Konu
:
Tum ''Türk Destanları''nın Birer Özeti..
Yalnız Mesajı Göster
Tum ''Türk Destanları''nın Birer Özeti..
11-04-2012
#
1
Prof. Dr. Sinsi
Tum ''Türk Destanları''nın Birer Özeti..
Tüm "TÜRK Destanları"nın birer özeti
"Cihangirlik tutkusu kuvvet binicilik ve savaşcılık yanında verdiği sözde durma acizlere ve mağluplara hoşgörü ile yaklaşma yardımcı olma Türk destanlarında dile getirilen ortak değer ve kabullerdir
"
Bütün dünya edebiyatlarında olduğu gibi Türk Edebiyatının da ilk örnekleri destanlardır
Türk edebiyat geleneği içinde "destan" terimi birden fazla nazım şekli ve türü için kullanılmış ve kullanılmaktadır
Eski Türk Edebiyatı nazım şekillerinden mesnevilerin bir bölümü ve manzum hikâyeler Anonim edebiyatta ve Âşık edebiyatında koşma veya mâni dörtlükleri ile yazılan veya söylenen ferdî sosyaltarihi acıklı veya gülünç olayları tahkiye tekniği ile çeşitli üslûplarla aktaran nazım türüne ve bu yazıda ele alınan kâinatın insanlığın milletlerin yaradılışını gelişimini hayatta kalma mücadelelerini ve çeşitli olay ve nesnelerle ilgili sebeb açıklayan ve Batı Edebiyatında "epope" terimiyle anılan eserlerin tamamı da Türk edebiyatı geleneği içinde "destan" adı ile anılmaktadır
Bütün dünya edebiyatlarının başlangıç eserleri olan destanlar çeşitli konularda yaradılış hikâyeleri yanında milletlerin hayatında büyük yankılar uyandırmış bir kahramanın veya tarih olayının millet muhayyilesinde ortak sembol ve ifadelerle zenginleştirilmiş uzun manzum hikayeleridir
Destanlar bütün bir milletin ortak mücadelesini ortak değerler kurallar anlamlar bütünlüğü içinde yorumladığı ve yaşatıldığı toplumun geçmişini ve geleceğini temsil ettiği için dünya edebiyatının en ülkücü eserleri olarak kabul edilirler
Destanlar her zaman tarihî gerçekleri doğru biçimde nakletmezler
Destanlarda tarihi olay ve kahramanlar milletin ortak bilinçaltının vicdanının istek beklenti doğruları ve değerleri ile idealleştirilir eski hatıralarla birleştirilerek tarihî gerçekmiş gibi anlatılırlar
Her milletin millî kimlik ve nitelikleri ortak dünya görüşü hatıra ve beklentileri yanında kusurları ve yanlışları da destanlarına yansır
Cihangirlik tutkusu kuvvet binicilik ve savaşcılık yanında verdiği sözde durma acizlere ve mağluplara hoşgörü ile yaklaşma yardımcı olma Türk destanlarında dile getirilen ortak değer ve kabullerdir
Türk destanlarıkâinatın insanın kadının ve erkeğin yaradılışı Türk milletinin doğuşu çeşitli Türk devletlerinin kuruluş gelişme çöküşleri zafer ve yenilgileri gibi konularla beraber pek çok sebeb açıklayıcı efsaneyi de içinde barındırır
İlk örneklerinin manzum olduğu kabul edilen Türk destanlarından Kırgız Türkleri arasında yaşayan Manas destanı dışında bütünüyle günümüze gelebilen örnek bulunmamaktadır
Diğer Türk destanları çeşitli kaynaklarda özet epizot hatıra kısaltılmış seçme metinler halinde bulunmaktadır
Türk tarihine ana hatlarıyla bakıldığında Türk hayatı fetihlerle başlamış ve yeni toprakları yurt edinerek gelişmiştir
ilk anayurt olan Orta Asya hiç bir zaman terk edilmemiştir
Türk halkları ilk anayurt olan Orta Asya'dan itibaren dünya coğrafyası üzerinde geniş alana yayılmış ve bugün yedi Türk cumhuriyetinde pek çok özerk topluluk da ve çeşitli devletlerin idaresinde azınlık halinde yaşamaktadır
Türk kültürü de tarih ve coğrafyadaki çok boyutluluğa paralel olarak çeşitlenmiş farklı seviye ve birikimlerle zenginleşerek ve farklılaşarak ancak ilk kaynaktan gelen ortaklıklarını sürdürerek günümüze ulaşmıştır
Bu sebeple Türk destanları da tarihî ve coğrafî çok boyutluluğun getirdiği dil ve kültür dairelerine paralel olarak çeşitlenmiştir
Türk destanları ana hatlarıyla kültür dâirelerine kronolojik ve içinde teşekkül ettikleri veya muhafaza edildikleri siyâsî birliklere göre yandaki gibi sınıflandırılmaktadırlar
Türk Kozmogonisi-Yaradılış Destanı
Altaylardan Verbitskiy'in derlediği yaradılış destanı özetle şöyledir: Yer gök hiç bir şey yokken dünya uçsuz bucaksız sulardan ibaretti
Tanrı Ülgen bu uçsuz bucaksız dünyada durmadan uçuyordu
Göklerden gelen bir ses Tanrı Ülgen'e denizden çıkan taşı tutmasını söyledi
Göğün emri ile oturacak yer bulan Tanrı Ülgen artık yaratma zamanı geldi diye düşünerek şöyle dedi :
Bir dünya istiyorum bir soyla yaratayım
Bu dünya nasıl olsun ne boyla yaratayım
Bunun çaresi nedir ne yolla yaratayımş
Su içinde yaşayan Ak Anasu yüzünde göründü ve Tanrı Ülgen'e şöyle dedi :
Yaratmak istiyorsan Ülgen Yaratıcı olarak şu kutsal sözü öğren :
