|
Prof. Dr. Sinsi
|
Deyimler Sözlüğü - Alfabetik Düzende
K - Harfi İle Başlayan Deyimler - Bölüm 2
Kendini kaptırmak: Bir şeyin etkisinden kendini kurtaramamak "Bu yaştan sonra kendimi sigaraya kaptıracağım hiç aklıma gelmezdi doğrusu "
Kendini kaybetmek: 1 Düşüp bayılmak 2 Kızgınlık, öfke yüzünden ne yaptığını bilmeyecek hâle gelmek "Bir iki söz söyledikten sonra kendini kaybetti, oraya yığılıverdi "
Kendini toplamak: 1 Kötü, bozuk olan durumunu düzeltmek 2 Bir konu üzerinde dikkatini yoğunlaştırmak 3 Şişmanlamak "Bizim oğlan kendini iyice toparladı, şimdi ev almayı düşünüyor "
Kendini tutamamak: Bir durum karşısında sessiz ve heyecana kapılmadan durmayı başaramamak, kendine hâkim olamamak "Kendimi tutamadım, ben de ağlamaya başladım "
Kendini vermek: Bir şeye bütün varlığıyla bağlanmak, başka şeylerle ilgisini kesip yalnızca onunla ilgilenmek, bir şeyi tüm gücüyle yapmaya çalışmak "İşe henüz kendini vermiş sayılmaz "
Kendi payıma: "Bana gelince, bana kalırsa, fikrime göre, bana sorarsanız" anlamlarında kullanılır
Kendi yağıyla kavrulmak: Elindekiyle yetinmeye, kimseye muhtaç olmadan yaşamaya çalışmak; ihtiyaçlarını kendi karşılayarak kimseden yardım istememek "Nasıl olalım, kendi yağımızla kavrulup gidiyoruz işte  "
Kene gibi yapışmak: Yakasını bir türlü bırakmamak; istenmediği hâlde, çıkar sağladığı için birinin peşini bırakmamak "Kene gibi yapışmıştı adamın yakasına, peşini bir türlü bırakmıyordu "
Kesenin ağzını açmak: Bol para harcamaya başlamak "Babam kesenin ağzını açtı nihayet "
Keyfinin kâhyası (olmamak): Birisine karışmaya hakkı olmamak, istediği gibi yaşamasına engel olmamak "O benim keyfimin kâhyası olamaz, ben dilediğim gibi yaşarım, karışamaz bana!"
Keyif çatmak: Neşeli olmak, hoş ve eğlenceli zaman geçirmek "İşi nihayet bitirmiştik, sıra şimdi keyif çatmaya gelmişti "
Keyif ehli: Rahatına düşkün kimse, zevkinden bol bol yararlanan "Oldukça rahat, keyif ehli bir insandı "
Kılı kırk yarmak: Titizlenmek, çok dikkat ederek en ince ayrıntılarına kadar incelemek, önemle üstünde durmak "Bir malı almadan önce kılı kırk yararcasına evirir çevirir ve öyle alırdı "
Kılına dokunmamak: Bir kimseye, zarar verebilecek en ufak davranıştan bile kaçınmak "İnan anne, kılına bile dokunmadım kardeşimin!"
Kılını bile kıpırdatmamak (veya oynatmamak): Bir durum karşısında en küçük bir tepki bile göstermemek, ilgisiz kalmak, harekete geçmemek "Onca insan üstüme yürüdü ama o kılını bile kıpırdatmadı "
Kıl payı (kalmak): Çok az, az bir fark (kalmak) "Araba o hızla virajı alamadı, uçuruma yuvarlanmasına kıl payı kalmıştı "
Kıran girmek: 1 Daha önce bulunan şey bulunmaz olmak 2 Hayvanlar ya da insanlar arasında öldürücü bir hastalık yayılmak "Kıran girdi, bütün koyunlar telef oldu "
Kırık dökük: 1 Eski çürük, sağlam olmayan, değersiz (şey) 2 Düzgün olmayan, parça parça, dağınık (söz) "Şu kırık dökük eşyaları ortadan kaldırın hemen!"
