Prof. Dr. Sinsi
|
Fosillerin Dili
FOSİLLERİN DİLİ-2
Ramapithecus fosili: Ramapithecus, evrim teorisinin en büyük ve en uzun süren yanılgılarından birisi olarak kabul edilir
Bu ad, 1932 yılında Hindistan'da bulunan ve insan ile maymun arasında, 14 milyon yıl önce meydana gelen ayrımın ilk basamağı olduğu iddia edilen fosil kayıtlarına verilmişti
Bulunduğu 1932 yılından 1982 yılına kadar tam 50 sene evrimciler tarafından insan evriminin kesin bir delili olarak gösterildi Bu ara fosil üzerinde pek çok araştırmalar yapıldı Bu araştırmalar evrimciler için derin bir hayal kırıklığıyla sonuçlandı Ramapithecus fosilinin soyu tükenmiş bir orangutandan başka bir şey olmadığını anlaşıldı
Evrimci Science dergisi bu gerçeği 1982 tarihli sayısında İnsanlık Bir Atasını Kaybediyor başlıklı makale şöyle ilan etmeye mecbur kaldı
Harvard Üniversitesi paleoantropologlarından David Pilbeam'a göre bugüne kadar atalarımızdan olduğunu düşündüğümüz bir grup canlı aile ağacımızdan çıkartılıyor
Birçok paleoantropolog, Ramapithecus'ların Afrika maymunlarından ayrılmamızdan hemen sonraki bilinen en eski atalarımız olduğunu söylemekteydi Ancak bunlar birkaç diş ve çene parçasına dayanıyordu
Pilbeam'a göre büyük çene ve kalın mineyle kaplı dişler belki insan atalarımızın özelliklerini taşıyordu Ancak alt çene kemiğinin pozisyonu, birbirine yakın gözler, damağın şekli gibi daha belirgin özellikler bunun bir orangutan atası olduğunu gösteriyor
Bir evrim teorisi taraftarı bu konuda şöyle yazmıştı:
-Bu soyu tükenmiş primat, hominid soy ağacımızdaki ilk halkalardan biridir Bulunan yeni örnekler onu insan evriminde hak ettiği yere yerleştirmiş homo türüne kadar olan yol, bir çelişki korkusu olmaksızın açılmıştır
Sanki Ramapithecus insanın tam bir atası olması için dizayn edilmiş gibidir Eğer atamız değilse, elimizde kesin hiçbir kanıt yok demektir
Fakat daha sonraki yıllarda yapılan ayrıntılı araştırmalar Ramapithecusun insanlığın atası olmadığı sadece soyu tükenmiş bir orangutan türünden başka bir şey olmadığı anlaşıldı
Bir evrim teorisi taraftarı David Pilbeamla aynı görüşte olduğunu belirterek bu gerçeği şu şekilde itiraf etmektedir
-Harvard Üniversitesi paleoantropologlarından David Pilbeam'a göre bugüne kadar atalarımızdan olduğunu düşündüğümüz bir grup canlı aile ağacımızdan çıkartılıyor
KNM-ER 1470 (Homo Rudelfensis) kafatası fosili: Fosilbilimci Richard Leakey, 2 8 milyon yıl yaş biçtiği ve "KNM-ER 1470" olarak adlandırdığı kafatasını antropoloji tarihinin en büyük buluşu gibi tanıtmış ve büyük yankı uyandırmıştı
Australopithecus gibi küçük bir kafatası hacmi olan, ancak insansı bir yüze sahip bulunan canlı, Leakey'e göre, Australopithecus ile insan arasındaki kayıp halkaydı
Fakat daha sonraki yıllarda yapılan araştırmalar bu fosilin insansı yüzü, gerçekte kafatası parçalarını birleştirirken yapılan -belki de kasıtlı- hataların sonucu olduğu anlaşıldı
Ancak bir süre sonra anlaşılacaktı ki, KNM-ER 1470 kafatasının bilimsel dergilere kapak olan insansı yüzü, gerçekte kafatası parçalarını birleştirirken yapılan hataların sonucuydu
İnsan yüzü anatomisi üzerinde çalışmalar yapan profesör Tim Bromage, 1992 yılında bilgisayar simülasyonları yardımıyla ortaya çıkardığı bu gerçeği şöyle özetler:
-KNM-ER 1470'in rekonstrüksiyonu yapılırken, yüz, aynı günümüz insanlarında olduğu gibi, kafatasına neredeyse tam paralel bir biçimde inşa edilmişti Oysa yaptığımız incelemeler, yüzün kafatasına daha eğimli bir biçimde inşa edilmiş olmasını gerektirmektedir Bu ise, aynı Australopithecus'da gördüğümüz maymunsu yüz özelliğini meydana getirir
Bu konuda evrimci paleoantropolog J E Cronin de şöyle der:
Kaba olarak biçimlendirilmiş yüz, düşük kafatası genişliği ve büyük azı dişler gibi ilkel özellikler, KNM-ER 1470'in Australopithecus ile paylaştığı ilkel özelliklerdir  KNM-ER 1470, diğer erken Homo örnekleri gibi, öteki ince yapılı Australopithecus'la birçok yapısal ortak özellik taşır Bu özellikler, diğer geç Homo örneklerinde (yani Homo erectus'ta) bulunmaz
Michigan Üniversitesi'nden C Loring Brace ise, çene ve diş yapısı üzerinde yaptığı analizlerde 1470 kafatası hakkında yine aynı sonuca varmıştır:
-Çenenin büyüklüğü ve azı dişlerinin kapladığı yerin genişliği, ER 1470'in tam anlamıyla bir Australopithecus yüz ve dişlerine sahip olduğunu göstermektedir
KNM-ER 1470 üzerinde en az Leakey kadar incelemede bulunmuş olan John Hopkins Üniversitesi paleoantropoloğu profesör Alan Walker da, bu canlının Homo erectus ya da Homo rudolfensis gibi bir Homo (insan) türüne dahil edilmemesi, aksine Australopit- hecus sınıfına sokulması gerektiğini savunmaktadır
Australopithecus ile Homo erectus arasında bir geçiş formu gibi gösterilmeye çalışılan Homo habilis ya da Homo rudolfensis gibi sınıflamalar gerçekte bilimsel yönden geçersizdir
Bu canlılar bugün çoğu araştırmacının kabul ettiği gibi, Australopithecus serisinin birer üyesidirler Bütün anatomik özellikleri, bu canlıların birer maymun türü olduklarını göstermektedir
Bu gerçek, Bernard Wood ve Mark Collard adlı iki evrimci antropoloğun 1999 yılında Science dergisinde yayınlanan incelemeleriyle daha da belirgin hale gelmiştir
Wood ve Collard, Homo habilis ve Homo rudolfensis kategorilerinin hayali olduğunu, aslında bu kategorilere dahil edilen fosillerin Australopithecus sınıflandırması içinde incelenmesi gerektiğini şöyle açıklamışlardır:
-Daha yakın zamanda, fosil türleri, mutlak beyin hacmi, dil yeteneği konusundaki çıkarımlar ve el fonksiyonu ve taştan aletler yapma becerileri konusundaki kurgular gibi temellere dayanılarak, Homo kategorisine dahil edilmiştir
Birkaç istisna haricinde, bu (Homo) cinsinin insan evrimi içindeki tanımı ve kullanımı ve Homo'nun sınırının belirlenişi, sanki sorunsuz bir olgu gibi kabul edilmiştir Ama 
Yeni bulgular, mevcut bulgulara getirilen yeni yorumlar ve paleoantropolojik kayıtlar üzerindeki kısıtlamalar, sınıflandırmaları Homo cinsine dahil etmek için kullanılan kriterleri geçersiz hale getirmektedir
Pratikte, fosilleşmiş hominid türleri, Homo kategorisine, dört temel kriterden biri veya daha fazlasına göre dahil edilmektedir Oysa şimdi açık hale gelmiştir ki, bu kriterlerin hiçbiri tatminkâr değildir Kafatası hacmi problemlidir, çünkü mutlak beyin kapasitesinin biyolojik bir önemi olduğu varsayımı tartışmalıdır Aynı şekilde, konuşma fonksiyonunun beynin genel görünümünden güvenilir şekilde çıkarım yapılamayacağına dair oldukça tatmin edici kanıtlar vardır ve beynin konuşma ile ilgili bölgelerinin, daha önceki çalışmaların ima ettiğinin aksine lokalize olmadığına dair kanıtlar vardır  
