Yalnız Mesajı Göster

Deyimler Sözlüğü - Alfabetik Düzende

Eski 10-28-2012   #14
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Deyimler Sözlüğü - Alfabetik Düzende



L - M - N - Harfi İle Başlayan Deyimler

Laçka olmak: 1 Herhangi bir iş gevşek ve düzensiz yürütülmek 2 Mil ya da vida gibi makine bölümleri eskiyip aşınarak işe yaramaz hâle gelmek"Bu vidalar laçka olmuş, kol tutmuyor"

Lafa boğmak: Birinin söz söylemesine fırsat vermeyip meseleyi gereksiz ve boş sözlerle anlaşılmaz kılmak, gürültüye getirip uzatmak

Laf (söz) altında kalmamak: Bir münakaşa sırasında söylenen her dokunaklı söze karşılık vermek, söz altında ezilmemek

Laf (söz) aramızda: "Söyleyeceğim sözleri başka biri duymasın, bilmesin, konuştuklarımız aramızda kalsın" anlamında kullanılır"Laf aramızda, Ali yine öç alacağım demeye başlamış"

Laf atmak: 1 Dokunaklı sözlerle sataşmak, uzaktan işittirmek 2 Karşılıklı söyleşmek, konuşmak 3 Sözle sarkıntılık etmek"Laf atarak beni tahrik etmeye çalışıyorlardı"

Lafa tutmak: Birini konuşarak, gereksiz meseleler anlatarak işinden alıkoymak"Onu biraz lafa tutup oyalamaya başladılar"

Laf ebesi: Söyleyecek sözü bol olan, her söze karışan, herkese söz yetiştiren, çok konuşan"Laf ebeliğini bırak da ne söyleyeceksen söyle!"

Laf etmek: 1 Konuşmak 2 Bir şeyi dedikodu konusu yapmak"Akşam buluşalım da iki çift laf edelim"

Lafı (sözü) ağzına tıkamak: Birinin sözünü bitirmesine fırsat vermemek, onu susmak zorunda bırakmak, konuşmasını önlemek"Ağzını açar açmaz lafı ağzına tıkadılar adamcağızın"

Lafı (sözü) ağzında gevelemek: Söylemek istediğini açık olarak bir türlü söyleyememek, şundan bundan bahsetmek"Beni görünce şaşırdı, lafı ağzında gevelemeye başladı"

Lafı ağzında kalmak: Söyleyeceğini söylemeye zaman bulamamak, konuşmasını bitirememek

Lafı (sözü) çevirmek: Konuşmasının sakıncalı bir biçim aldığını fark edince söze başka bir yön vermek, başka konuya geçmek"Beni görünce birden nasıl da sözü çevirdi"

Lafını (sözünü) etmek: Bir şey üzerinde konuşmak"Artık lafını etmeyin şu adamın!"

Lafını (sözünü) bilmek: Tutarlı ve mantıklı konuşmak, sakıncalı olmayan ve birini kırmayan sözler söylemek, saygılı ve yerinde konuşmak"O daima lafını bilir bir insan olmuştur"

Laf işitmek: Birisi tarafından paylanmak, azarlanmak,"Çabuk ol, senin yüzünden laf işiteceğiz öğretmenden"

Laf olsun diye: Rastgele, belli bir amaç gütmeden"Kızma canım, laf olsun diye söylemiştir o sözleri"

Laf (söz) taşımak: Aralarını açmak maksadıyla birinin bir kimse hakkında söylediği hoş olmayan sözlerini o kimseye ulaştırmak, söz getirip götürmek"O laf taşıyıcı adamdan uzak durmalısın"

Laf (söz) yetiştirmek: Bir söze karşılık vermekte gecikmemek, durmadan konuşmak

Laf (söz) yok: "Kusursuz, eksiksiz, eleştirilecek bir yanı dahi yok" anlamında kullanılır"Arkadaşıma laf yok, o mert mi mert biridir"

Lâhavle çekmek: Sıkıntıyı, öfkeyi gidermek, sabır telkin etmek için "Lâhavle" ile başlayan duayıokumak "Lâhavle çekmeden başka bir şey yapamadım"

Lamı cimi yok: "Hiçbir bahane, itiraz, mazeret, duraksama, karşı gelme yok" anlamında kullanılır"Lamı cimi yok, bu akşam bize geleceksiniz, tamam mı?"

