Yalnız Mesajı Göster

Deyimler Sözlüğü - Alfabetik Düzende

Eski 10-28-2012   #13
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Deyimler Sözlüğü - Alfabetik Düzende



K - Harfi İle Başlayan Deyimler - Bölüm 2

Kendini kaptırmak: Bir şeyin etkisinden kendini kurtaramamak"Bu yaştan sonra kendimi sigaraya kaptıracağım hiç aklıma gelmezdi doğrusu"

Kendini kaybetmek: 1 Düşüp bayılmak 2 Kızgınlık, öfke yüzünden ne yaptığını bilmeyecek hâle gelmek"Bir iki söz söyledikten sonra kendini kaybetti, oraya yığılıverdi"

Kendini toplamak: 1 Kötü, bozuk olan durumunu düzeltmek 2 Bir konu üzerinde dikkatini yoğunlaştırmak 3 Şişmanlamak"Bizim oğlan kendini iyice toparladı, şimdi ev almayı düşünüyor"

Kendini tutamamak: Bir durum karşısında sessiz ve heyecana kapılmadan durmayı başaramamak, kendine hâkim olamamak"Kendimi tutamadım, ben de ağlamaya başladım"

Kendini vermek: Bir şeye bütün varlığıyla bağlanmak, başka şeylerle ilgisini kesip yalnızca onunla ilgilenmek, bir şeyi tüm gücüyle yapmaya çalışmak"İşe henüz kendini vermiş sayılmaz"

Kendi payıma: "Bana gelince, bana kalırsa, fikrime göre, bana sorarsanız" anlamlarında kullanılır

Kendi yağıyla kavrulmak: Elindekiyle yetinmeye, kimseye muhtaç olmadan yaşamaya çalışmak; ihtiyaçlarını kendi karşılayarak kimseden yardım istememek"Nasıl olalım, kendi yağımızla kavrulup gidiyoruz işte"

Kene gibi yapışmak: Yakasını bir türlü bırakmamak; istenmediği hâlde, çıkar sağladığı için birinin peşini bırakmamak"Kene gibi yapışmıştı adamın yakasına, peşini bir türlü bırakmıyordu"

Kesenin ağzını açmak: Bol para harcamaya başlamak"Babam kesenin ağzını açtı nihayet"

Keyfinin kâhyası (olmamak): Birisine karışmaya hakkı olmamak, istediği gibi yaşamasına engel olmamak"O benim keyfimin kâhyası olamaz, ben dilediğim gibi yaşarım, karışamaz bana!"

Keyif çatmak: Neşeli olmak, hoş ve eğlenceli zaman geçirmek"İşi nihayet bitirmiştik, sıra şimdi keyif çatmaya gelmişti"

Keyif ehli: Rahatına düşkün kimse, zevkinden bol bol yararlanan"Oldukça rahat, keyif ehli bir insandı"

Kılı kırk yarmak: Titizlenmek, çok dikkat ederek en ince ayrıntılarına kadar incelemek, önemle üstünde durmak"Bir malı almadan önce kılı kırk yararcasına evirir çevirir ve öyle alırdı"

Kılına dokunmamak: Bir kimseye, zarar verebilecek en ufak davranıştan bile kaçınmak"İnan anne, kılına bile dokunmadım kardeşimin!"

Kılını bile kıpırdatmamak (veya oynatmamak): Bir durum karşısında en küçük bir tepki bile göstermemek, ilgisiz kalmak, harekete geçmemek"Onca insan üstüme yürüdü ama o kılını bile kıpırdatmadı"

Kıl payı (kalmak): Çok az, az bir fark (kalmak)"Araba o hızla virajı alamadı, uçuruma yuvarlanmasına kıl payı kalmıştı"

Kıran girmek: 1 Daha önce bulunan şey bulunmaz olmak 2 Hayvanlar ya da insanlar arasında öldürücü bir hastalık yayılmak"Kıran girdi, bütün koyunlar telef oldu"

Kırık dökük: 1 Eski çürük, sağlam olmayan, değersiz (şey) 2 Düzgün olmayan, parça parça, dağınık (söz)"Şu kırık dökük eşyaları ortadan kaldırın hemen!"