De ki hep "yaptım oldu" başka bir şey söyleme
Hele yaratır iken"yaptım olmadı" deme
Ak Ana bunları söyledi ve kayboldu
Tanrı Ülgen'in kulağından bu buyruk hiç gitmedi
insana da bu öğüdü iletmekten bıkmadı : "Dinleyin ey insanlar varı yok demeyin
Varlığa yok deyip de yok olup da gitmeyiniz
" Tanrı Ülgen yere bakarak : "Yaratılsın yer!" Göğe bakarak "Yaratılsın Gök!" Bu buyruklar verilince yer ve gök yaratılmış
Tanrı Ülgen çok büyük üç balık yaratmış ve dünya bu balıkların üzerine konmuş
Böylece dünya gezer olmamış bir yerde sabit olmuş
Tanrı Ülgen balıkların kımıldadıklarında dünyaya su kaplamasın diye Mandı şire'ye balıkları denetleme görevi vermiş
Tanrı Ülgen dünyayı yarattıktan sonra tepesi aya güneşe değen etekleri dünyaya değmeğen büyük Altın Dağın başına geçip oturmuş
Dünya altı günde yaratılmışdı yedinci günde ise Tanrı Ülgen uyumuş kalmışdı
Uyandığında neler yarattım diye baktı: Ayla güneşden başka fazladan dokuz dünya birer cehennem ile bir de yer yaratmıştı
Günlerden bir gün Tanrı Ülgen denizde yüzen bir toprak parçacığı üzerinde bir parça kil gördü" insanoğlu bu olsun insana olsun baba
" dedi ve toprak üstündeki kil birden insan oldu
Tanrı Ülgen bu ilk insana "Erlik" adını verdi ve onu kardeşi kabul etti
Ancak Erlik'in yüreği kıskançlık ve hırsla doluydu
Tanrı Ülgen gibi güçlü ve yaratıcı olmadığı için öfkelendi
Tanrı Ülgen kemikleri kamıştan etleri topraktan yedi insan yarattı
Erlik'in yarattığı dünyaya zarar vereceğini düşünerek insanı korumak üzere Mandışire adlı bir kahraman yarattıktan sonra yedi insanın kulaklarından üfleyerek can burunlarından üfleyerek başlarına akıl verdi
Tanrı Ülgen insanları idare etmek üzere May-Tere'yi yarattı ve onu insanoğlunun başına han yaptı
Yakut'lardan (Saka) derlenen yaradılış efsaneleri de Altay yardılış destanının yakın varyantı niteliğindedir
XIX
yüzyıl'da derlenen bu efsanelerin çeşitli din ve kültürlerin etkilerini taşıdıkları düşünülmektedir
Alp Er Tunga
Sakalar dönemine âit Alp Er Tunga ve şu olmak üzere iki destan tesbit edilmiştir
Alp Er Tunga M
Ö
VII
yüzyılda yaşamış kahraman ve çok sevilen bir Saka hükümdarıdır
Alp Er Tunga Orta Asya'daki bütün Türk boylarını birleştirerek hâkimiyeti altına almış daha sonra Kafkasları aşarak Anadolu Suriye ve Mısır'ı fethetmiş ve Saka devletini kurmuştur
Alp Er Tunga'nın hayatı savaşlarla geçmiştir
Uzun süre mücadele ettiği iranlı Medlerin hükümdarı Keyhusrev'in davetinde hile ile öldürülmüştür
Alp Er Tunga ile iranlı Med hükümdarları arasındaki bu mücadelelerin hatıraları uzun asırlar hem Türkler hem iranlılar arasında yaşatılmıştır
Alp Er Tunga Asur kaynaklarında Maduva Heredot'ta Madyes iran ve islâm kaynaklarında Efrasyab adlarıyla anılmaktadır
Orhun Yazıtlarında "Dokuz Oğuzlar" arasında "Er Tunga" adına yapılan "yuğ" merasiminden söz edilmektedir
Turfan şehrinin batısında bulunan "Bezegelik" mabedinin duvarında da Alp Er Tunga'nın kanlı resmi bulunmaktadır
"Divan ü Lügat-it Türk" ün yazarı Kaşgarlı Mahmud'a ve "Kutadgu Bilig" yazarı Yusuf Has Hacip'e göre "Alp Er Tunga" iran destanı "şehname" deki büyük ve efsanevî Turan hükümdarı "Efrasiyab" dır
Divan ü Lûgat-it Türk'de Turan hükümdarlığının merkezi olarak "Kaşgar" şehri gösterilmektedir
islâmiyeti kabul etmiş olan Karahanlı devleti hükümdarları da kendilerinin "Efrasyap" sülalesinden geldiklerine inanmışlar ve bunu ifade etmişlerdir
Moğol tarihçisi Cüveyni de Uygur devletinin hükümdarlarının da Efrasyap soyundan olduğunu yazmaktadır
şecere-i Terakime'ye göre Selçuklu Sultanları kendilerini Efrasyab soyundan kabul ederlerdi
Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğıinin dağılmasından sonra iletişim kurmak imkânı bulduğumuz ve Rusların Yakut adını verdiği Türk gurup aslında kendilerine Saka dediklerini söylemişlerdir
Tarih içinde kaybolduğunu düşündüğümüz Saka Türklerinin az da olsa bir bölümünün bugün hayatiyetlerini sürdürmeleri pek çok meselenin yeniden araştırılarak doğruların ortaya çıkmasına yardımcı olabilecektir
Tarihçi Mesudî de M
S
7
yüzyılın başındaki Köktürk hakanının "Efrasyab" soyundan olduğunu yazmaktadır
Bütün bu bilgilerden hareketle "Tunga Alp" le ilgili efsanelerin Kök Türklerden önce doğu ve orta Tiyanşan alanında yaşayan Türkler arasında meydana geldiğini ve bu destanın daha sonraları Kök Türk ve Uygurlar arasında yaşayarak devam ettiğini göstermektedir
Alp Er Tunga destanının metni bu güne ulaşamamıştır
