|
Prof. Dr. Sinsi
|
Tarikatlar / Kültler / Mezhepler
İSMAİLİLİK
Kurucusu, genellikle "imam" diye anılan İsmail 'in Halife Ali'nin torunlarından olduğu 8 inci yüzyılda yaşadığı söylenir Kimi kaynaklara göre İsmail, Oniki İmamdan Cafer Sadık'ın en büyük oğludur İsmail şaraba düşkün olduğundan yerine Musa Kazım getirilmek istenmiş se de, buna karşı çıkılmıştır
Londra'daki ismaili Merkezi
İsmail'in kurduğu İsmaillik siyasal bir topluluktur, kaynağı imamlık (yönetim) sorunudur, eski, çoktanrıcı inançlardan esinlenmiş, İslam inançlarına aykırı bir içerik kazanmıştır Bu kuruluşun ilkelerini düzenleyen Abdullah bin Meymun 'dur, mezhebin genel ilkeleri şunlardır:
* İmamlık İsmail'den, sıra ile soyuna geçer, başkasının yönetimi eline alması yasaya, inanca aykırıdır
* İmamlar yanılmazdı, yaptıkları da, söyledikleri doğrudur, tartışılmaz İmamın sözlerinden kuşkulanmak, onları tartışmak kurala aykırıdır
* İmamın tüm sözü Kur'andır, buyruğu tanrı buyruğudur
* İmam, yeryüzünde, tanrı'nın elçisidir, onun yerine geçen (tanrının yerine) yüce varlıktır (/ıalifetııllah) İmam, tanrı ışığının yoğunlaştığı ulu bir varlıktır
* İmama bağlanmak dindir, zamanın özüdür, mezhebin çekirdeğidir
Tasavvufla Şiilik'i birbirine karıp karıştıran İsmaililik, İslam ülkelerinde "gizli imamlık " adı verilen inancı geliştirmiştir , Bu inanca göre imam nesnelleşmiş, insan biçimine girmiş tanrı'dır, ona karşı çıkmak doğrudan doğruya tanrı'yı tanımamaktır, tanrıya karşı çıkmaktır
İsmaililik'te işini, özellikle kuruluş la ilgili olanları, gizli tutmak ilk koşuldur Yedi sayısı kutsaldır, evrende, peygamberlerde yedi aşamayı gösterir Adem, Şit, Nuh, İbrahim, İsmail, Muhammed, Ali bu dizinin temelidir Gökler yedi kattır, yerler yedi kattır, gezegenler yedidir Bütün bunlar "yedi" sayısının önemini, taşıdığı gizli anlamı gösterir İsmaillilik'e göre Muhammed son peygamber değildir, ondan sonra da peygamber gelmiştir; ancak "ben peygamberim" diye ortaya çıkmamıştır Namaz, oruç, hac, zekat, kelime-i şahadet (tann'mn birliğine inanma) gibi beş koşul geçersizdir
İsmaililik yanlıları, Peygamber'in kızı Fatıma'nın soyundan geldiklerini ileri sürerek, Mısır' da Fatimiler Devleti'ni kurdular Kimi kaynaklar, Fatimi Devletini kuranların İranlı olduklarını, İsmaililik'in ikinci kurucusu sayılan Abdullah'ın soyundan geldiklerini bildirir
İsmaili Ağa Han Üniversitesi Mezunları (Hindistan)
İsmaililik'te kurtuluşa girmek için gizli tutulan, belli aşamalar vardır Birinci aşama, kuruluşa girmek için istekli olanın uyarılması, kendisine giriş yolunun öğretilmesi; ikinci 'si İslam dininin geçersizliği, Muhammed'in son peygamber olmadığı, üçüncüsü ağzını tutmak, kuruluşun gizemlerini kimseye söylememek, dördüncüsü istekliye yedi imamdan sonra yedi peygamberin bulunduğunu (yukarda adı geçen/er), beşincisi de olayların önemli olmadığını öğretmektir Bu arada Kur'an okutulup öğretilir Altıncı aşama İslam dininin koşullarının gereksizliği, yedinci aşamada İsmaililik'i özü anlatılır, bütün peygamberi ortaya çıkaranın Ali olduğu söylenirdi
