Yalnız Mesajı Göster

Genel Türk Tarihi

Eski 11-04-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Genel Türk Tarihi



3 Çinlilerin bölücü ve yıkıcı propagandası "Çin kavminin sözü tatlı, hediyesi güzel imiş Tatlı sözü, güzel hediyesi, uzak kavimleri yaklaştırır imiş Sonra da fesat bilgisini orada yayarmış İyi, bilge kişiyi yürütmez imiş Onun tatlı sözüne, güzel hediyesine kapılan çok Türk kavmi öldü"

Millet, kendisine de şöyle sesleniyordu: "Ülkeli bir kavim idim, şimdi ülkem nerede? Hakanlı bir kavim idim, hakanım nerede?" Bu düşünceler içindeki Türk prensleri, zaman zaman ihtilâl girişimlerinde bulundularsa da, hepsi kanlı bir biçimde bastırıldı Bu hareketler arasında en hayret verici olanı, 639 yılında Kürşad'ın ihtilâl teşebbüsüdür T'ang imparatorunun saray muhafız kıtası subaylarından olan Göktürk prensi Kürşad, Türk devletini diriltmek için, 39 arkadaşı ile gizlice anlaştı Bazı geceler şehirde dolaşmaya çıkan imparator, yakalanarak kaçırılacaktı Fakat plânın tatbik edileceği gece ansızın patlayan fırtına yüzünden, İmparator saraydan çıkmadı Kararın geciktirilmesini mahzurlu gören Kürşad ve arkadaşları bu defa doğruca saraya yürüdüler 40 Türk, sarayı ele geçirip, başkente hakim olmayı düşünüyorlardı Yüzlerce muhafız telef edildiyse de, dışarıdan sevkedilen orduyla başa çıkılamadı Bunun üzerine saray ahırlarından seçme atları alarak Vey Irmağına doğru çekildiler Ancak, fırtına ve sel, köprüleri de yıkıp götürmüştü Irmak kenarında Çin ordusuyla savaşa tutuşan Kürşad ve arkadaşları, birer birer ecel şerbetini içerek bu dünyadan göçtüler

Kürşad liderliğindeki kırk yiğit, başarısız kaldılarsa da, Türk milletinin kalbindeki sönmez istiklâl ateşini tutuşturdular Onlardan sonra bu ateşle yanan Türkler, her fırsatta baş kaldırdılar Birkaç kez daha başarısız ihtilâl girişiminden sonra, nihayet 682 yılında Kutlug Şad, etrafına topladığı Türklerle bağımsızlığını ilân etti Dağılmış boyları bir araya topladı Bu sebeple İlteriş unvanını aldı Çinli bir prensesle değil, bir Türk kızıyla evlendi Bilge Han ve Kültigin adında iki oğlu oldu Kutlug ölünce yerine kardeşi Kapagan Han kağan oldu Yirmiiki yıl saltanat süren Kapagan Kağan'ın ölümünden sonra ülke karışıklıklar içinde kaldı Bunun üzerine İlteriş Kutlug Kağan'ın oğulları Bilge Han ve Kültigin birleşerek idareyi ele aldılar Bilge Han kağan, Kültigin ise ordu kumandanı oldu Böylece Türk tarihinde ilk defa iki kardeş, devlet idaresinde birlikte hareket etmiş ve hiçbir kıskançlık duymadan birbirlerine yardım etmiş oluyorlardı Bilge Kağan ile Kültigin, iç ve dış bütün tehlike ve tehditleri ortadan kaldırdılar Başkaldıran herkese boyun eğdirdiler Ülkenin, milletin ve devletin birliği sağlandı

Göktürkler devrinin en önemli eseri, Orhun Âbideleri'dir Göktürk yazısı ile yazılan üç âbide, 725-735 yılları arasında diktirilmiştir Burada Bilge Kağan ile kardeşi başkumandan Kültigin'in ve Bilge Kağan'ın kayınpederi olan Vezir Bilge Tonyukuk'un, bir ara Çin esaretine düşen Türk devletini yeniden kalkındırmak için gösterdikleri gayretler anlatılır ve gelecek Türk nesillerinin bu tecrübelerden faydalanmaları istenir Ayrıca istiklâl fikri verilir 745'te Göktürklerin yıkılması üzerine, Uygur hanedanı, büyük Türk Hakanlığı tahtına geçti Uygurlar devrinde, Türkistan tamamen Türkleşti ve İranlı unsurlar, dillerini bırakarak eridi Bir kısmı da batıya çekildi 840'ta kuzeyden gelen Kırgızlar, Uygurları bugünkü Moğolistan'dan sürünce, Doğu Türkistan'a yerleştiler İlk Uygur hakanı olan Kutluk Bilge Kül Kağan, atalarının inancındaydı

