Yalnız Mesajı Göster

Dünyada Görülen İlk Çok Hücreli Canlılar =Kambriyen Dönemi Canlıları=

Eski 11-04-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Dünyada Görülen İlk Çok Hücreli Canlılar =Kambriyen Dönemi Canlıları=



Okuyucular bu seride yazdığımız canlıların aynı dönemde ve aniden ortaya çıktıklarını ve yapılarındaki derin, büyük ve geniş farklılıkları göz önüne alarak evrimi sorgulamalıdır

Eklembacaklılar: Eklem bacaklılar ya da Arthropoda, omurgasızların en büyük şubesidir
Vücutları; baş, göğüs ve karın olmak üzere üç bölgeden meydana gelir Her bölge çeşitli sayıda segmentten (parçadan) ibarettir Vücudun her bir segmenti esnek bir deriyle birbirine bağlanmıştır
Vücut yüzeyi, sert bir madde olan kitinden meydana gelen bir dış iskeletle örtülüdür Kitin, dış epitelin salgısıdır ve hayvanların büyümesi için zaman zaman değiştirilerek atılır
Ekstremiteler denilen bacak, kanat, duyarga ve ağız parçaları gibi hareket edebilen çıkıntılar daima eklemli parçalardan meydana gelmiştir
Sindirim sistemi ön, orta ve arka barsak olmak üzere üç bölümden ve bunların çeşitli kalınlıktaki kısımlarından meydana gelir Kan dolaşımı açıktır Kan oksijen taşımayıp, besin maddeleri, artık maddeler ve hormonları taşır
Dolaşım sistemi, sırtta bir yürek ve ana damardan meydana gelir Bazılarında sırt damarından kollar da çıkar Sinir sistemi, birbirine bağlantısı bulunan gonglion adı verilen boğumlardan ibarettir
Eklem bacaklılar ayrı eşeylidirler Karada, havada ve suda yaşarlar İnce derililer vücut yüzeyiyle, sudakiler solungaçla, karadakiler de trakealarla (borular sistemi) solunum yaparlar
Yaklaşık 700000 - 1000000 kadar türü bulunmaktadır Kimi türlerin nesilleri kesilmiş olsa da çoğu günümüzde evrimsel bir değişime uğramamış olarak yaşamlarını sürdürmektedir

Trilobitler: Kambriyen devrinde aniden ortaya çıkan farklı canlı gruplarının en ilginçlerinden biri, sonradan soyları tükenmiş olan trilobitlerdir Yunanca kökenli trilobit adı da "üç loplu" anlamına gelmektedir
Bir zamanlar en bol bulunan deniz hayvanlarıydı Yeryüzünün birçok yerindeki kayaçlarda fosil kalıntıları bulunan bu hayvanlar tespihböceklerine oldukça benziyordu
Sert ve eklemli gövdeleri uzunlamasına üç lopa ya da bölüme ayrılmıştı
Trilobita (Arthropoda takımı), tarih öncesi bir deniz hayvanı 544 milyon yıl öncesinden 248 milyon yıl öncesine kadarki Paleozoik Çağ da dünyanın her yerinde yaşamıştı Hayvanın bedeni yumuşak bir kabukla çevriliydi Ayaklarındaki solungaçlarla solunum yaparlardı
Oldukça iri olan bazılarının uzunluğu 45 santimetreyi aşarken, bazıları çok daha küçüktü Büyük bölümü denizin dibinde bulunuyordu Bazıları yüzebilirken, öbürleri çamura gömülü olarak yaşıyordu
Artropodlar filumuna dahil olan trilobitler, sert kabukları, boğumlu vücutları ve kompleks organları ile çok karmaşık canlılardır Fosil kayıtları, trilobitlerin gözleri hakkında dahi çok detaylı tespitler yapılmasını sağlamıştır
Bir trilobit gözü yüzlerce küçük petekten oluşur ve bu peteklerin her birinin içinde çift mercek yer almaktadır Bu göz yapısı tam bir tasarım harikasıdır
Harvard, Rochester ve Chicago Üniversiteleri'nden jeoloji profesörü David Raup:
-Trilobitlerin gözü, ancak günümüzün iyi eğitim görmüş ve son derece yetenekli bir optik mühendisi tarafından geliştirilebilecek bir tasarıma sahipti" demektedir
Optik tasarım harikası olarak tanımlanan bu gözlerin en çarpıcı özelliği ise, arkalarında daha ilkel bir form bulunmaması, aniden ortaya çıkmalarıdır
Trilobitler konusunda uzman olan Levi-Setti trilobit gözündeki iki lensin arasındaki kırılma ara yüzeyinin, 17 yüzyılda Descartes ve Huygens tarafından yapılan optik konstrüksiyonlara benzer bir şekilde tasarlandığını söyler
Kaldı ki Darwin ilkel göz olarak nitelendirdiği ışığa duyarlı hücreler bile, kendi içlerinde olağanüstü kompleks sistemlere sahiptir Öyle ki en ilkel göz bile, ışığa duyarlı bir hücreye, bu hücrenin içindeki olağanüstü kompleks biyokimyasal mekanizmalara bu hücreyi beyne bağlayacak sinirlere ve beyinde bunları yorumlayacak bir görme merkezine muhtaç olan indirgenemez kompleks bir sistemdir Bu tür sistemlerin aşamalı oluşması ise mümkün değildir

