Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük Lügat C-Ç Harfi
C-Ç Harfi
CELÂ Parlak, ruşen Zâhir, açık
CEL´ Gurbete düşmek, memleketinden ayrı olmak Şehrinden ve meskeninden çıkmak * Başkalarını çıkarmak * Açık haber * Ruşen olmak, parlamak
CELÂ-YI VATAN Doğduğu yerden ayrılma
CEL´AB Medine yakınında bir dağ * Gözü çok iyi görmek
CELAB f Salkım küpe
CEL´ABE Çok kuvvetli dişi deve
CELABİB (Cilbâb C ) Kadının bütün vücudunu örten ve dıştan giyilip bol olan çarşaf nevi Yaşmaklar Baş ve yüz örtüleri, ferâceler (Bak: Tesettür)
CELACİL (Cülcül C ) Küçük çanlar, ufak çıngıraklar
CEL´AD Yoğun gövdeli şişman, kaba kimse
CELADET Yiğitlik Bahadırlık Kuvvet ve şiddetlilik Muhkemlik Salâbet, metânet
CELAFET Kabalık, yontulmamışlık
CELAH Başın iki tarafından saçın dökülmesi * Devenin ağaç yemesi
CELAHİZ Kaba, ağır
CELAİL (Celile C ) Celiller, büyük olanlar, yüceler
CELAL (Celâlet) Nihâyet derecede büyüklük Azamet Hiddetlilik, hışım * İlm-i Kelâm´da: Cenâb-ı Hakk´ın kahrının ve azametinin tecellisi, Cenâb-ı Hakk´ın nev´deki tecellisi Cenâb-ı Hak, vahdaniyyetine delil olacak çok şeyler yarattığından veyâ ihâtadan âli ve celil olduğu veya hislerle idrâk edilmekten celil olduğundan Celâl denir (Arkadaş! Cenâb-ı Hakk´ın sıfât-ı ezeliyye âleminde biri celâlî, diğeri cemâlî iki türlü tecellisi vardır Celâl ile Cemâlin sıfât-ı ef´âl âleminde tecellisinden; lütuf ve kahr, hüsün ve heybet tezâhür eder Ef´âl âlemine tecelli edince; tahliye $ ile tahliye $ (tezyin ile tenzih) doğar Asar ve a´mal âleminden âlem-i âhirete intiba´ edince; lütuf, cennet ve nur olarak; kahr da, cehennem ve nâr olarak tecelli eder Sonra âlem-i zikre inikâs edince; biri hamd, diğeri tesbih olmak üzere iki kısma ayrılır Sonra âlem-i kelâmda tecelli edince, kelâmın emir ve nehye taksimine sebep olur Sonra âlem-i irşada intikal edince; irşadı tergib ve terhib, tebşir ve inzâra taksim eder Sonra vicdana tecelli edince, recâ ve havf husule gelir Sonra irşâdın iktizâsındandır ki, havf ile recâ arasındaki muvâzene devamla muhafaza edilsin ki, recâ ile doğru yollara sülûk edilsin, havf ile de eğri yollara gidilmesin Ne Allah´ın (C C ) rahmetinden me´yus, ne de azabından emin olunsun İ İ )
CELA´LA´ Kirpi
CELALEDDİN-İ HARZEMŞAH (Vefâtı M : 1231) Mengü berdi (Allah verdi) ismi de verilir Harzemşah soyunun 7nci ve son hükümdarıdır Tarihte cesaret ve irfanı ile tanınmıştır O zamanın deccalı olan Cengiz´in kahır ve şiddeti karşısında İrân ve Turân korku ve zillete düştüğünde Celâleddin, Cengiz´in ordularını müteaddit defalar mağlub etmiştir Kendisine pederinden şehzadelikten başka bir şey kalmadığı halde Harzem´de, Hind´de, Irak´ta, Azerbeycan´da dört devletin meydana gelmesine muvaffak oldu Küçük küçük kuvvetlerle üç milyon askere sâhib Tatar devletine karşı yirmiden ziyade zafer kazandı Moğol taarruzlarından birisinde bir dağa çekildiği sırada bir çapulcu taifesi tarafından sırtından hançerlenerek şehid edildi (R Aleyh)(Meşhurdur ki: Bir zaman İslâm kahramanlarından ve Cengiz´in ordusunu müteaddit defa mağlub eden Celaleddin-i Harzemşah harbe giderken vüzerâsı ve etbaı ona demişler: "Sen muzaffer olacaksın; Cenab-ı Hak seni galip edecek " O demiş: "Ben Allah´ın emriyle, cihad yolunda hareket etmeye vazifedarım, Cenab-ı Hakk´ın vazifesine karışmam, muzaffer etmek veya mağlub etmek onun vazifesidir " İşte o zât bu sırr-ı teslimiyeti anlamasıyla hârika bir surette çok defa muzaffer olmuştur M N )