Kırıp geçirmek: 1 Yakıp yıkarak, baskı yaparak, öldürerek büyük zarar vermek 2 Çok sert davranarak darıltmak 3 Garip olan söz ve davranışlarıyla herkesi güldürmekten katıltmak
Kırk dereden su getirmek: Birini kandırmak için çok dolambaçlı gerekçeler ileri sürmek, ikna edebilmek için çok uğraşmak "Ne inatçı adammış, bir evet demek için kırk dereden su getirtti bana "
Kırklara kırışmak: Bir kimse artık ortalıkta görünmez olmak
Kırk tarakta bezi bulunmak: Birbirinden farklı birçok işle uğraşmak, birçok ilişkisi bulunmak, gizli ilişkileri olmak "Ne iş yaptığı belli değil, kırk tarakta bezi var adamın "
Kısmeti açılmak: 1 Kazancı artıp bolluğa erişmek 2 Bir kızı isteyenlerin çoğalması "Bu miras kızın kısmetini de açtı hani!"
Kısmetini (nimetini) ayağıyla tepmek: Kavuşacağı iyi bir durumu, kıymetini bilmeyerek reddetmek; istememek, değerlendirememek
Kıssadan hisse almak: Bir olaydan, anlatılan bir hikâyeden ders almak
Kıt kanaat (geçinmek): Yoksulluk içinde, zar zor ve güçlükle (geçinmek) "Bir zamanlar biz de kıt kanaat geçiniyorduk "
Kıvamına gelmek (bulmak): En uygun zamanında olmak, gerekli ve istenilen şartlar yerine gelmek, istenilen duruma gelmek
Kıyamet kopmak: 1 Kıyamet günü gelmek 2 Bir yerde çok gürültü ve patırtı kavga, telâş olmak "Kıyamet günü gelecek ve insanlar sonunda hesaba çekilecekler "
Kızarıp bozarmak: Utanarak renkten renge girmek, kimi duyguların etkisiyle yüzünün rengi değişmek "Pot kırdığını anlayınca ne yapacağını şaşırdı, kızarıp bozaran yüzünü kapatmaya çalıştı "
Kızıl (kızılca) kıyamet kopmak: Bir meselede büyük, aşırı, gürültülü bir kavgaya yol açmak; yüksek sesli tartışma başlatmak "Sizin bostanlara su vermeyeceğim deyince kızılca kıyamet koptu "
Kilit noktası: Bütün işlerin çözümlenmesi ona bağlı olan önemli unsur, üzerinde durulması gereken en önemli nokta, makam veya yer
Kimseye eyvallah etmemek: Kimseden yardım ve iyilik beklememek, kimsenin minneti altına girmemek "Bu yaşa kadar kimseye eyvallah etmedim, bundan sonra da edecek değilim "
Kim vurduya gitmek: Bir kargaşa anında ve kalabalık arasında kimin tarafından vurulduğu veya dövüldüğü belli olmamak
Kirişi kırmak: Kaçıp gitmek, bulunduğu yerden gizlice ve çabucak ayrılmak "Kavga başlayınca kirişi kırarım diye düşündü "
Kirli çamaşırlarını ortaya dökmek: Ayıp, suç ve kusurlarını, gizli kalmış yolsuzluklarını açığa çıkarmak; açıklamak, söylemek "Kirli çamaşırları ortaya dökülünce ne yapacağını şaşırdı "
Kitaba el basmak: Elini kutsal kitap olan Kur`ân-ı Kerim üzerine koyarak yemin etmek
Kitabına uydurmak: Kanunî olmayan bir işi kimi boşluklardan yararlanarak kanunî imiş gibi göstermek "İşi kitabına uydurmuşlar, çok zengin olmuşlardı "
Kof çıkmak: İşe yaramadığı, sanıldığı gibi olmadığı, boş ve değersiz bir kişi olduğu anlaşılmak
Kokusu çıkmak: Gizli yapılmış bir iş, daha sonra herkes tarafından bilinir olmaya başlamak "Bu işin kokusu çıkar diye korkuyorum "