Trilobitlerin zırhlı gövde sınırı ön bölümünü oluşturan başında genellikle gözler ve duyargalar vardı Orta bölüm bölütlüydü Kuyruk bölümü de sağlam bir örtüyle korunmuştu Her bölütte yer alan bir çift uzantı yürümenin yanı sıra deniz dibinde yiyecek aramakta kullanılıyordu Yüzen türler daha hafif yapıda ve dikenliydi Trilobitler sağlam dış iskeletlerini atıp yenisini oluşturarak gelişiyordu

Trilobitler tersinim sonucu 1500'den fazla cinse ayrılmıştır 300 milyon yıl boyunca yaşadılar ama yaklaşık 250 milyon yıl önce gözden kayboldular
Dünya'nın en başarılı yaratıkları olan trilobitler aniden neden yok oldular?
Kimi bilim insanları trilobitlerin yok oluşlarını balık gibi yeni ortaya çıkan yırtıcı hayvanlara bağladılar Ancak, diğer eklembacaklılar bir şey olmazken, trilobitlerin bu yeni tehlikelere neden dayanamamış olmaları ise günümüzde bile çözülememiş bir sırdır
Michigan Eyalet Ünîversitesi'nden Danita Brandt bunun nedeninin, garip kabuk dökme alışkanlıkları olabileceğini iddia etmektedir Canlı bu dökme sırasında savunmasız kaldığından nesilleri zaman içinde yok olmuştur

Trilobitomorpha Arthropoda şubesinin trilobitleri içeren altşubesidir Önceleri, çoğunlukla alt Kambriyen döneminden değişik fosil tipleri Trilobitoidea altında toplanmakta idi Ancak, tamamen fosillerinden tanımlanan bu zengin çeşitlilikteki türlerin gerek trilobitlere göre, gerekse kendi aralarında büyük farklılıklar göstermeleri nedeniyle, artık ayrı altşubeler altında sınıflandırılmaktadırlar
Trilobitlerin iddia edildiği gibi ihtiyaca göre niçin değişip evrimleşmediği evrim teorisi savunucularının asla cevaplayamadıkları sorulardan sadece biridir

Trilobitler hakkında belirtilmesi gereken bir diğer konu da, bu canlılardaki 530 milyon yıllık petek göz sisteminin, bugüne kadar hiç değişmeden gelmiş olmasıdır; arı ya da yusufçuk gibi günümüzdeki bazı böcekler de aynı göz yapısına sahiptir Bu bulgu, evrim teorisinin canlıların ilkelden karmaşığa doğru geliştiği yönündeki iddiasına da yine "öldürücü bir darbe" indirmektedir