CELALEDDİN-İ SÜYÛTÎ (Hi: 849 - 911) Abdurrahman bin Ebu Bekir Muhammed adı ile de anılır Hadis imamı ve müctehid bir zattır Mısırlıdır Süyût şehrinde doğdu Mısır´da vefat etti Zamanının büyük İslâm allâmelerindendir Asıl adı: Ebû Bekir oğlu Abdurrahman´dır Tefsir, fıkıh, hadis ilmine dair eserleri vardır Celaleddin Muhammed bin Ahmed Mısrî´nin, İsrâ Sûresine kadar yaptığı (Hi: 864´de vefat edince yarıda bıraktığı) tefsiri tamamlamıştır ve Celaleyn Tefsiri denmiştir
CELALÎ Celal ismine dâir İlâhi ve celale müteallik Celal adlı kimselerle alâkalı olan * Hicri XI Asırdan önce Anadolu´da baş gösteren eşkiyaya verilen ad * Sultan Celaleddin Melikşah tarafından hazırlanan ve Hicri 471 tarihinde başlayan bir güneş takvimi
CELALLİ Çok çabuk kızan kimse
CELAZE Sazların perdeleri
CELB Kendi tarafına çekmek Çekmek, götürmek
CELB-İ KULÛB Kalbleri çekme, kalbleri kazanma
CELB-İ SURET Uzakta olan bir şeyin sûretini resmini yanına getirmek (  Hz Süleyman (A S ) taht-ı Belkıs´ı yanına celbetmek için vezirlerinden bir âlim-i ilm-i celb dedi: "Gözünü açıp kapayıncaya kadar sizin yanınızda o tahtı hazır ederim " olan hâdise-i hârikaya delalet eden şu âyet: $İlâahir işaret ediyor ki: Uzak mesafelerden eşyayı aynen veya sûreten ihzar etmek mümkündür Hem vakidir ki: Risaletiyle beraber saltanatla müşerref olan Hz Süleyman (A S ) hem masumiyetine, hem de adaletine medar olmak için pek geniş olan aktar-ı memleketine bizzat zahmetsiz muttali olmak için ve raiyyetinin ahvâlini görmek ve dertlerini işitmek, bir mu´cize suretinde Cenab-ı Hak ihsan etmiştir Demek, Cenab-ı Hakk´a itimad edip, Süleyman´ın (A S ) lisan-ı ismetiyle istediği gibi o da lisan-ı istidadıyla Cenab-ı Hak´dan istese ve kavanin-i adetine ve inayetine tevfik-i hareket etse, ona dünya bir şehir hükmüne geçebilir Demek, taht-ı Belkıs Yemende iken, Şamda aynıyla veyahut suretiyle hazır olmuştur, görülmüştür Elbette taht etrafındaki adamların suretleriyle beraber sesleri de işitilmiştir İşte, uzak mesafede celb-i surete ve savta haşmetli bir sûrette işaret ediyor ve mânen diyor: Ey ehl-i Saltanat! Adalet-i tâmme yapmak isterseniz Süleymanvâri, ruy-i zemini etrafıyla görmeye ve anlamaya çalışınız Çünki; Bir hakim-i adalet-pişe, bir padişah-ı raiyetperver, aktar-ı memleketine her istediği vakit muttali olmak derecesine çıkmakla mes´uliyet-i mâneviyeden kurtulur veya tam adalet yapabilir Cenab-ı Hak, şu ayetin lisan-ı remziyle mânen diyor ki: Ey beni-adem! Bir abdime geniş bir mülk ve o geniş mülkünde adalet-i tâmme yapmak için, ahvâl ve vukuat-ı zemine bizzat ıttıla veriyorum Ve madem herbir insana, fıtraten zemine bir halife olmak kabiliyetini vermişim Elbette o kabiliyete göre ruy-i zemini görecek ve bakacak, anlayacak istidadını dahi vermesini, hikmetim iktiza ettiğinden vermişim Şahsen o noktaya yetişmezse de, nev´en yetişebilir Maddeten erişemezse de, ehl-i velâyet misillû manen erişebilir Öyle ise, şu azim nimetten istifade edebilirsiniz Haydi göreyim sizi, vazife-i ubudiyetinizi unutmamak şartıyla öyle çalışınız ki: Ruy-i zemini, her tarafı, herbirinize görülen ve her köşesindeki sesleri size işittiren bir bahçeye çeviriniz S )
