Prof. Dr. Sinsi
|
Tarih Boyunca Müslümanlara Atılan İftiralar
İFTİRALAR KARŞISINDA MÜSLÜMANLARIN TAVRI
Kuran'da hayatlarından örnekler verilen elçiler, Allah'ın sevdiği, kendilerinden razı olduğunu haber verdiği ve cennetle müjdelediği kullardır Öyle ise, Allah'ın hoşnutluğunu ve sevgisini kazanmak isteyen her müminin onlarla benzer bir ahlak ve davranış tarzı içinde olması gerekir Nitekim bir ayette "Andolsun, sizin için, Allah'ı ve ahiret gününü umanlar ve Allah'ı çokça zikredenler için Allah'ın Resûlü'nde güzel bir örnek vardır " (Ahzab Suresi, 21) diye bildirilmiştir Bu kitapta bugüne kadar müminlere atılan iftiraların anlatılmasındaki amaç da, geçmişte peygamberlerin ve yanlarındaki müminlerin, yakın tarihimizdeki İslam alimlerimizin yaşadıkları zorlukların ve onların bu zorluklar karşısında gösterdikleri tevekküllü ve sabırlı halin görülmesi ve örnek alınmasıdır
İmansız veya imanı zayıf biri için iftiraya uğramak, yıkım demektir Özellikle, Allah'ın elçilerine atılan iftiraları düşünürsek, bunlardan herhangi biriyle karşılaşan inkarcı veya zayıf imanlı birinin bütün hayatı altüst olur Örneğin, böyle bir kişi iffetsizlikle ilgili bir iftiraya maruz kalsa veya yapmadığı halde hırsızlıkla suçlansa, bundan dolayı şiddetli bir sarsıntıya uğrar Cahiliye anlayışı içinde kendi deyimleriyle "hayata küser, bunalıma girer, ye'se kapılır, sıkıntıya düşerler" Hatta en ufak bir iftira ile karşılaşsa dahi hemen ümitsizliğe kapılır Çok sayıda iftiraya maruz kalması ise bu kişiyi oldukça büyük bir ruhi çöküntüye uğratacaktır "Bu iftiraların hangi birini temizleyeceğim" veya "milyonlarca insan bunları böyle öğrendi, bunların doğrusunu insanlara nasıl tek tek anlatacağım" diye kaygı duyabilir Bu iftiralardan dolayı gelecek endişesine kapılabilir Haklılığı ortaya çıksa bile, toplumda "çamur at izi kalsın" mantığının işlediğini, insanlar tarafından hep bu iftiralarla anılacağını düşünerek paniğe kapılabilir
Allah'a iman eden, tevekküllü insanların durumu ise tamamen bu mantıktaki kişilerden farklıdır Salih Müslümanlar ne ile karşılaşırlarsa karşılaşsınlar, yukarıda bahsettiğimiz türde akılsızca tavırlar göstermezler Gerçek iman ile oluşan tevekküle ve Allah'ın insanlar için yarattığı kadere olan teslimiyete sahip bir Müslüman ile, Kuran'a göre yaşamayan insanların arasındaki tavır farklılığı özellikle böyle zorluk zamanlarında ortaya çıkar
Müminler kendilerine bir iftira atıldığında, Allah'ın kendilerini bununla denediğini, sabır göstererek tevekkül ederlerse Allah'ın kendilerinden razı olacağını ve kendilerini bu iftiradan temizleyeceğini bilirler Nitekim bir ayette müminlere atılan iftiranın, kendileri için aslında bir hayır olduğu şöyle bildirilir:
Doğrusu, uydurulmuş bir yalanla gelenler, sizin içinizden birlikte davranan bir topluluktur; siz onu kendiniz için bir şer saymayın, aksine o sizin için bir hayırdır Onlardan her bir kişiye kazandığı günahtan (bir ceza) vardır Onlardan (iftiranın) büyüğünü yüklenene ise büyük bir azap vardır (Nur Suresi, 11)
Kuran'a uyan insanlar, herşeyden önce tüm olayların Allah'ın bilgisi ve kontrolü altında gerçekleştiğine ve her olayı Allah'ın kendileri için en güzel ve en hayırlı şekilde yarattığına kesin bir bilgiyle iman ederler Dolayısıyla, en şiddetli ve acımasızca görünen iftira sözü ile de karşılaşsalar, bunun ardından mutlaka kendileri için bir hayır geleceğini bilirler Elbetteki, müminler kendileri hakkında söylenen asılsız sözlerden uzak olduklarını göstermek ve iftirayı üzerlerinden atmak için her türlü meşru yola başvururlar Ancak, sonuçta Allah'ın kendileri için hayır ve güzellik dilediğini bilerek bunu yaparlar