Bir kısmından yukarıda bahsettiğimiz kaynaklarda bu değerli Saka hükümdarı ve kahramanı hakkında bilgiler ve bir de sagu (ağıt) tesbit edilmiştir:
Alp Er Tunga Öldü mü
Dünya sahipsiz kaldı mı
Korkak öcünü aldı mı
Şimdi yürek yırtılır
Felek yarar gözetti
Gizli tuzak uzattı
Beğlerbeyini kaptı
Kaçsa nasıl kurtulur
Erler kurt gibi uludular
Hıçkırıp yaka yırttılar
Acı seslerle bağırdılar
Ağlamaktan gözleri kapandı
Beğler atlarını yordular
Kaygı onları durdurdu
Benizleri yüzleri sarardı
Safran sürülmüş gibi oldular
Kutadgu Bilig'de "Alp Er Tunga" hakkında şu bilgi verilmektedir: "Eğer dikkat edersen görürsün ki dünya beyleri arasında en iyileri Türk beyleridir
Bu Türk beyleri arasında adı meşhur ikbali açık olanı Tonga Alp Er idi
O yüksek bilgiye ve çok faziletlere sahip idi
Ne seçkin ne yüksek ne yiğit adam idi ; zaten âlemde ferasetli insan bu dünyaya hâkim olur
iranlılar ona Efrasiyap derler; bu Efrasiyap akınlar hazırlayıp ülkeler zaptetmiştir
Dünyaya hâkim olmak ve onu idare etmek için pek çok fazilet akıl ve bilgi lâzımdır
iranlılar bunu kitaba geçirmişlerdir
Kitapta olmasa onu kim tanırdı
" Bugünkü bilgilerimize göre Alp Er Tunga ile ilgili en geniş bilgi İran destanı şehname'de tesbit edilmiştir
şehname'nin başlıca konularından biri iran -Turan savaşlarıdır
Bu destana göre en büyük Turan kahramanı önce şehzade sonra hükümdar olan Efrasyap'tır
şehname'deki Alp Er Tunga ile ilgili bilgiler şöyle özetlenebilir:
"Turan şehzadesi Efrasyap babasının isteği üzerine iran'a harp açtı
iki ordu Dihistan'da karşılaştılar
Boyu servi göğsü ve kolları arslan gibi ve fil kadar kuvvetli olan Efrasyap İranlı'ları yendi
İran padişahı Efrasyap'a esir düştü
iran'ın ilk intikamını o zaman iran'a bağlı olan Kabil Padişahı Zal aldı
Zal başarılı olmasına rağmen iran şahının öldürülmesini engelleyemedi
Efrasyab iran'ı ele geçirmek için yeni bir savaş açtı
iran'ın yetiştirdiği en büyük kahramanlardan Zal oğlu Rüstem Efrasyab'ın üzerine yürüdü
Efrasyab ile Zal oğlu Rüstem arasında bitmez tükenmez savaşlar yapıldı
iran tahtında bulunan Keykâvus hem oğlu Siyavuş'u hem de Zal oğlu Rüstem'i darılttı
Siyavuş Efrasyap'a sığındı
Siyavuş'un Turan'da bulunduğu sırada evlendiği Türk beyi Piran'ın kızından bir oğlu oldu
Siyavuş oğluna babası Keyhusrev'in adını verdi
Efrasyab uzun yıllar Turan'da hükümdarlık etti
İran'lılar Siyavuş'un oğlu Keyhusrev'i kaçırarark iran tahtına oturttular
Keyhusrev Zaloğlu Rüstem'le işbirliği yaptı ve Turan ordularını yendi
Keyhusrev ile Efrasyap defalarca savaştılar
Sonunda ordusuz kalan Efrasyap Keyhusrev'in adamları tarafından öldürüldü
"
Şehname'de Efrasyap adıyla anılan Turan hükümdarı Alp Er Tunga'nın iran hükümdarlarına sık sık yenildiği anlatılmaktadır
Ancak iran Turan savaşlarında iran hükümdarları sürekli değişmiş 140 yıl yaşadığı rivayet edilen Alp Er Tunga ise mücadeleye devam etmiştir
Bu durum Efrasyap'ın başarısız olmadığını gösterir
Gerçek destan metni bulunduğu takdirde bu destanla ilgili daha sağlıklı değerlendirmeler yapılabilir görüşündeyim
Şu Destanı
Şu destanı M
Ö
330-327 yıllarındaki olaylarla bağlantılıdır
Bu tarihlerde Makedonyalı İskender İran'ı ve Türkistan'ı istilâ etmişti
Bu dönemde Saka hükümdarının adı şu idi
Bu Destan Türklerin İskender'le mücadelelerini ve geriye çekilmeleri anlatılmaktadır
Doğuya çekilmeyen 22 ailenin Türkmen adıyla anılmaları ile ilgili sebep açıklayıcı bir efsane de bu destan içinde yer almaktadır
Kaşgarlı Mahmud Divan ü Lügat-it Türk'de İskender'den Zülkarneyn olarak bahsetmektedir
Destanın tespit edilebilen kısa metni şöyle özetlenebilir: İskender Türk memleketlerini almak üzere harekete geççiğinde Türkistan'da hükümdar şu isminde bir gençti
İskender'in gelip geçici bir akın düzenlediğine inanıyordu
Bu sebeple de İskender'le savaşmak yerine doğuya çekilmeği uygun bulmuştu
İskender'in yaklaştığı haberi gelince kendisi önde halkı da onu izleyerek doğuya doğru yol aldılar
Yirmi iki aile yurtlarını bırakmak istemedikleri için doğuya gidenlere katılmadılar
Giden gurubun izlerini takip ederek onlara katılmaya çalışan iki kişi bu 22 kişiye rastladı
Bunlar birbirleriyle görüşüp tartıştılar
22 kişi bu iki kişiye: "Erler İskender gelip geçici bir kişidir
Nasıl olsa gelip geçer o sürekli bir yerde kalamaz
Kal aç" dediler
Bekle eğlen dur anlamına gelen "Kalaç" bu iki kişinin soyundan gelen Türk boyunun adı oldu
İskender Türk yurtlarına geldiğinde bu 22 kişiyi gördü ve Türk'e benziyor anlamında "Türk maned" dedi