Lastikli söz: Değişik mânâlara gelen söz

Leb demeden leblebiyi anlamak: Daha sözün başında ne demek istediğini anlamak, anlayışlı ve kavrayışlı olmak

Leke sürmek: Suç yüklemek, birinin onurunu sarsacak biçimde iftirada bulunmak"Zorla kadıncağıza kara bir leke sürdüler, Allah`tan hiç korkmadılar"

Leşini çıkarmak: Çok feci dövmek"Beş kişiydiler, adamın leşini çıkardılar"

Leşini sermek: Öldürmek"Ben de onun leşini sermezsem"

Leyleğin yuvadan attığı yavru: Yakınlarından ilgi görmeyen, çevresinin uzaklaştırdığı kimse

Lokma ağzında büyümek: Herhangi bir sebepten, acı ya da üzüntüden dolayı lokmasını yutamamak, yiyememek"Ağzında lokmalar büyümeye başladı, gözleri dolu dolu oldu"

Lokmasını saymak: Birinin ne kadar yediğine bakmak, çok yiyeceğinden korkmak

Lök gibi oturmak: Bir yere bütün ağırlığıyla çökmek, oturup kalmak"Sedire lök gibi oturunca gacur gucur sesler duyuldu"

Lügat paralamak: Anlaşılmaz, süslü, parlak, ağdalı, konuşma dilinde geçmeyen kelimelerle konuşmak"Lügat paralamak hoşuna gitmeye başlamıştı"

Lüpe konmak: Değerli bir şeyi bedavadan, emek sarf etmeden ele geçirmek

* * * * * * * * *

Maaşa geçmek: Aylığa geçmek, çalıştığı yerden ücret almaya başlamak"Maaşa geçtiği günün ertesinde onu işten çıkardılar"

Madalyanın ters (öteki) yüzü: Olumlu bir olay, iş ya da durumun düşünülmesi, hesaba katılması gereken olumsuz yönü

Madik atmak: Hile, düzen ve oyunla aldatmak; dolap çevirmek"Ona kolay kolay kimse madik atamaz"

Mahalle karısı: Kaba, terbiyesiz, görgüsüz, kavgacı kadın

Mahalleyi ayağa kaldırmak: Bağırıp çağırarak, gürültü kopararak konu komşuyu rahatsız etmek, telâşlandırmak"Bağırıp durma öyle, mahalleyi ayağa kaldıracaksın"

Mahkemelik olmak: Kavga veya anlaşmazlık sonucu mahkemeye düşmek"Bu gidişle mahkemelik olacağız galiba"

Mahşer midillisi: Kısa boylu, fitneci kimse

Mahşer gibi: Çok kalabalık"Meydan mahşer gibiydi"

Makaraları koyvermek: Kendini tutamayıp kahkahayla gülmeye başlamak, uzun uzun gülmek"Yüzükoyun çamura düşen arkadaşını görünce makaraları koy verdi"

Makas almak: Birinin yanağını orta parmakla gösterme parmağı arasında sıkmak

Mal bulmuş mağribi gibi: Büyük bir zenginliğe kavuşmuşcasına büyük sevinç ve coşku ile

Mal etmek: 1 Bir malı hakkı olmadığı hâlde kendisininmiş gibi göstermek veya saymak 2 Bir mala, bir değer karşılığında sahip olmak"O tarlayı kendisine mal etmesine göz yummayacağım"

Malın gözü: 1 Aşağılık ve düzenci kimse 2 İffetsiz 3 İyi mal

Mânâ çıkarmak: Yanlış bir yargıya varmak, bir söz ya da hareketten kendine göre bir anlam çıkarmak"Öyle alıngandı ki her sözümden bir mânâ çıkarıyordu"

Mânâ vermek: Kendine göre bir yargıya varmak, yorumlamak"Senin bu davranışına bir mânâ veremiyorum"

Maneviyatı bozulmak: Moral gücü sarsılmak, kendine güveni yitirmek, kendini güçsüz ve dirençsiz hissetmek"Düşmanlar, toplumumuzun önce maneviyatını bozdular"

Mantar gibi yerden bitmek: Birdenbire ya da kendiliğinden ortaya çıkmak"Adamlar mantar gibi yerden bitmişlerdi, bir anda etrafımızı sarıverdiler"

Maraza çıkarmak: Anlaşmazlığa yol açacak işler yapmak, kavgaya yol açmak

Martaval atmak: İnanılmayacak şeyler uydurmak, yalan söylemek"Amma da martaval atıyordu adam"

Mart içeri pire dışarı: Birbirinden hoşlanmayan iki kişiden biri gelince ötekinin dışarı çıkışını anlatmak için kullanılır

Masal okumak: İnandırıcı olmayan, oyalayıcı ve avutucu sözler söylemek"Bana masal okuma, olayın gerçek yüzünü anlat"

Maskara olmak: Gülünç hâllere düşmek, alay konusu olmak"Kim düşmanının maskarası olmak ister?"

