Prof. Dr. Sinsi
|
Gülnar Hakkında
GÜLNAR YÖRÜK FOLKLORÜ
Yrd Doç Dr Ramazan KARAMAN
TARİH VE KÜLTÜR
Toros dağlarının 950m yüksekliğinde kurulmuş, üzümü ile tanınan Gülnar, doğal güzellikleri ile görülmeye değer bir Türkmen-Yörük yayla kentidir
Gülnar’ın tarihi Hititlere kadar dayanmakta, daha sonra bu bölgeye Asurluların hakim oldukları bilinmektedir Kısa sürelerde İranlılar ve Mısırlıların egemenliğinde kalan Gülnar, daha sonra Romalılar’ın yönetimine girmiştir
Gülnar’ın bu günkü halkı, 1230 yılında Orta Asya Balkaş gölü kıyısındaki Gülnar’dan göç ederek bu çevreye yerleşen Türkmenlerdir 1461 yılında Silifke ve Mut ile birlikte Gülnar’da Fatih’in komutanlarından Gedik Ahmet Paşa tarafından Osmanlı yönetimine katılmıştır 1900’lü yıllarda Adana Valilik, Silifke Mutasarrıflık, Aydıncık(Gilindire-Kelenderis)ilçe, Zeyne bucak merkezi iken; Gülnar, Yörüklerin alım-satım yaptıkları(bir adı da Anay pazarı olan) bir köy idi Gilindire’ den yaz aylarında yaylaya çıkan ilçe yöneticileri, Gülnar’ın ilçe olmasını istediler 30 Ağustos1916 tarihinde yapılan bir törenle Gülnar resmen ilçe olmuştur
Arkeolojik ve tarihi eserlerinin yanında binlerce yıllık bir yerleşim bölgesi olmasının sonucu olarak ortaya çıkan kültür ve folklor değerleri arasında el sanatları, yörük örf ve adetleri, mutfağı, halk oyunları, türküleri, ezgileri ile yöre çok farklı ve renkli bir görünüm vermektedir Özellikle Eski İçel adı verilen Taş eli Yöresinde yöreye özgü tipik folklor özelliklerini bulmak mümkündür Halk oyunları, türküleri, mutfağı, gelenek, görenekleri, el sanatları ile bu bölge folklorü açısından çok önemli bir konumdadır
GÜLNAR YÖRESİ GELENEKSEL KÜLTÜR HAYATI
Gülnar yöresi, geçmişte olduğu gibi, günümüzde de renkli ve canlı bir kültür hayatına sahiptir Toros dağları ile denizin kaynaştığı bir coğrafyada; kökleri Orta Asya’ya dayanan Türkmen ve Yörük kültürü, modern yaşam biçimi ile kaynaşarak yeni bir sentezi oluşturmuştur
Gülnar yöresi, Türk Kültür yaşantısının öncüleri Yörükler ve Türkmenler olmuşlardır
“Deveyi deveye çattım,
Yuları üstüne attım,
Ninni nazlı bebeğim de ninni ”
Deyişinde ifade edildiği gibi, bebeğini dahi çoğunlukla yürürken uyutan yörük anaları, bölgede “yörük kaçırtan sıcağı”denilen yaz günlerinde develeri ile bir yayladan diğer yaylaya göç ederler; hareket halinde bile ihtiyaçlarını ve bazı el sanatlarını da üretirlerdi Toros dağlarında bir çok yayla, otlak ve meranın bulunması, yüksek rakımı, Asya tipi hayat şartlarına elverişli olması; 11 yy ’dan itibaren Anadolu’ya gelen Yörük ve Türkmenlerin başlıca yaşama alanı olmuştur
Fatih Kanunnamesi’nde, “Yörük” tabir olunan Türkmenler’in teşkilat ve vazifeleri, yerli, yabancı çok sayıda halk bilimcinin öncelikli araştırma konusu olmuştur
