Yalnız Mesajı Göster

Deyimler Sözlüğü - Alfabetik Düzende

Eski 10-28-2012   #16
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Deyimler Sözlüğü - Alfabetik Düzende



P - R - Harfi İle Başlayan Deyimler

Pabucu dama atılmak: Kendisinden üstün birinin çıkmasıyla gözden düşmek, değer ve itibarını kaybetmek"Yeni bir elektrikçi aldılar, desene Murat`ın pabucu dama atıldı"

Pabucunu ters giydirmek: Güç bir duruma düşürerek telâşlandırmak, bu telâşla kaçmasına sebep olmak"El oğlu bu, adama pabucunu ters giydirir, tetikte olmalı insan"

Pabuç bırakmamak: Yılmamak, korkmayıp yapacağından vazgeçmemek"Ben öyle olur olmaz insanlara pabuç bırakmam"

Pabuç pahalı: Girişilen işin tehlikeli olduğunu anlatmak için kullanılır"Baktı ki pabuç pahalı, hemen geri döndü"

Paçaları sıvamak: Bir işi yapmak için hazırlanmak"Bir an önce paçaları sıvayıp işe başlamak istiyordu"

Paçası düşük: Giyimine, kılık kıyafetine pek dikkat etmeyen, sünepe

Paçayı kaptırmak: 1 Yakalanmak, ele geçmek 2 Giriştiği işten vazgeçmek istediği hâlde kendini kurtaramamak 3 Dilediği gibi davranamamak"Paçayı kaptırdık bir kere, yakamızı kurtaramıyoruz"

Paçavrasını çıkarmak: Çok hırpalamak, sağlam yerini koymamak, işe yaramaz bir duruma getirmek"Beş kişiydiler, adamın paçavrasını çıkardılar"

Paçayı kurtarmak: Bir ilişkiden veya önce girişip sonra pişman olduğu bir işten yakasını sıyırmak"Çok şükür şu belâlı işten paçayı kurtardık"

Paha biçilmez: Çok pahalı, kıymeti ölçülemeyecek kadar yüksek"Paha biçilemez tablolar sergilenmişti"

Pahalıya mal olmak: Kolay elde edilememek; para, özveri ve emek gerektirmek; zarara ve sıkıntıya yol açmak"Bu ev size pahalıya mal olsa gerek"

Palas pandıras: Acele olarak, hazırlanmaya zaman bulamadan"Palas pandıras evden çıkmak zorunda kaldık"

Palavra atmak: Abartarak söylemek, yalan söylemek, olmayacak şeylerden söz etmek

Paldır küldür: 1 Büyük bir gürültü ile 2 Ansızın ve kurallara uymaksızın"Paldır küldür merdivenlerden inmeye başladılar"

Pamuk ipliği ile bağlamak: Etkisi az sürecek, köksüz, geçici bir çözüm yolu bulmak

Paniğe kapılmak: Çok korkmak, telâşa sürüklenmek"Çocuklar paniğe kapılacaklar diye endişeleniyorum"

Papara yemek: Çok azarlanmak"Çabuk olun, annemden papara yemek istemiyorum"

Para babası: Çok zengin, parası bol olan

Para canlısı: Parayı çok seven, paraya düşkün

Para çekmek: 1 Banka veya benzeri bir yere yatırılmış parayı geri almak 2 Bir kimseden çeşitli yollarla para sızdırmak

Para dökmek: Bir şey için çok para harcamak"Düğün için az para dökmedi"

Para etmemek: 1 İşe yaramamak, etkili olmamak 2 Değeri pahasına satılamamak"Bu malların para edeceğini sanmıyorum"

Parasını sokağa atmak: Değeri olmayan bir işe ya da mala para vermek

Para kesmek: 1 Çok para kazanmak 2 Devletin çok para basması"Bizim büfe âdeta para kesiyor"

Para sızdırmak: Kandırarak, zorlayarak birinden para almak"Kabadayılar esnaftan az para sızdırmadılar"

Para tutmak: 1 Parasını idareli harcayıp kalanını biriktirmek 2 Satın alınan şeyin karşılığını para olarak hesaplamak"Aldığımız eşyaların hepsi kaç para tuttu dersiniz?"

