Prof. Dr. Sinsi
|
Saf Aklın Eleştirisi
Ionna Kuçuradi
— Önce şunu belirteyim: Pratik Aklın Eleştirisinin başında “Çeviri Üzerine Not”ta söylediğim gibi, bizim çevirilerimizden önce, Yavuz Abadan ile Seha Merayın yaptığı, “Kantın Edebi Barış Üzerine Fel sefi Deneme” yazısının çevirisi var İkincisi, Platon da Hegel gibi “sistemci” bir filozof değildir Yaşam daki problemlerden yola çıkarak felsefe yapmanın tipik bir örneğidir Ama tek tek diyalogları bir bütün oluşturur, birbiriyle bağlantılıdır Bir diyalogda söylediği bir cümleyi ya da kullandığı bir terimi doğru anlayabilmek için, başka bir diyalogda ona “açtığı” yeri bilmek ve hesaba katmak gerekir Bu, nesnel bir bütünlüktür
Kantın her üç eleştirisi de kendi içlerinde bir bütün, üçü birden başka bir bütün oluşturur, ama bunlar farklı anlamda bütünlerdir Kant sistem kurmaktan söz eder ve bundan, böyle bütünleri oluşturmayı anlar Bu bütünleri/sistemleri geliştirirken, kuracağı bütünün idesini yakalar, ana çizgilerinde tasarımını kurar, sonra parçalarını betimler, onların analizini yapar, aralarındaki ilişkilere bakar, sonra da bunların sentezini yaparak, söz konusu bütünü adım adım oluşturur Bu, Kantın arkitektonik mimari dediğidir Saf Aklın Eleştirisinde Kantın amacı, bilme yetilerimizden her birinin nelerin bilgisini nasıl sağlayabileceğini göstermek, böylece de etik görüşü için zemin hazırlamaktır Pratik Aklın Eleştirisinde ise amacı, “saf pratik aklın olduğunu” ya da “saf aklın pratik olabileceğini” göstermektir
Kantı anlamak için hangi yapıtlarından başlamak gerekir? Belki de en uygun yol, doğru anlaşılmaları için Kantın diğer kitaplarını okumuş olmayı en az gerektiren ana kitaplarından Prolegomenadan başlayarak, ondan sonra Saf Aklın Eleştirisi, bunlar dan sonra da Ahlak ****fiziğinin Temellendirilmesi ve Pratik Aklın Eleştirisi okunabilir Ama yine de Kantın yapıtlarını okumaya başlarken, Kantı bir bütün olarak bilen birisinin yardımına başvurmak yararlı olur Kantın kısa yazıları —“Aydınlanma Nedir?”, “Fakülteler Arasındaki Çatışma” gibi— daha kolay okunabilecek yazılardır, ama bunları da doğru dürüst anlamak, Kantın epıstemolojisini ve etiğini bilmeyi gerektirir
• “Nietzsche: Çağı ve Çağımız” adlı yazınızda, her filozofun kendi çağında karşılaştığı bir problemle yüz yüze gelmesinin sonucunda felsefi bilgiyi ortaya koyduğunu ileri sürmüştünüz Bu bilgiden hareketle bakıldığında Kant hakkında neler söylemek istersiniz? Kantın kendi çağında karşılaştığı, yüz yüze geldiği problem neydi?
—Saf Aklın Eleştirisinin başında Kant, teorik problemini ortaya koyar: ****fiziğin nasıl bilim olabileceğini Bir alanı bilim yapan, onda “sentetik apriori yargılar”ın olmasıdır —yani hem kesin, hem de mevcut bilgiyi genişleten yargıların İnsanın bilme yetilerinin sınırlarını çizer ve ortaçağdaki paralogizmlerde ve teorik aklın düştüğü antinomilerde sorunun ne olduğunu gösterir Ama bütün bunları, en başta “ahlak ****fiziği”ni oluşturabilmek için yapmaya çalışır, yani “saf aklın” bazı düşünceler/ilkeler ürete bileceğini, bunların istemeyi belirleyebileceğini, “saf isteme”nin (çıkarları bir yana itmenin, tutkuların kölesi olmamanın) insanlar için bir olanak olduğunu göstermek için yapar
• Kantın yüz yüze geldiği problemin, bugün 21 yüzyılın başında bizim yaşadığımız problemler bakımından önemi nedir?
