Yalnız Mesajı Göster

İslam Ve Kadın Hakları

Eski 10-28-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İslam Ve Kadın Hakları




İslam ve Kadın Hakları

KADIN

İnsanın dişisi Erkeğin eşi Dişi'nin erişkin olanı
İslâm'da erkekle kadın bir bütünün parçalarıdır Biri diğeri için vazgeçilmez hayat arkadaşıdır İbadet ve muamelelerde cinsiyet ayrılığından doğan önemsiz bazı farklar dışında, dinî görev ve sorumluluklarda kadın-erkek eşitliği esastır İslâm'ın gelişinden önce toplumda hak ettiği yeri alamayan kadın, İslamiyet'le insana yakışır haklara sahip olmuştur Kadının durumundaki bu önemli değişikliği bizzat Kur'ân-ı Kerîm getirmiş ve Hz Peygamber bunu tamamlamıştır
Hz Peygamber'e ilk inanan, başka bir deyimle ilk müslüman olan Hz Hatice'dir İlk İslâm kadınları Mekke ve Medine'de ağır ve büyük hizmetleri yüklenmekten kaçınmamışlar, askerî ve siyasî işlerde erkeklere yardımcı olmuşlar, hemşirelik mesleğini ilk defa kurarak, yaralı mücahidleri tedavi etmek, su taşıyıp içirmek, yaralarını sarmak ve hatta yaralıları Medine'ye kadar taşımak gibi fedakârlıklarda bulunmuşlardır Mücahidlerin yanında onlara destek ve cesaret veren bu hanımların kahramanlıkları hadis mecmualarında kaydedilmektedir
Kadınlara karşı iyi davranmak, tatlı ve yumuşak dille konuşmak, kaba ve sert hareket etmemek Allah Rasûlünün ahlâkındandır O şöyle buyurmuştur: "Dikkat ediniz, sizin kadınlarınız üzerinde, kadınlarınızın da sizin üzerinizde hakları vardır Kadınların, üzerinizde olan hakkı günün şartlarına göre onların yiyecek ve giyeceklerini sağlamanızdır" (Tirmizî, Sünen, V, 111; İbn Mâce, Sünen, l, 594, No: 1851) "Sizin en hayırlınız kadınlarına karşı huyu en iyi olanlarınızdır Ben de aileme karşı en hayırlı olanınızım" (Ahmed b Hanbel, Müsned, II, 472) "Kadınlarınız hakkında Allah'tan korkunuz Şüphesiz, onlar sizin yanınızda yardımcılarınızdır Onları Allah'ın emâneti olarak aldınız ve cinsiyet uzuvlarınız Allah'ın kelimesi ile helâl edindiniz" (Ebû Dâvud, Menâsik, 56; İbn Mâce, menâsik, 84; Dârimî, menâsik, 34)
Hz Peygamber evlenilecek bir kadında aranacak vasıfları şöyle belirlemiştir: "Bir kadınla dört özelliği için evlenilir; Malı, asaleti, güzelliği ve dindarlığı Sen dindar olanı tercih et" (Buhârî, Nikâh, 15; Ebû Dâvud Nikâh, 2; Nesâî, Nikâh, 13; Ahmed b Hanbel, II, 428)

Ana-babaya itaat etmek, iyilik yapmak, şefkat ve merhamet göstermek, tatlı ve yumuşak davranmak gibi hususlar âyet ve hadislerle emir buyurulmuştur Kur'ân-ı Kerîm'de şöyle buyurulur: "Rabbin, yalnız kendisine kulluk etmenizi, ana ve babaya iyilik etmeyi emir buyurmuştur Eğer onlardan biri veya her ikisi senin yanında ihtiyarlarsa, onlara öf bile deme, onları azarlama, onlara güzel ve tatlı söz söyle Onlara merhametle tevazu kanatlarını indir Onlar için, "Rabbim onlar beni küçüklüğümde yetiştirirken nasıl merhametli davrandılarsa, sen de onlara öylece merhamet eyle" diye dua et" (İsrâ, 17/23, 24) Hz Peygamber en çok kime saygı, şefkat ve bağlılık göstermek gerektiğini soran bir sahabiye "anana" diye cevap vermiştir Bu soru üç defa tekrar edilmiş, üçünde de aynı cevabı vermiş, ondan sonra kime sorusuna ise, "babana" demişlerdir (Buhârî, VII, 69) Anne müslüman olmasa bile, çocukları üzerindeki saygınlığını korumaktadır

