Prof. Dr. Sinsi
|
Manisa Tanıtımı (Nasıl Gidilir Ne Yenir Ne İçilir)
Manisa Külliyeleri
Ulu Cami ve Külliyesi (Merkez)

Manisanın güneyinde Sandıkkale Tepesi yamacında, şehre hakim bir konumda bulunan Ulu Cami Saruhanoğullarından Fahreddin İlyas Bey tarafından 1366da yaptırılmıştır Caminin bulunduğu yerde daha önce yapılmış bir Bizans kilisesi bulunuyordu Caminin yapımında bu kiliseye ait mimari parçalar kullanılmıştır Yapı topluluğu cami, medrese, türbe ve sıbyan mektebinden meydana gelmiştir
Manisa Ulu Camisi Osmanlı sanatında revaklı avlu kısmı küçülmüş olarak yeniden ortaya çıkmıştır Burada küçülmüş halde yeniden ortaya çıkan revaklı avlu cami ile hemen bir planın iki yarısı konumundadır
Antik çağlara ait yapılardan toplanan mermer blokların yanı sıra kaba yontma taş ve tuğlalardan yapılan cami iki ana bölümden meydana gelmiştir Caminin önünde 17 ooX30 00 m ölçüsünde bir iç avlu ile15 50x30 00 m ölçüsünde kapalı, bir bölüm bulunmaktadır Avluda üzeri açık bırakılan bölüm, kapalı olan kısımda kubbe ile örtülmüştür Kuzey yönünde merdivenle çıkılan ve oldukça sade kesme taştan bir portal bulunmaktadır Bu giriş taş kemerlidir ve iki yanında da mihrapçık bulunmaktadır Girişin üzeri yarım kubbe ile örtülmüştür Bunun üzerinde tek satırlı bir kuşak halinde kitabe nişin batı duvarından başlayarak iç avluya açılan basık kemerli giriş kapısı üzerinde de devam etmektedir

Kitabenin mealen anlamı şöyledir:
“Bağışlayıcı ve esirgeyici Allah adına mescitleri ibadet yeri kılan Allaha hâmd ve yaratılanların en hayırlısı olan Muhammed Peygambere salât ve selâm olsun
Hâlen ayakta duran bu güzel mabedin, camii şerifin ve yüce kapının yapılmasına emir veren ve tamamlanması için gayretle çalışan büyük Sultan Ümmetinin kullarına sahip, ikinci İskender olarak anılan, asilerle uğraşan, kâfirleri kahreyleyen, Allah yolunda savaşan, muzaffer, mansur, mağfiret sahibi, Allahın lütfüyle güçlü Sultanoğlu Sultan, Saruhanoğlu, İlyasoğlu Ulu Sultan İshak Çelebi, Allah devletini daim etsin Sene yedi yüz altmış sekiz h 768 (1368)”
Caminin iç avlusu yüksek sivri kemerlerin meydana getirdiği revaklar kuzeyde tek sıra, doğu ve batıda çift sıra halindedir Buradan kapalı bölüme geçilen avlunun güneyinde ise revak bulunmamaktadır Bu avlunun doğusunda, yandaki sokağa açılan ve batısındaki medreseye geçişi sağlayan birer kapı daha bulunmaktadır Bunlardan doğu kapısı nişinin üzeri sivri tonoz ile örtülmüştür Bu kapı üzerinde kitabe bulunmamaktadır Giriş kapısı üzerine iki pencere açılmıştır Avlunun ortasında ise üzeri açık sekiz kenarlı bir mermer şadırvana yer verilmiştir
Revaklar tuğla döşemeli olup avlu ile kapı geçitleri zeminden 50 cm daha yüksektir Revaklar pandantifli kubbelerle örtülmüştür Buradaki sütunlar üzerinde Bizans ve Roma dönemine ait sütun başlıklarının yanı sıra Türk başlıkları da birlikte kullanılmıştır

Girişin batsında içeriden çatıya çıkan taş bir merdivene yer verilmiştir Bu nedenle de caminin kuzey cephesinin batısındaki dışarıya çıkıntılı minareye çıkışta bu merdivenden yararlanılmaktadır Minarenin kapısı çatı üzerinde olup gövdesi yeşil, mavi ve sarı renkte tuğlalarla bezenmiştir İç avlunun güneydeki cephe duvarının önündeki kısım revak döşemesinden daha yüksektedir Bu cephenin ortasındaki kemerli bir kapıdan caminin ibadet mekânına geçilmektedir Bu cephede üç kapı vardır ve bunarın iki yanına birer pencere yerleştirilmiştir