Uygurlar devrinde Türklük, bir din arayışına girdi Aralarında Manihaizm, Budizm, hattâ Hıristiyanlık yayıldı Bu devirde Türkler, yerleşik medeniyete geçerek, Doğu Türkistan'da pek çok şehir kurdular ve kurulu şehirleri genişlettiler Uygur alfabesiyle binlerce eser tercüme edildi Kâğıt ve matbaa kullandıkları için, bazı kitapları günümüze kadar ulaşan Uygurlar, bugünkü Moğolistan'ı kaybettikten sonra, imparatorluk olmaktan çıktılar Türkistan ve Kansu'da yaşayan bir Türk hânedanıyken, 840'ta Karahanlı hakimiyetine girdiler

468'den 965'e kadar, diğer bir Türk kavmi olan Hazarlar, Kuzey Karadeniz ve Kafkasya'da, kudretli, yüksek kültrülü bir hakanlık kurdular Bir kısmı Müslüman olan Hazarların kağan denilen hakanları, daha çok Musevî dinine girdiler ve bu dine giren yegâne Türk kitlesini teşkil ettiler

Diğer taraftan, Avarlar'dan sonra 10 asırda Peçenekler, Balkanlar ve Karadeniz'in kuzeyinde güçlü bir devlet kurdular Peçenekleri takiben, Uzlar ve Kıpçaklar Avrupa'ya yerleşerek, Balkanlar'da bir müddet hakimiyet sürdükten sonra, Hıristiyan olup Slavlaşarak, Türklüklerini kaybettiler

8 asırla 13 asır arasında yaşayan en tanınmış Türk kavimleri; Uygurlar, Kırgızlar, Kıpçaklar, Karluklar, Peçenekler ve Oğuzlardı Uygurlar, Göktürkler zamanında Altay Dağlarının kuzeydoğusunda yaşıyorlardı 745'te Göktürk hânedanına son vererek, kendi hânedanlıklarını kurdular Göktürkler zamanında Baykal Gölü ile Yenisey arasındaki Sayan Dağları havalisinde yaşayan Kırgızlar, daha ziyade mavi gözlü ve sarışın idiler 9 ve 10 asırda, Müslüman tüccarlar vasıtasıyla İslam'ı kabul ettiler Kıpçaklar, Büyük Kimek kavminin en önemli koluydu 11 asrın ikinci yarısında Sirüderya (Seyhun) Irmağının kuzeyindeki bozkırın önemli bölümüne hakim oldular Moğol istilâsı sırasında esir alınan genç Kıpçak Türkleri, İslâm ülkelerine satılmıştır Bunlar; Bağdat Abbasî halifeleri, Türkiye Selçukluları ve Eyyubîler'in hâssa ordularında hizmet etmişler ve 1250 yılında, Mısır'da asırlarca devam edecek olan Memlûk Devletini kurmuşlardır

Karluklar, Göktürk İmparatorluğuna dahil en önemli Türk kavimlerinden birisiydi Göktürkler zamanında, Balkaş Gölü'nün doğu kıyıları ile Kara İrtiş Irmağı kıyılarında oturuyorlardı 9 asrın ortalarından 13 asra kadar Ceyhun ve Tarım Irmağı ve Balkaş Gölü arasındaki Türk ülkelerini idare eden Karahanlı Hânedanı, Karluk kavmindendir

Oğuzlar, Türk camiasının belkemiğini teşkil eden en mühim ve en büyük koldur Tarihteki en büyük ve en muhteşem devletleri onlar kurdular Göktürkler, Selçuklular ve Osmanlılar, Oğuzlar'ın birer koluydu

Eski Türklerde Devlet Teşkilatı, Kültür ve Medeniyet
Türk cemiyetinin temeli aile idi Evlenen kız veya erkek, ailesinden kendi hissesine düşenleri alarak ayrı ev kurardı Aileden sonraki en büyük sosyal birlik Uruk (sülâle) idi Uruk veya soylar toplamına ise boy denirdi Boyların kendilerine ait toprakları, başlarında boy beyleri bulunur, boy beylerini ise aile ve uruk temsilcileri seçerdi
Boylar birleşerek siyasî bir birlik haline gelirse, buna "budun" denirdi Budunun başına geçen kimseye "han" adı verilirdi Birden fazla budun bir merkezden idare edilirse, buna "il" denilmekteydi ki, bugünkü "devlet" teriminin karşılığıdır