Buna şu hadiseyi örnek gösterebiliriz Hz Ebû Bekr'in kızı Esma'nın, babasından boşanmış ve müşrik olarak kalmış annesi, bir gün kızını görmeye gelmişti Esma, Hz Peygamber'e, 'Müşrik olan annem' bana geldi Onunla görüşeyim mi?" dedi Hz Peygamber, "annenle görüş" buyurdu (Buhârî, III, 142) Başka bir hadiste; "Cennet annelerin ayakları altındadır" buyurulur (el-Aclûnî, Keşfu'l-Hafâ, Kahire, 1351/1932, I, 335, No: 1078)
Bu duruma göre, İslâm'da anneliğin yeri, değeri ve şerefi çok yüksektir Ebeveyne itaatsizlik şirkten sonra en büyük günah sayılmış, bunun kapsamı sadece "Allah'a isyanda kula itaat yoktur" prensibi ile sınırlandırılmıştır (Buhârî, Ahkâm, 4; Müslim, İmâre, 39) Annelerin çocuklarına karşı olan, şefkatinin ne derece büyük olduğunu göstermek üzere, Hz Peygamber, Hz Süleyman devrinde cereyan eden bir olayı şöyle anlatmıştır: İki kadının birer oğlu vardı Birisini kurt alıp götürdü Bunun üzerine her iki kadın birbirine "seninkini götürdü" dedi; sonuçta, her ikisi meselenin çözümü için Hz Dâvud'a başvurdular Hz Dâvud, büyük kadının lehine hüküm verince, küçük kadın memnun olmadı ve ihtilaflı meseleyi bir kere de Hz Dâvud'un oğlu Hz Süleyman'a arz etmek için huzura çıktılar Hz Süleyman: "Bana bir bıçak getirin ki çocuğu ikiye bölüp aralarında taksim edeyim", deyince, küçük kadın dehşete kapılıp, "aman yapma, Allah sana merhamet etsin, çocuk onundur" dedi Bunun üzerine Hz Süleyman sağ kalan çocuğu küçük kadına verdi (Buhârî, Sahih, IV, 136, 137)

Hz Peygamber devrinde kadın sahabîler ilme büyük katkıda bulunmuşlardır Allah Rasûlü'nün kızı Hz Fatıma duygulu bir şâir olduğu gibi Hz Peygamber'in bazı hadislerini de rivâyet etmiştir (İbn Sa'd, Tabakât, VIII, 19, 30) Hadis rivâyet eden kadın sahabilerin sayısı çoktur
Bazıları şunlardır: Ümmü Habibe binti Ebu Süfyan, Ümmü Abd, Esmâ binti Ebu Bekr, Zeyneb binti Cahş, Meymûne binti Hâris, Fâtıma binti Kays, Dürre binti Ebı Leheb, Ümmü Haram binti Milhan vd Bu son sahabi hanım Kıbrıs'ta vefat etmiş olup Larnaka civarında medfundur Kıbrıs müslümanlarınca türbesi bir ziyaret yeridir (İbn Hayyât, et-Tabakât, Dimaşk 1968, II, 859, 884; M Tayyib Okiç, İslâmiyet'te Kadın Öğretimi, Ankara 1979, s 22, 23)
