Prof. Dr. Sinsi
|
İstanbul'daki Liman Lokantası'nın Tarihi Ve Şöhreti
İstanbul'daki Liman Lokantası'nın tarihi ve şöhreti
Liman Lokantası'nın şöhreti biraz da manzarasındandı  Bir uçtan bir uca, ağaçlar gerisinde Topkapı Sarayı, ötede Sultan Ahmed Camii, Ayasofya, olanca görkemiyle Süleymaniye Camii  

İstanbul İlk Romanımda Leylâk'la İstanbul kitaplarım galiba yedinci cilde ulaştı Galiba diyorum, çünkü oturup saymadım Bu 'yedinci'yi sevgili bir okurum söyledi Bin sayfaya yaklaşan, bin sayfayı belki de aşmış İstanbul yazılarına şaşıyor, belleğimin gücüne iltifatlar konduruyordu
Hemen belirtmek isterim: İstanbul, dünyanın bütün tarihî kentlerinden yazılmaya daha çok değer Öteki tarihî kentlerde tarih dokusu yerli yerindeyken, İstanbul yitikler kenti Bu açıdan geçmişin dökümü on binlerce sayfaya sığmaz Talihsiz İstanbul ancak yazıda çizide soluk almaya çalışır
Belleğimin gücüne gelince, sanıldığınca gücü mücü yok Hatta, yaşla birlikte, git git siliniyor anılar, pek çok şey Yakın geçmişiyse neredeyse hemen unutuyorum Dün nereye gittim, ne yaptım, kimlerle görüştüm; düşünüp duruyorum 
İstanbul yazılarımın bazı kaynakları var Resim sanatı bu kaynakların önde geleni Doğumumdan önceki peyzajlar bende hep hayal edişlere yol açtı Meselâ Nazmi Ziya'nın fırçasından eski bir İstanbul sokağını dakikalarca seyrederim ve sokak yavaş yavaş yaşamaya koyulur Çallı'nın değişik zamanlarda yaptığı Boğaziçi görünümleri olmasaydı, Boğaziçi bende herhalde epey eksik, puslu, bulanık kalırdı
İkinci ana kaynağım, elbette edebiyatımızın verimleri Demin Çallı'nın Boğaziçi resimlerini andım O resimler kadar, hele on dokuzuncu yüzyıl sonunu duyumsamak açısından, Abdülhak Şinasi Hisar'ın eserleri kılavuzumdu Yıllardan beri Boğaziçi Mehtapları'nı, Boğaziçi Yalıları'nı tekrar tekrar okurum
Abdülhak Şinasi'nin gazetelerde, dergilerde kalmış, şimdi Necmettin Turinay'ın gönül işi çalışmasıyla derlenen kimi yazıları da Boğaziçi'ne açılır Sözgelimi şair Nigâr Hanım portresi  Derken, Yakup Kadri, Gençlik ve Edebiyat Hatıraları'nda Abdülhak Şinasi'nin portresini kaleme getirir Bütün bunlar bende 'yaşamaya' koyulur
Ön odadan arka odaya niçin gittiğimi bir türlü çıkaramıyorum da, Çallı-Abdülhak Şinasi-Nigâr Hanım-Yakup Kadri silsilesini pırıl pırıl seçebiliyorum
Sonra, bazan, bir romanın, bir öykünün, bir şiirin, tek bir dizenin çağrıştırdıkları 
'O Karanlıkta Biz'i tarıyordum Attilâ İlhan İkinci Dünya Savaşı İstanbul'una adım adım nasıl yaklaşmış diye 1940 İstanbul'unda birden Liman Lokantası! (Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, Liman Lokantası'nın, açılış tarihini kesenkes vermiyor, "1940'lı yıllarda" demekle yetiniyor )
Roman Kahramanları Zihni Keleşoğlu'yla Ahmet Ziya oradalar "Zihni Keleşoğlu'nun fikri budur: Galata'da 'elfazı düzgün' yemek istedin mi, 'elin mahkûm', ya Colaro'ya gideceksin, ya Liman Lokantası'na: İlki İtalyanların, Karaköy'de, kargacık burgacık, yağlı külrengi bir sokak arasındadır; ikincisi Yolcu Salonu'nda Romenlerin işlettiği bir yer; geniş, ferah, 'havadar'; Bankalar Caddesi'nin 'güzide' tüccarları, ikincisini tercih ediyor "
Colaro'yu hatırlamıyorum, daha doğrusu bilmiyorum Ama Liman Lokantası anılar çağrıştırdı
Romenler mi işletmiş? Elimdeki kaynaklar değinmemiş Tam tersine, yine İstanbul Ansiklopedisi, Şebinkarahisarlı Hüseyin Bey tarafından açıldığını ileri sürüyor 1948'de el değiştirmiş ama, lokantanın çalışanları, yıllar yılı, hep Şebinkarahisarlı
Patron Zihni Keleşoğlu'nun seçtiği menüyü söyleyeyim: Karides kokteyl, kılıç şiş, beyaz şarap ve meyve salatası (Liman Lokantası'nın kılıç şişi 1960'larda da gözdeydi; Boğaziçi lokantalarınınkini aratmaz denirdi Ama, Liman Lokantası'nın ızgara etleri de pek sevilirdi )
Dönemin atmosferini yakalamış Attilâ İlhan, siyasî taşlamasını -yeri gelmişken- cuk oturtuyor: Zihni Keleşoğlu hesabın üstünü aldıktan sonra, yeni beş liralığı Ahmet Ziya'ya gösterecek:
"  nazar-ı dikkatinizi çekti mi, Mühendis Bey; para ve pullardan Gâzi'nin resmini kaldırıp, kendi resmini koyduğu için; ahali, İsmet Paşa'yı affetmiyor: Kulağından cıgarayla yakıyorlar  "
Dönemden habersizler düşünülerek herhalde, şu da iki satır sonra eklenmiş: "  kulağından yakmak, sağırlığına telmih!"
