Prof. Dr. Sinsi
|
Bilimsel Sahtekarlıklar
BİLİMSEL SAHTEKARLIKLAR-2
Piltdown adamı skandalı: Charles Darwin gerçek amacı olan insanın kökenini açıklama konusunu Türlerin Kökeni'nde değil, bundan 12 yıl sonra yayınladığı İnsanın Türeyişi adlı kitabında ele almıştır
Bu kitabında insanın evrim basamağının en üst basamağında bulunduğunu maymunlarına benzer primatlardan evrimleştiğini ileri sürmekteydi Fakat diğer varsayımları gibi bu iddiasını doğrulayacak herhangi bir bilimsel kanıtı yoktu
Darwin insanın maymunlarla ortak bir atadan geldiğini ileri sürdüğüne göre, teorisine inananlara evrimi kanıtlayacak fosiller bulma görevi düşüyordu
19 yüzyılın son çeyreğinden itibaren neredeyse tüm paleoantropoloji bilimi bu amaca yöneltilmiş, evrim teorisini inanan paleontologlar insanla maymun arasındaki kayıp halkayı bulmak için yoğun araştırmalara girişmişlerdir
Bu konuda bazı bulgulara ulaşıldığı iddia edilmiş ise de daha sonraki bulgular bunların insanın evrimine kanıt olamayacağını gösterdiğinden vazgeçilmişti Bu nedenle insanın evrimini gösterecek en küçük bir kanıt büyük değer taşımaktaydı Ayrıca teorinin geleceği açısından da çok önemliydi
Nihayet aranan ve umulan büyük bulgu, 1910 yılında İngiltere'de ortaya çıktığı ilan edildi Bu, sonraki 43 yıl boyunca insanın evrimini kanıtlayan çok önemli bir delil olarak dünyaya sunulacak olan Piltdown Adamı kafatasıydı
Fakat hiçbir yalan sonsuza kadar sürmez Eğer bilimselse ömrü çok daha kısa olur
1949 yılına gelindiğinde British Museum'un paleontoloji bölümünden Kenneth Oakley yeni bir yaş belirleme şekli olan flor testi metodunu bazı fosiller üzerinde denemek istedi, Piltdown Adamı fosili üzerinde de bazı denemeler yapıldı
Yapılan testlerde Piltdown Adamı kafatası fosilindeki çene kemiğinin hiç flor içermediği anlaşıldı Bu sonuç, çene kemiğinin toprak altında bir kaç yıldan fazla kalmadığını gösteriyordu Az miktarda flor içeren kafatası ise, sadece bir kaç bin yıllık olmalıydı
Flor metoduna dayanılarak yapılan sonraki kronolojik araştırmalar, kafatasının ancak birkaç bin yıllık olduğunu ortaya çıkardı
Çene kemiğindeki dişlerin ise suni olarak törpülenip yerine uydurulduğu, fosillerin yanında bulunan ilkel araçların çelik aletlerle yontulmuş adi birer taklit olduğu anlaşıldı
Weiner'in yaptığı detaylı analizlerle bu sahtekârlık 1953 yılında kesin olarak ortaya çıkarıldı
Kafatası beş yüz yaşında bir insana, çene kemiği de yeni ölmüş bir orangutana aitti
Dişler, insana ait olduğu izlenimini vermek için sonradan özel olarak eklenmiş ve sıralanmış, eklem yerleri de törpülenmişti
Daha sonra da bütün parçalar, eski görünmeleri için potasyum-dikromat ile lekelendirilmişti Bu lekeler, kemikler aside batırıldığında kayboluyordu
Tüm bunların üzerine Piltdown Adamı, kırk yılı aşkın bir süredir sergilenmekte olduğu British Museum'dan alelacele çıkarıldı
Nebraska adamı fosili: 1922 yılında ABD'nin Nebraska eyaletinde bir azı dişi fosili bulundu Gerçekte ne olduğu bilinmeyen bu azı dişine bakılarak hayali bir ara format adam ve ailesi kurgulandı Boy, boy resimleri çizildi Bu resimler kullanılarak yıllar boyu yoğun evrim propagandaları yapıldı Ancak 1927'de dişin ne insana ne de maymuna ait olduğu ortaya çıktı Diş, bir yaban domuzuna aitti
Nebraska adamı fosili insanlara özgü doğal bir yanılgı olarak kabul edilebilir mi?