Kolaçan etmek: Çevresini ya da kendisinden istenilen yeri dolaşıp ne var ne yok diye bakmak, olup biteni anlamak amacıyla dolaşmak "Bir kişi etrafı şöyle bir kolaçan etsin de gelsin "
Kol kanat olmak: Yardım etmek, gözetmek, bir kimseyi koruyuculuğu altına almak
Koltukları kabarmak: Kendisine ya da yakınlarına yapılan övgüden ötürü kıvanç duyup büyüklenmek, böbürlenmek "Oğlun oldukça becerikli dedikleri zaman koltuklarım kabardı doğrusu "
Kolu kanadı kırılmak: Çaresiz duruma düşmek, bir şey yapamaz hâle gelmek "Kolu kanadı kırılmış bir vaziyette dolaşıyordu "
Korktuğu başına gelmek: Endişe duyduğu, kaygılandığı, olmasını istemediği şeyle karşı karşıya gelmek "Korktuğum başıma geldi, ne yapacağım şimdi ben!"
Koyun kaval dinler gibi: Düşünmeden, hiçbir şeyi anlamadan, ne denildiğini kavramadan dinlemek "Beni koyun dinler gibi dinleyip çekip gittiler "
Kozunu paylaşmak: Aradaki anlaşmazlığı zora başvurarak, üstün olan güce dayandırarak çözümlemek, sona erdirmek "Onunla kozunu paylaşmaya can atıyordu "
Kök salmak: 1 Bir yere iyice, ayrılmamacasına yerleşmek 2 İyice tutunmak, köklenmek, sağlamlaşmak, yayılmak "Onun sevgisi, içine iyice kök salmıştı "
Kök söktürmek: Uğraştırmak, güçlük çıkarmak, engel olmak "O takıma kök söktürmeye yemin ettik "
Köküne kibrit suyu dökmek: Bir daha belirmeyecek, ortaya çıkmayacak biçimde yok etmek, ortadan kaldırmak
Köprüleri atmak: Girişilen, başlanılan bir işten vazgeçmeye ya da geri dönmeye imkânı kalmayacak şekilde kesin bir davranış göstermek; ilişkileri bir daha kurulamayacak biçimde bozmak
Kör değneğini beller gibi: Bir değişiklik, yenilik düşünmeden, hep aynı biçimde davrananların durumunu anlatmak için kullanılır
Kör dövüşü: Sonuç alınamayacak ve birbirini engelleyecek biçimde, bir birinden habersiz düzensiz ve uyumsuz çabalama
Kör kadı: Sözünü esirgemeyen; doğru bildiğini hatır gönül dinlemeden her yerde, herkesin yüzüne karşı söyleyen
Köstek olmak: Engel olmak "Sen köstek olma yeter "
Körü körüne: Düşünüp taşınmadan, nasıl sonuçlanacağını hesaplamadan, dikkat etmeden "Bu işe öyle körü körüne giremem, anladın mı?"
Köşe bucak: Göze çarpmayan, önemsiz yer
Kötüye kullanmak: Suiistimal etmek, yetkisini yanlış bir yolda kullanmak, istenilmeyen yolda yararlanmak "Benim yumuşaklığımı kötüye kullandı "
Kraldan çok kralcı olmak: Birinin davasını ondan daha çok savunur olmak
Kucak açmak: İhtiyaç sahibi birine sığınacak yer vermek, onu korumak "Muhtaçlara kucak açmak insanlık görevidir "
Kumkumav gibi: Yapayalnız, tek başına
Kulağı delik: Olup bitenleri çabuk haber alan, hemen her şeyden haberi olan "Hasan mı, ne kulağı delik adamdır o, ne öğreneceksen ona sor "
Kulağı kirişte (olmak): Söylenecek sözü, gelecek haberi dikkatlice (beklemek) "Kulağınız kirişte olsun, ne duyarsanız iletin hemen "
Kulağına çalınmak: Bir söz, bir haber başkasına söylenirken kendisi de şöyle böyle duymak o"Senin şehre gideceğin kulağıma çalındı, ne diyorsun?"