Hz Peygamber kadınların eğitimine büyük önem vermiştir Kadınlar mescide geliyor, hadisleri dinliyorlardı Umumî toplantılara katılır ve bayram namazlarında da hazır bulunurlardı Hz Peygamber bayram hutbesini erkeklerin saflarına irad ettikten sonra, kadınların saflarına geçer, onlara da talim ederdi Ancak hanımlar her zaman mescidde hazır bulunmadıkları için bir sahabî kadın Hz Peygamber'e gelerek; "Ya Rasûlüllah, erkekler geliyor, senin sözünü dinliyorlar Bizim için de bir gün tahsis et O günde gelelim, Allah'ın sana öğrettiklerini bize öğret" dedi Hz Peygamber de onlara haftada bir gün ve yer tahsis ederek orada toplanmalarını söyledi, belirlenen günde onların eğitim ve öğretimleri ile meşgul oldu (Muhammed Ebû Zehv, el-Hadîs ve'l Muhaddisûn, Mısır 1958, s 55; Buhârî, Sahih, I, 36) İslâm özellikle Hz Peygamber'in ailelerine mahrem meseleleri tebliğ etme görevini yüklemişti Kur'ân-ı Kerîm'de şöyle buyurulur: "Evlerinizde okunup duran Allah'ın ayetlerini ve hikmeti hatırlatın ve nakledin" (el-Ahzâb, 33/34) Sahabe hanımlarının haya ve utanması dini konuları sorup öğrenmelerine bir engel değildi Özellikle bir fikıh ve hadis âlimi olan Hz Aişe'nin (ö 58/677) bu konuda sayısız hizmetleri olmuştur O, yalnız kadınların değil, sahâbe büyüklerinin bile bir çok meselede başvurdukları kimse idi (Nevzat Aşık, Sahabeye Hadis Rivayeti, İzmir 1981, s 78, 79) Hz Aişe, verdiği hüküm ve fetvalar bir cilde ulaşan yedi sahabe müctehidinden (Fukaha-i seb'a) birisidir (İbn Kayyim, İ'lâm, I, 14 vd) Urve b Zübeyr (ö 94/712) "Fıkıh ilmini Hz Aişe'den daha iyi bilen kimse görmedim" der (el-Mekkî, Fethu'l Mübîn, s 157) Ebû Mûsa el-Eş'ârî'de (ö 44/664) şöyle demiştir: "Muhammed'in ashabının bize sorduğu herhangi bir hadisin içinden çıkamadığımızda onu Hz Aişe'ye sorardık ve onun yanında sorulan hadise ait muhakkak bir şeyler bulurduk" İbn Hazm (ö 456/1064) sahabe devrinde yetişen hanım fakih ve hukukçular olarak şu isimleri zikretmektedir: Ümmü Seleme, Ümmü Habîbe, Hafsa binti Ömer, Hz Fâtıma, Fâtıma binti Kays, Esma binti Ebî Bekr, Havlâ binti Tüveyt, Ümmü Şerîk, Sehle binti Süheyl, Ümmü Eymen, Âtike binti Zeyd, Ümmü'd-Derdâ, Zeyneb binti Ümmü Seleme ve Ümmü Yûsuf (İbn Hazm, Cevâmiu's-Sıre, s 319, 323) İslâm tarihinde çeşitli alanlarda büyük hizmet ve yararlılıklar göstermiş müslüman kadınların sayısı az değildir Tefsîr, Hadîş Fıkıh, Tasavvuf, Şiir, Hüsnühat, güzel sanatlar, çeşitli hayır işleri vb İslâm kadınının ilgi alanları olmuştur
Sonuç olarak, İslâm kadınla erkek arasında genel anlamda bir görev bölümü yapmış, kadına evin iç işlerini, çocukların yetiştirilmesini, ihtiyaç ve zaruret bulunduğunda da dışarıda çalışma işini yükleyerek, onu kocasının en yakın yardımcısı kılmıştır Koca, evin dışında ağır işleri, eşinin ve çocuklarının yeme içme, barınma ve giyim ihtiyaçlarını karşılama görevini yüklenmiştir Erkeğe, bu malî ve ekonomik yükümlülüklerinin bir sonucu olarak mirasta, kıza göre fazla hak vermiştir

Kadın Sesi
Yüce Allah Adem'le Havva'yı yaratmış, İnsan nesli onlardan ve onların zürriyetinden meydana gelmiştir Allah Adem'e eşya isimlerini öğretmiş, ilk insanlar bu kelimelerle anlaşmaya başlamıştır Kadın da toplumun bir bireyi olarak, hem cinsleriyle ve gerektiğinde karşı cinsle kelimeleri seslendirerek konuşmuştur Günlük hayatın gereği olan normal görüşme ve konuşmalarda, kadın sesinin yabancı erkeklere meşrû olmadığını öne süren hiç bir bilgin yoktur Kur'ân-ı Kerîm'de kadınların yabancı erkekle konuşmalarının örnekleri çoktur
