Prof. Dr. Sinsi
|
Tarsus / Mersin
Tarsus / Mersin
Hristiyanlar'ın en önemli Havarilerimden St Paulus'un doğum yeri olması, bir haç kenti özelliği taşımasıyla, bu dinin yayılmasında önemli bir yere sahiptir

Orta Çağ ve Yeni Çağlar'da islam ve Türk kültürünün yoğunlaştığı bir bilim merkezi olarak, yüzyıllar boyu varlığını sürdürmüş; özellikle 19 yüzyılda bölgenin en gelişmiş ticaret ve tarım merkezi olmuştur Ancak bu yüzyıldan itibaren alüvyonal dolgu nedeniyle limanının İşlevini yitirmesi, sığ akarsu ve Aynaz (Rhegma) gölünün büyük tonajlı gemilerin giriş ve çıkışına elverişli olmaması nedeniyle Adana ve Mersin gibi hızla gelişen iki büyük metropolün orta yerinde, bu iki kent sistemi içinde yer almıştır Mersin limanına yakınlığı, kara ve demiryolları kavşağı üzerinde yer almasıyla; günümüzde de tarım, ticaret ve tekstil sanayiinde, Mersin'in gelişmiş en büyük ilçesidir
Görülmeli-Gezilmeli
Donuktaş (Dönüktaş)
Tekke Mahallesi'ndedir Anadolu'da Antik Çağlar'dan günümüze kadar gelebilen ve ne amaçla yapıldığı uzun yıllar tartışılan bu anıtsal yapı kalıntısının, bir Roma Tapınağı olduğu anlaşılmıştır Dış duvarlarının uzunluğu 115 m, genişliği dıştan dışa 43 m, yüksekliği 7 m, kalınlığı 6 60 m'dir istanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nden Nezahat Baydur'un yürüttüğü kazı çalışmalarının sonuçlarına göre, bu yapının bir tapınak olduğu anlaşılmıştır
Çoğunluğu kaba mutfak kabı türünden Roma Çağı keramiği İle Bizans ve Osmanlı dönemi seramik parçalan karışık durumda ele geçmiştir İçlerinde bir Hellenistik parça ile Demir Çağı'na ait birkaç parça vardır Rorna Çağı'na ait tüm ya da tümlenebilen pişmiş topraktan kandiller, biri yılanbaşlı, ötekiler geometrik bezemeli 3 cam bilezik ve biri II Constantius'a ait, öteki Geç Bizans döneminden 2 bronz sikke bulunmuştur Donuktaş'ı gören gezgin Barbara, 1545 yıllarında yazdığı eserinde buranın bir saray olduğunu belirtir 19 yüzyılda yöreye gelen gezgin ve araştırmacılardan Raoul Rochet'e gö-re:"Yunanlılar tarafından eklemeler yapılmış bir mezardır" diye yazar F Ravvden Chesney'e göre, burası olasılıkla bir Jüpiter Tapınağfdır Mak-Ketner ise ne olduğunu anlayamamıştır Ancak Yunanlı Pagan Tarihçi Zosimos'u kaynak göstererek buranın Julien Aposta'nın kemiklerinin iran'dan Tarsus'a getirilerek, bu görkemli mezarın yapıldığını nakletmektedir Hollanda'nın Tarsus Konsolosu Barker, 1835'de yazdığı "Kilikya" adlı eserinde:"Donuktaş, bir kral ailesinin mezarıdır Fakat Serdanapal'in (Asurbanipal) mezarı değildir Çünkü Serdanapol Ninova'da yakılmıştır" demektedir Donuktaş, bazı yayınlarda Jüpiter Tapınağı olarak da geçmektedir
St Paulus Kuyusu
St Paulus MS 3 yılında Tarsus'da doğmuş ve babasının mesleği olan çadır bezi dokumacılığı yapmıştır Musevi Roma vatandaşı olan Aziz, ilk öğrenimini Tarsus'da, yüksek öğrenimini Kudüs'de tamamlamış, daha sonra isa'nın Havarisi olmuştur Tarsus'da S Paulus'un doğduğu ve yaşadığı ev olarak bilinen yapı kalıntısının ortasında bulunan kuyunun suyu, halk arasında şifalı olarak bilinir