Caminin kapalı bölümü büyük bir kubbenin örttüğü mihrap önündeki sahın ile onun iki yanındaki sahın ile iki tarafındaki ikişer sıra yan ve arka sahından meydana gelmiştir Mihrap duvarına paralel yedi bölümlü ve dört neften meydana gelen camide mihrap duvarına bitişik iki sütun ve altı payenin oluşturduğu sekizgen planın üzerine kemerlerle oturan 10 80 m çapında pandantifli mihrap önü kubbesi bulunmakta olup, bu bölüm diğer nefleri kesmektedir Kapalı kısmın sahınları yuvarlak sütunlar ve sivri kemerlerin taşıdığı basık kubbelerle üzerleri örtülmüştür İbadet mekânı kuzey cephesindeki pencerelerin yanı sıra doğudaki altlı üstlü altı pencere ile aydınlatılmıştır

Caminin minberi kündekâri tekniğinde yapılmış olup devrinin en güzel örneklerindendir Günümüzde Manisa Müzesinde bulunan minber kapısı üzerinde de bir kitabe bulunmaktadır:
“Ümmetin kullarına malik Ulu Sultan İlyas oğlu İshak Çelebi Nasri aziz olsun, bu mübarek minberin yapımını emretti Sene yedi yüz yetmiş sekiz (1376)”
Bunun altında da “Bunu yazan nakşeden, resimlerini yapan Yusuf oğlu Fatih, imal eden de el dikki oğlu Hacı Mehmet” yazılıdır
Medrese (Fethiye Medresesi):
Ulu Caminin yapımından on yıl sonra, 1378de batı yönüne bitişik olarak medrese yapılmıştır Kitabesinden öğrenildiğine göre medresenin mimarı Emet bin Osmandır Mehmet bin Abdülaziz ve Nakşî Yusuf isimli nakkaşlar da medresenin bezemesini yapmışlardır
Caminin iç avlusunun batı kapısından girilen medresenin ana girişi kuzey cephesindedir Buradaki oldukça sade giriş kapısının önünde sivri taş kemerli bölüm tonoz ile örtülmüştür Kapı üstündeki pencerenin yukarısında da bir kuşak halında medrese kitabesi yerleştirilmiştir
Kitabe:
“Gazi ve mücahitlerin yardımcısı yüce Sultan Saruhan oğlu İlyasoğlu İshak Han Allah mülkünü daim etsin Yedi yüz seksen senesinde bu mübarek medresenin inşasını emretti (1378)”
Buradaki pencerenin altında ikinci bir kitabe daha bulunmaktadır:
“Gani olan Allahın rahmetine muhtaç Osman oğlu yoksul Emet bu binayı yaptı Allah her ikisini de affetsin ”
Medresenin kuzey cephesindeki giriş kapısının iki tarafında sivri kemerli iki çeşme nişine yer verilmiştir Bu nişlerin üzerinde de medresenin ikinci katının pencereleri sıralanmıştır
Giriş kapısından tonoz örtülü kapalı bir bölüm ile üzeri açık medrese bölümlerine geçilmektedir Bu medresede diğer medreselerde olduğu gibi avluyu çevreleyen revaklar bulunmamaktadır Avlunun kuzey ve batısında iki kat halinde tonoz örtülü küçük odalar sıralanmıştır Alt katta odalara girilen bir koridor bulunmaktadır Üst katta da odalar dış duvar tarafındaki koridordan geçilmektedir
Avlunun güneyinde ortada bir eyvana yer verilmiştir Bunun yanında ise tonoz örtülü kapalı dershane bulunmaktadır
İshak Çelebi Türbesi:
Ulu Cami medresesinin doğusunda, cami duvarına bitişik olan bölüme sonradan İshak Çelebinin türbesi yapılmıştır Bugün cami ile medrese arasındaki geçişin güneyindeki bir kapıdan türbeye girilmektedir
Türbe giriş kapısı biraz yüksek olup iki yanında kırmızı somaki mermerden iki sütun bulunmaktadır Türbenin sert ağaçtan kapısı üzerinde cennete girenlere söylenen sözü belirten bir ayet yazılıdır:
“Selâm üzerinize olsun Ne iyisiniz buraya daimi olarak girin”
Türbe kare planlı olup üzeri köşe pandantiflerinin taşıdığı bir kubbe ile örtülüdür İçerisi batıya yönelik iki alt ve bir üst pencere ile aydınlatılmıştır Caminin duvarı ile iki penceresi türbenin doğu yönünde olduğu gibi kullanılmıştır
Türbede İshak Çelebinin sandukası yanında kime ait oldukları bilinmeyen üç küçük sanduka daha bulunmaktadır
Sıbyan Mektebi:
Ulu Cami vakfiyesinde ismi geçen sıbyan mektebi günümüze gelememiştir Sıbyan mektebinin caminin karşısında olduğu bilinmektedir Yapı tek kubbeli olup, bir süre ilkokul olarak kullanılmış ve sonra da zamanla harap olmuş ve yıktırılmıştır
Ulu Caminin restorasyonu Vakıflar Genel Müdürlüğü mimarlarından Y Mimar Süreyya Yücel tarafından 1955-1956 yıllarında yapılmıştır
Sultan Camisi ve Külliyesi (Merkez)

Manisa Sultan Camisi yapı topluluğunu Yavuz Sultan Selimin eşi Ayşe Hafsa Sultan 1522 yılında yaptırmıştır Bu külliyenin yapımı Manisanın gelişmesinde büyük rol oynamıştır Yavuz Sultan Selim zamanına kadar bu yer ağaçlık ve bahçelik idi Buradaki ağaçlar ve sular Timurtaş Paşa oğlu Ali Bey vakfındandı Hafsa Sultan bu külliyeyi yaptırmaya karar verince buradan bir bölüm satın alındı Belgeler yapım çalışmalarının Hafsa Sultanın ölümünden sonra da devam ettiğini göstermektedir Hafsa Sultan camiye cemaat toplamak üzere Ali Bey bahçesinden 20 evlik bir yeri ayırarak ev yapmak isteyenlere kiralama veya az bir para karşılığında satmayı vakfiyesinde şart koşmuştur Sultan Hamamı1538de, Bimarhane 1539da yapılmıştır Bu yüzden de Ali Bey mütevellisi ile Sultaniye mütevellisi arasında bir çok anlaşmazlık çıkmış ve konu padişah tarafından çözümlenmiştir
Yapı topluluğu cami, sıbyan mektebi, hankâh, imaret ve iki medreseden meydana gelmiştir Sonraki yıllarda yapı topluluğuna darüşşifa ve çifte hamam eklenmiştir Medreselerden Dış Medrese olarak isimlendirilen medrese yıkılmış ve günümüze gelememiştir Kurtuluş Savaşı sırasında hankâh ve imaret yanmış ve yıkılmıştır Günümüzde bu yapıların yeri Sultan Parkına dönüştürülmüştür

Yavuz Sultan Selim Çaldıran Savaşından sonra 1514de Tebrize girmiş ve Osmanlı Ordusuna katılan Tebriz Türklerinden Acem Alisini (Esir Ali) yanına almış ve Manisada yapılmasını düşündüğü külliyenin yapımı ile onu görevlendirmiştir Külliyenin yapımı için hazırlıklara başlanıldığı sırada Yavuz Sultan Selim ölmüş ve Şehzade Süleyman annesi Hafsa Sultanı Manisada bırakarak İstanbula dönmüş, 1520de Osmanlı tahtına Kanuni Sultan Süleyman olarak oturmuştur Bu arada da Acem Ali (Esir Ali) Ser Mimarlığa getirilmiştir
Sultan Camisi minarelerinden halka atılan Mesir macunu ile hemen herkesin bildiği bir camidir Caminin yapımına büyük olasılıkla 22 Mart 1521de başlanılmıştır Hafsa Sultan h 929 (1523) yılında vakfiyesini düzenletmiş ve yapı topluluğu 1523 yılı Ramazan ayında ibadete ve kullanıma açılmıştır
XVI yüzyıl Klasik Osmanlı mimarisinin örneklerinden olan cami, kesme taş ve tuğladan yapılmış olup önünde beş bölümlü bir son cemaat yeri ile ibadet yeri merkezi kubbelidir Yapı topluluğu geniş bir avlu ortasındadır Avluya doğu, güney ve batı yönünden kemerli, kuzeyden ise kubbeli birer kapıdan girilmektedir Ayrıca batı duvarında bir güneş saati ile hünkâr mahfeline giriş kapısı bulunmaktadır
Sultan Camisinin bir özelliği de Manisadaki ezani saat ayarının buradaki muvakkithaneden yapılmış olmasıdır

Cami 16 yüzyıl Osmanlı mimarisinin ildeki en önemli örneklerindendir Külliyenin ana binası olan cami, kesme taş ve tuğladan sade bir üslupla yapılmış, ortada bir büyük, yanlarda iki küçük kubbeyle örtülmüş, iki minareli bir camidir Mermer minberi oyma ve kabartmalıdır Ünlü Mesir Macununun halka saçıldığı cami olması sebebiyle halk arasında Mesir Camii adıyla da anılmaktadır