Kırıp geçirmek: 1 Yakıp yıkarak, baskı yaparak, öldürerek büyük zarar vermek 2 Çok sert davranarak darıltmak 3 Garip olan söz ve davranışlarıyla herkesi güldürmekten katıltmak

Kırk dereden su getirmek: Birini kandırmak için çok dolambaçlı gerekçeler ileri sürmek, ikna edebilmek için çok uğraşmak"Ne inatçı adammış, bir evet demek için kırk dereden su getirtti bana"

Kırklara kırışmak: Bir kimse artık ortalıkta görünmez olmak

Kırk tarakta bezi bulunmak: Birbirinden farklı birçok işle uğraşmak, birçok ilişkisi bulunmak, gizli ilişkileri olmak"Ne iş yaptığı belli değil, kırk tarakta bezi var adamın"

Kısmeti açılmak: 1 Kazancı artıp bolluğa erişmek 2 Bir kızı isteyenlerin çoğalması"Bu miras kızın kısmetini de açtı hani!"

Kısmetini (nimetini) ayağıyla tepmek: Kavuşacağı iyi bir durumu, kıymetini bilmeyerek reddetmek; istememek, değerlendirememek

Kıssadan hisse almak: Bir olaydan, anlatılan bir hikâyeden ders almak

Kıt kanaat (geçinmek): Yoksulluk içinde, zar zor ve güçlükle (geçinmek)"Bir zamanlar biz de kıt kanaat geçiniyorduk"

Kıvamına gelmek (bulmak): En uygun zamanında olmak, gerekli ve istenilen şartlar yerine gelmek, istenilen duruma gelmek

Kıyamet kopmak: 1 Kıyamet günü gelmek 2 Bir yerde çok gürültü ve patırtı kavga, telâş olmak"Kıyamet günü gelecek ve insanlar sonunda hesaba çekilecekler"

Kızarıp bozarmak: Utanarak renkten renge girmek, kimi duyguların etkisiyle yüzünün rengi değişmek"Pot kırdığını anlayınca ne yapacağını şaşırdı, kızarıp bozaran yüzünü kapatmaya çalıştı"

Kızıl (kızılca) kıyamet kopmak: Bir meselede büyük, aşırı, gürültülü bir kavgaya yol açmak; yüksek sesli tartışma başlatmak"Sizin bostanlara su vermeyeceğim deyince kızılca kıyamet koptu"

Kilit noktası: Bütün işlerin çözümlenmesi ona bağlı olan önemli unsur, üzerinde durulması gereken en önemli nokta, makam veya yer

Kimseye eyvallah etmemek: Kimseden yardım ve iyilik beklememek, kimsenin minneti altına girmemek"Bu yaşa kadar kimseye eyvallah etmedim, bundan sonra da edecek değilim"

Kim vurduya gitmek: Bir kargaşa anında ve kalabalık arasında kimin tarafından vurulduğu veya dövüldüğü belli olmamak

Kirişi kırmak: Kaçıp gitmek, bulunduğu yerden gizlice ve çabucak ayrılmak"Kavga başlayınca kirişi kırarım diye düşündü"

Kirli çamaşırlarını ortaya dökmek: Ayıp, suç ve kusurlarını, gizli kalmış yolsuzluklarını açığa çıkarmak; açıklamak, söylemek"Kirli çamaşırları ortaya dökülünce ne yapacağını şaşırdı"

Kitaba el basmak: Elini kutsal kitap olan Kur`ân-ı Kerim üzerine koyarak yemin etmek

Kitabına uydurmak: Kanunî olmayan bir işi kimi boşluklardan yararlanarak kanunî imiş gibi göstermek"İşi kitabına uydurmuşlar, çok zengin olmuşlardı"