Bir başka deyişle, H habilis ve H rudolfensis'e ait fosil bulguları eklendiğinde, Homo cinsi iyi bir cins değildir Dolayısıyla, H habilis ve H rudolfensis, Homo cinsinden çıkarılmalıdır Şu an için, hem H habilis'in hem de H rudolfensis'in Australopithecus cinsine geçirilmesini öneriyoruz
Wood ve Collard'ın vardığı sonuç, anlattığımız gerçeği doğrulamaktadır Tarihte insanın ilkel ataları yoktur Bu şekilde gösterilen canlılar, gerçekte Australo- pithecus cinsine dahil edilmeleri gereken maymunlardır
Fosil kayıtları, bu soyu tükenmiş maymunlar ile fosil kayıtlarında aniden ortaya çıkan Homo yani insan türü arasında hiçbir evrimsel ilişki olmadığını göstermektedir
Bütün anatomik özellikler insan evriminin kayıp halkası olarak lanse edilen, bu canlıların birer maymun türü olduklarını göstermektedir
Sahelanthropus Tchadensis fosili: Evrim teorisinin insanın kökeni hakkındaki iddialarını yıkan en son bulgulardan bir diğeri ise, 2002 yazında Orta Afrika ülkesi Çad'da bulunan bir fosildir Fransız bilim adamı Michel Brunet tarafından keşfedilen fosile Sahelanthropus tchadensis adı verildi
Bu fosil özellikleri nedeniyle evrimci çevreleri birbirine kattı
Dünyaca ünlü Nature dergisi, fosili duyuran haberinde; bulunan yeni kafatası, insanın evrimi hakkındaki düşüncelerimizi tamamen batırabilir itirafında bulundu
Harvard Üniversitesi'nden Daniel Lieberman, bu yeni bulgunun evrim teorisi için küçük bir nükleer bomba kadar etkili olacağını söyledi
Bunun nedeni, bulunan fosilin yedi milyon yıl yaşında olmasına rağmen, insanın en eski atası olduğu iddia edilen ve beş milyon yıl yaşındaki Australopithecus cinsi maymunlardan evrimcilerin bugüne kadar temel aldıkları kıstaslara göre daha insansı (gelişkin) bir yapıya sahip olmasıdır
Geçmişte yaşamış ve bugün soyu tükenmiş olan pek çok farklı maymun türü vardır Bunların bazılarının kafatası veya iskelet yapısı kısmen insanlara benzerlik göstermektedir Ama bu benzerlikler, bu benzerliklere sahip canlılarla insanlar arasında evrimsel bir ilginin olduğu anlamına gelmez
Evrim teorisi taraftarları ise, bu soyu tükenmiş canlılara ait kafataslarını, teorilerinin gerektirdiği gibi art arda dizerek bir tür maymundan insana giden merdiven oluşturma çabasındadırlar
Ancak bu konudaki araştırmalar derinleştikçe, ortada böyle bir merdiven bulunmadığı, sadece farklı dönemlerde farklı maymun türlerinin yaşadığı anlaşılıyor
George Washington Üniversitesinden evrimci antropolog Bernard Wood'un yeni bulunan fosil üzerine yaptığı açıklama ise, bu görüşü doğrulamaktadır Bernard Wood yazısında şunları yazmaktadır
-Üniversiteye başladığım 1963 yılında, insanın evrimi bir merdiven gibi görülüyordu Bu merdivenin basamakları, maymundan insana doğru ilerleyen ve her aşaması bir öncekinden daha az maymunsu olan bir seri ara formdan meydana geliyordu Ama şimdi insanın evrimi (karmakarışık) bir çalıya benziyor Fosillerin birbirleriyle nasıl bir ilişkisi olduğu ve herhangi birisinin gerçekten insanın atası olup olmadığı hala tartışmalı