Paraya çevirmek: Bir malı verip yerine para almak"Gidin, şu dolapları paraya çevirin de gelin"

Paraya kıymak: Gereken yerde para harcamaktan kaçınmamak

Paraya para dememek: 1 Çok para kazanmak 2 Bol para harcamak 3 Elde olan parayı az bulmak

Para yapmak: Para kazanıp biriktirmek"Gurbete para yapmaya gitti"

Para yedirmek: İşini yaptırmak için birilerine kanunsuz, hak etmedikleri parayı vermek; rüşvet vermek"O binayı yaptırmak için belediyeye az para yedirmediler"

Para yemek: 1 Çok para harcamak 2 Rüşvet yemek, görevini kötüye kullanıp bir iş yapmak için birinden para almak"İnsanlar artık açıktan para yiyorlar"

Parmağı ağzında kalmak: Çok şaşırmak, hayrete düşmek

Parmağına dolamak: Bir konuyu her fırsatta, her yerde ele alıp konuşmak, o konu ile uğraşmak

Parmağında oynatmak: Birine her istediğini yaptırmak, onu kukla gibi kullanmak"Beni parmağında oynatamayacaksın alçak herif"

Parmağını bile oynatmamak: Hiç tepki göstermemek, kayıtsız kalmak"Beni dövdüler ama o parmağını bile oynatmadı"

Parmak basmak: 1 Bir nokta üzerine dikkati ya da ilgiyi çekmek 2 İmza yerine parmağını mürekkebe batırarak bir yere bastırmak

Parmak hesabı: 1 Parmakları kullanmak suretiyle yapılan hesap 2 Hece vezni"Bizim bakkal hâlâ parmak hesabı yapıyor"

Parmak ısırmak: Büyük şaşkınlık duymak, hayrete düşmek"Yaptığım tatlıyı görünce parmaklarını ısıracaklar"

Parmak kadar (çocuk): Yaşça çok küçük, pek küçük (çocuk)"Parmak kadar çocukla iş yapılır mı?"

Parmak kaldırmak: 1 Olumlu oy vermek için el kaldırmak 2 Bir toplulukta söz istemek için işaret parmağını kaldırıp diğerlerini yumarak el kaldırmak"Parmak kaldırarak söz istemeyi öğrenin artık!"

Parmakla gösterilmek: 1 Bir şey az bulunmak 2 Seçkin, ünlü olmak"O, çevresinde parmakla gösterilen bir adamdı"

Parmaklarını yemek: Bir yemeğin çok lezzetli olduğunu anlatmak için kullanılır"Böreği değil, parmaklarımızı yedik âdeta"

Parsayı başkası toplamak: Verilen emek karşılığını, emek veren değil, bir başkası almak"Biz durmadan çalışalım parsayı da başkası toplasın olmaz öyle şey!"

Partiyi kaybetmek: 1 Biriyle çekiştiği bir konuda yenilmek 2 Elde etmeye çalıştığı bir kazancı bir başkasına kaptırmak

Pasaportunu vermek: Kovmak, işten atmak"Patron üç işçinin pasaportunu eline verdi"

Pas geçmek: Üzerinde durmamak, caymak, vazgeçmek, aldırış etmemek

Patırtı çıkarmak: Kavga, kargaşa, gürültü çıkarmak"Patırtı çıkarmadan oturun, babanız uyuyor"

Patlak vermek: Gizlenen ya da hoş karşılanmayan bir durum aniden ortaya çıkmak"Kim der di ki savaş bu sabah patlak verecek"

Pay biçmek: Bir fikir elde edebilmek için, durumu bir şey ile kıyaslamak

Payını almak: 1 Azarlanmak 2 Kendine düşen kazanç miktarını almak

Paye vermek: Adam yerine koymak, değer vermek

Payidar olmak: Kalmak, yok olmamak, yaşamak"Milletimiz ilelebet payidar olacaktır"

Perdesi yırtık: Ar damarı çatlamış, utanmaz, arlanmaz"Perdesi yırtılmış adamın, baksana neler söylüyordu!"

Pergelleri açmak: Uzun adımlarla yürümeye başlamak"Pek vaktimiz yok, pergelleri açın da geç kalmayalım"

Pay çıkarmak: Bir olay ya da davranıştan tecrübe kazanmak, hisse kapmak, tutulacak yolu belirlemek

Pes demek: Mağlubiyeti kabul etmek, başkasının üstünlüğüne boyun eğmek"Yenileceğini anlayınca sırtı yere gelmeden pes dedi"

Pestil gibi olmak: Çok yorulmuş olmak; kımıldayamayacak kadar bitkin, güçsüz düşmek

Pestilini çıkarmak: 1 Çok dövmek 2 Çok çalıştırıp adamakıllı yormak 3 İyice ezmek"Kazma sallamaktan pestilimiz çıktı"

Peşini bırakmamak: Bir şeyi izlemekten vazgeçmemek"Adamın peşini bırakmayın sakın!"

