anneanne
CEDDE-İ SAHİHA Babanın anası, babaanne
CEDED Yassı, düz yer
CEDEF (C: Ecdâf) Makbere, kabir, mezar * Yemen diyarından gelir bir otun adı (Bir kimse bu otu yese su içmeye muhtaç olmaz)
CEDEL Konuşmada kavga etme Niza Hakkı bulmak için olmayıp, galib görünmek için çekişme (Diyalektik) * Man: Meşhur veya müsellem mukaddemelerden terekküb eden kıyastır
CEDEL-GÂH f Çekişme yeri * Mc: Dünya
CEDELÎ Tartışmaya, münakaşaya ait Münakaşacı Tartışmacı
CEDEME (C: Cüdem) Yaramaz dişi koyun * Kısa boylu erkek
CEDERÎ Vücutta çıkan çiçek hastalığı
CEDES Kabir, mezar
CEDGARE f Reyler, tedbirler, çeşit çeşit yol
CEDH Bir şeyi başka bir şeyle karıştırmak * Sütü su ile karıştırmak
CEDİ Güneş medarının oniki burcundan birisi Oğlak burcu (Güneşin cenuba doğru inişinin en aşağı derecesini bildirir) * Keçinin erkek yavrusu, erkek oğlak
CEDİB Kıtlık olan yer
CEDİD Yeni, kullanılmamış
CEDİDAN Gece ile gündüz * Yenilenen iki şey Yenilenenler
CEDİL Devenin boynuna taktıkları ip
CEDİLE Kabile * Nâhiye * Kuş kafesi
CEDİR Lâyık, münasib, uygun * Nihâyet, son * Etrafı duvarlı yer
CEDİYYE (C: Cedâyâ) Gövdeye yapışan kan
CEDL Yaratmak, halk * Kuvvet * Sağlam bükmek * Azâ, organ, uzuv
CEDR (Cidr) Duvar Hâil, perde, zar * Bir ot adı
CEDÛD (C: Cedâyid-Cüdüd) Sütü çekilmiş koyun
CEDVA Bol yağmur, rahmet * Armağan hediye
CEDVAR Nebâtattan zerâvende benzer bir ottur ve mâcun yapılır
CEDVEL Liste * Su kanalı Kanal * Doğru, düz çizgiler çizmeğe mahsus âlet
CEDY (C: Cidâ-Ecd) Oğlak * Burç adı
CEDYE (C Cedâyât) Eyer altına konulan keçe
CEEY Su içmesi için deveyi çağırmak
CEF´ Kenara çerçöp atmak * Zâyi ve bâtıl olmak * Koparmak * Bir kabı eğip içindekini dökmek
CE´F Düşmek
CEFA Eziyet Sıkıntı Zulüm * Bir şey yerinde durmayıp bir tarafa ayrılmak
CEFA-DİDE f Cefa çekmiş, cefa görmüş
CEFA ENDER CEFA Cefa içinde cefa Azab içinde azab veya ayrılık
CEFAF Kuru olma, kuruma
CEFAKAR f Eziyet eden, cefa eden * Halk arasında: Eziyet çeken, cefa çekmiş mânalarında da kullanılır
CEFA-KEŞ f Eziyete dayanan, cefa çeken, acıya katlanan
CEFALE İnsan topluluğu
CEFA-PİŞE f Gaddar, cebbar, zâlim * Sevgili, mâşuk, sevilen
CEFASET Hazımsızlık ıztırabı, sindirim zorluğu
CEFCAF f Hayâsız, ahlâksız kadın
CEFCEF Yüce, yüksek yer * Katı yel
CEFF Kurumak
CEFFAH Mütekebbir kimse, gururlu kişi
CEFFAR (Cefr den) Cifirci Cifir yapan kimse
CEFFE Kalabalık, kütle * Kalabalığın verdiği uğultu
CEFFE-L KALEM Düşünmeksizin, birden, hemen * Kalemin yazısı kurumuş, silinmez * Kat´i olan şey
CEFFET Cemaat, topluluk, çok adet
CEFH Fahirlenmek, mütekebbirlenmek, gururlanmak, kibirlenmek
CEFİF Kuru, kurumuş
CEFİR Ok koyulan kap, mahfaza
CEFL Yağmuru yağmış bulut
CEFLA Umumi ziyafet
CEFN Göz kapağı * Asma çubuğu * Bıçak ve kılıç kını
CEFNAK Gözleri büyük, rengi sarıya yakın bir kuşun adı
CEFNE (C: Cifân) Su kabı, tekne, teşt Büyük çanak
CEFR Dört aylık keçi oğlağı * Geniş ve örülmemiş kuyu (Bak: Cifr)
CEFV Kaba muâmele
CEFVE Cefa, azar