Türklerin en belirgin özelliklerinden biri, kuvvetli bir teşkilâtçılık yeteneğine sahip olmalarıdır Yaşadıkları hayat da onları hürriyete, istiklâle alıştırdığı için, hiçbir zaman devletsiz olmamışlardır Gerçekten, Türklerin 2500 yıllık tarihlerinde, devletsiz kaldıkları, yani istiklâllerini kaybettikleri bir devre rastlanmaz Dünyada daima bir veya birkaç Türk devleti bulunmuştur Türklerde istiklâle verilen değer, bazı tarihî kayıtlarda görülmektedir MÖ 58'de cereyan eden bir hâdise dolayısıyle, Çin yıllığı, Hun devlet meclisinde yapılan şu konuşmayı nakleder:

"Bizim için, tâbiiyet, yüz kızartıcıdır Atalarımızdan toprakla birlikte devraldığımız istiklâlimizi, Çin ile uzlaşmak pahasına feda edemeyiz Mücadele edecek savaşçılarımız halâ mevcutken, devletimizi korumalıyız"

Orhun Kitabeleri'nde ise, istiklâl elden gittikten sonraki durum için: "Beğ olmaya lâyık oğlun kul, hâtun olmaya lâyık kızın cariye" olduğundan yakınan Bilge Kağan, Türk devlet ve istiklâlinin devamına inancını şu sözlerle ifade etmiştir: "Yukarıda gök çökmedikçe, altta yer delinmedikçe, Türk budununun ilini, töresini kim bozabilir"

Türk devletinin başında bulunan kimselere "Tanju, Kağan, Han, Yabgu, İlteber" gibi çeşitli isimler verilmiştir Bunların hükümdarlık alâmetleri, "taht, otağ, tuğ, davul, sorguç" gibi şeylerdi Hükümdar tuğunun tepesinde, altından bir kurt başı bulunurdu Hükümdar, yaradanın inâyet ve yardımına mazhar olduğu sürece halkına iyi bakar, onu zenginlik ve adalet içinde yaşatırdı Bunu başaramayan kağandan, yaradanın, kut'u yani siyasî iktidarı geri aldığı düşünülür ve ona karşı isyan etmek meşru sayılırdı Hükümdarlar, devlet işlerinde daima, büyük beylerden meydana gelen bir meclise danışırlar, onların razı olmadıkları işi, pek yapmazlardı Danışma meclislerinde herkes sözünü açıkça söyler, hükümdarı dahi istediği gibi tenkit edebilirdi Çünkü meclis üyeleri, asıl güçlerini, temsil ettikleri zümrelerden alırlardı Hükümdarın idare yetkisi, bazı şartlarla tahdit edilmiştir Bunların başında halkı doyurmak, giydirmek, toplamak, çoğaltmak ve huzura kavuşturmak gelir Kutadgu Bilig'de, halkın hükümdardan isteklerini; a) iktisadî istikrar, b) âdil kanun, c) âsâyiş olarak sınırladıktan sonra , "Ey hükümdar, sen halkın bu haklarını öde, sonra kendi hakkını iste" denilmektedir

Hükümdarların eşlerine "katun" (hâtun) denirdi Türk kağanları çoğunlukla Çinli veya diğer yabancı prenseslerle evleniyorlardı Bunlar daha çok siyasî sebeplere dayanıyordu Ancak, oğulları hükümdar olacağı için, ilk eşlerini Türk kızlarından seçmeye dikkat ederlerdi Hâtunlar, zaman zaman devlet işlerine karışırlar, hattâ kendi başlarına hükümdar bile olabilirlerdi Fakat onların devlet işlerine karışmaları, dâima şikâyet konusu olmuş ve çoğunlukla kötü sonuçlar vermiştir

Kağanların oğulları, devlet işlerine alışmak üzere, tecrübeli devlet adamlarının yanında yetişirler, sonra devletin sağ veya sol kanadına vali olurlardı Bunlar han, şad, tigin gibi unvanlar alırlardı

Hükümdarın ve valilerin emirleri altında, çeşitli görevler yapan devlet memurları vardı Sivil idarede devlet meclisi üyeleri, buyruklar (nâzır, bakan), iç buyruklar (saray idaresine bakan) yanında inanç, tarkan, apa, boyla, yula, baga, ataman, tudun, yugruş, külüg, babacık vb unvanları taşıyan ve hiçbiri verasete dayanmayan devlet büyükleri bulunurdu Devletin dış siyaset işlerini idare eden memuruna "tangucı", hükümdarların başvezir durumundaki baş müşavirlerine ise "aygucu" denirdi

Alıntı Yaparak Cevapla