Süngerler: Süngerler (Porifera) su diplerinde, kayalar, hayvan kabukları veya zemin üzerine yapışarak yaşayan basit yapılı canlıları kapsayan omurgasız hayvanlar şubesi olarak tanımlanmaktadır
Parlak sarı, turuncu, kırmızımtırak, siyah ve menekşe renkli olabilirler Belli bir şekilleri yoktur Vazo, kadeh, torba, boru, çalı gibi muntazam olmayan kümeler meydana getirirler Hakiki doku ve organları yoktur Duyu, sinir ve hareketi sağlayan hücreleri bulunmadığından yapıştıkları zeminlerde sabit yaşarlar Hayvanlardan çok bitki hissini verirler Boyları birkaç milimetreden, 3 metreye kadar değişir Büyük çoğunluğu sıcak denizlerde yaşar Çok azı tatlı sularda bulunur
Bir sünger zemine yapışan kapalı bir kısımla vücut boşluğuna açılan oskulum denen bir açıklıktan ibarettir Yanlarda da suyun girip çıkmasını sağlayan delikler/porlar vardır Bu delikli yapıdan dolayı süngerlere porifera denir Küçük ağız vazifesini gören yan deliklerden giren su, vücut boşluğunu dolaştıktan sonra, oskulumdan tekrar dışarı atılır
İskelet ya basit bir iğne, ya da ışınsal uzantılı birçok iğneden meydana gelir Silisyum veya CaCO3 bileşimlidir Süngerlerin iskelet elemanları bu kısımdan meydana gelir
Destek vazifesini gören iskelet sistemi; kalker, silis veya keratin bileşiminden hasıl olan iskelet iğneleri spikül ve spongin denilen proteinli bir maddeden ibarettir Spongin maddesi, spikülleri bir ağ gibi örerek iskelet sistemini meydana getirir
Bazı süngerlerde iskeletteki spiküller tamamen kaybolarak destek maddesi olarak yalnız spongin kalır Bu tür süngerler temizlendikten sonra, halk arasında temizlik süngeri olarak kullanılır İskeletsiz olan pek az sünger vardır
Sünger olarak bildiğimiz kısım aslında hayvanın yumuşak kısımlarından ayrılmış iskeletinden başka bir şey değildir Suyu emdiğinde şişme özelliği vardır Plastik süngerlerden önce daha çok kullanılanlar
Süngerler eşeyli ve eşeysiz olarak iki şekilde ürerler Eşeyli çoğalmada mezenşimatik tabaka içinde yumurta ve spermatozoitler meydana gelir Her iki çeşit üreme hücresi de aynı veya ayrı ayrı hayvanlarda bulunabilir
Döllenme vücut içinde olur Yan deliklerden suyla giren spermatozoonlar göçmen hücreler tarafından taşınarak yumurtayı döllerler
Eşeysiz üreme vücudun yanlarında olan tomurcuklarla meydana gelir Tomurcuk ana hayvandan ayrılarak yeni bir sünger hasıl eder Ayrılmadığı takdirde sünger kolonisi meydana gelmiş olur
Tatlı su süngerlerinde sert iklimlere karşı gemula denen bir üreme şekli görülür Sonbahara doğru mezenşim tabakası içinde toplu iğne başı iriliğinde renkli kürecikler meydana gelir Bunlar bol besinli embriyonal hücrelerdir
Gemula denen bu küreler dış taraftan iki katlı bir spongin zarla çevrilir Ana hayvan öldükten sonra, bunlar çok soğuklarda dahi hayatını sürdürürler İlkbaharda gemula içindeki üreme hücreleri etrafındaki zarın deliklerinden çıkarak yeni süngerleri meydana getirirler
Süngerlerde sadece hücresel düzeyde farklılaşma görülür İlkin iskelet elemanları görülmesine rağmen, gerçek doku ve organ bulunmaz Vücutta iki tabaka bulunmaktadır:
1)- Koanoderm tabakasında, yakalı kamçılı koanosit hücreleri ve koruyucu pinakosit hücreleri bulunur Koanosit hücrelerinin farklılaşması ile, eşey hücreleri gelişir
2)- Mezoglea tabakasında ise amoeboid (amebosit) hücreler, spiküller ve spongin lifler bulunur
Su vücuda Osteum adı verilen açıklıklardan girer ve oskulum adı verilen açıklıktan çıkar
Su, vücut içerisinde akışı esnasında süzülür ve içeriğindeki küçük organizmalar besin olarak kullanılır Sadece hücre içi sindirim görülür Boşaltımda görevli olan kontraktil vakuoller, hayvanlar alemi içinde sadece süngerlerde bulunur
Sinir sistemleri yoktur Uyartılara verilen tepkiler bölgeseldir Ergin bireyler, daima bir yere bağlı olarak (sesil) yaşarlar