CEFVET Nezaketsizlik, kabalık, saygısızlık
CEHABİZE Hakikatlerden, gerçeklerden haberi olanlar
CEHAD Sağlam, katı yer
CEHAD Nimet az olmak * Ot uzamayıp kalmak * Su az olmak
CEHADET Tezlik, acelecilik
CEHALET Bilmezlik, nâdanlık, ilimden ve her nevi müsbet mâlûmatdan habersiz olma Cahillik
CEHAM Yağmur vermeyen bulut
CEHAMET (CÜHUMET) Yüz pörtümek, donuk yüzlü olmak
CEHAN f Cihân, dünya, küre-i arz, arz * Sıçrayan, fırlayan, acele ve çabuk hareket eden
CEHARET Sesin yüksek olması Ses yüksekliği
CEHBEZ (C: Cehâbize) Basiretli, ileri görüşlü kimse
CEHCEHE Çağırmak * Irak etmek, uzaklaştırmak
CEHD Fazla çalışma Güç ve kuvvetini sarfetme İnsanın nefsine hâkim olması * Azim, gayret, fedakârlık* Takat
CEHELE (Cahil C) Câhiller İlimden mahrum olanlar Bilmeyenler Nâdanlar
CEHEMİYYE Cebriye´den Cehm bin Safvan mezhebi üzere "Cennet ve Cehennem fânidir, iman mârifettir ve ikrar değildir" diyen bir tâife
CEHENDE f Fırlıyan, sıçrayan * Sıçramış, fırlamış
CEHENDE-GÎ f Fırlayış, sıçrayış
CEHENNEM Allah yerine, tabiat, madde, sebepler vb yaratılmış şeyleri ilâh kabul eden; Allah´a kul olacaklarına, arzularına ve heveslerine, başka insanlara ve mahlukata kul olanların işledikleri cürüm ve suçtan dolayı İlâhi adaletle ceza görecekleri yer Cehennem´in varlığını bütün geçmiş peygamberler ve onların yolundan giden bütün âlimler ve evliyalar kesin bir bilgi olarak bildirmişlerdir Esasen Allah´ın adaleti cehennemi gerektirir Ezenlerle ezilenler, haklılarla haksızlar, zâlimlerle mazlumlar, iyilerle kötüler, inananlarla inanmıyanlar, Allah´a kul olanlarla kula kul olanlar eşit olamaz Allah´ın adaleti iyilere mükâfat, kötülere cezayı gerektirir İnkarcılar hayatı mânasız bulmakla, ölümü de kendilerini ve bütün sevdiklerini yok eden ebedî bir idam saymakla daha hayatta iken cehennemin müjdecisi olan ruh bunalımını yaşıyorlar İçki, kumar, zevk, eğlence, sefahet onları ruh bunalımından kurtaramıyor Çağımız insanının huzursuzluğu ve mutsuzluğu, inançsızlıktan kaynaklanıyor Onların bu halleri, inançsızlığın cezasının Cehennem olacağını gösteriyorCehennem´in yedi tabakasının isimleri: Sair, Sakar, Cahim, Hutame, Lâzı, Hâviye, Derk-i esfel(Cehennem, azab yeri olan ateşin ism-i alemidir ve müennestir Arabca "cehnam" kelimesinden me´huz, bu da cehm´den müştaktır Cehm, galiz ve müstekreh olmak; cehnam, dibi görünmez derin kuyu demektir ET)(Cehennem nerededir Elcevap: $Cehennemin yeri, bâzı rivâyatla "Tahtel-Arz" denilmiştir Başka yerlerde beyan ettiğimiz gibi Küre-i Arz, hareket-i seneviyesiyle ileride mecma-ı haşir olacak bir meydanın etrafında bir daire çiziyor Cehennem ise, Arzın o medar-ı senevisi altındadır demektir Görünmemeleri ve hissedilmemeleri, perdeli ve nursuz ateş olduğu içindir Küre-i Arzın seyahat ettiği mesafe-i azimede pek çok mahlukat var ki, nursuz oldukları için görünmezler Kamer, nuru çekildikçe vücudunu kaybettiği gibi, nursuz çok küreler, mahluklar gözümüzün