Cami kare planlı kesme taş ve tuğladan, oldukça sade bir üslupta yapılmıştır İbadet mekânının üzerini yüksek dikdörtgen bir kasnak üzerine yuvarlak kasnaklı bir kubbe örtmektedir Önünde yuvarlak kemerlere birbirine bağlanmış altı sütunun oluşturduğu üzeri kubbeli beş bölümlü bir son cemaat yeri bulunmaktadır Sütunları birbirine bağlayan kemerler beyaz ve kırmızıya yakın renklerde taşların alternatifli olarak sıralanmasından meydana gelmiştir Son cemaat yerinin giriş kapısı üzerinde sülüs yazı ile iki satırlı bir mısra yazılmıştır:
“Bu mekan âşıkların kıblesi oldu, her kim buraya eksik gelirse tamam olur ”
Giriş kapısı üzerine de Arapça yazılı bir kitabe yerleştirilmiştir:
Ümmü-üs-Sultan Süleyman-il mekin
Kad benet Lillâhi beyt-es-sacidin
Mamislühu kadcaeha tarihuhu Hüve Camiün e-ilmüttekin-il-hamidin
Bu kitabenin son tarih mısraı ebced hesabına göre h 929 (1522) yılını göstermektedir
İbadet mekânını örten kubbe iki yarım kubbe ile desteklenmiştir Kubbenin sağ ve solundaki alçak çift kubbeler ortada birer sütunla duvarlara dayanmaktadır Caminin sol tarafındaki ikinci kapı sultanlara ayrılmıştır

Mihrap mermerden olup stalâktitli olarak sona erer Mermer minber üzerinde “Cuma namazı gibi hutbeyi de dinlemek farzdır” anlamına gelen bir yazı bulunmaktadır
İç mekân XVI yüzyıl çinileri, kubbede kalem işleriyle bezenmiştir
Caminin iki yanındaki minareler kırmızı taştan kuşaklarla bölünmüş, taş kaide üzerine yuvarlak gövdeli ve tek şerefelidir
Avlunun ortasında şadırvan bulunmaktadır Ayrıca avluyu doğu yönünden itibaren dershane, medrese odaları, imaret, tabhane çevrelemektedir
İmaret ve Hankâh:
İmaret ve Hankâh, caminin batısında bulunuyordu Ayrıca imaretin mutfağı, odunluğu, helâları ve deposu bulunuyordu Bunların hepsi yıkılmış ve günümüze gelememiştir Hankâh ise on odalı idi Burada yapılan bir yüzey araştırmasında her iki yapının da temel izleri ortaya çıkarılmıştır
Çifte Hamam:
Caminin kuzey doğusunda geniş bir arsa üzerine Hafsa Sultanın hamamı yapılmıştır Doğu-batı yönünde uzanan çifte hamam dikdörtgen planlı idi Sultan Hamamı ismi verilen bbu çifte hamamın erkekler bölümü caminin bulunduğu meydana açılmaktadır Giriş kapısı üzerine de, Şair Alaşehirli zadenin Arapça altı mısralık bir kitabesi yerleştirilmiştir:
“Kerem sahibi yüce Sultan ve Hükümdar Süleyman Hanın anası Allah toprağını hayır ve ihsan etsin nuriyyle nurlandırsın Halk için geniş ve güzel yapılı bir hamam yaptı Allah günler bitinceye kadar bunu şerefli oyarak baki kılsın Buranın tam tarihini anlatmak için Alaşehirli oğlu şöyle dedi: Bu hamamların en güzelidir ”
Bu kitabenin son mısra ebced hesabına göre H 946 tarihini göstermektedir Buna göre de hamamın 1539 yılında tamamlandığı anlaşılmaktadır Hamam yapılırken Hafsa Sultan ölmüştür
Hamam soyunmalık, ılıklık ve sıcaklık bölümlerinden oluşmuştur Soyunmalığı stalâktitli büyük bir kubbe örtmektedir Kubbenin üzerinde bir aydınlık feneri bulunmaktadır Kubbe eteğindeki yedi pencere ile içerisi aydınlatılmıştır Ilıklık yan yana iki kubbe ile örtülüdür Bu kubbelerden birisinin stalâktitleri Osmanlı mimarisinin en güzel örnekleri arasındadır Sıcaklık da yıldız şekilli pencerelerin üzerinde bulunduğu büyük bir kubbe ile örtülüdür Ortadaki göbek taşının çevresinde 12 kurna sırlanmıştır Hamamın kuzeyindeki kadınlar bölümü erkekler bölümünün eşidir
Darüşşifa:
Darüşşifa, Sultan hamamının batısında, toprak seviyesinin biraz altında bulunuyordu Kapısı da günümüze gelemeyen imaret ve hankâhın olduğu yere açılıyordu Orta avlu etrafında sıralanmış kare planlı bir yapıdır Batısında üç, doğusunda iki, kuzeyde de eyvanların yanında ikişer kare planlı odası bulunuyordu Bu odaların içerisinde ocaklara da yer verilmiştir Ayrıca giriş köşelerine de dikdörtgen planlı iki oda daha yerleştirilmiştir Uzun süre harap olan darüşşifa l950lili yıllarda onarılmıştır
