Prof. Dr. Sinsi
|
Tüklerin Kurduğu Diğer Devletler..
Safevî Devleti (Safevîler)
On altı ile on sekizinci yüzyıllar arasında İranda hüküm süren Türk hânedânı Evliyanın büyüklerinden olan Şeyh Safiyyüddin Erdebilînin soyundan geldikleri için, Safevî ismiyle anıldılar
Safevîlerin dedesi olan Safiyyüddin Erdebilî, 1252-1334 yılları arasında, Erdebil ve civarında yaşamış bir veliydi Kendisi ve halifeleri zamanında, yolu, İran, Irak ve Andoluda yayıldı Osmanlı padişahlarının, Timur Han ve Akkoyunlular'ın ilgi ve yakınlıklarını gördüler Timur Han, Safiyyüddin Erdebilînin torunlarından Hoca Aliye Erdebil şehrini vermiş ve burada bağımsız hareket etme yetkisi tanımıştı Anadoluya daha önceki devirlerde yerleşmiş olan Bâtınîler ve Timur Han tarafından Anadoludan ***ürülen Türkmenler, Safeviyye yolunun mensupları arasına girdiler Bâtıniyye sapık fırkasının, Eshâb-ı kirâm (Hazret-i Peygamber'in arkadaşları) düşmanlığını esas alan fikirlerini, Safevîler arasında yaymaya başladılar Hoca Alinin torunu olan Cüneyde de, Eshâb-ı kirâm düşmanlığını bulaştırdılar
Cüneyd, Bâtınîlerin fikirlerinin etkisinde kalarak, doğru yoldan ayrıldı Ehl-i sünnet itikadında olan Müslümanların nefretini kazanan Cüneyd, baba ve dedelerinden dolayı kendisine gösterilen hürmet ve sevgiyi istismar edip, siyasete karıştı Bölgeye hakim olan Karakoyunlular'a karşı, zaman zaman ayaklanmalar düzenledi Bu yüzden memleketini terk etmeye mecbur kalarak, bir ara Osmanlılar'a ve Karamanoğulları'na sığındı Ancak, sapık fikirlerinden dolayı buralarda da tutunamadı Güney ve Güneybatı Anadolu ile Suriyenin kuzeyindeki Türkmenler arasında sapık fikirlerini yayarak, bu bölgede bir beylik kurmaya çalıştı Fakat Mısır Memlûk hükümdarlarının müdahalesiyle başarısızlığa uğradı Sonra Trabzon ve Canik bölgesine giderek burada faaliyetlerde bulundu Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan, Şeyh Cüneydin nüfuzundan faydalanmak üzere, onu kızkardeşi Hadîce Begümle evlendirdi Bu evlilikten, Haydar adında bir oğlu dünyaya geldi Gürcistan ve Çerkez ülkelerine seferler düzenledi Şirvan hükümdarı Halil ile yaptığı muharebede öldü (1460)
Fikrî temelleri, Eshâb-ı kirâm düşmanlığına dayanan bir devlet kurmayı gaye edinen Cüneydin yerine, oğlu Haydar geçti O da açıkça Eshâb-ı kirâm düşmanlığını yaymaya çalıştı Dayısı Uzun Hasanın kızı Halime Begüm Âlemşâhla evlendi Bu evlilikten, meşhur Şâh İsmâil dünyaya geldi Akkoyunlularla akrabalık bağlarını daha da pekiştiren Haydar, gücünü arttırdı Kendine tâbi olanlara, kızıl başlıklar giydirdi Bu sebeple ona tâbi olanlara “Kızılbaş” adı verildi Babasının öcünü almak üzere, Şirvan hükümdarı Ferruh Yesâr üzerine yürüdüyse de, 1488de yapılan savaşta öldü