Kilikya Ermeni Krallığı’nın Mısır’da bulunan Türk Memluk Sultanlığı tarafından ele geçirilmesi sırasında, Mısır ordusunda Türkmen toplulukları da bulunmaktaydı Bu Türkmenlerin çoğu Üç Ok koluna mensuptu ve Üç Okların en güçlü boyu da Yüreğirler idi 14 yy ’ın ortasında Yüreğirler ve onunla birlikte Çukurova’nın fethine katılmış olan Kınık, Bayındır ve Salurlar; Çukurova ve Toroslar’ı yurt edindiler
Bu sıralarda Yüreğirlerin başında Ramazan Bey bulunuyordu Dulkadiroğlu Karaca Bey’in bazı Memluk emirleri ile birlikte 1352-1353’te Memluk Sultanı’na başkaldırması üzerine kendisi azledilerek Türkmen Emirliği Üç Ok’lu Ramazan Bey’e verilmişti Yörükleri oluşturan oymaklar arasında; Kayılar, Bayatlar, Döğerler, Avşarlar, Bozoklar’dan; Çepniler, Salurlar, Eymirler ve Kınıklar da Üç-Oklar’dandır
Türkmenler, Konya başkentli Anadolu Selçukluları’nın Orta Anadolu’da yerleştikleri dönemde, Güney doğu Anadolu Torosları’nda ve Antitoroslar’da dolaşıyorlardı
Yörükler, muhtemelen Türkmenlerin bir kolu ise de, giysileri, yerleşme biçimleri, gelenek-görenek ve ağız değişiklikleri, bu iki topluluğu birbirinden ayırmaktadır Bunun Anadolu’ya değişik tarihlerde gelmiş olmalarından kaynaklandığı söylenebilir Güneybatı ve Güney Anadolu’daki Yörük ve Türkmen oymaklarına bağlı boylardan Abdal, Akçakocalı, Takami, Karakeçili, Çepni, Avşar, Sancaklılar Türkmen; Yağcılar, Tahtacılar, Kınıklar ve Alpaslanlar gibi boylar, ağız özellikleri bakımından daha çok Yörük öbeğine girmektedirler
Halkbilim araştırmacısı Ali Rıza Yalkın,“ Güney’de Türkmen Oymakları“ isimli eserinde, 20 yy ’ın başlarındaki duruma değinirken, oymakların zengin kültür birikimine ve özgün halk mirasına dikkat çeker Yalkın’ın gözlemlerine göre, 1920-1930 arasında Toros dağlarındaki yaylalarda görülen oymaklar, Aladağ, Kozandağı ve Binboğalar’da yaşıyorlardı Bu yarı yerleşik ya da yerleşik yaşamda ortaya çıkan Türkmen-Yörük Kültürü, yörenin yüzlerce yıllık kültür birikiminin etkilerini taşımaktadır
GÜLNAR VE ÇEVRESİNDEKİ TÜRBELER VE BUNLARLA İLGİLİ İNANÇLAR
Zeynel Abidin Türbesi: Gülnar- Mut yolunun 26 kilometresinde Zeyne (Sütlüce) kasabasındadır Zeyne Türbesi olarak bilinen Şeyh Ali Semerkandi Türbesi; Beylikler dönemi eseridir 1529 yılında, Karamanoğlu Kasım Bey tarafından yaptırılmış tek kubbeli mamur bir türbedir İçinde, Şeyh Ali Semerkandi ile oğlu Zeynel Abidin gömülüdür Türbenin yanında, taş mihrabı ile dikkati çeken bir cami vardır Medrese, hamamı ve aşevi ise yıkılmıştır Çeşitli istek ve dilekler için ziyaret edilir Hatta, 7 defa ziyaret edenin hac sevabına nail olacağına inanılır
Şeyh Ali Semerkandi ile ilgili şöyle bir efsane anlatılır:
“Çobanlık da yapmış olan Semarkandi öğle sıcağında hayvanları susuzluktan yanmış vaziyette iken yoldan geçen bir Türkmen’in sert sözleri ile karşılaşır Buna çok üzülen Semerkandi dua ederek elindeki sopasını kayaların ortasına vurur ve su fışkırır Hayvanları sulayarak susuzluktan kurtarır Bu yer, halen mesire(dinlenme) yeri olarak kullanılmaktadır