Kareye yakın dikdörtgen planlı olup kubbeli avlusunun ortasında şadırvanı vardır Kapısı üzerine de mermer bir kitabe yerleştirilmiştir;
Bu dart Mader-i Sultan Süleyman
Bina etti ki bâisi fahrr-ul-kuzat ol
Emenatdar-ı Ehl-i Mekremettir
Süal olunsa itmam-ı binası
De tarihi mekam-ı âfiyettir
Bu kitabe ebced hesabına göre H 945 (1538) tarihini göstermektedir Günümüzde Darüşşifa, Sağlık Bakanlığı yönetimindedir
Hafsa Sultan İstanbul'da ölmüş ve türbesi İstanbul Sultan Selim semtinde, öldükten altı yıl sonra Kanuni Sultan Süleyman tarafından yaptırılmıştır
Hatuniye Külliyesi (Merkez)

Manisa il merkezinde Hükümet Konağının yakınında bulunan Hatuniye Külliyesini Sultan II Bayezıdın eşlerinden Hüsnüşah Hatun adına oğlu Şehzade Şehinşah, vakfiyesinden öğrenildiğine göre 1490-1491 yıllarında yaptırmıştır Külliye cami, sıbyan mektebi, han ve hamamdan meydana gelmiştir
Yapı topluluğunun merkezini oluşturan caminin giriş kapısı üzerinde Hüsnüşah Hatunun ismi geçmemekle beraber 1490-1491 tarihi yazılıdır Bu kitabenin üzerindeki talik yazılı dört satırlık ikinci kitabede Sultan Abdülmecitin tamir ettirdiği yazılıdır Vakıf kayıtlarına göre cami 1611de depremden, suyolları 1637 de, camide 1672 de onarılmıştır
Cami, Osmanlı mimarisinde yan mekânlı veya ters T planlı, zaviyeli camiler gurubundandır Bu bölümlerin ara duvarları sonraki yıllarda kaldırılmış ve ibadet mekânına katılmıştır Caminin üzeri orta kubbe ile yanlarda onu destekleyen dört küçük kubbe ile üzeri örtülmüştür Önünde beş bölümlü bir son cemaat yeri vardır Duvarları bir sıra kesme taş, iki sıra yatay ve dikey tuğlalarla örülmüştür Günümüzde camekân içerisine alınan son cemaat yerinin orta kısmı ayna tonoz, yanları da kubbe ile örtülmüştür Sütunların başlıkları ise çevredeki antik yapılardan devşirme olarak getirilerek buraya yerleştirilmiştir Son cemaat yerinin ortasındaki ana kapıdan ibadet mekânına, sağ ve solundaki kapılarla da yan mekânlara girilmektedir Giriş kapısı mihrap eksenine göre sağa kaymış durumdadır İç içe iki kemer içerisine yerleştirilen giriş kemeri kırmızı ve beyaz mermerdendir Kanını iki yanında birer pencere, sağdakinin üzerinde de balkonlu bir pencere daha bulunmaktadır Ayrıca burada dışarı taşkın minare kaidesi bulunmaktadır

Caminin duvar kalınlığı 0 95-1 15 m dir İbadet mekânı 24 00x11 15 m ölçüsündedir Buradaki yan kubbeler ortalarında silindirik birer niş olan iki ayağa oturmuştur Ana kubbe sekizgen bir kasnak üzerinde olup kasnağın her kenarında yuvarlak kemerli birer pencere vardır Mihrap yönündeki yan kubbeler diğerlerinden daha yüksektir
Mihrap silme bir çerçeve içerisine alınmış, üzeri de mukarnaslı olarak sonuçlanmıştır Yanlarında ise ikişer kum saatine yer verilmiştir Ahşap minber Selçuklu üslubunda ahşaptan yapılmıştır Minberin etrafı Rumiler, Hatayiler ve geometrik motiflerle bezenmiştir Minberin kapısı üzerinde bir ayet yazılıdır Üzerindeki tarihten caminin yapımından dört yıl sonra 1495de buraya konulduğu öğrenilmektedir
Minare kare prizma kaide üzerinde, son cemaat yerinin sağında taş ve tuğla örgülüdür Kemerli bir girintiden sonra kısa ve dik bilezik gövdeyi süslemiştir Şerefe altı ise oldukça basit ve pahlıdır
Sıbyan Mektebi:
Caminin batısında yer alan sıbyan mektebi Fatih Sultan Mehmet ve Sultan II Beyazıt devirlerinde yapılmış örneklere benzemektedir Yazlık ve kışlık iki ayrı bölümden meydana gelmiştir Üzeri aynalı tonozla örtülmüştür
Hamam:
Caminin vakıfları arasında ismi geçen hamam Serâbad Mahallesinde 1940lı yıllara kadar duruyordu Vakfiyede sabah erkeklere, öğleden sonra kadınlara ayrıldığı yazılıdır Bu bakımdan hamamın tek hamam olduğu öğrenilmektedir
Han:
Evliya Çelebinin “Tahıl Pazarı Hanı” kurşunludur Kale misali kırk kubbeli han-ı kebirdir, kim cümle Arap ve Acem bezirgânı anda meksederle İsmine Hatuniyyi hanı derler” diyerek sözünü ettiği hanın bugünkü Kurşunlu Hanı olduğu sanılmaktadır Bu han caminin güneyinden geçen yolun diğer tarafında kalmıştır Vakfiyesinde de altta otuz altı, üstte otuz sekiz odası, avlusu, ortasında havuzu, büyük bir ahırı, müştemilatı bitişiğinde de yirmi bir dükkânı olduğu belirtilmiştir
Han 1643, 1677 ve1966 yıllarında onarılmıştır Günümüzde öğrenci yurdu olarak kullanılmıştır
Muradiye Külliyesi (Merkez)

Manisa Saruhan Mahallesindeki Muradiye Külliyesi, şehre hâkim Spil Dağı eteklerinde bulunmaktadır Yapı topluluğu cami, medrese, imaret, dükkanlar ve XIX yüzyılda bunlara eklenen bir kütüphaneden meydana gelmiştir Muradiye Külleyesi Sultan III Murat (1546-1595) tarafından 1583-1585 yılları arasında yapılmıştır
Caminin bulunduğu yerde Sultan III Muradın Manisada şehzade olarak bulunduğu sırada, daha önce bir cami yaptırmıştı Bu caminin yapım tarihi bilinmemektedir Büyük olasılıkla da Sultan III Muratın tahta çıktığı 1574den önce yapılmış olmalıdır Hazine-i Evrak kayıtlarındaki bir belge de padişahın şehzadeliğinde cami yaptırdığı belirtilmiştir Tarihçi Naima da Sultan III Muratın yaptırmış olduğu eserlerden söz ederken “Manisada camii şerif yanında bir medrese icad, müceddeten imaret ve han, tabhane daha yaptırmıştır” demektedir
Günümüzdeki kadar geniş bir alana yayılmayan, cami ihtiyacı karşılamayınca ilk caminin yerine yenisinin yapılmasına karar verilmiştir Yapı topluluğunun mimarı olarak çoğu kaynaklarda Mimar Sinan gösterilmektedir O yıllarda Sinan ihtiyarlamış, İstanbul dışındaki yapıları onun ekolünü benimsemiş, mimarlara bıraktığı da bilinmektedir Caminin yapımına, Mimar Sinanın projesine göre Mimar Mahmut Ağa başlamış, ani olarak ölümü üzerine de Hassa mimarlarından Mimar Mehmet Ağa tarafından tamamlanmıştır Bu bilgiler, Hazine-i Evrak kayıtları ile Sultan III Muratın 1585 tarihli bir fermanından öğrenilmektedir
Muradiye külliyesinin etrafı kesme taştan alçak avlu duvarları ile çevrili olup, duvarların kuzey, güney ve batı yönlerine açılan kapıları bulunmaktadır Külliyenin asıl girişi kuzeyde, cami ile medrese arasında, üzerinde Kelime-i Şahadet yazılı basık kemerli kapıdır İlk yapıldığı yıllarda avlunun üç tarafında “U” şeklinde medrese odaları sıralanmıştı Ancak bu odalar günümüze gelmemiş ve iz bırakmadan yıkılmıştır Vakıflar Genel Müdürlüğü mimarlarından Y Mimar Süreyya Yücel tarafından 1955-1956 yıllarında yapılan ve tüm külliyeyi kapsayan onarımında bu avlunun ortasına ve giriş kapısının karşısına sekizgen planlı, geniş saçaklı bir şadırvan yapılmıştır
Caminin önünde beş bölümlü bir son cemaat yeri bulunmaktadır Bunun arkasında caminin tüm cephe duvarını kaplayacak biçimde büyük bir kemer yapıya görkemli bir görünüm vermiştir Bu kemerin iç dolgusu, alternatifli olarak sıralınmış kırmızı ve beyaz taşlarla örülmüş, sivri kemerli, yuvarlak alçı şebekeli iki sıra pencere ve üçgen köşelikler yapının kütlevi görünümünü hafifletmiştir Burada üst sırada beş, alt sırada da altı pencere bulunmaktadır Kemerin üstü ise iki taraftan aşağıya doğru inen kademelerle onları tamamlamıştır Bu görünüm bir bakıma Mimar Sinanın İstanbul Edirnekapı Mihrimah Sultan Camisini hatırlatmaktadır