Haydarın ölümünden sonra, İsmâilin de aralarında bulunduğu çocukları, anneleriyle birlikte, dayıları ve Akkoyunlu sultanı olan Yakub tarafından hapsedildiler Sultan Yakubun 1490da ölümünden sonra, İsmâil ve kardeşleri, anneleriyle birlikte serbest bırakıldılar Büyük kardeşleri olan Sultan Ali, Safevîlerin başına geçti Daha sonra Akkoyunlularla araları iyice açıldı 1493te Akkoyunlularla yaptığı bir muharebede, Sultan Alinin ölümünden sonra Safevîler dağıldı Sultan Ali, ölmeden önce yerine henüz altı yaşında olan kardeşi İsmâili veliaht tayin etmişti İsmail ve kardeşi İbrahimin başına bir iş geleceğinden korkan Safevîler, onları gizlediler Bir müddet Gilana ***ürülen İsmâil, orada altı yıldan fazla kaldı
Akkoyunlu Hükümdarı Sultan Rüstemin ölmesi üzerine meydana gelen kargaşalıktan istifade etmesini bilen Safevîler, çocuk yaşta olan İsmailin etrafında toplanıp, Akkoyunlu tahtında hak iddia ettiler Çoğu Anadoluda bulunan birçok Türkmen kabilesini de yanlarına alarak, Arran (Karabağ) ve Şirvanın bir kısmını ele geçirdiler Âzerbaycan üzerine yürüdüler Akkoyunlu hükümdarı Elvend Beyi, yenilgiye uğrattılar Tebrize dönen İsmail bin Haydarı, 1501de şah ilan ederek, Safevî Devletini kurdular
Şah İsmail Safevî, öncelikle çevresindeki beylik ve devletlerle savaşıp, bazılarını hakimiyeti altına aldı Şiîliği yayarak, Tebrizde on iki imam adına hutbe okutup, kendi adına para bastırdı
Akkoyunlular, elden çıkan topraklarını ele geçirmek için teşebbüse geçtilerse de başarılı olamadılar Doğuda bulunan Timurlu Devleti de zayıflamıştı Kendini güçlü hisseden Şah İsmail, 1502-1503te Irak üzerine yürüyüp Akkoyunlu Hükümdarı Murad Beyi mağlup ederek Şirazı ele geçirdi Kazerûnu alıp, pek çok Sünnî âlim ve Müslümanı kılıçtan geçirtti Yezd ve İsfahanı da istilâ ederek, sapık fikirlerini kabul etmeyen Müslümanlara zulüm yaptı ve kabul etmeyip karşı çıkanları öldürttü Anadolu içlerinde ve Osmanlı topraklarına da fikirlerini yaymaya teşebbüs etti İsfahanda bulunduğu sırada, Osmanlı Padişahı İkinci Bayezid Han, elçiler göndererek fikirlerinden vazgeçmesini ve Sünnî Müslümanlara karşı uyguladığı zulmü durdurmasını istedi
Bir taraftan Osmanlı hükümdarlarına bağlılığını bildiren Şah İsmail, diğer taraftan Sünni Müslümanlara karşı zulüm hareketini devam ettiriyordu 1505te Kazvine gelerek, Hâlid bin Velidin soyundan olan Hâlidîleri topluca katlettirdi 1507de, Dulkadiroğlu Alâüddevle Beyi mağlup edip, Erciş, Ahlat ve Bitlisi ele geçirdi ve Elbistana kadar ilerledi İşgal ettiği yerlerde on binlerce Sünnî Müslümanı katlettirdi Hakimiyet sahasını genişleten Şah İsmail, Irak-ı Araba sefer düzenledi 1509da Bağdatı istilâ etti Burada bulunan Sünnî âlimlerinden pek çoğunun türbelerini tahrip ettirip, Sünnî Müslümanları topluca katlettirdi Bir müddet sonra, Huzistan üzerine yürüyerek burayı zaptetti
Horasanı fetheden Özbek Hükümdarı Muhammed Şeybek üzerine yürüyerek, 1509da Merv civarında Özbek kuvvetleriyle karşılaştı Bu muharebede Muhammed Şeybek Han yenildi Muhammed Şeybek Hanın kafatasını kendisine şarap kadehi yapan Şah İsmail, derisine saman doldurup, zaferine alamet olmak üzere Osmanlı Sultanı İkinci Bayezid Hana gönderdi Bu galibiyetten sonra kendini güçlü hisseden Şah İsmail, Mâverâünnehir üzerine yürüdü Özbeklerin sulh talebi üzerine, Belh ve birkaç vilayeti zaptettikten sonra, Iraka döndü