Hatta kimi zaman dünya hayatındaki imtihanın bir parçası olarak, bir mümin için iftira ile birlikte birçok başka zorluk da peşi sıra gelebilir Aynı dönemde çok şiddetli bir hastalık geçirebilir, ailesi, yakınları mağdur duruma düşebilir ya da herhangi bir nedenle zor durumda kalabilir, maddi açıdan bazı güçlükler çekebilir İşte gerçek bir Müslüman tüm bunların Allah katından bir deneme olduğunu, her zorlukla beraber bir kolaylık yaratıldığını ve sabredenlerin cennet ile müjdelendiklerini bilerek çok kararlı, itidalli, cesur ve şevk dolu bir tavır gösterir Asla sıkıntı duymaz, ümitsizliğe kapılmaz, üzülmez; başına gelen tüm zorlukları Kuran'da emredilen akılcı tavır ve güzel üslupla karşılar
MÜMİNLERE ATILAN İFTİRALAR DÜNYADA DA LEHLERİNE DÖNER
Müminlere atılan iftiraların, ahiret kazancının yanında, dünya hayatında Müslümanlara getireceği hayırlar da vardır Daha önce söz ettiğimiz Hz Yusuf'a atılan iftiranın sonucu buna güzel bir örnektir
Hz Yusuf kendisine atılan iftira sonucunda, hiçbir suçu olmamasına rağmen hapse atılmış ve yıllarca zindanda kalmıştır Orada kaldığı süre boyunca yanındakilere Allah'ın varlığını anlatarak tebliğ yapma imkanı bulmuştur Kaderinde belirlenmiş olan süreyi hapishanede imtihan olarak geçirmiş olan Hz Yusuf'un güvenilirliği ve rüya yorumu ilmine sahip olduğu, zindan arkadaşı aracılığı ile hükümdarın kulağına gitmiştir Bunun üzerine hükümdar, Hz Yusuf'u huzuruna çağırmıştır ve gördüğü bir rüyayı yorumlamasını istemiştir Hz Yusuf, bundan önce kendisine atılan iftiradan tamamen aklanmak istediğini belirtmiş ve kendisine iftira atan kadın ve çevresindekilerden işin aslının sorulmasını talep etmiştir Hükümdar tarafından yaptırılan bu soruşturma sonucunda ise Hz Yusuf'un tamamen suçsuz olduğu görülmüş ve üzerindeki tüm şaibeler de kalkmıştır Bu olaylar neticesinde Hz Yusuf'un güvenilirliği, dindarlığı, iffeti hükümdara kadar ulaşmıştır Bu olaylar Kuran'da şöyle anlatılmaktadır:
Hükümdar dedi ki: "Onu bana getirin " Ona elçi geldiğinde (Yusuf "Efendine (Rabbine) dön de ona sor: "Ellerini kesen o kadınların durumu neydi? Doğrusu benim Rabbim, onların hileli düzenlerini gerçekten bilendir " (Hükümdar topladığı o kadınlara "Yusuf'un nefsinden murad almak istediğinizde sizin durumunuz neydi?" dedi Onlar: "Allah için, haşa" dediler "Biz ondan hiçbir kötülük görmedik " Aziz (Vezir)in de karısı dedi ki: "İşte şu anda gerçek orta yere çıktı; onun nefsinden ben murad almak istemiştim O ise gerçekten doğruyu söylenlerdendir " (Yusuf aracıya şunu söyledi "Bu, (itiraf Vezirin) yokluğunda gerçekten kendisine ihanet etmediğimi ve gerçekten Allah'ın ihanet edenlerin hileli-düzenlerini başarıya ulaştırmadığını kendisinin de bilip öğrenmesi içindi " (Yusuf Suresi, 50-52)
Görüldüğü gibi Hz Yusuf'a atılan iftiranın geçersiz olduğu dünyada da ortaya çıkmış ve onun masum olduğu, güvenilir bir insan olduğu anlaşılmıştır Bu denemede gösterdiği tevekkülün ardından Allah, Hz Yusuf'a sabrının ve güzel ahlakının karşılığı olarak hem dünyada hem de ahirette nimetler vermiştir Bu nimetler ayetlerde şöyle bildirilir:
Hükümdar dedi ki: "Onu bana getirin, onu kendime bağlı kılayım " Onunla konuştuğunda da (şöyle) dedi: "Sen bugün bizim yanımızda (artık) önemli bir yer sahibisin, güvenilir (bir danışman-yönetici)sin " (Yusuf) Dedi ki: "Beni (bu) yerin (ülkenin) hazineleri üzerinde (bir yönetici) kıl Çünkü ben, (bunları iyi) bir koruyucuyum, (yönetim işlerini de) bilenim "İşte böylece biz yeryüzünde Yusuf'a güç ve imkan (iktidar) verdik Öyle ki, orada (Mısır'da) dilediği yerde konakladı Biz kime dilersek rahmetimizi nasib ederiz ve iyilik yapanların ecrini kayba uğratmayız Ahiretin karşılığı ise, iman edenler ve takvada bulunanlar için daha hayırlıdır (Yusuf Suresi, 54-57)