Bazı Hristiyanlar, Hacı olmak için Kudüs'e gitmeden önce Tarsus'a uğrayarak St Paulus'un kuyusundan şifalı ve kutsal suyu içerler Bu nedenle St PauIus kuyusu, Hristiyanlarca önemli bir ziyaret merkezidir
Kleopatra Kapısı
Tarsuslu yerli halkın "Kancık Kapı" olarak adlandırdığı Kleopatra Kapısı ayakta kalan tek antik kent kapısıdır Bizans döneminde inşa edilen kent surlarının Dağ kapısı Adana kapısı ve Deniz kapısı bulunuyordu Evliya Çelebi, seyahatnamesinde Tarsus'u anlatırken, bu kapı için "iskele Kapısı" diye yazmıştır Yapımında kesme taşlar ve horasan harcı kullanılmış, kemeri at nalı şeklinde ve yerden yüksekliği 6 17 m, derinliği ise 6 18 m'dir
iç içe iki surdan oluşan kentte, savaş anında kapılar kapanmaktaydı Kleopatra kapısı da bu surların kapılarından birisidir Mısır'ın ünlü Kraliçesi Kleopatra'nın Romalı General Antonius ile Tarsus'da buluşmak üzere geldiklerinde, o zamanın limanı olan Gözlükule de büyük bir törenle karşılanarak, Deniz kapısından kente geldikleri söylenir Bu nedenle Deniz kapısına Kleopatra kapısı da denilir Deniz kapısı daha sonraki yıllarda yıkılmış, yerine devşirme taşlardan bugünkü kapı yapılmıştır Son yıllarda yapılan restorasyonl kapının orjinal özelliği kalmamıştır
Gözlükule Höyüğü
Kentin güneydoğusunda bulunan, bugün ağaçlandırılmış ve park olarak kullanılan 300 m uzunluğunda ve 22 m yüksekliğinde bir höyüktür Burada 1934-1938 ve 1947 yıllarında Hetty Goldman tarafından yapılan arkeolojik kazılarda, yerleşimin Yeni Taş Çağı'nda başladığı ve islam dönemine kadar kesintisiz devam ettiği anlaşılmıştır Gözlükule'de Yeni Taş Çağı'na ait yapı kalıntıları, obsidien araç ve gereçler, ok uçları, küçük mızraklar, seramikler; Bakır Taş Çağı'na ait ölülerin gömüldüğü küpler, çanak-çömlekler, tabanı yuvarlak taşlarla kaplanmış gıda depoları; Bronz Çağı'na ait silahlar, mühürler, dörtgen planlı taş ve kerpiç evler gibi mimari kalıntılar bulunmuştur Gözlükule'den çıkarılan eserler, Adana ve Mersin müzelerinde sergilenmektedir Höyükle ilgili ayrıntılı bilgiler kitabın tarihçe bölümünde verilmiştir
Antik Cadde
Sezar, Hatip Cicero, Kleopatra, Mark Antonius, St Paulus ve nice tarihi kişiler bu cadde üzerinde yürümüşlerdir
7 m genişliğinde bazalt taşlan ile kaplı cadde, balık sırtı profillidir Her iki yanında yüzey sularının drenajı için kum taşından yapılmış, iç bükey şeklindeki yağmur kanalları bulunmaktadır Caddenin en ilginç özelliği ise, altında 2 20 m yüksekliğinde, 70 m genişliğindeki bir ana kanalın varlığıdır Bu büyük kanal, sel sularını çevreye zarar vermeden Rehgrna Lagün gölü yönünde tahliye etmekteydi
Caddenin iki yanındaki podyum üzerinde 2 m aralıklarla l 20 m çapında sütunlar bulunmaktaydı Korint tipi başlıklar taşıyan bu sütunların oluşturduğu revakın bir çatıyı desteklediği tespit edilememiş
Yolun diğer kıyısında ise henüz bir revak bulunamamıştır LZoroğlu'na göre, caddeden daha sonra inşa edilen bu sütunlu revak, büyük olasılıkla Roma imparatoru Hadrianus'un Tarsus'u ziyareti nedeniyle yapılmıştır
Bu çalışmalar kapsamında kazı alanının güneybatısında 2,yüzyılda yapılmış olduğu anlaşılan bir eve ait mozaik avlu bulunmuştur
|