Solucanlar: Dünyada yaklaşık 2000 tür solucan çeşidi bulunmaktadır Türkiye'de 3,5 m'lik dev solucanlar olduğu gibi, minik bir fener gibi parıldayan 35 cm uzağa kadar keskin alkali püskürterek kendisini koruyabilen solucanlar mevcuttur Fakat en çok karşılaşılan ve bilinen 10 cm'lik adi solucan türü en garip olanlarıdır
Başı dikenli solucanlar (Acanthocephala), sindirim sistemleri olmayan omurgasız hayvanlarşubesindendir Baş kısımlarında geriye doğru duran dikenler vardı Yaklaşık 500 kadar türü bilinmektedir
Halkalı solucanlar (Annelida) Polymera olarak da bilinir Segmentleri dıştan belirgin olarak görülen bir omurgasızhayvanlarşubesidir Deniz, tatlı su ve karalarda yaşarlar Vücut uzun ve segmentlidir Vücut segmentler septum adı verilen bölmelerle birbirlerinden ayrılmıştır Baş bölgesine prostomium, posterior uca ise pigidium adı verilir Prostomium ile pigidium birer segment değildirler En yaşlı segment başın hemen arkasındaki segmenttir Çeşitli organlar her segmentte tekrarlanır
Prostomiumun sırt tarafında iki loplu bir beyin gangliyonu vardır Duyu organları kimyasal duyu organları ve gözlerden ibarettir Kapalı dolaşım sistemi bulunur Annelidler hermafrodit hayvanlardır Gonadları gayet basit yapılıdır Rejenerasyon özellikleri çok iyi gelişmiştir 9 bin türü bulunur Bir kısmı mikroskobiktir

Yassısolucanlar ya da Platyhelminthes, üç embriyonik tabakadan oluşmuş, bilateral simetrili, çoğunlukla yassı yapılı hayvanlar şubesidir
Parazit yaşayanlarda döl değişimi ve başkalaşım görülür Sindirim kanalı tek bir açıklığa sahiptir Vücutlarında sölom, yalancı sölom ve dolaşım sistemi yoktur Merkezi bir beyin içeren sinir sistemi vardır Boşaltım sistemi olarak alev hücreleri görev yapar Çoğalmalarında hermafroditizm görülür Yaklaşık 13000 türü bilinmektedir Bilateral simetri ilk defa bu filumda ortaya çıkar Bilateral simetride duyu organlarının ve sinir sistemi merkezlerinin vücudun ön kısmında toplanmasıyla baş bölgesinin oluşumu görülür Bilateral simetrili canlılarda sesil (hareketsiz)yaşam görülmez

Sülükler: Sülükler ya da (Lat Hirudinea), halkalı solucanlarşubesine ait bir (alt) sınıftır
Sülüklerin tatlı su, kara ve deniz formları vardır Oligochaeta, şubesiyle yakın akrabalardır ve klitellum yapısını bulundururlar Toprak solucanları gibi hermafroditlerdir
Bütün sülükler etçildir Solucanlar, sümüklüböcekler, böceklarvaları, küçük kabuklular ile beslenebilirler, ya da ikiyaşamlılar, sürüngenler, balıklar ya da bazı memelilerde kan emen parazit olarak bulunabilirler
250 türü olan sülükler dünyanın her tarafında yaşar Çoğunlukla bataklıklarda, çok nemli alanlarda, çamurlu sularda bulunurlar
5 -10 santim boyunda olan bu hayvanlar da solucanlar gibi büzülüp uzayabilirler Siyaha çalan yeşilimsi bir renkleri vardır Sülüklerin kan emme özellikleri vardır Vücutlarının her iki yanında da emici birer organ bulunur Bunlardan biri besinini almasına, diğeri de yürümesine yarar
Sülükler besinlerini sudaki canlılarla sağlar Genel olarak balık, kaplumbağa ve salyangozlara yapışıp, onların kanını emerek beslenen sülükler sığırlara, köpeklere hatta insanlara da yapışmaktan kaçınmaz
Sülüklerin bilinen en büyük avcıları, balıklar, sucul böcekler, karidesler ve diğer sülük türleridir
Sülükler çok eski zamanlardan beri tedavi amaçlı kullanılır Bunun nedeni de sülüklerin kan emerken bazı kimyasal maddeler salgılamalarıdır Bir bakıma sülükler kanını emdiği canlıya sağlık kazandırmaya da vesile olurlar
Sülüklerin medikal alandaki ilk kliniği yaklaşık 2500 yıl önce kurulmuştur Mikro cerrahide ve plastik cerrahide tedavi edilecek bölgede küçük bir ısırıkla işe koyulan bu küçük omurgasız kirli kanı emerek vücudun kan dolaşımını sağlar Mikro cerrahide ve plastik cerrahide kullanımı yaygınlaşan bu hayvanlar özellikle mikro cerrahi uzmanlarınca “ MADEN “ olarak tasvir edilirler Bu özelliklerinden dolayı İngilizler sülüğe CANLI ECZANE adını takmışlardır…
Sülük tedavisi atardamar ve toplardamar tıkanıklıkları başta olmak üzere bir çok dolaşım sistemi hastalığında, varis, iltihaplı ve iltihapsız romatizmalar, iktidarsızlık, cinsel güç artırıcı etki (afyodizyak), üreme organı rahatsızlıkları ve kısırlık, epilepsi çeşitlerinde, yumuşak doku romatizmalarında, felç, kısmi felç, sedef, egzama gibi cilt hastalıklarında, hemoroidde, göz tansiyonu (glokom) ve buna bağlı görme kayıplarında, migrende ve her türlü baş ağrısı, yüksek tansiyon, troide bağlı şişmanlık hormonal bozukluklar ve buna bağlı şişmanlık, sivilce, irin, astım ve bronşial hastalıklar, yanık vakaları, iyileşmeyen yaralar ve ameliyat izleri kangren, Meniere Hastalığında ve bazı işitme kayıplarında başarıyla kullanılmaktadır
Ayrıca Ortopedi ve Rekonstrüktif Cerrahi kapsamında, kangren gelişmekte olan kopuk organ tamirlerinde de tüm dünyada yaygın biçimde kullanılmaktadır
Son olarak sülüğün güçlü antioksidan etkisi nedeniyle Koruyucu(Preventif) Tıpta da kullanımından bahsetmek gerekir ki; yılda bir defa yapılan Sülük Tedavisi, o yıl içinde enfeksiyonlar başta olmak üzere birçok hastalığa karşı koruyucu etki göstermektedir
Ne dersiniz? Rastlantılarla meydana gelmiş ilkel olması gereken bir canlı böylesine meziyetlere sahip olabilir mi?