Maskesi düşmek: Gerçek yüzü, kimliği, niteliği ortaya çıkmak"Nihayet maskesi düştü, herkes onun ne mal olduğunu anlayacak"

Masrafa girmek: Çok para harcamak"Evi yaptılar ama çok da masrafa girdiler"

Masrafı çekmek: Bir iş için gereken parayı ödemek, gideri karşılamak"Yarınki gezide bütün masrafları Ahmet çekecekmiş"

Maşallahı var: Bir şey ya da kimsenin iyi durumda olduğunu anlatmak için kullanılır"Adamın maşallahı var, hiçbir yoksulu geri çevirmedi"

Maşası olmak: Sakıncalı bir işte, biri tarafından araç olarak kullanılmak"İşverense işveren, onun maşası olamam ben!"

Mat etmek: 1 Satranç oyununda yenmek 2 Bir tartışmada, karşı tarafı söz söyleyemeyecek duruma getirmek"İleri sürdüğü kanıtlar ile karşısındakileri kısa zamanda mat etti"

Matrak geçmek: Alay etmek, karşısındakiyle eğlenmek, dalga geçmek"İnsanlarla matrak geçmeye bayılıyorsun"

Maval okumak: Tutarlı, inandırıcı olmayan, yalan sözler söylemek"Kes sesini, maval okumandan bıktım artık!"

Mayası bozuk: Karaktersiz, kötü yaradılışlı, aşağılık (kişi)"Şu mayası bozuk adamın çenesini kapayın, sesini duymak istemiyorum"

Maymun iştahlı: Kararsız, hevesi çabuk geçen; bugün şunu yarın ötekini beğenen"Maymun iştahlılığı yüzünden başına olmadık işler geldi"

Mekik dokumak: İki yer arasında durmadan gidip gelmek"Mağaza ile ev arasında tam elli beş yıl mekik dokumuştu rahmetli"

Mendil açmak: Dilenmek

Merak etmek: 1 Kaygılanmak 2 Öğrenmek, anlamak isteği taşımak"Merak etmeye başladım, bu saate kadar gelmeliydiler"

Merhabası olmak: Birisiyle selâmlaşacak kadar tanışıklığı, yakınlığı bulunmak

Merhabayı kesmek: Biriyle ilgiyi kesmek, arkadaşlığa son vermek"Onunla merhabayı keseli epey zaman olmuştu"

Mesele çıkarmak: Üzüntü verecek, içinden zor çıkılacak, bir anlaşmazlığa sebep olacak bir durum oluşturmak"Haydi, bir mesele çıkarmadan çekip gidin buradan"

Mesken tutmak: Yerleşmek"Yarim İstanbul`u mesken mi tuttun!"

Meteliğe kurşun atmak: Parasız pulsuz kalmak, hiç parası olmamak"Dün meteliğe kurşun atıyordu, ya bugün"

Metelik vermemek: Değer vermemek, umursamamak, aldırış etmemek"Onun gibilere metelik vermem mi diyorsun?"

Mevki sahibi olmak: Yüksek bir görevde, bir işte önemli bir aşamada bulunmak"Mevki sahibi olmak için yıllarca çalışıp durdu"

Meydana çıkmak: 1 Görünmek 2 Belli olmak 3 Yetişmek, büyümek, olmak"Korkak herif meydana çık da yüzünü görelim"

Meydana gelmek: 1 Olmak, oluşmak, vücut bulmak 2 Ortaya çıkmak"Olay akşam üzeri meydana geldi diyorlar"

Meydanı boş bulmak: Kendisine mâni olacak kimse bulunmadığı için aşırı davranışlarda bulunmak, bir şeyden çekinmemek"Meydanı boş bulan eşkıyalar ortalığı kasıp kavurmaya başlamışlardı"