CELBİZ f Kement, ilmik * Gammâz, koğucu, ara bozucu
CELBNAME f Mahkemeye çağırma kağıdı, celb kağıdı
CELBÛ f Nâneye benzer bir ot, sebze
CELBÛB f Sarmaşık (bitkisi )
CELCA´ Boynuzsuz koyun
CELCELE Çan sesi * Gök gürültüsü * Depretmek * Gitmek
CELCELUTİYE Peygamberimizin Resul-i Ekremin (A S M ) derslerine istinâden, aslı cifir ve ebced hesâbı ile alâkalı olarak Hz Ali (R A ) tarafından te´lif edilen Süryânice bir kasidedir Esas mânası; bedi´ demektir
CELD Lügat mânası, deri üzerine vurmaktır * Fık: Muhsen olmayan mükellef zâni veya zâniyenin muayyen uzuvlarına vech-i mahsus üzere değnek veya kamçı ile vurmaktır Bu ceza, mücrimin cildi yani derisi üzerine tatbik edildiği cihetle "celde" adını almıştır
CELDA Sür´at Çabukluk * şecaat
CELDE Fık: Suç işleyen birisine kamçı veya değnekle bir vuruş
CELE Başın ön tarafının saçı dökülmek
CELEB Kesilecek hayvanları ve bilhassa koyun sürüsünü celbederek kasaplara satan tacir * Tar: İstanbul sarayında ilk işe başlamış olan acemi
CELEB f Fahişe Orospu * Çan
CELECE (C : Cülec) Kafa, baş
CELED Sütü ve yavrusu olmayan büyük deve * Muhkem yer * Samanla doldurulup anası önüne koyulan buzağı derisi
CELEF Yerden balçık küremek ve gidermek
CELEM Koyun kırkmakta kullanılan büyük makasın herbir yüzü
CELENFEA Şişman karınlı büyük deve
CELENZA Arkası üstüne yatıp ayaklarını kaldıran kişi
CELESAT (Celse C ) Meclisler, celseler
CELEVAT (Cilve C ) Cilveler Hüsn-ü zuhûrlar
CELEVLA´ Mekân ismi
CELH Doldurmak, dolu olmak
CELHE (C : Cülâhet) Gidermek Yerinden ayırmak * Nâhiye
CELİ Parlak, açık, âşikâr, meydanda * Kur´an harfleri ile yazılan bir çeşit yazı
CELİB Satmak için bir yerden toplanılan şeyler * Esir, köle, cariye Satılık esir
CELİD Fazla celâdetli, bahadır * Rutûbetli, kırağı, çiğ * Buz
CELİL Celâlet ve celâdet sâhibi Azîm, mertebesi yüksek
CELİL-ÜŞ-ŞÂN şan ve şerefi pek büyük
CELİS Galiz, kaba nesne Büyük ve sağlam olan şey
CELİS Ekseri bir yerde oturan Arkadaş Birlikte oturan
CELİYYAT (Celi C ) Aşikâr, açık, aleni, meydandaki şeyler
CELL (C : Cülûl) Yerden birşey toplamak * Gemi yelkeni * Yaşlı olmak * Kadr ve mertebesi büyük olmak * Celil, büyük, ulu
CELLAD İdama mahkûm olanları idam etmeğe vazifeli olan adam * Mc: Merhametsiz
CELLALE Necaset yiyen sığır
CELLE Deve ve koyun tersi * Az olarak insan pisliğinden kinâye olur
CELLE "Celil oldu, celil olsun" meâlinde ve Celle Celâluhu diye, Allah İsm-i Celali işitildiği veya anıldığı anda, tâzim makamında söylenir
CELM Kesmek, kat´etmek * Ululuk, büyüklük
CELMED Kaya Taş
CELSE Bir meclis veya mahkeme hey´etinin toplanmalarından tâtile kadar olan müzakere müddeti * Bir def´a akd-i meclis etmek Oturuş, bir def´a oturmak * Fık: İki secde arasında bir def´a $ diyecek kadar oturmak
CELSE-İ ALENİYYE Açık oturum
CELU f Şakacı, lâtifeci kimse * Kebap şişi
CELVET Yerini, yurdunu terketme * Tas: Abdin fenâfillah olup halvetten ayrılması
CELVETİYE Eskiden mevcud bir tarikat ismi
CELZ Seyretmek
CEM Hükümdar, melik, şah * Hz Süleyman´ın (A S ) nâmı * İskender´in bir ismi