Türkmenlerin ataları bu 22 kişidir ve isimleri de İskender'in yukarıdaki sözünden kaynaklanmıştır
Aslında Türkmenler Kalaçlarla birlikte 24 boydur ama Kalaçlar kendilerini ayrı kabul ederler
Hükümdar şu Uygurların yanına gitti
Uygurlar gece baskını yaparak İskender'in öncülerini bozguna uğrattılar
Sonra İskender ile şu barıştılar
İskender Uygur şehirlerini yaptırdı ve geri döndü
Hükümdar Şu'da Balasagun'a dönerek bugün şu adıyla anılan şehri yaptırdı ve buraya bir tılsım koydurttu
Bugün de leylekler bu şehrin karşısına kadar gelir fakat şehri geçip gidemezler
Bu tılsımın etkisi hâlâ sürmektedir
Bu destana göre İskender Türkistan'a geldiğinde Türkmenlerin dışındaki Türkler doğuya çekilmişlerdi
İskender Türkistan'da mukavemetle karşılaşmamış bu sebeple de ilerlememiştir
Büyük ölçüde çadırlarda yaşayan Türkler İskender'in seferinden sonra şehirler kurmuş ve yerleşik hayatı geliştirmişlerdir
Hun - Oğuz Destanı
Oğuz Kağan destanı M
Ö
209-174 tarihleri arasında hükümdarlık yapmış olan Hun hükümdarı Mete'nin hayatı etrafında şekillenmiştir
Bütün Türk destanlarında olduğu gibi bu destanın da ilk şekli günümüze ulaşmamıştır
Bugün elimizde Oğuz destanının üç varyantı bulunmaktadır
XIII ile XVI yüzyıllar arasında Uygur harfleriyle yazılmış ve İslamiyetten önceki inancı yansıtan varyantın ilk örneği temsil ettiği kabul edilebilir
XIV
yüzyıl başında yazıldığı bilinen Reşîdeddîn'in Câmiüt-Tevârih adlı eserinde yer alan Farsça Oğuz Kağan Destanı İslâmî varyantların ikincisini temsil etmektedir
Oğuz Kağan Destanının üçüncü varyantı ise XVII
yüzyılda Ebü'l-Gazî Bahadır Han tarafından Türkmenler arasındaki sözlü rivayetlerden ve önceki yazmalardan faydalanarak yazılmıştır
Oğuz Kağan Destanının İslamiyet Öncesi Rivayeti Ay Kağan'ın yüzü gök ağzı ateş gözleri elâ saçları ve kaşları kara perilerden daha güzel bir oğlu oldu
Bu çocuk annesinden ilk sütü emdikten sonra konuştu ve çiğ et çorba ve şarap istedi
Kırk gün sonra büyüdü ve yürüdü
Ayakları öküz ayağı beli kurt beli omuzları samur omzu göğsü ayı göğsü gibiydi
Vücudu baştan aşağı tüylüydü
At sürüleri güder ve avlanırdı
Oğuz'un yaşadığı yerde çok büyük bir orman vardı
Bu ormanda çok büyük ve güçlü bir gergedan yaşıyordu
Bir canavar gibi olan bu gergedan at sürülerini ve insanları yiyordu
Oğuz cesur bir adamdı
Günlerden bir gün bu gergadanı avlamağa karar verdi
Kargı yay ok kılıç ve kalkanını aldı ve ormana gitti
Bir geyik avladı ve onu söğüt dalı ile ağaca bağladı ve gitti
Tan ağarırken geldiğinde gergedanın geyiği almış olduğunu gördü
Daha sonra Oğuz avladığı bir ayıyı altın kuşağı ile ağaca bağladı ve gitti
Tan ağarırken geldiğinde gergedanın ayıyı da aldığını gördü
Bu sefer kendisi ağacın altında bekledi
Gergedan geldi ve başı ile Oğuz'un kalkanına vurdu
Oğuz kargı ile gergedanı öldürdü
Kılıcı ile başını kesti
Gergedanın barsaklarını yiyen ala doğanı da oku ile öldürdü ve başını kesti
Günlerden bir gün Oğuz Kağan Tanrıya yalvarırken karanlık bastı
Gökten bir gök ışık indi
Güneşten ve aydan daha parlaktı
Bu ışığın içinde alnında kutup yıldızı gibi parlak bir ben bulunan çok güzel bir kız duruyordu
Bu kız gülünce gök tanrı da gülüyor kız ağlayınca gök tanrı da ağlıyordu
Oğuz bu kızı sevdi ve bu kızla evlendi
Günler ve gecelerden sonra bu kız üç oğlan çocuk doğurdu
Çocuklara Gün Ay ve Yıldız isimlerini verdiler
Oğuz ormanda ava çıktığı günlerden birinde göl ortasında bir ağaç gördü
Ağacın kovuğunda gözü gökten daha gök saçı ırmak gibi dalgalı inci gibi dişli bir kız oturuyordu
Yeryüzü halkı bu kızın güzelliğini görse dayanamaz ölüyoruz derlerdi
Oğuz bu kızı sevdi ve onunla evlendi
Günlerden gecelerden sonra Oğuz'un bu kızdan da üç oğlu oldu
Bu çocuklara Gök Dağ ve Deniz isimlerini koydular
Oğuz Kağan büyük bir toy(şenlik) verdi
Kırk masa ve kırk sıra yaptırdı
Çeşit çeşit yemekler şaraplar tatlılar kımızlar yediler ve içtiler
Toydan sonra Beylere ve halka Oğuz Kağan şunları söyledi:
Ben sizlere oldum kağan
Alalım yay ile kalkan
Nişan olsun bize buyan
Bozkurt olsun bize uran
Av yerinde yürüsün kulan
Dana deniz daha müren
Güneş bayrak gök kurıkan
Oğuz Kağan bu toydan sonra dünyanın dört bir tarafına elçilerle şu mektubu gönderdi:" Ben Uygurların kağanıyım ve yeryüzünün dört köşesinin kağanı olmam gerekir
Sizden itaat dilerim
Kim benim emirlerime baş eğerse hediyelerini kabul eder ve onu dost edinirim
Kim baş eğmezse gazaba gelirim
Onu düşman sayarım
Onunla savaşır ve yok ettiririm"