Meydan okumak: Kavga ya da yarışmaya çağırmak, korkmadığını ve çekinmediğini açıkça bildirmek"Bir an meydan okumayı içinden geçirdi, sonra bundan vazgeçti"

Meydan vermemek: Olumsuz bir olay ya da durumun gerçekleşmesine imkân ve zaman vermemek, engel olmak"Onların kavga etmesine sakın meydan vermeyin çocuklar"

Mezhebi geniş: Namus konusunda gerekli olan titizliği göstermeyen, kadın-erkek ilişkilerinde dini kaidelere aldırış etmeyen, iffetsizliğe meydan veren, geniş davranan

Mezar kaçkını: Çok zayıf, bitkin, güçsüz düşmüş kişi

Mırın kırın etmek: Bir isteği yerine getirmemek için çeşitli bahaneler ileri sürüp nazlanmak"Mırın kırın etmeyi bırak da yak şu sobayı"

Mızıkçılık etmek: Bir oyunu ya da birlikte yapılan bir işi çeşitli bahaneler ileri sürerek bozmaya çalışmak, razı olmamak

Mide bulandırmak: 1 Kusacak bir duruma getirmek 2 Kuşkulandırmak"Çekil çabuk karşımdan, midemi bulandırıyorsun!"

Midesi bulanmak: 1 Kusacak gibi olmak 2 İğrenmek, tiksinmek 3 Kuşkulanmak"Yaptığınız iş, mide bulandırıcı bir işti!"

Mideye oturmak: Yenilen bir şeyin sindirim zorluğu vermesi

Mihenk (taşı): Birinin değerini, ahlâkını anlamaya yarayan ölçüt

Mim koymak: 1 (Bir şey) unutulmaması için işaret koymak 2 Önemli bularak üstünde durmak, dikkate almak, önemli şeyler arasında saymak"Bu ata sözüne bir mim koy, dedi öğretmenim"

Minnet etmek: Boyun eğmek, yalvarmak"Ona buna minnet etmeden yaşamak istediğimi biliyorsun değil mi?"

Moda olmak: Yaygın duruma gelmek, gözde olmak, beğenilir ve arzu edilir olduğu için yapılır olmak"Saçları kısa kestirmek bu yıl moda oldu"

Modası geçmek: Yaygın olmaktan çıkmak, önemini yitirmek"Bu elbisenin modası geçti artık"

Mola vermek: Bir süre ara vermek; uzun süren yolculuğun, çalışmanın, yürüyüşün yorucu etkisini atmak için bir süre dinlenmek"Yarım saat sonra mola verecekler, onlara mola yerinde yetişebiliriz"

Muhallebi çocuğu: Nazlı, el bebek gül bebek büyütülmüş, dayanıksız, narin kimse"Senin gibi muhallebi çocuklarıyla iş yapamam ben"

Mukabelede bulunmak: Karşılık vermek

Mumla aramak: Çok istek ve özlemle aramak"O anneyi siz mumla arayacak ama bir daha bulamayacaksınız"

Mum (gibi) olmak: 1 Yaramazlığı, hırçınlığı, uyumsuzluğu bırakıp yola gelmek 2 Razı olmak"Askerde onun da mum gibi olacağına eminim"

Muradına ermek: Dileği gerçekleşmek, çok istediği şeye kavuşmak"İnşallah muradına erersin kızım"

Mümkün mertebe: Olabildiğince, yapabildiği kadar"Zararınızı mümkün mertebe karşılama yoluna gideceğimizden emin olun lütfen"

Mürekkebi kurumadan: Bir şeyin yazılmasından çok kısa bir süre sonra

Mürekkebi kurumadan bozmak: Bir kararı, sözleşmeyi, anlaşmayı yazılmasından kısa bir süre sonra bozmak

Mürekkep yalamış: Az çok öğrenim görmüş, okuyup yazmış, belli bir kültüre sahip olmuş kimse"Maval okumayı bırakın, biz de mürekkep yalamışlardan sayılırız"

Mürüvvetini görmek (anne, baba için): 1 Özellikle evlâdının evlendiğini, çoluk çocuk sahibi olduğunu görmek 2 Çocuklarının sevinçli günlerini görerek mutluluk duymak"Acaba çocuklarımın mürüvvetini görecek miyim?"