Şah İsmail, bir taraftan seferler düzenleyerek ülkesini genişletmeye çalışırken, diğer taraftan derviş kılığında ve tarikat mensubu adı altında pek çok taraftarını, komşu ülkelere, bilhassa Osmanlı topraklarına göndererek isyan ve karışıklıklar çıkarttı Bunlardan Şah-kulu veya Şeytan-kulu diye bilinen Karabıyıkoğlu, üzerine gönderilen Osmanlı kuvvetlerini, üst üste bozguna uğrattı Kütahyayı tahrip etti Veziriâzam Ali Paşa ile giriştiği muharebede öldürüldü ise de Ali Paşa da şehit düştü Anadoludaki isyanlar üzerine, İkinci Bayezid Han, Safevîlere meyledenlerin İrana gitmelerini yasaklayarak, bunların bir kısmını, Rumeliye sürgüne gönderdi Şah İsmail, taraftarlarının kendisini ziyarete gelmelerinin yasaklandığını haber alınca, İkinci Bayezid Hana mektup yazarak onların gönderilmelerini istedi İkinci Bayezid Han ise yazdığı mektupta, İrana gidenlerin Şahı ziyaret için değil, askerlikten kaçmak için gittiklerini bildirdi ve Şah İsmailin isteğini yerine getirmedi
Bu sırada Şah İsmailin, Osmanlı Devleti için içten ve dıştan büyük bir tehlike arz etmeye başladığını, Osmanlılara karşı Mısır Memlûk Sultanı Kansu Gûrî (Gavri) ile anlaştığını tespit eden İkinci Bayezid Han, gerekli tedbirleri aldı Fakat herhangi bir harekete geçmedi Yavuz Sultan Selim Han, Osmanlı padişahı olunca, Anadoluda bulunan Safevî taraftarlarına karşı takibata girişti Özbek Hanına haber göndererek, Şah İsmaile karşı harekete geçmesini istedi Şah İsmaile de, ağır hakaretlerle dolu mektuplar yazarak, onu savaşa girmeye tahrik etti Nihayet, 23 Ağustos 1514te Çaldıranda yapılan savaşta, ağır mağlûbiyete uğrayan Şah İsmail, muharebe meydanından kaçtı (Bkz Çaldıran Savaşı) Bu sırada Özbekler, Horasanı tekrar ele geçirdiler İçkiye ve işrete düşkün olan Şah İsmail, devlet erkânının isteği üzerine, henüz bir yaşında olan oğlu Tahmasbı, veliaht tayin etti 1524te Erdebilin Serab kasabasında öldü
Şah İsmailin ölümünden sonra, yerine, henüz on yaşında bulunan büyük oğlu Ebül-Muzaffer Tahmasb geçti Yeni Şahın çocuk olması, bazı karışıklıklara sebep oldu Hattâ, bazı kabileler, kendi bölgelerinde bağımsız hareket etmeye başladılar Bu durumdan istifade eden Özbekler, birçok kere Horasanı zaptettiler Şah Tahmasbın daha sonra Horasana tayin ettiği vali, bu bölgeyi hakimiyeti altına aldı
Bitlis Hakimi Şeref Beyin, Safevîlere itaat etmesi, Osmanlı ordusunun, Safevîlere karşı sefer açmasına sebep oldu Bu sırada Özbekler, Horasanı tekrar zaptettiler Osmanlı ordusunun, Irakeyn Seferinden dönmesini fırsat bilen Şah Tahmasb, Özbek Hanı Ubeydullah Han üzerine yürüyerek Herat ve Kandeharı tekrar aldı Elkas Mirzâ komutasındaki yirmi bin kişilik bir orduyu da, Şirvanşâhların idaresindeki Şirvan üzerine gönderdi Bu ordu, 1538de Şirvanın önemli kalelerini ele geçirdi