Kof çıkmak: İşe yaramadığı, sanıldığı gibi olmadığı, boş ve değersiz bir kişi olduğu anlaşılmak

Kokusu çıkmak: Gizli yapılmış bir iş, daha sonra herkes tarafından bilinir olmaya başlamak"Bu işin kokusu çıkar diye korkuyorum"

Kolaçan etmek: Çevresini ya da kendisinden istenilen yeri dolaşıp ne var ne yok diye bakmak, olup biteni anlamak amacıyla dolaşmak"Bir kişi etrafı şöyle bir kolaçan etsin de gelsin"

Kol kanat olmak: Yardım etmek, gözetmek, bir kimseyi koruyuculuğu altına almak

Koltukları kabarmak: Kendisine ya da yakınlarına yapılan övgüden ötürü kıvanç duyup büyüklenmek, böbürlenmek"Oğlun oldukça becerikli dedikleri zaman koltuklarım kabardı doğrusu"

Kolu kanadı kırılmak: Çaresiz duruma düşmek, bir şey yapamaz hâle gelmek"Kolu kanadı kırılmış bir vaziyette dolaşıyordu"

Korktuğu başına gelmek: Endişe duyduğu, kaygılandığı, olmasını istemediği şeyle karşı karşıya gelmek"Korktuğum başıma geldi, ne yapacağım şimdi ben!"

Koyun kaval dinler gibi: Düşünmeden, hiçbir şeyi anlamadan, ne denildiğini kavramadan dinlemek"Beni koyun dinler gibi dinleyip çekip gittiler"

Kozunu paylaşmak: Aradaki anlaşmazlığı zora başvurarak, üstün olan güce dayandırarak çözümlemek, sona erdirmek"Onunla kozunu paylaşmaya can atıyordu"

Kök salmak: 1 Bir yere iyice, ayrılmamacasına yerleşmek 2 İyice tutunmak, köklenmek, sağlamlaşmak, yayılmak"Onun sevgisi, içine iyice kök salmıştı"

Kök söktürmek: Uğraştırmak, güçlük çıkarmak, engel olmak"O takıma kök söktürmeye yemin ettik"

Köküne kibrit suyu dökmek: Bir daha belirmeyecek, ortaya çıkmayacak biçimde yok etmek, ortadan kaldırmak

Köprüleri atmak: Girişilen, başlanılan bir işten vazgeçmeye ya da geri dönmeye imkânı kalmayacak şekilde kesin bir davranış göstermek; ilişkileri bir daha kurulamayacak biçimde bozmak

Kör değneğini beller gibi: Bir değişiklik, yenilik düşünmeden, hep aynı biçimde davrananların durumunu anlatmak için kullanılır

Kör dövüşü: Sonuç alınamayacak ve birbirini engelleyecek biçimde, bir birinden habersiz düzensiz ve uyumsuz çabalama

Kör kadı: Sözünü esirgemeyen; doğru bildiğini hatır gönül dinlemeden her yerde, herkesin yüzüne karşı söyleyen

Köstek olmak: Engel olmak"Sen köstek olma yeter"

Körü körüne: Düşünüp taşınmadan, nasıl sonuçlanacağını hesaplamadan, dikkat etmeden"Bu işe öyle körü körüne giremem, anladın mı?"

Köşe bucak: Göze çarpmayan, önemsiz yer

Kötüye kullanmak: Suiistimal etmek, yetkisini yanlış bir yolda kullanmak, istenilmeyen yolda yararlanmak"Benim yumuşaklığımı kötüye kullandı"

Kraldan çok kralcı olmak: Birinin davasını ondan daha çok savunur olmak

Kucak açmak: İhtiyaç sahibi birine sığınacak yer vermek, onu korumak"Muhtaçlara kucak açmak insanlık görevidir"

Kumkumav gibi: Yapayalnız, tek başına

Kulağı delik: Olup bitenleri çabuk haber alan, hemen her şeyden haberi olan"Hasan mı, ne kulağı delik adamdır o, ne öğreneceksen ona sor"

Kulağı kirişte (olmak): Söylenecek sözü, gelecek haberi dikkatlice (beklemek)"Kulağınız kirişte olsun, ne duyarsanız iletin hemen"

Kulağına çalınmak: Bir söz, bir haber başkasına söylenirken kendisi de şöyle böyle duymak o"Senin şehre gideceğin kulağıma çalındı, ne diyorsun?"