Caminin son cemaat yeri oldukça narin altı mermer sütunun sivri kemerlerle birbirine bağlanmasıyla meydana gelmiş beş bölümlüdür Sütun başlıkları stalâktitlidir Bölümlerin üzeri sekiz kasnaklı küçük birer kubbe ile örtülmüştür Ancak girişi diğerlerinden ayırmak için de orta bölüm de ayna tonoz kullanılmıştır Döşeme yassı sekizgen blok taşlardan olup bunların arasında, üzerinde Grekçe yazı olan, antik bir yapıdan getirilmiş bir parça dikkati çekmektedir Giriş kapısı oldukça sade bir profille çerçevelenmiştir Kapının iki yanında kum saatli motifleri olan sütunçeler ve örgü motifleri dikkati çekmektedir İki renkli basık kemerli girişin üzerinde iki satırlı yapım kitabesi ve iki yanındaki nişlerde de ayetler yazılı panolar bulunmaktadır
Giriş kapısı üzerindeki kitabe:
“Tarakabe ilâzitazemt-ı velceberûl il rahmaniyye ve tarakkabe ila rabbi aimilki vel melekûtil sultanyye esseültanül âzam malikil alem zillullahi alâkaffetil ünem mevlâ mülâkilarabi vel acem es sultan ibn sultan ebülmuzaffer es sultan Murad Han ibn Sultan Selim han halle dalla hiç taalâ saltanatı mi ilen tika it deverain üs sisa hazel camiül rafivi bünyan ”
Giriş kapısının sağ tarafındaki hücre üzerindeki kitabe:
“Maliki feyzi bahrü gevheri cud şadı miki Hicaz-ü Rumu ırak Camii cümlei kemâl olur Vekat fil biglayet-i şekli muharremül karam assena ihdal Teşnrinievvel samie”
Giriş kapısının sol tarafındaki hücrenin üzerindeki kitabe:
“Yaptı bir camii bülend da fük, geldi bir ehildil ziyaret için dedi tarihi kebet-ül üşşah”
Caminin ibadet mekânı 28 50 m yüksekliğinde, 10 80 m çapında kasnağında 18 pencere bulunan merkezi bir kubbe ile örtülüdür Güney yönündeki mihrap çıkıntısında ve yan kanatlarda kubbemsi yarım çapraz tonozlu bir örtü sistemi kullanılmıştır Bu tonozların merkezi kubbeyi taşıyan büyük kemerler ile birleştiği noktaların yerden yüksekliği 18 50 m dir Merkezi kubbe pandantifli olup duvar payelerine dayanan dört büyük sivri kemer üzerine oturmuştur Dışta bunların üzerinde sekizgen planlı dekoratif köşe kuleleri bulunmaktadır
İbadet mekânında en göze çarpan yer mihrap ve çevresindeki çini kompozisyonlardır Kapı ve pencerelerde olduğu gibi beyaz bir mermer profille çevrelenmiş mihrap nişi poligonal şekildedir İki yanında kum saati motifleri olan iki somaki sütunçe vardır Mihrabın üzerinde mermerden oyulmuş palmetli bir taç ve bunun üzerinde de çini bir ayet panosu bulunmaktadır Mihrap nişini bir kuşak gibi saran çini fatiha suresine yer verilmiştir

Caminin güney batı duvar payesinin önündeki mermer oyma minberin basık kemerli kapısı üzerindeki alınlıkta Kelime-i Şahadet yazılıdır Minber korkulukları yekpare mermerden oyulmuş geometrik şebekelerle bezenmiştir Caminin güney doğu köşesine hünkâr mahfeli yerleştirilmiştir Doğudaki duvarlar içerisine yerleştirilmiş merdivenlerle çıkılan hünkâr mahfili duvarlardaki özengiler ile iki sütun tarafından taşınmaktadır Mahfelin korkuluk levhaları oyma şebekelerden yapılmıştır Mahfil içerisindeki mihrap ise kemerli bir niş halindedir
Caminin ibadet mekânını süsleyen çiniler XVI yüzyıl İznik çinileridir Bu çinilerde stilize edilmiş motiflerin yanı sıra natüralist çiçek dekorasyonları kendini göstermektedir Başta mercan kırmızısı olmak üzere çeşitli renklerde parlak zeminli panolar da güller, laleler ve kıvrık dallar bir sıra halinde birbirini izlemektedir Sultan III Muratın 1585 tarihli bir fermanından anlaşıldığına göre caminin iç süslemesini yapmak üzere hassa nakkaşlarından Mehmet Halife ile birlikte on iki nakkaş İstanbuldan Manisaya gönderilmiştir Çinilerin yanı sıra kubbe ve kemerler rumiler, madalyonlar ve çiçeklerden oluşan kalem işleri ile bezenmiştir Ayrıca camide ağaç işçiliğinin en güzel örneklerini sergileyen fildişi, bağa ve sedef kakmalı ceviz ağacından kapılar bulunmaktadır