Gürcülerle de mücadeleye girişen Safevîler, uzun çarpışmalardan sonra, onları hakimiyetleri altına aldılar
Bu sırada, Avrupa seferleri sebebiyle, Osmanlı-Safevî münasebetleri bir müddet sessiz kaldı Ancak, Safevî kumandanlarından Elkas Mirzânın, Osmanlılara ilticâ etmesinden sonra Kanunî Sultan Süleyman, 1548de Tebriz üzerine bir sefer daha düzenledi Meren civarında, Safevî ordusu, Osmanlılara yenildi Kanunî Sultan Süleyman Hanın vefatından sonra, Osmanlı-Safevî münasebetlerinde sessizlik hakim oldu Şah Tahmasb, İkinci Selim ve Üçüncü Muradın cüluslarında (tahta çıkışlarında) İstanbula elçi göndererek, cülus tebriknâmesi ve hediyeler takdim etti 53 yıl gibi uzun bir müddet saltanat süren Şah Tahmasb, hükümet merkezini Tebrizden Kazvine nakletti Tezkire-i Şah Tahmasb adıyla bilinen kendi hâl tercümesini (otobiyografisini) yazan Şah Tahmasb, veliahd tayini hususunda Kızılbaş reisleri arasında çıkan anlaşmazlık sebebiyle, 15 Mayıs 1576da zehirlenerek öldürüldü
Şah Tahmasbın ölümünden sonra oğlu İsmail Mirzâ, İkinci Şah İsmail unvanıyla tahta geçti Bazı Kızılbaş ileri gelenlerini ve diğer şehzadeleri ortadan kaldırdı Ehl-i sünnetin dört hak mezhebinden Şafiî mezhebini tercih edip, âlim geçinen ve Eshâb-ı kirâm düşmanı olan kimseleri, sarayından uzaklaştırdı Ehl-i sünnet âlimlerine karşı ilgi duyup, onları sarayına aldı Osmanlılarla antlaşma yaptı Devlet kademelerinde bulunan Kızılbaşları azledip, yerlerine, kendine tâbi, fakat tecrübesiz kimseleri getirmesi, Eshâb-ı kirâm düşmanlarının karşı çıkmasına sebep oldu Bir sene kadar saltanatta kaldıktan sonra, 1577de düşmanları tarafından zehirlenerek öldürüldü
Şah İkinci İsmailin vefatından sonra, yerine kardeşi Muhammed Hudâbende geçti Âmâ olan bu hükümdar, idareden âciz olduğu için, memleketi eşi idare etmeye başladı Yerine de Hamza Mirzâyı veliaht tayin etti Şah İkinci İsmail zamanında Osmanlılarla yapılan anlaşma bozulduğundan, Osmanlı Sultanı Üçüncü Murad Han tarafından Safevîlere harp ilan edildi Vezir Lala Mustafa Paşa kumandasındaki ordu, Safevîleri, Çıldır Ovasında yendi Tiflis ve Şirvan bölgeleri, Osmanlıların eline geçti Safevîler, kaybettikleri toprakları geri almak üzere teşebbüse geçtilerse de, başarılı olamadılar Bu durum karşısında Şah Hamza Mirzâ, sulh isteğinde bulundu Fakat, 1586da Şah Hamza Mirzâ da öldürüldü
Şâh Hamza Mirzânın öldürülmesinden sonra, yerine tayin edilecek veliaht hususunda Kızılbaş reisleri arasında anlaşmazlıklar çıktı Nihayet 1588de, Abbas Mirzâ, Safevî tahtına geçti Şah Abbas, tahta geçtikten sonra, Osmanlılarla sulha taraftar olan emîrleri katlettirdi Özbek Hanı Abdullah Hanın, Heratı zapt ederek, Meşhed üzerine yürüdüğünü duyup, onu durdurmak için Horasana hareket etti Bu sırada, Ferhat Paşa kumandasındaki Osmanlı ordusu, Genceyi; Sinan Paşa kumandasındaki Osmanlı ordusu da Nihavendi ele geçirdi Doğuda Özbek, batıda Osmanlı kuvvetlerinin tehdidi altında kalan Safevî devletinde iç isyanlar başgösterdi Şah Abbas, iç isyanları bastırmak için Osmanlılarla anlaşmak istedi Sulh için İstanbula bir elçi gönderdi 1590da yapılan antlaşmayla, İranda; Peygamber efendimizin Ashâbına ve halifelerine hakaretten vazgeçilmesi, Sünnî olan Müslümanlara karşı kötü hareketlerde bulunulmaması kararlaştırıldı Âzerbaycan, Şirvan, Gürcistan, Karabağ ve Lûristanın bir kısmı Osmanlılarda kaldı