CEM´ (C : Cümu) Hurmanın iyi olmayanı Farklı şeyleri bir yere getirmek mânasına mastar * Az olarak cemaat için isim olur * Toplama Bir yere getirme, biriktirme Yığma * Gr: Arabçada (ve tesniye olmayan dillerde) ikiden çok olan şeylere delâlet eden kelime (Kitabın başındaki cemi´ hakkındaki izahata bakınız) * Tas: Bütün eşyayı Cenab-ı Hak ile görerek kendi havl ve kuvvetinden teberri etmek
CEM-ÜL CEM Gr: Bir defa cemi´olan kelimenin tekrar bir defa daha cemi olması (Evliya; Evliyalar gibi ) * Tas: Vahdet-i vücuda dalmak Bekabillah, Cenab-ı Hak´ta fâni olmak
CEM-İ MÜENNES Gr: Müfredinin şeklini bozmadan sonundaki müennes alâmeti olan (e "t") kaldırılıp yerine (ât) getirilir Müslime(t) : Müslimât gibi
CEM-İ MÜENNES-İ SÂLİM Gr: Sonu ( $ ât) eki ile biten cemi´ler Meselâ: Müminât: (Kadın mü´minler, mümineler) Sâdıkât, Hafiyyât, Sâlihât gibi
CEM-İ MÜKESSER Gr: Cemi yapılacağı zaman müfredinin şekli bozularak yapılan cemi Kaide dışı yapılan, kaideye uymadan yapılan cemi Kitab; kütüb, gibi
CEM-İ MÜZEKKER Gr: Müfredinin şeklini bozmadan sonuna (în, ûn) getirilerek yapılan cemi: Müslimîn, müslimûn gibi
CEM-İ SAHİH (SÂLİM) Gr: Bu cemi yapıldığı zaman müfredinin şekli bozulmaz İki türlüdür Cem-i müzekker, Cem-i müennes * Mat: Toplama
CEM-İ ZIDDEYN İki zıddın birlikte bulunması (Bak: İçtima-ı zıddeyn)
CEMAAT Topluluk Bir yere toplanmış insanlar Takım, bölük * Fık: Bir imama uyup namaz kılan müslümanların heyeti Bir mezhebe tâbi bir heyet teşkil eden ahali * Aralarındaki münasebetleri din, örf ve âdetlere göre tanzim eden, akrabalık, komşuluk, hemşehrilik gibi rabıtalarla birbirine bağlı insan topluluğu
CEMAAT-İ ÇİLİNGİRÂN-I HÂSSA Tar: Saraydaki çilingirlik işlerini yapmakla muvazzaf sanatkârlar zümresi
CEMAAT-İ HADEME-İ EHL-İ HİREF Tar: Saray işlerini yapmakla vazifelendirilmiş sanatkârlar zümresi
CEMAAT-I MÜCELLİDÂN-I HÂSSA Tar: Saraydaki kitabları ciltlemekle vazifeli sanatkârlar
CEMAD Cansız ve kurumuş olmak * Yağmur yağmayan yer * Sütü olmayan deve * Donmuş, katı cisim
CEMADAT Katı cisimler, cansızlar
CEMADÎ f Ruhu olmayan, cansız madde Câmid cisim
CEMAET Her nesnenin şahsı ve cüssesi
CEMAHİR (Cumhur C ) Cumhuriyetler
CEMAHİR-İ MÜTTEFİKA Birbiriyle anlaşmış, ittifak etmiş devletler Müttefik cumhuriyetler
CEMAHİR-İ MÜTTEHİDE Birleşmiş devletler Müttehid cumhuriyetler
CEMAL Yüz güzelliği Fertteki güzellik * Cenâb-ı Hakk´ın lütuf ve ihsânı ile tecellisi * Hak ile söylenen doğru söz * Hüsün (  Bir cemal sâhibi, dâima hüsn ü cemalini görmek ve göstermek ister Bu ise, âhiretin vücudunu ister Çünkü dâimi bir cemâl, zâil ve muvakkat bir müştaka razı olmaz Onun da devamını ister Bu da âhireti ister M N )
CEMAL-İ BÎ-MİSAL Misâli, benzeri olmayan güzellik (Bak: Celâl)
CEMALULLAH Allah´ın cemâli CEMAM : Rahat olmak Dinlenip yorgunluğu gidermek İstirahat etmek
CEMAMİH (CEMÛH) Başı sert, yavuz at
CEM´AN Bir yere toplamak suretiyle, toplanmış olarak
CEM´ARE Galiz, kaba nesne Yüksek taşlar * Kabile ismi * Küçük kuş
CEMAŞ Kadın ile oynaşan kişi
CEMAZİYEL AHİR Arabi ayların altıncısıdır (Arabi aylar: Muharrem, Safer, Rabiyy-ül-evvel, Rabiyy-ül-âhir, Cemaziyel-evvel, Cemaziyel-ahir, Receb, şaban, Ramazan, şevval, Zilkade, Zilhicce´dir)
CEMAZİYEL EVVEL Arabi ayların beşincisidir * Bir kişinin mazisi, geçmişi