Bu mezhepte, çağrıcı (dai) denen görevliler vardır, bunlar; Anadolu, İran, Hindistan, Türkistan gibi birbirinden uzak ülkelere yayılmış, kuruluşun genişlemesine çalışmışlardır Bunların en ünlüleri, Eba Hatım, Ahmed Nefesi, Ebu Yakub Siczi, Ahmed bin Keyyal bg kimselerdir İsmaililik, daha sonra Hasan Sabbah'ın kurduğu Batinilik'le Karamita adlı topluluğu etkilemiştir
İsmaililerin Ünlü Başkanı Ağa Han
İsmailik'in Meymuilik (Meymuiye), Muhammedilik (Muhammediye), Tahrimilik (Tahrimiye) gibi kolları vardır Hindistan İsmailililerinin en ünlü başkanı Ağa Han ' dı, onun ölümünden sonra yerine sırayla oğulları geçmiştir Günümüzde Ağa Han'ın anısına verilen başta Mimarlık olmak üzere birçok dalda ödül verilmektedir
__________________
HARİCİLİK
Havaric sözcüğü "haric"in çoğuludur; dışa çıkanlar, dışta kalanlar demektir Gerçek anlamı Sünnilik'le Şiilik'ten ayrılanlardır Bu mezhebin, ortaya çıkışı Sıffın Savaşı'nda görülür Sıffın Savaşı'nda Ali üstün durumdaydı, bunu istemeyenler olayı yatıştırmak, karşı yanı yenilgiden kurtarmak için barış yapılmasının daha uygun olduğunu ileri sürerek işin içinden sıyrılmaya çalıştılar Bu nedenle, durumu incelemek için birer yargıcı (hakem) seçtiler, Ali de bu görüşü benimsedi Üstün durumdayken, barış yaparak olayı yatıştırma yanlısı olmayanlar, Ali'nin bu eğilimine karşı çıktılar, onu gerçekçi olmamakla iki yanlı davranmakla suçlayarak karşıt bir tutum takındılar Ali'nin inancından kuşkuya düşerek, onu inan yenilemesi için baskı altına almaya kalktılar İstekleri yerine gelmeyince Ali'den, onun topluluğundan ayrıldılar İşte bu olay nedeniyle kendilerine "ayrılanlar" anlamında "Havariç" dendi
Hariciler (Havarie) çöllerde yaşayan, konar-göçer bağımsız topluluklardı, İmamlık yüzünden savaş istemiyorlardı Bu nedenle, imamlık uğruna savaşan Ali ile Muaviye'ye karşı çıktılar, onları ağır bir dille yerdiler, kötülediler Bu mezhebe göre savaş gereksizdir, inanç, için kan dökmenin dine yararı yoktur İslam dinini savaşla yaymaya kalkışmak, imamlık sorununu bir savaş nedeni durumuna getirmek, islam inançlarının özüyle bağdaşmaz, bu yüzden savaş yanlış bir yoldur Böyle yanlış bir yola girdikten sonra, üstün durumdayken, karşı yanın isteğine uyarak uzlaşma yapmak, barış sağlamak ise inancın köksüzlüğünden, yüzeyselliğinden dolayıdır
Havaric mezhebinin, özde bir, görünüşte ayrı kolları vardır Bu kolların hepsi de Ali'ye karşıdır, onun da, soyunun da İslam inançlarına yürekten bağlı olmadığı kanısındadır Bu kollar şunlardır ;
1- Acarade kolu Kendi içinde Etrafilik (Etrafiye), Hamzavilik (Hamzaviye), Hazmilik (Hazmiye), Hulefilik (Hıılefiye) , Malumilik (Malumiye), Mechulilik (Mehıliye), Meymunilik (Meymuniye), Mukrimilik (Mukrimiye), Sealibilik (Sealibiye), Sealibe-i Mabe diye, Şibanilik (Şibaniye), Şeibilik (Şeibiye) gibi kolları vardır Kurucularının adlarıyla anılan bu kollara göre Ali' de, soyu da iyi insanlar değildir, yanlış yoldadır Bir doğru insan imam olabilir, imamlığın bir yada birkaç kişinin tekelinde bulunması İslam dininin özüyle bağdaşmaz İş karşılığı çıkar sağlamak (rüşvet) en aşağılayıcı davranıştır