Kuskan Türbesi: Gülnar-Kuskan Kasabası, Bozca mevkiinde, 1566 yılında yapılmış, 1966 yılında onarılmıştır Yılda bir defa köy halkı tarafından ziyaret edilir ve kurban kesilir Türbe yanında çeşme, yüzyıldan beri akmadığı halde; bir gün Ramazan ayında akmağa başlamıştır
Taşoluk Türbesi: Gülnar-Taşoluk Köyü, Güneşli mevkii Cami ve üç türbe 1495 yılında yapılmış olup, cami ile türbelerden biri haraptır Türbelerde yatan kişilerin Semerkant’tan geldikleri, ikisinin adının Ahmet, birinin adının Yakup olduğu kitabeden anlaşılır
Ağustos –Eylül aylarında kadınlar hastalıktan kurtulmak için, şifa bulmak , çocuk sahibi olmak veya çocuğun uzun ömürlü olmasını dilemek için ziyaret ederler
Şeyh Ömer Türbesi: Gülnar-Şeyhömer Köyü Karamanoğulları tarafından, 1287’de yaptırılmış, kesme taş yapı, bir kapılı, dört pencereli, sekiz köşeli ve kubbeli bir türbedir Kadınlar ve hastalar Cuma günleri ziyaret ederler
GÜLNAR’IN FOLKLOR DEĞERLERİ
Folklor sosyal bilimler içerisinde kendi başına bağımsız bir bilim olup, ilk kez İngiltere’de ortaya atılmıştır Filolog W Thomas, 1876 yılında Latince kelimeler olan “Folk” ve “Lore” kelimelerini birleştirerek “Folklore” kelimesini meydana getirmiştir Bu birleşik kelime, “Halk Bilimi” anlamlarını karşılamaktaydı
Folklor, halk bilgisi, halkın kültürü demekse; köylerde ve şehirlerde yaşayan tüm halkın yaşantısından doğan gelenek-görenekleri, giyim-kuşamları, türküleri, oyunları, fıkraları, masal ve efsaneler folklor anlamının içinde düşünülür
Gelenek ve Görenekler: Halk geleneklerini, göreneklerini yaşatır Töreler denilen bu gelenek ve görenekler, yöreden yöreye bazı ayrılıklar gösterirse de çoğu yerde aynen uygulanır
Dini inanışlara bağlılık, konukseverlik, doğru, dürüst ve çalışkan olmak, büyüklere saygı duymak ve küçükleri sevmek gibi, geleneklerin yanında, yaz ve kış mevsimlerinin başında evlerde genel temizliğin yapılması,kış yiyeceklerinin hazırlanması, bebeklerin bakımı ve büyütülmesi, yaylaya çıkış hazırlıkları gibi, görenekler vardır
Düğün Gelenekleri: Folklorumuzun en zengin geleneklerinden birisi düğünlerdir Kasaba ve şehirlerde düğünler genellikle saz eşliğinde yapılır Gülnar’da da çalgılarla yerel oyunlar oynanır Düğünün ortalarına doğru Çiftetelli oynanır Kız ve erkek taraflarının bu oyununa güvey ve gelin de katılır Düğün sahipleri oynayanlara para yapıştırırlar
Çoğu zaman düğün gelenekleri görücü, dünürcü, nişan, dürü, nikah, bayrak dikme, kına gecesi ve gelin indirme şeklinde uygulanır
Bayrak dikme: Köylerde ve kasabalarda düğüne bayrak dikme ile başlanır Düğünün ilk sabahı köyün ileri gelenleri çağrılır Yemek yenir, dua edilir, sonra yaşlı bir kimse tarafından bayrak yüksek bir yere dikilir Bu sırada davulun sesi duyulur Davulun eşliğinde halay çekilir Oğlan evi tarafından halay çekenlere işlemeli mendil verilir Böylece düğün başlamış olur