Peşkeş çekmek: Kendisinin veya bir başkasının malını bir çıkar uğruna birisine uygunsuz olarak vermek"Yurdu düşmanlara peşkeş çekiyorlar"

Peyda olmak: Ortaya çıkmak, belirmek, oluşmak"Köşede bir adam peyda oldu"

Pılıyı pırtıyı toplamak: Hemen bütün eşyalarını toplayarak bir yere gitmek üzere hazırlık yapmak"Pılıyı pırtıyı toplamış bekliyordu"

Pire için yorgan yakmak: Önemsiz bir şey için kızıp daha büyük zarara yol açacak davranış içine girmek

Pireyi deve yapmak: Küçük, basit bir olayı büyütüp mesele yapmak, aşırı abartmak

Pisi pisine: Boş yere, boşuna"Pisi pisine vurdular çocukcağızı"

Pis pis düşünmek: Karamsar, derin ve üzüntülü bir düşünceye dalmak"Pis pis düşünmeyi bırak da bir yol arayalım"

Pis pis gülmek: Birinin düştüğü kötü duruma öç alır gibi, arsız arsız gülmek

Pişkinliğe vurmak: Çıkarı için kötü bir davranışa veya söze aldırmamak

Pişmiş aşa su katmak: Yoluna girmiş, bitmek üzere olan bir işi bozmak ya da aksatmak"Pişmiş aşa su katabilir, onu buraya sokmayın"

Pişmiş kelle gibi sırıtmak: Anlamsız, çirkin, yersiz, dişlerini göstererek gülmek"Pişmiş kelle gibi gülmeyi bırak da işine bak"

Posasını çıkarmak: 1 Birini çok dövmek 2 Bir kişi veya şeyi sonuna kadar sömürmek"Ülkenin posasını çıkardılar, biz hâlâ seyrediyoruz"

Posta koymak: Birini korkutmak, gözdağı vermek, tehdit etmek"Bana posta koyacak adam daha anasından doğmadı"

Postayı kesmek: İlişkiyi kesmek, gidip gelişi sona erdirmek

Post elden gitmek: 1 Öldürülmek 2 Bulunduğu yüksek makamdan ayrılmak zorunda kalmak"Post elden gidince kahretti adam"

Post kavgası: Bir makamı, işi ya da iktidarı ele geçirme çekişmesi"Seçimler yaklaştı, post kavgası da başladı"

Postu kurtarmak: Can tehlikesini atlatmak, öldürülme tehlikesi olan yerden kaçıp kurtulmak"Postu kurtardık çok şükür"

Postu sermek: Kısa bir süre için gittiği yerde, saygısızca ve sorumsuzca uzun süre kalmak

Pot kırmak: Gaf yapmak, farkında olmayarak karşısındakini kıracak, incitecek söz söylemek"Dikkatli ol, bir pot kırma sakın"

Pösteki saymak: İçinden çıkılması zor ve anlamsız bir işle uğraşmak"Ne mi yapıyorlar? Pösteki sayıp duruyorlar"

Prangaya vurmak: Zincire vurmak, ayağına pranga bağlamak"Prangaya vurulu olarak yıllarca kaldı o hapishanede"

Puan almak: 1 Spor karşılaşmalarında sayı kazanmak 2 Bir test imtihanında herhangi bir puan elde etmek"Şu sorulardan hiç puan alamayacağımı sanıyordum"

Puan tutturmak: Gereken sayıda puan kazanmak"Bu sene puan tutturup da üniversiteye girecek miyim bilmiyorum!"

Punduna getirmek: Bir şeyi yapmak için uygun şartları elde etmek, fırsat kollamak"Punduna getirir getirmez patlattı yumruğunu"

Pupa yelken: 1 Alabildiğince, hiçbir şeye bağımlı olmadan 2 Yelkenler, arkadan esen rüzgârla şişmiş olarak, tam yolla"Pupa yelken açıldık denize"

Pusu kurmak: Birine saldırmak için, bir yere gizlenip beklemek"Düşmanlarımızın pusu kurduğundan tam zamanında haberdar olmuştuk"

Pusulayı şaşırmak: 1 Ne yapacağını bilemez duruma düşmek 2 Doğru tutum ve davranıştan ayrılmak"İyice pusulayı şaşırmadan uyarmalıyız onu"

Pusuya düşmek: Pusu kuran kimsenin saldırı alanı içine girmek"Eyvah, pusuya düşürdüler bizi!"