önünde olup göremiyoruzCehennem ikidir Biri suğra, biri kübrâdır İleride suğra, kübrâya inkılâb edeceği ve çekirdeği hükmünde olduğu gibi, ileride ondan bir menzil olur Cehennem-i Suğrâ, yerin altında, yâni merkezindedir Kürenin altı, merkezidir İlm-i Tabakat-ül-Arz´ca malûmdur ki: Ekseriya her otuzüç metre hafriyatta, bir derece-i hararet tezayüd eder Demek merkeze kadar nısf-ı kutr-u arz, altı bin küsur kilometre olduğundan, ikiyüz bin derece-i harareti câmi; yâni ikiyüz def´a ateş-i dünyeviden şedit ve rivayet-i hadise muvâfık bir ateş bulunuyor Şu Cehennem-i Suğrâ, Cehennem-i Kübrâya ait çok vezaifi, dünyada ve Alem-i Berzah´da görmüş ve ehâdislerle işaret edilmiştir Âlem-i Âhirette, Küre-i Arz nasılki sekenesini medar-ı senevisindeki meydân-ı haşre döker; öyle de: İçindeki Cehennem-i Suğrâ´yı dahi Cehennem-i Kübrâ´ya emr-i İlâhi ile teslim eder Ehl-i İtizâl´in bâzı imamları; "Cehennem sonradan halkedilecektir" demeleri, hâl-i hâzırda tamamiyle inbisat etmediğinden ve sekenelerine tam münasip bir tarzda inkişaf etmediğinden galattır ve gabavettir Hem perde-i gayb içindeki âlem-i âhirete ait menzilleri dünya gözümüzle görmek ve göstermek için, ya kâinatı küçültüp iki vilâyet derecesine getirmeli, veyahut gözümüzü büyütüp yıldızlar gibi gözlerimiz olmalı ki yerlerini görüp tâyin edelim $ Âhiret âlemi´ne ait menziller, bu dünyevi gözümüzle görülmez Fakat bâzı rivâyâtın işaretiyle âhiretteki Cehennem bu dünyamızla münasebetdardır Yazın şiddet-i hararetine $ denilmiştir Demek bu dünyevi küçücük ve sönük akıl gözüyle o büyük Cehennem görülmez Fakat İsm-i Hakim´in nuriyle bakabiliriz Şöyle ki: Arzın medâr-ı senevisi altında bulunan Cehennem-i Kübrâ, yerin merkezindeki Cehennem-i Suğrâyı güya tevkil ederek bâzı vazaifini gördürmüş Kadir-i Zülcelâl´in mülkü pek çok geniştir, hikmet-i İlâhiye nereyi göstermiş ise Cehennem-i Kübrâ oraya yerleşir Evet, bir Kadir-i Zülcelâl ve emr-i Künfeyekün´e mâlik bir Hâkim-i Zülkemal gözümüzün önünde kemâl-i hikmet ve intizam ile Kamer´i Arz´a bağlamış; azamet-i kudret ve intizam ile Arzı Güneş´e rabtetmiş ve Güneş´i seyyârâtiyle beraber arzın sür´at-i seneviyesine yakın bir sür´at ile ve haşmet-i rububiyetiyle, bir ihtimale göre Şems-üş Şümûs tarafına bir hareket vermiş ve donanma elektrik lâmbaları gibi yıldızları, saltanat-ı rububiyetine nurani şâhidler yapmış; onunla saltanat-ı rububiyetini ve azamet-i kudretini göstermiş bir Zât-ı Zülcelâl´in kemâl-i hikmetinden ve azamet-i kudretinden ve saltanat-ı rububiyetinden uzak değildir ki Cehennem-i Kübrâ´yı elektrik lâmbalarının fabrikasının kazanı hükmüne getirip âhirete bakan semânın yıldızlarını onunla iş´al etsin; hararet ve kuvvet versin Yâni, âlem-i nur olan Cennet´ten yıldızlara nur verip, Cehennem´den nar ve hararet göndersin Aynı halde o Cehennem´in bir kısmını ehl-i azâba mesken ve mahbes yapsın Hem bir Fâtır-ı Hakim ki: Dağ gibi koca bir ağacı, tırnak gibi bir