Musa (as) Mısır'ı terkedip Medyen'e varınca bir su başında koyunlarını sulamak için sıra bekleyen iki hanım kız gördü Yardıma ihtiyaçlarının olup olmadığını sordu Bundan sonrasını Kur'ân-ı Kerîm'den izleyelim: "Onlar şöyle dedi: Çobanlar sulayıp çekilmeden biz sulayamayız Babamız oldukça yaşlı bir adamdır Bunun üzerine Musa, onların hayvanlarını sulayıverdi Sonra gölgeye çekildi "Rabbim, göndereceğin hayra ve rızka çok muhtacım" dedi O sırada hanımlardan biri utana utana yürüyerek Musa'ya geldi "Babam hayvanlarımızı sulama ücretini vermek için seni çağırıyor" dedi" (el-Kasas, 28/23, 25)
Hz Peygamber'in gerektiğinde genç veya yaşlı hanımlarla konuştuğuna dair pek çok örnek vardır Ebû Said el-Hudrî (ra) şöyle anlatır:
"Bir kadın Allah Rasûlüne gelerek dedi ki: Her zaman mescide çıkarak sözlerinizi dinleyemiyoruz Bize bir gün tayin et de o gün gelelim, sen de Allah'ın sana öğrettiğini bize öğret" Hz Peygamber bu teklifi uygun bulmuş ve hanımlara ders vermiştir (Buhârî, Sahîh, I, 34, VIII, 149; M Tayyib Okiç, İslâmiyet'te Kadın Öğretimi, Ankara 1979, s 25) Diğer yandan Hz Peygamberin hanımları, özellikle Hz Aişe ashab-ı kiramın fetva için başvurdukları bir merci idi O, onların sorularını sözlü olarak cevaplıyordu Hz Ömer, hilâfeti zamanında bir cuma hutbesinde evliliklerin kolaylaştırılmasını ve mehrin azaltılmasını tavsiye edince cemaat arasında bulunan Kureyşli bir kadın ayağa kalkarak bir âyetle (Nisâ, 4/20) cevap vermiş, halîfe onu haklı bularak sözünde ısrar etmemiştir (İbn Sa'd, Tabakât, VIII, 58, 81; İbn Kudâme, el-Muğnî, VII, 210 vd)
Bu duruma göre, kadınların normal ihtiyaç ve muameleler yüzünden erkeklerle sesli konuşmasının caiz olduğunda şüphe yoktur Alimler arasında tartışılan ise, sevinçli gün ve zamanlarda şarkı, türkü vb ni söylemeleridir Bunlardan sözleri ve söyleniş biçimi müstehcen ve tahrik edici olmayan bazı şarkıları Allah Rasûlünün ve bazı sahabelerin müsamaha ile karşıladıkları bilinmektedir Örnek verecek olursak; Hz Âişe'den şöyle dediği nakledilmiştir: "Bir kere Rasûlullah (sas) yanıma gelmişti Yanımda Buas (olayıyla ilgili olarak söylenmiş kahramanlık şiirlerini def çalarak) terennüm ederek çalan iki cariye bulunuyordu Rasûlüllah (sas) yatağına yatıp yüzünü öbür tarafa çevirdi, sonra Hz Ebû Bekr içeri girdi Bu ne hal, Rasûlüllah'ın huzurunda şeytanın mizmârı (yani şeytanın düdüğü ve sesi) ne arıyor? diye beni azarladı
Bunun üzerine Rasûlüllah ona dönüp: "Bırak onları, her milletin bir bayramı vardır, bu da bizim bayramımızdır" buyurdu Babam başka şeyle meşgul olunca câriyelere işaret ettim, dışarı çıktılar" (Buhârî, II, s 3; Müslim, II, s 605; Nesaî, III, s 59)
