Prof. Dr. Sinsi
|
Tasavuf Ve Hadis
b) Konunun Tasavvuf Klasiklerinde Ele Alınışı
Sehl b Abdullah Tusterî, (öl 283/896) Nûr-ı Muhammedî görüşünü tasavvufî literatürde ilk kez dile getiren sûfî olarak görülür Tusterî, bu meyanda Allah’ın kendi nûrundan ilk defa Hz Muhammed’i yarattığını ileri sürmüş ve Muhammedî varlığın, âlemin varlığından önceliğine işaret etmiştir Bakarâ Suresi 30 âyetin tefsirinde “Allah Te’âlâ Adem’i Yaratmadan önce meleklere ben yeryüzünde halîfe yaratacağım” demiş ve Âdem’i izzet çamurundan, Hz Muhammed’in nûrundan yaratmıştır
Abdulkadir Geylânî, “Nûr âyeti”ni Peygamberimize referansla şöyle yorumlar: Hz Peygamber’in cesedi, onun rûhunun kandilliğidir Kandillikte vahiy ışığının fânusu vardır onun, kendisine inen vahyi tebliğ etmesi, bir lambadır Nübüvvet nûru, kalp kandilliği fânusuna yayıldığı zaman, nûr üstüne nûr olur
Yûnus Emre, on üçüncü asırda Muhammedî nûrun âlemden evvel oluşunu şöyle dizelere döker:
Yetmiş bin yıl öndinden yarattı Muhammed’i
Hak kendü âşık oldu bahâne bir yıldızdan
Ol yıldız varıdı kandaydı Âdem cânı
Ya bunca peygamberler anılmadın ağızdan
Âlimler bunu bilmez degme akl ana irmez
Hidâyetdür Yûnus’a keşf oldı hacemüzden
Yaratıldı yir ile gök, Muhammed dostlıgına
Levlâk ana delil durur ansuz yir ü gök olmadı
Sûfîler, yaratmanın iki tarzına işaret eder İlki, bir şeyin aracılığı olmaksızın yaratılmadır Bu anlamda yaratılan tek şey, Hz Peygamber’in hakîkatidir “Eşyâyı yokluktan var eden Allah” derken, kastedilen bu tarz yaratmadır İkinci yaratma ise, bir şey vasıtasıyla ve bir şeyden var etmektir Bu anlamda var etmek, Peygamber’in hakîkatinin dışındaki şeylerin yaratılmasıdır Öyleyse Hz Peygamber’in hakîkatinin ilk hakîkat olarak diğer hakîkatlerle Bir ya da Mutlak Varlık arasında vasıta olması, gerçekleşip bitmiş bir olay değildir Hz Peygamberin hakîkati, sürekli ve daimî olarak Bir’den çıkan tecellînin ilk yansıdığı hakîkatken, aynı zamanda ilk tecellîyi diğer hakîkatlere ulaştıran hakîkattir İbn Arabî’nin Peygamberimizin hakîkatinde ferdiyet tecellisini görmesi, onun bu özelliğinden kaynaklanır İbn Arabî bu durumu, “Hz Muhammed (sav) insanlık türündeki en yetkin varlıktır, bu nedenle iş (yaratma ya da zuhûr eylemi) onunla başladığı gibi onunla bitti” diyerek dile getirir
İbn Arabî, Hz Peygamberin hakîkati var olduğunda, yönetici, sultân ve kendisine bakılan varlık olarak var olmuştur der Allah, bedeninin yaratılışı geciktiğinde, onun adına vekiller yarattı İlk vekîli ve halîfesi ise, Adem’di Sonra insan cinsinde üreme ve çoğalma meydana gelmiş, Allah, Hz Muhammed (sav)’in temiz bedenine ulaşıncaya kadar, her zamanda ve her devirde halîfeler yaratmıştır Hz Peygamber’in bedeni ise, güçlü bir güneş gibi ortaya çıkmıştır Artık bütün ışıklar onun keskin nûruna dahil olmuş, bütün hükümler O’nun hükmünde gizlenmiş ve bütün şeriatler, ona boyun eğmiş, daha önce gizli olan efendiliği ortaya çıkmıştır Binâenaleyh, Hz Peygamber, ‘ilk, son, zâhir, bâtın ve her şeyi bilendir ’
Hz Muhammed (sav), bütün isimlerin ma’nâlarını taşıyandır Çünkü O’na cevâmiu’l-kelîm verilmiştir Bu mertebenin ismi ile, bütün fıtrî istîdât ve kâbiliyetleri câmî’ olan “Allah”tır “Allah’ın gölgesi” ya da “ilk gölge” de denir Çünkü masivallahda Allah’ın gölgesi insan-ı kâmildir