Şah Abbas, Osmanlılarla bu antlaşmayı imzaladıktan sonra, içerdeki karışıklıkları bastırdı Özbekleri de Horasandan uzaklaştırdı Devlet merkezini de Kazvinden İsfahana nakletti “Şahsevenler” adı verilen yeni bir ordu da kuran Şah Abbas, Avrupa devletleriyle sıkı münasebetler kurmaya başladı İçeride istikrarı sağladıktan sonra, Osmanlıların fethettiği yerleri, geri almaya teşebbüs etti Çok zalim ve kan dökücü olan Şah Abbas, Basra Körfezindeki adaları da Portekizlilerden aldı 42 yıl saltanat sürdükten sonra, 1628de öldü
Şah Abbasın ölümünden sonra torunu Sam Mirzâ, Şah Birinci Safî unvanıyla tahta geçti Zalim bir şahsiyete sahip olan Sam Mirzâ da, Özbekler ve Osmanlılar'la uğraşmaya devam etti Van bölgesini Osmanlılardan almaya teşebbüs etti Bunun üzerine Osmanlı padişahı Dördüncü Murad Han, Revan Seferine çıktı Daha sonra da Bağdat üzerine yürüyüp, bu bölgeyi kesin olarak Osmanlı hakimiyetine aldı Şah Birinci Safî, 1642de ölünce, yerine on yaşındaki oğlu İkinci Abbas geçti Onun da 1667de ölümünden sonra, oğlu Safî Mirzâ, Şah Birinci Süleyman unvanıyla tahta geçti Şah Birinci Süleyman zamanında İran halkı, istikrar içinde yaşadı 1694te ölünce, yerine Sultan Hüseyin geçti
Yirmi beş yıldan fazla tahtta kalan Sultan Hüseyin, Sünnî Müslümanlara çok zulmetti Halk tarafından da pek sevilmeyen Sultan Hüseyinin, Afganlılarla arası açıldı Kandehar Valisi Mîr Üveys, 1709da bağımsızlığını ilan etti Mîr Üveysin oğlu Mahmud, 1722de İsfahanı ele geçirerek, Şah Hüseyini Safevî tahtından uzaklaştırdı Bu sırada, Safevî Hanedanının, Mahmudun eline esir düşmesini istemeyen İran devlet adamları, Şah Hüseyinin oğlu İkinci Tahmasbı, Kazvin taraflarına kaçırdılar
Aslen Avşar olan Safevî kumandanlarından Nâdirin gayretleriyle Afganlılar, İrandan uzaklaştırıldıktan sonra, 1722de İkinci Tahmasb, Safevî tahtına çıkarıldı Fakat memlekette iç karışıklıklar baş gösterdi Sünnî Müslümanlara zulüm ve kıyım hareketleri arttı
Osmanlılar, Sünnî Müslümanların bulunduğu bazı şehirleri Safevîlerin elinden kurtarmaya karar verdiler Erzurum Valisi Silahtar İbrahim Paşa kumandasındaki ordu, 1723te Tiflis bölgesini ele geçirdi Rus Çarı Deli Petro, bazı toprakların Rusyaya verilmesi karşılığı, Afganlıları İrandan çıkarmayı vaad etti Antlaşma imzalandı Şah İkinci Tahmasb, Osmanlılarla da anlaşmak üzere elçiler gönderdi Fakat Osmanlılar, bu teklifi kabul etmediler Nihayet Osmanlı orduları, üç koldan İran üzerine yürüdü 1723te Kirmanşah ve Erdelen eyaletinin merkezi olan Sine şehrini aldılar