Prof. Dr. Sinsi
|
Halk Şiirinde Nazım Biçimleri
VARSAĞI
“Varsağı Güney Anadolu Bölgesi’nde yaşayan Varsak Türklerinin özel bir ezgiyle söyledikleri türkülerden gelişmiş bir biçimdir ”Varsak veya Farsak, Maraş’tan İçel’e kadar uzanan geniş alanda yaşayan, yazı Maraş ve Elbistan yaylalarında, kışı Çukurova civarında geçiren bir Türk aşiretidir
Varsağı ile ilgili bir başka açıklama ise şöyledir:Varsağı, Arapça “i” ekiyle kurulan varsağı sözünün söylenişinin Türkçeleşmiş şeklidir; “Varsaklara özgü bir ezgi ile söylenen bir çeşit halk türküsü ve şiiri” anlamındadır Bu yolla kurulan daha başka ezgi ve nazım türü adları da vardır: türkü (Türki: Türklere özgü), türkmani (Türkmani: Türkmenlere özgü ) , bayatı ( Bayati: Bayat boyuna özgü )
Koşmanın özel bir ezgi ile söylenen şekli olan Varsağı, daha çok hece vezninin 8’li hece kalıbıyla söylenir;ancak 11’li hece kalıbıyla söylenenleri de vardır Kafiye şeması koşmayla aynıdır Varsağı şekil olarak semai ile de ortak özelliklere sahiptir Ayrıldıkları nokta ezgidir Varsağılarda yiğitçe bir hava vardır M Fuat Köprülü’ye göre, varsağıların erkekçe bir lisanla ve değişik bir eda ile yazılması şarttır Dörtlük sayısı en az 3 en fazla 5 olan varsağılar, bazen 5’den daha fazla da olabilirler
Tarihten şikayet, tabiata meydan okuma, yiğitçe deyişler, varsağıların başlıca konusunu oluşturur
Eski kaynaklarda da türkü kelimesi ile eş anlamlı olarak kullanılan varsağı, Anadolu’da ve Azerbaycan’da çok ilgi görmüş, birçok saz şairi tarafından kullanılmıştır Hatta 4 Murat, çok sevdiği arkadaşı Musa Çelebi’nin öldürülmesi Üzerine 17 y y saz şairlerinden Aşık’ı örnek alarak:
Yola düşüp giden dilber
Musa’m eğlendi gelmedi
Yoksa yol mu şaştı
Musa’m eğlendi gelmedi ‘dörtlüğüyle başlayan varsağıyı yazmıştır
Varsağılara yiğitçe bir hava verebilmek için “behey, bre, hey hey gidi   ”ünlemler katılır Ezgisi bilinmeyen bir şiirin varsağı olup olmadığını bu gibi ünlemlerden anlayabiliriz Ancak her zaman için varsağılarda bu ünlemler bulunur gibi bir kural da yoktur Bazı varsağılarda bir üzüntü, bir acıma ifadesi de işlenir Yukarıda tek dörtlüğünü aldığımız varsağı bunun bir örneğidir Yani bazı varsağılarda bir ağıt havası da vardır
En çok varsağı söyleyen ve bu şeklin en güzel örneklerini veren şairimiz Karacaoğlan’dır
ÖRNEKLER:
Behey ala gözlü dilber
Vaktın geçer demedin mi
Harami olmuş gözlerin
Beller keser demedin mi
Bak şu kaşa bak şu göze
Ciğer kebab oldu köze
Yakasız gömlekler bize
Felek biçer demedim mi
AĞIT
Ağıt terimi bir törene bağlı olsun olmasın, acıklı bir olayı konu alan ve metni de bu olayı hatırlamaya, bütün yoğunluğuyla yaşamaya elverişli türkülerin bütünü adlandırılır
“Bu gün için folklor özelliği olan ve genel kaynağını ilkel çağlarda yaşanmış dini tutkulardan almakla birlikte, toplumun hayat şeklini yönlendiren, emsali arasında farklı bir kişiliğe sahip olan fertlerin ölümü ile, onların hatırasını yaşayacak nitelikte ahenkli söz ve nağmenin birlikte şekillendirdiği şiire ağıt adı verilmektedir ”
“Ağıtlar, sızlayan kalplerin, dayanılmaz acıların, akan göz yaşlarının, yanık yüreklerin çare arayan feryadıdır Yavrusunu yitiren ana, sevgilisine kavuşamayan aşık, yatağında inleyen hasta, sıla hasretiyle yanan garip, duygularını, ıstıraplarını ağıtlarla dile getirir ”