Caminin minareleri kuzey cephesinde birer şerefeli iki tanedir Minarelerinin her ikisi de zamanla taşlarının erimesi sonunda yıktırılmış ve 1955-1956 yılında yeniden yapılmıştır Zeminden 30 m yüksekliğindeki kaidelerin papuç kısmına geçilir Bunların üzerinde de Türk üçgenleri ile yuvarlak gövdeye geçilmektedir Gövde üzerindeki inci kabartma hatlar minarelerin daha ince görünmesini sağlamıştır Şerefelerin altında da küçük kemercikler, yatay kordonlar ve dört sıralı stalâktit dizileri görülmektedir
Medrese:
Sultan III Murat, ilk caminin yanında bulunan ve daha sonra içerisindeki dervişlerin dine karşı hareketlerinden ötürü yıktırılan zaviyenin yerine Muradiye Medresesi yapılmıştır
Cami ile imaret arasında kalan alandaki medresenin temelleri 1585 yılından sonra atılmıştır
Klasik Osmanlı medrese planları bu medrese de aynen uygulanmıştır Medrese 30 65x37 50 m ölçüsünde dikdörtgen planlı olup kesme taş ve tuğladan yapılmıştır Medresenin giriş kapısı batı cephesindedir Bu girişten kubbeli ve tonozlu revaklarla çevrili, dikdörtgen bir avluya girilmektedir Revakların arkasında kuzey, güney ve doğu cephelerinde medrese odaları sıralanmıştır Bu odalar 6 00 m çapında, 3 70 m yüksekliğinde kubbelerle örtülmüştür Odaların içlerinde ocak ve dolap nişleri bulunmakta, altta mermer söveli, üstte de sivri kemerli alçı şebekeli pencereler bulunmaktadır
Avluyu çeviren revaklar baklava başlıklı ince ve narin sütunların birbirlerine sivri kemerlerle bağlanmasından meydana gelmiştir Medresenin güneyinde dışarı doğru çıkıntı yapan 7 40x7,50 m ölçüsünde dershane bölümü vardır Bu dershanenin üzeri 7 50 m çapında 12 00 m yüksekliğinde bir kubbe ile örtülüdür Dershanenin iki yanına da üçer oda yerleştirilmiştir Medrese avlusunun ortasında l955-l956 yılı onarımında on köşeli bir mermer bir havuz konulmuştur Günümüzde medrese Manisa Müzesi olarak kullanılmaktadır
İmaret:
Yapı topluluğunun doğusunda bulunan imaretin yapımı 1585 yılında tamamlanmıştır İmaretin planı yanındaki medreseye benzemektedir Yapı 45 50x37 20 m ölçüsünde dikdörtgen planlıdır İmaretin ortasında kare bir avlu ve bunun dört yanını revaklar çevirmektedir Revakları taşıyan sütunlar baklava başlıklı ve ince narin görünümlüdür Revakların arkasında avluyu “U” şeklinde çeviren mutfaklar, yemekhane ve depolar sıralanmıştır Bunların üzerleri de tuğladan, aydınlık fenerli sekizgen kasnaklı kubbelerle örtülmüştür
İmaretin kuzey cephesine ve yapıya bitişik olarak basık tuğla tonozlu on bir dükkan eklenmiştir Bunlardan sekiz tanesi imaretin kuzey duvarına bitişik olup üç tanesi de medrese ile imaret arasında kalan avlunun önünde sıralanmıştır Günümüzde imaretin bir bölümü medrese ile birlikte Manisa Müzesi olarak kullanılmaktadır
Kütüphane:
Yapı topluluğunun güneyinde medrese ile cami arasındaki avluda bulunan kütüphane Karaosmanoğullarından Hüseyin Ağa tarafından 1812 yılında yaptırılmıştır
Kütüphane sekizgen planlı, kesme taş ve tuğladan yapılmıştır Üzerini 7 00 m çapında bir kubbe örtmüştür Kütüphaneye kuzey cephesindeki beş basamaklı bir merdiven ile çıkılmaktadır Girişin önünde çapraz tonozlu küçük bir revaklı sahanlık bulunmaktadır Yapının doğu, güney ve batı cepheleri dışa kapalıdır Bunların iç yüzlerine sivri kemerli dolap nişleri yerleştirilmiştir
|