Bu durum, gerçekte hepsi soyu tükenmiş maymun türleri arasında, son derece sübjektif ve ön yargılı olan insana benzerlik kriterlerine göre kurulan evrimsel ilişkilerin tamamen varsayıma dayalı olduğunu göstermektedir
Bu buluş insanın evrimi konusunda zaten her zaman için son derece sallantılı olan kayıp halka düşüncesinin tamamen geçerliliğini yitirmesine neden olmuştur
Adı geçen bilimsel dergide yazıda ABD'deki George Washington Üniversitesi paleontologlarından evrimci Bernard Wood'un Çad'da bulunan ve 6 ila 7 milyon yıllık olduğu bildirilen Sahelanthropus tchadensis fosili üzerindeki yorumları aktarılıyor
Temmuz 2002'de açıklandığında, dünyanın en önemli dergi ve gazetelerinde ön sayfadan haber verilen bu fosilin, yüzyılın en önemli paleontolojik bulgusu, hatta nükleer bir bomba etkisinde olduğu belirtilmişti
Bu kafatası 7 milyon yıllık olmasına karşın, evrim şemalarında 2 milyon yıllık gösterilen hayali ara formlarla benzer bir yüze sahip olması nedeniyle, insanın evrimini gösteren mevcut şemaları yıkıyor Bir bakıma yedi milyon yıl önce, iki milyon yıl önce yaşadığı iddia edilen insansı canlıdan daha gelişkin olanı yaşamıştı
Mevcut senaryoların geçersizliğini vurgulayan Wood, insanın evrimi iddiasının içinden çıkılamaz bir karmaşaya düştüğünü kabul ediyor
Bernard Wood yazısında:
-Şempanzelerin kendi bağımsız evrim tarihleri bizimki kadar eski olsa da bu evrimle ilgili kesinlikle hiçbir fosil kanıtımız bulunmuyor demekte şunları ilave etmektedir Bu kayıp halka kesinlikle bulunamayacaktır Kayıt halka araştırmaları başarısızlığa mahkûmdur
Bernard Wood ile aynı görüşte olan başka bilim insanları da vardır
Dünyaca ünlü bilim dergisi Nature'ın editörü ve aynı zamanda bir paleontolog olan Henry Gee, The Guardian gazetesinde çıkan bir makalesinde şunları yazmıştı:
-Sonuç ne olursa olsun, bu kafatası (Sahelanthropus tchadensis), bir kez daha ve kesin olarak göstermiştir ki, eskiden beri kabul edilen (insanla maymun arasındaki) kayıp halka düşüncesi saçmadır Şu an çok açık olarak görülmelidir ki, zaten her zaman için son derece sallantılı olan kayıp halka düşüncesi, artık tamamen geçerliliğini yitirmiştir
Bu konuda bilim dergileri şunları yazmaktadır
National Geographic News Çadda bulunan fosil insanın kökeninin yeniden düşülmesi gerektiğini gösteriyor; CNN com ise bu haber eski kafatası insanın kökenine meydan okuyor şeklinde okuyucularına duyurulmuştur
Diğer ünlü bilimsel kaynaklarda veya önde gelen uluslararası medya kuruluşlarında bu konuda verilen haberlerin hemen hepsinde de bulunan fosilin evrim teorisi adına çok şaşırtıcı ve beklenmedik olduğu vurgulanmaktadır Uluslararası kaynakların hiçbirinde, bulunan kafatasının evrim teorisini desteklediği ya da kanıtladığı iddia edilmedi
Fakat insanın evrimi ilk canlılığın ortaya çıkışı gibi evrim teorisi için çok önemlidir Bu konu diğeri gibi teori için adeta bir ölüm kalım meselesidir Evrim teorisi taraftarları bu nedenle teorilerini her ne olursa olsun yaşatmak için yoğun bir propaganda çalışmalarına girişmişlerdir