Kulağına kar suyu kaçmak: Rahatını bozan bir haber işitmek, sıkışık bir duruma düşmek

Kulağına küpe olmak: Başına gelen bir işten, gördüğü olaydan ders alıp hiç unutmamak"Umarım bu iş senin kulağına küpe olur da aynı hataya bir daha düşmezsin"

Kulağını açmak: Bütün dikkatini vererek dinlemek, söylenenlere dikkat etmek"Kulağını aç da beni iyi dinle!"

Kulağını bükmek: Dikkatli olması için uyarıda bulanmak

Kulağını çekmek: 1 Uyarmak için hafif bir ceza vermek 2 Ceza olarak kulağını büküp çekmek"Şimdi bana kulağınızı çektireceksiniz!"

Kulak asmamak: Aldırıp önemsememek, dinlememek"Kulak asma sen onun söylediklerine"

Kulak dolgunluğu: Duya duya elde edinilen yarı buçuk bilgi

Kulak kabartmak: Çaktırmadan, belli etmemeye çalışarak dinlemek"Dayanamayıp yanındakilerin konuşmalarına kulak kabarttı"

Kulak kesilmek: Çok iyi, bütün dikkatini vererek dinlemek; dikkatini toplayarak duymaya çalışmak"Ne konuştuklarını merak ediyordum, yanlarına yaklaşarak kulak kesildim"

Kulaklarını çınlatmak: Birini iyi duygularla anmak

Kul hakkı: İslâm dinine göre, insanların birbirleri üzerindeki hakları"Öte dünyaya kul hakkıyla gitmem inşallah"

Kul köle (veya kurban) olmak: Tam bir doğruluk içinde gönülden bağlanmak, bağlılığın gerektirdiği fedakârlığı yapmaya hazır olmak

Kulp takmak: Bir kusur, bir bahane bulmak

Kumpas kurmak: Birini aldatmak için tuzak kurmak, gizli bir iş düzenlemek

Kundak sokmak: 1 Yangın çıkarmak için bir yere tutuşmuş yağlı bez parçası koymak 2 Ara bozacak bir söz ya da davranışta bulunmak

Kurban olayım: 1 Aşırı sevgi ve hayranlık anlatmak için kullanılır 2 Yalvarmak için söylenir"Kurban olayım yavruma dokunmayın!"

Kurşuna dizmek: Ölüm cezasını askerî bir birliğin attığı kurşunlarla yerine getirmek, sıkılan kurşunlarla öldürmek"Bütün köy halkını kurşuna dizdiler!"

Kurtlarını dökmek: Öteden beri yapmak istediği şeyi bol bol yapıp hevesini almak"Bu akşam biraz kurtlarımızı dökelim, ne dersin?"

Kurt masalı okumak: İnandırıcı, gereksiz, asılsız sözler (söylemek)

Kuru iftira: Hiçbir kanıtı olmayan suçlama"Allah kuru iftiradan korusun hepimizi!"

Kuru kalabalık: 1 Yararsız kırık dökük eşya 2 Hiçbir işe yaramayan insan topluluğu"Bu kuru kalabalığa güvenip de sakın yola çıkma"

Kuru kuruya: Boşuna, boş yere

Kuru sıkı: 1 Korkutmak amacıyla söylenen sözler, blöf 2 Yalnız barutla sıkılanmış tüfek veya fişek dolgusu

Kuş beyinli: Akılsız, aptal, ahmak

Kuş kadar canı olmak: Küçük, cılız, zayıf, çelimsiz bir vücuda sahip olmak

Kuş sütüyle beslemek: En pahalı, değerli az bulunur besinlerle yiyip içirmek

Kuş uçmaz, kervan geçmez: Çok ıssız, sapa, kır, insanın uğramadığı yer"Başını alıp kuş uçmaz kervan geçmez bir diyara gitti"

Kuş uçurmamak: Hiç kimsenin geçmesine, kaçmasına izin vermemek; imkân tanımamak, bunun için çok dikkatli davranmak"Sıkı gözcülerdir, kuş uçurtmazlar, merak etme!"