2- Bikesilik kolu Bu kola göre inanç dille açıklanırsa yeter, başka neden aramanın gereği yoktur Çocuklar suç (küfr) ile inançta babaları gibidir
3- Esferilik (Esferiye), tapım (namaz, oruç) gereksizdir, dahası suçtur, dinden ayrılmadır
4- Ezrakilik (Ezrakiye) koluna göre Ali'yi öldüren iyi bir iş yapmıştır, inancın gereğini yerine getirmiştir İlk dört halife, kadınları, yandaşları kötü, çıkarcı, yalancı kimselerdir İman dille açıklanırsa yeter, birtakım tapım kurumlarını oluşturma gereği yoktur
5- İbazilik (İbaziye) kolu kendinden olmayanları dinsiz sayar, Ali yalancıdır, çıkarcıdır Bu kolun da Hafisilik (Hafisiye), Harsilik (Harsiye), Raiba, Yezidilik (Yezidiye) gibi yan-kolları vardır
6- Muhme koluna göre de Ali suçludur, yanlış yoldadır, yandaşları dinsizdir
Bu kollar Kuzey Afrika dolaylarında, Irak'ta, Zengibar' da yaygındır Bu durum da, inançla yaşama biçimi arasındaki bağlantıyı gösterir
------------------------------------------------
İMAMİLİK
Ali'nin imam olması gerektiğini, bunun Peygamber'in buyruğu, dinin özü anlamını, içerdiğini savunan görüşe İmamilik denir Bunun kaynağı Peygamberin ölümünden sonra ortaya çıkan "imamlık" sorunudur Bu kuruluşa göre, peygamber sağlığında, birkaç kez Ali'yi kendi yerine imam olarak görevlendirmiş, onu eylemsel olarak imam yapmıştır Öyleyse bu geleneğe uymak sünnettir Burda sünnet, Peygamberin yaptığını yapmak, yapmadığını yapmamak, onun sözlerine, eylemlerine uymaktır Oysa, onun ölümünden sonra, sözü yerine getirilmedi, sünnete uyulmadı, seçime gidilerek Ebu Bekir imam (halife) olarak görevlendirildi Ondan sonra gelenler de sünnete uymadılar, Osman, Ömer imam seçildi, hepsinden sonra Ali imamlığa getirildi Oysa ilk imam olması gereken Ali'ydi
İmamilik, halife seçiminden doğmuş, sonraları daha geniş boyutlara ulaşmış, yayılmış, yeni bir içerik kazanarak mezhep kılığına girmiştir
------------------------------------------------------
BAYRAMİLİK
Bayramilik, Hacı Bayram Veli tarafından 14 yüzyılın sonları ile 15 yüzyılın başlarında kurulan ve önemli bir yere sahip tarikatlardan biri Adını Hacı Bayram Velî ( [1429)'den almıştır Hacı Bayram, 1352 yılında Ankara Çubuksuyu civarında bugünkü söyleyişiyle Solfasol (Zü't-Fadl) köyünde doğmuştur Asıl adı Numan'dır Şeyhi ile Kurban Bayramı'nda tanıştığı ve çok mütevazi olduğundan Bayram adını almış ve bu adla ün yapmıştır Babası, Koyunluca Ahmed adında bir köylüdür, Safiyüddin ve Abdal Murat isminde iki küçük kardeşi vardır (M Ali Aynî, Hacı Bayram Velî, İstanbul 1343, s 50)
Çocukluk hayatı hakkında fazla malûmat sahibi değiliz Onun meşhûr olması o zamanlarda çok büyük bir kıymet taşıyan müderrisliğiyle başladı Görev yeri Melike Hatun'un yaptırdığı Kara Medrese'dir