Müslüman adam: Hak yemeyen, doğruluktan ayrılmayan, İslâm`ın emirlerine uyan kimse"Müslüman adam, başı daima dik olan adamdır"

* * * * * * * * *

Na (nah) kafa: "Akılsız, düşüncesiz, kavrayışsız" anlamında alay yollu söylenir"Anlaması mümkün değil, na kafa!"

Nabza göre şerbet vermek: Birinin hoşuna gidecek, eğilimlerine cevap verecek biçimde davranmak"Nabza göre şerbet vermeyi iyi biliyorsun"

Nabzını yoklamak: Eğilimini, niyetini, düşüncelerini, arzularını anlamaya çalışmak"İşçilerin nabzını yoklayın da zam konusunu öyle düşünelim"

Nalıncı keseri gibi kendine yontmak: Hemen her işte kendi çıkarını düşünerek hareket etmek

Nam almak: Tanınmak, ünü her yerde duyulmak

Namus belâsı: Namusunu, şerefini, itibarını korumak için katlanılan sıkıntılı durum, kabullenilen zarar ziyan"Namus belâsına az kaldı canından oluyordu delikanlı"

Nane molla: 1 Dirençsiz, güçsüz kimse 2 Çok sık hastalanan, sağlıksız kimse 3 Üşengeç, bir iş yapmaktan kaçınan"Ne nane molla bir adamsın, kalk da biraz çalış"

Nara atmak: Yüksek bir sesle haykırmak, kabadayıca bağırmak"Birahaneden çıkan sarhoşlar edepsizce nara atmaya başladılar"

Nato kafa nato mermer: "Söz anlamaz, söz dinlemez taş gibi kafa" anlamında kullanılır

Naza çekmek: Kendini ağır satmak, bir isteği yerine getirmekte yapmacıklı davranışlarla isteksiz gibi davranmak"Kendini naza çekmeye bayılır bizim kız"

Nazı geçmek: İstediklerini yaptıracak kadar hatırı sayılır olmak"Babası, kasabada oldukça nazı geçen bir insandı"

Ne akar ne kokar: Kimseye ne faydası ne de zararı dokunan pısırık, çekingen kimseler için kullanılır

Ne çare: Çaresi yok, elden bir şey gelmez"Ne çare ki onu durdurmamız mümkün değil"

Ne çıkar: 1 Ne zararı var? 2 Bir sonuç vermez 3 Ne fayda, ne zarar umulur"Biraz sert konuşmuşsam, ne çıkar bundan?"

Neden sonra: Bir süre geçince, her şey olup bittikten sonra, çok zaman sonra"Neden sonra babam da geldi"

Ne de olsa: Ne denli eksiği, kusuru olursa olsun; böyle olmakla birlikte

Ne dese beğenirsin?: "Nasıl, beklenmeyen bir söz söyledi biliyor musun?" anlamında kullanılır

Ne fayda: Artık neye yarar

Nefes aldırmamak: Dinlenmesine fırsat vermemek, sıkıştırmak, rahat bırakmamak"Nefes aldırmadı bize, sabaha kadar çalıştırdı"

Nefesi kesilmek (tıkanmak): Güç soluk alacak duruma gelmek veya soluğu büsbütün durmak"Bir yumrukta nefesini kesti adamın"

Nefes nefese gelmek: Koşarak, sık sık soluyarak, heyecanlı ve yorulmuş bir şekilde (gelmek)"Kapıdan içeri nefes nefese girdi"

Nefes tüketmek: Bir şeyi anlatmaktan çok yorulmak"Boşuna nefes tüketiyorsun, baksana anlamıyor"

Nefsine yedirememek: Kendine yakıştıramamak, o şeyi yapmayı kendisi için onur kırıcı, ağır bulmak"İki yüzlülüğü bir türlü nefsine yediremiyordu"

Nefsini körletmek: Birtakım yollarla iştah duygusunu dindirmek"Nefsini körletmeden iyi bir kul olamazsın"

Ne güne duruyor?: "Şimdi yapmazsa, ne zaman yapacak" anlamında kullanılır"Gitsin istesin kızı, daha ne güne duruyor?"