Eğer belirsizliği ve bilinmezliği kanıt olarak göstermeyi bilimsellik olarak kabul edersek bu durumunu doğal bir yanılgı olarak kabul edebiliriz Fakat belirsizlik ve bilinmezliğin bilimsellik olarak kabul edilip gösterilemeyeceği açıktır Bu nedenle Nebraska adamı olayı kasıtlı yapılmış bilimsel bir aldatmaca olmalıdır (Nebraska adamı fosili bölümüne bakınız)
Sahelanthropus Tchadensis Fosili: 2002 yazında Orta Afrika ülkesi Çad'da yeni bir kafatası fosili bulundu Fransız bilim adamı Michel Brunet tarafından keşfedilen fosile Sahelanthropus Tchadensis adı verildi
Fakat bulunan bu yeni fosil sahip olduğu özellikler nedeniyle evrim dünyasını birbirine kattı Fosil evrim teorisi savunucularının kanıt bulma konusunda ne kadar aceleci ve peşin fikirli olduklarını göstermesi bakımından önemlidir
Dünyaca ünlü Nature dergisi, fosili duyuran haberinde, bulunan yeni kafatası, insanın evrimi hakkındaki düşüncelerimizi tamamen batkına uğratabilir itirafında bulundu
Harvard Üniversitesi'nden Daniel Lieberman, bu yeni bulgunun küçük bir nükleer bomba kadar etkili olacağını söyledi
Bunun nedeni, bulunan söz konusu fosilin 7 milyon yıl yaşında olmasına rağmen, insanın en eski atası olduğu iddia edilen ve 5 milyon yıl yaşındaki Australopithecus türü maymunlardan evrimcilerin bugüne kadar temel aldıkları kıstaslara göre daha insansı bir yapıya sahip olmasıydı
Hâlbuki uzun yıllar Sahelanthropus Tchadensis fosilinden daha genç fakat daha ilkel olan Lucy gibi kimi fosiller insanın evrimi konusunda birer ara format gibi gösterilerek evrim teorisi lehine kanıt olarak kabul edilmiş, evrimin gerçekliği konusunda yoğun propagandalar yapılmıştı
Bu durum, zaten tam bir karmaşa durumunda olan insanın evrimi senaryosunu bir kez daha çıkmaza sokmakta tutarsız hale getirmekteydi
Washington'daki George Washington Üniversitesi'nden evrimci antropolog Bernard Wood yeni bulunan fosil üzerine önemli bir açıklama yaptı
Wood, tüm 20 yüzyıl boyunca kitlelere empoze edilen evrim merdiveni hikâyesinin artık geçerliliğinin kalmadığını, eğer oluşmuşsa evrimin ancak bir çalıya benzetilebileceğini söylüyordu:
-Üniversiteye başladığım 1963 yılında, insanın evrimi bir merdiven gibi görülüyordu Bu merdivenin basamakları, maymundan insana doğru ilerleyen ve her aşaması bir öncekinden daha az maymunsu olan bir seri ara formdan meydana geliyordu 
Ama şimdi insanın evrimi şeması karmakarışık bir çalıya benziyor  Fosillerin birbirleriyle nasıl bir ilişkisi olduğu ve herhangi birisinin gerçekten insanın atası olup olmadığı hala tartışmalı
Yeni bulunan maymun fosili konusunda Nature dergisinin editörü ve bir paleoantropolog olan Henry Gee'nin yaptığı yorumlar da son derece önemlidir
Gee, The Guardian gazetesinde yayınlanan yazısında, fosil üzerinde yapılan tartışmalara değinmekte ve şöyle yazmaktadır:
-Sonuç ne olursa olsun, bu kafatası, bir kez daha ve kesin olarak göstermiştir ki, eskiden beri kabul edilen insanla maymun arasındaki evrimleşim kayıp halka düşüncesi saçmadır Şu an çok açık olarak görülmelidir ki, zaten her zaman için son derece sallantılı olan kayıp halka düşüncesi, artık tamamen geçerliliğini yitirmiştir
Henry Gee, 1999 basımı Zamanın Derinliğini Ararken adlı önemli kitabında da, on yıllardır medyada ve sözde bilimsel evrimci kaynaklarda anlatılan insan nasıl evrimleşti hikâyelerinin hiçbir bilimsel değerinin olmadığını şöyle açıklar:
-Mesela, insanın evriminin, vücudun duruşu, beyin hacmi ile ateş, alet kullanımı gibi teknolojik başarılar ve lisanın ortaya çıkmasını sağlayan el-göz koordinasyonundaki gelişmelere bağlı olarak geliştiği söylenir Ancak bu gibi senaryolar sübjektiftir Deneylerle asla test edilemezler, öyleyse bilimsel değildirler Genelde kullanımda olmaları, bilimsel testlere değil, iddialara ve sunuluşlarındaki otoriter yaklaşıma dayanırlar
Gazeteciler ve manşet yazarlarının, atalarımızı bulma arayışları ve kayıp bağların keşfiyle ilgili olarak dört bir yanda sürdürdüğü gevezeliği ele aldığımızda, birçok profesyonel paleontoloğun, canlılığın tarihini senaryo ve hikâyelere dayanarak incelemediğini ve evrimsel tarihin hikâye anlatım şeklini, bilimdışı olması yüzünden otuz seneden de fazla bir süre önce bıraktıklarını öğrenmek bir sürpriz gibi gelebilir
