Prof. Dr. Sinsi
|
Varoluşa İlişkin Farklı Görüşler
İnsan vücudu, hücreleri, genleri de aynı şekilde, bu atom altı parçacıklar, enerji paketleri ile bunlar arasında sürekli olarak enerji taşıyan sezilgen parçacıklardan oluşmuştur Bir elektron mikroskobu ile bakıldığında, evrendeki her şey gibi, insan vücudunun da, sürekli hareket ve değişim halinde olan parçacıklar ve enerji yığınından ibaret olduğu anlaşılacaktır İşte bu sezilgen parçacıklar, taşıdıkları paketin içerdiği tüm bilgiyi de beraberinde bulundurur Her atom altı parçacık, sürekli olarak, bir miktar pozitif enerji alıp, bunun bir miktarını soğurup, bir miktarını ise yeniden saldığından, yeni salınan enerji parçacığı, kendisini salan atom altı parçacığın bilgi ve özelliklerini de barındırmaktadır Dolayısıyla atom altı parçacıklar arasındaki enerji alışverişi, aynı zamanda bilgi alışverişidir Enerjiyi soğuran parçacık, bunun içerdiği bilgiyi de soğurmaktadır İnsanın çevresiyle ilişkisi de bu yöntemle sağlanır Enerji parçacıkları, insan vücudundaki atom altı parçacıklar tarafından soğrulduğunda, taşıdıkları bilgi, sinir sistemi vasıtasıyla beyin hücrelerine taşınır ve burada depolanır İnsanın bu bilgiye yeniden ulaşması, beyin enerjisini, bu bilginin depolandığı hücre grupları arasında iletişim kuracak şekilde kullanması ile mümkün olur İşte bu noktada, kişisel deneyim yöntemlerinin, iki yönden önem kazandığını söyleyebiliriz Birincisi, beyin hücrelerine depolanmış bilgiye ulaşmak, beyin enerjisinin bu hücreler arasında iletişim kurması ile mümkün olduğuna göre, beyin enerjisini yönlendirme yöntemlerini iyi bilen insan, bilgiye çok daha kolay ve çabuk ulaşacaktır Kişisel deneyim yöntemlerinden konsantrasyon, işte bu alanda sürekli çalışmayı gerektirmektedir Daha açığı, konsantrasyon, beyin enerjisinin bilinçli olarak kullanılıp yönlendirilmesi eylemidir Kontrol edilmediği takdirde beyin enerjisi, birçok hücre arasında iletişim kurup, karmakarışık düşüncelerin zihni işgal etmesine sebebiyet verir Böyle olunca da, beyne depolanmış bilgiye, istenen her anda, çabucak ve kolaylıkla ulaşma imkânı ortadan kalkar
Oysa beyin enerjisini tek bir yönde toplama ve yönlendirme hususunda deneyim kazanan insan, bilgiye çok daha çabuk, az enerjiyle ve kısa zamanda ulaşır Diğer yandan, kişisel deneyim yöntemleri, beynin kullandığı enerjinin miktarını da artırır Şöyle ki:
Canlı dünyası öyle bir düzen oluşturmuştur ki, bitkiler ve hayvanlar birbirini bütünleyerek hayatta kalır Çünkü organizmanın kendini kopya etmesi için enerjiye ihtiyacı vardır Bunun için gereken enerjiyi, bitkiler, güneş ışınlarından elde eder Bitki, güneş ışınını bünyesinde depolarken, karbondioksit ve suyu kullanır ve klorofil sistemi aracılığıyla bu molekülleri çözerek şeker moleküllerine (ve oksijen molekülüne) dönüştürürii Bir başka deyişle bitkiler, güneş enerjisini şekere dönüştürerek depolar Hayvanların ise bünyelerinde şeker yapma imkânı yoktur Böyle olunca, hayvan hücrelerinin kendini kopya etmesi ve yaşamını sürdürmesi için gereken enerji, bitkilerin depoladığı şekeri kullanmak suretiyle elde edilir Bitkinin depoladığı şeker, oksijenle tepkimeye girdiğinde depolanmış enerji açığa çıkar ve hücrenin kendisini kopyalaması için kullanılır Bu tepkimenin sonucunda ortaya çıkan karbondioksit yeniden dışarıya verilir ve bu