Köprülüzade Abdullah Paşa kumandasındaki ordu da, 1724 Mayısında Tebriz önüne geldi Şah İkinci Tahmasbın kumandasındaki Safevî ordusu, Osmanlılara karşı şiddetle savaştı Fakat, bütün gayretlerine rağmen, iki aylık bir kuşatmadan sonra Tebriz, Osmanlıların eline geçti Ordu, Revan üzerine yürüdü İran topraklarını ele geçirmeleri, Osmanlıları, Rusya ile karşı karşıya getirdi Nihayet 24 Haziran 1724te, İstanbulda yapılan bir toplantıda, İran topraklarının, Rusya ile Osmanlı Devleti arasında taksim edilmesi kararlaştırıldı Memleketi; Afganlılar, Osmanlılar ve Ruslar tarafından taksim edilen Şah İkinci Tahmasb, Fransa aracılığıyla, bu anlaşma ve taksimata itirazda bulundu ve anlaşmayı kabul etmeyeceğini açıkladı İrana karşı tekrar harp ilan eden Osmanlılar, önce Lûristan eyaletinin belli başlı şehirlerini aldılar 1724te Hemedan ve Nihavendi de ele geçirdiler
İkinci Tahmasbın şahlığı, 1731e kadar devam etti Ancak, bu devirde idare, Avşarlı Nâdir Şah'ın elinde idi Nâdir Şah, 1730da Afganlıları İrandan çıkardı Başşehir İsfahanı geri aldı Ahmed Paşa zamanında Bağdatı kuşattı Sekiz ay sonra İstanbuldan Topal Osman Paşanın ordusu gelince, kuşatmayı kaldırıp kaçtı Nâdir Şah, 1731de Şah İkinci Tahmasbı saltanattan uzaklaştırarak, onun yerine küçük yaştaki oğlu Üçüncü Abbası, Safevî tahtına çıkardı O zamana kadar zaten bağımsız hareket eden Nâdir Şah, Üçüncü Abbasın 1736da ölmesinden sonra, İranda idareye hakim oldu Böylece iki yüz yıldan fazla hüküm süren Safevî Hanedanı son buldu
Safevîlerde kültür ve medeniyet:
İlk zamanlar Akkoyunlu Devletinin idarî teşkilât ve müesseselerini kabul eden Safevîler, daha sonra Osmanlılardaki idare usulü ve müesseseleriyle idare edildiler Mutlak hakimiyet sahibi olan Şahın bir müşavere (danışma) meclisi vardı Şahlık, babadan oğula kalırdı Şahtan sonra en büyük devlet adamı Vezîriâzamdı İtimâdüddevle unvanıyla da anılan Vezîriâzam, şahın vekiliydi Safevî devlet teşkilâtında, itimâdüddevleden sonra ikinci önemli vazife, bütün adlî işlere bakan Dîvân beyliği ve Kâdılkudât adı verilen makamdı Diğer mühim bir rütbe de, Meclis-nüvis veya Vekâyi-nüvisti Safevî devlet ricâli arasında, Vezîriâzamdan sonra, Kurcıbaşı, Kullarağası, Eşikağasıbaşı ve Tüfekçibaşı gelirdi Vezîriâzam, Dîvân beyi, Vekâyi-nüvîsle beraber devlet ileri gelenleri, toplam yedi kişi olurlar ve mühim devlet işlerine istişare ile karar verirlerdi
Taşra teşkilâtı ise, vali veya beylerbeyi tarafından idare edilen eyaletlere ayrılmıştı Ordu teşkîlâtı da Akkoyunlu ordu teşkilâtına çok benzerdi Şah Abbas devrinden itibaren ordu, iki kısımdan meydana geliyordu Birinci kısım, İranın her tarafına dağılmış olan ve savaş zamanlarında eyalet valileri tarafından toplanarak merkeze gönderilen daimî süvarilerdi İkincisi ise, Şah Abbas tarafından meydana getirilen ve Şahsevenler adı verilen yeni orduydu Bu yeni ordu, Tüfekçiler, Kullar ve Topçulardan meydana geliyordu