Gee, fosil kayıtlarının bir evrim şeması ortaya çıkarmadığını, elde sadece boşluk denizinde yüzüp duran ne olduğu belli olmayan evrimle ilişkisiz fosiller olduğunu ise şöyle vurgulamaktadır:
-Yeni fosil bulguları, önceden var olan bu hikâyeye uydurulur Sanki atalar-nesiller zinciri, bizim gerçekten düşünmemiz gereken bir amaçmış gibi biz bu yeni bulgulara kayıp halkalar deriz; aslında gerçek farklıdır: bunlar insan önyargılarıyla uyumlu olmaları için şekillendirilen, gerçeğin ardından oluşturulan, tamamen insan icadı olan şeylerdir Her fosil, bir başka fosille bilinebilir hiçbir bağı olmayan izole bir noktayı temsil eder ve bunların tümü büyük bir boşluk denizinde yüzüp durmaktadır
Dinozorlardan Kuşlara Evrim Masalı: Evrim teorisinin en büyük sıkıntılarından birisi sürüngenlerden kuşlara evrimleşmeyi gösteren bir ara format bulunamayışıdır Teori savunucuları daha önce bahsettiğimiz Archæopteryx'i dinozorlardan kuşlara evrimleşmedeki ara format olarak takdim etmeye çalışmışlarsa da Archæopteryxin gerçek bir kuş olduğu daha da önemlisi Archæopteryxin görüldüğü tarihten yetmiş beş milyon yıl öncesinde Protoavis isimli bir kuşun zaten yaşadığı anlaşılınca aradıklarını bulamamışlar, derin bir hayal kırıklığına uğramışlardı
Dinozorlarla kuşlar arasındaki fizyolojik farklılıklar öylesine büyük ve derindir ki bu farklılıkları bile, bile kuşların dinozorlardan evrimleştiklerini iddia etmek ancak taassuba dönüşmüş körü körüne inanılan bir inanca savunmak için ortaya atılabilir
Evrim teorisi savunucuları kuşların dinozorlardan evrimleştiklerini iddia etmeye mecbur kalmış gibidirler Bunun nedeni de kuşlara evrimsel bir ata bulma zorunlulukları olmalıdır
Görünüşe göre kuşların evrimsel ata olma yönünden dinozorlardan başka uygun canlı türü yoktur Bu nedenle bilim tersini gösterse dahi kuşların dinozorlardan evrimleştiği ısrar ve inatla savunulmalıdır Aksi halde taraftarlarınca doğruluğu gönülden inanılan evrim teorisinde telafisi mümkün olmayan bir gedik açılır, bu da bu teorinin kökten yıkılıp tarihin çöplüğüne atılmasına neden olabilir Bu nedenle sık, sık dino-kuş fosilleriyle ilgili genelde temeli olmayan pek çok iddialar görmekteyiz
Sinosauropteryx Fosili: Dino-kuş iddialarının ilk örneği, 1996 yılında gündeme getirilen Çin'de bulunan tüylü dinozor fosilleridir
Çinde Sinosauropteryx adı verilen bir sürüngen fosili bulunmuştu Fosili inceleyen bazı paleontologlar bunun bilinen sürüngenlerin aksine kuş tüylerine sahip olduğunu ileri sürdüler Bu nedenle bulunan yeni fosil evrim teorisi taraftarlarınca aranan dino-kuş fosili şeklinde yorumlandı ve büyük propagandalarla bütün dünyaya duyuruldu
Fakat evrim teorisi taraftarları her zaman yaptıkları gibi yine acele etmişlerdi Nitekim bir yıl sonra yapılan bilimsel incelemelerde, fosilin gerçekte kuş tüyüne benzer hiçbir yapıya sahip olmadığı anlaşıldı
Archaeoraptor Liaoningensis fosili sahtekârlığı: National Geographic dergisi, Temmuz 1998 sayısında, kuşların dinozorlardan evrimleştiği iddiasının artık sağlam bir fosil kanıtına dayandığını ileri sürüyordu
Çin'de bulunduğu belirtilen fosile geniş yer veriliyor, fosilin kuş ve dinozor özelliklerini bir arada taşıdığı savunuluyordu
125 milyon yıl önce yaşadığı söylenen bu türe Archaeoraptor Liaoningen- sis bilimsel ismi verildi
Daha sonra yapılan araştırmalarda söz konusu fosilin, beş farklı fosilin birbirine ustaca eklenmesiyle üretilmiş olduğu anlaşıldı
Aralarında üç paleontoloğun da bulunduğu bir grup araştırmacı, bir yıl kadar sonra ret ve inkâr edilemeyecek bir şekilde, bilgisayar tomografisinin yardımıyla sahtekârlığı kanıtladı
Dino-kuş aslında Çinli bir evrim teorisi taraftarının eseriydi Çinli amatörler, yapışkan ve harç kullanarak 88 kemik ve taştan dino-kuş oluşturmuştu
Archaeraptor'un ön kısmı tek bir kuşa ait fosildi, ancak dinozorun kuyruğuyla birlikte beden kısmında dört ayrı türden kemik vardı
Taraftarlarınca büyük umutlarla ortaya sürülen Archaeoraptor Liaoningen- sis fosili evrim teorisinin bilimsel sahtekârlıklarından birisi olarak bilim literatürüne girdi
Bu konuda Smithsonian Enstitüsü Doğa Tarihi Müzesi'nden kuş bilimci Storrs Olson:
-Çağımızın en büyük aldatmacalarından biri ifadesini kullanmaktadır
Hüdai ÇAKMAK
Yazar
Tersinim Teorisi Kurgulayıcısı
|