Yine o zamanlarda sağ yanda bulunan Altun Kağan Oğuz Kağan'a pek çok altın gümüş ve değerli taşlar hediye etti ve ona itaat ederek dostluk kurdu
Oğuz Kağanın sol yanında ise askerleri ve şehirleri çok olan Urum Kağan vardı
Urum Kağan Oğuz Kağanı dinlemezdi
Oğuz Kağan'ın isteklerini gene kabul etmedi
Oğuz Kağan gazaba geldi bayrağını açtı ve askerleriyle birlikte Urum Kağana doğru yürüdü
Kırk gün sonra Buz Dağ'ın eteklerine geldi
Çadırını kurdurdu ve sessizce uyudu
Tan ağarınca Oğuz Kağanın çadırına güneş gibi bir ışık girdi
O ışıktan gök tüylü gök yeleli büyük bir erkek kurt çıktı
Kurt: "Ey Oğuz sen Urum üzerine yürümek istiyorsun; Ey Oğuz ben senin önünde yürüyeceğim
"dedi
Bunun üzerine Oğuz çadırını toplattırdı ve ordusuyla birlikte kurdu izlediler
Gök tüylü gök yeleli büyük erkek kurt itil Müren denizi yakınındaki Kara dağın eteğinde durdu
Urum Hanın ordusu ile Oğuz Kağanın ordusu arasında büyük savaş oldu
Oğuz Kağan savaşı kazandı Urum Hanın hanlığını ve halkını aldı
Oğuz Kağan ve askerleri Gök tüylü ve gök yeleli kurdu izleyerek itil ırmağına geldiler
Oğuz Kağan'ın beylerinden Uluğ Ordu bey itil ırmağını geçmek için ağaçlardan sal yaptı ve böylece karşıya geçtiler
Oğuz'un bu buluş hoşuna gittiği için bu Uluğ Ordu Bey'e "Kıpçak" adını verdi
Gök tüylü gök yeleli kurdu izleyerek yeniden yola devam ettiler
Oğuz Kağan'ın çok sevdiği alaca atı Buz Dağa kaçtı
Oğuz Kağanın çok üzüldüğünü gören kahraman beylerinden biri Buz Dağa çıktı ve dokuz gün sonra alaca atı bularak geri döndü
Oğuz Kağan atını ve karlarla örtünmüş kahraman beyi görünce çok sevindi
Atını getiren bu beye: "Sen buradaki beylere baş ol
Senin adın ebediyen Karluk olsun
" dedi
Bir süre ilerledikten sonra gök tüylü ve gök yeleli erkek kurt durdu
Çürçet yurdu adı verilen bu yerde Çürçetlerin kağanı ve halkı Oğuz Kağana boyun eğmeyince büyük savaş oldu
Oğuz Kağan Çürçet Kağını yendi ve halkını kendisine bağladı
Oğuz Kağan ordusunun önünde yürüyen bu gök tüylü gök yeleli erkek kurdla Hint Tangut Suriye güneyde Barkan gibi pek çok yeri savaşarak kazandı ve yurduna kattı
Düşmanları üzüldü dostları sevindi
Pek çok ganimet ve atla evine döndü
Günlerden bir gün Oğuz Kağanın tecrübeli bilge veziri Uluğ Bey rüyasında bir altın yay ve üç gümüş ok gördü
Altın yay gün doğusundan gün batısına kadar uzanıyordu
Üç gümüş ok da kuzeye doğru gidiyordu
Oğuz Kağan bu rüyayı dinleyince yurdunu oğulları arasında paylaştırdı
"
Köktürk Destanı
Köktürklerle ilgili tesbit edilen destanın iki farklı rivayeti bulunmaktadır
Çin kaynaklarında tespit edilen varyant "Bozkurt" Ebü'l-Gâzi Bahadır Han tarafından tespit edilen varyant şecere-i Türk'te ise "Ergenekon"
Ergenekon Destanı
Moğol ilinde Oğuz Han soyundan il Han'ın hükümdarlığı sırasında Tatarların hükümdarı Sevinç Han Moğol ülkesine savaş açtı
ilhan'ın idaresindeki orduyu Kırgızlar ve diğer boylardan da yardım alarak yendi
ilhanın ülkesindeki herkesi öldürdüler
Yalnız il Han'ın küçük oğlu Kıyan ve eşi ile yeğeni Nüküz ile eşi kaçıp kurtulmayı başardılar
Düşmanın onları bulamayacağı bir yere gitmeğe karar verdiler
Yabanî koyunların yürüdüğü bir yolu izleyerek yüksek bir dağıda dar bir geçite vardılar
Bu geçitten geçerek içinde akar sularpınarlar çeşitli bitkiler çayırlar meyva ağaçları çeşitli avların bulunduğu bir yere gelince Tanrıya şükrettiler ve burada kalmağa karar verdiler
Dağın doruğu olan bu yere dağ kemeri anlamında adıyla verilmiştir
"Ergene" kelimesiyle "dik" anlamındaki "Kon" kelimesini birleştirerek "Ergenekon" adını verdiler
Kıyan ve Nüküz'ün oğulları çoğaldı
Dört yüz yıl sonra kendileri ve sürüleri o kadar çoğaldılar ki Ergenekon'a sığamadılar
Atalarının buraya geldiği geçitin yeri unutulmuştu
Ergenekon'un çevresindeki dağlarda geçit aradılar
Bir demirci dağın demir kısmı eritirlerse yol açılabileceğini söyledi
Demirin bulunduğu yere bir sıra odun bir sıra kömür dizdiler ve ateşi yaktılar
Yetmiş yere koydukları yetmiş körükle hep birden körüklediler
Demir eridi yüklü bir deve geçecek kadar yer açıldı
ilhan'ın soyundan gelen Türkler yeniden güçlenmiş olarak eski yurtlarına döndüler atalarının intikamını aldılar
Egenekondan çıktıkları gün olan 21 martta her yıl bayram yaptılar
Bu bayramda bir demir parçasını kızdırırlar demir kıpkırmızı olunca önce Hakan daha sonra beyler demiri örsün üstüne koyarak döğerler
Bugün hem yeniden özgür hem de bahar bayramı olarak hala kutlanmaktadır
Uygur Destanları
Uygurlara âit Türeyiş ve Göç isimli iki destan parçası tesbit edilmiştir