Safevîler devrinde, İranda, canlı bir ilim hayatı yoktu Yalnız Şiî fıkhıyla ilgilenen ve müftî denilen kimseler vardı Bunun haricinde bir ilmî çalışmaya pek rastlanmazdı Safevîler devrinde yetişen Bahâî, Mîr Dâmâd ve Molla Sadra gibileri, o devrin ilmî şahsiyetleri arasında sayılabilir Bahâî; matematik, astronomi ve tıpta üstün bir seviyeye ulaşmış ve bu konularda birçok eser vücuda getirmişti Mîr Muhammed Bâkır-ı Esterâbâdî de felsefe ve matematikte devrinin meşhur bilginleri arasında yer almıştı İsfahanda yetişen Molla Sadra (Sadreddîn Muhammed bin İbrâhim-i Şirâzî) tefsir, hadis, fıkıh ve felsefe öğrenmiş ve bu konularda birçok eser yazmıştı Molla Muhsin Feyzî Kâşânî, şâir olarak şöhret kazanmış ve pek çok kitap ve risale yazmıştır Safevîlerden önce zirveye ulaşmış olan Fars edebiyatı, bu dönemde pek ilerleme kaydedememiştir Abdurrahmân-ı Câmî ve Celâleddîn Devânî gibi Sünnî şâir ve münşîler, Safevîlerin ilk zamanlarında yetişmişti Türkçe'nin resmî dil olarak kabul edilmesi sebebiyle, Azerî edebiyatı da önem kazanmıştı Fuzulî, bu dönemde yetişen şairlerdendir Ancak, pek itibar görmemiştir Yine Avşar Türklerinden olan Sâdıkî, Mecmâün-Navâs adlı tezkiresini, Ali Şir Nevâîye zeyl mahiyetinde, bu devirde yazdı ve bunu diğer eserler takip etti Aynı devirde bazı tarihçiler de yetişti: Tevekkül bin İsmâil bin Bezzâr el-Erdebîlî, Kadı Ahmed Gaffîrî-i Kazvînî, Hasan Bey Rumlu, Celâl Müneccim, İskender Münşî, Vahhid-i Kazvînî ve Şeyh bin Şeyh Abdüzzâhidî bunlardandır
Safevîler döneminde güzel sanatlara önem verilmiştir Bilhassa, camiler, türbeler ve saraylar gibi mimarî eserler meydana getirilmiştir İsfahanda bulunan Nakş-i Cihân Meydanı, Ali Kapı, Şeyh Lütfullah Camii, Şah Camii, Hıyâbânı Çehâr-bağ, Allahverdihan Köprüsü, Çihl Sütûn ve Heşt-Behişt sarayları bu devirlerde yapılan belli başlı mimarî eserlerdendir
Ayrıca Şah İsmail devrinde oldukça ilgi gören hat sanatında talik, nestalik, dîvânî, siyâkat ve müsennâ stilinde eserler meydana getirilmiştir Tezhib, yani süsleme sanatı da bu devirde yüksek seviyeye ulaşmış, kitaplara altın suyu ile süslemeler yapılmıştır Safevîler devrinde minyatür sanatı ileri gitmiş olup, silâh, halı ve diğer süsleme sanatlarında madenlerden yapılan süs ve şekillere rastlanır Halı dokumacılığı da gelişmiş olup, acem halıları adıyla meşhur halılar, bu devrin eserleridir İpekten dokunan bu halılar, hayvan ve kuş resimleriyle süslenmişti Safevîler devrinde, İranda, kumaş imalatı, çinicilik, ciltçilik, oymacılık ve tahta işlemeciliği gibi sanatların da oldukça geliştiği görülür
Safevî Hükümdârları / Tahta Geçişi
Şâh İsmâil - I 1501
I Tahmasb 1524
Şâh İsmâil - II 1576
Muhammed Hudâbende 1578
Şah Abbâs - I 1588
I Safî 1629
II Abbâs 1642
I Süleymân (II Safî) 1666
I Hüseyin 1694
II Tahmasb 1722
III Abbâs 1732
II Süleymân 1749
III İsmâil 1750
II Hüseyin 1753
Muhammed 1786
(III Abbâstan Muhammede kadar olan son beş hükümdâr, İranın bâzı kısımlarında ismen hükümdârdır )
|