Hacı Bayram, Kayserili Şeyh Hamîdeddin b Musa (Somuncu Baba)'ya (815/1412) intisâb ederek ondan feyz aldı Şeyhinin neş'e ve kemâline olan aşkının sonucu hep onunla birlikte oldu, onunla birlikte Şam ve Mekke'ye gitti Hac görevini yerine getirerek Aksaray'a geri geldiler Hacı Bayram şeyhinin irtihâlinden sonra Ankara'ya döndü Gazalî'nin (ö 505/1111), Bağdat Nizamiye Külliyesi'nden ve Molla Câmî'nin (898/1492) görev yaptığı medreseden ayrıldıkları gibi Hacı Bayram Velî de Kara Medrese Müderrisliği'nden çok geçmeden ayrıldı
Bu sıralar Anadolu halkı üzerinde Muhyiddin İbnü'l-Arabî (638/1240) Celâleddîn-i Rûmî (672/1273), Sadreddin Konavî (673/1274) ve şeyhi Hamideddin'in nüfûzları hissediliyordu Hacı Bayram'ın tasavvuf terbiyesinin yanına müderrisliği de eklenince, fikirlerini yayması çok kolay oldu İrtihalinden sonra da Bayramîlik adıyla ün salan bu tasavvuf ekolü (tarikatı)'nü, yetiştirdiği müridleri idame ettirdiler (Abdülbaki Gölpınarlı, Melâmilik ve Melâmîler, İstanbul 1931, s 34)
Bayramîlik, tasavvuf tarihinde gözle görülür bir yer tutmuştur Tarîkat denilen olgu bir görünümdür Bunun hayat sahnesine çıkışı ve devamlılığı, ondaki öz'e bağlıdır Bunun yanında, başta bulunan şeyhin şahsiyeti, teslimiyeti, fedakârlığı ve kendisine intisâb edenlerin kemmiyet ve keyfiyet açısından durumları da göz ardı edilemez Tabiî bir diğer önemli faktör de, o sıralarda mevcûd olan ortam ve şartlardır Bunlar bir arada bulunduğunda bir tasavvuf ekolü oluşur ve sahnede görevine başlar Tasavvuf alanında bütün tarikatlarda görülen öz, müntehâ nokta olan melâmettir Melâmet ise, bir cümleyle ifade edecek olursak nefsi kınamak ve Hakk'ı yüceltmektir Yani, Tevhîd-i Zât'a varmaktır Bunun tahakkuku, meşrûiyyet dairesinde olur Hacı Bayram Veli'de bunları rahatlıkla görürüz
Silsilesi: Bayramîlik, bir koldan Bayezid Bestamî'ye (261/874) çıkar Diğeri, bilhassa Halvetîler ve Melâmîler tarafından kabûl edilen silsile olup Hasan Basrî'ye uzanır Birinci silsile, Ebu'l-Hasan Zarafânî'den Nakşıbendiyye silsilesine ulaşır Bayramîlik'te Aleviyye ve Sıddıkiyye nisbeti vardır
Bayramîlik, kendisinde sesli ve sessiz hatî ve cehrî zikri toplamıştır Sesli zikri Halvetîlikten, sessiz zikri de Nakşîlikten aldığı kabul edilir
İhtiyârî ve ıztırarî ölümle zevk edilen vahdet-i vücûd olgusuna inanmak, bu tarikatın fikrî alandaki önemli özelliğidir Vahdete inanmak diğer tarikatlarda; sonunda varılan bir netice iken; Bayramîler'de, henüz işin başında iken bulunması gereken bir husustur Bu inanç, zamanla oluş haline gelmelidir Fenâfillah mertebeleri diye de adlandırılan ve Tevhîd-i Ef'âl (Fiillerin birlenmesi), Tevhîd-i Sıfât (Sıfatların birlenmesi) ve Tevhîdi Zât (Zâtın birlenmesi), yani sırayla; her fiilin fâilinin, her sıfatın mevsûfunun Allah olduğu ve Allah'tan başka gerçek varlık bulunmadığı şeklinde özetlenen Tevhîd anlayışına çok önem verilir Hacı Bayram bu Tevhîd mertebelerini "bilmek", "bulmak" ve "olmak" diye ifade eder (Mehmet Demirci, Mezhepler ve Tarikatlar Ansiklopedisi, İstanbul 1987, s 39)
Bayramîlik, dünya hayatında kimseye yük olmamayı, alınteriyle kazancı esas alır Bizzât Hacı Bayram, Ankara'da geçimini ziraatle sağlamıştır Bayramîlik'te aynı zamanda, başkasının da geçim zorlukları karşısında yardımına koşmak prensibi vardır Bu husus ile ilgili olarak Hacı Bayram'ın üç aylarda halktan zekât toplayıp fukarasına dağıttığı bilinmektedir Bu davranış aynı zamanda nefsi kınamaya da işaret sayılabilir