Hz Mevlânâ O’nun yaratılışını aşkla birlikte değerlendirmekte, Mesnevî’sinde “Sen olmasaydın, gökleri yaratmazdım” hadîsi kudsîsini, aşkla birlikte tefsîr etmektedir:
Aşk, denizi bir çömlek gibi kaynatır Aşk, dağı kum gibi ezer, eritir
Aşk, gökyüzünü çatlatır, yüzlerce yarık açar Aşk, sebepsiz yeryüzünü titretir
Pak aşk, Hz Muhammed (sav)’le eşti Tanrı, aşk yüzünden ona “Sen olmasaydın…” dedi Hasılı O, aşktan tekti Onun için Tanrı, O’nu peygamberler içinden seçti
Sen, pak aşka mensub olmasaydın, sende aşk olmasaydı, hiç gökleri var eder miydim? dedi
Ben aşkın yüceliğini anlayasın diye kadri yüce göğü yücelttim
Âşıkların horluğundan bir koku alasın diye toprağı tamamıyle hor ettim, ayaklar altına serdim Aşkla bir yoksul nasıl değişir, anlaman için toprağa yeşillik ve tazelik verdim Şu yerinden kımıldamayan dağlar da, sana âşıkların sebâtını söyler
Abdurrahman Câmî, Hz Peygamberin nûrunun Hz Adem’den Hz İsa’ya kadar peygamberlere nasıl hayat kaynağı olduğunu şu dizelerle ifade etmektedir:
Onun nûru, Âdem’in alnında gözükmüş,
Bu nedenle melekler, başlarını secdeye koymuşlardı
Nûh, tufânın tehlikelerinde
Küçücük gemisinde yardımı ondan görmüş,
Onun iyiliğinin kokusu İbrâhim’e ulaşmış,
Ve Nemrud’un odunundan onun gülü çüçeklenmiş
Yûsuf, onun karşısında zerâfet sarayında
(Sadece) bir köle idi, on yedi dirhemlik
Onun yüzü, Mûsâ’nın ateşini aydınlattı
Onun dudağı, İsa’ya ölüyü nasıl dirilteceğini öğretti
Âlemin bahârının nûru da, Âdem’in bahârının nûru da O’dur
Allah u Te’âlâ, “Allah, göklerin ve yerin nûrudur” (Nur: 24/35) âyetinde kendisini “Nûr” diye isimlendirmiştir Çünkü, gökler ve yer, daha önce yokluk karanlığındaydılar Allah te’âlâ onlara varlık vererek izhâr etti Rasûlullahı da “Nûr” diye isimlendirdi Çünkü Hak Te’âlâ’nın kudret nûru ile ilk yarattığı ve yokluk karanlığından ilk çıkardığı nûr, Hz Muhammed (sav)’in nûru idi Daha sonra âlemi içindekilerle birlikte Rasûlünün nûrundan, onları da birbirlerinden yarattı Varlıklar O’nun nûrundan ortaya çıktığı için onu “Nûr” diye isimlendirdi
“Bir şeyin aslı, o şeyin hakîkatidir” diyen İmâm Rabbânî (öl 1034/1624)’nin Mektûbâtında hakîkat-ı Muhammediye ile ilgili önemli bilgiler mevcuttur Öncelikle o, Mektûbâtının 44 mektubunda, Hz Peygamberin kâinatın yaratılış sebebi olduğunu ifade eder: “ Eğer Peygamberimiz olmasaydı, Allah, kâinâtı yaratmaz ve Rab olduğunu açığa çıkarmazdı O henüz Âdem su ve toprak arasında iken peygamberdi ”
Kimin işlerinde öncüsü bu olursa,
O, günahların esâret bağıyla bağlanmaz
Rabbânî’ye göre, sevgi varlıktan öncedir ve bu sevginin merkezi de Hakîkat-ı Muhammediye’dir: Hakîkatler hakîkati olan Hakîkat-ı Muhammediye, zuhûrların başlangıcı ve mahlûkâtın yaratılmasının menşei olan taayyun-i hubbîdir (Sevgi taayyünü) bu , bir hadîs-i kudsîde de geçer: “Ben gizli bir hazîne idim, bilinmeyi istedim ve beni tanısınlar diye mahlûkâtı yarattım ” İşte bu kenz-i mahfî (gizli hazîne)den zuhûr sahnesine çıkan ilk şey, mahlûkâtın yaratılmasına sebep olan sevgidir Eğer bu sevgi olmasaydı, var etme kapısı açılmamış olacak, âlem, yoklukta yerleşik olacaktı “Sen olmasaydın, felekleri yaratmazdım ve rubûbiyetimi izhar etmezdim ” hadîsinin sırrı da burada yatmaktadır
|