Amerikalı biyolog Jonathan Wells, Amerika'da büyük bir tartışma başlatan Evrimin İkonları: Bilim mi Efsane mi, Evrim Hakkında Öğrettiğimiz Pek Çok Şey Neden Yanlış adlı 2000 yılı basımı kitabında bu propaganda mekanizmasını şöyle özetlemektedir
-Toplumun geneli, insanın kökeni hakkındaki derin belirsizliğe dair bilimsel uzmanların yaptıkları açıklamalardan çok nadiren haberdar edilir Bunun yerine, şu veya bu kimsenin en son teorisi ile besleniriz ve bize bizzat paleoantropo- logların bunun üzerinde anlaşamadıkları gerçeği aktarılmaz Ve tipik olarak, teori mağara adamlarının veya bol makyajlı insan atalarının hayali resimleri ile süslenir Görünen odur ki, bilimin hiçbir alanında bu kadar az bir malzeme üzerine bu kadar fazla bir kurgu yapılmamıştır
Bilimsel bulgular, türlerin evrimle, yani rastlantısal doğal süreçlerle değil, bir plan ve tasarımla ve dahası aniden yeryüzünde ortaya çıktığını göstermektedir
SM4 Kafatası fosili: Endonezya'nın Sambungman Bölgesi'nde, Pleistosen devrine (günümüzden 1 8 milyon-10 000 yıl öncesi) ait olduğu belirtilen ve üst kafatasından ibaret bir fosil bulundu
Evrim teorisi taraftarları her zaman yaptıkları gibi hacmi 1006 cm3 olan bu beyin kabının insanın sözde ilkel atalarından modern insana doğru bir ara adım olduğunu öne sürdüler
Kısaca Sm4 olarak tanımlanan fosilin, Java'da daha önce ele geçirilmiş Homo Erectus örnekleri arasında bir evrimsel geçiş formu olduğu iddia edildi
Ayrıca Sm4 fosilinin önemli bir özelliğinin beyin kökü bölgesinin öteki Java örneklerine göre daha hareketli olduğu ve bu özelliğiyle Homo Sapiens'e benzediği öne sürüldü Öne sürüldü ama bu konuda herhangi bir bilimsel kanıtta gösterilemedi Bu nedenle bu varsayım ön yargılara dayanan bir varsayımdan öteye gidemedi
Önceki bölümlerde incelendiği gibi Homo Erectus'un günümüz insanı olan Homo Sapiens'le aynı dönemde yaşadığını gösteren kanıtlar vardır
Ayrıca, araştırmacılar beyin hacmi 1006 cm3 olarak hesaplanan kafatasının büyük olasılıkla genç ya da orta yaşta bir erkeğe ait olduğunu tahmin etmektedirler
En büyük maymun kafatasının 650 cc'yi geçmediği düşünülürse bunun bir insana ait olduğu kesinleşmektedir
Kaş kemerleri incelendiğinde bunların günümüzdeki herhangi bir insanda bulunması son derece makul ölçülerde olduğu anlaşılmaktadır
Öyle ki bu insan günümüzde yaşıyor ve kalabalık bir meydanda modern kıyafetlerle yürüyor olsa, kimse onu yadırgamazdı
Fosil bulgusunu değerlendiren Amerikan Doğa Tarihi Müzesi paleoantropologla- rından Kenneth Mowbray bir evrimci olmasına karşın Sm4 fosilinin bir ara tür olarak sınıflandırılmasına karşı çıkmakta, Endonezya kafatası fosillerinde görülen farklılıkların herhangi bir tür içinde görülmesinin doğal çeşitlilikten kaynaklandığını belirtmektedir
Mowbray, National Geographic'in internet sitesindeki yorumunda şunları söylemektedir:
-Eğer modern insan popülasyonlarına bakacak olursanız, kısa ve yuvarlak kafalı insanlar; uzun ve dar kafalı insanlar görürsünüz; bunlar herhangi bir popülasyon içinde görülmesi normal varyasyonlardır
Kısacası Sm4 fosili üzerinde yapılan evrimci spekülasyonlar bilimsel delillere dayanmamaktadır Sm4ün bir ara geçiş formu değil, gerçek bir insan fosili olma olasılığı çok daha yüksektir
|