da, bitkilerin yeniden şeker üretmesi için kullanılır Böylece bitkiler ve hayvanlar, aynı atomları kullanarak, molekülleri birbirine dönüştürecek süreçleri birbirini bütünleyerek kullanır İşte bu yoldan elde edilen enerji, hem hücrenin kendini kopya etmesi, hem de protein üretmesi için kullanılır Bir başka yönden, tüm yaşamsal fonksiyonlar için kullanılan enerji budur Bu enerjiyi kullanarak, bir tek hücre kendini kopyalayıp gelişmekte ve örneğin koskoca bir filin vücudunu oluşturmaktadır Aynı enerji, hareket etmek, kasları gevşetip açmak, düşünmek gibi tüm faaliyetler için de kullanılmaktadır Bitkiden elde edilen bu enerjinin yaklaşık % 10luk bölümü, hücrelerin kopyalanması ve vücudun teşekkülü işinde kullanılmaktadır Geri kalan enerji ise hareket için ayrılmıştır Toplam enerjinin % 30u beyin tarafından kullanılmaktadır Bilindiği üzere, enerjinin frekansı, miktarı ile doğru, dalga boyu ile ise ters orantılıdır O halde enerji miktarı arttığında frekansı yükselir ve dalga boyu küçülür Beynin kullandığı enerjinin miktarı ve yoğunluğu arttığında da, frekansı yükselir ve dalga boyu küçülür
Dış dünyadan alınan yüksek frekanslı fotonların taşıdığı bilgiyi ayırt etmek ve kullanmak için, beyin enerjisinin dalga boyunun, bu fotonun dalga boyuna indirilebilmesi gerekir Daha açıkçası, yüksek frekanslı ve küçük dalga boylu parçacıkların taşıdığı bilginin değerlendirilebilmesi, ancak, beyin enerjisinin dalga boyunun, bu parçacığın dalga boyu kadar küçültülebilmesi ile mümkündür Böyle olunca, dış dünyadan gelen sezilgen parçacıkların taşıdığı bilginin algılanıp değerlendirilebilmesi, bu parçacığın frekansı ve dalga boyu ile beyin enerjisinin frekans ve dalga boyunun uyumlu olmasına bağlıdır
Mor ve kızıl ötesini göremediğimiz gibi, beyin enerjimizin frekans ve dalga boyu ile örtüşmeyen bilgiyi analiz etmemiz de olanaksızdır İşte bu sebeple, beynin kullandığı enerjinin miktarının artması ve kullanma biçimi, beyin hücrelerine depolanan bilginin daha ayrıntılı analiz edilebilmesi için zorunludur: Enerji arttıkça frekans yükselecek, dalga boyu küçülecek ve dalga boyu küçüldükçe, en ayrıntılı bilgiler bile analiz edilebilecektir Kişisel deneyim yöntemleri, beynin kullandığı enerjinin artmasını sağlar Bilhassa düzenli meditasyon, vücudun geri kalanının harcadığı enerjiyi an aza indirgerken, çok daha büyük bir enerji dilimini beynin kullanımına sunar; üstelik konsantrasyonla birlikte, beyin enerjisinin bir tek bölgede yoğunlaşmasını sağlar Böylece, tüm enerjinin tek bir yönde kullanılması, yani birçok hücre grubuna dağılıp miktarının azalmasının engellenmesi, frekansı yükseltir, dalga boyunu küçültür Bu ise çok daha ayrıntılı bilgiye ulaşmak demektir Mistisizmde ölmeden ölmek ya tanrının benliğinde kaybolmak kavramlarıyla anlatılan, mutlak aklın, mutlak bilginin ve mutlak iradenin frekansına çıkabilmektir Kişisel deneyim yöntemleri, beyin enerjisinin miktar ve frekansını artırmayı mümkün kılar, bu da daha çok bilgiye ulaşmayı
Özetlersek mistisizm, gerek varoluş, gerekse evreni bilme ve tabıma anlamında, dinsel ve bilimsel görüş ve yöntemlerin akılcı bir sentezini sunmaktadır Aklı dışlamayan bir kişisel deneyime dayalı anlayış, hem kendimizi, hem çevremizi daha iyi tanımamızı, hayatın sevgiden ibaret olan özünü kavramamızı sağlayacaktır
M İhsan DARENDELİ
|