Kuvvetten düşmek (kesilmek): Gücü iyice azalmak

Kuyruğuna basmak: Birini tahrik etmek, incitip saldırmasına yol açmak

Kuyruklu yalan: İnsanın kanması için süslenmiş büyük yalan"İnanmayın ona, söyledikleri kuyruklu yalandan başka bir şey değil!"

Kuyruk sallamak: Yaltaklanmak, birisine yaranmak için yapmacık davranışlarda bulunup şirin görünmeye çalışmak"Bütün gece boyunca şirket müdürüne kuyruk sallayıp durdu"

Kuyusunu kazmak: Birinin kötü duruma düşmesi, felâkete uğraması, zarar görmesini sağlamak için zemin hazırlamak, tuzak kurmak"Adamın kuyusunu kazıp da elinize ne geçecek"

Küçük dilini yutmak: Çok şaşmak, hayrete düşmek, donakalmak, hiçbir şey söyleyemez hâle gelmek"Ne o dostum, küçük dilini mi yuttun?"

Küçük düşürmek: Onurunu kırmak, birilerinin yanında itibarını sarsmak ve değerini düşürmek"Dikkatli ol, bir pot kırıp da kendini küçük düşürme sakın"

Küçük görmek: Önemsememek, değer vermemek"Hasmınızı sakın küçük görmeyin çocuklar!"

Külâhıma anlat: "Söylediklerin hiç de inandırıcı değil, sana inanmıyorum" anlamında kullanılır

Külâhını ters giydirmek: Çok kurnaz olmak; oyuna getirmek, kendisine iyi davranmayanları bir hile ile yaptıklarına pişman etmek

Külâhları değişmek: "Araları bozulmak, bozuşmak" anlamında tehdit olarak kullanılır"Hareketlerini düzeltmezsen külâhları değişiriz, ona göre!"

Kül kedisi: 1 Çok üşüyen, ateşin yanından ayrılmayan (kimse) 2 Uyuşuk, miskin, rahatına düşkün, tembel

Kül kesilmek: Heyecan ve korkudan yüzünün rengi atmak, solmak"Katili karşısında görünce yüzü kül kesildi"

Kül olmak: 1 Bir şey bütünüyle yanmak 2 Varını yoğunu yitirmek, elinde bulunanlar yok olmak 3 Büyük bir felâkete uğrayıp çok üzülmek

Külünü (göğe) savurmak: Bir şeyi tamamiyle bitirip yok etmek, harcayıp tüketmek, telef edip bir şey bırakmamak

Kül yutmamak: Oyuna gelmemek, tuzağa düşmemek, kurnazca yapılan bir hileye aldanmamak"Bana kül yutturamazsınız diyemem ama yeterince dikkatli olduğumu söyleyebilirim"

Künyesi bozuk: Eskiden kötü durumları görülmüş olan, kötü işlere girmiş bulunan"Künyesi bozuk diye, bu adama hiç kimse iş vermeyecek mi?"

Küplere binmek: Haddinden fazla öfkelenme, kızmak, sağa sola ateş saçmak"Yeni saatimi kırdığımı öğrenen annem küplere bindi"

Küpünü doldurmak: Eline geçen fırsatları değerlendirerek çok para biriktirmek"Küpünü doldurmayı becerebilenlerden olamadım hiç"

Kürek kadar (pabuç kadar) dili olmak: Hemen her söze cevap yetiştirmek, büyüklerine karşı saygısızca karşılıklar verir olmak

Alıntı Yaparak Cevapla