Deniz hıyarları: Deniz hıyarları derisidikenlilerin Holothuroidea sınıfından omurgasız hayvanlardandır Vücutları, ağızla anüsten geçen eksen istikametinde uzamış olup, sosis veya hıyara benzer Ağız ve anüs karşılıklı iki uca yerleşmiştir Diğer derisidikenlilerden, kutuplar yönünden geçen eksenin uzamasıyla farklılaşmıştır Bu uzama hayvanın yan yatmasına sebep olur Ağız çevresinde çelenk şeklinde 10-30 kadar duyu, dokunma ve av yakalamaya yarayan tentaküller (dokunaçlar) vardır Genellikle 3-27 cm boyundadırlar 60 cm uzunlukta olanları da vardır 900 kadar türü bilinmektedir
Denizlerin kıyılara yakın sığ yerlerinde rastlanır Ambulakral tüp ayaklarla yavaş hareket ederler Tüp ayaklarını duyu organı olarak da kullanırlar Tüp ayakları olmayan deniz hıyarları diplerde “U” şeklindeki oyuklarda yaşarlar Solunumları vücut boşluğunda uzanan bir çift suakciğeri veya solunumağa- cı denen organlarla sağlanır Kendilerini yenileme özelliğine sahiptirler
Denizhıyarları yumurtlayarak ürerler, erkek ve dişilerinin şekli birbirine çok benzer Bazıları hermofrodit (çift cinsiyetli)dir
Tentakülleriyle yakaladıkları plankton ve çamurlardaki organik maddelerle beslenirler Çeşitli renkte veya cam gibi saydam olanları da vardır

Deniz anaları: Denizanaları veya Medüzler,Scyphozoa ve Cubozoa sınıflarında bulunan, serbest yüzen deniz hayvanlarıdır
Medüzler, yassılaşmış ve yüzmeye uyum yapmış polipler olarak tanımlanabilirler
Vücut şekli çoğunlukla yayvan ya da kubbeli bir şemsiye şeklindedir Poliplerden daha karmaşık yapılı canlılardır
Yüzme organı olarak bir şemsiye gelişmiştir Bu organ sayesinde hayvan ileriye doğru hareket eder
Medüzlerin beyinleri yoktur Bunun yerine sinir sistemleri ışığa ve kokuya duyarlı şekilde gelişmiştir Küçük balıklarla ve diğer küçük deniz canlılarıyla beslenirler Vücutları hidrodinamik olmadığı için yavaş yüzerler ve avlarını yakalamalarına yardımcı olacak şekilde bir dalgalanma yaratırlar
Denizanasının çeşitli türleri dokungaçlarında zehir taşırlar Başka bir canlının bunlarla teması halinde, denizanasının ölü olduğu durumlarda bile, zehirlenme söz konusu olabilir Bu durum denizanası sokması olarak nitelendirilir