Put gibi: Kımıltısız, sessiz, anlamsız bir bakışla

Put kesilmek: Sessiz, kımıltısız bir durumda kalmak"Onun bağırmasıyla herkes bir anda put kesildi!"

Püf noktası: Bir işin en ince, en önemli yeri

Püsküllü belâ: Kendisinden kurtulunması bir türlü mümkün olmayan, büyük sıkıntı, zarar veren kimse veya şey"Başıma püsküllü belâ kesildi bu çocuk"

* * * * * * * * * *

Rafa kaldırmak (koymak): Bir iş üzerinde artık durmamak, o işi kenara itmek, ihmal etmek"Bizim dosyayı yine rafa kaldırmışlar"

Rahat durmamak: Yaramazlık etmek, kımıldayıp durmak"Rahat durmadın, beni zor durumda bıraktın"

Rahatına bakmak: Hiçbir şeye aldırış etmeden rahatını sağlamaya çalışmak"Boş ver, rahatına bak, sen mi düzelteceksin diyenlerden nefret ederim"

Rahatlık (rahat) batmak: Rahat, iyi bir yerdeyken o yeri olmayacak nedenlerden ötürü terkeden insanlar için sitem biçiminde söylenir

Rahat yüzü görmemek: Huzur, bolluk, hiç rahatlık görmemek; sürekli sıkıntı, darlık içinde bulunmak"Şu yaşıma geldim, hiç rahat yüzü görmedim desem yeridir"

Rahmetli olmak: Vefat etmek, ölmek

Ramak kalmak: "Bir şeyin olmasına çok az kalmak" anlamında kullanılır"Makinenin elime değmesine ramak kalmıştı ki güçlükle kendimi geri attım"

Rast gelmek: 1 Düşünmediği, beklemediği bir anda biriyle karşılaşmak 2 Düşünmediği veya düşünülmediği hâlde payına düşmek"Desenli parça bana rast geldi" 3 Hedefi bulmak 4 Bulmak"Pazarda kardeşimi çok aradım ama rast gelmedim"

Rast gitmek: Bir iş istenilen biçimde gelişmek

Rayına oturmak: Bozulmuş, düzensiz hâle gelmiş bir işi yoluna koymak, iyi duruma getirmek

Rekor kırmak: Eski rekoru aşıp yeni, üstün bir sonuç elde etmek"Koşuda yeni bir rekor kırılması bekleniyor"

Rengi atmak: 1 Solmak 2 Korku, heyecan sebebiyle benzi sararmak"Kumaşın rengi bir yıkamadan sonra attı"

Renkten renge girmek: Heyecan, korku ve utanmadan dolayı yüzünün rengi değişmek, sıkılmak

Renk vermemek: Bir konu ile ilgili duygularını, düşüncelerini belli etmemek; bildiği hâlde bilmez gibi görünmek

Resmiyete dökmek: Bir iş veya duruma resmiyet kazandırmak, onu resmî kanallardan halletme yolunu seçmek

Rest çekmek: 1 Kesin tavır almak, herhangi bir konuda son sözü söylemek 2 Bir oyunda önündeki paranın tümünü ortaya koymak"Öyle bir rest çekti ki görmeliydiniz"

Rol oynamak: 1 Bir oyunda rol almak 2 Bir işte önemli katkısı olmak, etkisi bulunmak"Bu işin gerçekleşmesinde onun da önemli rolü oldu"

Rota değiştirmek: 1 Takip edilen yoldan ayrılmak 2 Tutumunu, tavrını değiştirmek, izlediği yoldan kopmak"Hava muhalefeti sebebiyle uçak rota değiştirmek zorunda kaldı"

Ruhu bile duymamak: Anlamamak; hiçbir bilgisi, haberi bulunmamak; olan biteni sezememek"Göreceksin ruhu bile duymayacak, onu bir güzel ıslayacağız"

Ruhunu teslim etmek: Ölmek"İhtiyar ninem sabaha karşı ruhunu teslim etmişti"

Rüyasında bile görememek: Olacağını hiç aklına getirmemek, ihtimal vermemek"Bunu bana aldın ha! Rüyamda bile görsem inanmazdım!"

Rüzgâr gelecek delikleri tıkamak: İstenmeyen bir duruma veya zarar gelebilecek bir gelişmeye karşı her türlü önlemi almak

Alıntı Yaparak Cevapla