Hatırlıyorum, 1950'lerde, paralarda, pullarda bu resim değişikliği hâlâ konuşulurdu Bu sebepten dolayı İsmet Paşa'yı 'affetmeyenler' vardı Zaten, Cemil Şevket Bey, Aynalı Dolaba İki El Revolver'de ayrıntılarıyla yazdığım gibi, o zamanın insanlarının âdeta iki 'ayrı' İsmet Paşa'sı vardı Birini överler, birini yererler; üstelik aynı konuşmada, övgüyle başlamış olabilirler, yergiyle biter, yergiyle başlamış olabilirler, övgüyle sürdürürler 
Liman Lokantası'nın şöhreti biraz da manzarasındandı İşte Ahmet Ziya, limana dalıyor: "Köpük dağınığı beyaz bulutlar, Ayasofya'nın minareleri arasına mahya gibi asılmış; iki yanlarından, dumanlı mavi bir hızla akıyor; deniz asabi, hırçın çırpıntılarla, bölük pörçük  "
Manzarayı daha geniş panoramalı hatırlıyorum: Bir uçtan bir uca, ağaçlar gerisinde Topkapı Sarayı, ötede Sultan Ahmed Camii, Ayasofya, olanca görkemiyle Süleymaniye Camii, kat kat Sarayburnu, sonra kavislerle deniz açılır, Harem-Salacak, Selimiye Kışlası, Üsküdar, Kızkulesi, uzakta Adalar! Ön masalar, tahmin etmişsinizdir, ekâbir takımın
Ender gittiğimiz Liman Lokantası'ndan dışarıyı görebilmek için, ortalardaki, arkalardaki masamızdan kalkar; masalar arasından zorlukla geçerek cama yapışırdım
Liman Lokantası'na gelenler arasında, Demokrat Parti iktidarının kişileri de vardı Dayım, o dönemde, Devlet Demir Yolları Umum Müdürü'ydü Bir kez dayımla gitmiştik; söylemem gereksiz, ön masalardan birinde oturmuştuk
1950 sonrasının şaşaasında, Liman Lokantası, öğle servisinden sonra derlenir toparlanır, aklanır paklanır, akşam için hazırlanırdı Öğle servisi dediğim, kısacık sürmüş bir zaman dilimi sanılmasın Tam tersine, üçlere, dörtlere kadar sürdüğü oluyor Sonra pür telâş akşam hazırlığı Çünkü hemen her akşam, Yolcu Salonu'nun üst katındaki bu geniş mekânda ya düğün, nişan, ya kutlama, ya ziyafet, birbirinden gösterişli çağrılar yaşanırdı
Demirağ Ailesi'nin küçük kızlarının düğünü olmalı Cihangir'deki kira evimizden ara caddeye çıkmış, taksiye binmiştik İstanbul'da orta hallilerin taksiye binmeleri, hele çocuklar için, tarih düşürülecek bir olay Babam öne oturmuş; biz, annem, ablam, ben, arkadayız İstanbul akşamında Liman Lokantası'na gidiyoruz
Salonlar ışıl ışıl Dört bir yanda büyük çiçek sepetleri Beyaz örtülü, yine çiçeklerle bezenmiş şık masalar Çağrılıların hangi masada oturacakları önceden saptanmış; isminizi söylüyorsunuz, listeden masanız bulunuyor ve garson eşliğinde gidip oturuyorsunuz
Neyse ki, oturtulduğumuz masa, boydan boya camlardan büsbütün uzak değildi Çoktan İstanbul gecesi başlamış! Gerçi günümüzdeki gibi aydınlatılmış değildi anıt eserler, ama çocukluğuma rüya katacak kadar ışıltılı yine de Gözlerimi ayıramıyordum 
Orkestra, dans sürüp giderken, İstanbul'un ünlü dans hocası Mösyö Panosyan çok genç bir 'dam'la gelmiş; onlar dansa başlayınca pist boşalmış ve herkes onları seyre koyulmuştu Bakın, bu sahne belleğimden çıkmaz
Beş on katlı muhteşem düğün pastası da belleğimden çıkmaz Beyazlar beyazlar yağmış bir pasta; küçük, gonca, pembe güller kondurulmuş Gelinle damat, alkışlar arasında, ilk dilimi kesiyorlar 
Lokanta 1990'larda kapandı Sonra yine açıldı Bugün ne durumda, bilmiyorum Hatıralar bana yetiyor
|