Deniz zambakları: Deniz laleleri veya zambakları (Crinoidea), Saç yıldızları veya Deniz leylakları olarak da bilinir: Derisi dikenliler (Echinoder mata) şubesine dahildirler Vücutları bir sap ile buna bağlı kollardan yapılmış bir çiçeği andırır Kadehe benzeyen taç kısmındaki kollar beşli bir yapı gösterir
İskeletleri iğnesiz kalkerli plaklardan meydana gelir Sarı, kırmızı, yeşil, beyaz gibi renkleri olup, toplu yaşarlar Deniz dibi çiçeklerini andırırlar Sığ yerlerden 250 metre derinliklere kadar bulunabilirler Kopan parçalarını yenileme kabiliyetleri yüksektir
Hayvanın vücut yapısı laleye benzediğinden bu ad ile anılır Deniz lalelerinin sapsız olanları bir yere tutunmadan kas bağlantılı kollarıyla serbest olarak yüzerler Saplılar, saplarıyla bir yere bağlı olarak yaşarlar
Sapın kaide kısmı genişlemiş veya kök şeklindedir Sap uzunluğu 65 cm kadar olanları vardır Su kanalları sistemindeki tüp ayaklar harekette değil, solunumda kullanılır
Deniz zambakları çift eşeylidir ve yumurta ile üreler Sperm ve yumurtahücresi suda birleşir Döllenmiş yumurtadan, serbest yüzen kirpikli larva teşekkül eder Bundan da kendini bir yere tespit eden saplı larva meydana gelir Bu da gelişerek serbest yaşayan veya kendini zemine tespit eden saplı deniz lalesi meydana gelir
Deniz zambaklarının besinleri, plankton veya organik artıklardır Bunlar hareketli kollarıyla yakalanarak taç bölgesinde bulunan ağza aktarılır
En çok paleozoik devrinde gelişen deniz lalelerinin bugün 800 kadar yaşayan türü bilinmektedir

Akrep: Akrep (Scorpiones), takımını oluşturan genellikle sıcak ve nemli bölgelerde yaşayan, vücutları sert kitin bir tabaka ile örtülü, kıvrık ve kalkık kuyruğunda zehir iğnesi bulunan eklembacaklılara verilen genel addır
Taşların altında, duvar yarıklarında, kurumuş ağaç kabukları altında veya yer altında kazdıkları dehlizlerde rastlamak mümkündür Karlı bölgeler hariç hemen hemen her yerde yaşarlar Yalnız yaşamayı severler
Boyları 2 cm ile 15 cm arasında değişir Yassı halkalardan teşekkül eden vücut; başla kaynaşmış bir gövde, karın ve kuyruk (telson) olmak üzere üç bölümden meydana gelir Gövdede önden arkaya doğru büyüklükleri artan, uçları çift çengelli dört çift yürüme bacağı bulunur
Gövdeye bağlı karın kısmı ise 7 geniş halkadan meydana gelmiş, alt yüzeyinde birinci halkada kapaklı bir adet cinsiyet açıklığı, ikinci halkada dokunum ve iz bulma görevi yapan bir çift tarak organı, 3, 4, 5 ve 6 halkalarda kitap trakeleri adını alan solunum organına ait birer çift olmak üzere toplam dört çift solunum deliği (stigma) vardır
Karın kısmından sonra 6 adet dar ve yuvarlaksı halkalardan meydana gelen ve bir yay gibi sırta doğru bükülebilen akrebin kuyruğu, eğrilmiş bir zehir iğnesi veya mızrağını taşıyan şişkin halka ile biter
Akrep, yürüdüğünde kuyruğunu kaldırır Kaygan yüzeylere tırmanamaz Halk arasında vücudunun son bölümü her ne kadar akrebin kuyruğu olarak biliniyorsa da, gerçekte karın kısmının daralan uzantısıdır Çünkü içinden bağırsak geçmekte olan telsonun sondan bir önceki halkasında dışkılık son bulmaktadır Akrepler türlerine göre değişen oranlarda zehirlidir
Türkiye'de de akrep yaşar Akdeniz Bölgesi'ndeki akreplerin boyu 13 cm olabilir ve zehri boyuna rağmen ölümcüldür

Alıntı Yaparak Cevapla