|
Prof. Dr. Sinsi
|
Memduh Şevket Esendal - Hayat Ne Tatli
Memduh Şevket Esendal - HAYAT NE TATLI
Temmuz, öğle vakti Komşuda bir kadın sesi  Neye bağırdığı anlaşılmıyor Belki çocuğuna haykırıyor Müezzin'in duvarlarından tahtaboşa bir kedi atladı Birkaç ev ötede bir tavuk gıdaklıyor, bir horoz ona yardım ediyor  
(  )
Hafız Nuri Efendi, kapının arkasından şemsiyesini aldı, yavaşça sokağa çıktı Neden? Bir işi mi var? Birini mi görecekti? Hiçbir işi yok Hiç çıkmasa da olabilirdi Ancak, çıkmış bulundu Ayakları onu dört yol ağzına doğru götürdü İki evin arasındaki dar aralıktan, vagonların geçtiği görülüyor! Geçti, geçti, sonra birdenbire bitti Oooooh! Nuri Efendi, rahatsız olmuştu Edirne'den İstanbul'a kadar gelmişsin, Sirkeci kaç adımlık yer! Şöyle yavaş yavaş, kamil kamil gitse olmaz mı?  Deli gibi, sanki kelle götürüyor
Hafız Nuri Efendi, köşeye dayanmış duruyordu Birdenbire yanında birini gördü Kavaf'ın Şükrü  Arka sokaktan mı çıktı?  Nuri Efendiye:
· Birini mi bekliyorsun? Diye sordu
· Yoooook! 
· E, duracak mısın? Diye sordu
· Bilmem, duruyorum işte 
· Yoksa, bir dalgan mı var?
· Yoooook  Ne dalgam olacak!
· Olur a! İnsan bu  
Nuri sesini çıkarmadı Biraz durduktan sonra gene Şükrü:
· E, duracak mısın? Diye sordu
· Duruyorum, bilmem, dedi 
· Gelirsen, gel Seni Kumkapı'ya götüreyim
Nuri boynunu büktü
· Gidelim, dersen, gidelim, dedi
· Yürü, gezmiş olursun
Yürüdüler Karşı kaldırıma geçtiler, sağa, sokağa saptılar, demir yoluna çıktılar Şükrü:
· Sen gidedur, ben sana yetişirim, dedi, oradaki odun deposuna girdi
Hafız Nuri Efendi yürüdü Şemsiyesine dayanarak, iki yanda bostanlara, marullara, salatalara bakarak yürüyor Geçitten geçerek mahalle içinden istasyonun arkasını dolaştı, yeniden demir yoluna çıkacağı yerde mahallelerinin kömürcüsü Halil ile karşılaştılar
· Hayrola Nuri Efendi, nereye?
· Valla bilmem, işte öyle gidiyorum  
Arkasına dönüp bakarak:
· Şükrü gelecekti, gelmedi
Halil sordu:
· Hangi Şükrü? Dedi
· Kavaf'ın Şükrü!
· Bir yere mi gideceksiniz?
· Yooo, öyle, gidelim, dedi idi de  Gelmedi
Halil:
· Bırak canım, dedi, Şükrü'nün ipiyle kuyuya inilir mi! Kim bilir nereye takılmış kalmıştır Ben mahalleye gidiyorum, hadi, dön gidelim
Nuri Efendi boynunu büktü:
· Olur, dönelim, dedi
· Hadi, hadi Yürü  
Döndüler Halil, kömür almaya gelip de pazarlığı yapamadığını anlatmaya başlamış ve daha on beş adım atmamışlardı ki, arkadan Halil'i çağırdılar Bu çağrılıştan, bozulan pazarlığın düzeleceğini anlayan Halil döndü, Nuri Efendiye:
· Sen, dedi, gidedur Ben yetişirim
Nuri Efendi yürüdü Geldiği yolu tutturup gene tek başına mahallelerinin kahvesinin kapısı önüne kadar geldi
İki kişi, ortada, alçak hasır iskemlelere karşılıklı oturmuş, tavla oynuyorlardı O da gitti, üçüncü boş iskemleye oturdu
Oyunculardan biri oyunu kaybetti Yenilmesini Hafız'ın uğursuzluğuna verdi
· Hafız, dedi Şimdi oyun bitince, bir parti de seninle oynayacağım
Hafız şemsiye sapını ağzından çıkararak:
· Ben tavla bilmem ki, dedi
· Tavla bilmez misin?
· Bilmem ya! 
· E, bilmezsin de deminden beri ne bakıp duruyorsun?
Hafız Nuri Efendi, buna kızar gibi oldu "Benim sana ne ziyanım var" diyecekti, demedi Kalktı, kahve kapısına gitti, durdu "Eve dönsem" diye düşündü Artık ikindi vakti Akşam oluyor Köşeden geçerken bakkaldan ekmeğini aldı, eve gitti Annesi kapının ipini çekti Mangalda pişen yemeğin kokusu bütün evi bürümüştü Odasına çıktı, gecelik entarisini, Şam hırkasını giydi, pencerenin önünde oturdu Akşam satıcıları geçiyor Mahalleye akşam rengi çöküyordu Sokağın köşesinden bir çocuk:
- Hayriii, gel; annem seni çağırıyor! Diye kardeşine sesleniyor Bir kız çocuk, elinde bir deste maydanoz, takunyalarını tıkırdatarak geçiyor Komşu Gaffar'ın oğlu, iki boş küfeyi bostan kapısından sokmaya uğraşıyor İki hanım, belli ki uzakça bir yere gitmiş ve geç kalmışlardı, hızlı hızlı eve dönüyorlar Mutfakta annesinin takunyalarla dolaştığı duyuluyor  "Hayat, ne tatlı şey" diye düşündü İnsanın ömrü olmalı da yaşamalı 
|