Kına gecesi: Damat ve gelin adayının evlenmeden bir gün önce ayrı ayrı kendi arkadaşları ile son kez eğlenmelerine verilen addır Kına akşamı kınacılar ellerinde çıra, önlerinde çalgı ile oğlan evinden kız evine gelir Kınacılar burada oynatılır, çeşitli şakalar yapılır İçinde kına, çerez ve yanan mumlar bulunan sini kınacılara teslim edilir Kınacı alayı oğlan evine döner Damadın ve sağdıcın eline törenle kına yakılır Çerezler orada bulunanlara dağıtılır Kız evinde de gelin kıza kına yakılır Bu sırada kına türküsü söylenir Kız ve yakınlarının türkü söylerken ağladıkları görülür
Atladım geçtim eşiği
Sofrada kaldı kaşığı
Büyük evin yakışığı
Kız anası kınan kutlu olsun
Yuduğum yassı taslar,
Gölgelendiğim ağaçlar
İşte koydum gidiyorum
Beni unutmayın kardaşlar
El Sanatları: İçel yöresinde görülen kilim dokumacılığı ve iğne oyası Gülnar’da da yaygındır Geleneksel Yörük Kültür hayatı içinde önemli yer tutan Yörük Çadırı (Kara Çadır) vardı
Binlerce yıldan bu yanabölgede üretilenKara Çadırlar; yaşamlarını hayvancılıkla sürdüren, yazın serin yaylalara, kış mevsiminde ise ılık ovalara göç eden eski konar-göçer Türklerin barınağı olmuştur Keçi kılından kaba olarak dokunan kara çadırın; sıcağı, soğuğu ve suyu izole edebilmesi, istenilen yere kolayca taşınabilmesi nedeniyle çok kullanışlıdır 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, direkle kurulur Oymak başının, aşiret başkanının çadırı en çok direği bulunan çadırdır Çadırın içi yatılacak, oturulacak, yemek yenilecek bölümler olarak düzenlenmiştir Düğünlerde gelin ve güvey için beyaz çadır kurulurdu Çadır kelimesi,Türkçe “Çat”kökünden gelir
Günümüzde el sanatları, Gülnar yöresinde insanların önemli ilgi alanlarını oluşturmaktadır Gülnar’da Kazanlı ve Saray Mahalleri’ndebölgeye özgü halılar, kilimler dokunmaktadır Kilim dokumacılığı çok yaygındır Kıldan dokunan bu kilimler geometrik ve bitki motifli olup, renk uyumları çok güzeldir Bu kilimler desenlerine göre değişik adlar alırlar; “Mor Ayak”, “Yürek Üstü” gibi Dağ köylerinde koyun ve keçisini otlatan çoban boş zamanlarını, ya kaval çalarak ya da ağaçtan yaptığı tek mil ile çorap örerek, ip eğirerek geçirir Köylerde dokunan kıl heybe, kilim ve çullar; renk, desen ve dokunuş bakımından yörenin bütün özelliklerini taşır
Gülnar Yöresine Ait Yemekler: Yörenin kendine özgü, lezzetli yemekleri vardır Yemeklerde bulgur ayrı bir önem taşır İçli köfte, Çiğ köfte,Yeşil Mercimekli köfte, Topalak, Batırık, Kısır yemeklerinin temel maddesi bulgurdur Bunun yanında doğada kendiliğinden yetişen Ebegümeci, Isırgan, Kuzukulağı, Kenger, Gırnaz vb otlardan yapılan sebze yemeklerinin dışında kebap çeşitleri yöreye has yemeklerdir