CEMCEME Sözü gizli söyleme, harfleri tâne tâne söyleyip açık beyan edememe
CEMD Donmak
CEMDER f Bir cins bıçak veya kama
CEMED Dondurmak * Buz, kar
CEMEDÎ (Cemed den) Buz gibi, çok soğuk, bârid
CEMEL Erkek deve İbil
CEMEL VAK´ASI Müslümanlar arasında vuku bulan elem verici ilk muharebedir Peygamber Efendimizin (A S M ) Zevcesi Hz Aişe (R A ) ile Aşere-i Mübeşşereden Talha ve Zübeyr´in (R A ) Hz Ali´ye (R A ) karşı kıyamlarından doğmuştur Bu harpte Hz Aişe ile Talha ve Zübeyr´in maiyetinde otuzbin; ve Hz Ali´nin refakatinde yirmibin kişi olduğu hâlde karşı karşıya gelinmiş ve muhârebe sonunda her iki taraftan içlerinde sahabeden birçok zatla beraber onbin kişi şehid edilmiştir Bu muharebede Hz Talha ve Zübeyr de şehâdete nâil olmuşlardır Bu muhârebeye Cemel Vak´ası denilmesinin sebebi: Hz Aişe´nin mahfelini bir deve üzerine koydurarak ve kendisi ve bu mahfelde gayet mestûre bir şekilde oturup harp yerine maiyetindeki sahabelerle beraber gittiği için ve harbin en şiddetlisi bu devenin etrafında meydana geldiği içindir (Bak: Sahabe)(Hazret-i Ali (R A ) zamanında başlayan muharebelerin mâhiyeti nedir Muhariblere ve o harpte ölen ve öldürenlere ne nam verebiliriz Elcevap: Cemel Vak´ası denilen Hazret-i Ali ile Hazret-i Talha ve Hazret-i Zübeyr ve Aişe-i Sıddıka (Radıyallahü Teâlâ Aleyhim Ecmain) arasında olan muharebe; adâlet-i mahzâ ile, adâlet-i izâfiyenin mücadelesidir Şöyle ki:Hazret-i Ali, adâlet-i mahzâyı esas edip, Şeyheyn zamanındaki gibi o esas üzerine gitmek için içtihad etmiş Muârızları ise: Şeyheyn zamanındaki safvet-i İslâmiye adâlet-i mahzâya müsaid idi, fakat mürur-u zamanla İslâmiyetleri zaif muhtelif akvam hayat-ı içtimaiye-i İslâmiye´ye girdikleri için adâlet-i mahzânın tatbikatı çok müşkil olduğundan, "ehvenüşşerri ihtiyar" denilen adâlet-i nisbiye esası üzerine içtihad ettiler Münâkaşa-i içtihadiye siyasete girdiği için, muharebeyi intaç etmiştir Mâdem sırf "Lillâh" için ve İslâmiyet´in menâfii için içtihad edilmiş ve içtihaddan muharebe tevellüd etmiş; elbette hem katil, hem maktûl ikisi de ehl-i Cennettir İkisi de ehl-i sevaptır diyebiliriz Her ne kadar Hz Ali´nin içtihadı musib ve mukabilindekilerin hata ise de, yine azâba müstahak değiller Çünki: İçtihad eden hakkı bulsa iki sevab var Bulmazsa, bir nevi ibadet olan içtihad sevabı olarak bir sevab alır Hatâsından mâzurdur Bizde gayet meşhur ve sözü hüccet bir zât-ı muhakkik Kürdçe demiş ki: $Yâni: Sahabelerin muharebesinde kıyl ü kal etme Çünki hem katil ve hem maktûl ikisi de ehl-i Cennettir Adâlet-i mahzâ ile adâlet-i izafiyenin izâhı şudur ki: $Âyetin mâna-yı işârisiyle; bir masumun hakkı, bütün halk için dahi ibtal edilmez Bir ferd dahi, umumun selâmeti için fedâ edilmez Cenâb-ı Hakk´ın nazar-ı merhametinde hak haktır, küçüğüne büyüğüne bakılmaz Küçük, büyük için ibtal edilmez Bir cemaatin selâmeti için bir ferdin rızâsı bulunmadan hayatı ve hakkı fedâ edilmez Hamiyet namına rızasıyla olsa, o başka mes´eledir Adâlet-i izâfiye ise, küllün selâmeti için, cüz´ü feda eder Cemaat için, ferdin hakkını nazara almaz Ehven-üş-şer diye bir nevi adâlet-i izafiyeyi yapmağa çalışır Fakat, adâlet-i mahzâ kabil-i tatbik ise, adâlet-i izâfiyeye gidilmez, gidilse zulümdür İşte İmam-ı Ali Radiyallahü Anh, adâlet-i mahzâyı şeyheyn zamanındaki gibi kabil-i tatbiktir deyip, hilâfet-i İslâmiyeyi o esas üzerine bina ediyordu Mukabilleri ve muârızları ise, "Kabil-i tatbik değil, çok müşkilâtı var " diye adâlet-i izâfiye üzerine içtihad etmişler Tarihin gösterdiği sâir esbab ise, hakiki sebep değiller, bahanelerdir M )