İbn Abbas der ki; Hz Aişe, yakınlarından birisini bir Medineli müslümanla evlendirdi Hz Peygamber geldi ve; "Kız gönderdiniz mi" dedi Hz Aişe; "Evet" dedi "Beraberinde şarkıcı gönderdiniz mi?" sorusuna, "Hayır" cevabını alınca, Allah Rasûlü şöyle buyurdu: "Medineliler eğlenceden hoşlanır Beraberinde; "Size geldik, size geldik" diyerek bir şarkıcı gönderseydiniz " (Buhâri, Nikâh, IV, s 140; Ahmed b Hanbel, Müsned, I, 391)

Hanımlar arasında bile olsa bir şarkının şu özellikleri taşıması gerekir:
1) Şarkının konusu ve sözleri İslâm ahlâk ve âdâbına aykırı bulunmamalıdır Meselâ, içkiyi öven, onu içmeyi teşvik eden şarkı meşrû sayılmaz
2) Şarkıcının giyim şekli jest ve mimikleriyle şehveti tahrik etmemesi gerekir
3) Meşrû eğlenti, ibadetten alıkoymamalı ve zaman israfına yol açmamalıdır
4) Şarkı, türkü, dinleyenin şehvetini coşturuyor, fitneye doğru sürüklüyor ve hayvanî duygularını güçlendiriyorsa kendini bundan kurtarması gerekir
5) Şarkı, türkü beraberinde içki, kumar, zina gibi haramları getiriyorsa, müslümanın bu gibi ses ve yerlerden uzak durması gerekir İslâm kötülüğe giden yolu kapama (sedd-i zerâyi') prensibini esas almıştır
İşte kendisine karşı uyardığı şarkılar beraberinde kötülük olan ve kötülüğe götüren şarkılardır (İbn Mâce, Fiten, 22; Ahmed b Hanbel, Müsned, V, 342; Yusuf el-Kardâvî, el-Helâl ve'l-Harâm fî'l-İslâm, trc Mustafa Varlı, Ankara 1970, ş 321, 322; Süleyman Uludağ, İslâm Açısından Musikî ve semâ, İstanbul 1976, s 37, 88; İbn Âbidin, Reddü'l-Muhtâr, trc A Davudoğlu, İstanbul 1985, I, 48, V, 259, VIII, 294, IX, 207, XII, 507, 508, 516, XIV, 140, 571)
Hamdi DÖNDÜREN

Kadına Bakmak
İslâm dini kadınlara bakma konusunda birtakım ölçüler ortaya koymuştur İslâm'ın ana kaynağı Kur'ân-ı Kerim, toplumlarda çıkabilecek fitnenin yolunu kesmek, sosyal düzeni sarsıcı hareketlere engel olmak için pek çok konuda genel kurallara yer vermiştir Toplumu oluşturan fertlerin, genellikle kadın ve erkeklerden müteşekkil olduğu düşünülürse, bu konuda da İslâm'ın bağlayıcı hükümler getirmesi tabiîdir Öncelikle İslâm dini, sağlıklı ve temiz bir toplumu meydana getirmek için, iki cins arasında yaradılıştan kaynaklanan arzuların kontrol edilmesini ve yerli yerinde kullanılmasını öngörür Bu konuyla ilgili olarak Kur'an-ı Kerim'in Nur sûresinde, önce erkeklere, hemen akabinde de kadınlara bazı önemli uyarılarda bulunulmuştur "Mü'min erkeklere söyle; gözlerini bakılması yasak olandan çevirsinler ve mahrem yerlerini korusunlar Bu kendileri için daha temizdir Allah yaptıklarınızdan şüphesiz haberdârdır Mü'min kadınlara da söyle; gözlerini yasak olandan çevirsinler, iffetlerini korusunlar, süslerini, kendiliğinden görüneni müstesnâ, açmasınlar Başörtülerini yakalarının üzerine salsınlar Süslerini, kocaları veya babaları ve kayınpederleri veya oğulları veya kocalarının oğulları veya kardeşleri veya erkek kardeşlerinin oğulları veya kızkardeşlerinin oğulları veya kadınları veya câriyeleri veya erkekliği kalmamış hizmetçiler ya da kadınların mahrem yerlerini henüz anlamayan çocuklardan başkasına göstermesinler Gizledikleri süslerin bilinmesi için ayaklarını yere vurmasınlar Ey mü'minler! Saadete ermeniz için hepiniz tevbe ederek Allah'ın hükmüne dönün" (en-Nûr, 24/30-31)