Bu tarihî gerçeklerin ışığı altında tasavvufî düşünce ve pratik hayat anlayışında görüldüğü üzere, gerek özel hayatında, gerekse devlet büyükleriyle olan ilişkilerinde Hacı Bayram Velî' yi maneviyata aşırı düşkün mistik bir mutasavvıf olmaktan çok, hayatın pratik ve yaşanılır gerçeğine kolayca uyum sağlayabilen, dünyayı ihmal etmeyen, müridlerini son derece disiplinli yetiştiren, çalışma ve hayat mücadelesini teşvik eden, günün büyük kısmını tarlada, bağda çalışarak geçirip zamanında muntazam ibadetini ve zamanında da işini gücünü yerine getiren plânlı bir hayat adamı olarak görüyoruz
Bayramîlik geleneklerine gelince onları şöylece özetleyebiliriz: Tekke veya bir mecliste toplanmak, oniki rekâtlık bir teheccüd namazı kılmak, sonra zikir halkası oluşturmak, kudûm çalarak çarşıyı dolaşmak Zikirlerinde "Lâ ilâhe illâllah" derlerdi
"Gönüle varmak" diye adlandırılan zikirde, gözler kapanır, nefes tutulur ve başlar sağa sola sallanırdı (Mehmet Demirci, a g e, s 39)
Tarikatın esasları; cezbe, muhabbet ve sırr-ı ilâhi olarak ifade olunabilir (M Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, I, İstanbul 1983, s 181)
Bayramîliğin Hacı Bayram'ın ölümü üzerine iki kola ayrıldığı kabul edilir Bir kısım, zikr-i cehrîyi kabul ederek Hacı Bayram'ın halifesi Ak Şemseddin'e (864/1459) bağlanmış; bir kısmı da diğer halîfesi Bursalı Ömer Dede'ye (880/1475) uyup, zikir ve vird gibi şeylerden, özel giyimden, hatta tekkelerden bile feragat ederek Melâmî adını almıştır
Bayrâmîlik adıyla ün salan tarikat, Ak Şemseddin koluyla yayılmıştır Bilhassa Anadolu'da Ankara, İstanbul, Bolu, Bursa, İzmir ve Kastamonu'da yayılmış ve özellikle Türk tasavvuf çevrelerinde etkili olmuştur Bayramîliğin yukarıda zikrettiğimiz iki şubesinin yanında, ayrıca Tennûriyye, Himmetiyye, İseviyye ve Hamzaviyye kolları vardır Aziz Mahmud Hüdâî'nin kurduğu Celvetîlik de Bayrâmîlik'den doğmuş ve onun devamı sayılmıştır
Bayrâmîlik, kurucusunun şahsiyeti dolayısıyle büyük etki bırakmıştır Onun yetiştirdiği ünlü kişilerden Ak Şemseddin, Mehmed ve Ahmed Bîcan, Melâmiyye-i Bayramiyye müessisi Ömer Dede ve diğerleri, Anadolu'da İslâmî varlığın korunmasında da büyük tesirler icra etmişlerdir Hacı Bayram Velî, Yunus Emre tarzında ilâhiler yazmıştır Hacı Bayram Velî' nin (k s) kabri, önemini ve değerini yükselttiği Ankara'da kendi adıyla anılan camün avlusundadır Onun meşhur ilâhilerinden biri şöyledir:
"Çalab'ım bir şâr yaratmış iki cihan aresinde,
Bakıcak dîdâr görünür ol şârın kenâresinde
Nağihan ol şâra vardım, ol şârı yapılır gördüm
Ben dahi bile yapıldım taş u toprak aresinde
Ol şârdan oklar atılır, gelir ciğere batılır
Arifler sözü satılır ol şârın pazaresinde
Şâkirdleri taş yonarlar, yonup üstada sunarlar
Çalab'ın ismin anarlar o taşın her pâresinde
Bu sözü ârifler anlar, cahiller bilmeyip tanlar
Hacı Bayram, kendi banlar ol şarın minaresinde "
|