CEMEN f Çardak
CEMERAT (Cemre C ) Cemreler Şubat ayında azar azar artan sıcaklıklar
CEMH Sür´at yapmak, hız yapmak * Huruç etmek, çıkmak
CEMH Gururlanmak, kibirlenmek
CEMİ´ Cümle, hep, bütün * Gr: Çokluk bildiren kelime Çoğul
CEM´Î (Cem´ den) Cemiyete mahsus, cemiyetle alâkalı
CEMİAN Bütün, hep
CEM-İ EZDAD Birbirine zıd şeylerin bir arada bulunması
CEMİL Güzel * Cenab-ı Hakk´ın isimlerinden biri
CEMİL-İ ALE-L ITLAK (Cemil-i alelıtlak) Her cihetle çok güzel ve mükemmel
CEMİL-İ ZÜLCELAL Celal sâhibi, cemil olan Cenab-ı Allah (C C )
CEMİLE Hoşa gitmek için yapılan hareket
CEMİLEKÂR f İyilik sever, güzel ahlâk ve huy sâhibi olan
CEMİR Zaman, dehr
CEMİŞ Saçı yolunmuş * Ot bitmeyen yer
CEM´İYYAT (Cemiyet C ) Cemiyetler
CEM´İYYET (Cemiyet) Topluluk, birlik Hey´et * Bir yere cem´ olma * Mânevi birlik teşkil eden cemaat * Huk: Kazanç paylaşmaktan başka bir maksadla, ikiden ziyade şahsın ilim ve mâlumâtlarını ve faaliyetlerini devamlı bir şekilde birleştirmek suretiyle bir esas nizamnameye müsteniden ve hükmî şahsiyyeti hâiz olarak kurdukları teşekkül (T H L ) * Tas: Zihnin yalnız Cenab-ı Hak ile meşguliyet hali * Edb: Tenasübü veya tezadı dolayısıyla birbirine uyan kelimeleri veya zıd olan kelimeleri beraber aynı ifade içinde bulundurmak (Edebiyat Lügatı´ndan bir misal:Bir tâir-i kudsîyi uçurdun yuvasından Bir lâne-i sevdayı tebah eyledin ey mevt Bir tûde türaba çevirip cism-i latifin Bir haclegehi hâk-i siyah eyledin ey mevt "Tair, uçurdun, lâne, tûde, türab, hâk" lâfızları arasında tenasüb vardır "Bir tûde türab" ile "Cism-i latif" "haclegeh" ile "hâk-i siyah" arasında tezad vardır Buna, sözün cem´iyyetli olması denilir
CEM´İYYET-İ AKVÂM (Milletler Cemiyeti) Birinci Dünya Savaşından sonra kurulan ilk Birleşmiş Milletler Cemiyetinin bizdeki adıdır
CEM´İYYET-İ HATIR Zihin ve fikrin dağınık olmayıp toplu bulunması Hasr-ı fikir etmek
CEM´İYYET-İ KELÂM Kelâmın câmi olması Müteaddid mânası bulunan kelâm, söz
CEM´İYET-İ MUHAMMEDÎ (Bak: İttihad-ı Muhammedî Cemiyeti)
CEM´İYYETGÂH f Toplantı yeri, toplanılacak yer
CEML Yağ eritmek
CEMM Çokluk Mecmu * Kuyuda biriken su * Hırs ve tama ile mal biriktirmek
CEMM-İ GAFİR Büyük cemâat, insan kalabalığı Ekseriyet * Muhâfızlar
CEMMA Boynuzsuz koyun
CEMMAL Deveci, deve süren, deve sürücüsü
CEMMAZ Hızlı giden
CEMMAZ-SÜVAR f Hızlı giden bineğe binen kimse
CEMR İnsanların bir araya toplanması * Atın sıçrayarak yürümesi * Ateş ve küçük taş vermek * Bir kimseyi def etmek, kovmak
CEMRA Kuvvetli dişi deve
CEMRE (C : Cimâr) Şiddetli karanlık * Ateşli kömür parçası, kor * İlkbaharda suya, yere, havaya düştüğü söylenen sıcaklık * Hacıların Mina Vâdisinde şeytan taşlamaları
CEMRE-İ SÂLİSE Üçüncü cemre ki, toprağa düşer
CEMRE-İ SÂNİYE İkinci cemre ki, suya düşer
CEMRE-İ ULÂ Birinci cemre ki, havaya düşer