Bu iki âyet, özellikle mü'min erkek ve kadınların, gözlerini yasak olandan çevirmelerini isterken ayrıca kadınların belirtilen onüç sınıf insan dışında giyimlerine dikkat etmelerini zorunlu kılmaktadır Böylece çıplaklığın yol açacağı tehlikeler, daha başlangıçta etkisiz hâle getirilmiş olmaktadır Bunları zikrettikten sonra, kadına bakma konusunda ortaya konan hükümleri anlatabiliriz:
Bir müslümanın şehvetle bakabileceği kadın sadece kendi hanımıdır Hanımı dışında hiçbir kadına şehvet nazarıyla bakması câiz değildir Şehvetle bakmada ölçü, bir kadına devamlı bakmaktır Bir insanın çarşı pazarda yürürken hiçbir kadını görmeden, yolda gözü kapalı veya başı eğik bir şekilde yürümesi mümkün değildir Karşısındakini görecek, ancak bir hanım ise sürekli gözleri onda olmayacak; yoksa bakışı devam ettirmek yasak sınırına girmiş olmak demektir Bu konuda Hz Peygamber (sas)'ın Hz Ali'ye ikazı şöyledir: "Ali! Arka arkaya bakma; birinci bakış hakkın ise de, ikinci bakma hakkın yoktur" (Tirmizî, Edeb, 28)
Hanefi mezhebine göre, kadının yabancı erkekler karşısında avret yeri (yani açılması, gösterilmesi ve bakılması yasak olan yer), yüzü, elleri ve -bir rivâyete göre de- ayakları müstesnâ olmak üzere bütün bedenidir
Kadının avret yerlerine şehvetli veya şehvetsiz bakmak haram olup kadınların da bunları kapamamaları haramdır Avret yerleri, ancak kimsenin görmediği yerde (tuvalet ve banyoda) ve eşlerin cinsî münasebeti esnasında açılabilir Yine bazı durumlarda, zarûret miktarını aşmamak üzere doktor, ebe, hâkim vb karşısında da açabilir Ayrıca evlenecek kimse, kızın yüzüne -şehvetle de olsa- bakabilir (bk Hayreddin Karaman, Günlük Hayatımızda Haramlar Helâller, İstanbul 1981, s 84)
Müslüman bir erkeğin, mahrem (nikâhı haram) olmayan kadınların avret yerleri hariç, ellerine ve yüzüne bakması câizdir Bir müslümanın evine akraba olmayan dost ve arkadaşları gelebilir Ayrıca bazı sebepler yüzünden kadınların erkeklerle beraber oturması ve evin kızı veya kadınının misafirlere hizmet vermesi gerekebilir Bu durumlarda erkeğin kadını görmesi kaçınılmazdır Ancak bu hususta en önemli şart, kadının tesettüre (örtünmeye) riâyet etmesidir Bu konuyla ilgili olarak hadis kitaplarında şöyle bir olay anlatılmaktadır:
"Ashab-ı kirâmdan Ebu Üseyd evlenirken zifaf gecesi, Peygamber Efendimizi ve dostlarını davet etmiş; fakat onlar için bir yemek hazırlayamamış ve bir şey de ikram edememişti Ancak eşi, geceden bir taş kabın içinde hurma ıslatmış ve bunu ezip sulandırıp şerbet yapmış ve misafirlere bizzat kendisi ikram etmişti" (Buhârî, Nikâh, 77)