Türeyiş parçası Çin kaynaklarından Göç ise hem Çin hem iran kaynaklarında bulunmaktadır
Türeyiş Destanı
Eski Hun beylerinden birinin çok güzel iki kızı vardı
Bu bey kızları ile ancak Tanrıların evlenebileceğini düşünüyordu
Bu sebeble ülkesinin kuzey tarafında yüksek bir kule yaptırarak iki güzel kızını Tanrılarla evlenmek üzere buraya yerleştirdi
Bir süre sonra kuleye gelen bir kurdun Tanrı olduğu düşüncesiyle kızlar bu kurtla evlendiler
Bu evlenmeden doğan Dokuz Oğuzların sesi kurt sesine benzerdi
Göç Destanı
Uygurların yurdunda "Hulin" isimli bir dağ vardı
Bu dağdan Tuğla ve Selenge isimli iki ırmak çıkardı
Bir gece oradaki bir ağacın üzerine gökten ilâhi bir ışık indi
iki ırmak arasında yaşayan halk bunu dikkkatle izlediler
Ağacın gövdesinde şişkinlik oluştu ilâhi ışık dokuz ay on gün şişkinlik üzerinde durdu
Ağacın gövdesi yarıldı ve içinden beş çocuk göründü
Bu ülkenin halkı bu çocukları büyüttü
En küçükleri olan Buğu Han büyüyünce hükümdar oldu
Ülke zengin halk mutlu oldu
Çok zaman geçti
Yuluğ Tiğin isimli bir prens hükümdar oldu
Çinlilerle çok savaştı
Bu savaşlara son vermek için Oğlu Galı Tigini bir Çin prensesi ile evlendirmeğe karar verdi
Çinliler prensese karşılık hükümdardan Tanrı dağının eteğindeki Kutlu Dağ adını taşıyan kayayı istediler
Gali Tigin kayayı verdi
Çinliler kayayı götürmek için kayanın etrafında ateş yaktılar kaya kızınca üzerine sirke döktüler
Ufak parçalara ayrılan kayayı arabalara koyarak Çin'e taşıdılar
Memleketteki bütün kuşlar hayvanlar kendi dilleriyle bu kayanın gidişine ağladılar
Bundan yedi gün sonra da Gali Tigin öldü
Kıtlık ve kuraklık oldu
Yurtlarını bırakarak göç etmek zorunda kaldılar
Buraya kadar kısaca tanıtmağa çalıştığımız Türklerin ilk dönem edebî eserleri olan Yaratılış Alp Er Tunga şu Oğuz Kağan Ergenekon Türeyiş ve Göç destanları bugünkü bütün Türk Cumhuriyet ve Topluluklarının ortak destanları olarak kabul edilmektedir
Büyük bir ihtimalle XV
yüzyılda yazıya geçirildiği kabul edilen "Dede Korkut Hikâyeleri" nin Hun-Oğuz Destan dâiresinden ayrılmış destan parçası olduğu görüşü oldukça yaygındır
Dede Korkut Hikâyeleri ve bu hikâyelerin hem anlatıcısı hem de kahramanlarından biri olan Dede Korkut bütün Türk dünyasında ortak olarak tanınan sözlü ve yazılı gelenekte yaşatılan önemli eserlerden biridir
Türklerin X
yüzyılda büyük kitleler halinde İslâmiyet'i kabul etmelerinden ve Oğuzların büyük bir bölümünün batıya bugünkü Anadolu topraklarına göçmelerinden sonra gerek Orta Asyada gerek Anadolu Balkanlar ve Orta Doğuda Türkler farklı siyasî birlikler içinde yaşamışlardır
X
yüzyıldan sonra teşekkül eden destanlardan Köroğlu dışındakiler Türk topluluk ve guruplarının iletişimleri ölçüsünde yaygınlaşmıştır
Köroğlu destanı XVI
yüzyılda Anadolu'da teşekkül etmiş ve hemen hemen bütün Türk dünyası tarafından benimsenmiş ve çeşitlenerek yaşatılmaktadır
İslâmiyetin Kabulünden Sonraki Türk Destanları
Karahanlı hükümdarı Satuk Buğra Han X
yüzyılda islâmiyeti resmen devlet dini olarak kabul etmiştir
islâmiyetten sonra ilk teşekkül eden destan da bu hükümdarın islâmiyeti kabul ve yaymak için yaptığı mücadelelerin efsanelerle zenginleştirilerek anlatımıyla doğmuştur
Bu destanın bir elyazmasında bulunan metni kısaca şöyle özetlenebilir :
Satuk Buğra Han Destanı
Hz
Muhammed kanatlı atı Burak'ın sırtında göklere yükseldiği "Mirâc Gecesinde" gök katlarında kendinden önceki peygamberleri görür
Bunlar arasında birini tanıyamaz ve Cebrail'e bunun kim olduğunu sorar
Cebrail : "Bu peygamber değildir
Bu sizin ölümünüzden üç asır sonra dünyaya inecek olan bir ruhtur
Türkistan'da sizin dininizi yayacak olan bu ruh "Abdülkerim Satuk Buğra Han" adını alacaktır
" Hz
Muhammed yeryüzüne döndükten sonra hergün islâmiyeti Türk ülkesine yayacak olan bu insan için dua etti
Hz
Muhammed'in arkadaşları da bu ruhu görmek istediler
Hz
Muhammed dua etti
Başlarında Türk başlıkları bulunan silâhlı kırk atlı göründü
Satuk Buğra Han ve arkadaşları selâm verip uzaklaştılar
Bu olaydan üç asır sonra Satuk Buğra Han Kaşgar Sultanının oğlu olarak dünyaya geldi
Satuk Buğra Hanın doğduğu gün yer sarsılmış mevsim kış olduğu halde bahçeler çayırlar çiçeklerle örtülmüştü
Falcılar bu çocuğun büyüyünce müslüman olacağını söyleyerek öldürülmesini isterler
Satuk Buğra Hanı annesi : "Müslüman olduğu zaman öldürürsünüz
" diyerek ölümden kurtarır
Satuk Buğra Han 12 yaşında arkadaşlarıyla birlikte ava çıkmağa başlar