CEMREVİYYE Divân şairleri tarafından bayramlar, baharlar gibi cemre sebebiyle, muasır olan büyük makamlı ve rütbeli kişiler için yazılan şiirler
CEMR-ÜL GADA Ateşi çok devam eden ağacın ateşinin koru
CEMŞ Saçı yolmak veya traş etmek * Gizli ses * Parmaklarının uçları ile çekmek * Gazel söylemek * Oynaşmak
CEMŞASB f Hz Süleyman Peygamber (A S )
CEMUM Yorga at * Yürürken eşinen at
CEM-UL CEVAMİ´ Eski medreselerde okutulan Dört Hak Mezhebin fıkıh usûlünü içine alan, Usûl-i Fıkh´ın en son kitabı Müellifi Şâfiî âlimlerinden İbn-üs Sübkî´dir
CENA´ Arka yumruluğu Kamburluk
CENA Yemiş toplamak * Cem´etmek, toplamak
CENAB (C : Ecnibe) Evin etrafı, çevresi * Cânib * Nâhiye
CENAB Büyüklük ifade etmek için, hürmet maksadı ile söylenir Cenab-ı Hak, Cenab-ı Resül-i Kibriya (A S M )  gibi
CENAB-I HAKK Allah
CENABET Pis Gusletmesi lâzım gelen kimse * Uzaklık
CENADİF Şişman, kısa boylu kimse
CENAH Kanat, taraf, kısım (Vicdanın ziyası ulum-u diniyyedir Aklın nuru, fünun-u medeniyedir İkisinin imtizacı ile hakikat tecelli eder O iki cenah ile talebenin himmeti pervaz eder İftirak ettikleri vakit, birincisinde taassub, ikincisinde hile, şüphe tevellüd eder Mün )
CENAH-I TÂİR Kuş kanadı
CENAH-I ZÜBAB Sinek kanadı
CENAHEYN (Cenah dan) İki kanat, iki yan, iki cenah * İki hususiyetli
CENAİB (Cenayib) (Cenibe C ) Yedek hayvanlar, yedek binekler
CENAN Gönül Ruh Kalb Can
CENANÎ Kalbe âit ve müteallik olan Kalben duyulan (Arabça müfred, birinci şahıs sigası ile "kalbim" mânasınadır )
CENAZE (C : Cenâiz) İnsan ölüsü
CENB Yan taraf Koltuk altının aşağısı * Def´etmek, kovmak * Müştak olmak * Bir yere gitmek için bir yere inmek * Birisinin sevdiğinden dolayı kararsız ve muztarib bulunmak * Büyük ve çok olan * Engin taraf * Şetmetmek, söğmek (L R )
CENBÎ Yan tarafa âit
CENBİYYE Arapların kullandıkları bir cins eğri kamadır ki, yan taraflarına takarlar
CENCENE Sözü burun içinden söylemek, genizden konuşmak
CENDEL Nehirlerde bulunan ve büyükçe olan kaya
CENDERE yun Tazyik Baskı, basınç * Dar dere, boğaz * Kalın oklava * Çamaşır ütülemeye mahsus iki ağaç üstüvaneden ibaret alet * Mc: Sıkı ve dar yer
CENEB Susuzluktan böğrü ciğere yapışmak
CENEDİL (C : Cenâdil) Taşlı yer * Yuvarlak taş
CENEF Hata ve cehilden dolayı haktan meyletmek * Zulmetmek
CENEN Mezar, kabir CENG $ (CENK) : f Top, tüfek ile harbetmek Muharebe Kavga Harb Savaş
CENGAVER (C : Cengâverân ) f Cenkçi Yiğit olan Kahraman İyi harbeden
CENG-AZMÜDE f Savaş tecrübesi olan kişi
CENG-CÛ f Kavgacı, dövüşçü, cenkçi
CENGEL f Orman Ağaç topluluğu
CENGELİSTAN f Sık ağaçlık, orman, sazlık yer
CENGİZ (Temuçin) Moğol Devleti´nin hükümdarlığını yapmıştır İslâmî medeniyetleri ve kıymetleri tahribeden zâlim ve müstebid bir hükümdar olarak tarihe geçen bir kimsedir Milâdi 1229´da ölmüştür Asrının deccalıdır (Bak: Celaleddin-i Harzemşah)
CENGİZİYAN f Cengiz soyundan gelenler, bunlara tâbi olan kimseler
CENH Kuşun kanadını vurması
CENÎ Devşirilmiş, koparılmış olan Meyve toplanması ve alınması
CENİB Garip * Hurmanın iyisi
CENİBE (C : Cenâib) Yedek hayvanı
CENİN (Cenne den) Ana karnındaki harekete başlıyan çocuk * Gizli ve mestur, saklı olan şey
CENİVER f Sırat köprüsü
CENK (Bak: Ceng)
CENN (Cünün) Bir şeyi setretmek, gizlemek * Ana karnındaki cenin, gizli olmak
CENNÂN Bahçıvan