Yöre mutfağının temel özelliği bol baharatlı yemekleri ve tatlılarıdır En önemli tatlıları, Paluza, Samsıra, Bandırma, Taktak Helvası, Pekmez ve Yoğurt Helvasıdır
Saç üstünde yapılan Et Kavurma, Börek, Sıkma ve Mantı çok yaygındır Son yıllarda yöreye özgü Ciğer kebabı, Şiş kebabı, Lahmacun ve Adana kebabı bütün lokantaların vazgeçilmez yemekleri olmuştur
Halk Oyunları: Taşeli bölgesi denilen Silifke, Mut, Anamur ve Gülnar ilçelerinde, Silifke Yöresi Oyunları oynanır Hareketlerindeki kıvraklık, müziğindeki canlılık nedeniyle görsel, işitsel ve duygusal özellik taşır İlçelere göre oyuncuların giysileri, müziğin sözleri değişiklik gösterir Çalgı olarak davul, klarnet, keman kullanılır Önemli Oyunları; Silifke zeybeği, Portakal zeybeği, Yayla yolları, Keklik, Silifke’nin yoğurdu, Anamur yolları,Tanışman, Kullar olam, Çay zeybeği, Tımbıllı, Sallama’ dır Bu oyunlar genellikle kaşık kullanılarak, dört erkek, dört kızla oynanır
Türküler, Maniler, Ninniler: Bölgenin mahalli türküleri, manileri, yakmaları ve ninnileri çoktur Hemen hepsinin halkı etkileyen ve olayla bağlantısı vardır Türkülerin bazıları kıvrak ve neşelidir Bazıları da ovanın düz ve geniş yerel yapısına uygun bir havayı yansıtarak, uzun hava şeklinde söylenir Örnekler:
Türkmen Türküsü
Seymen olmuş dağların karı
Arasından gider yaylanın yolu
Çekmiş yaylasına gider bir gelin
Yaz gelince Kamışlı’da
Sivrisinek ağzı kanlı kurt olur
Sahile dayanmaz yaylanın gülü
Ben gidersem yüreğinde dert olur
Top kekillim kalk gidelim yaylaya
Mani
Tabakta portakalsın
Sözümüz burda kalsın
Yılda bir kabrime gel,
Toprağım kokun olsun
Yörük Ninnisi
Yekin kara mayam yekin
Bebeğim de dalda kaldı
Bebeğimi daldan sakın
Gözlerimde yolda kaldı
Ninni nazlı bebeğim de ninni
Ninni nazlı bebeğim de ninni
Deveyi deveye çattım
Yularını üstüne attım
Kayın babamdan hicap ettim
Bebek dalda kaldı diyemedim
Ninni nazlı bebeğim de ninni
Ninni nazlı bebeğim de ninni
Batıl İnançlar: Hastalıktan kurtulmak, nazardan sakınmak için yörede bilinen ve bazı kimselerce uygulanan batıl inanışlar şunlardır:
-Kurşun Dökmek: Bir çocuk durgunlaştığı yada rahatsızlaştığı zaman “göz değmiş”derler Çocuğun başının üstünde bir kalbur veya elek tutulur Daha yukarıda tutulan bir tas suyun içine eritilmiş kurşun dökülür Kurşun suda donarak şekillenince, gözü değen insanın cezasını bulduğu sanılır
-Üzerlik Yakmak: Bu da göz değmiş sanılan bir çocuğa uygulanan başka bir iyileştirme yöntemidir Bir tutam kuru üzerlik otu “Üzerliksen kovasın, her bir derde devasın Peygamber hakkı için, kazayı, belayı savasın ” denilerek çocuğun başı üstünde dolaştırılıp mangala atılır Üzerlik çıtır çıtır yanarken, nazarın etkisinin giderilmiş olduğuna inanılır
-Nazarlık Takmak: Bazı aileler; çocuğun nazardan (göz değmekten) korumak düşüncesi ile omuzuna nazarlık dikerler Bazıları sadece mavi boncuk veya bir “Maşallah” boncuğu takar
|