Nefsini yenmek: Arzularının, ihtiraslarının önüne geçebilmek

Ne günlere kaldık!: "Eskiden daha iyiydi, zaman değişti, düzen ve usuller başkalaştı, çok kötü günler geçiriyoruz" anlamında kullanılır

Ne hâli varsa görsün!: Uyarılara, öğütlere kulak asmayan insanlar için "ne yaparsa yapsın, beni ilgilendirmiyor" anlamında kullanılır

Ne idiği belirsiz: Ne olduğu, niteliği, soyu sopu, nereli olduğu bilinmeyen"Ne idiği belirsiz bir yığın insan hükümette yer almış"

Ne mal olduğunu anlamak: Asıl niteliğini, işe yaramaz oluşunu, kötü niyet beslediğini anlamak"Onun ne mal olduğunu şimdi anlarız"

Ne mene: Ne türlü, nasıl, ne çeşit?

Ne od var ne ocak: Aşırı yoksulluğu, geçim darlığını anlatmak için kullanılır

Ne oldum delisi olmak: Beklemediği bir duruma yükselip şımarmak, ölçüsüz hareketler yapmak"Dikkat et, ne oldum delisi olan insanlar gibi olma"

Ne olur: "Yalvarırım, rica ederim, lütfen" anlamında kullanılır"Ne olur beni de götürün köye!"

Ne olur ne olmaz: Her ihtimale karşı, ne olacağı belli değil"Şemsiyeni al, ne olur ne olmaz, yağmura yakalanabilirsin"

Ne pahasına olursa olsun: Her türlü sıkıntı ve tehlikeyi göze alarak, ne kadar büyük fedakârlık isterse istesin"Ne pahasına olursa olsun ben bu işi bitireceğim"

Nerede akşam orada sabah: "Gece kalacağı bir yeri yok, neresi rast gelirse orada kalıp yatar" anlamında kullanılır

Nereden nereye: 1 Uzak, dolaylı bir ilişki ile 2 Şaşılacak şey, olacak gibi değil!"Nereden nereye, kim derdi ki biz karşılaşacağız!"

Ne şiş yansın ne kebap: "İki taraf da korunsun, gücendirilmesin, ikisinin de zarar görmeyeceği bir yol bulunsun" anlamında kullanılır

Ne tadı var ne tuzu: Hoşa gidecek, zevk alınacak, beğenilecek bir şey değil"Ne tadı var ne tuzu yaptığım işin"

Nevri dönmek: Çok öfkelenmek, sinirlenip kızmak ve bu sebeple rengi değişmek"Saygısızca konuşmaya başlayınca nevri döndü, öfkeyle elini kaldırdı"

Ne yardan geçer ne serden: İstediği şey fedakârlığı gerektirdiği hâlde, fedakârlığa yanaşmayan ama istediğinden de vazgeçmeyen kimseler için kullanılır

Ne yer ne yedirir: Kimsenin yararlanmasını istemez, kendi de yararlanmaz

Neye uğradığını bilememek: Beklenmedik bir durumla karşılaşıp hiçbir şey yapamamak, şaşırıp kalmak"Ocak birden alev alınca neye uğradığını bilemedi"

Niyet etmek: Bir şeyi yapmayı zihninde tasarlamak, düşünmek"Ona hediye almaya niyet etmişti"

Niyeti bozuk: Kötü bir davranışta bulunması beklenen, kötülük düşündüğü sezilen"Niyeti bozuk bunların, sakın ilişmeyin"

Noktası noktasına: Tastamam, eksiksiz, tamamen, birbiriyle tıpatıp aynı"Noktası noktasına hatırlıyorum o kavgayı"

Not düşmek: Yazılı metnin bulunduğu sayfanın bir köşesine, konuyla ilgili birkaç cümle yazmak

Notunu vermek: Kıymetini tespit etmek, ne nitelikte bir kişi olduğu konusunda kanıya varmak"Hâlâ notunu veremedin mi o adamın?"

Nuh der peygamber demez: Son derece inatçıdır, düşüncelerini bir türlü değiştirmez, söylediklerinde ve inançlarında direnir

Nuh Nebi`den kalma: Çok eski modası geçmiş, köhnemiş (eşya, bina)"Nuh Nebi`den kalma bir koltukta oturuyordu"

Numara yapmak: Bir hareketi yalandan yapmak, bir şeyi gerçekmiş gibi söyleyerek karşısındakini aldatmak"Ona öyle bir numara yapacağım ki şaşkına dönecek"

Nur topu: Gürbüz, sağlıklı, çok güzel ve temiz çocuklar için söylenir

Nutku tutulmak: Korkudan, üzüntüden, heyecandan konuşamaz olmak"Katili karşısında görünce nutku tutuldu"

Alıntı Yaparak Cevapla