Avda oldukları günlerden birinde kaçan bir tavşanın arkasından hızla koşarken arkadaşlarından uzaklaşır
Kaçan tavşan durur ve bir ihtiyar insan görünümü kazanır
Satuk Buğra Han'ın sonradan Hızır olduğunu anladığı bu yaşlı kişi ona müslüman olmasını öğütler ve islâmiyeti anlatır
Satuk Buğra Kaşgar hükümdarı olan amcasından islâmiyeti kabul etmesini ister
Kaşgar Hanı müslüman olmayacağını söyler
Satuk Buğra Han'ın işaretiyle yer yarılır ve hükümdar toprağa gömülür
Satuk Buğra Han hükümdar olur ve bütün Türk ülkeleri onun idaresinde islâmiyeti kabul ederler
Satuk Buğra Han ömrünü müslümanlığı yaymak için mücadele ile geçirmiştir
Menkabelere göre Satuk Buğra Han'ın düşmana uzatıldığında kırk adım uzayan bir kılıcı varmış ve savaşırken etrafına ateşler saçıyormuş
96 yaşında Tanrıdan davet almış bu sebeble Kaşgar'a dönmüş ve hastalanarak burada ölmüştür
Manas Destanı
Kırgız Türkleri arasında doğan Manas destanı Kazak-Kırgız Türk kültür dâiresi içinde bugün de bütün canlılığı ile yaşamaktadır
Bu destanın XI ile XII
yüzyıllarda meydana geldiği düşünülmektedir
Destanın kahramanı Manas da Oğuz Kağan destanının islâmî rivayetindeki ve Satuk Buğra Han gibi islâmiyeti yaymak için mücadele eden bir kahramandır
Böyle olmakla beraber Manas destanında islâmiyet öncesi Türk kültür inanç ve kabullerinin tamamını görmek mümkündür
Bazı varyantları 400
000 mısra olan Manas destanı Türk-Bozkır medeniyetinin Kazak -Kırgız dâiresinin kültür belgeseli niteliğindedir
Cengiz-nâme
Ortaasya'da yaşayan Türk boyları arasında XIII
yüzyılda doğup gelişmiştir
Cengiznâme Moğol hükümdarı Cengiz'in hayatı kişiliği ve fetihleri ile ilgili olarak Cengiz'in oğulları tarafından idare edilen Türkler tarafından meydana getirilmiştir
Orta Asya'da yaşayan Türkler özellikle de Başkurd Kazak ve Kırgız Türkleri Cengiz destanını çok severek günümüze kadar yaşatmışlardır
Cengiz-nâme'de Cengiz bir Türk kahramanı olarak kabul edilmekte ve hikâye Türk tarihi gibi anlatılmaktadır
Cengiz Uygur Türeyiş destanının kahramanları gibi gün ışığı ile Kurt-Tanrı'nın çocuğu olarak doğar
Cengiz-nâme Moğol Hanlarının destanî tarihi olarak kabul edildiğinden tarih araştırıcılarının da dikkatini çekmiştir
XVII
yüzyılda Orta Asya Türkçesinin değerli yazarı Ebü'l Gâzi Bahadır Han "şecere-i Türk" adlı eserinde "Cengiz-Nâme"nin 17 varyantını tesbit ettiğini söylemektedir
Bu bilgi bu destanın Orta Asya'daki Türkler arasındaki yaygınlığını göstermektedir
Orta Asya Türkleri Cengiz'i islâm kahramanı olarak da görmüşler ve ona kutsallık atfetmişlerdir
Batıdaki Türkler tarafından ise Cengiz hiç sevilmemiştir
Arap tarihçilerinin bu hükümdarı islâm düşmanı olarak göstermeleri ve tarihî olaylar onun sevilmemesinde etkili olmuştur
Moğolların Anadoluya saldırgan biçimde gelip ortalığı yakıp yıkmaları Bağdat'ın önce Hülâgu daha sonra Timurlenk tarafından yakılıp yıkılması Timurlenk'in Yıldırım Beyazıd'la sebebsiz savaşı gibi tarihi gerçekler Cengiz'in de diğer Moğollar gibi sevilmemesine sebeb olmuştur
Cengiz-Nâme batıda yaşayan Türkler'in hafıza ve gönüllerinde yer almamıştır
"Cengiz-Nâme" nin Orta Asya Türkleri arasında bir diğer adı da "Dâstân-ı Nesl-i Cengiz Han" dır
Edige
Bu destanda XIII yüzyılda Hazar denizi kıyısında kurulan Altınordu Hanlığının XV
yüzyılda Timurlular tarafından yıkılışı anlatılmaktadır
Destanın adı Altınordu Hanı ve bu destanın kahramanı Edige Mirza Bahadır'a atfen verilmiştir
Edige Mirza Bahadır'ın devletini ayakta tutabilmek için yaptığı büyük mücadeleler ölümünden sonra XV
yüzyılda destan haline getirilmiştir
1820'yılından itibaren yazıya geçirilen Edige destanının Kazak-Kırgız Kırım Nogay Türkmen Kara Kalpak Başkırt olmak üzere altı rivâyeti tesbit edilmiştir Çeşitli Türk guruplar arasında Alp Er Tunga ve Oğuz Kağan gibi ilk Türk destanlarının izlerini taşıyan Türk kahramanlık dtünya görüşünü temsil eden burada bahsi geçenler kadar yaygınlaşmamış ortak edebiyat geleneği içinde yer almamış pek çok başka destan örneği bulunmaktadır
Osmanlı sahasında destandan hikâyeye geçişte ara türler olarak da nitelendirilen çok tanınmış ve bir çok Türk topluluklarınca da bilinen Köroğlu örneği yanında daha sınırlı alanlarda tesbit edilen Danişmendname Battalname gibi ilgi çekici örnekler de bulunmaktadır
Battal-Nâme
Bu destanın kahramanı Türkler arasında Battal Gâzi adıyla benimsenmiş bir Arap savaşcısıdır
Asıl destan VIII
yüzyılda Emevî'lerin hırıstıyanlarla yaptıkları savaşlarda büyük kahramanlıklar göstermiş Abdullah isimli bir kişiyle ilgili olarak doğmuştur