Kulağına kar suyu kaçmak: Rahatını bozan bir haber işitmek, sıkışık bir duruma düşmek
Kulağına küpe olmak: Başına gelen bir işten, gördüğü olaydan ders alıp hiç unutmamak "Umarım bu iş senin kulağına küpe olur da aynı hataya bir daha düşmezsin "
Kulağını açmak: Bütün dikkatini vererek dinlemek, söylenenlere dikkat etmek "Kulağını aç da beni iyi dinle!"
Kulağını bükmek: Dikkatli olması için uyarıda bulanmak
Kulağını çekmek: 1 Uyarmak için hafif bir ceza vermek 2 Ceza olarak kulağını büküp çekmek "Şimdi bana kulağınızı çektireceksiniz!"
Kulak asmamak: Aldırıp önemsememek, dinlememek "Kulak asma sen onun söylediklerine "
Kulak dolgunluğu: Duya duya elde edinilen yarı buçuk bilgi
Kulak kabartmak: Çaktırmadan, belli etmemeye çalışarak dinlemek "Dayanamayıp yanındakilerin konuşmalarına kulak kabarttı "
Kulak kesilmek: Çok iyi, bütün dikkatini vererek dinlemek; dikkatini toplayarak duymaya çalışmak "Ne konuştuklarını merak ediyordum, yanlarına yaklaşarak kulak kesildim "
Kulaklarını çınlatmak: Birini iyi duygularla anmak
Kul hakkı: İslâm dinine göre, insanların birbirleri üzerindeki hakları "Öte dünyaya kul hakkıyla gitmem inşallah "
Kul köle (veya kurban) olmak: Tam bir doğruluk içinde gönülden bağlanmak, bağlılığın gerektirdiği fedakârlığı yapmaya hazır olmak
Kulp takmak: Bir kusur, bir bahane bulmak
Kumpas kurmak: Birini aldatmak için tuzak kurmak, gizli bir iş düzenlemek
Kundak sokmak: 1 Yangın çıkarmak için bir yere tutuşmuş yağlı bez parçası koymak 2 Ara bozacak bir söz ya da davranışta bulunmak
Kurban olayım: 1 Aşırı sevgi ve hayranlık anlatmak için kullanılır 2 Yalvarmak için söylenir "Kurban olayım yavruma dokunmayın!"
Kurşuna dizmek: Ölüm cezasını askerî bir birliğin attığı kurşunlarla yerine getirmek, sıkılan kurşunlarla öldürmek "Bütün köy halkını kurşuna dizdiler!"
Kurtlarını dökmek: Öteden beri yapmak istediği şeyi bol bol yapıp hevesini almak "Bu akşam biraz kurtlarımızı dökelim, ne dersin?"
Kurt masalı okumak: İnandırıcı, gereksiz, asılsız sözler (söylemek)
Kuru iftira: Hiçbir kanıtı olmayan suçlama "Allah kuru iftiradan korusun hepimizi!"
Kuru kalabalık: 1 Yararsız kırık dökük eşya 2 Hiçbir işe yaramayan insan topluluğu "Bu kuru kalabalığa güvenip de sakın yola çıkma "
Kuru kuruya: Boşuna, boş yere
Kuru sıkı: 1 Korkutmak amacıyla söylenen sözler, blöf 2 Yalnız barutla sıkılanmış tüfek veya fişek dolgusu
Kuş beyinli: Akılsız, aptal, ahmak
Kuş kadar canı olmak: Küçük, cılız, zayıf, çelimsiz bir vücuda sahip olmak
Kuş sütüyle beslemek: En pahalı, değerli az bulunur besinlerle yiyip içirmek
Kuş uçmaz, kervan geçmez: Çok ıssız, sapa, kır, insanın uğramadığı yer "Başını alıp kuş uçmaz kervan geçmez bir diyara gitti "
Kuş uçurmamak: Hiç kimsenin geçmesine, kaçmasına izin vermemek; imkân tanımamak, bunun için çok dikkatli davranmak "Sıkı gözcülerdir, kuş uçurtmazlar, merak etme!"