İFTİRAYA MARUZ KALAN MÜMİNLERE KARŞI HÜSN-Ü ZAN
Geçmişteki örnekler üzerinde düşündüğümüzde, karşımıza çok önemli bir nokta daha çıkmaktadır: İftiraya uğrayan müminin sabrı ve tevekkülü denenirken, aynı zamanda bu olaya şahit olan diğer Müslümanların da iftiraya uğramış müminlere karşı hüsn-ü zanları ve samimiyetleri denenmektedir
Müminlerin birbirlerine hüsn-ü zanlı olmaları gerçekten de, son derece önemli bir konudur Çünkü dine düşmanlık besleyenler tarihteki örneklerinde görüldüğü gibi, ortaya bir iddia atarken bunu kendilerince güçlendirmekte; iftiralarını sahte delillerle veya yalancı şahitlerle makul ve inanılır hale getirmek için gayret göstermektedirler Bunu yaparken de iftira attıkları kişileri özellikle diğer Müslümanların gözünde küçültmek, Müslümanların aralarını açmak istemektedirler Önceki bölümde gördüğümüz gibi, yakın tarihimizde Bediüzzaman'ın maruz kaldığı komplolar bunun bir örneğidir Bediüzzaman dinine ve manevi değerlerine son derece bağlı bir insan olmasına rağmen, kendisini dine karşı samimiyetsiz gösterecek iftiralara maruz kalmıştır İşte burada inkarcıların sinsi bir planı yer almaktadır; Müslümanların arasını açarak birbirlerine destek olmalarını engellemek Oysa Kuran'da Müslümanlara daima birbirlerine destekçi olmaları emredilmektedir:
İnkar edenler birbirlerinin velileridir Eğer siz bunu yapmazsanız (birbirinize yardım etmez ve dost olmazsanız) yeryüzünde bir fitne ve büyük bir bozgunculuk (fesat) olur (Enfal Suresi, 73)
O halde bir Müslümanın yapması gereken iman eden bir kişi hakkında kötü bir haber duyduğunda öncelikle o işin aslını araştırmak olmalıdır Eğer karşıdaki kişinin iman eden, Allah'tan korkan, Kuran'a uyan bir insan olduğu biliniyorsa bu durumda hemen tarih boyunca Müslümanlara atılan iftiraları düşünerek iftiraya uğramış mümine hüsn-ü zan etmek şarttır
İnkar edenlerin müminlere karşı kin ve düşmanlıkları o kadar şiddetlidir ki, iftiraları ile zaten amaçları iman edenleri tamamen etkisiz hale getirmek ve onları kendi batıl dinlerine döndürmektir Yani din ahlakından uzak insanlar Allah'ın salih kullarını her zaman asılsız suçlamalarla karalamak isteyeceklerdir İşte bu, Müslümanların uyanık olması gereken bir konudur
Ancak çok önemli bir gerçek daha vardır ki, Allah bunu ayetlerde şöyle bildirir:
Gerçek şu ki, onlar hileli-düzenler kurdular Oysa onların düzenleri, dağları yerlerinden oynatacak da olsa, Allah katında onlara hazırlanmış düzen (kötü bir karşılık) vardır Allah'ı, sakın elçilerine verdiği sözden dönen sanma Gerçekten Allah azizdir, intikam sahibidir (İbrahim Suresi, 46-47)
Ayetlerde bildirildiği gibi sonuç olarak Allah inkarcıların hileli düzenlerini bozacak, Hz Yusuf'ta ve diğer örneklerde olduğu gibi, müminlere güzel bir son yaşacaktır Ancak, inkarcıların düzenleri bozulana kadar, tüm Müslümanların birbirlerine destek olmakla, iftiraya uğrayan mümin kardeşlerine hüsn-ü zan etmekle, yani onlara peşinen güvenmek ve güzel gözle bakmakla yükümlüdürler İftiraya karşı diğer müminlerin tutumlarının nasıl olması gerektiğini Allah Nur Suresi'nde bildirmiş ve müminlere iftira atıldığında yanlış bir tutum gösterenleri şöyle uyarmıştır:
Doğrusu, uydurulmuş bir yalanla gelenler, sizin içinizden birlikte davranan bir topluluktur; siz onu kendiniz için bir şer saymayın, aksine o sizin için bir hayırdır Onlardan her bir kişiye kazandığı günahtan (bir ceza) vardır Onlardan (iftiranın) büyüğünü yüklenene ise büyük bir azab vardır Onu işittiğiniz zaman, erkek mü'minler ile kadın mü'minlerin kendi nefisleri adına hayırlı bir zanda bulunup: "Bu, açıkca uydurulmuş iftira bir sözdür" demeleri gerekmez miydi? Ona karşı dört şahitle gelmeleri gerekmez miydi? Şahitleri getirmediklerine göre, artık onlar Allah katında yalancıların ta kendileridir Eğer Allah'ın dünyada ve ahirette sizin üzerinizde fazlı ve rahmeti olmasaydı, içine daldığınız dedikodudan dolayı size büyük bir azab dokunurdu O durumda siz onu (iftirayı) dillerinizle aktardınız ve hakkında bilginiz olmayan şeyi ağızlarınızla söylediniz ve bunu kolay sandınız; oysa o Allah katında çok büyük (bir suç)tür Onu işittiğiniz zaman: "Bu konuda söz söylemek bize yakışmaz (Allah'ım) Sen yücesin; bu, büyük bir iftiradır" demeniz gerekmez miydi? Eğer iman edenlerden iseniz, bunun gibisine bir daha dönmemeniz için Allah size öğüt vermektedir (Nur Suresi, 11-17)
İFTİRA, CAHİLİYE MANTIĞI İLE DEĞERLENDİRİLMEMELİDİR
Müslümanların herşeyden önce şunu unutmamaları gerekmektedir: İnkarcıların müminlere iftira attıkları, onların aleyhinde incitici sözler söyledikleri ve bunun Allah'ın değişmeyen bir kanunu olduğu Kuran'da bize haber verilmiş olan bir gerçektir Bu durumda tüm Müslümanların uyanık olmaları, su-i zanna kapılarak bir başka insana haksızlık yapmaktan kaçınmaları son derece önemlidir Hatta Müslümanlar bir insanın iftiraya uğramasını, o kişinin samimiyetinin bir göstergesi olarak da kabul edilebilirler
Bazı kimseler ise, "ateş olmayan yerden duman çıkmaz" veya "neden ona söyleniyor da bana söylenmiyor" gibi, Kuran'da anlatılan gerçeklerle bağdaşmayan vesveselere kapılabilirler Ancak bu insanlar önemli bir hataya düşmüşlerdir Çünkü Kuran'ın dışında, cahiliye insanları ile benzer, onların mantıklarını taşıyan yorumlar yapmak, onlar gibi davranmak Kuran'da bildirilen gerçekleri unutmak demektir Allah'a iman eden bir insanın böyle bir hataya düşmekten şiddetle kaçınması gerekir
Müslümanların, atılan iftiralara kulak vermemeleri, hatta iftiracılara da bu iftiralara inanmadıklarını ve hiç itibar etmediklerini söylemeleri, iftiracıların tuzaklarını bozacak ve böylece iftiralar yerini bulamayacaktır
Şu da unutulmamalıdır ki, insanların büyük bir çoğunluğunun iftiraya iştirak ederek Müslümanların karşısında olması ise, asla iftiranın gerçek olduğunu gösteren bir durum değildir Çünkü Allah bir ayetinde insanların çoğunluğuna uymanın saptırıcı olabileceğini bildirmiştir:
Yeryüzünde olanların çoğunluğuna uyacak olursan, seni Allah'ın yolundan şaşırtıp-saptırırlar Onlar ancak zanna uyarlar ve onlar ancak 'zan ve tahminle yalan söylerler ' (Enam Suresi, 116)
Ayrıca, Müslümana yönelik suçlama bir fasıktan, yani Allah'a karşı isyankar bir insandan geliyorsa, bunun Kuran'da bildirildiği gibi etraflıca araştırılması ve gereken deliller bulunduktan sonra dikkate alınması gerekmektedir İftiralara kanan kişilerin de peşin karar vermeden önce Kuran'ın bu hükmüne göre hareket etmeleri ve bunu kanıtlayacak delilleri görmeleri veya göstermeleri gerekmektedir Bu durum, Kuran'da Allah'ın tüm Müslümanlara emrettiği bir hükmüdür:
Ey iman edenler, eğer bir fasık, size bir haber getirirse, onu 'etraflıca araştırın' Yoksa cehalet sonucu, bir kavme kötülükte bulunursunuz da, sonra işlediklerinize pişman olursunuz (Hucurat Suresi, 6)
Müminlerin dünyada ve ahirette pişmanlık ve vicdan azabı duymamaları, daima hakkı ve adaleti ayakta tutmaları için yol göstericileri Kuran'da bildirilen bu gerçekler olmalıdır
|