Battal arapça kahraman demektir Battal Gâzi Arap kahramanına verilen unvanlardır
Türklerin müslüman olmalarından sonra Battal Gâzi destan tipi Türkleştirilmiş önceki destan epizotlarıyla zenginleştirilmiş ve anlatım geleneği içine alınmıştır
XII ve XIII yüzyıllarda Battal-Nâme adı ile ve nesir biçimi yazıya geçirilmiştir
Hikâyeci âşıkların repertuarlarında da yer almıştır
Seyyid Battal adıyla da anılan bu kahraman hem çok bilgili çok dindar ve cömertdir
Müslümünlığı yaymak için yaptığı mücadelelerde insanların yanında büyücü cadı ve dev gibi olağanüstü güçlerle de savaşır
"Aşkar Devzâde" isimli atı da kendisi gibi kahramandır
Arap Fars ve Türklerin X-XX
yüzyıllar arasında oluşturdukları ortak islâm kültür dâiresinin ürünlerinden biri olmakla beraber Orta Asya'da yaşayan Türk guruplar arasına da yayılarak Türk kabul ve değerleriyle kaynaşmıştır
Dânişmendnâme
Anadolunun fethini ve bu mücadelenin kahramanlarını anlatan XII
yüzyılda sözlü olarak şekillenen XIII
yüzyılda yazıya geçirilen islâmî Türk destanlarındandır
Danişmendnâme'de hikâye edilen olayların tarihi gerçeklere uygunluğu kahramanlarının yaşamış Türk beyleri olmalarından Anadolu coğrafyasının gerçek isimleriyle anılmasından dolayı uzun süre tarih kitabı olarak nitelendirilmiştir
Köroğlu metni destan adıyla anılmakla ve bazı destanî niteliklere de sahib olmakla birlikte XX
yüzyılda Anadolu'dan derlenen örnekleri daha çok halk hikâyesi geleneğine yakındır
Anadolu'da hikâyeci âşıklar tarafından 24 kol halinde anlatılan hikâyesinin özeti kısaca şöyledir :
Köroğlu Destanı
Bolu beyi güvendiği seyislerinden biri olan Yusuf'a : "Çok hünerli ve değerli bir at bul
" emrini verir
Seyis Yusuf uzun süre Bolu beyinin isteğine uygun bir at arar
Büyüdüklerinde istenen niteliklere sahip olacağına inandığı iki tay bulur ve bunları satın alır
Bolu beyi bu zayıf tayları görünce çok kızar ve seyis Yusuf'un gözlerine mil çekilmesini emreder
Gözleri kör edilen ve işinden kovulan Yusuf sıska taylarla birlikte evine döner
Oğlu Ruşen Ali'ye verdiği talimatlarla tayları büyütür
Babası kör olduğu için Köroğlu takma adıyla anılan Ruşen Ali babasının isteğine göre atları yetiştirir
Taylardan biri olağanüstü bir at haline gelir ve Kırat adı verilir
Kırat da destan kahramanı Köroğlu kadar ünlenir
Seyis Yusuf Bolu beyinden intikam almak için gözlerini açacak ve onu güçlü kılacak üç sihirli köpüğü içmek üzere oğlu ile birlikte pınara gider
Ancak Köroğlu babasına getirmesi gereken bu köpükleri kendisi içer yiğitlik şâirlik ve sonsuz güç kazanır
Babası kaderine rıza gösterir ancak oğluna mutlaka intikamını almasını söyler
Köroğlu Çamlıbel'e yerleşir çevresine yiğitler toplar ve babasının intikamını alır
Hayatını yoksul ve çaresizlere yardım ederek geçirir
Halk inancına göre silâh icat edilince mertlik bozuldu demiş kırklara karışmıştır
SONUÇ
Çeşitli dönemlere ve farklı siyâsî birlikler sahip Türk gurupları arasında tesbit edilen Türk destanlarının kısaca tanıtımı ve özeti bu kadardır
Bu destan metinleri incelendiğinde hepsinde ilk Türk destanı Oğuz Kağan destanının izleri bulunduğu görülür
Bu destan parçaları Türk dünyasının ortak tarihî dönem hatıralarını aksettiren ilk edebî ürünler olarak da önem ve değer taşırlar
Bir gün bu parçalardan hareketle Fin destanı Kalavala gibi değerli mükemmel bir Türk destanını yazılabilirse çeşitli kaynaklarda dağınık olarak bulunan malzeme daha anlamlı hale gelebilir kanaatindeyim
Kaynaklar
1
Banarlı Nihat Sami Resimli Türk Edebiyatı Tarihi Istanbul 1971
2
Bang W
- R
R
Arat Die Legende von Oghuz-Kaghan Berlin 1932
Türkçe çevirisi Oğuz Kağan Destanı Istanbul 1936
3
Ebulgâzi Bahadır Han şecere-i Terakime fotokopi Istanbul 1937
4
Gökyay Orhan şâik " Han-nâme" Necati Lugal Armağanı Ankara 1968
5
İnan Abdulkâdir Tarihte ve bugün şamanizm Ankara 1945
6
KöPage Rankülü Mehmet Fuat Türk Edebiyatı Tarihi Istanbul 1928
ikinci baskı Istanbul 1982
7
Moğolların Gizli Tarihi çeviren Ahmet Temir Ankara 1948
8
Orkun H
N
Oğuzlara Dâir Ankara 1935
9
Ögel Bahaeddin "Uygurların Menşe Efsanesi" A
Ü
Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Dergisi Ankara 1947
10
Ögel Bahaeddin Türk Kültür Tarihi Ankara 1962
11
Türk Mitolojisi Ankara 1971
12
Sümer Faruk Oğuzlar Ankara 1967
13
Togan Zeki Velidi Umumî Türk Tarihine Giriş Istanbul 1946
Prof. Dr. Sinsi
Kullanıcının Profilini Göster
Prof. Dr. Sinsi Kullanıcısının Web Sitesi
Prof. Dr. Sinsi tarafından gönderilmiş daha fazla mesaj bul