çekirdekte saklar Elbette o Zât-ı Zülcelâl´in kudret ve hikmetinden uzak değildir ki, Küre-i Arz´ın kalbindeki Cehennem-i Suğrâ çekirdeğinde Cehennem-i Kübrâ´yı saklasınElhasıl: Cennet ve Cehennem, şecere-i hilkatten ebed tarafına uzanıp eğilerek giden bir dalın iki meyvesidir Meyvenin yeri ise, dalın müntehasındadır Hem şu silsile-i kâinatın iki neticesidir Neticelerin mahalleri, silsilenin iki tarafındadır Süflisi, sakili aşağı tarafında; nuranisi, ulvisi yukarı tarafındadır Hem şu seyl-i şuunatın ve mahsûlat-ı mâneviye-i arziyenin iki mahzenidir Mahzenin mekânı ise, mahsûlâtın nev´ine göre, fenası altında, iyisi üstündedir Hem ebede karşı cereyan eden ve dalgalanan mevcudat-ı seyyalenin iki havzıdır Havzın yeri ise, seylin durduğu ve tecemmu´ ettiği yerdedir Yâni habisâtı ve muzahrefâtı esfelde, tayyibâtı ve sâfiyâtı âlâdadır Hem lütuf ve kahrın, rahmet ve azametin iki tecelligâhıdır Tecelligâhın yeri ise, heryerde olabilir Rahmân-ı Zülcemâl ve Kahhâr-ı Zülcelâl nerede isterse tecelligâhını açarAmma Cennet ve Cehennem´in vücudları ise, Onuncu ve Yirmisekizinci ve Yirmidokuzuncu Sözlerde gayet kat´i bir surette isbat edilmiştir Şurada yalnız bu kadar deriz ki: Meyvenin vücudu dal kadar ve neticenin silsile kadar ve mahzenin mahsulât kadar ve havzın ırmak kadar ve tecelligâhın, rahmet ve kahrın vücudları kadar kat´i ve yakîndir M)
CEHENNEM-İ SUĞRÂ Küçük cehennem
CEHENNEM-NÜMUN f Cehennem gibi çok azab verici
CEHER Gündüzleyin bir şeyi görememek (O kimseye "echer" derler)
CEHİR (Cehr den) (C: Cüherâ) Yüksek sesle, bağırarak ve açık olarak söylenen * Güzel, dikkate değer
CEHİR-ÜS SAVT Çok ve kuvvetli ses
CEHİŞ Halktan uzak olan
CEHİZ Karnından çocuk düşüren
CEHL Câhillik, bilmemezlik, ilimden mahrum olmaklık, nâdanlık, tecrübesizlik, gençlik
CEHL-İ BASİT Bilmediğini bilmek sûretiyle olan câhillik
CEHL-İ MÜREKKEB Bilmemekle beraber, bilmediğini de bilmemek
CEHLİSTAN f Cehâlet âlemi Cahilliğin olduğu yer
CEHR Görünmek, zâhir olmak * Açıktan ve yüksek sesle olan söylemek veya okumak * Tecvid´de: Harf hareke ile okunduğu zaman, mahreçte aralık kalmıyarak nefesin akmayıp, küllisi veya ekserisi hapsolmuş bir şekilde sesin çıkmasına denir
CEHRE Açıkta ve belli olan şeyler * Pamuk ve ipek sarılan masura
CEHREN Açıktan, alenen
CEHRET Görünmek, zahir olmak
CEHRETEN Aşikâr sûrette, aleni bir şekilde, açıktan açığa
CEHRÎ Aleni ve yüksek sesle vâki olan şey
CEHŞ (CÜHÜŞ) Medet edişmek Başka kimseye sığınıp arkalanmak
CEHÛD Cıfıt, yahudi
CEHÛF Kuyudan suyu alıp yukarı çekmeye mahsus kova
CEHÛL Pek çok câhil (İnsan hayvanların aksine olarak hayata lâzım her şeye karşı câhildir Her şeyi öğrenmeğe mecburdur Hadsiz eşyaya muhtaç olduğu için sigayı mübalâğâ ile cehûldur M)
CEHÛLÂNE Pek câhilcesine
CEHÛŞ Oğlan, sabi
CEHVA´ Açık
CEHVE İnsanın dübür yeri
CEHVERE Zâhir olmak, görünmek
CEHYER Dişi ayı
CEHZAM Başı büyük, yuvarlak yüzlü kişi * Esed, arslan

Alıntı Yaparak Cevapla