Ağıt, Divan edebiyatında mersiye olarak isimlendirilir Genellikle beklenmeyen bir ölümle hayatını kaybeden kişilerin arkasından duyulan üzüntülerin bir bütün olarak ifade edilmesi, anonim edebiyatımızda ağıt türünü oluşturmuştur
Ağıt denilince akla hemen ölümün gelmesine karşın savaş, deprem, yangın, sel, gibi doğal afetler üzerine çeşitli kaza ve hastalıklara, askere veya gurbete gönderilen akrabalara, kaybedilen eşyalara ve hayvanlara da ağıtların söylendiği bir gerçektir
“Anadolu Türkçesinde ağıt, bozlak, Azerbaycan dilindeki ağıt eş anlamlı:ağla-bozla-fiillerini vermiş olan bir köke çıkar, yas kelimesi ise Arapça “kader” anlamına gelen “ye-s” den gelir ”
Sözlü gelenekte gerek töreni gerekse çağrılan metni ve onun ezgisini adlandırmak için özel deyimler vardır; ancak bu deyimlerde bir anlam kesinliği yoktur Ağıt yerine kimi zaman acıklı türkü, deme, bozlak, gelin ağıtı, gelin yası, ölüm acısı gibi deyimlerde kullanılır
Ağıt söyleme geleneği toplumumuzda oldukça yaygındır Hatta bu konuda uzmanlaşmış, özel ağıt söyleyiciler dahi vardır Bu kişiler acıklı olaya konu olan kişiyi tanımasalar bile çevreden edindikleri bilgilere dayanarak, klasikleşmiş ağıt ile olay hakkında oldukça duygu yüklü ağıtlar söyleyebilirler
Ağıt yakmanın Türk toplumunda çok eski bir geçmişi vardır Ağıtlarla yakın ilgisi bulunan eski Türklerin üç önemli töreni vardır Bunlar, “sığır”, “şölen”, ve “yuğ” dur
İslamiyetten önceki dönemde ünlü bir kişinin ölümünden sonra yapılan ve yuğ adı verilen dinsel yas törenlerinde “sagu” denen şiirler söylenirdi Bu şiirlerde ölünün iyilikleri, yaşarken yaptığı işler anlatılırdı Bugün elimizde ünlü yiğit Alp Er Tunga için söylenmiş bir sagudan parçalar vardır:
Alp Er Tunga öldü mü
İsiz ajun kaldı mu
Ödlek öçin aldı mu
Emdi yürek yırtılur
(Alp Er Tunga “Hakan Efrasiyab” öldü mü? ***** dünya ondan kurtuldu mu? Zaman ondan öcünü aldı mı? Şimdi onun mülkü üzerine-zamaneye kızarak-yürek parçalanır)
Bilge bükü yunçıdı
Ajun eti yençidi
Erdem eti tınçıdı
Yerge tegip sürtülür
(Bilginler, akıllı kişiler kötüleşti, dünya, zaman onların etini ısırdı;faziletin bile vücudu bozuldu, çürüdü, koktu Bu yüzden de yere değip sürtülür )
AĞITLARIN ÖZELLİKLERİ
Genellikle kadınlar tarafından söylenen ağıtlarda, ölen kişilerin yaptığı işler, iyi yönleri, güzel tarafları anlatılır Ağıtta hiçbir zaman ölen kişiyi küçük düşürecek veya onu yerecek sözler kullanılmamıştır Bazı ağıtlarda ise, kişi ölmemiş gibi düşünülerek, yaptığı işlerden, giyinişinden, atından   bahsedilir
ÖRNEK:
Aman başım çevriliyor
Yol nereden ayrılıyor
Ağ selverim ata binmiş
Mat beliği savrılıyor
Bir ağıdın söylenebilmesi için aşağıdaki şartların bir arada ve bir bütün olarak bulunması gerekir:
1-Ölümün trajik bir olay içerisinde meydana gelmesi
2-Ölen kişinin (kadın veya erkek) mutlaka bazı özelliklere sahip olması:
a) Çevrenin ve akranlarının sevgi ve takdirini kazanması
b) Seçkin bir kişiliğe sahip olmalı
AĞITLARIN SÖYLEYİCİLERİ
Ağıtların söyleyicileri farklılık gösterir Bazı ağıtları ölen kişinin akrabaları (eşi, çocukları, anne )
AĞIT ÖRNEKLERİ
(Yoksul bir çoban olan ozan bu ağıtı ölen karısı için söylemiştir )
Yurt yuva kıldığın tenli mereği
Düzüp kotardığın tepir eleği
Şu kavdan yaptığın tecir tereği
Divan-ı Bari’ye yadigar götür
Yetim gömleğini diken iğneyi
Her gün yal verdiğin topal ineği
Ayran topladığın şu ak küleği
Mahşer yığnağına sakla sar götür
|