—Kantın birçok düşüncesi, bugün yaşadığımız çeşitli sorunlara ışık tutuyor, ama ben bu sorunuzla ilgili yalnızca iki noktayı belirteyim: çıkarların yapıp ettiklerimizin tek belirleyicisi olarak görüldüğü ve insanların bir çıkar beklentisi olmadan hiçbir şey yapmadığı anlayışının egemen olduğu bir dünyada, çıkarsız isteme olanağına işaret ediyor Bu da yaşamımızı reklamların, propagandaların, lobilerin yönlendirdiği bir çağda bize “kendi adına düşün”, “olan bitene kendi gözlerinle bak” diyor Aydınlanma zaten böyle bir şeydir Kanta göre Diğer yandan ise, istememizi belirleyen ilkelerin etik değerini tartabilmemizin yolunu gösteriyor Tartıp tartmamak bize kalıyor
• Aristoteles etiği ile, etiğin bugünkü durumunu dikkate aldığımızda Kant etiğini nasıl değerlendirirsiniz?
—Etik alanında bu iki görüş, etik fenomeninin farklı yönlerine ışık tutuyor Etiğin bugünkü durumundan, etikte hakim olan eğilimleri —etik adına yapılanları— anlayıp bunlara bakarak konuşursak, Kant etiğinin, sanırım en önemli başarısı bize bir olanak göstermesidir: kendimizi ve başka insanları yalnızca istediklerimizin/arzuladıklarımızın ya da başkalarının istediklerinin/arzuladıklarının gerçekleştirilmesinde araçlar olarak görmeme, kendimizi ve başkalarını aynı zamanda amaçlar olarak görebilme olanağını Bu olanağı gerçekleştirmek ise, yine kişile re —size, bana— kalıyor
• Kantın kategorik buyru kları ile insan hakları düşüncesi arasında felsefi ve tarihsel bir ilgiden söz edilebilir mi?
— Kantın “ahlak yasası” ve onun farklı vurgulama larla açılımı olan üç buyruk —kesin buyruk, ödev buyruğu ve özellikle pratik buyruk; “her defasında insanlığa, kendi kişinde olduğu kadar başka herke sin kişisinde de, sırf araç olarak değil, aynı zamanda amaç olarak davranacak şekilde eylemde bulunmak” buyruğu— insan hakları fikrinin temelınde bulunu yor Ben bu düşünceyi şöyle dile getiriyorum: insan onurunu —kendi onurumuzu— yaptıklarımızla koruyor veya zedeliyoruz Başkasına yaptıklarımızı onun için yapıyorsak, yani sırf bize bir şey “dönsün” diye yapmıyorsak, bunun bir etik değeri vardır Insan hakları düşüneesinın temelınde, karşımızdakini bir araç olarak görmemek var, kim olursa olsun onu her şeyden önce —özellikleri ve durumu ne olursa olsun— kendimiz gibi bir insan olarak görebilmek var
• Küreselleşmen in getirdiği sorunlar karşısında Kant in etik anlayışı bize bir olanak sunabilir mi?
Kant bize, yaşadığımız problemlere ve bütün olan bitenlere, bu arada da serbest pazarın globalleşmesine etik açıdan bakma olanağını sunuyor Her gerçek durumda olduğu gibi, bunda da değer korumak için “yapılması gerekeni” ya da en az değer harcamak için “yapılabilir olanı” her defasında bizim bulmamız gerekiyor Soruyu belki şöyle sorabiliriz: dünyamızın bugünkü koşullarında insan haklarının korunması için, neleri yapmamak ve başka neler yapmak gerekiyor? Bunları bulmak, dile getirmek, en önemlisi de yapmak cesaretini bulmak, sonra da yeni durumları sürekli olarak yeniden değerlendirmek gerekiyor Bu sonu olmayan bir çabadır
|