Kuvvetten düşmek (kesilmek): Gücü iyice azalmak
Kuyruğuna basmak: Birini tahrik etmek, incitip saldırmasına yol açmak
Kuyruklu yalan: İnsanın kanması için süslenmiş büyük yalan "İnanmayın ona, söyledikleri kuyruklu yalandan başka bir şey değil!"
Kuyruk sallamak: Yaltaklanmak, birisine yaranmak için yapmacık davranışlarda bulunup şirin görünmeye çalışmak "Bütün gece boyunca şirket müdürüne kuyruk sallayıp durdu "
Kuyusunu kazmak: Birinin kötü duruma düşmesi, felâkete uğraması, zarar görmesini sağlamak için zemin hazırlamak, tuzak kurmak "Adamın kuyusunu kazıp da elinize ne geçecek "
Küçük dilini yutmak: Çok şaşmak, hayrete düşmek, donakalmak, hiçbir şey söyleyemez hâle gelmek "Ne o dostum, küçük dilini mi yuttun?"
Küçük düşürmek: Onurunu kırmak, birilerinin yanında itibarını sarsmak ve değerini düşürmek "Dikkatli ol, bir pot kırıp da kendini küçük düşürme sakın "
Küçük görmek: Önemsememek, değer vermemek "Hasmınızı sakın küçük görmeyin çocuklar!"
Külâhıma anlat: "Söylediklerin hiç de inandırıcı değil, sana inanmıyorum" anlamında kullanılır
Külâhını ters giydirmek: Çok kurnaz olmak; oyuna getirmek, kendisine iyi davranmayanları bir hile ile yaptıklarına pişman etmek
Külâhları değişmek: "Araları bozulmak, bozuşmak" anlamında tehdit olarak kullanılır "Hareketlerini düzeltmezsen külâhları değişiriz, ona göre!"
Kül kedisi: 1 Çok üşüyen, ateşin yanından ayrılmayan (kimse) 2 Uyuşuk, miskin, rahatına düşkün, tembel
Kül kesilmek: Heyecan ve korkudan yüzünün rengi atmak, solmak "Katili karşısında görünce yüzü kül kesildi "
Kül olmak: 1 Bir şey bütünüyle yanmak 2 Varını yoğunu yitirmek, elinde bulunanlar yok olmak 3 Büyük bir felâkete uğrayıp çok üzülmek
Külünü (göğe) savurmak: Bir şeyi tamamiyle bitirip yok etmek, harcayıp tüketmek, telef edip bir şey bırakmamak
Kül yutmamak: Oyuna gelmemek, tuzağa düşmemek, kurnazca yapılan bir hileye aldanmamak "Bana kül yutturamazsınız diyemem ama yeterince dikkatli olduğumu söyleyebilirim "
Künyesi bozuk: Eskiden kötü durumları görülmüş olan, kötü işlere girmiş bulunan "Künyesi bozuk diye, bu adama hiç kimse iş vermeyecek mi?"
Küplere binmek: Haddinden fazla öfkelenme, kızmak, sağa sola ateş saçmak "Yeni saatimi kırdığımı öğrenen annem küplere bindi "
Küpünü doldurmak: Eline geçen fırsatları değerlendirerek çok para biriktirmek "Küpünü doldurmayı becerebilenlerden olamadım hiç "
Kürek kadar (pabuç kadar) dili olmak: Hemen her söze cevap yetiştirmek, büyüklerine karşı saygısızca karşılıklar verir olmak
|