CENNÂT (Cennet C ) Cennetler
CENNÂT-I ADN Adn cennetleri Hulûd üzere ikamet ve temekkün edilen cennetler (Kamus Tercümesi )
CENNET Allah´a (C C ) inanan ve O´na ibadet ve itaat edenlerin, iman ve İslâmiyyet´e ihlâs ve sadâkatle hizmet edenlerin, Kur´ana bir hizb-ül Kur´ân olarak mücâhidâne bir sûrette hizmetkâr olan mücâhidlerin, cihâd-ı diniyye erlerinin âhirette fazl-i İlâhi ile gidip ebediyyen içinde kalacakları mekân ve mesken Cennet´in varlığını bütün peygamberler, onların yolundan giden âlimler ve ermiş kişiler, evliyalar ittifakla haber vermişlerdir Esasen Allah´ın adaleti, Cehennem gibi Cennet´in de varlığını gerektirir İnananlar, ölümün; ebedî bir hiçlik değil, ölümsüzlüğe geçiş, sevdikleriyle buluşacakları âhiret âlemine bir yolculuk olduğuna inanıyorlar ve bunalım içinde değil; mutluluk içindedirler İnananların ve iyilerin bu hâlleri Cennet´in varlığını gösteren hayattaki belirtilerinden biridir Cennetin tabakaları : Dâr-ül-Celâl, Dâr-üs-Selâm, Cennet-ül Me´va, Cennet-ül Huld, Cennet-ün Naim, Cennet-ül Firdevs, Cennet-ül Adn, Cennet-ül Vesile (Bak: Âhiret)(Mühim bir taraftan ehemmiyetli bir sual: Rivayette gelmiş ki; Cennet´te bir adama beş yüz senelik bir Cennet verilir Bu hakikat akl-ı dünyeviyenin havsalasında nasıl yerleşir Elcevap: Nasılki bu dünyada herkesin dünya kadar hususi ve muvakkat bir dünyası var Ve o dünyanın direği onun hayatıdır Ve zâhirî ve batınî duygulariyle o dünyasından istifade eder Güneş bir lâmbam, yıldızlar mumlarımdır der Başka mahlukat ve zîruhlar bulunmaları o adamın mâlikiyetine mani olmadıkları gibi bilâkis onun hususî dünyasını şenlendiriyorlar, ziynetlendiriyorlar Aynen öyle de fakat binler derece yüksek herbir mü´min için binler kasır ve hurileri ihtivâ eden has bahçesinden başka, umumî Cennet´ten beşyüz sene genişliğinde birer hususî Cennet´i vardır Derecesi nisbetinde inkişaf eden hissiyatıyla, duygularıyla Cennet´e ve ebediyete lâyık bir surette istifade eder Başkaların iştiraki onun mâlikiyetine ve istifadesine noksan vermedikleri gibi, kuvvet verirler Ve hususî ve geniş Cennetini ziynetlendiriyorlar Evet bu dünyada bir adam, bir saatlik bir bahçeden ve bir günlük bir seyrangâhtan ve bir aylık bir memleketten ve bir senelik bir mesiregâhta seyahatından; ağzıyla, kulağıyla, gözüyle, zevkiyle, zâikasıyla, sair duygularıyla istifade ettiği gibi; aynen öyle de, fakat bir saatlik bir bahçeden ancak istifade eden bu fâni memleketteki kuvve-i şâmme ve kuvve-i zâika o baki memlekette bir senelik bahçeden aynı istifadeyi eder Ve burada bir senelik mesiregâhtan ancak istifade edebilen bir kuvve-i basıra ve kuvve-i sâmia orada, beşyüz senelik mesiregâhındaki seyahattan; o haşmetli, baştan başa ziynetli memlekete lâyık bir tarzda istifade eder Her mü´min derecesine ve dünyada kazandığı sevablar, haseneler nisbetinde inbisat ve inkişaf eden duygularıyla zevk alır, telezzüz eder, müstefid olur L )
CENNETMEKÂN "Yeri cennet olası, makamı cennet olan" meâlinde olup, vefat eden makbul ve sâlih kimselere hürmeten söylenir
CENNUR Arpa ve buğday döğdükleri yer
CENTİLMEN ing Kibar erkek, çelebi, görgülü kişi
CENUB Güney Şimalin zıddı olan taraf
CENUBÎ Cenuba âit, güney tarafında, cenûba dair ve müteallik
|