Bu olayda sahabinin eşi tesettüre riâyet ederek, akrabası olmadığı halde eşinin dost ve arkadaşlarına ikram için yanlarına çıkmıştır Zaten İslâm dini kadın-erkek ilişkilerine sınır koymakla birlikte, kadınların ilim öğrenmek, alış-veriş yapmak, düğün ve ibadet gibi meşrû sebeplerle evlerinden dışarı çıkılmasına izin vermiştir Ancak tesettüre riayet şartı getirilmiştir (Bu konuyla ilgili ayrıca şu hadislere bk Buhârı, Nikâh, 115; Cuma, 13; Muslirn, Salât, 136)

Kadının Yolculuğu
Yolculuk yapmak müslüman için mübah bir olaydır Kadınlar da seyahat edebilirler Yalnız kadının uzak yerlere yolculuk edebilmesi için yanında bir mahreminin bulunması hadiste şart koşulmuştur Peygamberimiz, "Hiç bir erkek (yanında mahremi olmayan) bir kadınla sakın yalnız bulunmasın Hiçbir kadın da kendisiyle beraber bir mahremi (nikâh düşmez akrabası) bulunmaksızın sakın yolculuk etmesin," buyurmuştur Rasûlüllah'ın bu nehyi üzerine (Ashab'dan) bir kişi ayağa kalkarak, "Yâ Rasûlüllah, ben şöyle şöyle bir gazaya yazılmıştım; halbuki karım haccetmek üzere yola çıkmıştır (ne buyurulur?) diye sordu Rasûlüllah, "Haydi sen de git, karınla beraber haccet", (Buhârî, Nikâh, 111) buyurdu
Bundan başka Peygamberin, yanında mahremi bulunmadan bir günlük, iki ve üç günlük mesafelere kadının gidemeyeceğini bildiren hadisleri vardır (Müslim, Hac, 413-424)
Yukarıdaki hadisten birinci derecede elde edilen hüküm, fesada vesile olabileceğinden, aralarında nikâh caiz olan bir kadınla bir erkeğin yalnız olarak bir arada bulunmalarının kötü sonuçlarını önlemek için yasaklanmış olmasıdır İkinci olarak da kadının yanında mahremi bulunmadan yolculuk yapmasının yasak olmasıdır (Tecrid¡ Sarih Tercümesi, VIIl, 382)
Mahremden maksad, kadının kocası veya kendisine nikâhı ebediyyen haram olan yakınlarıdır Başka bir deyişle neseb (kan bağı), nikâh veya süt akrabalığı dolayısıyla evlenmesi caiz olmayan kimsedir
Hanefî ile Hanbelî mezhepleri, yanında mahremi bulunmayan genç veya ihtiyar bir kadının, kendisi ile Mekke arasında üç konaklık mesafe bulunduğu zaman, üzerine hac vacip olmaz Yani hac yolculuğu yapamaz demişlerdir Malikî ile Şâfiî ise yanında birkaç tane güvenilir hanım bulunduğu takdirde mahremi olması da kadın hacca gider görüşünü savunurlar (Mezâhibü'l Erbaa, I, 633; Bidayetü'l Müctehid, I, 322)
İmam Şâfiî ile İmam Malik bu konuda yol emniyeti var ise veya üç beş güvenilir kadın bir arada bulunurlarsa hac edebilirler derken Hz Ömer'in tertib ettiği son haccı delil getirirler Bu hacda Peygamberin hanımlarından bazıları, Hz Ömer'den izin alarak, yanlarında mahremleri olmadığı halde hacca gitmişlerdir (Mekke'den Medine'ye gitmişlerdir) (Fıkhü's Sünne, I, 635)
Netice olarak kadın iffet ve namusuna leke gelebilecek herhangi bir yolculuğa çıkamaz, yanında kendisinin can, mal ve namus güvenliğini sağlayacak birilerinin bulunması gerekir
Mefail HIZLI

Ailede Kadın
İslâm, yaratılış itibarıyla kadın ve erkeğin eşit olarak yaratıldığını bildirir "Ey insanlar; Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık" (el-Hucurat, 49/13) Yine İslâm dini kadın ve erkek arasında bir ayrımın sözkonusu olmadığını, doğum, ölüm ve daha sonraki hayatlarında bu iki cinsin birbirinden üstün bir tarafı olmadığını beyan eder Çünkü insan Allah huzuruna yardımcısız, tek başına çıkarak, hesabını kendisi verecektir (Meryem, 19/93) İman sahibi, salih amel işleyerek Allah yolundan ayrılmayan kadınların durumu Kur'an'da "ahirette ebedî bir hayat sürüp Cennete gidecek kişiler" arasında zikredilir (en-Nahl, 16/97)
Kadınla erkek arasındaki farklılık uzviyetten ileri gelmekte ve kadınların zayıf, hassas varlıklar olduğu belirtilmektedir Bunun için fert ve toplum hayatında bu iki cinsin fonksiyonlarında farklılıklar görülmekte ve bunda da kadının korunduğu ortaya çıkmaktadır İslâm dini cahiliyyet hayatı inançlarında olduğu gibi kadını ne aşağılara itmiş ne de maderşahi (ailede kadının hâkimiyetinin geçerliliği) bir modelle aile yaşantısının sürdürmüştür O, öyle bir aile modeli çizmiştir ki, bu ailede bütün aile fertlerinin ayrı ayrı görevleri bulunmakta ve bu görevlerinde kesinlikle biribirlerine karşı haksızlık görülmemektedir İslâm düzeni aile hayatına getirdiği yenilikle adalette çığır açacak nitelikte bir modeli benimseyerek erkeğe ve kadına aile içerisinde baskı unsuru olabilecek ailenin zararına tüm davranışları ortadan kaldırmıştır
İslâm aile reisi olarak bu görevi erkeğe vermiştir "Erkekler kadınlar üzerinde hâkimdirler (ailenin reisidirler) Bu sebepledir ki Allah bazılarını (erkekleri) bazılarınızdan (kadınlardan) üstün kılmıştır Bir de (erkekler onlara) mallarından infak etmektedirler" (en-Nisâ, 4/34) Yine Allahu Teâla başka bir âyette "(Erkeklerin kadınlar) üzerindeki (hakları) gibi kadınların da erkeklerin) ma'ruf şekilde lehlerine de (hakları) vardır Erkeklerin ise kadınların üzerinde bir dereceleri vardır Allah, aziz (mutlak galib)dir, hakîm (gerçek hüküm ve hikmet sahibi)dir" (el-Bakara, 2/28) buyurarak aile reisliği görevini erkeğe vermiştir Erkeğin aile reisliğinde, ailenin ihtiyaçlarını karşılamak ve aileyi her türlü dış tesirlerden koruma görevi de sözkonusu olduğu için ona büyük sorumluluk düşer Buna karşılık erkek aile içerisinde kadının şahsi malına karışamadığı gibi ona bazı yükümlülükler yükleyemez Hatta kadın çocuğa bakmak istemezse kocasından bir bakıcı bile isteyebilir ve ev işlerini yapmayabilir Ama buna rağmen bu tür ev ile ilgili iş ve sorumluluklar kadının takvasının göstergesi olduğundan Peygamberimiz (sas) tarafından teşvik edilmiştir Kadın erkeğin meşru dairedeki emirlerine itaat etmekle mükellef tutulmuştur (Ebu Davud, Nikâh, 40)
İslâm aile hayatının devamı karşılıklı hakların korunmasıyla mümkündür "Sizin kadınlar üzerinde haklarınız, kadınlarınızın da sizin üzerinizde hakları vardır" (Tirmizi, Radâ', 11) Karşılıklı haklarda kadının teslimiyeti ve itaatinden maksat ise kocasına karşı vazifelerini meşru dairelerde yerine getirmesidir


Alıntı Yaparak Cevapla